Fakat sonra tabii CHP seçimleri kazanıp Türkiye'nin bütün büyük illerinde CHP belediyelerde iktidara gelince, bu sefer işler değişti. CHP bu sefer ne istedi? Belediyelere daha fazla çalışma alanı, daha fazla elini kolunu oynatabilmesi, belediyelerin daha rahat borçlanabilmesi ve sahada daha rahat çalışabilmesi için siyaset yapmaya başladı.
Ama sonra Ekrem İmamoğlu, işte diyorum, cumhurbaşkanı adayı olabilmek için kendi ekosistemini kurabilince, Erdoğan eliyle buna bir dur dendi. Bakın Erdoğan'ın ne söylediğini şöyle size de dinleteyim. Çünkü bu karanlık organizasyon, İstanbul'la sınırlı kalmamış. Ülkedeki pek çok belediyeyi, kurumu ve kişiyi içine alan, kolları çok farklı yerlere uzanan, hatta uluslararası ayağı da olan bir ahtapota dönüşmüştür. Önceleri sadece kimi siyasi partileri ve siyasetçileri kapsadığı düşünülen çarpık ilişkiler ağının, bürokrasiden iş dünyasına ve medyaya, kimi cemaatlerden istihbarat kuruluşlarına kadar uzandığı ortaya çıkıyor.
Geldiğimiz noktada, yerel yönetimler ve bu çerçevede belediyeler meselesinin tüm boyutlarıyla konuşulması, tartışılması ve yeni bir düzene kavuşturulması kaçınılmaz hale gelmiştir. Ben şunu anlıyorum; kocaman bir sopayla Erdoğan, tabiri caizse CHP'ye dalacak arkadaşlar. Belediyeler üzerinden. Temiz belediyelere kayyum atanamasın ama yola gelmeyen, tırnak içerisinde, CHP'li belediyelere kayyum atanabilsin haritası karşımızda duruyor. Bana soracak olursanız...