Rusen Cakir medyascope · 12 Mayıs 2025

Reha Ruhavioğlu: "Kürtlerin geneli için henüz halay çekme zamanı değil"

  • 0:00 Evet, Ruavioğlu'na bağlanıyoruz. Diyarbakır'da Kürt Araştırmaları Merkezi direktörü Rea, merhaba. Sonunda oldu, değil mi?

    Evet, Rüşen Bey. Beklentiler bu yönde değildi. Yani, böyle bir sonuç doğurabileceğine dair gelişmeler de görmüyorlardı. Ama o süreçleri, nasıl derler, daha çok bir uzman kabiliyetiyle ve biraz da tabii şeyin temenninin kanaatini bina etmesi gibi bir çerçeveden bakanlar, yani biraz olabiliyor. Biraz "umarım olur" umuduyla geldiğimiz nokta oldu.

    Şöyle dönüp baktığımızda, olan şey basit bir şey değil. Ortadoğu'nun en uzun süreli silahlı çatışması ve Türkiye'nin, işte Süleyman Demirel'in deyimiyle, 29. Kürt isyanı. Üstelik bu sefer şiddetle değil, kendi rızasıyla ya da uzlaşarak, neyse, kendini feshediyor. Bu çok tarihi bir şey ve muhtemelen, ya muhtemelen değil, mutlaka sadece Türkiye'de değil, Suriye'de, Irak'ta başta olmak üzere bölgede epey dengeleri etkileyecektir böyle bir karar, böyle bir gelişme.

    Bugün Diyarbakır'da, böyle tek tük bir iki yerde, caminin önünde falan, küçük halay grupları oldu. Medyaya düştü, işte kutlanıyor gibi. Henüz, yani böyle belirli bir haber gelecek ve şöyle olacak gibi bir hazırlık olmadığı için, bir yandan da burada sizinle çok konuştuk. Yani sürekli yürütülme biçimi biraz böyle umudu, heyecanı beraberinde dalgalandırmadığı için, henüz gündelik hayatımızda insanlar birbirini görüp "aa bak şöyle oldu" dediği bir coşku hali yok.

    Fakat ben bu halayı, bugün başka bir yerde de söylemiştim. Bu halayı, yani bundan sonraki halimiz için önden çekilmiş bir halay olarak görüyorum. Yani üç yıl sonra, beş ay sonra, neyse bir yıl sonra, geldiğimiz aşama muhtemelen evet, halay artık Kürtlerin de halay çekmesini haklı kılacak bir şey olacaktır.

    Sizinle burada çok konuştuk. Yani, zaten Kürt toplumunun kendisi için en az sekiz on yıldır silahın jübilesinin gecikmiş olduğuna dair bir kanaat vardı. Hatta bu konuya özel bir program da yaptığımızı hatırlıyorum. Çünkü özellikle şehir çatışmaları sonrası silahın kazanılan önündeki bir engele dönüştüğü, Türkiye sahasında çok açığa çıkmıştı Kürt kamuoyu açısından. O günden beri bir silahsızlama beklentisi vardı.

    Burada hem bölgesel gelişmelerin bunu mümkün kılmış olması hem de Öcalan'ın biraz sosyolojiyi uygun okuyarak bu sosyolojiye uygun hareket ederek müdahale etmiş olması bu sonucu getirdi. Yani, daha önce bu sosyolojiye uygun okumalar yapan, örneğin Demirtaş gibi aktörler vardı ama onların silahsızlanmayı sağlayacak güçleri yoktu. Böyle bir örgüt üzerinde etkileri yoktu. Fakat Öcalan'ın bu anlamda devreye girmiş olması sonucu hızlandırdı ve belki de tarihteki çok hızlı silahsızlanma süreçlerinden birini bu sefer yaşadık.

    Yani önceki iki yılda buraya gelemezken, işte Ekim'de selamlaşma, 12 Mayıs'ta da silahsızlanma kongresi'nin duyurulması toplasanız, 7...

  • 2:18 Sinin gecikmiş olduğu ile ilgili bir kanaat vardı. Hatta buna özel bir program da yaptığımızı hatırlıyorum. Çünkü özellikle şehir çatışmaları sonrası, silahın kazanılan önündeki bir engele dönüştüğü Türkiye sahasında çok açığa çıkmıştı; Kürt kamuoyu açısından. O günden beri bir silahsızlama beklentisi vardı. Burada hem bölgesel gelişmelerin bunu mümkün kılmış olması hem de Öcalan'ın sosyolojiyi okuyarak bu sosyolojiye uygun hareket etmesi, müdahale etmiş olması bu sonucu getirdi.

    Yani daha önce bu sosyolojiye uygun okumalar yapan, örneğin Demirtaş gibi aktörler vardı ama onların silahsızlanmayı sağlayacak güçleri yoktu. Böyle bir örgüt üzerinde etkileri de yoktu. Fakat Öcalan'ın bu anlamda devreye girmiş olması sonucu hızlandırdı ve belki de tarihteki çok hızlı silahlama süreçlerinden birini bu sefer yaşadık. Önceki iki yılda buraya gelemezken, Ekim'de selamlaşma, 12 Mayıs'ta da silahsızlanma kongresinin duyurulması, toplasanız 7 ayda örgüt artık bu isimle, bu örgütsel yapıyla varlığını sürdürmeyeceğini ve feshedeceğini söylüyor.

    Ben bunun Türkiye tarihinde çok büyük bir kırılmanın kavşağı olarak tarihe geçeceğini düşünüyorum. İçinden geçtiğimiz günde ve tarihi bugün yeterince anlamlandıramıyor olabiliriz. Ya da başka koşullar; örneğin CHP’ye Türkiye içinde baskılar, Ekrem İmamoğlu’nun hapse atılması gibi Türkiye içindeki diğer gelişmeler bunu anlamlandırmamızın önünde bir engel de dönüşebilir. Çünkü Türkiye muhalif kamuoyu, örneğin bu gelişmeleri çok ilgili görmüyor. Bir sebeple bugünden sonuçlarını henüz görmek zor olabilir. Ancak yıllar sonra dönüp baktığımızda, 12 Mayıs 2025 tarihi, 27 Şubat 2025 tarihi ve 1 Ekim, 22 Ekim gibi tarihler, çok değerli harflerle kavşaklar halinde tarihimizde yer ettiğini görebileceğimizi düşünüyorum.

    Şimdi Diyarbakır'da halaylar çekildi diyorsun ama, bir taraftan özellikle açıklamadaki Lozan referansı nedeniyle onu öne çıkartarak birtakım tepkiler de var. Mesela Musavat Dervişoğlu çıktı ve bir açıklama yaptı. Başkaları da yapıyor tabii ki. Bu tür tepkilere karşı siyasi iktidar bu olayı sürdürebilecek. Sesim geliyor mu bilmiyorum. Evet, duyuyorum. Ben seni duyuyorum. Sorumu aldın değil mi?

    Evet, soruyu aldım. Yani öncelikle sürecin Türkiye'nin Kürtleri de içine alacak şekilde, Türkiye'nin hem kendi içinde hem de bölgede hayrına sonuçlar doğurması için bir niyeti ortaya koymak gerekiyor. Bazı eski kuşak siyasetçilerin bu niyeti göstermek yerine burada milliyetçi dalgayı köpürtmek ve bu dalganın üzerinde surf yapmak gibi çabaları olduğunu düşünüyorum. Yani bir silahlı örgüt görünürde sizden bir şey talep etmemiş ve silahsızlanmayı da düşük bir maliyetle sağlamışsınız. Bunun karşısında mesela bu...

  • 4:26 Açıklamadaki Lozan referansı nedeniyle onu öne çıkartarak birtakım tepkiler de var. Mesela, Musavat Dervişoğlu bir açıklama yaptı. Başkaları da yapıyor tabii ki. Bu tür tepkilere karşı siyasi iktidar bu olayı sürdürebilecek.

    Sizi duydum ama yayınınız kesildi. Sesim geliyor mu, bilmiyorum. Evet, duyuyorum. Ben seni duyuyorum. Sorumu aldın değil mi? Evet, soruyu aldım. Yani öncelikle sürecin Türkiye'nin Kürtleri de içine alacak şekilde Türkiye'nin hem kendi içinde hem de bölgede hayrına sonuçlar doğurması için bir niyeti ortaya koymak gerekiyor. Bazı eski kuşak siyasetçilerin, bu niyeti göstermek yerine burada milliyetçi dalgayı köpürtmek ve bu dalganın üzerinde surf yapmak gibi çabaları olduğunu düşünüyorum.

    Yani bir silahlı örgüt görünürde sizden bir şey talep etmemiş ve silah sızlanmayı da düşük bir maliyetle sağlamışsınız. Bunun karşısında mesela, sevgili çalışma arkadaşım Rog Bir Gireson'un deyimiyle, bu soğuk savaş döneminde kalmış siyasetçileri neyle ikna edeceğiz, bilmiyorum. Gerçekten burada bir ikna sorunu yok; yani bir ikna olmamakta inat etme sorunu var. Bu sebeple ben, ikna olmak istemeyen birinin metindeki herhangi bir kelimeyle bu sorunu göstereceğini düşünüyorum. Zaten ya Lozan olmazdı, işte "Önder Apo" gibi bir kelime olurdu. Bu mutlaka başka bir şeyle kendini gösterirdi.

    Fakat konuştuğumuz şey, Türkiye'ye karşı 45 yıldır silahlı mücadele veren bir örgütün kendi kendini feshetmiş olması. En azından bir siyasetçiden beklenen şu olur: "Ya biz izliyoruz da, umarım Türkiye'nin zararına bazı sözler verilmemiştir. Böyle bir işin takipçisi olacağız." Gidişatta "iyi gidiyor" dersiniz. Yani, bugünkü gidişatın Türkiye'nin zararına gittiğini kim söyleyebilir?

    Bunu söyleyebilirsiniz belki. Türkiye'nin hayrına bir sonuç doğuracak bu işi, aynı zamanda Erdoğan kendi kişisel ikbali için de yürütüyor ve bununla başkan olmayı murat ediyor diyebilirsiniz. Bu, sizin siyasi eleştiri hakkınızdır. Ama burada da toplumun ve siyasetin sizden beklediği şey "ben oynamıyorum" demek değil. Eğer Türkiye'nin hayrına olacak bu barışı gerçekleştirirken Erdoğan'ın murat ettiği siyasi sonucu ona vermemek şeklinde bir siyaset ortaya koymanız gerekir.

    Bu konuda, özellikle son birkaç gündür, bu sürecin Erdoğan'a yarayabileceği ihtimali üzerinden bir milliyetçi köpürmenin olduğunu görüyorum. Özellikle muhalif medyada bunu gözlemliyorum. Örneğin, CHP’ye yakın gördüğümüz medyada Özgür Özel ile bu medyanın söylemi arasında epey güçlü bir çelişki var. Özgür Özel'in az önce bahsettiğim çerçevesi, Türkiye'nin hayrına bir süreçtir. "Destekleriz; aynı zamanda da Erdoğan'la siyasi rekabetimizi sürdürürüz" diyor. Kürtlerin ve Türklerin kendini eşit hissetmesi için de gerekeni yaparız demesiyle, CHP’ye yakın olan kanaat dünyası ve medyanın yaklaşımı bunun çok aksi bir durum sergiliyor.

  • 6:49 Diyor diyebilirsiniz. Bu, siyasi eleştiri hakkınızdır. Ama burada da toplumun ve siyasetin sizden beklediği şey "ben oynamıyorum" demek değil. Eğer Türkiye'nin hayrına olacak bu barışı gerçekleştirirken, Erdoğan'ın murat ettiği siyasi sonucu ona vermemek şeklinde bir siyaset ortaya koymanız gerekir. Bu konuda özellikle son birkaç yıldır, birkaç gündür herhalde bu sürecin Erdoğan'a yarayabileceği ihtimali üzerinden bir milliyetçi köpürmenin olduğunu görüyorum, özellikle muhalif medyada. Yani örneğin CHP'ye yakın gördüğümüz medyada, Özgür Özel ile bu medyanın söylemi arasında epey güçlü bir çelişki var.

    Özgür Özel’in az önce bahsettiğim çerçevesi, Türkiye'nin hayrına bir süreçtir. Destekleriz, ve şeyi garantörü oluruz; aynı zamanda da Erdoğan'la siyasi rekabetimizi sürdürürüz. Kürtlerin ve Türklerin kendini eşit hissetmesi için de gerekeni yaparız, demesi ile bu sözünü ettiğim CHP’ye yakın olan kanaat dünyası ve medyanın yaklaşımı bunun çok aksi bir yönde. Yani orada güçlü bir tekrar göremiyoruz. Özgür Özel'in etrafında, o bütün bir CHP medyası diyebileceğimiz yani onlar elbette ki bizim medyamız demiyorlar ama ana akım muhalif medyanın İyi Parti'nin söylemine mahkum olmuş olması da teslim olmuş olması tarihin ironik bir karşılaşması.

    Son derece solcu enkranların sunduğu haberlere bakıyorum; önüme düştü, önceki gün birkaç tanesi Musavat Dervişoğlu ile Turhan Çömez'in demeçleri üzerine bina etmek. Böyle isim vererek konuşmak istemem ama sonuçta konuştuğumuz şey çok ciddi bir mesele. Bu eski kuşak siyasetçileri, soğuk savaş siyasetçilerinin milliyetçi duyguları tahrik edecek argümanlarının da çok ötesinde büyük bir mesele.

    Eğer bir Türk milliyetçiliğinden bahsedeceksek, ders vermek haddim değil ama herhalde memleketini böyle bir şiddetten arındırmak esas büyük bir iş olur. Bu kadar jargondan öte bu hikayenin nereye gideceği önemli. Yani bu muhalif kamuoyunun milliyetçi bir tahrikle mi devam edeceği, yoksa gerçekten işin çözüldüğü ve barıştığı konusunda bir noktaya mı gideceği önemli. Ben burada Özgür Özel başta olmak üzere CHP ana kademesine çok büyük iş düştüğünü düşünüyorum.

    Bir yandan bu sürecin hassasiyetle neticelenmesi için karşısında durmamak, teşvik etmek, bir çeşit garantör pozisyonunda devam etmek gibi bir sorumlulukları var. Bir yandan da kendilerine yakın medyanın kendi seçmenlerini sürekli süreç karşıtı bir şekilde tahrik etmelerine karşı bir direnç göstermeleri ve dönüşümü hayata geçirmeleri gibi bir ödev var önlerinde.

    Şimdi şöyle bir şey var; bunu başkaları da yaptığını gördüm. Hani şeye, sürece yönelik olarak gelen birtakım soldan ya da muhalefet yerlerden gelen eleştirileri çok, yani sen de yapıyorsun. Şimdi bu sürecin mimarlarından birisi Sırrı Süreyya Önder'di. Sırrı Süreyya Önder ne Kürt'tü ne de bir şeydi; solcuydu ama...

  • 9:02 Ye gideceği önemli. Yani bu muhalif kamuoyunun milliyetçi bir tahrikle mi devam edeceği, yoksa gerçekten işin çözüldüğü ve barıştığı konusunda bir noktaya mı gideceği, nereye evrileceği önemli. Ben burada, Özgür Özel başta olmak üzere CHP ana kademesine çok büyük iş düştüğünü düşünüyorum.

    Bir yandan, bu sürecin hassasiyetle neticelenmesi için karşısında durmamak, teşvik etmek ve bir çeşit garantör pozisyonunda devam etmek gibi bir sorumlulukları var. Bir yandan da kendilerine yakın medyanın, kendi seçmenlerini sürekli süreç karşıtı bir şekilde tahrik etmelerine karşı direnç göstermeleri ve dönüşümü hayata geçirmeleri gibi bir ödevleri var önünde.

    Şimdi şöyle bir şey var. Bunu başkaları da yaptığını gördüm. Hani sürece yönelik olarak gelen birtakım soldan ya da muhalif yerlerden gelen eleştirileri çok, yani sen de yapıyorsun. Şimdi bu sürecin mimarlarından birisi Sırrı Süreyya Önder'di. Sırrı Süreyya Önder ne Kürt'tü ne bir şey solcuydu ama dolayısıyla sol deyince akla Sırrı Süreyya'nın gelmesi lazım. Yani onun için birtakım insanlara gereksiz yere pay vermeyin.

    Biz mesela burada Medyaskop'ta başından beri bu sürece inandık. Ben mesela yaptım ve ben solcuyum. Solcu olduğum için yaptım. Yani onun için siz de bu şey halinden vazgeçin. Başkaları da yapıyor. Birkaç kişiye bakıp, yani işte bilmem ne, vesaire, İyi Parti altıyla konuşuyorlar falan. Yok öyle bir şey. Ama şu soru ortada: Neyse, aldın mesajı. Ben tabii şu örnekten verdim. O çerçeveyi hatırlatmak isterim.

    Ben CHP'ye yakın medyanın böyle bir tutumunun sıkıntılı oluşunu vurgulamak istiyorum. Biz CHP'ye yakın değiliz. Onun için yurt yoksa, yoksa ben yani Medyaskop'u konuşmaya gerek yok. Başından beri nasıl bir yayın yaptığını biliyoruz. Katılarak, katılarak izliyoruz zaten.

    Yani şeyi sormak istiyorum. Şimdi en çok dile getirilen hususlardan birisi milliyetçilik bahsini bir kenara koyalım. Barış-demokrasi ilişkisi meselesi hep sürekli bu geliyor. Ama bildiğim kadarıyla bunu Kürtlerin içerisinde de endişe edenler var. Yani bu iktidara nasıl güveneceğiz? Belki de PKK'nın varlığını bir tür teminat olarak görenler var; şimdi silahlar da yok.

    Biz tamam, haklarımızı eşit vatandaşlık için yasal mücadeleyi temel alıyoruz. Çok güzel. Ama bu iktidar, işte 18 yaşındaki gençleri içeri atan, şunu yapan, bunu yapan bir iktidar. O mesele dile getirenlere ne denebilir? Ben tabii biraz önce bir eleştiri hakkımı kullandım ama sonuçta böyle diyenler, sizin söylediğiniz gibi söyleyenlerin tamamı aynı zamanda şu açıdan da haklılar. Yani sizin ahlaki bir pozisyon göstermeniz, bu insanların sorularını ortadan kaldırmıyor.

    "Ya işte barış çok kutsal bir şeydir, hepsinden önemlidir" demeniz, eleştirileri ortadan kaldırmıyor. Sorunumuzu çözmüyor. Tartışmak zorundayız. Ben bu eleştirileri o sebeple hem böyle yersiz hem de önemsiz bulmuyorum.

    İki türlü yansıması var, bakın bunun. Birincisi...

  • 11:22 Bunu Kürtlerin içerisinde de endişe edenler var. Yani bu iktidara nasıl güveneceğiz? Bir anlamda belki de PKK'nın varlığını bir tür teminat olarak görenler şimdi silahlar da yok. "Biz tamam, işte haklarımızı eşit vatandaşlık için yasal mücadeleyi temel alıyoruz." Çok güzel. Ama bu iktidar, 18 yaşındaki gençleri içeri atan, şunu yapan, bunu yapan bir iktidar var. O mesele dile getirenlere ne denebilir? Yani şöyle, ben tabii ki biraz önce bir eleştiri hakkımı kullandım ama bu sonuçta, böyle diyenlerin, sizin söylediğiniz gibi söyleyenlerin tamamı, aynı zamanda şu açıdan da haklılar. Yani sizin ahlaki bir pozisyon göstermeniz, bu insanların sorularını ortadan kaldırmıyor. "Ya işte barış çok kutsal bir şeydir, hepsinden önemlidir." demeniz, bunu eleştirileri ortadan kaldırmıyor. Sorunumuzu çözmüyor. Tartışmak zorundayız.

    Ben bu eleştirileri, o sebeple hem yersiz hem önemsiz bulmuyorum. İki türlü yansıması var, bakın bunun. Birincisi, Kürtler gördüğüm kadarıyla burada kendileri bir gündem halinde bir siyaset yürütüyorlar ve bu siyasetin bir parçası, Türkiye'nin lehine olacak şekilde silah bırakmak. Şimdi bunu bir kenara koyalım. İkincisi, Türkiye toplumu; yani Türkiye'nin Kürtleri içinde de sizin programlarınızda da çok konuştuk. Özellikle son 8-10 yılda silahsızlanmanın artık hayal olduğu, Türkiye sınırında silahların devreden çıkması gerektiğiyle ilgili Türk toplumunun da çok güçlü bir kanaati vardı. Yani silah artık Türkiye sınırında kazanımların koruyucusu değil, engelleyicisi olmaya başlamıştı. Kayyumların atanması silah gerekçesiyle olmuştu. Silahın, 2015'te şehir savaşlarında kullanılması, çatışmanın şehre taşınmasının bir sonucu olarak yaşıyoruz bunu.

    Yani işin hukuki tarafının ne kadar sıkıntılı olduğunu tartışmakla birlikte, herkes zaten bu kayyum meselesine bir siyasi müdahale olarak bakıyor. Siz de öyle, ben de öyle. Türkiye genel siyaseti de böyle. Ama o siyasi müdahalede bulunanlar, bir silahlı örgütü bahane ederek yapıyorlar bunu. Şimdi bunun ortadan kalkmış olması bir kere çok önemli bir mesele. Yani Kürt toplumunun da kazanımlarını son 10 yılda silaha değil, kendi sivil siyasi iradesine teslim etmek yönünde güçlü bir kanaati vardı. Bunu söylemek için söylüyorum.

    Burada Kürtler, örneğin bir alveri meselesinden ziyade silahsızlanmanın Türkiye açısından demokratik siyasetin önünü açmak ya da demokratik siyasete yapılan bazı suçlamaları boşa düşürmek gibi bir sonuç doğuracağını düşünüyorlar ve bu yoldan yürümeyi kendilerince anlamlı buluyorlar. Ama diğer taraftan, Kürtlerin Türkiye'de tek sorunu Kürt sorunu değil. Yani Türkiye'deki mesela İmamoğlu'nun tutuklanmasının, biz yaklaşık 50 küsur milyar dolar Merkez Bankası rezervini eritmeye mal olduğunu konuşuyoruz. Şimdi 50 milyar dolar demek… Geçtiğimiz gün Özgür Özel, Van'da Türkiye'de kişi başına 27.000 maliyet olduğunu söylüyordu bunu. Yani Türkiye'de her birimizin 27.000 TL'si, ucuz bir paraya...

  • 13:33 Örgütü bahane ederek yapıyorlar bunu. Şimdi bunun ortadan kalkmış olması bir kere çok önemli bir mesele. Yani Kürt toplumunun da kazanımlarını son 10 yılda silaha değil, kendi sivil siyasi iradesine teslim etmek yönünde güçlü bir kanaati vardı. Bunu söylemek için belirtiyorum. Burada Kürtler, örneğin bir alveri meselesinden ziyade, silahsızlanmanın Türkiye sınırında demokratik siyasetin önünü açmak veya demokratik siyasete yönelik bazı suçlamaları boşa düşürmek gibi bir sonuç doğuracağını düşünüyorlar ve bu yoldan yürümeyi kendilerince anlamlı buluyorlar.

    Ama diğer taraftan, Kürtlerin Türkiye'de tek sorunu Kürt sorunu değil. Yani Türkiye'deki, mesela İmamoğlu'nun tutuklanmasının, biz yaklaşık 50 küsur milyar dolar Merkez Bankası rezervini eritmeye mal olduğunu konuşuyoruz. Şimdi 50 milyar dolar demek. Geçtiğimiz gün Özgür Özel, Van'da Türkiye'de kişi başına 27.000 lira maliyeti olduğunu söylüyordu. Yani Türkiye'de her birimizin 27.000 liralık bir kaybı oldu bu operasyon sebebiyle.

    Şimdi böyle bir atmosferde, Vanlı'nın da, Diyarbakırlı'nın da cebinden 27.000 lirayı çıkarmış oluyorsunuz. Dolayısıyla Türkiye'nin demokratik ortamının zedelenmesi, demokrasinin rafa kaldırılması, antidemokratik uygulamaları herkesi etkiliyor. Tam da bu sebeple Rüşen abi, Kürt toplumu da sürecin yürütülme biçiminden memnun değil. Bakın, bu yine çok konuştuk. Biz, Kürt toplumunun sürece ilişkin desteğini ölçerken, bu destek Kasım'da %33'tü. Şubat'ta %55'e çıkmıştı. Bu ay itibarıyla artık %62'nin üstünde.

    Fakat bu 6 ayda destek artmışken, insanların sürece güveninde artış yok. İnsanların heyecanında bir artış yok. İnsanların kaygılarında artış var, merakında artış var. Ama umut, güven ve heyecan duyguları ilerlemiyor. Bu şu demek: Kürt vatandaş da diyor ki, "Benim adıma süreç yürüten birileri var. Ben onlara güveniyorum. O yüzden desteklemek zorundayım ahlaki bir pozisyon olarak." Ama görüntü beni heyecanlandıran, bana güven veren bir görüntü değil. Bu güvensizlik görüntüsünü, 3 ay önce Van'a kayyum atandığı için taşıyordu.

    Bugün Van'a kayyum atanmıyor, ama Van'ın kayyumu iade edilmemiş. Ya da İstanbul'u, ekstra İstanbul Belediye Başkanı tutuklayarak yönetiyorsunuz. Ben barış ve demokrasi tartışmasının birinin önüne konulmaması gerektiğini, ikisinin de birbirine paralel süreçler olarak işlemesi gerektiğini düşünüyorum. Yani bugün barış kolunda güçlü adımlarla yürüyebiliyorsak, demokrasi kolunu da güçlendirecek şekilde bunu nasıl çeviririz diye düşünmek lazım.

    Keşke bir demokratik sürecin içinde barışı konuşabiliyor olabilseydik. Türkiye hükümeti, bu şekilde yönetmemeyi tercih etti. Biz, yani bu taraf, bu hükümetle yapmak zorundalar. Bu kaygıları dışlamıyorum; burada hükümetin üzerine düşen önemli sorumluluklar var. Hem terörle mücadele yasası, hem kayyumların geri çekilmesi, hem de haksız yere mahkeme kararı ile tahliye edilmesi söylenmesine rağmen...

  • 15:47 Bu görüntü bana güven veren bir izlenim değil. Bu güvensizlik duygusunu, üç ay önce Van'a kayyum atandığı için taşıyordu. Bugün Van'a kayyum atanmıyor, ama Van'ın kayyumu iade edilmemiş. Ya da İstanbul'da, İstanbul Belediye Başkanı'nı tutuklayarak yapıyorsunuz. Ben barış ve demokrasi tartışmasının birinin önüne konulmaması gerektiğini, ikisinin de birbirine paralel süreçler olarak işlemesi gerektiğini düşünüyorum. Yani bugün barış kolunda güçlü adımlarla yürüyebiliyorsak, demokrasi kolunu da güçlendirecek şekilde bunu nasıl çevirebiliriz diye düşünmek lazım.

    Keşke bir demokratik süreç içinde barışı konuşabiliyor olsaydık. Türkiye hükümeti bu şekilde yönetmemeyi, bu şekilde yürütmemeyi tercih etti ve biz; yani biz dediğim, bu tarafla, bu hükümetle yapmak zorundayız. Ben bu kaygıları dışarı atmıyorum. Burada hükümetin üzerine düşen önemli sorumluluklar var. Hem terörle mücadele kanunu, kayyumların geri çekilmesi, haksız yere mahkeme kararıyla tahliye edilmesi söylenmesine rağmen, tahliye edilmesi gereken Demirtaş gibi birçok siyasi aktör için bir adım atması lazım.

    Ama öbür taraftan, eğer Kürt meselesinde bir çözüm bulduğunuzda, Türkiye'nin batısında antidemokratik uygulamalara devam ederseniz, otoriterleşmeyi bastırıp güçlendirdiğinizde de Türkiye'ye bir barış havası getirip toplumsal barışı sağlamış olmuyorsunuz. Silahsızlanmış, negatif bir barışı tesis etmiş olursunuz. Bunun da hayatımıza yansımaları ertelenir. Bakın, ben bugünkü silahsızlanmanın hayatımıza demokratik yansımalarının mutlaka olacağına inanıyorum. Ama bunu 2026'da mı göreceğiz, 2027'de mi, 2029'da mı?

    Zaman meselesiyle ilgili olduğuna inanıyorum. Eğer Erdoğan'ın ihtiyacı, İmamoğlu'nun hapiste kalmaya devam etmesi yönündeyse, CHP başta olmak üzere Türkiye'nin muhalefeti bir çeşit baskı altında olmaya devam edecek. Bu arada, terörle mücadele kanununun değişmesi gibi, belediyelere kayyum atanamaması gibi bazı gelişmeler olabilir. Yani Kürtler, Kürt sahasında bir miktar iyileşmeyi görebiliriz ama Türkiye geneline bunun yayılması ertelenebilir. Ne zamana kadar? 2028'e kadar.

    2028 sonrası Erdoğan seçimi kazandığında, bu adımlardan vazgeçer. Muhalefet seçimi kazandığında, muhalefet zaten Erdoğan'ın bazı otoriter adımlarını kenara alacağı için bir demokratikleşme trendi başlar. Özetle, Kürt sahasında doğal bir hareketlenme ve hayatın iyileşmesini bekliyorum ama genel demokratikleşme havasının 2028 sonrasına ertelenme ihtimalini de yüksek görüyorum.

    Şimdi önümde bir video var. CNN Türk, Diyarbakır'a gitmiş. Halaylardan bahsettin ya. CNN Türk'ün çok meşhur bir kadın muhabiri ve sunucusu var. Maşallah. İlk defa Kürtlere mikrofon uzatırken görüyorum kendisini. Yani buna ne diyeceğimi bilemedim. İnsanlara mikrofon uzatıyor, duygularını soruyor. Sesini dinlemedim.

  • 17:45 ...diyelim ki, belediyelere kayaların atanmaması gibi bazı gelişmeler olur. Yani Kürtler, Kürt sahasında bir miktar iyileşmeyi görürüz ama Türkiye geneline bunun yayılması ertelenebilir. Ne zamana kadar ertelenebilir? 2028'e kadar.

    2028 sonrası Erdoğan seçimi kazandığında bu adımlardan vazgeçer. Muhalefet seçimi kazandığında ise muhalefet, zaten Erdoğan'ın bazı otoriter adımlarını kenara alacağı için bir demokratikleşme trendi başlar. Yani özetleyecek olursam şu noktayı söylemeye çalışıyorum: Kürt sahasında doğalında bir hareketlenme, hayatın iyileşmesi bekliyorum ama genel demokratikleşme havasının 2028 sonrasına ertelenme ihtimalini de yüksek görüyorum.

    Şimdi önümde bir video var. CNN Türk Diyarbakır'a gitmiş. Halaylardan bahsettin ya, CNN Türk'ün çok meşhur bir kadın muhabiri ve sunucusu var. Maşallah. İlk defa Kürtlere mikrofon uzatırken görüyorum kendisini. Yani buna ne diyeceğimi bilemedim. Şimdi, insanlara mikrofon uzatıyor. Duygularını soruyor. Sesini dinlemedim ama bayağı bir şey yapıyor. Sen hiç gördün mü?

    Son 5 yılda CNN Türk'ün Diyarbakır'da halka bir şey sorduğunu, mikrofon uzattığını? İşte süreçlerin çıktıları böyle oluyor. Başta bir tereddüt ediyorlar. Ben hayatımda TRT Habere de çıkmadım ama bugün öğlen bülteninde TRT Haber'de konuşuyordum. Zamanla şu olacak: Yani CNN Türk, tekrar Kürtlerle konuşmaya başlayacak. Kürt'ün önce kategorik destekçi sesiyle sesini taşıyacak. Sonra yavaş yavaş eleştiriler de konuşulur.

    Yani CNN Türk gibi aşırı angaje yayın organlarının da bu süreçlerden öğreneceği şeyler var. O haberlerini gördüm ama ben Diyarbakır'da bir sürü yer gezdim, döndüm. Genel gündelik hayat devam ediyor. Fakat dediğim gibi, öyle bir halay olayı muhtemelen bir yerlerde oldu. Sezgin Bey'in de halaya katıldığı bir video gördüm ben.

    Fakat bu halay, "Bugün herkes halay çekiyor" dersek abartı olur. Bugün, Kürtlerin bir kısmı, özellikle AK Parti'ye destek verenler için halay çekmek için uygun bir gün. Ama gördüğüm kadarıyla Kürtlerin geneli için halay henüz bazı demokratik meseleleri konuştuğumuz halde geçmedi. Mesela, Demirtaş'ın dışarı çıktığı gün Kürtler halay çekebilir. Van beledisinden kay çekildiği gün Kürtler halay çekebilir. Yani bir tane halay çekmeyiz. Peş peşe bir sürü halay çekeriz.

    Ama umarım, bölgesel barış dahil olmak üzere bu gelişmeler, herkesin hep beraber halay çektiği ve bir daha bu meseleleri konuşmak zorunda kalmadığımız bir yere evrilir. Çünkü işin içinde, mesela Irak’ta Türkiye'nin YNK ile, yani Kürdistan Yurtseverler Birliği ile ilişkisi kötü. Türkiye, PKK ile ilişkisi olduğu gerekçesiyle orayı suçluyor ve bu yüzden oraya uçuş yasakları getiriyor. Yani Süleymaniye'den Türkiye'ye uçamıyorsunuz.

    Diğer taraftan, KDP Erbil kırsalında 500'e yakın köyün çatışma sebebiyle boşaltıldığını ve 1 milyona yakın insanın göç etmek zorunda kaldığını, bu sebeple mağduriyetler yaşandığını söylüyor. Şimdi Suriye'de Ahmet...

  • 20:01 RTİ'ye destek verenler için halay çekmek uygun bir gün. Ama gördüğüm kadarıyla, Kürtlerin geneli için halay henüz bazı demokratik meseleleri konuştuğumuz bir aşamada. Mesela, Demirtaş'ın dışarı çıktığı gün Kürtler halay çekebilir. Van belediyesinden kayının çekildiği gün de Kürtler halay çekebilir. Yani tek bir halay çekmeyiz; peş peşe bir sürü halay çekeriz. Ama umarım, bölgesel barış dahil olmak üzere bu gelişmeler, herkesin hep beraber halay çektiği ve bir daha bu meseleleri konuşmak zorunda kalmadığımız bir yere evrilir.

    Çünkü işin içinde, mesela Irak var. Irak’ta Türkiye’nin YNK ile, yani Kürdistan Yurtseverler Birliği ile ilişkisi kötü. Türkiye, PKK ile ilişkisi olduğu üzerinden orayı suçluyor ve oraya uçuş sahasını kapatmış. Yani Süleymaniye'den Türkiye'ye uçamıyorsunuz. Diğer taraftan, KDP, Erbil kırsalında 500'e yakın köyün çatışma sebebiyle boşaltıldığını ve 1 milyona yakın insanın mağdur olduğunu söylüyor.

    Şimdi Suriye'de Ahmed Eşar ile Mazlum Abdi arasındaki ya da Kürtlerle Şam arasındaki entegrasyon süreci bu silahsızlamadan büyük ölçüde etkilenecek. Yani bölgesel anlamda çok yüksek bir öneme sahip olacak bu gelişmelerin. O sebeple, ben hani öyle karikatürize haberleri de göreceğiz muhtemelen ama sizin yaptığınız gibi daha ciddi, hem sevinci hem umudu, hem kaygıyı hem eleştiriyi yansıtan çerçeveleri de izleyeceğiz. Nihai olarak ben, bütün bu şeyin silahın gölgesi çekildiğinde, hem bu medya organlarının hem de toplumsal kesimlerin birbirleriyle daha rahat konuşabileceğini ve birbirimizin dertlerini, taleplerini, eleştirilerini daha rahat duyabileceğimizi düşünüyorum.

    Kürtlerin hayatının iyiye gitmesi ve bazı taleplerinin hayata geçmesi konusunda silahsızlanmanın iyileştirici olacağını düşünüyorum. Yani silahın gölgesinde bir sürü şey hayata geçirilemedi. Ancak çözüm süreçlerinde bazı talepler hayata geçti. Mesela, demin bahsettiğim 2 saat seçmeli Kürtçe dersin hayata geçmesi gibi. Bunlar barış dönemlerinin kazanımları oldu; çatışma dönemlerinin kazanımları değil. O sebeple, bu gelişmeleri normal izlemekle birlikte nihai olarak totalde neye tekabül ettiğini düşünüyorum.

    Bugün Türkiye'de, Suriye'de ve Irak'ta Kürtler, daha büyük ölçüde önceki kuşağa kıyasla daha iç çözümü arayan bir kuşak tarafından yönetiliyorlar. Türkiye'nin siyaseti de biraz tazeleniyor. Mesela, İmamoğlu, Ali Babacan, Özgür Özel gibi yeni kuşak siyasetçiler varken, geriye tek tük eski kuşak siyasetçiler kaldı ve onların eleştirilerini dinlemeye devam edeceğiz. Umarım bu yeni kuşak siyasetçiler, Türkiye siyasetinin ihtiyaç duyduğu dönüşümü hayata geçirebilirler ve Türkiye'ye böyle bir barış armağan edebilirler.

  • 22:07 Bunlar barış dönemlerinin kazanımları oldu; çatışma dönemlerinin kazanımları olmadı. O sebeple, bu gelişmelerin normal izlemekle birlikte, nihai olarak toplamda neye tekabül ettiği üzerinden bakmanın iyi olacağını düşünüyorum.

    Bugün Türkiye'de, Suriye'de ve Irak'ta Kürtler, önceki kuşağa kıyasla daha çok iç çözümü arayan bir kuşak tarafından yönetiliyorlar. Türkiye'nin siyaseti de biraz tazeleniyor. Mesela, İmamoğlu, Ali Babacan, Özgür Özel gibi yeni kuşak siyasetçiler ortaya çıkıyor. Ancak geriye yalnızca eski kuşak siyasetçiler kaldı ve onların eleştirilerini dinlemeye devam edeceğiz.

    Umarım bu yeni kuşak siyasetçiler, Türkiye siyasetinin ihtiyaç duyduğu dönüşümü hayata geçirebilirler ve Türkiye'ye böyle bir barış armağan edebilirler.

İşaretlediklerim