Bugün izlememe bahanesini kabul etmiyoruz. Çünkü Ahmet amca bile bizi hastaneden izliyor. Denizciğim, o görüntüyü verebilirsek, bir öyle başlayalım demişti ya Murat geçen hafta. Nerede izliyorsanız, lütfen bize gönderin diye.
Ya karenin güzelliğine bak. Timur, şöyle biraz çekelim. Ahmet amcamız bizi hastaneden izliyor. Buradan hem geçmiş olsun dileklerimizi iletiyoruz hem de çok teşekkür ederiz; orada da bizi takip ediyor. Sağ olsun, Ahmet amca bile bizi takip ediyorsa, hastane yatağından herkes bizi takip etmeli. O yüzden eşe dosta, akrabaya haber verin.
Geçtiğimiz gün Barış'la bir konserdeydik. Orada Rezan teyzenin çocukları vardı ve dedi ki, "Annem siz başladığınız an WhatsApp'tan bize linki gönderiyor." Ben önce anlamadım; hani linki onlar gönderiyor ama anneler, işte biz de dedim annelere böyle öğretmeye çalışıyoruz diye anlatmaya çalıştım. Hayır, hayır dedi. "Annem bize linki gönderiyor. Biz öyle tıklayıp giriyoruz." Canımız Rezan'dan. Anneler gibi anneler, çocuklarına linkleri gönderirlerse çok seviniriz. Öyle mi Murat, Alen?
Kesinlikle, bu çok kıymetli. İnsanlara teşekkür borçluyuz. Çünkü geçen yayınımızda "Nereden izliyorsunuz?" diye bir çağrıda bulunduk ki, hatta yine çağrıda bulunalım. Onlar TV etiketiyle sosyal medya hesaplarınızdan yapacağınız paylaşımlar, emin olun ki bizim daha görünür olmamızı sağlıyor. Dolayısıyla biz sizinle birlikte ve sizler sayesinde yayın yapıyoruz.
Şu anda da yayını duyurmak için hem beğeni tuşunu açıp hem de o çanı işaretlerseniz, bize destek vermiş olacaksınız. Abone olursanız çok seviniriz. Bu abone ile ilgili sağ olsun Deniz bize bir briefing verdi. Hem abone olup izleyenler hem abone olmadan izleyenlerin sayılarını da öğrendik. Bize desteğiniz, bizi daha güvenli yarınlara taşıyacak. Daha çok kendimize sorumluluk katıyoruz. Yayınları sizle birlikte yapıyoruz. Sizinle birlikte bu yayınları devam ettireceğiz.
Yine Onlar TV etiketiyle nereden izliyorsanız, programda uygun gördüğünüz, önemli bulduğunuz yerlerde paylaşıp yayına davet ederseniz çok memnun oluruz. Çok teşekkür ederiz. Ben şahsen ikna oldum; senin bir beğene basacağım. Yani çok ciddi, ciddi anlattım ama beğeni yapmak öne çıkarıyormuş. Çok önemli. Evet, öne çıkarıyor. Öğrendiniz, siz de YouTube'a.
Hoş geldiniz. Timur nasılsın?
Çok iyiyim. Yani bizi izleyenler için şey söyleyeyim, önce Murat'a belki biraz ek olur. Bu ülkede gittiler, bu insanları susturmak için, haberleri engellemek için, özgür gazeteciliği, bağımsız gazeteciliği engellemek için her şeyi yaptılar. Ama toplum gerçekten de pes etmedi. Yani bir ara karamsar oluyoruz; seçimler kaybediliyor, antidemokratik uygulamalar arttıkça artıyor. Ama pes etmeyen, onurlu, dirençli, muhteşem insanlar var bu ülkede. Onlar da bizim izleyicilerimiz.
Ben şahsen ikna oldum, senin bir beğeniye basacağım. Yani, çok ciddi anlattım ama beğeni yapmak ön plana çıkarıyormuş. Bu çok önemli. Evet, öne çıkarıyor. Öğrendiniz, siz YouTube'a hoş geldiniz. Timur, nasılsın?
Çok iyiyim. Bizi izleyenler için şunu söyleyeyim; bu ülkede insanların sesini susturmak, haberleri engellemek ve özgür gazeteciliği, bağımsız gazeteciliği engellemek için her şeyi yaptılar. Ama toplum gerçekten de pes etmedi. Yani bazen karamsar oluyoruz, seçimler kaybediliyor, antidemokratik uygulamalar arttıkça artıyor. Ama pes etmeyen, onurlu, dirençli, muhteşem insanlar var bu ülkede. Onlar da bizim izleyicilerimiz. Gerçekten sokakta da karşılaşıyoruz. Bize güzel duygular ve güzel sözlerini iletiyorlar. Umarım hak ediyoruzdur ama aslında en güzel sözü onlar hak ediyor. Çünkü bu dünya onların direnci sayesinde bir bataklığın dibine sürüklenmiyorsa, sürüklenmiyor. İyi ki varlar. Bizi izledikleri için de çok mutluyuz. Teşekkür ederiz.
Bar, nasıl? Şahin mesela, iş dönüşü metrobüste izliyorum diyor. İzleyicilerimiz nereden izlediklerini yazıyorlar. Almanya Hanavur'dan selamlar, Ufuk Çelik yazıyor. Orhan Durmaz Bursa'dan selamlar diye yazıyor. Takip edin, Onlar TV'yi etiketleyerek bunları paylaşalım. Onu istiyorsun Murat, galiba. Kesin diyemedin, demiş olayım.
Nasılsın? Bugün daha iyiyim çünkü Fatih Altay ile iki Barış arasındaki en temel farklardan bir tanesini özetleyerek bütün topluma ezberlettirdi. Çünkü benim şöyle bir şeyim var; sen daha genç olansın. E, beyaz saçlı olan Barış dedi Fatih Altay’a. Gerçekten çok karıştırıldığı için, bu gerçeği biz kendisinden saklıyorduk bugüne kadar. Ak saç, kara saç belli oldu bugün.
Çünkü benim şöyle bir şeyim var; mesela bir akşam biri telefon açıyor ve salı günü akşam siz yayındayken geçmişte o küfretmeye başlıyor. Ben herhalde öteki Barış’ı aradınız diye söylüyorum. O yüzden bu toplumun, bu farka dikkat etmesi, iki Barış arasındaki fark bazen karıştırılmak işine yarıyor diye düşünüyorum ama ben o detaylara girmek istemem şu anda kamuoyu önünde.
Tarik ed şimdi, Sule Aydın tarif ediyor. Lütfen modere et. Ağzımdan çıkacak canıkları kavgaya dönüştürmeden, canlı yayında bir sürü anımız var, 17 yıla yayılan anılarımız var. Ne de olsa karıştırılmamak üzere biliyorsun, aileler izliyor. Nasılsın? İyisin? İyisin. Bu arada, herhangi bir yanlışlıkla ikinizden biri tutuklanabilir. Yani, Terkoğlu diye pehlivanın tutuklanması da mümkün olabilecek bir karıştırma.
Tahir, şimdi Sule Aydın'ı tarife ediyor. Lütfen modere et; yani ağzımdan canı sıkıcı şeyler çıkmasın. Canlı yayında bir sürü anımız, 17 yıla yayılan anılarımız var. Yani karışıklık söz konusu biliyorsun. Aileler izliyor, diyor. "Nasılsın, iyisin?" Bu arada, herhangi birinizden biri yanlışlıkla tutuklanabilir; yani Terkoğlu diye pehlivanın tutuklanması da mümkün olabilecek bir karıştırma söz konusu.
Ya, şey çok enteresan. Güzel konuyu değiştirdin ya. Harbiden, gerçekten. Hemen konuya daldın. Bizim ilk Ergenekon'da yargılanırken, hakim şöyle demişti; "Her şeyin bir ciddiyeti vardır, değil mi? Yani 19 aydır tutukluyuz." Hakim şöyle dedi: "Barışları çıkardık. Böyle bir şey olur mu abi?" Nasılsın Barış Pehlivan? İyisin?
Evet, iyiyim. Güzelim. Güzel yeleğimle renk katmak istedim, aynı senin mor pantolonun gibi. Teşekkür ederiz, sağ ol. "Ceza almış diyorlar senin için," diyorlar. "Öyle diyorlar," diyorum. Tamam, sonra anlatacağım perde arkasını. Devam edelim.
Güldük, eğlendik. Dedim ki ekibe, bu hafta aslında kendime de bunu söyledim. Ben bazen böyle dosyalarla yetinmeyip çok üzerine gidiyorum. Hatta Murat'ın ben aradığımda çalan telefon zil sesini bir gün dinletiriz. Buradan biraz bunaltıyorum galiba. Öyle mi Murat? Bedenimi ve satacağım artık. Ne yapayım? Bedenimi mi satayım diye çağır çalıyor telefon.
Ama hem kendime hem onlara şöyle, bu hafta anlaştık. Yoruyoruz sizi, biliyoruz. Hani yayın, YouTube'da başka bir izlenme anlayışı var. Ekran başka. Biz ekrandan buraya gelince biraz alışmaya çalışıyoruz. Haliyle, bazen çok fazla dosyayı bir anda size boca ediyoruz. Bunların tamamını, bir tanesini bile konuşmak zaten günlere yayılması gereken çok önemli dosyalar. Sizi de bir taraftan yoruyoruz dedim. Sakin sakin, arkadaşlar, biraz daha sayımızı azaltalım. Ona göre ayarlayalım. Her şeyi de böyle açıkça sizle paylaşmış oluyoruz.
Şimdi birazdan dosyalara geçeceğiz, söyleyeceğim ama şimdiden duyurayım. Siz de böyle eşe dosta duyurmuş olun. Biz bir dönem, 2021'di değil mi Timur? Evet. Pazar sabahları Sedat Peker'in videolarıyla uyanıyorduk. O videoların içerisinde hem çok önemli itiraflar oluyordu, hem çok önemli iddialar. Bakanlar, bakan çocukları, vekiller, uyuşturucu rotaları, her şey orada dinliyorduk. Sonra o videolar kesilmişti, biliyorsunuz.
Şimdi birazdan dosyalara geçeceğiz. Söyleyeceğim ama şimdiden duyurayım. Siz de böyle eşe dosta duyurmuş olun. Biz bir dönem, 2021'di değil mi, Timur? Evet. Pazar sabahları Sedat Peker videolarıyla uyanıyorduk. O videoların içerisinde hem çok önemli itiraflar oluyordu, hem de çok önemli iddialar oluyordu. Bakanlar, bakan çocukları, vekiller, uyuşturucu rotaları... Her şeyi orada dinliyorduk. Sonra o videolar kesilmişti, biliyorsunuz.
Şimdi, bugün Timur Soykan, ilk kez duyacağınız bazı şeyleri anlatacak Sedat Peker'e ilişkin. Sedat Peker, Devlet Bahçeli ile görüştü. Ne görüşüldü? Sedat Peker Türkiye'ye mi dönüyor? Bunların tamamını birazdan anlatacaksın. Ama günün gelişmelerinden biri şu: Biz bir sabah uyandık; mazbatayı iptal ettiler. Adamın aldığı seçimi iptal ettiler. Bir başka sabah uyandık; diplomasını iptal ettiler. Bir başka sabah uyandık; gözaltına aldılar. Bir başka sabah uyandık; tutukladılar. Şimdi, bir başka sabah uyandık; bu sabah, bir baktık, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu'nun sosyal medya hesabını yok etmişler. Erişim engeli getirmişler. Sebep ne? Kendisi kullanmıyormuş, suça teşvik ediyormuş.
Ne dersiniz, arkadaşlar? Öncelikle şunu söylemek istiyorum: Yani her geçen gün şunu biraz daha ifşa ediyorlar. Toplumun gözünün içine... Bu bir dava değil. Bir yolsuzluk soruşturması değil. Bu bir darbe. Bu bir darbe girişimi.
Şimdi bunun aynısını, biraz önce sıraladığın gibi, o kadar çok verisi var ki ortada. Onun için sanırım, ortada bir darbe söz konusuysa, bir darbe girişimi söz konusuysa, bundan başka hiçbir şey konuşmamak gerekiyor. Gerçekten de başka hiçbir şey konuşmamak gerekiyor.
Ya bir yandan da şey yapıyorlar; toplum niye ikna olmuyor diyorlar ya... Bu toplum nasıl ikna olsun, gerçekten bunlara? Dediğim gibi, diplomayı 30 yıl sonra iptal et, gel sosyal medya hesabını engelle, gel bütün iş insanlarını, "CHP'li belediyelerle iş yaparsanız size çökeriz" diye üstlerine git. Ama her şeyden beteri de herhalde şu: Bütün bunları yargı eliyle yap. Ya bir darbeyi yargı eliyle yapmak... Şimdi burada artık konuşacak hiçbir şey yok. Yok yolsuzmuş, yok şuymuş, yok buymuş.
Kardeşim, ülkede seçme seçilme hakkın elinden gidiyor. Bir ülkede senin en temel hakların gaspediliyor. Burada artık bu dosyayla ilgili ben başka hiçbir şey duymak istemiyorum. Gerçekten duymak istiyorum.
Dediğim gibi, diplomayı 30 yıl sonra iptal et. Gel sosyal medya hesabını engelle. Gel, bütün iş insanlarını, iş yapanları CHP’li belediyelerle iş yaparsınız diye, yaparsanız size çökeriz diye üstlerine git. Ama her şeyden beteri de herhalde şu: Bütün bunları yargı eliyle yap. Yani bir darbeyi yargı eliyle yapmak... Şimdi burada artık konuşacak hiçbir şey yok. Yok yolsuzlukmuş, şuymuş, buymuş. Kardeşim, ülkede seçme ve seçilme hakkın elinden gidiyor. Bir ülkede senin en temel hakların gaspediliyor. Burada artık bu dosyayla ilgili ben başka hiçbir şey duymak istemiyorum. Gerçekten duymak istemiyorum.
Ve şunu çok net biliyorum. Bomboş bir gizli tanıklarla bir dosya başlatıldı. İçini doldurmak için her yolu deniyorlar. Her gün bir adım atıyorlar. Her gün bir itirafçı olmaya zorluyorlar. Bu hukuk değil arkadaşlar. Bunlar gerçekten mafya yöntemleri. Bunlar gerçekten çökme yöntemleri ve Türkiye’nin buna gerçekten boyun eğmesi, bütün ülke için çok büyük bir drama olacak.
Eee, bu konuya dair bir şey söyleyebilirim. Söyle. İsmini söylemeyeceğim. Ekrem İmamoğlu’nun eee sosyal medya hesabını engelleyen, bunun için de aslında böyle büyük bir altyapısal gerekçe de sunmayan hakim, daha öncesinde neler yapmış, söylüyorum. Aynı hakimin, yani Ekrem İmamoğlu’nun sosyal medyasını engelleyen hakimin geçmişine bakıyorum. Hüdapar’ın Hizbullah’la ilişkisini içeren 47 habere engelleme getirmiş. Keza, Sezgin Baran Korkmaz’ın burada, biliyorsunuz, yargılanıyordu, hakkında soruşturma vardı ve daha operasyon olmadan kısa bir süre önce ülkeyi terk etmişti. Orada mal varlıkları üzerindeki tedbiri kaldırmış ve yurt dışı yasağını kaldırmış bir hakim vardı. O hakim de aynı şekilde Ekrem İmamoğlu’nun sosyal medya hesabını kapatan hakim.
Şimdi biz, 22 yıllık AKP iktidarından çok şey öğrendik ama öğrendiklerimizden, en önemlilerinden birisi, iktidarın bazı kritik kararları için bazı kritik yargı mensuplarını kullanıyor olması. Bu kimi zaman açığı olan yargı mensupları oluyor. O açığı olan yargı mensuplarının açıklarını aslında sömürerek onlara kamikaze kararlar aldırıyor. Kimi zaman da belki de böylesi kararlara gönüllü olan hakimleri kullanıyor. Bu hakimin başka vermiş olduğu önemli kararlar var mı? İşte SBK kararı var. Hizbullah’la ilgili haberleri kaldırma var. Onun dışında bilmiyorum, varsa sen söyle. Senin aklında bir şey var mı? Yok, gerçekten bilmediğim için soruyorum.
Tamam, çünkü bu bahsettiğimiz SBK kararı dediğiniz şey, benim hatırladığım kadarıyla bloke konuyor mal varlıklarında. Sonrasında kaldırılıyor ve bununla ilgili de biz aylarca tartışmıştık.
Bu hakim önemli kararlar vermiş mi? İşte, SBK kararı var; Hizbullah haberlerini kaldırma kararı var. Onun dışında bilmiyorum, senin aklında başka bir örnek var mı? Yok, gerçekten bilmediğim için soruyorum. Tamam, çünkü bu bahsettiğimiz SBK kararı, benim hatırladığım kadarıyla, mal varlıklarına bloke konulmasına neden oldu. Sonrasında bu bloke kaldırıldı ve bununla ilgili de biz aylarca tartışmıştık televizyonlarda. Evet. Olmayan MASAK raporunu kaldırdılar. MASAK raporu yok.
Ne diyorsun, Murat, bu sabah yaşanana? Barış'ın sözünü bölmeyeyim. Yok, bitti. Yok öyle yani. Sonuçta bu sıradan bir hakim değil. Türkiye tarihinin yakın döneminde önemli kararlarda imzası olan bir hakim. Vallahi ben tebrik ediyorum. En kısa zamanda İmamoğlu'na cezaevinde su dahi verilmemesi gerekiyor. Bunu yapmaları lazım. Son aşama bu. Su vermesinler. Hatta elektriği de normalde parayla ödüyor. Baksınlar, İmamoğlu muhtemelen ödememiştir. Onu da kessinler. Böyle acayip bir noktaya gidiyoruz.
Bugün yurt dışındaki yansımalarına baktım. Yurt dışında nasıl oldu diye araştırdım. Biz başka kararlarla, bu ülkenin yaptığı başarılarla yurt dışında haberlerde yer almamız gerekirken, gittikçe baskı rejiminin olduğu ve öyle kararların alındığı bir mecraya büründük. Avrupa Birliği bir açıklama yaptı bugün. Hesaplara bakıyorum, doğru mu? Gerçek hesaplar mı bunlar diye kontrol etmeye çalışıyorum. Adamlar bunlarla ilgili açıklamalar yapıyor ve düştüğümüz duruma bak.
Şimdi karar, Ekrem İmamoğlu'nun hesabının engellenmesine sebep olan yazışmaya bağlı. O verilen kararla bir alakası olduğunu düşünmüyorum. Böyle bir kararla nasıl engelleyebilirsin ki? Mesela Ekrem İmamoğlu, hesabından engelledi. Şimdi İngilizce hesabından paylaşımlar yapmaya başlamış. Bazı belediye başkanları ve milletvekilleri, Ekrem İmamoğlu hesabını çevirmiş. Bu kadar dijitalleşen bir dünyada, teknolojiyle bu kadar gelişmiş bir ortamda bunu engelleyemezsiniz ki. Engelleyemezsiniz bunu. Yazık, günah.
Arkadaşlar, 99'da Erdoğan cezaevine girdiğinde buzdolabı, çamaşır makinesi vardı. Koğuşuna özel olarak halı ve koltuk takımı yerleştirilmişti. Bu detayları geçtim. Hani bakar mısınız? Erdoğan'ın cezaevinden yazdığı mektuplar mükemmel bir el yazısıyla yazılmıştı. Kendisine mektuplarını yazması için sekreterya verilmişti. Hülleyle bir koğuş arkadaşı yerleştirilmişti. Hasan Yeşildağ'ın kitabında...
Bu kadar dijitalleşen bir dünyada, teknolojiyle bu kadar gelişmiş bir dünyada bunu engelleyemezsiniz ki. Engelleyemezsiniz bunu. Yazık, günah. Arkadaşlar, 99’da Erdoğan cezaevine girdiğinde buzdolabı vardı, çamaşır makinesi vardı. Koğuşuna özel olarak halı, koltuk takımı gibi tüm bunları geçtim. Hani bakar mısınız? Erdoğan'ın cezaevinden yazdığı mektuplar mükemmel bir el yazısı. Kendisine mektuplarını yazmak için sekreterya verilmişti. Hülleyle bir koğuş arkadaşı yerleştirilmişti. Hasan Yeşildağ, kitabında bunu anlatır. Öncesinde 3 gün önce gelip test mangal partisi var. Barış, o koşullarda yaşadı Erdoğan.
Yani 99'dan beri 26 yıldır anlattığı cezaevi koşullarını böyle yaşadı. İstediği kişiyle mektuplaşıyordu. İstediği dışarı mesajı veriyordu. İstediği konuşmayı yapıyordu. İstediği ziyaretçiyi ağırlıyordu. İstediği röportajı veriyordu. Böyleydi Erdoğan. 26 sene sonra, kendi oturduğu koltuktaki, yani İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanına, kendi yönettiği yargı eliyle tutuklattıktan sonra, artık X hesabından attığı mesajı suç ilan etti. Hangi X mesajı, o? Biliyorsunuz değil mi?
Ekrem İmamoğlu'nun kendi avukatları da gözaltına alındıktan sonra, buna "susmayın, tepki verin" diye halka yaptığı çağrı, suça teşvik olarak değerlendirildi. Demokratik bir hakkınızı kullanın. Yani söylemeye çalıştığım şey şu: Eğer hayat insana yenebileceği zorlukları verir. Bu X hesabı kapatılırsa, bugün gördünüz, bir sürü X hesabı oluyor. Başka bir yerden mesajını veriyor.
Bir gün Ekrem İmamoğlu, bugün karşısına çıkan engellerin nedenini biliyoruz. Cumhurbaşkanı adayı olmasını engellemek. Gerçekten bir gün cumhurbaşkanı olursa, iktidar olursa, nasıl olursa olsun, emin olun bu yöntemler zorlukmuş gibi karşısına çıksa da, aslında halkın bunlara gösterdiği tepkiler sayesinde olacak. Tepkiler sayesinde olacak. Aynen.
Bir şeyi de ekleyebilir miyim? Şöyle çok kısacık. Bir arkadaşım var, hakim. Onunla konuşuyoruz geçtiğimiz günlerde. Bir yere atama olacak. O hakim, deneyimli bir arkadaş. Diyorlar ki, "Şu daireye birini atayacağız, birini öner." O da çok dürüst. Bakın, önüne muhafazakar ama çok dürüst, suça bulaşmamış birini öneriyor. Ve ne diyorlar biliyor musun? Komisyon, "Bu çok temiz olmaz ya." Ciddi misin? Yemin ediyorum, bak bir hakimin anısı bu. "Çok temiz olmaz," dediklerimizi yaptıramayız diyorlar. Yani işte, ülke bu halde. Tam da işte o temiz olmayanların bize vaat ettiği, bizi mahkum bıraktığı ülke bu ülke. Evet, o mahkum bıraktığı ülke bu ülke.
Aynen. Ya bir şeyi de ekleyebilir miyim? Şöyle çok kısacık. Bir arkadaşım var, hakim. Onunla konuşuyoruz geçtiğimiz günlerde. Bir yere atama olacak. O hakim, arkadaşlar deneyimli bir kişi. Diyorlar ki, şu daireye birini atayacağız; birini öner. O da çok dürüst. Bakın, önüne muhafazakar ama çok dürüst, suça bulaşmamış birini öneriyor. Ve ne diyorlar biliyor musun? Komisyon, "Ya bu çok temiz olmaz," diyor. Ciddi misin? Yemin ediyorum, bak bir hakimin bir yargıcın anısı bu. "Çok temiz olmaz, dediklerimizi yaptıramayız," diyorlar. Yani işte ülke bu halde. Tam da işte o temiz olmayanların bize vaat ettiği, bizi mahkum bıraktığı ülke bu ülke. Evet, o mahkum bıraktığı ülke bu ülke.
Ama şunu da söylememiz lazım. Şimdi gençlerin durumundan da, sokakta oluşundan da görüyoruz. Yükselttiği çığlıktan da görüyoruz. Halkın da aynı şekilde, "Ya bu adamların kötülüğünün sonu yok." Yani bu kötülüğe devam edecekler, onlar için sonsuz. Ama bir taraftan da sokakta olanın, işte bugün bizi izleyenin, üniversitede olanların, herkesin, yani halkın da cesaretinin sınırı olmadığı da bir dönem. O yüzden onlar kötülüğün dozunu arttıkça arttırdıkça, cesaretin de sınırını zorlayacak herkes. O yüzden onlara kolay. Biliyorum, kesin. Ama şunu da söyleyelim, ya dışarıdaki yayınlara bakın. Ekrem İmamoğlu ile ilgili ailesinden özel hayatına, evet, rezalet. Henüz daha yargılaması başlamadığı, iddianamesi bile yok. Yolsuzluk bilmem nesinden, ne silahlı suç örgütü lideri, ya silahlı örgüt lideri diyor, ya suç örgütü lideri diye yazıyor. Bir de silahlı örgüt iması yapıldı, biliyorsun, 10.000 tane mi? Her türlü şey yazılıyor hakkında.
Bir insana her türlü yumruğun, her türlü hakaretin, her türlü belaltı vuruşun serbest olduğu ama bu haksızlığa susmayın demesinin suç sayıldığı bir düzen ne kadar adaletli olabilir? Ben de bunu soruyorum.
Şimdi cezaevi koşulları... Erdoğan'ın cezaevi koşullarını anlattın. Cezaevi koşulu deyince, benim aklıma kimin cezaevi koşulları geldi? Şimdi geçeceğim. Hayır, kimin? Alaattin Çakıcı'nın cezaevi koşulları geldi. Uşak, bir hastane raporuyla biliyorsunuz, yediği önünde, yemediği arkasındaydı. İstediği kaşar, harf beylerine kadar da seçebiliyordu.
Şimdi getireyim oradan sözü Sedat Peker'e. Timur, Sedat Peker kendisinin olduğunu düşünülenden de öyle zaten, resmi hesabıdır diyor. Bir sosyal medya hesabından bir tweet paylaşıldı. Bir videoydu. O videonun üzerinde de, "Sen tam aklındaysa söyle," zamanla ilgili bir şey yazıyordu. Zamanı var, acelesi yok. Tamam, söylüyorum. Zamanı var, acelesi yok yazıyordu. Bunu bir önemli isim alıntıladı. İzzet Ulvi Yönter, MHP Genel Başkan Yardımcısı, dedi ki, "Her şeyin bir vakti var, selam olsun," diyerek, aslında Sedat Peker'i alıntılayarak böyle...
Şimdi, cezaevi koşulları... Erdoğan'ın cezaevi koşullarını anlattın. Cezaevi koşulu deyince, benim aklıma kimin cezaevi koşulları geldi? Şimdi geçeceğim. Hayır. Kimin? Alaattin Çakıcı'nın cezaevi koşulları geldi. Uşak, bir hastane raporuyla biliyorsunuz, yediği önünde yemediği arkasındaydı. İstediği kaşar harf beylerine kadar da seçebiliyordu.
Şimdi getireyim oradan sözü Sedat Peker'e. Timur, Sedat Peker kendisinin olduğu düşünülen de öyle zaten resmi hesabıdır diyor. Bir sosyal medya hesabından bir tweet paylaşıldı; bir videoydu. O videonun üzerinde de, eğer aklındaysa, söyle zamanla ilgili bir şey var: “Zamanı var, acelesi yok.” Tamam, söylüyorum. Zamanı var, acelesi yok yazıyordu.
Bunu bir önemli isim alıntıladı. İzzet Ulvi Yönter, MHP Genel Başkan Yardımcısı, dedi ki: “Her şeyin bir vakti var, selam olsun,” diyerek aslında Sedat Peker'i alıntılayarak böyle bir mesaj paylaştı.
Şimdi tüm bunlardan biz ne anlamalıyız? Sedat Peker Türkiye'ye mi dönüyor? Sedat Peker MHP ile anlaştı mı? Hatta daha da genişleteyim; MHP ve AKP ile mi anlaştı? Geri mi dönüyor? Şule, şöyle yukarıdan anlatabilirim değil mi?
Yani birincisi, kesinlikle MHP ile barıştı. Sedat Peker aslında ilk gençlik yıllarında ülkücü kimliğiyle, daha doğrusu Turancı kimliğiyle bilinen biri. Ama MHP ile arasında kopuşlar olmuş biri. Uzun dönemler MHP ile tam o temas devam etmedi. Ancak şu paylaşımla artık şunu ilan edebiliriz ki, aynı senin sorduğun soru: Sedat Peker MHP ile barıştı ve Sedat Peker'in Türkiye'ye gelmesinin yolu açıldı.
Artık bundan yaklaşık dört yıl önce, senin de dediğin gibi, her sabah YouTube'da iktidarı sarsacak büyük skandalları açıklayan Sedat Peker, çok uzun süre bir sessizliğe boğulmuştu. Birleşik Arap Emirlikleri ve Türkiye'nin kararıyla. Ve şimdi burada görüyoruz ki, Sedat Peker'in Türkiye'ye gelişinin yolu çok ciddi bir şekilde açılıyor.
Bir şey soracağım, bekletmeden. Aslında izleyici, başta da söylediğim için, bu bugüne bir günde gelinmedi. Onu konuşuruz ama, Devlet Bahçeli ile mi görüştü Sedat Peker? Aynen. Sedat Peker, Devlet Bahçeli'nin sağlık sorunları yaşamaya başladığı, henüz hastaneye kaldırılmadığı dönemde Devlet Bahçeli ile telefonda görüştü. Hastanede tedavisi devam ederken de Devlet Bahçeli ile görüştü. Yani Devlet Bahçeli ile birkaç kez görüştü.
Bu, Onlar TV'ye özel ilk kez ortaya çıkıyor değil mi? Aynen öyle. İlk kez ortaya çıkan bir bilgi. Evet. Yani birkaç kez detaylı bir şekilde konuşuyor. Sedat Peker Devlet Bahçeli'ye geçmiş olsun dileklerini, şifa dileklerini iletiyor. Devlet Bahçeli teşekkür ediyor. Aslında temas, sadece MHP Genel Başkan Yardımcısı İzzet Ulvi Yönter ile sınırlı olmadığını; Devlet Bahçeli ile Sedat Peker'in görüştüğünü açıklıyoruz.
Peki Timur, bu bir geçmiş olsun görüşmesi olabilir. Yani hani Bahçeli ile görüşmesi sağlık nedeniyle böyle bir görüşmeden sonra mı bu noktaya gelindi yoksa...
Peki, Timur, bu bir geçmiş olsun görüşmesi olabilir. Yani Bahçeli ile görüşmesi, böyle bir sağlık nedeniyle bu görüşmeden sonra mı bu noktaya gelindi yoksa bugünle başlamadı mı? Bugünle başlamadı, Şule. Aslında bu adım adım gelen bir süreç. Hatta Sedat Peker'in Devlet Bahçeli'yi hastanede aramasından çok çok önce başlamış bir süreç. Yani, şunu bir kere belirtelim.
Efendim, buyurun, bir şey söyleyecek misiniz? Yok, ya şey yani aklımın almadığı şeyler var. Şimdi o videoları hepimiz hatırlıyoruz. Söylemleri hatırlıyoruz. Dönemin İçişleri Bakanı, Bakanlığı koltuğunda oturan bir isim vardı. Soylu, "Tasma taktırıp dolaştıracağım seni." diyen bir Sedat Peker vardı. Eee, şu an bakan koltuğunda oturmuyor Soylu; milletvekili koltuğunda ama MHP'ye en yakın isimlerden biri. Bunu biliyoruz. Tüm bu tabloda nereye oturtacağız şimdi? Bu, tabii ki asıl mesele bu. Bu sadece yerüstünde siyasette değil, yeraltı dünyasında bütün dengeleri değiştirebilecek bir süreç bu.
Yani, bahsettiğin gibi, Süleyman Soylu arasındaki çatışma çok net. Sedat Peker ile arasındaki gerilim, öfke çok net. Baktığınızda, hatta Sedat Peker ifşaları yaptığında Süleyman Soylu'ya Erdoğan sahip çıkmadı. Önce MHP lideri Devlet Bahçeli de Süleyman Soylu’ya sahip çıktı. Süleyman Soylu ile birlikte meclise geldi; Süleyman Soylu’ya destek veren açıklamalar yaptı. Ama şimdi bakıyoruz ki, MHP ile Sedat Peker'in barışması demek, Süleyman Soylu'nun MHP'ye küsmesi demek mi? Bu sorunun yanıtını arayacağız bu sonumda da. Ama öncesinde şunu bir analiz ettiğimizde, şunu görüyoruz.
Bakın, "Memleket hesabı" Reis Sedat Peker’in resmi X hesabı olarak denilen bir hesap. 47.000 kişi takip ediyor. Baktığınızda sürekli Sedat Peker'le ilgili paylaşımlar yapan bir site ve bu paylaşımların büyük çoğunda Sedat Peker'in memlekete dönmesiyle ilgili içerikler var. Yani, Sedat Peker memlekete döndüğünde havalimanında nasıl karşılanacağını, çok özlediği filan anlatılıyor. Ama Sedat Peker, şunun altını çizelim ki, Birleşik Arap Emirlikleri'nin kendisine koyduğu yasak gereği paylaşım yapamıyor. Yani, Sedat Peker'in ağzından bir paylaşım olmuyor. Burada "Memleket hesabı" zamanı var, acelesi yok, paylaşımını yapıyor ve bu videoyu veriyor.
Ama öncesinde şunu analiz ettiğimizde şunu görüyoruz: Bakın, memleket hesabı, Reis Sedat Peker'in resmi X hesabı olarak bilinen bir hesap. 47.000 kişi bu hesabı takip ediyor. Baktığınızda sürekli Sedat Peker ile ilgili paylaşımlar yapan bir site var ve bu paylaşımların büyük çoğunluğu Sedat Peker'in memlekete dönmesiyle ilgili. Yani, Sedat Peker memlekete döndüğünde havalimanında nasıl karşılanacağını, çok özlediği şeylerden bahsediliyor.
Ancak Sedat Peker, Birleşik Arap Emirlikleri'nin kendisine koyduğu yasak gereği paylaşım yapamıyor. Yani Sedat Peker'in ağzından bir paylaşım olmuyor. Burada "memleket" hesabı zamanı var, acelesi yok paylaşımını yapıyor ve bu videoyu veriyor.
Video oynatabilir miyiz? Umut, sana vermiştik ve orada bir video var. Boğaz kıyısında Sedat Peker. Burada biraz "Kurtlar Vadisi" müziği de çalıyor altta ve içeri doğru geliyor. Kendi adamları da orada. O, o şekilde bir görüntü.
Şimdi bu görüntünün üstüne, yani bu paylaşımın üstüne İzzet Ulvi Yönter geliyor. O paylaşıma tekrar dönebiliriz arkadaşlar. İzzet Ulvi Yönter de aslında "Her şeyin bir vakti var. Selam olsun vakti merhunu." Yani uygun görülen zamanı bekleyene "Allah besaki heves" yani "Allah yeter, geri kalanı çözülür." diye bir mesaj veriyor. Yani geri için zamanı beklemek anlamında bu paylaşımı yapıyor.
Memleket hesabı da hemen bunu alıp tekrar paylaşıyor. Bir sonraki görsele geçebilirsek, bu paylaşımı paylaşmasında, bakın, memleket hesabı da bu. Gördüğünüz gibi, "Sedat Peker'in resmi hesabı" diyor. O, Sedat Peker hesabını, sanki gönderme yapıyor. Sedat Peker'in kendi hesabına gönderme yapıyor galiba ama aslında orada bir kelime oyunu var.
Evet, aynen. Kendisini hem kendisini şey yapıyor, hem aynı zamanda baktığımızda Ersen Bark, aynı zamanda avukatı Sedat Peker, o da takip ediyor. Ve şurayı gördüğünüz zaman, biz nezaket, kibarlığı 9 Nisan 2021 sabah 5'te unuttuk. Nedir bu tarih? Sedat Peker'in evine baskın yapıldığı tarih. Yani diyor ki, "Benim kızıma silah namlusu çektiler." Biz diyor onu unuttuk. Nezaketi, kibarlığı unuttuk diyor. Yani, hala bunun öfkesinin devam ettiğini gösteren bir şey var.
Evet, Sedat'a yakın isimlerle görüştü. Şimdi o cephe nasıl değerlendiriliyor? O cephe şöyle dönüş yolundalar mı? Aslında şöyle değerlendiriyorlar. Yani ben Sedat Peker'e yakın isimlerle konuştum. Hatta bu Devlet Bahçeli ile Sedat Peker'in görüştüğüne yönelik bilgiyi de oradan temin ettim ve bu %100 bir bilgi. Yani, hiç en ufak bir şüphe olmayan, doğruluğuna en ufak bir şüphe bulunmayan bir bilgi.
Bu arada son zamanlar, tekrar söylüyorum, yani Onlar TV'nin en önemli haberlerinden birisi bu oluyor. Yani yakın...
Sedat Peker'e yakın isimlerle görüştü. Şimdi o cephe nasıl değerlendiriyor? Aslında şöyle değerlendiriyorlar: Ben Sedat Peker'e yakın isimlerle konuştum. Hatta Devlet Bahçeli ile Sedat Peker'in görüştüğüne yönelik bilgiyi de oradan temin ettim ve %100 bir bilgi. Yani, en ufak bir şüphe olmayan, doğruluğuna en küçük bir şüphe bırakmayan bir bilgi.
Bu arada, son zamanlarda tekrar söylüyorum, yani Onlar TV'nin en önemli haberlerinden birisi bu oluyor. Yani, yakın tarihin en önemli görüşmelerinden birisi. Çünkü bu, sadece bir Sedat Peker meselesinden öteye gidecek, değil mi?
Evet, çünkü benim bildiğim kadarıyla, Barış, ben bir haber kaynağıyla görüşüyordum bundan aylar önce, tam da Devlet Bahçeli'nin çözüm süreciyle ilgili adım attığı dönemde. Yani, "Öcalan gelsin, partileri mecliste konuşsun" dediği zamanda bu konu konuşuluyordu. Haber kaynağı, bürokrasinin içinde bir isimdi. Dedi ki, "MHP Sedat Peker'e dön çağrısı yapacak." Ben dedim, "Yok artık," ama o "Görürsün," dedi. İnanmadığımı görünce, deneyimli bir isim bu, ben de acaba biraz fazla mı uçtu diye düşündüm.
Bu sözümün doğruluğunu göreceksin dedi. Açıkçası bu paylaşımları başından beri takip ettim ve adım adım sürecin buraya gelmesini hayretle izledim. Senin soruna yanıt olarak şunu söyleyebilirim: Sedat Peker, çevresindeki insanlara, ona yakın insanlara şunu söylemiş; "Ben, ilk gençlik yıllarımdan beri sevdiğim, içinde olduğum MHP ile barışmaktan çok mutluyum." Çok mutluyum demiş. Yani, "MHP ile barışmak beni çok mutlu ediyor," demiş.
Aynı zamanda İzzet Ülvü Yönter'in duruşuna saygı duyduğunu ve hayranlıkla izlediğini de çevresindekilere ifade etmiş. Yakın çevresine sorduğum en temel sorulardan biri de şuydu: "Dönecek mi?" Yani bu açıklamalar geliyor ama Sedat Peker gelmeyi mi bekliyor? Bunun bir hazırlık süreci mi olduğunu merak ettim. Sedat Peker, çevresindekilere şöyle diyor: "Ben diyorum, hem kendi kişisel düşüncem hem de hissiyatım Türkiye'ye dönmek için çok erken olduğu yönünde. Yani, henüz bu aşamaya gelmedi süreç. Eğer böyle bir adım atarsam, bu çok erken olur."
Aynı zamanda bu sürecin işleyişiyle ilgili, açıklamalarla duyduğu memnuniyetleri ifade ediyor. Hatta şunu söylüyor: "Ben tamam, Türkiye'den uzaklaştırıldım."
Sedat Peker aynen şöyle diyor çevresindekilere: "Belirttiğim gibi, hem kendi kişisel düşüncem hem de fikrim, duygu hissiyatım, Türkiye'ye dönmek için çok erken olduğu yönünde. Yani henüz bu aşamaya gelmedi süreç. Ben böyle bir adım atarsam bu çok erken olur."
Ayrıca, bu sürecin işleyişiyle ilgili, bu süreçteki açıklamalarla ilgili duyduğu memnuniyetleri ifade ediyor. Hatta şöyle söylüyor çevresindekilere: "Ben tamam Türkiye'den uzaklaştırıldım; ama ben her şeyden çok Türkiye'ye dönmek istiyorum. Memleketimi çok özledim. Ailemle birlikte memleketime dönmek çok istiyorum."
Onun öncesinde de şunları anlatıyor: "Ben çocukluğumdan beri dünyayı gezme hayali kurardım, dünyayı tanıma hayali kurardım. Bu süreçte şimdi dünyayı gezmek zorunda kaldık. Bu hem ailem için hem benim için çok eziyetli bir süreç olsa da bunun böyle bir yanı oldu benim için."
Peki, o kavgalar, çatışmalar? Burada çevresine söylediği en önemli verilerden biri şu: "Bakın, Barış Pehlivan sürekli af haberleri yaptı ya. Oraya dair bir anlatımım var. Bana diyor ki, çevremdeki insanlar sürekli şunu söylüyorlar: 'Tanıştım.' Türkiye'den insanlardan, siyasilerden, bürokratlardan bahsediyor; bunların MHP'li olmadığını vurguluyor ve çevresindekilere diyor ki: 'Bana af çıkacak ve bu af, senin suçlandığın, şu an yargılandığın suçları da kapsayacak. Öyle Türkiye'ye dönebileceksin' dediler bana. Ama diyor ki, ben suç işlemedim. Onlara da diyorum ki: 'Yani bana bunu söyleyenlere, suç işleyenler için af olur. Ben suç işlemediğim için, benim hangim gibi suçum olduğu için ben afla Türkiye'ye dönmem. Ben çünkü zaten suçsuzum.'"
Bu yargılandığı dosyaların hepsinin uydurma olduğunu belirtiyor ve bu dosyalar nedeniyle zaten beraat edeceğini söylüyor. "Bu yüzden benim afla Türkiye'ye dönmem, benim bir af ihtiyacım yok," diyor. Bunu vurguluyor ama af istihbaratını kendisi de almış. Evet, ona gelmişler, söylemişler. "MHP'li değil," diyor ama anladığım kadarıyla bürokrasiden, yani MHP'liyi vurguladığı da o. "Bir af çıkacağı söyleniyor," diyor.
Şimdi bir de şunu söylüyor çevresine: "Bu yaşıma kadar kesintisiz olarak hep buna inandım ve bunun için yaşadım. Enteresan bir şey bu. Bana yapılan kötülükleri cezasız bırakmamak ve yapılan iyilikleri de karşılıksız bırakmamak," böyle diyormuş. "Bu düşünce sistemine olan inancım halen devam ediyor ve yaşadığım sürece..."
Anladım. Şimdi bir de şunu söylüyor çevresine: "Bu yaşıma kadar kesintisiz olarak hep buna inandım ve bunun için yaşadım. Bak enteresan bir şey bu. Bana yapılan kötülükleri cezasız bırakmamak ve yapılan iyilikleri de karşılıksız bırakmamak," diye diyormuş. "Bu düşünce sistemine olan inancım halen devam ediyor ve yaşadığım sürece devam edecek. Türkiye'ye ailemle birlikte dönmeyi her şeyden çok istiyorum. Bir gün yüce Allah bunu nasip edeceğine de tüm kalbimle inanıyorum," diyor.
Şimdi burada çok enteresan bir vurgu var. Senin biraz önce söylediğin şey, Sedat Peker'in 2021 Mayıs'ta başladığı, çekmeye başladığı videoların evrildiği süreç şuydu: İçişleri Bakanı Süleyman Soylu'yla çok sert karşılıklı açıklamalar. Süleyman Soylu'ya yönelik çok sert sözler. Aynı zamanda Mehmet Ağır'a yönelik, Tolga Ağır'a yönelik, Mehmet Ağır'ın oğlu yönelik çok ağır ithamlar ve suçlamalar.
E şimdi bütün bunlara baktığınızda, özellikle Sedat Peker'in Süleyman Soylu'yla, eski İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’yla geriliminin oraya öfkesinin hiçbir şekilde bitmediğini ve bitmeyeceğini söylüyor. Sedat Peker çevresine diyor ki, "Ben unutmam. Bana bir kötülük yapıldı. Ben hiçbir kötülüğü cezasız bırakmam. Hiçbir iyiliği de karşılıksız bırakmam. Ben bunu unutmadım," diyor. Yani, bu, "Milliyetçi Hareket Partisi ile barışması Sedat Peker'in Süleyman Soylu ile barıştığı anlamına gelmiyor," mu demek istiyorsun?
Tabii ki asla. Aksine ben şunu çok merak ediyorum, şimdi siz Sedat Peker’le… Ya bir duyum, yine bakın, yani bir rivayet olduğunu söylüyorum bunun. Gerçekten bir rivayet. Bunu doğrulatamadım çok fazla. Süleyman Soylu'nun Sedat Peker'e haber göndermeye, temas kurmaya çalıştığına dair de bazı iddialar kulağa geliyor. Ama dediğim gibi, bu bir şey değil. Yani bir iddia, bir rivayet.
Ama şöyle bir şey var. Süleyman Soylu'nun yani MHP ile Süleyman Soylu barışık kalıp hem Sedat Peker'le barışabilir mi? Bunu eminim bilmiyorum. Emin olun bilmiyorum. Yani bir de şöyle bir durum var; Soylu ofsayta düşürecek bir durum yaklaşıyor.
Evet, durum böyle. Sedat Peker her şekilde bu öfkesinin çok net bir şekilde devam ettiğini çevresine söylüyor. "Bana bir, benim kızıma silah doğrulttu, benim evim basıldı. Benim yani hatırlıyorsunuz o zaman, eşinin iç çamaşırlarına kadar sözler de söylendi Süleyman Soylu tarafından." O da çok dikkat çekici.
Ama şöyle bir şey var. Süleyman Soylu, MHP ile barışık kalıp, hem Sedat Peker'le barışabilir mi? Bunu eminim bilmiyorum. Emin olun bilmiyorum. Yani bir de şöyle bir durum var: Soylu'yu ofsayta düşürecek bir durum yaklaşıyor. Öyle yani. Sedat Peker, her şekilde bu öfkesinin çok net bir şekilde devam ettiğini çevresine söylüyor. "Bana, benim kızıma silah doğrulttu, benim evim basıldı." Benim yani hatırlıyorsunuz o zaman eşinin iç çamaşırlarına kadar sözler de söylendi Süleyman Soylu tarafından. O da çok sert sözler söyledi. E bu gerilim devam ediyorsa, nasıl ikisi de aynı eee iklimde, aynı ortamda barınamaz?
İkisi aynı iklimde barınamayacaklardan biri daha var. Yani ofsayt, Soylu'yu da düşürebilirler. Ama Çakıcı burada nasıl olacak? Çünkü, Çakıcı'nın afla, özel afla çıkarıldığı bir dönemde Sedat Peker hedefi haline gelmişti. Tam öyle aslında. Şöyle, o süreç çok kritik. Bu bir tercih mi? Yani şimdi yeniden bir tercihler mi değişecek? Bence öyle. Bu bir analiz. Bakın, Sedat Peker'e neden operasyon yapıldığını asla biz öğrenemedik. Sedat Peker'i 23 tane eylem sıralandı. İstanbul'da Anadolu Adliyesi'nde yargılaması sürüyor. Bir tane Bursa'da, işte Köfteci Yusuf oraya çökme iddiasıyla bir dosya hazırlandı. İki dosya var, iki dosyadan da kırmızı bültenle aranıyor. Ama Sedat Peker, kendi hakkında yapılacak operasyonu öğrendi ve öyle yurt dışına çıktı. Tabii ki polis korumasıyla birlikte Makedonya'ya gitti.
Şimdi, oraya ilk gittiğinde Alaattin Çakıcı da bu süreçte cezaevinden özel bir afla çıkartılmıştı ve Alaattin Çakıcı, Sedat Peker için çok sert sözler söylemişti. Sedat Peker de o sözlerle karşılık vermişti. Şimdi bu olunca, yani bu iki atışma olunca, bu iki kişi mafya lideri arasında gerilim olunca şu ortaya çıktı: Eee bir süre sonra, Sedat Peker de Alaattin Çakıcı'nın barıştırıldığını, barıştıklarını söyledi. Ama tam Alaattin Çakıcı’nın özel afla çıkartıldığı dönemde Sedat Peker’in gönderilmiş olması bir anlamıyla şuna işaret ediyor. Gerçekten şuna işaret ediyor: Eee, yeraltı dünyası yeniden dizayn ediliyordu. Ki sadece Alaattin Çakıcı değil, Kürşat Yılmaz gibi pek çok isim, yani eski mafya obaları, Devlet Bahçeli ile birlikte pozlar vererek bir el değiştirme oldu. Bir el değiştirme oldu.
Sedat Peker’in de bir sonuçta bir etki alanı vardı. O yurt dışındayken o etki alanı o kadar korunamazdı. Ve Sedat Peker bunun üzerine o gidince o dizayn aslında devam etti. Evet. Pek çok mafya unsuru...
Bir süre sonra ise, Sedat Peker de Alaattin Çakıcı ile barıştırıldı; barıştılar. Ama tam Alaattin Çakıcı'nın özel afla çıkartıldığı dönemde, Sedat Peker'in yurt dışına gönderilmiş olması bir anlamıyla şuna işaret ediyor. Gerçekten yeraltı dünyası yeniden dizayn ediliyordu. Bu yeniden dizayn sadece Alaattin Çakıcı’yı değil, Kürşat Yılmaz gibi pek çok ismi de kapsıyordu. Eski mafya obaları, Devlet Bahçeli ile birlikte pozlar vererek bir el değiştirme sürecine girdiler.
Sedat Peker'in de sonuçta bir etki alanı vardı. O yurt dışındayken, o etki alanı o kadar korunamazdı. Sedat Peker, bunun üzerine gittiğinde o dizayn aslında devam etti. Evet, pek çok mafya unsuru ortaya çıktı.
Bu paylaşımlarla çok kısacık hemen bitiriyorum. Eğer geçersek, Umut biraz daha devam edersin. Bakın, hatta bu paylaşımlarda memleket hesabının çok önemli bir vurgusu var. Sedat Peker'in resmi hesabına da gönderme yaparak belirttiği gibi, bunun da etkisinin olduğu belli olan bir hesap diyor ki, Cumhurbaşkanı Erdoğan ile MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, dün ilk kez bir araya geldi. Görüşmenin ertesi günü, MHP Genel Başkan Yardımcısı İzzet Ulvi Yönt, Sedat Peker’in videosunu "Her şeyin bir vakti var, selam olsun." şeklinde paylaşması dikkat çekti.
Bu ne demek, biliyor musunuz? Buradaki iddia şu demek: Sedat Peker konusu, Devlet Bahçeli ile Erdoğan’ın geçtiğimiz günlerde evde yaptıkları görüşmede gündeme geldi demek. Hatta bu konu gündeme geldi. Bunun üzerine İzzet Ulvi Yönt, böyle bir retweet ya da alıntı yaparak bunu paylaştı. Anladığım kadarıyla, Erdoğan ile Devlet Bahçeli'nin görüşmesinde Sedat Peker gündeme gelmiş olabilir.
Devam edebilir miyiz, arkadaşlar? Hesaptaki diğer paylaşımlar devam edelim. Bakın, bu bir süredir devam ediyor. Dediğim gibi, İzzet Ulvi Yönt, Sedat Peker'in sloganını paylaştı önce. Devam edelim.
Bakın, bir dönem Sedat Peker’in yardım kolilerini dağıtanlar gözaltına alındı, operasyon yapıldı. Hatırlıyorsunuz. İzzet Ulvi Yönt, Ramazan ayında Sedat Peker’in kolilerini retweet etti.
Devam edelim. Bakın, burada Sedat Peker bir şehit babasına ev yaptırıyor, onu tekrar retweet ediyor İzzet Ulvi Yönt.
Devam edelim. Örneğin, bir özel harekatçı felç geçirmiş. Onun tedavisini yaptırmış, Sedat Peker de para vermiş bunun için. İzzet Ulvi Yönt, "Allah razı olsun, özel harekat polisimize şifalar diliyorum." diye paylaşmış.
Bu süreç uzun süredir devam ediyor ve Türkiye'de hem yeraltı dünyasında hem de yer üstünde çok ciddi bir şekilde etkileyecek kartların yeniden dağıtılacağı bir süreç başlıyor. Evet, Murat, şimdi böyle arka arkaya dosya var. Saat 20:40, arkadaşlar, ara sıra duyurun.
Devam edelim. Bakın, bir dönem Sedat Peker'in yardım kolilerini dağıtanlar gözaltına alınıyordu. Operasyon yapıldı, hatırlıyorsunuz. İzzet Ulgöner, Ramazan ayında Sedat Peker'in kolilerini retweet ediyor. Bu haberi retweet ediyor.
Devam edelim. Bakın, burada Sedat Peker bir şehit babasına ev yaptırıyor. Onu retweet ediyor yine İzzet Ulgöner. Devam edelim. Örneğin, bir özel harekatçı felç geçirmiş. Onun tedavisini yaptırmış. Sedat Peker para vermiş bunun için. Onu, "Allah razı olsun, özel harekat polisimize şifalar diliyorum," diye paylaşıyor İzzet Ulvi.
Bu süreç hem yeraltı dünyasında hem de Türkiye’de çok ciddi bir şekilde etkileyecek kartların yeniden dağıtılacağı bir sürecin başlangıcını işaret ediyor. Evet, Murat, şimdi böyle arka arkaya dosyalar var, 20:40’ta arkadaşlar. Ara sıra duyurun dediniz, söylemiş olayım.
Sadece şunu söyleyeyim: Bir, Devlet Bahçeli istedikten sonra Türkiye'de hapisten çıkamayacak kimse yok. Örneklerini sıralayalım. İki, Sedat Peker’in hukuki davalarını saydı ama o davaların çoğu tutukluluk kalmadı bu arada. Aslında çoğunun içi boşaldı.
Üç, arkadaşlar, Sedat Peker sistematik bir şekilde yaptığı açıklamalarda hep konuştuk ama MHP’ye hiç dokunmadı. Dikkat, MHP'ye dokunmadı. Dört, Sedat Peker'i hatırlayın; 98-99 mafya operasyonları sürecinde Baybaş'ın yakalanmasıyla getirildi. Kürşat Yılmaz yakalandı, getirildi. Alaattin Çakıcı Fransa'da yakalandı, getirildi ama Sedat Peker Romanya'dan kendisi geldi. Yani bu, bir Sedat Peker usulüdür. Bunu unutmayın.
Bir de şunu ekleyeyim: MHP hiç hedef almadı ama kendisini hedef aldığı kişiler konusunda arkasında duran ilk parti Milliyetçi Hareket Partisi oldu. Evet, Milliyetçi Hareket Partisi Süleyman Soylu'nun arkasında durdu.
Hukuki süreç de şöyle: İki davada yargılanıyor. İkisinden de kırmızı bülten kararı var. Bir, 16 Mayıs'ta bir duruşma var; 8 Temmuz'da da Bursa'da var. Avukatlar, kırmızı bültenin kalkması için başvuruyorlar. Onlar da, "Senin dediğin de yok, tutuklu sanık yok, örgüt lideri olarak Sedat Peker'le ilişkilendirilmiş bir durum yok," diyorlar. Bunun için kırmızı bültenin kaldırılacağını düşünüyoruz, diyor avukatların yorumu da bu.
Şimdi Murat, bize bir dosya anlatacak. Biraz sinirleneceksiniz yine; hem gülecek hem sinirleneceksiniz. Birileri böyle ifadeye çağrılıyor, iş insanları. Bir an aklına gelmiyor, iki üç defa böyle her defa hafıza tazeleniyor, değil mi Murat? Evet, aklına gelmeyen ikinci seferde geliveriyor.
Aynen öyle olmuş. Hatta son dakika bilgisini de vereyim. Anlatacağım kişi tutukluydu, az önce tahliye oldu. Hadi canım! Evet, hadi gözleri ardı olsun. Az önce tahliye verdi.
Neyi anlatıyorum ben? Şöyle: İmamoğlu davası ile ilgili, biz bunu İmamoğlu davası diye bahsedersek, davanın içerisinde...
Şimdi Murat bize bir dosya anlatacak. Biraz sinirleneceksiniz yine. Hem gülecek, hem sinirleneceksiniz. Ya birileri böyle ifadeye çağrılıyorlar iş insanları. Bir an aklına gelmiyor. 2-3 defa böyle hafıza tazeleniyor, değil mi Murat?
Evet. Aklına gelmeyen, ikincisinde geliveriyor. Aynen öyle olmuş. Hatta son dakika bilgisini de vereyim. Anlatacağım kişi tutukluydu. Az önce tahliye oldu.
Hadi canım.
Evet, hadi gözleri ardında olsun. Az önce tahliye verdi. Neyi anlatıyorum ben? Şöyle: İmamoğlu davası ile ilgili, biz bunu İmamoğlu davası diye bahsedersek, davanın içerisinde gözaltı operasyonları yapılmadan önce bir çalışma yapılmış. Gözaltılar devam edip tutuklamalar olduktan sonra da bu soruşturma devam ettiği için tanıklık yapanlar ve yeni gizli tanıklar çıktı.
İlk başta bir tane gizli tanık vardı. Sonrasında terör soruşturmasında daha fazla tanık oluştu. Artık kaç tane gizli ve normal tanık oldu, ben de bilmiyorum. Dosyanın içerisinde çok fazla tanık oldu. Bununla ilgili kampanyaya başlatıldığı gibi, işte gizli tanık sayısı, şu kadar oldu. Kapıda bekliyorlar falan gibi sosyal medyada ve televizyonlarda yayınlar yapıldı.
O tanıklardan bir tanesi, yeni tanıklardan bir tanesi, Sekoya, gizli tanık Sekoya bir ifade vermiş. Bu ifadede de Yakup Öner adlı İBB çalışanının, Gülaylar Altın'ın da sahibi olduğu Mehmet İlhan Gülay'dan rüşvet aldığını iddia ediyor. Bir yeri varmış Ataşehir'de. Bu Ataşehir'deki rüşvet aldığı yerin, bir şekilde yine bu operasyon kapsamında olması gerektiğini beyan etmiş. Bildiklerini anlatmış. Nihayetinde de Mehmet İlhan Gülay ifadeye çağrılmış. İfadeye çağrıldığında, kendisi savcılığa gitmiş, ifade vermiş.
Şimdi ifadenin ilk sayfasını verelim size. Zahmet, kendisi anlatıyor. "Ben ifademi İstanbul Barosu avukatlarından şu kişiyle vereceğim," diye anlatıyor. "%50 ortağıyım," diyor Gülaylar Altın'ın. "Abim, diğer ortağım," diyor. Anlatmaya başlıyor: "Ben diyor Sekoya'nın vermiş olduğu ifade tarafıma okundu. Ben Yakup Öner'i tanırım. Kendisiyle birkaç defa görüştüm," diyor. "Fatih Özçelik, Kaan Sürmegöz, Adem Soytekin ve Fatih Keliş'i tanımıyorum," diyor. "Süleyman Atik ise, yanlış hatırlamıyorsam, bir defa görüştüm." İsimleri veriyor.
Bahsi geçen Ataşehir ilçesi, İçerenköy Mahallesi, şu parselde bulunan araziyi 2018 yılında Beyin Bridge adlı Holding'den satın aldım. Satın aldığımızda, söz konusu arazide telkin işlemleriyle alakalı ve arazi içerisinde de metro çıkışıyla ilgili birtakım problemler yaşanmış ve davalık olmuşlar. Devamlı anlatıyor: "Biz o dönemde söz konusu araziyi aldık..."
Bahsi geçen Ataşehir ilçesi İçerenköy Mahallesi'nde, şu parselde bulunan araziyi 2018 yılında Beyin Bridge adlı holdingden satın aldım. Satın aldığımızda, söz konusu arazide telkin işlemleriyle alakalı ve arazi içerisinde de metro çıkışıyla ilgili birtakım problemler yaşanmış ve davalık olmuşlar. Devamlı anlatıyor: "Biz, o dönemde söz konusu araziyi aldıktan sonra bu hususları, o dönemdeki mevcut belediye yönetimiyle görüştük ve İBB Başkanı Mevlüt Uysal başkanlığı döneminde, Büyükşehir Belediyesi kurumlarıyla anlaşarak davalardan vazgeçme ve arazinin yaklaşık 60 dönümlük kısmını İBB'ye terk etme karşılığında bir protokol imzaladım." Kimin döneminde? "Mevlüt Uysal, AKP döneminde," diyor.
Ancak 2019 yılında yapılan seçimlerde İBB yönetimi değişti. İBB Genel Sekreteri Yavuz Bey, şirketimizi ayırarak bizimle görüşmek istedi. Söz konusu protokolün yürürlüğe girmesi arasında itirafların kalkması için anlaşma yaptık, bir görüşme gerçekleştirdik. Yavuz Bey, Yakup Önder'i takip edeceğini bildirdi. Aradan geçen süreçte biz feragatımızı yaptık. İmar ve Bayındırlık Kentsel Yenileme Komisyonu, 12.01.2023 tarih kararıyla söz konusu arazide emsal değişikliği yaptı. Emsali 0.75'ten 1.5'a çıkarıldı. Ama diyor ki, "Bizim var olan yan komşumuzun, yani yan parselin emsali 2.07. Bizim 2.07 olması gereken emsalimiz yine 1.5'e düştü. Biz yine düşük aldık," diyor.
Ayrıca, söz konusu kararı aldığım dönemde, tam tarih hatırlamıyorum, bir protokol imzaladık. "228.000 metrekare olan arazinin 60.000 metrekaresini belediyeye terk ettik," diyor. Bütün protokoller çerçevesinde. O dönemde grup başkan vekili olan Tevfik Göksun'un ricası üzerine, söz konusu parsel ve kendi arazisi içerisinde bir cami inşaatı yapmaya anlaştık. Bu husus, plan notuna da eklenmiştir. Bahsi geçen görüşmeleri ve süreci takip ettim.
Sonrasında diyor ki, yine emsal artışına izin veren komisyon kararında başkan olarak ismi bulunan Adnan Zeki Bostan, şu an AK Parti İBB Grup Başkan Vekili. Emsal artışına izin veren komisyon kararında başkan, komisyon başkanı olarak AK Parti İBB Grup Başkanı diyor. "Aynı zamanda Mehmet Yiğit vardı," diyor. "O da şu anda Sultangazi Belediyesi başkan yardımcısıdır."
Bahsi geçen görüşmeleri ve süreci takip ettim. Bütün hepsini anlatıyor. Bakın, sonrasında diyor ki; yine emsal artışına izin veren komisyon kararında başkan olarak ismi bulunan Adnan Zeki Bostan, şu an AK Parti İBB Grup Başkan Vekili. Emsal artışına izin veren komisyon kararında başkan, komisyon başkanı, AK Parti İbb Grup Başkanı şu anda diyor. Adnan Zeki Bostan, aynı zamanda diyor Mehmet Yiğit. Mehmet Yiğit de diyor, Sultangazi belediye başkan yardımcısıdır şu anda diyor.
Yani şunu anlamalıyız; bana şu anda suç olarak ifade ettiğiniz her şey AKP döneminde oldu. Bugün ben diyor bu gizli tanığında ifadesinde geçen rüşvet iddialarını da kabul etmiyorum. Bu, ilk ifadesi. Peki, bununla ilgili de bir tane videomuz var. Orada da bütün grupta teşekkür ediyorlar. Anlaştıklarını beyan ediyorlar. Oy birliğiyle yaptık diyorlar. Bakın, o videoyu tutalım. Bir videonun sesini açabilir miyiz arkadaşlar?
49 no'lu raporla beraber 55 no'lu rapor ve 69 no'lu rapor Ataşehir'in bölge planları ile ilgili. Bugün, ellerinizi kaldırarak vermiş olduğunuz oylarla 423.000 nüfuslu Ataşehir'in yarı nüfusuna sahip İçerenköy, Küçük Bakkalköy, Kayışdağı, İnönü, Mustafa Kemal ve Aşık Veysel mahallelerinin imar problemlerini inşallah çözmüş oluyoruz. Ataşehir size müteşekkirdir. Ataşehir'in gözü kulağı bu gece.
Şimdi, ikinci sayfada burada duralım. Şimdi diyor ki Sayın müdafi, Yaşar Yetiş; müvekkilin beyanlarında açıkça anlaşılacağı üzere, müvekkilimiz mağdurdur diyor. Evraktan açıkça belgelerle kayıtlı olarak, çünkü evrak istiyor kendisi. İfadeye gittiğinde, ifade verirken belgeler isteniyor. Avukatına haber veriyor. Avukatsız gitmiş ifade vermeye. Avukatlarından belgeler istiyor. Belgeler getiriliyor. Diyor ki, evrakta açıkça belgelerle kayıtlı olarak görüldüğü üzere, söz konusu emsal daha fazlayken daha az verilerek tapulu arazi içerisinde cami yeri ayrılarak yapılması koşula bağlanmak müvekkil şirketi ciddi anlamda yarar değil, zarar görmüştür.
Bu dahi, müvekkilin rüşvet iddiasının herhangi bir şekilde doğru olmayıp, bunun aksine belgeli kanıtlar mahiyettedir. Ekte sunduğumuz tapu kaydından da görüleceği üzere, söz konusu taşınmaz 2018 yılında satın alınmış olup, aynı yıllarda mevcut olan AK Parti belediye başkanlığı döneminde anlaşılarak ne şekilde yapılacağı sözlü olarak belirlenmiş. Bu anlaşma çerçevesinde yine AK Parti belediye meclis üyeleri tarafından plan notu değişiklikleri yapılmış ve bu şekilde işlemler tamamlanmıştır. Avukat çok güzel.
Ekte sunduğumuz tapu kaydından da görüleceği üzere, söz konusu taşınmaz 2018 yılında satın alınmış olup, aynı yıllarda mevcut olan AK Parti belediye başkanlığı döneminde anlaşarak ne şekilde yapılacağı sözlü olarak belirlenmiştir. Bu anlaşma çerçevesinde yine AK Parti belediye meclis üyeleri tarafından plan notu değişiklikleri yapılmış ve bu şekilde işlemler tamamlanmıştır.
Avukat çok güzel savunma yapıyor. Bakın, ardından diyor ki; bu çerçevede müvekkil hakkında derhal Kıyok kararı verilmesi gerekiyor. Diyor. Emniyette ifadesini verdi, şey, savcılıkta. Ardından biz öğrendik ki bununla ilgili mahkemeye sevk edildi. Tutuklama istemiyle. Mahkeme kararı da var. Diğer 3 numaralı görseli verelim. Değişen şeyler var. Mahkemeye çıkıyor. Daha değişmedi. Mahkemede de aynısını söylüyor. Bakın, diyor, ben Ataşehir Belediyesi'ne, bu plazalar ihtiyacı olduğu dönemde, diyor, 56 sene geçmiştir. Belmt, bizim böyle bir çıkar ilişki içerisinde olsak da menfaat sağlardık. Biz, kendi açımızdan daha faydalı hale getirdik. Dedemden itibaren gelen bir işimiz var. 40 senedir iş hayatının içerisindeyim. Böyle bir ithamda ve böyle bir alışın içerisine girmedim. Adli kaydım ve sicilim temiz. Suçsuzum. Atılı suçlamayı kabul etmiyorum. Yüce adalete sığınıyorum. Ve ben diyor, bu rüşvet iddialarını tamam reddediyorum, diyor. Böyle bir şey yok diyor.
Devam edelim. Müvekkilleri yine savunuyor. Bakın, Yaşar Bey yine aynı yerde savunmasını yapıyor. Ya diyor ki, arkadaş, rüşvet konusu olan 2018 yılında satın alınmıştır. Söz konusu taşınmaza ilişkin işlemler, 2018 yılında mevcut olan AKP'li belediye başkanlığı döneminde başlamış ve orada belirlenildiği şekilde tamamlanmıştır. Hatta o kadar ki, bu çalışmalar devam ederken rüşvete konu edilen plan değişikliği işlemi, İBB Başkanlığı Meclisi'nde AKP'li meclis üyelerinin oylarıyla ve hatta CHP'li üyelerin muhalefetiyle geçmiştir, diyor. Yani o dönemde AKP onay vermiş, bu proje değişikliğine CHP muhalefet etmiştir. Anladınız mı?
Avukatın ifadesi bu. Şimdi iş buraya geldikten sonra, ne yazık ki, bu iş insanı, Mehmet İlhan Gülay hakkında tutuklama kararı veriliyor. Tutuklama kararı veriliyor. Silivri'ye gidiyor. Ertesi gün meslektaşımız Habertürk muhabiri Ceylan Sever çok önemli bir haber girdi. Öğreniyoruz ki, Sayın Mehmet İlhan, "Ya ben ifade verdim ama eksik ifade vermişim," diyor.
Şimdi iş buraya geldikten sonra, ne yazık ki, bu insan hakkında, Mehmet İlhan Gülay hakkında tutuklama kararı veriliyor. Tutuklama kararı veriliyor. Silivri’ye gidiyor. Ertesi gün meslektaşımız Habertürk muhabiri Ceylan Sever, çok önemli bir haber giriyor. Öğreniyoruz ki, Sayın Mehmet İlhan, "Ya ben ifade verdim ama eksik ifade vermişim," diyor. Bu sefer yazılı bir ifade veriyor. Savcı da diyor ki, "Gel bakalım seni bir dinleyelim," diyor. Tutuklandıktan sonra, bak ikinci gün, geliyor diyor ki, "Ben diyorum, diğer görseli verelim arkadaşlar. Ben diyorum, tamam, diyorum bunu söyledim diyorum. Bir bunu da bir sonrakine geçelim. Tamam. Ben burada eksik ifade ettiklerim var diyor. Şimdi aklıma geldi diyor, bunları söyleyeyim."
İmamoğlu seçildikten sonra, diyor, beni Saraçane’ye davet etti diyor. Saraçane’deki yaptığımız görüşmede, başkanlık binasında yaptığımız görüşmede, diyor konuyu anlattım. Bu süreci Yakup Öner, Yavuz Erkut ve Burak Gökçe ile yürütüp neticeye bağlayın. "Onlar ne diyorsa kesin talimatımdır," dedi bana diyor. İfadesine bunu ekliyor arkadaşlar. Bunu söyledi. İmamoğlu ne zaman seçildi? 2019. Buğra Gökçe yok orada. Evet. Hım. Hz. Buğra Gökçe İzmir’de görevli. Buraya isim serpiştirilmiş. 2019’da Buğra Gökçe İzmir’de olduğu için oraya bakamamışlar tabii. Yani burada bir absürtlük var.
Devam edelim. Bu ifadeyi veriyor. Diyor ki, "Benden zorla bağış istendi," diyor. Bağış istendiği de ne biliyor musun? Rüşvet de demiyor; bağış istendi diyor. Bağış istedikleri de şu kadar metrekareyi belediyeye vereceksin demişler. O belediyede ben diyor, mecburen iznimi alabilmek için diyor, "Hali imar yok ama iznimi alabilmek için 10 metrekareyi belediyeye bağışladım," diyor. Yani İmamoğlu'nun cebine gitmemiş ya. Böyle bir şey yok. Belediyeye bağışta bulunuyor. Çok sık olmaz mı zaten? Mansur Yavaş çok açık açıklamıştı galiba. Yani böyle bağışlar olabilirdi. Parti oradaki alanları düzenlemek için ya da kendisine belediyenin içinde rant alanı oluşturmak için bunu istiyor olabilir. Mesela bir yer yapılıyordur, yanına ne bileyim bir kreş yapacaktır ya da başka bir şey yapacaktır. Zaten AKP’de...
Çok sık olmaz mı zaten? Mansur Yavaş çok açık açıklamıştı galiba. Yani böyle bağışlar olabilirdi. Parti, oradaki alanları düzenlemek için ya da ne bileyim, kendisine belediyenin içerisinde rant alanı oluşturmak için de bunu istiyor olabilir belediye. Mesela bir yer yapılıyordur; yanına, örnek veriyorum, kreş yapacaktır ya da öğrenci yurdu yapacaktır ya da başka bir şey yapacaktır. Zaten AKP'de Tevfik Göksüz cami için istemiş, cami yani bu aslında aynı.
Peki, bununla kalmış mı? Bununla kalmamış. Sonra ertesi gün, üçüncü gün, ben yeni bir ifade daha vermek istiyorum diye. Aklıma bir şey geldi. Bu sefer ne olmuş biliyor musun? Üçüncü ifadede, ilk ifadede verdiği AKP'li kişiler var ya, ben onların grup kararıyla verildi diyor ya. O isimler çıkmış, yerine İmamoğlu ve az önceki Yavuz Erkut ile Bura Gökçe ismi girmiş. AKP'li isimler çıkmış. Üçüncü ifade aynı isim ama aynı ifadeyi tekrarlıyor. AKP'li isimleri çıkarıyor ama tarih tutmuyor o zaman. Yine tarih tutmuyor. Üçüncü ifadeyi veriyor.
Az önce öğrendim Ersin meslektaşımızdan. Ersin'den öğrendim ki tahliye edilmiş. Demek ki üçüncü ifade işe yaramış. Tahliye edilmiş. Verdiği bilgiler demek yeterli gelmiş. Şimdi buradaki olay, ne biliyor musun? Şimdi 2.07 parselli emsalli bir yer var. Yanında 1,5 emsal veriliyor. AKP döneminde veriliyor. Oy birliği ile veriliyor. "Teşekkür ediliyor, cami yapın" diyor. Yapılıyor. Belediyeye bir yer veriliyor. Belediye bir yer veriliyor. AKP'nin onayıyla yapılan proje de bu.
Ardından bu kişi diyor ki, "Ben rüşvet vermedim." Diyor, ilk gün ifadesinde, emniyet ifadesinde de, mahkeme ifadesinde de. Avukatı diyor ki, "Kardeşim, gördüğünüz gibi bu da delilidir. Yaptığımız savunma budur." Sonrasında içeride ifade değiştiriyor. "Benden burası rüşvet olarak istendi" diyor. Rüşvet dediği de, eğer bu verdiği ifadedeki şeyse, oradaki arazinin bir bölümü belediye bağış olarak veriliyor ve sonrasında diğer isimler çıkıp başka isimler giriyor ve bugün tahliye edildi. Suçlu mu, suçsuz mu bilmiyorum. İddia ne zaman ortaya çıktığında biz her şeyi göreceğiz. Çünkü iş artık karman çorman oldu.
Ama burada da biraz akılla baktığın zaman bu mesele... Yani aklına ilk şeyde gelmeyenin ve aksine tam tersini söylediğin şeyin bir sonraki bir sonraki bir sonrakinde değişiyor olmasında da, CHP'liler bunu çok söylediler ama zaten dediler ya, yani milleti alıp işte itirafçıyı zorla yapmaya çalışıyorlar. O yöntem uygulandı.
Ama şurada da biraz akılla baktığın zaman bu mesele, yani aklına ilk şeyde gelmeyenin ve aksine tam tersini söylediğin şeyin bir sonraki, bir sonraki, bir sonraki değişiyor olmasında da CHP'liler bunu çok söylediler. Ama zaten dediler ya, yani milleti alıp işte itirafçıyı zorla yapmaya çalışıyorlar. O yöntem uygulanıyor. Ben görürüm, ya da görmem ama size bırakmış olayım bunu. Bir gün "ay yük bıraktı" ne demek, şimdi nasıl bir cümle? Gazetecilik anlamında birbirimizle şey yapıyorum. Bu iş adamının avukatına, "Hayat böyle; tarih bugün geçtikten sonra, dönüp bugünü sorun." Murat'ın, bugün anlattığı dosyada, tutuklandığınız gün, size o odada, eğer bugünkü İBB yönetimine rüşvet verdiğinizi kabul ederseniz, çıkarsınız; kabul etmezseniz tutuklanırsınız. İmasının ötesine geçecek konuşmalar yapıldı mı? Bu soruyu ben bugün buraya bırakıyorum.
Soru yanıt sanki. Bu sorunun yanıtını bilmiyoruz ama bu soruları sende doğuran bir süreç yaşanıyor mu? Çünkü ben o adliye koridorunda, Odu'dan çıkıldıktan mahkeme salonuna gidene kadar neler konuşulduğunu biliyorum. Bunu bilerek bu soruyu soruyorum ama bu sorunun yanıtını şu an verebileceğim hukuki ortam yok Türkiye'de. Şu nedenle şuraya getirmeye çalışıyorum. Bir iki hafta önceki yayınımızda İmamoğlu borsasını anlatmıştı Pehlivan. Biz bu borsa meselesini Şamil Tayyar, 15 Temmuz'un ardından isyan ederek söylemişti. AKP'li Şamil Tayyar, "FETÖ borsası var," demişti. O süreçte görmüştük, işte iş insanları kurtuluyordu. Bankasına para yatıran bir garibanın tutuklandığı süreçte de, bir taraftan o adına FETÖ borsası dedikleri şeyle de, birilerinin bu dosyalardan kurtulduğunu ve çok büyük paralar verildiğini görmüştük.
Pehlivan, iki hafta önce anlattığında, "Ya bir bakıyoruz, işte bazı kanallarda, ekranlarda, gazetelerde iş insanlarını duyuyoruz. Sonra o iş insanlarını bazı akıllı avukatlar arıyor. Aslında tanık ya da şüpheli olmayacak kişilere, 'Biz bu dosyadan seni kurtarırız' deniyor." Bir anda o kişi, kolundan tutulup götürülüyor. İfadeye bazı itiraflar olacak diye. Sonra elini kolunu sallayarak çıktığına tanıklık ediyoruz.
Şimdi bunun sanıyorum sendeki ikinci perdesi var. İkinci perdesi şu arkadaşlar: FETÖ borsası şuydu. Başlatıyorum süreyi: FETÖ borsası şuydu. İnsan doğrudan aslında...
Şimdi bunun sanıyorum sende ikinci perdesi var. İkinci perdesi şu arkadaşlar: FETÖ borsası şuydu. Başlatıyorum süreyi. FETÖ borsası, insana doğrudan aslında FETÖ'cü olduğu, FETÖ ilişkileri çoğunlukla bilinen kişiler üzerinden işliyordu. Kimi gazeteciler, kimi sosyal medya hesapları, hatta kimi siyasetçiler FETÖ ilişkilerini gösteriyorlardı. O sırada devreye, Barış'ın anlattığı gibi, aracılar giriyordu. Bu aracılar, “Seni biz o dosyadan çıkarırız” diyerek belli bir menfaat temin ediyordu. Bakın, yıllar sonra o FETÖ borsası lafını hatırlattın ya, bu yüzden yargılanan ve ceza alan savcılar oldu. Tabii, yargılanan gazeteciler ve yargılanan isimler oldu. Bunu unutmayalım. Benzerlik bu yüzden.
Şimdi bakın, ben bir süredir Son TV’de, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı'nın görüşlerini yansıtan bir yayın organı olarak, herkesçe kabul ediliyor. Hem karşıtları hem de tarafları tarafından anlatmaya çalışıyorum. Ne anlattım üç programda? Bir, devlet içerisinde İmamoğlu operasyonlarını engellemeye çalışanlar var. Böyle bir tartışma var. İki, İmamoğlu meselesi, İBB'den ibaret değil. Erdoğan'ın en yakınındaki iş adamları İmamoğlu'nun aslında yanındaydılar; onunla buluşuyor, gizli toplantılar yapıyor ve onu cumhurbaşkanlığı adaylığına hazırlıyordu. Bütün bu hikayeleri anlattım. Doğal olarak artık net olarak görüldü.
Bugün biraz önce Murat'ın anlattığı kişinin adını ilk defa duymuş olabilirsiniz ama ben size söyleyeyim. AKP'ye yakın iş adamlarıyla konuştum. Bugün Sabah Gazetesi’nden Dilek Güngör, mesela Süleyman Çetinsaya'nın Artaş’ın sahibi ifadeye çağırıldığını söyledi. AKP'ye yakın isimlerden biri. Hatta biliyorsunuz, Kadir Topbaş'ın oğluyla bir şeyi vardı. AKP, devreye girerek ona devlet desteği sağlıyordu. Yani AKP'ye yakın iş adamları artık ifadeye çağrılıyor. Arkadaşlar, bunun olacağını söylemiştim, hatırlarsınız. Şimdi doğal olarak mesele CHP içinden çıktı, İBB meselesinden çıktı. AKP içindeki kliklerin savaşına dönüşmüş durumda. Bu iş adamlarının ifadeye çağrılması da böyle bir durum.
Bilmiyoruz. Biz hep birinci ve ikinci dalgayı gördük. Şu günlerde bir sürü insan ifadeye çağırıldı, biliyor musunuz? Bazılarını bilmiyoruz bile. Sessiz sedasız. Bir hizip savaşları yaşanıyor. Bu hizip...
Hatta Kadir Topbaş'ın oğlu ile bir husus vardı. AKP devreye girerek ona destek sağladı. Yani, AKP'ye yakın iş adamları artık ifadeye çağrılıyor. Arkadaşlar, bunun olacağını söylemiştim, hatırlarsınız. Şimdi doğal olarak mesele CHP içinden çıktı. İBB meselesinden başladı ve AKP içindeki kliklerin savaşına dönüşmüş durumda. Bu iş adamlarının ifade vermeye çağrılması da böyle. Bilmiyoruz. Biz hep birinci ve ikinci dalgayı gördük.
Şu günlerde bir sürü insan ifadeye çağrıldı; biliyor musunuz? Bazılarını hiç bilmiyoruz bile. Sessiz sedasız bir hizip savaşı yaşanıyor. Bu hizip savaşları içerisinde yeni kümelenmeler var. Ayrıca bu çatışmalardan faydalanan, tabiri caizse akbabalar var. Barış'ın daha önce işaret ettiği konular da bunlar. Bu akbabaların bazıları gazeteci, bazıları iş insanı, bazıları ise rakip müteahhitler. Ben bunları üç aşamada kümelendirebilirim.
İş adamlarında da, bazı çağırılan isimlerin ardından şöyle bir korku var: "Ya ben AKP döneminde de, İmamoğlu döneminde de metro ihalesi aldım, yol ihalesi aldım, inşaat ihalesi aldım. Dur, bir dakika; ben de imar iş yaptım, yani belediyeden imar izni aldım, ben de alınır mıyım?" korkusu.
Ayrıca bazı otellerin isimleri geçti. Hatırladınız mı? O oteller, daha çok CHP'lilerin giderken, Adalet ve Kalkınma Partili siyasetçilerin ve müteahhitlerin çoğunlukla özel nedenlerle veya daha rahat konuşabilecekleri için gittiği yerler. "Acaba, o otele gittiğim için bazı görüşmeler yaptım" diye ben de hedefe konur muyum?" korkusu var.
İşte bu korkuyla, bu akbabalar yan yana gelince "Ekrem Borsası" dediğimiz şey ortaya çıkıyor. Bu isimler önce şahıslar aleyhinde tweetler atıyor; hedef gösteriyorlar. Aleyhine bazı şeyler yazıp çiziyorlar. Bu kişi korkmaya başlıyor; "Beni galiba alacaklar," diyor.
Sonra ayrıca bazı veriler de söyleniyor. "Senin şu dosyada adın geçiyor. Şu imar dosyasında adın geçiyor. Şu ihalede adın geçiyor. Şu otele gitmişsin, şunlarla görüşmüşsün" gibi doğrudan doğruya olgusal tehditlerde bulunup bu korku büyütülüyor. Dosyalar da buna göre hazırlanıyor, özellikle.
Evet. Arkasından bu mesajlar gittikten ve bu korku yaratıldıktan sonra bazı aracılar vasıtasıyla menfaat talep ediliyor bu kişiden. Yani, "Görüşürüz, konuşuruz, dosyadan çıkabilirsin, senin için içeriğini öğreniriz" gibi. Hatta bu arka planda bu işleri kurtarma kulisi yaptığını söyleyen isimler var.
Bu ekran borsasının içerisinde "Gideriz, aramız iyi," denilen bir arkadaş grubuyla birlikte işler yürütülüyor. Arkadaşlar, yine ben size bırakmış olayım. Bir gün geri dönüp baktığınızda, bu dönemde atılan adımları ve ortaya çıkan durumu değerlendireceksiniz.
Arkasından bu mesajlar gittikten, bu korku yaratıldıktan sonra bazı aracılar vasıtasıyla menfaat talep ediliyor bu kişiden. Yani "görüşürüz, konuşuruz, dosyadan çıkabilirsin, senin için içeriğini öğreniriz" gibi ifadelerle. Hatta bu arka planda bu işleri kurtarma kulisi yaptığını söyleyen isimler var. Bu Ekrem Borsası'nın içerisinde gidiyoruz, "aramız iyi" denilen arkadaşlar. Yine ben size bırakmış olayım. Bir gün geri dönüp baktığınızda, bu dönemde atılan hangi tweetlerin Ekrem İmamoğlu'nun Twitter sayfasının kapatılmasını konuştuğumuz kadar hangi tweetlerin silindiğini de konuşalım. Ne demek silindi? Ne karşılığında silindiğini de konuşalım.
Peki bunlar tekrar medya mensubu mu? Tweet atmanız için artık medya mensubu olmanız gerekmiyor, biliyorsunuz. O açıdan da sistemin çalışmasını özetle anlattım. İmamoğlu meselesinden çıkıp AKP'li müteahitlere doğru genişleyen, AKP çevresindeki müteahitler, hatta Cumhurbaşkanı en yakın dediler, hatırlayın, bazı akrabaları... Genişleyen bir operasyon silsilesi, hedef gösterilen ve korkan iş adamları sürüsü; onları hedef gösteren iktidar trolleri ve gazeteciler. Ardından da sizi o dosyadan çıkarırım diyen akbabalar. İşte biz buna Ekrem Borsası diyoruz. Tıpkı FETÖ borsası gibi. Emin olun, 4 sene, 5 sene sonra belki de, çünkü onu daha çok geç konuştuk, bunu konuşmaya başlayacağız arkadaşlar.
Ben meseleyi böyle özetlemiş olayım. Bakın, dikkat edin. Çağrılan iş adamları artık doğrudan Gülaylar Holding'in sahibi, AKP'li, yani kendisi de söylüyor zaten ifadesinde. Çok sayıda var hem de. Hı hı. Ve ilk sorumu da unutmayın: Acaba o gün o odada, bunu dersen, çıkarsın imasının ötesine geçen konuşmalar yapıldı mı? diyerek bitireyim Ekrem Borsası'nı.
İşte el değiştirse de her dönemin zenginleri ve iş insanları değişmiyor ama, bunun da ısrarla kavgasını vermek muhalefetin tartışması gerekiyor.
Şimdi, pehlivan bu pespayeliğin içerisinde birileri de beş çayında gibi sana, "Ceza mı kesti? Allah cezamı veriyor" diyor. Ama bir kişinin zaten masadan eksilmesi gerekiyor. Masa çok kalabalık ya. Hep senin açık sözlülüğünü çok sevmişimdir. Hep çok sevmişimdir, biliyorsun. Bu kadar böyle filmlerdeki beyaz saçları öldürür, biliyorsun. Beyaz saç, beyaz saçlı, gözlük, en göbeklisi. Bekle, Timur gözlüğünü çıkar hemen. Arkadaşlar, ben yaşamak istiyorum, ya! Sayın seyircilerim, işte gördüğünüz gibi, arkadaşların seni ne kadar seviyor.
Arkadaşlarım, çok yakınım olsam beni ne kadar seviyormuş. Evet, canım benim. Ceza verdi.
Evet. Şimdi, pehlivan bu pespayeliğin içerisinde, birileri de beş çayında gibi adeta sana ceza mı kesti? "Allah cezamı veriyor ya." Ama, bir kişinin zaten masadan eksilmesi gerekiyor. Masa çok kalabalık ya. Hep senin açık sözlüğünü çok sevmişimdir. Hep çok sevmişimdir, biliyorsun. Bu kadar böyle, filmlerdeki beyaz saçları öldürür, biliyorsun. Beyaz saç, beyaz saçlı, gözlük en göbeklisi. Bekle, Timur, gözlüğünü çıkar hemen.
Arkadaşlar, ben yaşamak istiyorum ya. Sayın seyircilerim, işte gördüğünüz gibi arkadaşların seni ne kadar seviyor. "Arkadaşlarım çok yakınım olsam, beni ne kadar seviyormuş." Evet, canım benim. Ceza verdiler. E ama şeyi anlattayım, ben istersen dost, yeni bir şey var.
He tamam, okey. Ayağa kalk ya. Ben sana özetin, sen ayağa kalkıncaya kadar, ben en özet halini anlatayım. Sürprizi bozma ama. Yok, bozar mıyım? Sen gidinceye kadar olay şu diye başlıyor. Şimdi, bir savcı, Barış'ın rahatsız ettiği haberini yaptığı savcı diyor ki, hakim arkadaşına, "Sen bizim işi hallediver." O da diyor ki, "Ayıp ediyorsun. Ben o işi hallederim." Aslında evde de halledebilirler yani, otururken yakın arkadaşlar. Ama diyor işte, ayıp olur; yani, hani bir adalet şeyi verelim, süsü. Mahkeme kuruyorlar. Orada bir şeyler oluyor.
Şimdi öncelikle, bir yıl üç ay ceza. Öncelikle bir tane Hürriyet Gazetesi'nin 2008 tarihli bir haberine bakalım. Hürriyet Gazetesi'nde ve birçok ajansda da çıkan haberler var. 2008’deki haber şu: "Otomobiliyle seyreden Hüseyin Çolak, kamyon sürücüsü Seyfettin Erdem'le trafikte tartışıyor. Tartışmanın kavgaya dönüşmesi üzerine, Hüseyin Çolak ruhsatlı tabancasını çekerek, sağ bacağından yaralıyor kamyon şoförünü." Daha sonrasında, AKP'li başkan olduğu da haberde geçiyor. Gördüğünüz gibi, AKP'li Başkan Hüseyin Çolak, Cumhuriyet Savcısının talimatıyla gözaltına alındı. Gerçekten de Gaziantep'in Şehit Kamil ilçesinin ilçe başkanı o sırada Hüseyin Çolak ve trafikte tartıştığı kişiyi silahla vurduğu için gözaltına alınıyor, vesaire.
Şimdi ikinci bir görsele geçelim. İşte Hüseyin Çolak. Bu, açık kaynaklardan. Bunlar yasaklı haberler değil arkadaşlar, açık kaynaklardan. Evet, Hüseyin Çolak dedik. Dediğimiz gibi, AKP'nin ilçe teşkilatının başındaki kişi. İşte burada Kemal Kılıçdaroğlu'nun adalet yürüyüşünü eleştirmiş. "İşte emperyalistlerle birlikte savaşıyor. Oyunu görüyoruz." vesaire. Klasik AKP'li yönetici açıklaması, bir siyasetçi açıklaması. Güzel, hoş. Şimdi arkadaş, ben bunu yazdım. Cumhuriyet Gazetesi'ne 2022 yılında yazdım. Dedim ki, "Ya, bir siyasetçi var. Siyasetçi bir tane insanı vuruyor silahıyla." Ayrıca, işte AKP ilçe başkanıyken, gidiyor...
Şimdi ikinci bir görsele geçelim. İşte Hüseyin Çolak. Bu, açık kaynaklardan. Bunlar yasaklı haberler değil arkadaşlar, açık kaynaklardan. Hüseyin Çolak, AKP'nin ilçe teşkilatının başındaki kişi. İşte burada, Kemal Kılıçdaroğlu'nun adalet yürüyüşünü eleştirmiş. "Emperyalistlerle birlikte savaşıyor, oyunu görüyoruz." Klasik bir AKP'li yönetici açıklaması, bir siyasetçi açıklaması. Güzel, hoş.
Şimdi, ben bunu yazdım. Cumhuriyet Gazetesi'ne 2022 yılında yazdım. Dedim ki, "Bir siyasetçi var. Siyasetçi, bir insana silahıyla vuruyor. Ayrıca, AKP ilçe başkanıyken gidiyor, savcı olduğunu öğreniyorum." Kilis savcısını öğreniyorum ve arıyorum. "Hüseyin Çolak, hakkınızdaki iddialar böyle böyle." Ayrıca hakkınızda bir iddia daha var. Nedir o?
Zamanında, Fethullahçıların avukat imamı itiraflarda bulunmuş. İtiraflardan dolayı indirimler almış ama cezalandırılmış. Demiş ki, "Biz Fethullahçılar olarak, bu yargıya savcı ve hakimleri yetiştirirdik. Bunun için toplantılar yapardık." O toplantıya katılan insanlardan birisi de, avukatlardan biri de Hüseyin Çolak’tır. Bizzat bu AKP'li ilçe başkanının ismini vermiş. Bu da Anadolu Ajansı'ndan tutun da her yere kadar bu itiraflar geçmiş. Zaten mahkeme tutanaklarında var.
Ben Hüseyin Çolak’ı yani mevcut Kilis savcısını aradım. Dedim ki, "Hakkınızdaki iddialar bunlar. Ben Cumhuriyet Gazetesi’nden arıyorum, bununla ilgili bir haber yapacağım. Nedir vesaire?" Kendisi uzun uzun yanıt verdi. Hatta şunu da söyledi: "17-25 Aralık 2013'e hep atıf yapıyorlar, hani milat gösteriyorlar. Siz 2016 Mart’a kadar... Evet, 2016 Mart’a kadar siz bu Fethullahçı derneğin üyesisiniz. Yani bu nasıl olabiliyor?"
O da, "Biz o sıralarda AKP ilçe teşkilatının başındaydım. Partiye üye olanı götürüyorlar, oraya üye yazıyorlardı. Biliyorsunuz, iktidar zamanında bunlarla kolaydı," diyerek ilginç bir itirafta da bulunmuş. Bunu da yazdım. İddialara karşı yanıtlarını da yazdım. Yayınladım.
Neyse, bilen biliyor. Ben dün bir ceza aldım. Ne cezası aldım? 1 yıl 3 ay hapis cezası aldım arkadaşlar. Diğer görseli gösterelim. İşte bu da aldığım cezanın tutanağı. Arkadaşlar, burada demiş ki, "Barış Pehlivan, bu adamla konuşmuş," da "bu adamla konuşuyor," da "bu konuşmayı niye yeniyor arkadaş gazetede?"
Savcı benim arkadaşım değil, dostum değil. "Haber yapacağım," diye arıyorum. Kendimi tanıtıyorum. Uzun uzun yanıtlar veriyor.
Ya diyor, biz o sıralarda işte AKP ilçe teşkilatının başındaydım. Partiye üye olanı götürüyorlar, eee, şey yapıyorlardı. Oraya üye yazıyorlardı. Biliyorsunuz, iktidar zamanında bunlarla kol kolaydı diye enteresan bir itirafta da bulunuyor. Bunu da yazdım. Eee, iddialara karşı yanıtlarını da yazdım. Yayınladım, vesaire. Neyse, bilen biliyor.
Ben dün bir ceza aldım. Ne cezası aldım? 1 yıl 3 ay hapis cezası aldım, arkadaşlar. Eee, diğer görseli gösterelim. İşte bu da aldığım cezanın tutanağı, arkadaşlar. Burada demiş ki, "Barış Pehlivan demiş bu adamla konuşmuş da bu konuşmayı niye yeniyor, arkadaş, gazetede?"
Ya savcı benim arkadaşım değil, dostum değil. "Haber yapacağımı söylüyorsun. Haber yapacağım diye arıyorum. Kendimi tanıtıyorum." Uzun uzun yanıtlar veriyor. 34 tane soruya hepsini eee, şey yapıyorum. Hiçbir kelimesini yalanlamıyorlar haberde.
Haber de doğru, sen diyor bu konuşmanın nasıl haberine yansıtabilirsin? Ulan ben gazeteciyim. Özür diliyorum, bak, çok özür diliyorum. Yani "utanç" bir kelime kullandım ya. Ben gazeteciyim, arkadaş. Ben daha ne yapacağım yani? Cevap hakkına, cevap hakkına eee, hani saygı gereği arıyorum aslında. Her şey belgeli. Buna rağmen arıyorum.
Neyse ama hakim bey Kilis'teki hakim bey arkadaşları arasında yargılıyorlar, dediğim gibi. Yani savcı bey, ben İstanbul'da yaşamama rağmen, bu haberin yayınlandığı yer eee İstanbul'daki Cumhuriyet Gazetesi olmasına rağmen, itirazlarımıza rağmen beni Kilis'te yargılıyorlar. Kendi mesai arkadaşlarımla vesaire. Bu aslında mümkün olan bir şeydi. Yetkisizlik kararı verip dosyanın İstanbul'a gelmesi gerekiyor. CMK'ya göre, bu aslında hukuksuz. Biz itiraz ettik, kabul etmediler. Arkadaşlar arasında yargıladılar.
Beni önce bir yıl bilmem kaç şey yapıyorlar. Bir de eee arttırım yapmışlar. Arttırım da şey, bu işi bir de gazeteciliğin kaynaklarını kullanarak yapıyordu. Ya niçin yapacağım? Ben gazeteciyim. En nihayetinde bir yıl 3 ay hapis cezası vermiş. Bir de benim kamuda eee görev yapmamı da yasaklamış. Seçme seçilme hakkımı da yasaklamış, vesaire. Güzel yapmış, değil mi?
Şöyle, oy kullanamayacak mıyım? Oy kullanamayacağım bu karar kesinleşirse. Neyse, ya bakın, ben saf yayına gelmesin dememiş. Yayına gelmesin dememiş ya. Ben saf bir adamım. Dedim ki ya, hani tamam, ülkede bu kadar hukuksuzluk olduğunu anlat, anlat, anlat. 20 yıldır anlatıyoruz da ya, bu kadar göz göre göre bir hukuksuz karara nasıl imza atabilir bir hakim? Yani şaşırdım kaldım. Açık söyleyeyim yani.
Ya hani şeytan bu ya dürttü. Vallahi billahi böyle oldu. Gazetecilik şüphedir ya. Ya dedim ki bakın, şu arkadaşlar, şuraya zoom in yapabiliyor muyuz? Hakimin sicilini en alta. En altta bakın, burada şu sicil numarasını bir araştırmak istedim. Biraz daha yukarıya kaldırın, istiyorsanız. Ya bu sicil numarasındaki bu hakim kimdir?
Neyse, ya ben saf yayına gelmesin dememiş. Ben saf bir adamım. Dedim ki, "Ya hani tamam, ülkede bu kadar hukuksuzluk olduğunu anlat, anlat, anlat. 20 yıldır anlatıyoruz ama bu kadar göz göre göre bir hukuksuz karara nasıl imza atabilir bir hâkim? Yani şaşırdım, kaldım. Açık söyleyeyim, yani şeytan bu ya, dürttü. Vallahi billahi böyle oldu."
Gazetecilik şüphedir. Bakın, şu arkadaşlar şuraya zoom in yapabiliyor muyuz? Hakimin sicilini en alta. En altta, bakın burada şu sicil numarasını bir araştırmak istedim. Biraz daha yukarıya kaldırın, istiyorsanız. Bu sicil numarasındaki hâkim kimdir, acaba diye bir araştırmak istedim açıkçası. Yani nasıl böyle bir kararı verebilir, diye.
Sonra diğer görsele gelelim. Arkadaşlar, 18 Mart 2022 tarihli resmi gazeteye ulaştım. O sicil üzerine araştırdım. 18 Mart 2022 tarihli resmi gazetede, arkadaşlar, Hakimler ve Savcılar Kurulu'nun bir kararı var; bir ihraç kararı var. Diyor ki, "İşte o karar, Hakimler ve Savcılar Kurulu olarak biz, terör örgütleriyle ilişkisi olan yargı mensuplarını burada barındıramayız. Terör örgütleriyle ilişkili yargı mensupları barınamaz." Diyerek tek tek bir soruşturma yürüttüklerini ve bazı hâkimler ile savcıları meslekten ihraç ettiklerini açıklıyorlar.
Ve bakın, şurada bana ceza veren hakimin sicilini görüyorum. Gördüğünüz gibi, oy birliğiyle ne yapılmasına karar verilmiş o hâkim için? Okuyalım. "FETÖ/PDY silahlı terör örgütü ile iltisak ve irtibatların olduğu sabit görüldüğünden, adı geçen bu kişilerin meslekte kalmalarının uygun olmadığına ve ayrı ayrı olmak üzere meslekten çıkarılmalarına oy birliğiyle karar verilmiştir."
Yani, şöyle: Bana görevdeki bir savcının FETÖ derneğinde 2016'ya kadar görev yaptığını ortaya çıkarmamdan dolayı ceza veren hâkim, 2022 yılında FETÖ ile iltisakı nedeniyle görevden çıkarılmış, arkadaşlar. Peki, nasıl bu adam göreve gelmiş? Geri dönmüş. Belli ki geri dönmüş ki bana ceza vermiş.
Yani bakın, normalde bu sorunun yanıtını öğrenmem mümkündü. Nasıl öğrenirdim? Hakimi arardım. Aramadım, ne yazık ki. Yine ceza. Vallahi billahi aramadım. Bakın, izleyicilere de açık açık söylüyorum. Çünkü şimdi hâkimin, yanıt hakkının kullanılmasından pek hazetmiyor. Yani hani öyle anlıyorum, verdiği cezadan. Şimdi ben arasaydım, "Efendim, sizin hakkınızda böyle bir karar var ama siz belli ki mesleğe geri dönmüşsünüz. Nasıl döndünüz? Döndüğünüzde nasıl bana mahkumiyeti çattınız?" diye sorabilirdim. Bir yıl müşahide. Ama onu da düşünsene, o bir önceki yazımın aktörü olan savcı iddianame yazab...
Normalde bu sorunun yanıtını öğrenmem mümkündü. Nasıl öğrenirdim? Hakimi arardım. Aramadım. Yine ceza. Vallahi billahi aramadım. Bakın, izleyicilere açık açık söylüyorum. Çünkü hakim anlıyorum ki, yanıt hakkının kullanılmasından pek hazetmiyor. Bu durumu, verdiği cezadan anlıyorum.
Şimdi ben arasaydım, "Efendim, sizin hakkınızda böyle bir karar var ama siz belli ki mesleğe geri dönmüşsünüz. Nasıl döndünüz? Döndüğünüzde nasıl bana mahkumiyeti çattınız?" diye sorabilirdim. Bir yıl müşahide kalmayı düşünsene. O, önceki yazımın aktörü olan savcı iddianame yazabilirdi. Yani, al gülüm ver gülüm şeklinde. Açıkçası ondan çekindiğim için aramadım. O beni arasın. Varsa yanıt hakkı kullanmak isterse her zaman açık.
Köşem durum bu arkadaşlar. Bir yıl üç ay yapısı cezası. Şöyle sevinebilirsin; bak, böyle şakalar yapıyorsunuz. İzleyicimize söyleyelim, biz çok yakın arkadaşız. Bilenler, bizi takip edenler biliyor. Beşimiz çok yakın arkadaşız. Buranın dışında da çok yakın arkadaşız. Hatta her zaman söylüyorum, benim annemin doğurmadığı kardeşlerim diye. O kadar yakın arkadaşız. Bu nedenle bizim şakamızın sınırı yok.
Bazen çok olumsuz yorumlar görüyorum; "Çok kötü davranıyorsun" falan diye. Biz gerçekten yakın arkadaşız. Ulan demekten duyduğun için gerçekten üzüldüm. Bu naif kişiliğini burada görmekten gerçekten çok etkileniyorum. Biliyorsunuz, öyle Terkoğlu yapsa anlarım da hani senin yapman gerçekten...
Bunu da anlatacağım, şu an dayanamayacağım. Manisa'dan mı dönüyorduk? Hatırla, bir gün İzmir'den dönüyorduk beşimiz. Ben de ekip arkadaşlarıma bazı küfürlü deyimler soruyorum, söylüyorum ve soruyorum. Yani aramızda bilgi fikir alışverişi yapıyoruz. Terkoğlu uzun süre bulamadı, bilmedi. Murat sağ olsun, çok geniş konulu. Adana dili ve edebiyatından, İzmir yolu boyunca dinledik kendisini.
Terkoğlu uzun süre bana bir şey bulmak için uğraştı. Saatlerce düşündü. Tam İstanbul’a gelmek üzereyiz. Dedi ki, "Buldum. Çok güzel bir şey buldum." Hatırlıyor musun? Kedi görmüş, "Yaran var," demiş. Ya gerçekten öyle değil, hayır hayır öyle dedi. Arabada öyle dedi. "Öyle öyle," hayır hayır öyle dedi de asla öyle değil. O yüzde dedi ki, "Sen küfür mü ediyorsun?" Hani bunu Terkoğlu yapsa anlarım, naif birisi değil. Ciddi şeyler, hakimler ve savcılardan bahsediyorum. Terbiyemi bozmadım, kimse masada asla söylemez.
Şimdi gelelim, güldük eğlendik. Bu memleketin insanı, kendi memleketinde Zonguldak...
Gerçekten öyle değil de hayır, hayır, öyle dedi ya arabada. Öyle öyle, hayır, hayır, öyle dedi de asla öyle değil. O yüzden dedi ki, "Sen küfür mü ediyorsun?" Hani bunu Terkoğlu yapsa anlarım, o kişi değil. Ya şimdi böyle hani ciddi şey hakimler, savcılardan bahsediyorum. Terbiyemi şey biz kimse masada asla asla söylemez.
Şimdi gelelim, güldük eğlendik. Bu memleketin insanı, kendi memleketinde Zonguldak bir köyünde de olsa, falan Bitlis'te de olsa başka bir yerde, her yerde, batıdan doğuya, her yerde bu ülkenin insanı çocuğunu okutmak ister. Yani kredi çeker, okutur, elindeki imkanla okutur ama okutmak ister. Hele de çocuğunun devlette, kamuda bir işe girmesi, Anadolu'da yaşayan bir aile için önemlidir.
İster de bunu, yani emek verir zaten. Okuyan daha fazla emek verir. Dizlerini, yani bu dirseklerini çürütür. O KPSS denen yerde yine ömrünü çürütür ama bir türlü yerleşemez, giremez. Kamuda bir işte iş sahibi olamaz. Bununla alakalı da mücadele eden binlerce insan var biliyoruz. Niye olamadığını da şuradan göreceğiz, Terkoğlu'nun anlattığı dosyayla. Çünkü birilerinin o koltuğa oturması gerekiyor. O koltukların boş kalması gerekiyor ki bir başkasının, işte bibisi giller, oralara yerleşebilsin. Kim onlar? Şöyle anlatayım. Kalkacağım ayağa ben de.
Şimdi arkadaşlar, benim yaptığım haberleri bu arada yine kronometremi başlatıyorum şurayı kazdırmamak için. Benim yaptığım haberleri hatırlarsınız. Türkiye'de KPSS sınavında Türkiye derecesi yapan, hatta Türkiye rekoru kıran kişi atanamadı. Arkadaşlar, bu ülkede öğretmenler KPSS sınavında istenen puanı alamadıkları için inşaatlarda çalışırken öldüler. Bu ülkede milyonlarca öğretmen atanmayı bekliyor. Her sene KPSS sınavlarına gidiyor ve hepimiz bu işin trajedisini tartışıyoruz. Ben bu yüzden burada kamusal değer görüyorum. Benim kimseyle dost veya düşman meselesi değil. Bu bir Türkiye meselesi.
Nedir Türkiye meselesi? Olay şu arkadaşlar: Ulaştırma Bakanlığı’na günlerdir konuşulan bir atama var. Ulaştırma Bakanlığı koridorlarında şu konuşuluyor: Çalışma Bakanı Vedat Işıkan'ın bir akrabası buraya olağanüstü koşullarla atandı, göreve getirildi diye konuşuluyor. Çalışma Bakanı, yani görevi çalışma düzenini sağlamak olan, çalışan insanların haklarının hukukun garanti altına alınması, sosyal güvenlik dahil olmak üzere, görevi olan bakanın akrabası. Şimdi arkadaşlar, söz konusu ismin adı Cemile Işıkan. Cemile Işıkan. Bu...
Ben bu yüzden burada kamusal bir değer görüyorum. Bu, kimseyle dost veya düşman meselesi değil. Bu bir Türkiye meselesi. Nedir Türkiye meselesi? Olay şu arkadaşlar: Ulaştırma Bakanlığı'nda günlerdir konuşulan bir atama var. Ulaştırma Bakanlığı koridorlarında şunlar konuşuluyor: Çalışma Bakanı Vedat Işıkan'ın bir akrabası olağanüstü koşullarla buraya atandı, göreve getirildi diye haberler çıkıyor.
Çalışma Bakanı'nın, yani görevi çalışma düzenini sağlamak olan, çalışan insanların haklarının güvence altına alınması ve sosyal güvenlik dahil olmak üzere, görevi olan bakanın akrabası atandı. Şimdi, söz konusu ismin adı Cemile Işıkan. Cemile Işıkan. Bunu unutmayın. Soyadı doğrudan uyuyor.
Gerçekten de bu doğru mu diye Cemile Hanım'ın doğum yerine baktım. Mardin. Mardin, yani bakan da Mardin, o da Mardin. Artuklu. Artuklu. Mahalle aynı. Mahalle aynı, her şey uyuyor zaten. Bütün koridorlar akraba olduğunu doğruluyor. Ben de zaten Barış şahittir. Bakanlıkları aradım bugün. Hem Ulaştırma Bakanlığı'nı aradım hem de Çalışma Bakanlığı'nı aradım. Bu açıdan hiç kimse "hayır, akrabası değildir" de demedi. Bu konuda konuşmamız istiyorlar.
Peki, ama Cemile Hanım yeterliliği olan biridir. Belki bu geliyor. Hayır, ben iddia ediyorum, şu anda ben bunu Türkiye'ye anlatacağım. Eğer "Yeterliliği vardır" diyen biri varsa, gelsin tartışalım.
Arkadaşlar, Türkiye'de devlet memuru olmanın şartı nedir? KPSS sınavına girersiniz. Mülakata girersiniz. O mülakat pek adaletsiz değildir; adaletsizdir, özür dilerim. Hükümet "Hayır, çok adaletli mülakat yapıyoruz" der ama o da göstermelik de olsa bir ölçme sınavıdır. Bunun istisnaları vardır; ben bu istisnaları yanlış da bulmuyorum. Mesela, öyle bir görev vardır ki onun için sınav yapmazsınız. Mesela, Spor Bakanlığı'nda özel spor bilgisi olan birisini arıyorsunuzdur. Ya da konservatuvarda özel müzik bilgisi olan birisini arıyorsunuzdur.
657 sayılı Devlet Memurları Kanunu'nun 59. maddesi, açıktan atama dediğimiz KPSS'ye girmeden atamaları, yani özel kişilerin seçilmesini düzenler. Müsteşarlar, işte o bakanlık müsteşarları bazı özel hizmetliler listesi yazılmıştır orada. Bunlar oraya atılır. Arkadaşlar, bu özel isimler, "Ben bu ismi KPSS olmadan özel nedenlerle seçiyorum. Bunu atıyorum" der. Bu da cumhurbaşkanlığına gider. O özel seçilmiş isim cumhurbaşkanını onaylar ve göreve başlar.
İşte ilk yazıyı koyalım arkadaşlar. Ulaştırma Bakanı Abdülkadir Uraloğlu imzasını biz şey yaptık. Biz sıkıntı olmasın diye cumhurbaşkanına yazı yazmış. Demiş ki, "Ben 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu..."
657 sayılı Devlet Memurları Kanunu'nun 59. maddesi, açıktan atama dediğimiz KPSS'ye girmeden atamaları, yani özel kişilerin seçilmesi için açıktan atamayı düzenler. Müsteşarlar, işte bakanlık müsteşarları, bazı özel hizmetliler listesinin yazılmış olduğu yerler vardır. Bunlar oraya atanır. Arkadaşlar, bu özel isimler der ki, "Ben bu ismi KPSS olmadan, özel nedenlerle seçiyorum." Bunu atarım der. Bu da Cumhurbaşkanlığına gider. O özel seçilmiş isim, Cumhurbaşkanının onayıyla birlikte göreve başlar.
İşte ilk yazıyı koyalım, arkadaşlar. Ulaştırma Bakanı Abdülkadir Uraloğlu imzasını biz şey yaptık. Biz sıkıntı olmasın diye. Cumhurbaşkanına yazı yazmış. Demiş ki, "Ben 657 sayılı, demin söylediğim, Devlet Memurluk Kanunu'nun 59. maddesi, yani açıktan atama denilen bu özel atamayla Cemile Işık'ın, aynen söylediği gibi, açıktan atılmasını düşünüyorum. Bunu onaylayın, göreve başlasın," demiş.
Geçelim, arkadaşlar. Şimdi arkasından söz konusu isim Cemile Işık, Cumhurbaşkanı onayıyla birlikte, 8 Ocak 2007'de atama kararı çıkmış. 8 Ocak itibariyle, bakın kendisi, 8 Ocak'ta "tebliğ aldım" diye göreve başlamış. Hangi kadroyla başlamış, biliyor musunuz arkadaşlar? Bakın, Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreterinin tarihli iznine isnaden boş kadroya ataması yapılmış. Özel kalem müdürlüğü, arkadaşlar.
Ulaştırma Bakanlığı'nda özel kalem müdürlüğüne özel seçilmiş olarak atanan kişinin eğitim durumu ne, arkadaşlar? Ne düşünüyorsunuz? Herhalde kamu üniversitesi mezunudur, tabii ki. Kamu yönetimi. Mardin meslek lisesi mezunu arkadaşlar, giyim bölümü mezunu. Üniversite mezunu değil mi? Değil. Bir sene mezunu? Hangi bölüm? Benim öğrendiğim kadarıyla bakanlıktan giyim bölümü mezunu.
Tam öyle birini mi arıyorlarmış? Peki, zaten ben de bu sorunun bütün gün yanıtını aradım. Bu sorunun yanıtını kimse veremedi. Ama düşünün, bu ülkede üniversite mezunları KPSS'ye girdiği halde atanamazken, Ulaştırma Bakanlığı'nda özel kalem müdürlüğüne, özel kalem müdürü olarak atanıyor. Özel kalem müdürü statüsü, çünkü yasa sadece özel kalem müdürlüğü için özel bir statü getiriyor. Yani ben mesela, özel kalem müdürümü seçebilmeliyim; sınavla gelirse, beraber çalışamayacağım biri olabilir. Yasa ona izin verdiği için, o kadar yüksek statüde bir memurluğa bir lise mezununu Cumhurbaşkanlığına yazı yazarak getiriyorlar.
Arkadaşlar, bu bir torpildir, Cumhurbaşkanı imzasıyla bir torpildir. Yani, bir şey daha var; özel kalem müdürlüğü, arkasından nerede görevlendiriyor? Basın ve halk ilişkileri müşavirliğinde görevlendiriyor. Peki, Barış, bir şey soracağım: Bundan önceki iş durumunu biliyor muyuz? Yani, kamu da çalışmış biri midir? Bu alanda çalışmış biri mi? Hani mezuniyetinden bağımsız, soruyorum. Şöyle, arkadaşlar, geçelim.
Torpil, Cumhurbaşkanı imzasıyla bir torpil. Yani bir şey daha, özel kalem müdürlüğü arkasından nerede görevlendiriliyor? Basın ve halk ilişkiler müşavirliğinde görevlendiriliyor. Peki, Barış, bir şey soracağım. Bundan önceki iş durumunu biliyor muyuz? Yani kamu da çalışmış biri midir? Bu alanda çalışmış biri mi? Hani mezuniyetinden bağımsız olarak soruyorum.
Şöyle geçelim. Bu soruya da yanıt vereyim. Göreve başladığının göstergesi, bir tane daha geçelim arkadaşlar. Bu sorunun yanıtı, daha önce iki günlük bir sigortası var. İlk iş deneyimi burası, neredeyse ilk iş deneyimi. 48 yaşında mı? Kaç yaşında arkadaşlar? Oraya da geleceğim. 47 yaşında. Evet, lise mezunu ve meslek lisesi mezunu. Gördüğünüz gibi, hiçbir iş deneyimi yok. İki günlük bir iş deneyimi olan, hiç çalışmamış.
Bir isim, Cumhurbaşkanlığına özel kalem müdürlüğü gibi yüksek statüde bir görevlendirmeyle, çünkü yasa ona izin verdiği için, etrafından dolaşarak bu göreve getiriliyor. Hiçbir iş deneyimi yok. Ve kaç yaşında arkadaşlar biliyor musunuz? Bakın, bu ülkede KPSS sınavında rekor kırdığı halde insanlara, "kusura bakma, 35 yaşından büyük kişi devlet memuru olamaz" deniliyor. Bunu 30'a düşürmeyi düşünüyorlar. 1978 doğumlu arkadaşlar. 1978 doğumlu.
Şurada sağda, yukarıda. Evet, şurada. 1978 doğumlu. Yani 47 yaşında bir ismi, meslek lisesi mezunu, iş deneyimi olmayan, herhangi bir şekilde özel koşulları sağlamayan bir ismi açıktan alıyorlar. Ulaştırma Bakanlığı özel kalem müdürü yapıyorlar. Arkasından da söyleyeyim, bu aynı zamanda kişiyi devlet memuru yapmak için bir yoldur. Kısa süre o görevde tuttuktan sonra, son görevini söyleyeyim, hemen arkasından kısa süre sonra Diyarbakır 9. bölge müdürlüğüne düz memur olarak atıyorlar.
Bu, devlete girmenin bir yolu. Çocuklar KPSS'ye çalışsın. KPSS'ye çalışırken inşaatlarda ölsün, rekor kırsın, devlet memuru olamasın. Ama devlet memuru olmanın yolu bu. Bu açıdan ben Cemile Hanım'ı da aradım. Konuşmak istemedi. Dedim ki, "Bakanla akraba olmanızın bir payı var mı bunda?" Dedim, "Kesinlikle yok," deyip telefonu kapatmayı seçti. Geri de dönmedi.
Bakanlık kaynakları ise, Ulaştırma Bakanlığı'ysa, "Böyle birine ihtiyacımız vardı," dediler. Neden ihtiyacınız vardı? Hangi gerekçeyle, dedim. Ona bir yanıt alamadım. Bu açıdan da bu, Türkiye'nin bence utanması gereken bir durum.
Bu açıdan ben Cemile Hanım'ı da aradım. Konuşmak istemedi. Dedim ki, "Bakan bakanla akraba olmanızın bir payı var mı bunda?" Dedim, "Kesinlikle yok." diyerek telefonu kapatmayı seçti. Geri de dönmedi. Bakanlık kaynakları ise, "Ulaştırma Bakanlığı'na böyle birine ihtiyacımız vardı." dediler. "Neden ihtiyacınız vardı? Hangi gerekçeyle?" dedim. Ona bir yanıt alamadım. Bu açıdan da, bu Türkiye'nin bence utanması gereken bir konu. Bakanın akrabası olsun olmasın, ama bugün Ulaştırma Bakanlığı'na herkes bu atamanın bakanlık akrabası olması vesilesiyle gerçekleştiğini düşünüyor.
Şimdi Barış'ı gelme istersen. Göstereceğim bir başka dosya, belge var ya onu hemen buradan söyleyelim. Çünkü burada birine koltuk yaratıyorlar. Bir taraftan da, o koltukları hak edip gelenlere de, "Sen Ekrem İmamoğlu'nda destek oldun." diye hakkı olan koltuğu elinden alıyorlar.
Evet, bakın, bir tarafta 47 yaşında, lis meslek lisesi mezunu biri özel kalem müdürü oluyor. Diğer tarafta ise Güneş Hoca'nın hikayesini alacağım. Soyadını söylemiyorum çünkü başına bir şey gelmesin istemiyorum. Güneş Hoca kim derseniz, Güneş Hoca KPSS'ye girmiş, çalışmış, kazanmış. Nereye girmiş? Maden Teknik Arama Enstitüsü’ne girmiş. Yıllarca orada çalışmış. İletişim mezunu olduğu için MTA Müzesi'nde görev yapmış. MTA Müzesi'nde daha iyi görev yapabilmek için yüksek lisans yapmış. Doktorasını müzecilik üzerine okumuş. Sonra doktorasını müzecilik üzerine yaparken, üniversitelerde müzecilik dersleri vermeye başlamış. Nerede? Hacettepe Üniversitesi'nde ders veriyor, müzecilik dersi.
Gel gelelim, Hacettepe Üniversitesi Eğitim Fakültesi'nde müze eğitimi dersleri verirken, Ekrem İmamoğlu 19 Mart'ta biliyorsunuz, tutuklanıyor. Ne oluyor? Halk bu olaya tepki gösteriyor. Üniversitelerde de boykot yaşanıyor. Arkadaşlar, verebilir miyiz fotoğrafı? Boykot yaşanıyor. Boykotun ardından, o bir hafta ders olmuyor. Bir öğrenci Cimer'e diyor ki, "Ben Hacettepe Üniversitesi'nde öğrenciyim." Bu öğrenci bu arada, dersleri pek kötü olan, yaşı çok büyük, zaten pek dersleri sevmeyen bir öğrenci ama "Sayın Cumhurbaşkanı, bu kişi boykot yapmaktadır. Güneş Hoca diye bilinen kişi derse gelmemiştir bu hafta." diye yazı yazıyor.
Ya bir de şöyle ihbarcı, karaktersiz bir insan karakteri oluşturdular ya. Hikaye, "Arkadaş, sen misin bunu yapan?" diyor. Cimer bunu üniversiteye gönderiyor. "Gereğini arz ederim." diye bitiyor, bile gördüğünüz gibi, gereği arz edil...
Gel gelelim, Hacettepe Üniversitesi Eğitim Fakültesi'nde müze eğitimi dersleri verirken Ekrem İmamoğlu, 19 Mart'ta, bildiğiniz üzere, tutuklanıyor. Ne oluyor? Halk bu olaya tepki gösteriyor. Üniversitelerde de boykot yaşanıyor.
Arkadaşlar, verebilir miyiz fotoğrafı? Boykot yaşanıyor. Boykotun ardından bir hafta ders olmuyor. Bir öğrenci, Cimer'e diyor ki, "Ben Hacettepe Üniversitesi'nde öğrenciyim." Bu öğrenci, bu arada dersleri pek kötü olan, yaşı çok büyük, zaten pek dersleri sevmeyen bir öğrenci. Ama Sayın Cumhurbaşkanı, bu kişi boykot yapmaktadır, Güneş Hoca diye bilinen kişi derse gelmemiştir, bu hafta diye yazı yazıyor.
Ya, bir de şöyle ihbarcı karaktersiz bir insan profil oluşturdular. Hikaye, arkadaşlar, sen misin bunu yapan? Cimer, bunu üniversiteye gönderiyor. "Gereğini arz ederim," diye bitiyor. Gördüğünüz gibi, gereği arz edilip üniversiteye gönderiliyor. Üniversitede Güneş Hoca çağrılıyor. "Savunmanı yap," diye. O diyor ki, "Ya, zaten öğrenciler bana dediler ki, hocam biz derse gelmeyeceğiz." Ben de bunun üzerine, "Ben sizin eylem hakkınızı destekliyorum," diyerek ders yapmak yerine dijital ortamda video olarak dersimi paylaştım, diyor.
Bir WhatsApp mesajı var. Bunu görebilir miyiz? Bu aslında öğrencilerle konuşması. Bunu kendisi, bunu kendisi de anlatıyor. "Merhaba," çarşamba günü dersimizi yapıyoruz değil mi diye soran o. "Yapıyor muyuz hocam?" diye çocuklar soruyor. O da, "Boykot varsa yapmam," yoksa "yapmayalım," diyor, akan bir konuşma. Bunu da geçelim arkadaşlar.
Sonunda, Güneş Hoca'ya yazı gönderiliyor. Deniyor ki, "Biz sizin artık üniversitede ders vermenizi iptal ediyoruz. Kadronuz burada verdiğiniz görevlendirmenizi iptal ediyoruz" diyor. Okulların bitmesine bakın, kaç hafta var? İki hafta var. İki hafta kala bitiriliyor, arkadaşlar.
Peki, bakın, Barış imzayı gösterdi. Bu kararı veren dekanın adı ne? Okuyor musunuz? Profesör Doktor Şefika Şule Erçetin. Türkiye onu nereden hatırlıyor biliyor musunuz? Şefika Şule Erçetin, bu kararı veren Ekrem İmamoğlu'nun alındığı gün derse gitmedin mi sen? "Senin atıyoruz üniversiteden," diyen kararı veren dekan. Geçelim arkadaşlar.
Erdoğan, maddenin 4. hâli diyen akademisyen dekan oldu. A madde, biliyorsunuz, katı, sıvı, gaz hâli var. Bir de dördüncü hâl var; plazma hâli. Maddenin dördüncü plazma hâli Erdoğan liderliğidir, diye. Tez Cem Yıldız'ın çok güzel bir sözü var: "Element uydurmayın. Tahta, hayır, tahta." Bunu diyen dekan, sadece derse gitmediği için o hafta "sen misin" diyen kişi, üniversitedeki görevine son veriyor.
Bugünlerde Hacettepe'de bu öğrencilerin mesajlarını okudum. Buraya yansıtmayacağım yüzlerce, "Hocam biz sizden ayrılmak istemiyoruz," filan diye. Belki de Hacettepe Üniversiteleri, önümüzdeki hafta, bu günlerde öğretmenlerine sahip çıkmak için eylem yapacaklar.
Evet, teşekkür ederiz. Görüş, bu haftanın finalini Murat Harel'e bırakalım. "Dosya mı?" Hayır. Bitirme finali. Bitiriyor mu? "Pazarte."
Bugünlerde Hacettepe'de, bu öğrencilerin mesajlarını okudum. Buraya yansıtmayacağım yüzlerce, "Hocam, biz sizden ayrılmak istemiyoruz." şeklinde mesajlar var. Belki de Hacettepe Üniversitesi, önümüzdeki hafta öğretmenlerine sahip çıkmak için eylem yapacaklar. Evet, teşekkür ederiz. Görüş, bu haftanın finalini Murat Harel'e bırakalım. Dosya mı? Hayır. Bitirme finali. Bitiriyor mu? Pazartesi günü anlatacağım. Dosya olacak.
Aslında, söyleyeceğim çok şey var bugün. Bu hafta içinde, Timur'la benim hakkımda da bazı gelişmeler oldu. Pazartesi günü anlatacağız bunu. Bizi izlemeye devam edin. Biz elimizden geldiğince, onun detayını anlatacaksan, sana sorduğum soruları. Şimdi istersen, 2 saat veririm, anlatırım. Pazartesi o sorularımın yanıtını vereceksen, yoksa avukat görüşmesi sonrası vereceksen ona göre girevası. Tamam. Avukat sonrası.
Onlar TV, sizin kanalınız. Onlar TV, sizin için var. Elimizden geldiğince, sizin bize vermiş olduğunuz sorumluluğu omuzumuzda taşıyoruz ve bu sorumluluğu göz önüne alarak hareket ediyoruz. Gazeteciliğin, kalemin namus olduğunu bilerek hareket ediyoruz ve elimizden geldiğince de bütün belgelerle sizin elinizde bulunan dosyaları ses ses olmaya çalışıyoruz. Ama bizim, sizin yardımınıza ihtiyacımız var. Yapmanız gereken şey çok basit. Yayını beğenip abone olup, bunu her tarafa duyurmak. Yayınımızdan kesitler paylaşıyoruz. Bu kesitleri de duyurmamıza yardımcı olursanız, çok mutlu oluruz. Çok da fazla bir şey istemiyoruz açıkçası. Bu çıktığımız yolda, desteğinizi esirgemezseniz, minnettar oluruz.
Teşekkür ederiz ve pazartesi tekrar buluşmak üzere herkese minnettar olduğumuzu bir kez daha beyan etmek isterim. Bu arada desteğinizi esirgemiyorsunuz. Gerçekten yanımızdasınız ve bunu hissediyoruz. Omuz omuza olduğumuzu daha fazla gösteriyorsunuz.
Evet, fotoğraflar geliyor. Şöyle bak. Fotoğraflar geliyor. O kadar güzel ki hepsini ben arşivliyorum. O kadar güzel, nereden izlediniz diye sorduk geçen hafta. Bu hafta da "Onlar" etiketiyle paylaşırsanız, çok memnun oluruz. O kadar insanlar doğal ki; iş yerinde, inşaatta, madenci arkadaş çekmiş göndermiş. Az önce Ali, bizim programlarımızı sürekli izleyen Ali, sokakta kediyi almış yanına. Sokak kedisini onunla birlikte izliyor. Ormanın içerisinde izleyen, bahçede izleyen, uçakta izleyen, her tarafta izleyen kişiler var. O kadar mutlu oluyoruz ki, suya yazı yazmıyoruz.
Evet, fotoğraflar geliyor. Şöyle bakın, fotoğraflar geliyor. O kadar güzel ki, hepsini ben arşivliyorum. Geçen hafta bu kadar güzel nereden izlediniz diye sorduk. Bu hafta da, onları etiketiyle paylaşırsanız çok memnun oluruz. O kadar insanlar doğal ki! İş yerinde, inşaatta madenci arkadaş çekmiş göndermiş.
Az önce Ali, bizim sürekli programlarımızı izleyen Ali, sokakta kediyi almış yanına. Sokak kedisini onunla birlikte izliyor. Ormanın içerisinde izleyen, bahçede izleyen, uçakta izleyen kişiler var. O kadar mutlu oluyoruz ki, suya yazı yazmıyoruz.
Evet, bu kanal sizin; yani Onlar TV, sizin kanalınız. İyi ki varsınız.
Bir şey daha diyeceğim. Yardımcı editörümüz Deniz, beni uyardı. Şeyi hatırlatmam gerekiyormuş. Facebook sayfamız ve WhatsApp kanalımız var. Onlar TV adıyla WhatsApp kanallarına ilgi duyanlar veya Facebook'taki sayfayı beğenenler bizim canımız ciğerimizmiş, Deniz öyle dedi. Evet, izleyen herkes öyle. Çok teşekkür ederiz, bugün de bizimle olduğunuz için.
Buluşmamız pazartesi saat 20:00, perşembe saat 20:00. O yüzden pazartesi sizi yine bekliyoruz. İyi akşamlar ve tüm ekip arkadaşlarımıza teşekkürler.