Deniz Zeyrek · 15 Mayıs 2025

Deniz Zeyrek: Ülkenin Gerçeği Bu Hesaplamalarda #denizzeyrek

  • 0:00 Deniz Bey, merhaba.

    Merhaba, Ufuk. Nasılsın? İyi misin?

    Teşekkür ederim, hocam. Siz nasılsınız?

    İyi, iyi vallahi. İşte, yeni bir gün, güneşli bir hava Ankara'da. Gelişmeleri takip ediyoruz. Güneşli ama biraz serindi galiba.

    Evet. Ya enteresan, yani Ardahan'a kar yağmış. Gördün mü? Erzurum'da da gördüm. Küresel ısınmanın sonuçları. Kimse iklim değişikliğini ciddiye almasın. Bakalım.

    Hocam, iklim değişikliğine gelmeden önce bugün ne konuşacağız?

    E vay, çok sert müdahale ettin, Ufuk. Bence bugün... Ya gel şey yapalım yani. Ben, bugün Nefes Gazetesi de onu yapmış. Şöyle bir başlık atmış: "Hazır açılmışken bir açılım da emekli işçi ve memur için yapın." Bir de başka bir haber var. "1 kilo yaş çay parasıyla bir çay, bir simit alamıyor insanlar," diyor. Bu meseleyi konuşalım mı? Ben de onu merak etmiştim bugün.

    Bir video izledim. Fındıklı Belediye Başkanı Ercüment Çervatoğlu'ndan 1 kilo yaş çayın toplama maliyetinden bahsediyor. O videoyu da kısacık buraya ekliyorum. Hatta, hocam, biz bir hesap yaptık. Şimdi söyleyeceğim. Minimum, bunlar maliyet de değil. Çay toplama işçiliği dedik. Ben toplasam bile işçilik bedeli var. Aile tarımı 10 bir kilogramına. Yardımcı malzemeler 1 kilogramında işçi yemeği, ulaşım... Hani bunları işçi tutsanız da yapacaksınız.

    5 TL temizlik. Hasat boyunca üç dönem, üç sürgünde temizlik, ot temizleme. Yıl boyunca yapacağımız çalışması 3 TL. Bahçede topladık, araçta veya başka iletim araçlarıyla alım yerine götürdük.

    1 TL gübre bedeli. Gübrenin bahçeye nakli ve gübreleme maliyeti kilogram başına 1,5 TL. Budama işçiliği 0,35 kuruş. Hasat öncesi ihtiyaç duyulan aletler, bakımlar, çay bezi, makas, motor, çay toplayanın her türlü giysisi ve benzeri. Kilogram başına 2,25 TL sigorta. Yani genellikle tarım sigortası iç sayılıyor arkadaşlar. Böyle bir şey var mı? Sigorta bir güvencedir. Devletin, sosyal devletin bir şeyi.

    Asgari ücretten hesapladık ve 300 kilo topladığını varsayarsak, günlük 25 gün çalışma esasına göre 2,5 TL. 120 gün sağlıktan yararlanabilmesi için bu 120 gün yapmazsanız sadece topladığınız aya bölerseniz 1,25 TL alıyor.

    Yani 3 ay yapsanız ama 3 ay yaptığınız zaman sosyal devlet olsa sosyal hakları yine karşılansa, 1,25 TL 25'e hesaplandı ama karşılanmıyor. Sağlıktan bile yararlanamıyor.

    Ondan yararlanması için kendisinin ve ailesinin 2,5 TL öngörülenmeyen gidenler, alim yeri bakımı ihtiyaç ki devletimiz çok seviyor. Kasa doluyken boşaltmayı seviyor da yatırım yapmayı sevmiyor. Devletimizin, yani yönetenleri yatırım yapmayı, alim yerindeki partiyi bile bize aldırtıyorlar.

    Onları da kattık, ister istemez. 1,5 TL amortisman ve yatırım giderleri. Dedelerimizin yapmış olduğu bir dükkan açarsınız, bina yaparsınız veya bir makine kurarsınız. Bunun amortisman ve yatırım gideri vardır.

    Maliyet çay, yapım, ekim, dikim, büyütmek 2 TL. Maliyet 29,10. Maliyet 1 kilogram çayın maliyeti 29,10. Bu hesaba göre şimdi, eee... Ne bak, kalem kalem çıkarmış. Çay toplama işçiliği, yardımcı maliyet, te...

  • 2:21 Aylık gelire göre sağlık hizmetlerinden yararlanabilmesi için, kişinin 120 gün süreyle çalışması gerekiyor. Eğer bu 120 günü tamamlarsanız, mevcut gelir seviyeniz dikkate alınarak bir değerlendirme yapılır. Ancak, eğer çalışmazsanız, en fazla 1.25 aylık gelirle karşılaşabilirsiniz. Yani, sadece 3 ay çalışmanız durumunda, sosyal devlet olması hâlinde sosyal haklarınızı elde edebilmeniz beklenir; fakat bu durumda bile 1.25 aylık gelir ile 25'e hesaplandı ama bu hâl karşılanmıyor. Sağlıktan yararlanmak bile mümkün olmuyor.

    Bunun için, kişinin ve ailesinin 2,5 ton öngörülemeyen giderleri karşılaması gerekiyor. Devletimiz maalesef sadece kasa doluyken boşaltmayı seviyor, yatırım yapmayı tercih etmiyor. Yönetenler, yatırım yapmaktan kaçınıyor ve belirli partilerin ihtiyaçlarını karşılamak gibi davranışlarda bulunuyor.

    Amortisman ve yatırım giderleri de önemli. Örneğin, dedelerimizin yapmış olduğu bir dükkan açmak, bina inşa etmek veya bir makine kurmak gerektiğinde, bunun da amortisman ve yatırım giderleri vardır. Çayın maliyeti ise farklı kalemlerden oluşmaktadır. Çay üretimi ile ilgili maliyetler arasında çay toplama işçiliği, yardımcı maliyetler, temizlik, çay nakli, gübre bedeli, budama işçiliği, ihtiyaç duyulan aletler, bakım, sigorta, öngörülemeyen giderler, amortisman ve yatırım maliyetleri yer almaktadır.

    Sonuç olarak çayın kilogram maliyeti 29.10 lira çıkmış. Bunun üzerine yaklaşık %20 refah payı eklendiğinde toplamda yaklaşık 35 lira olması gerekir. Ancak devletimiz kilo başına çayın fiyatını 25.44 lira olarak açıkladı. Bu durumda çay üreticisi gerçekten perişan oluyor. Özellikle Tayyip Erdoğan’ın oy deposu olan Karadeniz illerindeki çay üreticileri, bu rakamlarla ciddi bir zorluk yaşıyorlar. Tarımın bu denli bitirilmesi sonucunda, çay üretimi de bu rakamlarla sürdürülebilir olmaktan çıkıyor.

    O kadar zor koşullarda çalışıyorlar ki, Karadeniz’in sarp yamaçlarında çayla ilgilenmek, bakımını yapmak ve toplamak, dünyanın en ağır işçiliği gerektiren bir durum. Bu bağlamda işçiler, emeklerinin karşılığını alamıyorlar. Her şey değersizleşiyor. Yakın zamanda gördüğüm bir şey dikkatimi çekti; Sovyetler döneminde Türkiye’de yapılan fabrikalar ile ilgili anlatılan bir bilgi vardı. O dönem, “Domates verdik” ya da “Portakal verdik” gibi ifadelerle bu fabrikaların kurulduğuna dair anlatımlar yer alıyordu. Oysa, günümüzde tarım ürünleri ülke ekonomisine büyük katkılarda bulunurken, neredeyse yok olma noktasına gelmiş durumda.

    Türkiye çay ve fındık üretiminde dünyada önde gelen ülkelerden biri. Ancak, tarımı o hale getirdik ki insanlar artık tarım yapamaz hale geldiler. Ercüment başkanın da dikkat çektiği gibi, bu rakamlarla Karadeniz'deki çay üreticisinin ayakta kalması imkânsız. Ufuk hocam, ben de bir şey gördüm; 1 kilo yaş çay parasıyla bir simit ve bir ayran ancak alınabiliyor. Evet, bu durumda gerçekten ne kadar bir çay alabiliyoruz ki?

  • 4:55 Eşiyor yani. Bugün bir şey gördüm, çok hoşuma gitti. Sovyetler döneminde Türkiye'de yapılan fabrikaları anlatıyor. Mesela, karşılığında "Domates verdik" diyor. İşte, Ruslar geldi, şu fabrikayı kurdu; biz karşılığında domates verdik. Ruslar geldi, şunu yaptı; biz karşılığında portakal verdik. Ya, bu kadar kıymetliyken Türkiye'de tarım ürünleri, bu kadar çok ekonomiye katkıda bulunurken, bugün neredeyse yok olma noktasına gelmiş. Çay üretiminde Türkiye, dünyanın önde gelen ülkelerinden biri. Fındık üretiminde de Türkiye, dünyanın önde gelen ülkelerinden biri. Fakat tarımı o hale getirdik ki artık insanlar tarım yapamaz hale geldiler. Ne yazık ki, Ercüment başkanın da dikkat çektiği gibi, bu rakamlarla bu çiftçinin Karadeniz'deki çay üreticisinin ayakta kalması imkansız.

    Ufuk hocam, ben bir de bir şey gördüm. 1 kilo yaş çay parasıyla bir simitle bir ayran ancak alınabiliyor, hatta alınamıyor. Evet. Ne kadar bir çay? Smith, 15 çaya desen, 15 de ona desen, 30 lira ediyor değil mi hocam? Yani simidi kuru olarak yiyeceksek, evet. Yanında bir de peynir genelde alınıyor. Peynir ve zeytin de eklediğiniz zaman, toplamda 50 liraya mal oluyor.

    Oo, sen bayağı ban kahvaltısı yaptın. Neydi o, uçakta 10.000-1000 metrede çiğköfteyi yiyen? Onun lüksüne ulaştın sen. Zeytin ne ya? Peynir ne? Ne diyorsun sen? Çay, yani çay simidi bulmak bile artık mucizeyken, bak ülkedeki rakamlara. 14.469 lira en düşük emekli maaşı. Asgari ücret 22.104 lira. En düşük memur maaşı da 43.726 lira.

    Ben bu sabah merakımdan Chat GPT'ye çok detaylı bir soru sordum. Yani, 5 kişilik bir aile var; 3 tanesi çocuk, okula gidiyorlar, devlet okuluna gidiyorlar. Bu aile, minimum şartlarda yaşıyor. En az et tüketiyor, ekmek tüketiyor vesaire. Böyle tek tek saydım, bu ailenin minimum gideri ne kadar olur diye. İstanbul'da yaşıyorlar. Çok pahalı olmayan bir semtte oturuyorlar. Tek kalem kalem hesapladı. İstanbul'da en ucuz kiranın olduğu mahallede oturduklarını varsayalım; 15-17.000 lira kira ki, bulamazsın İstanbul'da artık bu rakamı. Ulaşım masrafı, temel kırtasiye masrafları, bu masrafları hesapladığında 54.000 lira çıktı biliyor musun? Yani, Cumhurbaşkanı aile yılı diyor, "Üç çocuk yapın" diyor. Çocuk sayımız düşüyor diyor. Hadi, o iki anne baba da çalışsın asgari ücretle. Eve girecek olan para 44.208 lira. Bak, 54.000 liraya ihtiyaç var böyle bir ailenin geçimi için. Zaten yoksulluk sınırına bakarsan, 75.000 lira. O seviyelerde falan.

    Şimdi, dün sen söyledin, Kibar Bakanımız da açıklama yaptı. Asgari ücretin ara zam yapılması gündemimizde yok falan demiş. En düşük emekli maaşını ve memur maaşını artırmak için şimdi memur sendikalarıyla pazarlığa oturmuşlar. Memur sendikaları dışarıda başka konuşuyor; iktidar yalnızca sendikalardan bahsediyorum, içeride başka konuşuyorlar. Tamam mı? Yani, gidiyor orada iltifat, iltifat, iltifat yapıyorlar.

  • 7:41 İstanbul'da en ucuz kiranın olduğu mahallede oturduklarını varsayalım. Kira 15.000 lira ki, İstanbul'da artık bu rakamı bulamazsın. İşte ulaşım masrafı, temel kırtasiye masrafları ve diğer masraflar 54.000 lira çıkardı, biliyor musun? Yani Cumhurbaşkanı "aile yılı" diyor, "üç çocuk yapın" diyor. Çocuk sayımız düşüyor falan da, hadi o iki anne baba da çalışsın asgari ücretle. Eve girecek olan para 44.208 lira. Bak, 54.000 lira gerekiyormuş böyle bir ailenin geçimi için.

    Zaten yoksulluk sınırına bakarsan 75.000 lira falan. Yani o seviyelerde. Şimdi, dün sen söyledin, Kibar Bakanımız da açıklama yaptı. Asgari ücretin ara zamlanması gündemimizde yok falan demiş. En düşük emekli maaşını artırmak için şimdi memur sendikalarıyla pazarlığa oturmuşlar. Memur sendikaları dışarıda başka konuşuyor, iktidar yalnız sendikalardan bahsediyorum, içeride başka konuşuyorlar. Tamam mı? Yani gidiyorlar orada iltifat, iltifat, iltifat. Dışarı çıkıyorlar meydana; vay efendim şöyle, vay efendim böyle. Ondan sonra da susup oturuyorlar.

    E, nasıl geçinecek bu insanlar? Nasıl ayın sonunu getirecekler? Kredi kartları patlamış. Dün yine bir haber vardı, kötü haber diye internet medyasında gördüm. Şu kadar adamın kredi kartı ödenmedi, şu kadar adamın işte şeyi takibe düştü, kredi kartı falan diye. E, başka bir şey söyleyeyim sana, Ufuk. Türkiye'de artık sadece çalışanlar değil, patronlar da sıkıntıda. Mesela hep dalga geçiyoruz ya müteahhitlerle, vesaire; falan böyle kızıyoruz onlara. Onlar da geçinemiyor. Mesela konut sektörü durmuş vaziyette, yaprak kıpırdamıyor. Kimse ev satın alamıyor.

    Bir düşün, konut sektöründe iş yapan bir müteahhiti düşün. Eee, milyonlarca kredi çekmiş, insan çalıştırmış, konut yapmış. Şimdi satamıyor. Kredilerin geri ödenme dönemi gelmiş. Binlerce işçisi var, maaş verecek. Ya da deprem konutu ihalesi almışsın, deprem konutları yapıyorsun. İktidar baskı yapıyor; diyor ki, "şu kadar zamanda bitireceksin, şöyle yapacaksın, böyle yapacaksın." Şunu da diyor, "sen üstleneceksin." Yapıyorlar ama parasını ver diyorlar. Eeee, hazinede kasada para yok. Kusura bakma, şimdi veremem, 15 gün sonra veririm. E, ne oluyor? O alt taşeronun parasını ödeyemiyor. Alt taşeron işçisinin parasını ödeyemiyor. Her şey bir girdaba sürüklenmiş vaziyette.

    Piyasada, resmen şu anda çok ciddi bir sıkıntı var. Bütün patronlar aynı dertlerden yakınıyor. Ha, bunlardan bunlara maruz kalmayanlar var mı? Var. Kimler var? İşte o gün burada konuştuğumuz arkadaş, 10.000 metrede çiğköfte partisi yapan arkadaş ya da Ulaştırma Bakanlığı'ndan 28 milyar liralık ihale alan dört müteahhit ya da iktidarın bütün büyük projelere kattığı 35 müteahhit. Onların keyfi yerinde. İşte devletin bütün maden alanlarının ruhsatlarını verdiği 78 tane madenci büyük şirket. Onların keyfi yerinde ama gerçekten memleketin sanayicileri o kadar zor durumda ki…

  • 10:17 Ki, işte şu kadar zamanda bitireceksin, böyle yapacaksın, öyle yapacaksın. Şunu da diyor: "Sen üstleneceksin." Yapıyorlar, vesaire falan. E, parasını ver diyorlar. Eee, hazinede kasada para yok. Kusura bakma, şimdi veremem; 15 gün sonra veririm. E, ne oluyor? O alt taşeronun parasını ödeyemiyor. Alt taşeron işçisinin parasını ödeyemiyor. O, bilmem ne yapamıyor ve her şey eee bir girdaba sürüklenmiş vaziyette. Piyasada resmen şu anda çok ciddi bir sıkıntı var. Bütün patronlar aynı dertlerden yakınıyor.

    Ha, bunlara maruz kalmayanlar var mı? Var. Kimler var? İşte o gün burada konuştuğumuz arkadaş, 10.000 metrede çiğ köfte partisi yapan arkadaş ya da Ulaştırma Bakanlığı'ndan 28 milyar liralık ihale alan dört müteahhit ya da iktidarın bütün büyük projelere kattığı 35 müteahhit. Onların eee keyfi yerinde. İşte, devletin bütün maden alanlarının ruhsatlarını verdiği 78 tane madenci büyük şirket. Onların keyfi yerinde ama gerçekten memleketin sanayicileri o kadar zor durumda ki, şu anda farkındaysan ara mal ithalatı da düşmüş vaziyette. Çünkü üretim yapamaz hale gelmişler.

    Şimdi arada kaynadı gitti. Aslında bence iki önemli şey vardı konuşmadığımız, Ufuk. Bir tanesi Nihat Zeybekçi'nin açıklamaları. Diğeri eski bakan, hani gözlerini kapatıp açıyordu; her şey mükemmel oluyordu, Nurettin Nebati. Orakan Nurettin Nebati'nin kardeşinin açıklamaları. Ne dedi beyefendi? "Bu faiz ortamında zor," dedi. Ha, ama işte 11 dükkan kapatmış, bilmem 19 dükkan açmış ama esas söylediği şey ne? "Üretimi Çin'e kaydırdık," diyor. E, diğer tekstilciler de Mısır'a gidiyor, öyle değil mi?

    Nihat Zeybekçi ne dedi? "Ben de param olsa," dedi, "yatırım falan yapmam. Gider faize yatırırım ya." Şu anda 1 milyon liran varsa, faize yatırdığında ayda 54.000 lira faiz gelirinin oluyor. Onun da 8.000 civarında bir kısmını vergi olarak kesiyor Mehmet Şimşek. E, alan memnun, satan Mehmet Şimşek'in keyfi yerinde. Paradan para kazananların keyfi yerinde. Ama sanayici vesaire falan perişan çünkü gider demek. Yani, şimdi bir tarafta düşün, 5 milyon lira paran var. 5 milyon lira ile bir küçük işletme aç. Eee, işletme maliyeti, yatırım maliyeti, bilmem ne falan; anan ağlıyor ama 5 milyonu götür bankaya koy. Ayda 200.000 lira hesabında faiz geliri, daha da fazla belki.

    Sen şimdi hangi işletmeyi açtığında ayda 200.000 lira kazanabilirsin? Temiz para, vergisi ödenmiş para kazanabilir misin? Kazanamazsın. Düşün, düşün bak; iktidarın, AK Parti'nin genel başkan yardımcısı Nihat Zeybekçi ne diyor? "Param olsa," diyor, "niye üretim yapayım? Faizle yatırırım," diyor. E, Nurettin Nebati'nin kardeşi bu faiz ortamında diyor eee zor işler. "Biz de artık üretimi Çin'de yapıyoruz," diyor. Bir sürü tekstilci şu anda Mısır'da. E, Türkiye'nin en büyükleri yurt dışına kaçıyor. Mesela Ciner en son Habertürk'ü de sattı. E Ferit Şahenk her şeyi sattı, İspanya'da, şurada, burada yatırım yapıyor. E baktığın zaman, Mehmet Cengiz, Londra'dan ev almaya, emlak almaya devam ediyor. Anlatabildim mi? Ülker zaten...

  • 13:06 Gider demek. Yani şimdi bir tarafta düşün, 5 milyon lira paran var. 5 milyon lira ile küçük bir işletme aç. İşletme maliyeti, yatırım maliyeti... Anan ağlıyor, ama 5 milyon lirayı götür, bankaya koy. Ayda 200,000 lira, belki daha fazlasını faiz geliri olarak alırsın. Şimdi, hangi işletmeyi açtığında ayda 200,000 lira kazanabilirsin? Temiz para, vergisi ödenmiş para kazanabilir misin? Kazanamazsın.

    Düşün; İktidarın, AK Parti'nin genel başkan yardımcısı Nihat Zeybekçi ne diyor? "Param olsa neden üretim yapayım?" diyor, "Faizle yatırırım." E, Nebati'nin kardeşi bu faiz ortamında "zor işler" diyor. Biz de "artık üretimi Çin'de yapıyoruz." Bir sürü tekstilci şu anda Mısır'da. Türkiye'nin en büyükleri yurt dışına kaçıyor.

    Mesela, Ciner en son Habertürk'ü de sattı. Ferit Şahenk her şeyi sattı, İspanya'da, şurada, burada yatırım yapıyor. Mehmet Cengiz, Londra'dan ev almaya, emlak almaya devam ediyor. Ülker de zaten bütün her şeyini Londra'ya transfer etti. Türkiye'de kazanıyor, parayı Londra'ya gönderiyor. Türkiye'de vergilerini yapılandırıyor, zarar açıklıyor vesaire. Öyle bir şekilde yolunu bulmuşlar ki bu beyefendiler hayatlarını yaşıyor. Ama milyonlarca emekçi sürünüyor.

    İri, ufaklı, küçük orta işletmeler hayatta kalma mücadelesi veriyor. Normal, kendi yağlarında kavrulup müteahhitlik yapmaya çalışanlar, bir hayatta kalmaya çalışanlar, ayın sonunu nasıl getiririz diye kıvranıyorlar. Türkiye şu anda bu halde ve iktidarın umrunda değil buna dair hiçbir şey.

    Mesela, Sayın Devlet Bahçeli'nin PKK'dan başka gündemi yok. Bu millet nasıl geçiniyor? Ülkede ekonomik koşullar nedir, bunları tartışan yok. Tayyip Erdoğan sanki... Yani 40 yıllık PKK sorununun 23 yılı sizin döneminizde geçti. 99'da bu ülkede terör neredeyse sıfır noktasına gelmişti. 2002'de siz iktidarı devraldığınızda, Öcalan yakalandıktan sonraki o 5 yılda tek bir terör eylemi olmamıştı. Ve esas siz iktidarı devraldıktan sonra PKK palazlandı, büyüdü, uluslararası destek aldı.

    Şimdi bunları konuşalım. Başka bir şey. Biz, PKK'yı bitirmediniz kardeşim. PKK başka bir strateji uyguluyor artık. Terör örgütü yanı başımızda Suriye'de YPG çatısı altında bir federatif devlet kurma arayışında, ve biz bunu "PKK bitiyor, vesaire" gibi bir şeyle, davul zurnayla halay çekerek kutlamamız isteniyor.

    Yani ülkenin gerçek gündemi bir tarafta. Diğer tarafta işte Trump, Türkiye'ye gelecek mi, gelmeyecek mi? Bugün yandaş medyanın amiral gemisi, aman Allah'ım, nasıl bir muhteşem başarı hikayesi anlatmış. Ukrayna-Rusya krizi... Trump resmen bizimle dalga geçiyor, biliyor musun? Hani bir şey var ya, "Aa, bizimle dalga geçiyor" diye. Trump bizimle dalga geçiyor.

    Yani dün "geleceğim," öbür gün "gelmeyeceğim," bugün "geliyorum." Ya geleceksen gel, gelmeyeceksen gelme kardeşim. Sen ne diyorsun yani? Yani bu işin de bir b...

  • 15:48 Yılda tek bir terör eylemi olmamıştı. Esas, siz iktidarı devraldıktan sonra PKK da palazlandı, büyüdü; uluslararası destek aldı, bilmem ne yaptı. Şimdi bunları konuşalım. Başka bir konu daha var; biz başardık ya, PKK'yı bitirmediniz, kardeşim. PKK artık başka bir strateji uyguluyor. Terör örgütü, yanı başımızda Suriye'de YPG çatısı altında bir federatif devlet kurma arayışında, ve biz bununla PKK bitiyor vesaire falan gibi şeylerle, davul zurnayla halay çekerek kutlamamız isteniyor. Yani ülkenin gerçek gündemi bir tarafta, diğer tarafta ise "Trump Türkiye'ye gelecek mi, gelmeyecek mi?"

    Bugün yandaş medyanın amiral gemisi, aman Allah'ım, nasıl muhteşem bir başarı hikayesi anlatmış. Ukrayna-Rusya krizini Türkiye'de konuşuyoruz; Trump resmen bizimle dalga geçiyor, biliyor musun? Hani bir şey var ya, replik: "Ah, bizimle dalga geçiyor" diye. Trump bizimle dalga geçiyor. Yani dün geleceğim, öbür gün gelmeyeceğim, bugün geleceğim. Ya geleceksen gel, gelmeyeceksen gelme, kardeşim. Sen ne diyorsun yani? Bu işin de bir ciddiyeti var; devlet adamlığının ciddiyeti var.

    "Putin gelirse gelirim. Ben gelmedim diye Putin gelmedi" falan. Dalga mı geçiyorsunuz siz ya? Bir savaştan bahsediyoruz. Milyonlarca insan orada, savaşta, ölüyor. Ukrayna-Rusya barış görüşmesinden bahsediyorsun yani. Gerçekten bak, hepsi faşistti, diktatördü falan ama Dünya Savaşı'nın sona erdirildiği Yalta konferansına bir bak mesela. Kırım'da, Yalta'da yapılan o toplantıya bak. Yani Amerikalısı da orada, Stalin'i de orada, Churchill de orada. Böyle devlet ciddiyeti şu anda yok ya.

    Varsa öyle bir niyetiniz, gelirsin kardeşim. Putin de gelir, Trump da gelir, İngiltere Başbakanı da gelir. Tayyip Erdoğan, ev sahibi olarak orada bulunur. Bu sorunu çözer. "Gelirim, gelmem" bilmem ne falan. Çocuk oyuncağı mı bu? Bizi de oyaladıkları şeye bak.

    Bugün Türkiye’de iktidarın iletişimi, propaganda aygıtı bunları konuşmamızı istiyor. Başarı hikayeleri çıkarıp buradan alkış tutmamızı bekliyor. Ama işin diğer tarafında da ülkenin gerçek gündemi var. Gerçek gündem işte bu. Bir çay, bir simit parası 1 kilo yaş çaydan daha fazla. Sadece maliyeti 29,5 lira bir kilo çayı üretmenin maliyeti ve sen kalkıyorsun ona 25 lira alım fiyatı koyuyorsun. E, bu çiftçi ne kazanacak? Ne biriktirecek? Ne tasarruf edecek? Bir dahaki yıl nasıl uğraşacak bu işle? Masraflarını nasıl karşılayacak? Bu memur, bu emekli, bu asgari ücretli nasıl yaşayacak? Neyle geçinecek? İktidarın tuzu kuru.

    Neyse, yani bugün onun için gerçek gündemi konuşmaktan başka çaremiz olmadığını düşünüyorum. Yani bu Temmuz ayında belki asgari ücrete yeniden zam yapılır. Onu da patronlar istemiyor. "Biz de perişanız" diyorlar. Öyle de bir çıkmaz var. Yani işte Nasrettin Hoca fıkrası var ya; birine biri geliyor, diyor ki "Haklısın." Öbürü geliyor, ona da "Haklısın" diyor. Adamın biri diyor ki, "Ya ikisine de haklısın dedin, nasıl oluyor bu iş?" "Sen de haklısın," diyor. E buna döndük yani. Hocam, sanayicilikle ilgili şöyle bir bilgi var bende...

  • 18:33 Tarafında da ülkenin gerçek gündemi var. Gerçek gündem işte bu. Bir çay, bir simit parası, 1 kilo yaş çaydan daha fazla. Sadece maliyeti 29,5 lira, bir kilo çayı üretmenin maliyeti. Sen kalkıyorsun ona 25 lira alım fiyatı koyuyorsun. E, bu çiftçi ne kazanacak? Ne biriktirecek? Ne tasarruf edecek? Bir dahaki yıl nasıl uğraşacak bu işle? Masraflarını nasıl karşılayacak? Bu memur, bu emekli, bu asgari ücretli nasıl yaşayacak? Neyle geçinecek? İktidarın tuzu kuru. Neyse, yani bugün bunun için gerçek gündemi konuşmaktan başka çaremiz olmadığını düşünüyorum.

    Yani bu Temmuz ayında belki asgari ücrete yeniden zam yapılır. Onu da patronlar istemiyor; “Biz de perişanız” diyorlar. Öyle de bir çıkmaz var. Yani işte Nasrettin Hoca fıkrası var ya, birine biri geliyor, diyor ki: "Haklısın." Öbürü geliyor, ona da "Haklısın" diyor. Adamın biri diyor ki: "Ya ikisine de haklısın dedin. Nasıl oluyor bu iş?" Sen de haklısın diyor. E, buna döndük yani.

    Hocam, sanayiciliğiyle ilgili şöyle bir bilgi var bende. Ürünlerini satmak istemiyorlarmış; nedeni de yerine alacakları hammaddenin pahalı olması ve kurların bu şekilde devam etmesi. Geçen ben de karşılaştığım bir sanayici anlattı bana. Dedi ki: "Bu kur seviyesiyle rekabet edemiyoruz. Yani 20 euroya ben sattığım bir ürünü artık 20 euroya mal edemiyorum ama 25 liraya satarsam, rakibim 22 euroya satıyor." diyor. "Ben bu avantajımı kaybedersem, bütün pazarımı da kaybederim." Onun için biz de diyor yavaşladık, frene bastık. Yani zarar etmektense ihracat yapmamayı tercih ediyoruz.

    Devlet burada devreye girmesi gerekiyor. Devletin, bu adamların işlerini kolaylaştırması gerekiyor. Ya bırak onu sen. İşte senin Sanayici İş Adamları Derneği'nin TÜSYAD'ın iki önemli ismi, 1 ve 2 numarası, yurtdışına çıkamıyor. Yani saçma sapan bir olay nedeniyle, yargı kararıyla pasaportlarına el konulmuş. Yani bir de böyle bir atmosfer var. Bu ülkeyle kim iş yapar? Bu ülkenin iş adamına sen güvence verebilirsin? Yani şöyle düşün, diyelim ki Avrupa'da bir şirketsin. Türkiye'de bir iş adamıyla çalışmak istiyorsun. Bir ithalat yapacaksın. Güvenebilir misin? O adamın başına bir şey gelmeyeceğinden, o adamın batmayacağından, o adamın sürdürülebilir bir anlaşma yapabileceğine güvenebilir misin şu anda?

    Gerçekten Türk iş insanları falan, çok büyük bir şey başarıyorlar. Yani bu şartlar altında ihracatı artırmaya çalışıyorlar. Her yere gidiyorlar. Acayip, böyle gerçekten gerilla savaşı gibi mücadele ediyorlar. Yani ürün satmaya çalışıyorlar. İp üstünde yürüyorlar, ya resmen. Türkiye'deki üreticiler, küçük ve orta ölçekli işletmeler bir taraftan soyuluyorlar. Resmen devlet tarafından soyuluyorlar.

    Bak TOB'un şeyini anlattım sana. Yani senden sonra bir iş insanı bana, "Sen sadece aidatları, şunları bunları okudun o gün girişte, şu kadar veriliyor, işte bilmem neye bu kadar veriliyor." dedi. Bir de şu binde 5 cirolarından para alınıyormuş. Üst sınırı 260.000. On tane şirketin varsa, 2.6 milyon lira para ödüyor.

  • 21:30 Lim ki, Avrupa'da bir şirketsin. Türkiye'de bir iş adamıyla çalışmak istiyorsun. Bir ithalat yapacaksın. Güvenebilir misin? O adamın başına bir şey gelmeyeceğinden, o adamın batmayacağından, o adamın sürdürülebilir bir anlaşma yapabileceğine güvenebilir misin şu anda?

    Gerçekten Türk iş insanları çok büyük başarılar elde ediyorlar. Bu şartlar altında ihracatı artırmaya çalışıyorlar. Her yere gidiyorlar; gerçekten bir gerilla savaşı gibi mücadele ediyorlar. Ürün satmaya çalışıyorlar. İp üstünde yürüyorlar adeta. Türkiye'deki üreticiler, küçük ve orta ölçekli işletmeler bir taraftan soyuluyorlar; resmen devlet tarafından soyuluyorlar.

    Bak, TOB'un olayını anlattım sana. Yani, senden sonra bir iş insanı bana, "Sen sadece aidatları, şunları bunları okudun o gün girişte" dedi. "Şu kadar veriliyor, işte bilmem neye bu kadar veriliyor. Bir de yü şey, binde 5 cirolarından para alınıyormuş. Üst sınırı 260.000. 10 tane şirketin varsa 2.6 milyon lira para ödüyorsun TOB'a ayda ve TOB da kalkıyor o paralarla 110 milyon dolarla Yassıada'da bir tesis yapıyor. Sonra onu bila bedel Turizm Bakanlığı'na devrediyor. Turizm Bakanlığı da 4 milyona kiraya veriyor. 4 milyonla geri dönüşü o paranın tam 1067 yıl sürüyor.

    E, top boğazının çökmüş işletmecisinin, üreticinin sanayi bölgelerinin kapısına maliye müfettişi koyuyor. "Enflasyon muhasebesi" diye bir şey çıkarmış. Bu makineyi aldığında 2 milyondu; şimdi 5 milyon oldu. "3 milyonun vergisini ver" diyor. Bir tarafın bir taraftan da devlet, çökmüş üreticinin boğazına. Onlar da şikayetçi. E, asgari ücretli ne halde? Emekli ne halde? Memur ne halde? Bu perişanlık içinde bizden şey istiyorlar; Trump İstanbul'a gelecek mi, gelmeyecek mi?

    Aa yaşasın, Trump Tayyip Erdoğan'a "dostum" diyor. "Erdoğan" dedi, Trump Suriye'ye yaptırımları Erdoğan istedi diye kaldırdı. Bana ne ya? Trump'ın keyfiyle mi uğraşacağız biz? Trump İstanbul'a gelecek mi? Gelirse gelir, gelmezse gelmez. Bana ne ya? Böyle bir ciddiyetsizlik mi olur? Ukrayna-Rusya savaşını çözeceksin; çocuk oyuncağı sanki. "Putin gelirse gelirim." Ben gelmedim, Putin gelmedi. Dün gelmeyeceğim diyor; bugün belki gelirim diyor. E, siz çocuk mu kandırıyorsunuz? Bizim bunlarla mı uğraşmamızı istiyorsunuz?

    Gerçek gündemimiz sokakta. Gerçek gündemimiz, bak, karşıda kooperatif var. Tarım Bakanlığı'nın sıra var; ucuz et falan satıyorlar orada. Yani bunları konuşan yok. Milletin nasıl geçindiğini konuşan yok. Fiyatları konuşan yok. Oh ne güzel, Ekrem İmamoğlu'nu cezaevine attım. Biraz da onu konuşun, onu tartışın. Antidemokratik uygulamaları her gün, her gün bir antidemokratik uygulamayla karşılaşıyoruz. Bir gün de onu söyleyin.

    Boğaziçi'nde konuşuyoruz. Ya, 6 yaşındaki bir kız çocuğunun evlenebileceğini savunan bir zihniyet, Türkiye'nin en iyi üniversitesinde konferans veriyor. Arkadaş, ya şimdi bizi de bunlarla uğraşın diyorlar. Yani bu zihniyet…

  • 24:20 gelmez. Bana ne ya? Böyle bir ciddiyetsizlik mi olur? Ukrain-Rusya savaşını çözeceksin; çocuk oyuncağı sanki. "Putin gelirse gelirim," diyor. Ben gelmedim, Putin gelmedi. Dün gelmeyeceğim diyor, bugün belki gelirim diyor. E, siz çocuk mu kandırıyorsunuz? Bizim bunlarla mı uğraşmamızı istiyorsunuz?

    Bizim gerçek gündemimiz sokakta; gerçek gündemimiz bak, karşıda kooperatif var. Tarım Bakanlığı'nın sırası var. Ucuz et falan satıyorlar orada. Yani bunları konuşan yok. Milletin nasıl geçindiğini konuşan yok. Fiyatları konuşan yok. Oh, ne güzel. Ekrem İmamoğlu'nu cezaevine attım. Biraz da onu konuşun; onu tartışın. Antidemokratik uygulamaları her gün bir antidemokratik uygulamayla karşılaşıyoruz. Bir gün de onu gündeme alın.

    Boğaziçi'nde konuşuyoruz. Yani, 6 yaşındaki bir kız çocuğunun evlenebileceğini savunan bir zihniyet, Türkiye'nin en iyi üniversitelerinde konferans veriyor. Ya şimdi, biz bu zihniyetle mi uğraşalım? Yani bu zihniyete siz şey yapın. Ben de bu sayede muhafazakâr tabanımı konsolide ederim. E ne olacak, ülkeyi bu hale getirdikten sonra? Biz geleceğimize nasıl sahip çıkacağız?

    Bu ülkede üniversite okuyan çocukların birçoğu, yurt dışına nasıl kapağı atarım diye düşünüyor. Gençler, "Acaba okumasam da, liseden sonra direkt çalışmaya başlasam, para kazanmaya başlasam," diye düşünüyor. Yapay zeka çıktı, artık insanların bu şekilde düşündüğü ile karşılaşıyorum. Veliler, "Bizim çocuk okumak istemiyor. Onun yerine iş yaparım, çalışırım, para kazanırım. Okulun ne faydası kaldı ki?" diyorlarmış. Bunun gibi şeyler, Ufuk. Yani, ne diyeyim ben? Bence bu günün gündemi bu olsun.

    Hocam, Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, İngiltere'de biliyorsunuz. Yatırımcılar ve finans dünyası temsilcileriyle buluşacakmış. Buradan bir şey çıkar mı? Bu kaçıncı toplantı? Bu kaçıncı buluşma? Bu kaçıncı bahar? Ufuk, geldi mi? Bir para ya, söyle bana; de ki şu yatırımcı toplantısından sonra Türkiye'ye şu kadar yatırım aktı. Araplar bile 50 milyar dolar vereceklerdi. Vermediler.

    Merkez Bankası'na işte getirip yüksek faizlerden, şunlardan faydalanmak için Türk lirası alıp, dövizini oraya park edenleri saymıyorum. Carry tradecileri, şunları bunları saymıyorum. Şu anda resmen faizcilere çalışıyoruz, tefecilere çalışıyoruz. Ödediğimiz vergilerle de bir şey yapılmıyor. Yani, ödediğimiz vergiler de bu faizlere gidiyor. Ya, trafik cezaları 10 kat artmış; 10 kat. Devlet vatandaşına pusu kurar mı? Radarlar, resmen pusu gibi. Her yere radar koymuşlar. Drone’la arabaların üstünde dolaşıp ceza kesiyorlar.

    Bir yılda toplanan ceza, iki ayda toplandı, biliyor musun? Bu hangi zihniyetle yapılır? Hangi anlayışla yapılır? Ya, bu ülke, tarihin hiçbir döneminde böyle bir durum yaşamadı. Hocam, TÜİK’in yapmış olduğu açıklamaya göre, istatistikleri açıklamışlar. Çalışan sayısı, altı ayda 670.000 kişi gerilemiş. İşte, TÜİK…

  • 27:07 Bu yatırımcı toplantısından sonra Türkiye'ye şu kadar yatırım aktı, de ya. Araplar bile 50 milyar dolar vereceklerdi. Vermediler yani. Ha, Merkez Bankası'na işte getirip yüksek faizlerden, şunlardan falan faydalanmak için Türk lirası alıp dövizini oraya park edenleri falan saymıyorum. Carry tradecileri, şunları bunları saymıyorum. Şu anda resmen faizcilere çalışıyoruz, tefecilere çalışıyoruz. Ödediğimiz vergilerle de bir şey yapılmıyor. Yani ödediğimiz vergiler de bu faizlere gidiyor.

    Ya trafik cezaları 10 kat artmış. 10 kat. Devlet vatandaşına pusu kurar mı ya? Radarlar resmen pusu gibi. Her yere radar koymuşlar. Drone'la arabaların üstünde dolaşıp ceza kesiyorlar ya. Bir yılda toplanan ceza, 2 ayda toplandı biliyor musun? Bu hangi zihniyetle yapılır? Hangi anlayışla yapılır? Ya bu ülke, iddia ediyorum tarihin hiçbir döneminde böyle bir durum yaşamadı.

    Hocam, TÜİK'in yapmış olduğu açıklamaya göre istatistikleri açıklamışlar. Çalışan sayısı 6 ayda 670,000 kişi gerilemiş. İşte TÜİK bile bunu itiraf ediyor. İşsizlik de 7'ye düşmüş. TÜİK'e göre işsizlik rakamı 7.9 oranı; ama eee geniş kapsamlı işsizlik oranı da %30'a dayanmış. Yani üç kişiden biri çalışabilecekken iş aramıyor. Yani iş aramayı bırakmış. E işte muhteşem Türkiye! Anlat, anlat bitmiyor. Ama biz ne konuşalım? PKK'nın bildirisinde Lozan'a dil uzatmasını konuşalım. Biz PKK'nın bildirisinde terör örgütünün 1924 Anayasası'na dil uzatmasını konuşalım falan. Biz PKK'nın şeylerini konuşalım, Öcalan'ı konuşalım.

    Ya resmen bir aydır bu ülkede terör örgütüne edilmedik teşekkür kalmadı ya. Öcalan'a teşekkür ediliyor bu ülkede. Yani aynı ülkede işte Ahmet Özer, Resul Emrah Şahan, bu örgütün siyasi kanadına, yani den partiye, belediyede işte belediye meclis üyeliği verdikleri gerekçesiyle terör örgütüne destekten hapiste yatıyorlar. Hangi birini anlatalım? Hangi birini konuşalım? Yani hocam bu arada tutuklamalar da devam ediyor.

    Boğaziçi'ndeki protestolarda Nurettin Yıldız'ı protesto eden altı öğrenci tutuklanmış. Arif Kocabayı serbest bırakılmıştı, tekrar gözaltına alınmış ve gazeteci Furkan Karabayık gözaltına alınmış. Ya işte Cumhurbaşkanı diyor ya, "kayyum istisna olacak." Eee, yakında tutuklamalar da istisna olacak diye bir ifade kullanabilir, açıklama yapabilir. Normalde eee olması gereken şey bu. Yani tutuklama istisna olmalı, kayyum istisna olmalı. Ama bizde kayyum rutine dönmüş, tutuklama rutine dönmüş.

    Eee, yani bir de burada demokratikleşmeden falan bahsediyoruz. Yani içerideki öğrenci sayısı... İşte dün konuştuk, Boğaziçi Üniversitesi'ne Türkiye ikincisi olarak girmiş öğrenciyi. Neydi o adamın adı? Eee, şu işte "6 yaşındaki çocuk evlensin" diyen gerici adamın adı. Yani düşün, Nurettin Yıldız'ı istemedi diye onu protesto etti diye sen Türkiye ikincisi öğrenciyi gözaltına alıyorsun. Ya, istemiyor kardeşim. Ya Nurettin Yıldız kimdir? Ne okumuş? Uzmanlığı nedir ki sen getirip koskoca Boğaziçi Üniversitesi'nde konferans veriyorsun?

  • 30:13 Altı öğrenci, Tolarına gözaltına alınarak tutuklanmış. Arif Kocabayı serbest bırakılmış ancak tekrar gözaltına alınmış. Gazeteci Furkan Karabayık da gözaltına alınmış. Cumhurbaşkanı diyor ya, kayyum istisna olacak. Yakında tutuklamalar da istisna olacak diye bir ifade kullanabilir veya açıklama yapabilir.

    Yani normalde olması gereken şey bu. Tutuklama istisna olmalı, kayyum istisna olmalı. Ama bizde kayyum rutine dönmüş, tutuklama rutine dönüşmüş. Burada demokratikleşmeden bahsediyoruz. İçerideki öğrenci sayısı, Boğaziçi Üniversitesi'ne Türkiye ikincisi olarak girmiş olan öğrenciyi tartışalım. Neydi o adamın adı? Evet, şu 6 yaşındaki çocuk evlensin diyen gerici adamın adı.

    Yani düşün, Nurettin Yıldız'ı istemedi diye Türkiye ikincisi öğrenciyi gözaltına alıyorsun. Yani istemiyor kardeşim, Nurettin Yıldız kimdir? Ne okumuş? Uzmanlığı nedir ki, sen getirip koskoca Boğaziçi Üniversitesi'nde konferans veriyorsun?

    Bir haber daha gördüm ama bunu değerlendirmek ister misiniz? Memurlara yapılan giyim yardımı geri alınacakmış. O daha önceden tasarruf tedbirlerinde zaten yapılmıştı. Yani sendikaların sözleşmelerine koyduğu bir şey aslında o giyim yardımları. Bu sene devlet bunu vermek istemiyor.

    Devlet öyle çalışıyor. Ben ikide birde boşuna demiyorum, bunu şamamande yapar; verme, al, verme, al. Devlete sen vergi veriyorsun. Karşılığında devlet sana hizmet etsin diye, değil mi? Ama devlet diyor ki, "Sen ver. Ben sana bir şey yapmam. Ben yandaşlara veririm, o kadar." Durum bundan ibaret.

    O giyim yardımları da memur sendikalarıyla yapılan toplu sözleşmelerde kararlaştırılan bir unsurdu. Şimdi onu da vermek istemiyorlar. Sıkıysa yandaş memur sendikası grev yapsın, bakayım. Boykot yapsın, ne bileyim; bir şey yapsın. Görelim nasıl hakkını arayacaklar. İçeride iktidar mensuplarına övgüler diziyorlar, tayin yaptırıyorlar, iş takibi yapıyorlar.

    Dışarıda, öyle dostlar alışverişte görsün diye bağırıp çağırıyorlar ama memur 3 kuruşa talim ediyor. En düşük memur maaşı şu an 43.729 lira.

    Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bir videosu çok paylaşıldı bugün. Belki siz de görmüşsünüzdür: "Gerçek belediyecilik diyoruz, hazırız diyoruz, kararlıyız diyoruz." Onlar ise kapalı kapılar ardında birbirlerinin kuyusunu kazıyor. Kirli ittifaklarla, hani çay demlersiniz ya, şaibeli pazarlıklarla seçim kazanma peşinde koşuyorlar. Üretme kabiliyeti bu süreçte bir kez daha tebellür ediyor.

    Yine Dem Partisi içerisinde sürece büyük destek veren rahmetli Sırrı Süreyya Önder başta olmak üzere, sorumluluk bilinciyle hareket eden tüm isimlere, eş başkanlara ve tüm siyasetçilere milletim adına teşekkür ediyorum.

    Bunu değerlendirmek ister misiniz? Neyini değerlendireyim ben bunun, Ufuk? Hakikaten neyini değerlendireyim? Yani böyle bir gerçek var ülkemizde. Siyaset böyle bir şey işte; pragmatistçe bir şey.

  • 32:58 Dışarıda öyle dostlar alışverişte görsün diye bağırıp çağırıyorlar ama memur 3 kuruşa talim ediyor. En düşük memur maaşı 43.729 lira.

    Hocam, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın da bir videosu çok paylaşıldı bugün. Belki siz de görmüşsünüzdür. Gerçek belediyecilik diyoruz, hazırız diyoruz, kararlıyız diyoruz. Onlar ise kapalı kapılar ardında birbirlerinin kuyusunu kazıyor. Kirli ittifaklarla, hani çay demlersiniz ya, demleniyor. Şaibeli pazarlıklarla seçim kazanma peşinde koşuyorlar. Üretme kabiliyeti bu süreçte bir kez daha tebellur etti.

    Yine, Dem Parti içerisinde sürece büyük destek veren rahmetli Sırrı Süreyya Önder başta olmak üzere, sorumluluk bilinciyle hareket eden tüm isimlere, eş başkanlara ve tüm siyasetçilere milletim adına teşekkür ediyorum.

    Bunu değerlendirmek ister misiniz? Neyini değerlendireyim ben bunun? Hakikaten neyini değerlendireyim? Yani böyle bir gerçek var ülkemizde. Siyaset böyle bir şey işte, pragmatistçe bir şey. Yani o gün Dem Parti'nin üzerinden muhalefeti yıpratarak puan kazanıyorsun. Bugün Dem Parti'yi teşekkür ederek onların desteğini alıyorsun. Parlamentoda 360'ı geçecek planlar yapıyorsun; 360 oy gerektiren planlar yapıyorsun.

    Siyaset böyle bir şey ya. Devlet Bahçeli, terör örgütü liderine Öcalan’a önder dedi, kurucu lider dedi. Yani bunu biz izah edebilir miyiz? O kadar çok video var ki piyasada. Süleyman Soylu'nun Tayyip Erdoğan ve AK Parti ile ilgili önceki ve sonraki videolarına bak. Numan Kurtulmuş'un Tayyip Erdoğan ve AK Parti ile ilgili önceki ve sonraki videolarına bak. MHP'nin de yine AK Partili Tayyip Erdoğan ile ilgili önceki ve sonraki videolarına bak.

    Siyaset bu hale geldi. Ya sen neyi savunuyorsun arkadaş? Senin ilkelerin nedir? Ana fikrin nedir diye sorup da tek bir yanıt alacağın bir siyasi parti göster. CHP, hiç olmazsa Mustafa Kemal Atatürk'ün kurduğu CHP'nin çizgisini korumaya çalışıyor, diğerlerinde yok.

    Yani ben mesela Dem Parti’yi, Selahattin Demirtaş zamanında Türkiyeleşmesini istediğim, %13 oy alarak mecliste önemli bir gruba dönüşmesinden de mutlu olduğum bir partiydi mesela. Yani terörün biteceğine ve artık Kürt meselesinin siyasette tartışılacağına dair inancımı güçlendirmişti. Ama şimdi bakıyorsun, Dem Parti’de AK Parti ile MHP ile kol kola. Bir de kalkmışlar demokratikleşme olacağından falan söz ediyorlar.

    Ya bütün belediye başkanları içeride, öğrenciler içeride, avukatlar içeride, akademisyenler içeride. Dem Parti rüya mı görüyor? Ne demokratikleşmesi? Yani siyaset maalesef böyle. O nedenle artık yorum falan yapmıyorum buna. Dün böyle demişti, bugün böyle demiş. E, çünkü siyasetçi yani. Koltuğunu korumak için siyaset yapıyor. Bu kadar.

    Hocam son sorum. Eski HDP'li milletvekili Altantan'ın bir açıklaması oldu. Gördünüz mü bilmiyorum. Lozan Anlaşması kutsal bir metin değil. Üzerinden 100 yıl geçti. Türkiye buna mecbur değil dedi. Sevr mi demek istedi?

  • 35:49 Selahattin Demirtaş zamanında, Türkiyeleşmesini istediğim ve %13 oy alarak mecliste önemli bir gruba dönüşmesinden de mutlu olduğum bir partiydi mesela. Yani, terörün biteceğine ve artık Kürt meselesinin siyasette tartışılacağına dair inancımı güçlendirmişti.

    Ama şimdi bakıyorsun, Den Parti, AK Parti ile MHP ile kol kola. Bir de kalkmışlar, demokratikleşme olacağından falan söz ediyorlar. Ya, bütün belediye başkanları içeride, öğrenciler içeride, avukatlar içeride, akademisyenler içeride. Den Parti rüya mı görüyor? Ne demokratikleşmesi? Yani siyaset maalesef böyle. Ben bu nedenle artık yorum falan yapmıyorum buna. Dün böyle demişti, bugün böyle demiş. Çünkü siyasetçi adam yani; çünkü koltuğunu korumak için siyaset yapıyor. Bu kadar.

    Hocam, son sorum. Eski HDP'li milletvekili Altantan'ın bir açıklaması oldu. Gördünüz mü bilmiyorum. Lozan Anlaşması kutsal bir metin değil. Üzerinden 100 yıl geçti. Türkiye buna mecbur değil dedi. Sevr'e mi dönelim yani? Ne istiyorlar? Urfa'yı, bilmem neyi Fransızlara, Antalya'yı İtalyanlara, İstanbul'u İngilizlere, Ege'yi Yunanlılara mı verelim? Yani, karşı da Ruslara mı verelim? Ne istiyorlar bunlar? Ne demek? Lozan, Türkiye'nin tapusudur ya. Lozan olmasa, Türkiye Cumhuriyeti olmaz. Neyi istiyorsunuz? Sevr anlaşmasına mı dönelim? Mondros'a mı dönelim? Ne istiyorlar? Çıksınlar, söylesinler. O fesli adamcağıza kızıp duruyorduk. Yunan işgal etse daha iyi olan olurdu falan diye. Adam hiç olmazsa açık açık konuşuyormuş. Yani, siz ne istiyorsanız, söyleyin açık açık. Urfa'yı, Hatay'ı, şurayı, burayı Fransızlara mı verelim? Ne istiyorsunuz yani? Lozan, bu ülkenin tapusudur kardeşim. Tartışılamaz yani.

    Hocam, 150.000 aboneyi geçtik dün itibariyle. Tüm takipçilerimize teşekkür ediyoruz. Videoların daha fazla kişiye ulaşması için bir ipucu vermiştim. Onu yaptığımız videomuz gerçekten güzel izlendi. Bu ipucunu tekrar vereceğim: videolarımızı WhatsApp üzerinden paylaşalım; paylaşıldığında daha fazla kişiye ulaşıyor. Onun için takipçilerimizden, WhatsApp üzerinden de videoların paylaşılmasını rica ediyoruz.

    15 Mayıs 2025 Perşembe günü. Günü değerlendirdiğiniz için teşekkür ederim, hocam. Ekleyeceğiniz bir şey yok mu?

    Ben teşekkür ederim. Yarın İstanbul'dan görüşmek üzere.

    Görüşmek üzere hocam.

    [Müzik]

  • 38:26 Paylaşıldığında daha fazla kişiye ulaşıyor. Onun için takipçilerimizden WhatsApp üzerinden de videoların paylaşılmasını rica ediyoruz.

    15 Mayıs 2025 Perşembe günü. Günü değerlendirdiğiniz için teşekkür ederim hocam. Ekleyeceğiniz bir şey yok mu?

    Ben teşekkür ederim. Yarın İstanbul'dan görüşmek üzere.

    Görüşmek üzere hocam.

    [Müzik]

İşaretlediklerim