Merhaba Fuk, nasılsın?
Teşekkür ederim, sizler de iyisiniz. Çok şık görünüyorsunuz. Yeşil renk çok yakışmış.
Evet, arkamdaki fona uygun olsun istedim. İlk sorumla başlıyorum. Bugün yine sabah gözaltılarla başladı. İstanbul'da 1 Mayıs operasyonları büyüyor. 22 kişi daha gözaltına alındı. Emek ve Dayanışma Günü'nde Taksim Meydanı ve çevresinde toplanma çağrısında bulunan iki ayrı operasyonda 22 kişi gözaltına alınmış. Konuyu değerlendirebilir misiniz?
Vallahi değerlendirilecek bir şey yok. Bu bir Türkiye klasiğidir. Türkiye geleneğidir daha doğrusu, Ufuk. Yani uzak ya da yakın, Türkiye'de sol hareketlerden, sosyalist hareketlerden geçen herkes bunu bilir.
Benim de başıma gelen bir şey var. Eskiden Ankara'da Sakarya Çay Ocağı vardı. 1 Mayıs'tan bir gün önce, 30 Nisan'da genelde oralara takılırdık. 30 Nisan'da alırlardı, 1 Mayıs akşama kadar Çankaya karakolunda tutar, bırakırlardı. Sonra bu işte 12 Eylül geleneği var. 12 Eylül'den sonra başlayan bir uygulama. Bu tür önemli günlerde önlem olarak yapıyorlar, fırsata çeviriyorlar.
Polisin elinde bir takvim var. Mesela, 16 Mart Halepçe Katliamı'nın yıldönümü; 1 Mayıs İşçi Bayramı; 6 Kasım YÖK'ün kuruluş yıl dönümü... Böyle bir takvimleri var. O takvimlerden önce sol sosyalist örgütler hep bu tür şeyleri yaparlar. Yani, o gösteriler organize edilmesin diye gözdağı verelim. Yani öyle büyük bir şey olduğundan değil. Anlatabildim mi hocam?
Ayrıca, İBB'ye yönelik ikinci operasyonda gözaltına alınan 52 kişiden 18'i tutuklandı. Dilek İmamoğlu, AB Cevat Kaya tutuklandı. İBB Kamulaştırma Müdürü Fatih Özçelik; Murat Ongun'un eşi Gözlem Ongun ise ev hapsi verildi.
Evet, gördüm. Burada da yani bu iş artık bu soruşturmanın rutini haline geldi. Türkiye'de tutuklama kararı çok pervasızca veriliyor. Normalde tutuklama, istisnai bir uygulamadır ve çok olağanüstü koşullarda gerçekleşir. Ama bizim ülkemizde artık tutuklama bir rutindir. Tutuksuz yargılama istisna haline geldi.
Özellikle bu İstanbul savcılığının yürüttüğü soruşturmalarda önce tutukluyorlar, ondan sonra soruşturmaya devam ediyorlar. Mesela, normalde Amerika'da ya da herhangi bir Avrupa ülkesinde bütün bu deliller toplandıktan sonra savcının önüne konulur. Savcı der ki, "Tamam, operasyonu başlatalım." Ondan sonra o delillerle bu zanlılar sıkıştırılır, ifadeleri alınır, vesaire. Sonra da hakim karşısına çıkarırlar. Bizde öyle değil. "Ben tutuklayayım, ondan sonra delillere bakarız." Tam bunun bir göstergesi.
Yani şu anda bütün bu operasyonlarda gerçekten Cumhurbaşkanı'nın söylediği o "turpun büyüğü" aranıyor. O heybede "turpun büyüğü" var derler ya, o heybeyi ve turpun büyüğünü arıyorlar ama bir türlü bulamıyorlar.
Bak, bugün Çiğdem Toker'in bir yazısı var. Orada EKAP'a bildirilmiş bir gayrimenkul yatırım ortaklığı projesi var.
Yani şu anda bütün bu operasyonlarda gerçekten cumhurbaşkanının söylediği o turpun büyüğü var ya, o aranıyor. Yani turpun büyüğü eee heybede falan derler hani, o heybeyi ve turpun büyüğünü arıyorlar ama bir türlü bulamıyorlar. Bak, bugün Çiğdem Toker'in bir yazısı var. Orada eee EKAP'a bildirilmiş eee bir gayrimenkul yatırım ortaklığı projesi var. Devletin bir arsası yine bir şirkete, bir holdinge verilmiş. 507 milyon civarında. E 2030'a kadar 5 milyon doları, 5 milyon lirası peşin veriliyor. Geri kalanı 2030'a kadar taksit, 59 taksit halinde ödeniyor.
Bakıyorsun, şirketin yönetim kurulu listesine tanıdık AK Partililer var. Yani onun büyüklüğü bile, sadece bak Arnavutköy'de bir kamu arazisinin konut projesine dönüştürülmek üzere tahsis edildiği Holding'in orada dönen para bile, bugüne kadar Ekrem İmamoğlu ile ilgili soruşturmada telaffuz edilen rakamların yüzlerce katı. 507 milyon liraya arsayı almışlar. Orada 10 tane daireyi satarak o paraya ulaşıyorlar ve gerisi kar. Ayda 8 milyon lira taksit ödeyecekler. Orada en az 20 milyona, 30 milyona ev satacaklar. Düşünebiliyor musun? Nasıl karlı bir iş? Niye o beyefendilere veriliyor? Niye o Holding'e veriliyor da başka bir Holding'e verilmiyor? Emin ol, o Holding'in kurucuları arasında bir tane soyadı İmamoğlu olan olsa, İmamoğlu'nun herhangi bir arkadaşı olsaydı, "Turpu bulduk" diye kıyameti koparırlardı. Sevinç nağaraları atarlardı. Gündüz vakti eee şey patlatırlardı. Ne diyorum? Havai fişek patlatırlardı.
Yani benim artık bu gerçekten, hani bir gazeteci olarak da değil, bir vatandaş olarak da, artık Ekrem İmamoğlu soruşturmasındaki eee tutuklamalar, bilmem şunlar bunlar, eee hiçbir inancım, güvencim, güvenim kalmadı. Tamamen siyasi bir dava olarak görüyorum. Tamamen Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın siyasi rakibi Ekrem İmamoğlu'nu saf dışı bırakılma çabası olarak görüyorum. Keşke öyle olmasaydı. Keşke bizi ikna edecek bir şeyler koysaydı. Bugünkü yazımda sıraladım.
Diyorsun ki, "bilmem lüks araç garajı var," diyorsun İmamoğlu'nun. Bir bakıyorsun, Tayyip Erdoğan'ın elinden ödül almış bir adamın evi. İnanılmaz bir şey yani. Bir sürü bunun gibi örnek var. Tenis kortu diyorsun. Eee Ekrem İmamoğlu ile eşi için denizin ortasında tenis kortu yapılmış. Bak, sen bir bakıyorsun, 2010 yılından beri eee törenlerde, şunda, bunda kullanılan bir platform zaten varmış. 2021 yılında...
Yani benim, artık bu gerçekten, hani bir gazeteci olarak da değil, bir vatandaş olarak da, artık Ekrem İmamoğlu soruşturmasındaki eee tutuklamalar, bilmem şunlar bunlar, eee hiçbir inancım, güvencim, güvenim kalmadı. Tamamen siyasi bir dava olarak görüyorum. Tamamen Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın siyasi rakibi Ekrem İmamoğlu'nu saf dışı bırakma çabası olarak görüyorum. Keşke öyle olmasaydı. Keşke bizi ikna edecek bir şeyler koysaydı.
Bugünkü yazımda sıraladım. Diyorsun ki, "Bilmem lüks araç garajı var" diyorsun İmamoğlu'nun. Bir bakıyorsun, Tayyip Erdoğan'ın elinden ödül almış bir adamın evi. İnanılmaz bir şey yani. Bir sürü bunun gibi örnek var. Tenis kortu diyorsun. Eee Ekrem İmamoğlu ile eşi için denizin ortasında tenis kortu yapılmış. Bak, sen bir bakıyorsun, 2010 yılından beri eee törenlerde, şunda bunda kullanılan bir platform zaten varmış.
2021 yılında 19 Mayıs etkinliklerinde eee tenis kortu kurulmuş. Ekrem İmamoğlu ile eşi de o törene destek vermek için orada bir maç yapmışlar. Onun görüntülerini almışlar. Ekrem İmamoğlu'na, eşine özel, tenis kortu denizin ortasında. O kadar büyük çarpıtmalar var ki, ve bunlar TRT eliyle yapılıyor. Devletin kamu yayıncılığı yapan, en tarafsız olması gereken kurumu eliyle yapılıyor. Dolayısıyla da benim inancım kalmadı.
Yani Adalet Bakanı, ikide bir "Hukuk Türkiye hukuk devletidir. Yargımız bağımsızdır" falan diyor ama benim gerçekten vatandaş olarak inancım kalmadı. Hocam, AK Partili Özlem Zengin'den de bir çağrı oluştur. "Biz bu dosyayı bilmiyoruz. Siz de bence bilmiyorsunuz." İddianameyi görmedik. Bizim buradan çağrımız bence şu olmalı: Bu iddianame bir an evvel yazılmalı. Çünkü iddianame yazıldığında, bizim her birimizin bunu görme imkanı olacak. Yani iddianame kamuoyuna bir an evvel açıklanmalı ve böyle olduğu takdirde de bu tartışmaları ve hacmini aşan, yani çok korkunç şeyler söylüyorsunuz.
"Darbe" diyorsunuz, "cunta" diyorsunuz. E, bunları biz size iade ediyoruz. Ne demek darbe? Ne demek cunta? Ya iddianameye gerek yok. Polislerin sorduğu sorular belli, savcıların sorduğu bu sorular belli, masak raporları belli. Görüyoruz biz. Özlem Hanım da hepsine ulaşıp okuyabilir.
Şimdi, iddianame yazamazlar. Çünkü iddianamenin ana omurgasını oluşturacak turpu daha bulamadılar. O turpu bulmaları lazım. Diyorum ya, Arnavutköy'de Çiğdem’in yazdığı holding'e verilen arazide elde edilen rant, bugüne kadar Ekrem İmamoğlu soruşturmasında dönen iddia edilen para miktarının yüzlerce katı, binlerce katı. Ya, kamunun çok kıymetli bir arazisini sen 507 milyona veriyorsun. 59 taksitle veriyorsun. Adam orada 10 tane daire satarak o parayı geri kazanıyor zaten. Ondan sonrası kar.
Onun için yani, çok zorlama bir durumla karşı karşıyayız. O yüzden de işte, bak mesela, güvenlik görevlisi gözaltına alınıyor. Otelin eee koruma şeyi, güvenlik şeyi ya da yöneticisi gözaltına alınıyor. Ya, bunlar çok tuhaf şeyler.
Şimdi iddianame yazamazlar. Çünkü iddianamenin ana omurgasını oluşturacak torpili daha bulamadılar. O torpili bulmaları lazım. Diyorum ya, sana bak. Arnavutköy'de Çiğdem’in yazdığı holding'e verilen arazide elde edilen rant, bugüne kadar Ekrem İmamoğlu'nun soruşturmasında dönen iddia edilen paranın yüzlerce katı, binlerce katı.
Kamunun çok kıymetli bir arazisini sen 507 milyona veriyorsun. 59 taksitle veriyorsun. Adam orada 10 tane daire satarak o parayı geri kazanıyor zaten. Ondan sonrası kar. Çok zorlama bir durumla karşı karşıyayız.
Bak, mesela güvenlik görevlisi gözaltına alınıyor. Otelin koruma güvenlikçisi ya da yöneticisi gözaltına alınıyor. Bunlar çok tuhaf şeyler işte. Bu nedir yani? Bunu nasıl izah edebiliyorlar? Mesela otelde kimin olduğunu biliyor musun? Şu meşhur beş şirket var ya, iktidara yakın olanlardan birinin, Makyol’un sahibinin, Karadenizli bir iş adamının, Ekrem İmamoğlu ile büyük ihtimalle bir ilişkisi var. Yoksa, yani saklayacak bir şey olsa gidip yandaş bir şirketin otelinde o toplantıyı yapar mı Allah aşkına? Akıl var, mantık var.
Hocam, Adalet Bakanı Yılmaz Tunç'tan bir açıklama daha geldi. Değindiniz biraz önce ama şöyle bir açıklaması oldu: "Yargı gücünü, bağımsızlığından, meşrutiyetini, tarafsızlığından, saygınlığını izleyip vicdanlardan alırdı." Keşke bence de diyebilsem. Yani bu teorik olarak doğru ama bizim şu anda yaşadığımız olaylara baktığımızda, keşke öyle olsaydı diyebilsek.
Hocam, Kanal İstanbul etrafındaki arsalar ile ilgili bilgiler paylaşılıyor. Kanal İstanbul'a 900 metre uzaklıkta, Yenişehir'de, 9 futbol sahası büyüklüğünde bir arazinin Araplara satıldığı söylentisi var. Musavat Dervişoğlu'nun da bunun grup konuşmasında bir açıklama yaptı. Şimdi yeniden Kanal İstanbul'un peşine düşmüşler.
Suyun altından daha değerli bir hale geldiği çağımızda, İstanbul'un son sulak alanlarına, su kaynaklarına saldırıyorlar. Kılıfı da hazırlamışlar. Neymiş? Vatandaşa toplu konut yapacaklarmış. Yahu, konutu Türk vatandaşına yapıyorsunuz da reklamı niye Arap ülkelerinin televizyonlarından yayınlatıyorsunuz?
E güzel soru. Ben Mustafa Derişoğlu’nun çarşamba günleri yaptığı konuşmaları çok beğeniyorum. Çok zülfiyare dokunuyor, çok nokta atışı yapıyor, çok güzel sorular soruyor. Cevap versinler yani. Ben de merak ediyorum, madem TOKİ yoksul vatandaşlar için konut yapıyor, o zaman reklamları niye Arabistan çöllerinde dönüyor? Niye Katar'da, Birleşik Arap Emirlikleri'nde, Suudi Arabistan'da dönüyor? İzah etsinler yani.
Bir de ne aceleniz var sizin? Memleket ekonomik kriz içinde. Bak, TOKİ peş peşe iki tane böyle 250.000 konutluk falan şey başlattı. Milletten para topladılar. 100 yılın konut projesi.
Ben Mustafa Derişoğlu'nun çarşamba günleri yaptığı konuşmaları çok beğeniyorum. Çok zülfiyare dokunuyor, nokta atışı yapıyor, çok güzel sorular soruyor. Cevap versinler yani. Madem TOKİ yoksul vatandaşlar için konut yapıyor, reklamları niye Arabistan çöllerinde dönüyor? Niye Katar'da, Birleşik Arap Emirlikleri'nde, Suudi Arabistan'da dönüyor? İzah etsinler.
Bir de ne aceleniz var sizin, memleket ekonomik kriz içinde. Bak, TOKİ peş peşe iki tane 250.000 konut projesi başlattı. Milletten para topladılar, "100 yılın konut projesi" dediler. Daha 70.000 tanesinin ihalesi yeni yapıldı. Yani öyle bir kapasiteleri de yok. Şu anda Türkiye'deki müteahhitlerin hepsi deprem bölgesinde çalışıyor. Türkiye'nin böyle bir inşaat kapasitesi yok.
Yani bir dostlar alışverişte görsün misali bir durum var. Gözümüze sokar şekilde yapıyorlar. TOKİ müteahhitlerinin paralarını ödeyemiyor, sen biliyor musun? Deprem konutlarını yapan müteahhitler de zor durumda. Onların işçileri de zor durumda ve konut bekleyen depremzedeler de zor durumda. Önce bunu bir halledin. Önce Hatay'daki, Maraş'taki, Adıyaman'daki depremzedelerin sorununu bir çözün. Sonra İstanbul'da Kanal İstanbul'a yönelirsiniz.
Ya işte deveye sormuşlar, "Boynun niye eğri?" O da demiş ki, "Nerem düz ki?" Aynı o misal; neremiz düz ki bunu konuşalım.
Dün Özgür Özel, ciddi sağlık sorunları yaşayan tutuklu öğrenci Esila Ayı'yı ziyaret etti. Okumak için iki günde iki işte birden çalışan Esila'nın içeride geçirdiği her gün, elinde tuttuğu dövizinin doğruluğunu ispatlıyor diye bir açıklama yaptı çıkışında. Evet, zulm ediliyor. Zulüm böyle bir şey; o kız çocuğunun hayatını karartıyorlar.
Yani ben üzülüyorum, sadece Esila'ya değil, ülkeme de üzülüyorum. Gençlere de üzülüyorum. Bütün gençleri, bütün beyinlerimizi yurt dışına kaçırıyorlar. Hepsini kaçırıyorlar. Ülkede vasatın tahakkümünü kurmaya çalışıyorlar. Vasat bir ülke olalım, kolayca yönetelim çabası içindeler. Genç, parlak beyinleri, zeki çocukları da böyle kaçırıyorlar. Yurt hepsi, kapağı yurt dışına atmak için yol yöntem araştırıyor.
Yani İngiltere'de en çok dikkatimi çeken şey, buradaki Türkiye'den daha önce göç etmiş avukatlık yapan insanların, danışmanlık yapan insanların, Türkiye'den gelen beyaz yakalılara ve parlak öğrencilere burada nasıl kalacaklarını, nasıl çalışma izni alacaklarını, nasıl çalışıp oturacaklarını öğretmeleri.
Dün Özgür Özel'e, ev hapsinde bulunan g...
Yani, İngiltere'de en çok dikkatimi çeken şey, buradaki Türkiye'den daha önce göç etmiş avukatlık vesaire falan yapan insanların, danışmanlık yapan insanların Türkiye'den gelen şeylere, beyaz yakalılara, öğren, parlak öğrencilere burada nasıl kalırsınız? Nasıl çalışma izni alırsınız? Nasıl çalışır, oturursunuz vesaire gibi bir şeyler öğretiyorlar.
Hocam, dün Özgür Özel, ev hapsinde bulunan gazeteci İsmail Saymaz'ı da ziyaret etti. Gördüm valla, geçen ben İsmail'in suçu ne diye bir yazı yazdım, hatırlarsın. O yazının sonunda da Özgür Özel başta olmak üzere bütün muhalefet liderlerinin İsmail’e sahip çıkması gerektiğini yazmıştım. Çünkü İsmail’e birileri şantaj yapıyor. Yani, "2 yaşındaki oğlunu bir de lisede görürsün dışarıda" gibi cümlelerle şantaj yapıyorlar. İsmail sahipsiz değil. İsmail gazetecidir. Onun için Özgür Özel’in verdiği bu destek, diğer partilerin, muhalefet partilerinin vereceği destek çok önemlidir. Yani, sadece İsmail’le değil, bağımsız gazetecilikle de dayanışmadır bu.
Yarın, bugün İsmail'i sustururlar. Yarın tüm gazetecileri sustururlar. Gazeteciler susarsa, zaten muhalefet de susar, vatandaş da susar, herkes susar. İşin ciddiyetinin farkına varmaları lazım. Ben onun için Özgür Özel’in İsmail’i ziyaret etmesini çok anlamlı buldum. Çok çok şık bir hareket yani.
Hocam, dün ayrıca Ayşe Barım’ın iddianamesi de yayınlandı. 30 yıla kadar hapis cezası isteniyor Ayşe Barım için. Gerekçe de, Türkiye Cumhuriyeti hükümetini ortadan kaldırmaya teşebbüse yardım. E al işte, biraz önce açıklamasını okuduğun Adalet Bakanı Yılmaz Tunç’a gönder bunu. Bu haberi o kurduğu cümlelerin neresine sığıyor bu haber? Yargının bağımsızlığı, tarafsızlığı vesaire falan kısmını... Ayşe Barım kim? Ülkeyi yıkmak kim ya? Gerçekten, sağlık sorunları olan, tek başına işte bir şey yapan, sahibi yok ya. Yani, bir derneği, bir şeyi yok yani. Sahip çıkacak bir sendikası yok. Bilmem yani, bir sivil toplum kuruluşu yok ya. Gerçekten, bir kadına yöneltilebilecek en absürt şey bu ya.
Ayşe Barım kim ki bu ülkeyi yıkacak ya? Yedi düvel yıkamadı ya. Siz manyak mısınız hakikaten? Bu ülkeyi fazla hafif alıyorsunuz ya. Ayrıca şunu da söyleyeyim. Bu ülkeyi yıkmaya kalkışanların karşısına dikilecek bir profildir Ayşe Barım. Yani, yazık ediyorlar ülkeye de, yazık ediyorlar insanlara da. Yargıya olan güven işte, bu iddia, bu şeyler yüzünde...
Yargının bağımsızlığı, tarafsızlığı vesaire falan kısmını… Ayşe Barım kim? Ülkeyi yıkmak kim ya? Ya gerçekten, sağlık sorunları olan, tek başına işte şey yapan, sahibi yok. Bir derneği, bir şeyi yok yani. Sahip çıkacak bir sendikası yok, bilmem yani bir sivil toplum kuruluşu yok. Yani gerçekten, bir kadına yöneltilebilecek en absürt şey bu.
Ayşe Barım kim ki bu ülkeyi yıkacak ya? Yedi düvel yıkamadı. Siz manyak mısınız hakikaten? Bu ülkeyi fazla hafif alıyorsunuz. Ayrıca şunu da söyleyeyim, bu ülkeyi yıkmaya kalkışanların karşısına dikilecek bir profildir Ayşe Barım. Yani yazık ediyorlar ülkeye de, yazık ediyorlar insanlara da.
Yargıya olan güven işte bu iddia, bu şeyler yüzünden kayboluyor. Ayşe Barım'a 30 yıl ceza... Ya nedir Allah aşkına? Nasıl izah bu karar, bunu talep eden insanlar nasıl kafalarında oturtuyorlar bunu? Samimiyetle soruyorum. Yani bir kadın, 30 yıl cezaevinde kalmasını gerektirecek ne yapmış olabilir?
Bak, Kızılay başkanının kızı gencecik bir çocuğu öldürdü, bir gün bile yatmadı. Bak öldürdü, ezdi, geçti. Şimdi burada bu varken, orada sen Ayşe Barım'a 30 yıl hapis cezası istersen, vatandaş bu adalet sistemine nasıl güvenecek? İşte hukukun gücü ve güçlünün hukuku, AK Parti'nin sloganıdır. Ne yazık ki bugünlerde güçlünün hukuka hakim. Kılıçdaroğlu'nun çok sevdiği sözcükle söyleyeceğim; güçlünün hukuku egemen bu ülkede.
Hocam, ekonomiye geçmeden önce bir dava daha görülmeye devam ediyor. Soma'da 11 yıl önce 301 işçinin yaşamını yitirdiği maden faciasına ilişkin yargılanan 28 kamu görevlisinden biri beraat etmiş. 18 kamu görevlisine ise 5 ayla 6 ay arasında değişen hapis cezaları verilmiş. İşte insan hayatı sudan ucuz. Aynı şeyi söyleyeceğim; bak onlara 5 ay ceza veriyorsun, 300 küsür insan öldü orada. Ama Ayşe Barım'a 30 sene ceza istiyorsun. Bunu izah edemezsiniz.
Göz göre göre o madende insanlar ölüme gönderildi. Orada büyük bir felaket yaşandı ve 5 ay hapisle, şununla bununla geçiştiriyorsunuz. Yani bunu, ya vicdan kabul etmez. Onların vicdanı nasıl kabul ediyor? Ben anlamıyorum, doğrusunu istersen.
Hocam, ekonomiye geçiyorum. Türkş, bugün açlık ve yoksulluk sınırını belirlediği raporunu yayınladı. 4 kişilik bir ailenin açlık sınırı 24.000, yoksulluk sınırı ise 78.000 olarak belirlendi. Mutfak enflasyonu yıllık bazda %35'i geçerken, çalışanların alım gücü her geçen ay biraz daha geriliyor.
Evet. Eee, doğru söze yorum yapmaya gerek yok. Ülkede açlık sınırı asgari ücretin üstündeyse, o ülkede ekonomik kriz vardır. Türkiye'de şu anda tablo budur. 4 kişilik bir ailenin açlık sınırı asgari ücretin üstündedir. Yani 24.000 TL, asgari ücret de 22.000 TL. E en düşük emekli maaşı…
Hocam, ekonomiye geçiyorum. Türk-İş, bugün açlık ve yoksulluk sınırını belirlediği raporunu yayınladı. 4 kişilik bir ailenin açlık sınırını 24.000 TL olarak belirlerken, yoksulluk sınırını ise 78.000 TL olarak açıkladı. Mutfak enflasyonu, yıllık bazda %35'i geçerken, çalışanların alım gücü her geçen ay biraz daha geriliyor. Evet, doğru söze yorum yapmaya gerek yok. Ülkede açlık sınırı asgari ücretin üstündeyse, o ülkede ekonomik kriz vardır. Türkiye'de şu anda tablo budur. 4 kişilik bir ailenin açlık sınırı asgari ücretin altındadır, üstündedir. Yani, 24.000 TL, asgari ücret de 22.000 TL. En düşük emekli maaşıyla kıyaslarsan, açlık sınırı 14.400 TL'nin 10.000 TL daha üstündedir. Bu ülkede yaşanabilir mi? Zor. Ekonomimiz pırıl pırıl gidiyor diyen o kibar bakana hatırlatılır.
Hocam, ben de şimdi onu söyleyecektim. Çalışma Bakanı Vedat Bilgin ise, "Dünyada ekonomik zorluklar ve krizler birçok ülkeyi sarsarken, Türkiye büyüyen, güçlenen ve rekorlar kıran bir ülke haline gelmiştir," dedi. Eskiden öyle bir şey vardı, biliyor musun? "Ufak at da civcivler yesin" diye, aynısını söyleyeceğim. Sayın Bakan, kibar adamsınız. Yapmayın böyle şeyler. Biraz ufak atın da civcivler de yesin. Açlık sınırının 24.000 TL'yi geçtiği bir ülkede bu söylediğiniz şeye kim inanır ya? Allah aşkına, kim inanır? Boş ver bunları, gerçekten bunları konuşmaya, üstüne yorum yapmaya değmez ya. Ülkeyi yönetenler, işte, ülkedeki hükümetin kabinesinin üyelerinden biri hayal aleminde yaşıyor. Rekorlar kırmışsınız. Evet, rekorlar kırdınız ama hep bizim aleyhimize rekorlar kırdınız. Enflasyon rekoru kırdınız, faiz rekoru kırdınız, kur rekoru kırdınız, en düşük ücret rekoru kırdınız, en pahalı simit rekoru kırdınız. Hepsini kırdınız yani. Ama hiçbir tanesinin bize faydası yok.
Hocam, bu arada çocuk tartışmaları da devam ediyor. AK Partili milletvekili Ayşe Keşir, "İngiltere'nin çocuktan bir çocuğa düşmesi 112 yılı almış ama Türkiye'nin çocuktan 1,5 yıla 1,5 çocuğa düşüşü 32 yılda gerçekleşti," demiş. Mahmut Tanal da bir açıklama yapmış: "Kendileri iki çocuk yapıyor. Fakir fukorayı çok çocuk yapın diyorlar. Önce ekmek verin, aş verin. İnsanca hayat sunun, sonra çocuk sayısından söz." Valla, benim bu tartışmanıza da bakış açım böyle. Ben de doğrusunu istersen, nüfus hızındaki düşüşün olumlu olmadığına inananlardanım. Fakat Mahmut Tanal'a da hak veriyorum. Yani, bu koşullar altında, okul eğitim sistemi berbat. Özel okulların pençesinde kıvranıyorsun, özel hastanelerin pençesinde kıvranıyorsun, vesaire, falan. Bu koşullarda da çok çocuk yapmak gerçekten zor bir iş.
Ayrıca bak, İngilizler diyorsun, tek çocuğa düştüler. Eee...
Hocam, bu arada çocuk tartışmaları da devam ediyor. AK Partili milletvekili Ayşe Keşir, "İngiltere'nin çocuktan bir çocuğa düşmesi 112 yılı almış ama Türkiye'nin çocuktan 1,5 yıla 1,5 çocuğa düşüşü 32 yılda gerçekleşti," demiş. Mahmut Tanal da bir açıklama yapmış. "Kendileri iki çocuk yapıyor. Fakir fukorayı çok çocuk yapın diyorlar. Önce ekmek verin, aş verin. İnsanca hayat sunun, sonra çocuk sayısından söz," demiş.
Vallahi benim bu tartışmanıza bakış açım böyle. Ben de doğrusunu istersen, nüfus hızındaki düşüşün olumlu olmadığına inananlardanım. Fakat Mahmut Tanal'a da hak veriyorum. Yani bu koşullar altında, okul eğitim sistemi berbat. Özel okulların pençesinde kıvranıyorsun. Özel hastanelerin pençesinde kıvranıyorsun vesaire falan. Bu koşullarda da çok çocuk yapmak gerçekten zor iş.
Ayrıca, bak İngilizler diyorsun, tek çocuğa düştüler. Yani yabancılara nefes aldırmıyorlar. O mevcut çocukları da iyi yaşasın, iyi işlerde çalışsın diye yabancıları getirmiyorlar. Siz daha yeni Cumhurbaşkanı açıkladığı 4,5 milyon göçmen var bizim ülkemizde. Resmi rakam. Eminim o rakam 7,5 milyon falan. Yani bu koşullarda çocuk doğurmak gerçekten zor. Tartışmaya biraz öyle baksınlar bence. Evet, haklılar. Nüfus artış hızımız düşmemeli.
Benim babamlar 9 kardeşmiş, 8 kalmış. Biz 5 kardeştik, 4 kaldık. Benim bir çocuğum var. Bu azalma, geometrik bir azalma. Evet, 9 kardeş, 11 kardeş iyi bir şey değil belki; hani bakımda zorluk vesaire olur ama üç kardeş, dört kardeş olmanın iyi bir şey olduğunu düşünüyorum ben. Ama onlara da bakabilmek lazım. Onları da okutabilmek lazım. Onları da insanca yaşatabilmek lazım. Ne yazık ki çeyrek asırdır bu iktidar bu koşulları ortadan kaldırdı.
Hocam, Cumhurbaşkanı Erdoğan dün İtalya Başbakanı Meloni ile görüşmüştü. Meloni'den şöyle açıklamalar geldi: "Türkiye ile ilişkimiz ekonomik ilişkilerin çok ötesinde. Türkiye'den gelen göç akışı sıfıra indi. Erdoğan'a teşekkür ediyorum," açıklaması yaptı. Görüşmeyi değerlendirebilir miyim? Neyini değerlendireceğim ya? Meloni de faşist bir kadın. Yani herhalde Meloni'den sonra İtalya'ya iktidara gelmiş, hem faşist kadındır.
E söylediği şey de özrü kabahatinden büyük. Yani şimdi AK Partililer bununla gurur mu duyuyor? Yani mültecileri kestik, İtalya'ya sokmadık. Yani yolunu kestik anlamında söylüyorum. Ya biz ne olacağız? Bizim ülkemizin ekonomisi ne olacak? Bizim ülkemizin demografik yapısı ne olacak? Bizim ülkemizde bozulan istihdam düzeni ne olacak? Yani gaza gelmemek lazım. İktidar bu tür yabancılardan bu tür şeyler duyduklarında bir hoşlarına gidiyor. Bir böyle mutlu oluyorlar. İnanamazsın ya.
Ya bunlar iyi sözler değil. Bunlar sizin aleyhinize sözler ya. Şu anda size jandarma gibi baktıklarını görmüyor musunuz? "Türkiye bizim jandarmamızdır. Sınırlarımızı koruyor," demek sizin için iyi bir şey değil.
Evet, Ufuk. Dün sosyal medyada muhtemelen görmüşsünüzdür. Son konuma geçtim. Dün sosyal medyada, çakarlı lüks araçlarla İstanbul'da trafikte yakalanan kişiler ve verdikleri cevaplar çok konuşuldu. "Ya bizim şiş gördüm, gördüm." Şey eee, "bir tane kuryle şeyin istersen göster onu." Hanımefendi, görevli misiniz? Niye çek şu an? Görev emriniz var mı? Hanımefendi, tahsis olması önemli değil. Devam et, devam et. Tamam. [Müzik] Tamam. Bizim Şeref Oğuz, bunlara çakarlı çakallar diyordu. En çok su istimal edilen konulardan biridir. Ya ben bile yaşadım, biliyor musun? Bak sana bir şey anekdot anlatayım. Yıllar önce eee, Ankara'da bir araba aldım. Böyle koyu renkli. Eee, modeli de biraz makam arabasına benziyordu. Eee, arabayı ucuz aldık. Filo olarak almışlar bizim satın aldığımız yer ve bütün filonun plakaları da Aktı plaka. Bize de 06 AK 188 gelmişti. Denk gelmişti. Yani benim seçtiğim bir plaka değil. 2003 yılında almıştım. Eee, yaklaşık 10 yıl falan kullandım o arabayı. Ufuk, ya araba böyle makam arabasına benzeyince ve plakası da AK olduğundan, hiçbir polis çevirmesinde durdurulmuyordum, biliyor musun? Arabanın plakasını gören "Geçiniz, siz" diyordu. Bu şimdi böyle bir şey var. O arabaya sen o mavi kırmızı ışıkları takmışsan, bir de o siren gibi bir ses var. Onu çalıyorsan, polis cesaret edip beni durduramaz diye bir havaya giriyorsun. Ondan sonra bütün o tahsisli yolları, şunları bunları kullanıyorsun. Abdülhamit'ten, ambulansa öncelikli sayıyorsun kendini. Güya Süleyman Soylu zamanında bitecekti onlar. Sayıları daha da arttı. Hele Ankara'da var ya, böyle eee, şey gibi ya, zibil gibi yani, önüne gelen mavi kırmızı çakarları takıyor. Kimse de dur demiyor. Yani İçişleri Bakanı şu işe bir el atsın, yani. Hocam, yine geçen hafta İstanbul'da bir lüks araçtan sürücü çıkıp şey...
Bu şimdi böyle bir şey var. O arabaya sen o mavi kırmızı ışıkları takmışsan, bir de o siren gibi bir ses var; onu çalıyorsan, polis cesaret edip beni durduramaz diye bir havaya giriyorsun. Ondan sonra bütün o tahsisli yolları, şunları bunları kullanıyorsun. Ambulanstan öncelikli sayıyorsun kendini. Güya Süleyman Soylu zamanında bitecekti onlar. Sayıları daha da arttı. Hele Ankara'da var ya, böyle eee şey gibi, zibil gibi yani, önüne gelen mavi kırmızı çakarları takıyor. Kimse de dur demiyor. Yani içişleri bakanı şu işe bir el atsın yani.
Hocam, yine geçen hafta İstanbul'da bir lüks araçtan sürücü çıkıp "Valinin yeğeniyim," demişti. Onu da tutayıp, ters kelepçeyle gözaltına alıp 146.000 para cezası kesmişler. Ehliyetini de el koymuşlar. E işte bak, yani psikoloji o yani. Eee polis eee korkar, çekinir, işlem yapar. Düşünsene, İstanbul valisinin yeğeni çıksa ne olurdu? Gerçek çıksaydı, iddiası ne olurdu? Yapabilirler miydi? Ters kelepçe takabilir miydi sence polisler? Vicdanına soruyorum. Dürüstçe cevap ver. Hadi. Korktun değil mi Ufuk?
Ben çok yorum yapmayı tercih etmiyorum, hocam. Tamam, tamam, izleyicilerimiz bizim yorumlara yazsınlar. Vallahi, yeğeni çıksaydı, gerçekten o ters kelepçeyi takabilirler miydi, takamazlar mıydı? İzleyicilerimiz yorumlara yazsın lütfen.
Son soru değil ama bir açık, hep son soru diye diye şey yapıyorsun, bitirmiyorsun bir türlü. Trump'ın bir açıklaması oldu; "Papa olmak isterdim," dedi. Keşke olsa, vallahi. Keşke olsa yani. Vatikan'ın başına dert olur ama bütün dünya kurtulur yani. Keşke Papa falan olsa. Sizce neden böyle bir şey istemiş olabilir?
E şey, biliyorsun muhafazakar bir adamı. Bakma öyle renkli bir hayat olduğuna. Bu tip insanların tek korkusu vardır, yani eee Allah korkusu, yani başka bir şeyden korkmazlar. Eee şimdi yaş itibarıyla da diğer tarafa hazırlık yapma aşamasında. Onun için eee dünyadaki günahlarını affettirme dönemine geçti. Yani keşke papa yapsalar.
Şu anda 141.200 abonedeyiz. Bu videoyu yayınladığımızda muhtemelen 141.250 ya da 300 olacağız. 141.500'ü geçememiş durumda olmuş oluyoruz. Dur, daha 24 saat olmadı. Daha 12 saatteyiz. Peki, 24 saati bekleyelim, ama ben bütün takipçilerimize abone olmalarını, yorum yazmalarını özellikle rica ediyorum.
Bugün 145.000'i eğer 24 saat içerisinde geçersek, o güzel yeşil tişörtünden bana almayı söylemiştin. Tamam. Tamam. Sana sarısını alacağım. Tamam hocam. O zaman 30 Nisan 2025, Çarşamba günü, değerlendirdiğiniz için teşekkür ederim. Sağ olun. Görüşürüz. Yarın görüşmek üzere. [Müzik]
Şu anda 141.200 abonedeyiz. Bu videoyu yayınladığımızda muhtemelen 141.250 ya da 300 olacağız. 141.500'ü geçememiş durumdayız. Dur, daha 24 saat olmadı. Daha 12 saatteyiz. Peki, 24 saati bekleyelim. Ama ben bütün takipçilerimize abone olmalarını, yorum yazmalarını özellikle rica ediyorum.
Bugün 145.000'i, eğer 24 saat içerisinde geçersek, o güzel yeşil tişörtünden bana almayı söylemiştin. Tamam. Tamam, sana sarısını alacağım. Tamam hocam.
O zaman 30 Nisan 2025 Çarşamba günü değerlendirdiğiniz için teşekkür ederim. Sağ olun. Görüşürüz. Yarın görüşmek üzere.
[Müzik]