Selçuk Candansayar, Türkiye'de şeriatın zaten var olabileceğini öne sürerek, bu durumun sadece geçici bir seçim manevrası olarak görülmemesi gerektiğini belirtiyor. RTE'nin iktidara geldiği günden bu yana şeriatı uygulama isteğini hiçbir zaman gizlemediğini ve fırsat buldukça bu yönde adımlar attığını ifade ediyor. Candansayar, muhaliflerin tutsaklıklarının ve Can Atalay gibi isimlerin milletvekilliğinin düşürülmesinin, Türkiye'de şeriat kurallarına göre hareket edildiğinin göstergesi olduğunu savunuyor. Ayrıca, Milli Eğitim Bakanlığı'ndaki uygulamaların da bu durumu desteklediğini öne sürüyor.
5 Şubat 2024

Karabük Üniversitesi'nde, çoğunluğu Afrikalı öğrenciler olmak üzere, grup seks ve HIV ile HPV vakaları gibi asılsız iddialar sosyal medyada hızla yayıldı. Bu kampanya, ağırlıklı olarak Ümit Özdağ'ın destekçileri tarafından yaygınlaştırıldı. İl Sağlık Müdürlüğü ve üniversite yetkilileri, bu iddiaların asılsız olduğunu açıkladı. İsmail Kılıçarslan, bu tür kampanyaların Türkiye'ye zarar verdiğini ve milli güvenlik sorunu oluşturduğunu belirtiyor.
26 Mart 2024

Boğaziçi Üniversitesi Bilgisayar Mühendisliği Bölümü Bilgisayar Bilimleri Anabilim Dalı başkanlığından alınan Cem Say, hukuki mücadelesini kazandı. Nisan 2024'te görevden alınan Say, mahkemenin yürütmeyi durdurma kararı vermesiyle görevine geri döneceğini duyurdu. Say, görevden alınmasını 'görevi iyi yapma suçu' olarak nitelendirmişti.
17 Temmuz 2024

Boğaziçi Üniversitesi'nin atanan rektörü Prof. Dr. Naci İnci, ABD'deki İsrail karşıtı protestolarda tutuklanan Emory Üniversitesi Felsefe Bölümü Başkanı Noelle McAfee'nin durumuna dikkat çekerek, akademik özgürlükler konusunda endişelerini ifade etti. İnci'nin bu açıklamaları, kendisinin Türkiye'deki akademik özgürlüklere yönelik tutumları ve Boğaziçi Üniversitesi'nde yaşanan olaylar nedeniyle eleştirildi. Sosyal medyada, İnci'nin çifte standart uyguladığı ve kendi üniversitesinde benzer özgürlüklerin kısıtlandığı yönünde tepkiler yoğunlaştı.
26 Nisan 2024

Abbas Güçlü, Türkiye'de milyonlarca üniversite mezununun işsiz olduğunu veya öğrenim gördükleri alanın dışında çalıştığını belirtiyor. Bu durumun, bireylerin eğitim için harcadıkları emek, zaman ve fedakarlıkların boşa gitmesi anlamına geldiğini ve devlet ile ebeveynlerin yatırımlarının heba olduğunu ifade ediyor. Güçlü, bu sorunun çözümünde en büyük vicdani sorumluluğun eğitim politikalarını belirleyen kurum ve kişilere düştüğünü vurguluyor.
6 Mart 2024
İşaretlediklerim