Bunu Donald Trump şöyle söyledi: Suudi Arabistan'da, Riyad'taydı. "Ya bunu," dedi, "hem Bin Selman söyledi, hem Erdoğan dostum aradı, bana söyledi; işte Suriye'ye yaptırımlar kaldır." Elşara hazır anlaşmaya falan diye. Suriye'ye yaptırımlar kaldırıldı gibi çok önemli bir gelişme. Niye önemli? Yarın Nefes Gazetesi'nde yazdım bununla ilgili. 2011'den beri başlayan Amerika'nın uyguladığı yaptırımlar Suriye'ye söz konusu. Bunun nedeniyle, tabii Suriye'nin yeniden inşası mümkün değildi. Şimdi bu yaptırımların kaldırılması önemli.
Bunlar Türkiye'ye artı yazar mı? Yazar. Tabii bu işin farklı tarafı. Kompartmentalize ederek bakmak durumundayız. Trump da Elşara'dan dört tane şey istemiş. Demiş ki, "Ya İsrail'le ilişkileri normalleştir." Zaten Elşara hükümeti buna karşı değil aslında. Kendi tabanını bir miktar ikna etmesi gerekecektir.
Bütün yabancı savaşlar Suriye'den ayrılsın diyor. Filistinli teröristleri de deport edin diyor. Zaten buna başlamıştı Elşara; bazı İran’a yakın İslami cihat liderlerini deport etmişti falan. "Birleşik Amerika Birleşik Devletleri'ne IŞİD'e karşı mücadelede destek ol," diyor. Tamam, zaten HTŞ grubu da IŞİD'e karşı savaşan gruplardan bir tanesi. Buna da çek koy. Ve diyor ki, "Işid’lerin bulunduğu bu Elhol gibi kampların idaresini, yönetimini elinize alın," diyor Elşara'ya. Burada büyük ölçüde bir uzlaşma sağlanacaktır diye düşünüyorum.
İsrail, Suriye'ye yönelik yaptırımların kaldırılmasını istemiyordu ama Trump takmıyor. Yani tam olarak hani o eski alışık olduğumuz Cumhuriyetçiler gibi değil. Trump takmıyor. "Ben başka şeye bakarım," diyor. "İsrail tamam, o stratejik ortağımız, müttefikimiz falan, ama Amerika first diyor. Kardeşim, Netanyahus, sen de yerini bileceksin," diyor. Böyle bir adam, Donald Trump, yeni bir dönem. Benim anladığım kadarıyla Erdoğan yönetimi de Trump'ın bugını çözmüş durumda.
Yani iki salla bir bağla, hani şey anlamında, argo anlamda, Donald Trump'ı nasıl ikna edeceklerini biliyorlar. Şimdi tabii Suriye’ye yaptırımların kalkması ve Elşara'nın Donald Trump'la görüşmesi falan, hakikaten böyle ne olursa olsun tarihi bir şey. Böyle enteresan bir görüşme. Bu görüşmeye Cumhurbaşkanı Erdoğan da bir video konferansla bağlandı.
Bunlar tabii, yani uluslararası arenada Türkiye’ye artı yazar. Artı yazar ama bize hayrı olur mu, Enes hocam? Merhaba. Bize hayrı olur mu? Eee, aslında olur.
Şimdi, tabii Suriye’ye yaptırımların kalkması ve Şerafetin Donald Trump’la görüşmesi, hakikaten böyle, ne olursa olsun, tarihi bir şey. Böyle enteresan bir görüşme. Bu görüşmeye Cumhurbaşkanı Erdoğan da bir video konferansla bağlandı. Bunlar tabii, e yani uluslararası arenada Türkiye’ye artı yazar. Artı yazar ama bize hayrı olur mu, Enes hocam? Merhaba. Bize hayrı olur mu?
Aslında olur; nihayetinde, bizim müdahil olabileceğimiz alanlarda bize faydası olur. Fakat biz konusunu tekrar bir konuşmamız gerekiyor. Yani "biz" derken bu ülkenin vatandaşları mı, "biz" derken bu ülkenin iktidarı mı? Bu ikisi arasında bu ikilik devam ettiği sürece, o zaman iktidara faydası olacak şeyin, bize çok bir faydası olmayacağını söyleyebiliriz.
Şimdi baktığımızda, ne yapıyor aslında Mehmet Şimşek? İşte, Londra’da hakikaten uzun süre sonra EBRD, Türkiye için bir şey düzenlemiş oldu. EBRD de Avrupa İmar ve Kalkınma Bankası. Şimdi, bu toplantı aslında önemli. Çünkü bizim ekonomi yönetimimizin bir sıkıntısı var; inandırıcılık noktasında sıkıntısı var. Onun için bu uluslararası toplantılar çok önemli. Fakat bu toplantıda enteresan bir şey de oldu.
Tabii, sadece Mehmet Şimşek gitmiyor. Merkez Bankası yetkilileri de gidiyor. Cevdet Akçay da Merkez Bankası Başkan Yardımcısı. Onun bahsettiği bir şey var. Diyor ki; aslında çok kısaca özetlersek, “Biz tabii bir dezenflasyon programı uyguluyoruz ama piyasa buna nasıl tepki verirse, aslında bu programın geleceğini o belirler.”
Şimdi, burada şeyi anlıyorum. Yani, bir planınız hani çok güzel plan yaparsınız, ona müdahale eden şeyler olabilir. Fakat buradaki sorun ne, esasen? Bunu açık açık tespit etmek lazım. Merkez Bankası, her Para Politikası Kurulu toplantısından sonra açıkladığı metinde, mali politikaların bir şekilde para politikalarına uyumlulaşmasından bahsediyor.
Diyor ki; “Biz çok sıkı bir para politikası uyguluyoruz,” ki bence o kadar sıkı değildi. “Uyguluyoruz. Maliye de aslında buna uyum sağlamalı.” Fakat orada biz bir uyum görmedik. Hatta Mehmet Şimşek'in açıkladığı Cevdet Yılmaz'la beraber tasarruf planı vardı. Onun sonuçlarını falan da alamadık. Yani, ne oldu? Ne bitti, bir şey göremiyoruz. Orada baktığım...
Merkez Bankası, her Para Politikası Kurulu toplantısından sonra açıkladığı metinde, mali politikaların bir şekilde para politikalarına uyumlu hale gelmesi gerektiğinden bahsediyor. Diyor ki, çok sıkı bir para politikası uyguluyoruz; ama bence o kadar sıkı değildi. Maliye de buna uyum sağlamalı. Bununla birlikte, bu uymayı göremedik. Mehmet Şimşek'in açıkladığı, Cevdet Yılmaz ile beraber hazırlanan tasarruf planının sonuçlarını da alamadık. Ne olduğunu, ne bittiğini göremiyoruz. Faiz ödemelerinin yükü arttığı için maliyede bir sıkılaştırma pek mümkün gözükmüyor gibi.
Şimdi, ibre maliyeden başka bir yere mi döndü? Yani, "Vatandaş inanmıyor, şirketler inanmıyor," gibi bir durum mu var? Piyasa aktörleri inanmıyor. Bu durumdan kaçınmak lazım. Eğer inandırıcılık probleminiz varsa, piyasa aktörlerinden ziyade, o piyasayı yönlendirme gücü olan diğer aktörlere bakmamız gerekir. Hep şunu söylüyorum: Türkiye'de piyasa aktörü, politik aktör, şu bu, aslında hepsi Erdoğan. Mehmet Şimşek’le ilgili son yapılan bir anket var; AK Parti MYK üyesi İhsan Aktaş tarafından yapıldı. Katılımcıların %67.3'ü ekonomi yönetimine güvenmiyor; %26.1'i ise hiç güvenmiyor.
Bunu ekonomi yönetimi olarak sormak yeterli değil. Süreç de aynı derecede önemli. Ne diyorsun Öcalan, bu sürecin başında kim olmalı? Eğer Erdoğan "Tamam" derse, mesele çözülüyor. Bence muhalefetin kaçırdığı nokta bu. Bizim esas tespit etmemiz gereken konu bu. Bu yüzden hep diyorum ki, Mehmet Şimşek'i sabaha kadar eleştirebilirsiniz. Merkez Bankası yönetimini de eleştirebilirsiniz; ama bunun çok bir anlamı yok. Asıl önemli olan, Erdoğan’ın bakanlarını bilerek eleştirmesi.
Mesela bir dönem Özlem Zengin'i bazı konularda ön plana çıkarıyordu. Yarın bir gün Mehmet Şimşek başka bir konuda, başka biri olur; Cumhurbaşkanı yardımcısı veya Adalet Bakanı gibi. İşte İstanbul ve Ankara'da farklılıklar olduğu söyleniyor. Bu itme, çekme gibi durumlarda, maalesef çok demokratik olmayan yöntemler uygulanıyor. Böyle baskıcı olmak istediğinizde, mecburen güç tek bir kişide toplanıyor.
Onun için ben hep diyorum ya, Mehmet Şimşek'i sabaha kadar eleştirebilirsiniz. Merkez Bankası yönetimi, bir anlamı yok yani. Önemli ya. Hatta zaten bilerek de dövdürüyor Erdoğan bunu. Bakanları bilerek dövdürüyor, yani tabiri caizse.
Tabii, orası zaten ayrı. Mesela bir ara öyle Özlem Zengin vardı; hani onu çok ön plana atıyordu bazı konularda. İşte şimdi Mehmet Şimşek yarın bir gün başka konuda, başka biri olur. İşte Cumhurbaşkanı yardımcıları, daha önce başka şeyler konusunda. Adalet Bakanı hakeza; orada bir ikilik olduğu söyleniyor. İşte İstanbul Adalet Bakanı farklı, Ankara farklı falan gibi.
Şimdi bu itme, çekme vesaire işlerde maalesef çok demokratik olmayan yöntemler uygulanıyor. Tamam mı? Böyle baskıcı olmak istediğin zaman mecburen tek kişi de temerküz ediyor.
Şimdi bunu tespit ettikten sonra aslında bu toplantıların önemine bakmak lazım. Çünkü bunu biz görüyorsak, bunu zaten yabancı yatırımcı da görüyor. Yabancı yatırımcı şey demiyor; "Mehmet Şimşek çok bilgili bir bankacı, çok iyi bir bankacı. Çok da iyi bir vizyonu var," falan demiyor. Gerçekleşmelere bakıyor. Tamam mı? O gerçekleşmelere baktığı için zaten aslında hep ilk sorulan soru şu oluyor: "Programa Erdoğan'ın bakış açısı ne? Programa güveniyor mu?"
İlk cevabımız da şu oluyor: "Erdoğan bu programın arkasında ama program ne?" diye sorduğunda, orada işte enflasyon düşürme programı diyorlar ama onun ayrıntısı hala muğlak. Yani orada bir şey bulamıyoruz. Yani ilk sorunun maalesef bu olması ve neredeyse her toplantıda bu arada, ilk soru dediğim hani kamuya açık veya açık olmayan diye ekleyeyim, ilk soru hep bu oluyor: "Erdoğan'ın desteği ne kadar?"
E bunu gördükten sonra, bence muhalefetin de biraz ona göre bir şey yapması sanki daha iyi olur gibi.
E baktığınız zaman işte, şeyin söylediği mesela bu Kürt sorunuyla ilgili, sen bana bir tweet atmıştın. Timote işin, Şimşek Kürt sorunuyla ilgili, daha doğrusu Kürt barışıyla ilgili artık diyeyim, sorunla değil. Ne söylemiş? Ekonomik bir kazanç olabilir. Çünkü 46 yılda 1.8 trilyon dolar harcamışız demiş. Bölgesel jeopolitiğe yardımcı olur demiş. İç siyasetteki stres noktaları azaltılabilir demiş.
Aslında bir öngörülebilirlikten bahsediyor yine. Hani risk azaltımı ile ilgili bir şeyden bahsediyor. Fakat mesela burada da gene aynı konu var. Ya Erdoğan buna nasıl yaklaşacak? Erdoğan ne diyecek? Veya Erdoğan'ın ne denileceği, nasıl konuşacak? Tamam mı? Hani kendi ağzıyla mı konuşacak? Başka bir türlü bir açıklama mı yapacak? Yoksa gene çekme bırakma taktiği mi uygulayacak? Birileri AK Parti içinden karşı çıkacak, birileri çıkmayacak. Aynı biraz önce bahsettiğim anketteki gibi.
Yani sürekli biz neyi görüyoruz? AK Parti'nin bir kısmında Mehmet Şimşek çok yoğun bir şekilde eleştiriliyor. Kısmen...
Fakat burada da yine aynı konu var: Erdoğan buna nasıl yaklaşacak? Erdoğan ne diyecek, ya da Erdoğan'ın nasıl konuşacağı hakkında düşüncelerimiz var. Kendi ağzıyla mı konuşacak? Başka bir açıklama mı yapacak? Yoksa yine çekme bırakma taktiği mi uygulayacak? AK Parti içinde birileri karşı çıkacak, birileri çıkmayacak; bu durum, biraz önce bahsettiğim anketteki gibi. Sürekli olarak gördüğümüz şey şudur: AK Parti'nin bir kısmında Mehmet Şimşek yoğun bir şekilde eleştiriliyor. Kısmen haklı eleştiriler de mevcut; reel sektörün kredi ve finansman sorunları gibi. Ama bu eleştiriler gerçekten bu sorunların çözülmesi için mi yoksa bir güç mücadelesinin parçası olarak mı yapılıyor? Açıkçası bu konuda şüpheler var.
Mehmet Şimşek toplantısının etkisini böyle özetleyebilirim. Diğer konularda, jeopolitik sorunlar gibi Suriye, İsrail meselesi, Ukrayna-Rusya meselesi vs. hakkında ekonomi yönetimimizin bir öngörüsü olduğundan emin değilim.
Şöyle bir durum var; sabah Trump'ın yaptırımları kaldırdığı haberi geldiğinde, borsa hemen yükseldi. Emlak konut ve müteahhitlik şirketleri de büyük bir artış yaşadı. Çünkü Türkiye orada inşaat yapmaya girecek. Şimdiye kadar kimse Amerika Birleşik Devletleri'nin kara listesine girmek istemezdi. Dışarıdan birçok mal alıyorsun, dolayısıyla kimse Suriye’ye dokunamıyordu. Yaptırımlar kalkınca, oraya para akışı olacağı kesin; uluslararası örgütler, Birleşmiş Milletler ofisleri çeşitli çalışmalara başlayacak.
Suriye yeniden inşa edilecek ve bu iş Türk müteahhitlik firmalarına düşer. Türkiye, taahhüt işlerinde dünyada bir numara. Suriye’nin tekrar inşası ile ilgili büyük fırsatlar olacak. Gazza'da yeniden yapılanma gerekliliği de var. İsrail'in ciddi sıkıntıları var; hem ekonomik sıkıntılar çekiyor, hem de o bölgede çoğu iş durmuş durumda. Böyle bir bağlamda, Suriye'nin yeniden şekillendirilmesi önemli. Bu konularla ilgili birkaç şey daha ekleyebilirim.
Eee, Suriye var, hava var. Hızlı vesaire, yakınlığı var. Suriye'ye hemen gitmek kolay. Gaz var, Gazze'nin yeniden yapılanması var. Eee, İsrail'de çok ciddi sıkıntılar çekiyor. Yani hem ekonomik sıkıntıları var, hem de orada aslında çoğu iş durmuş durumda falan. Oranın da tekrar hareketlenmesi var. E, Suriye'nin zaten birçok şeyi var burada. Ama mesela ben birkaç şeyle konuşmuştum; işte inşaat sektöründen insanlarla daha önce Irak'ta iş yaparken, tüm işlerinin yarım kaldığından neredeyse, ve eee, ödeme alma zorluklarından falan bahsetmişlerdi. Ve şöyle bir görüş birliği var gibiydi; neredeyse “Ya, Amerika'nın olduğu yere girilmez çünkü yarım bırakıyorlar," falan filan gibi bir şey vardı.
Şimdi, Suriye'de işler nasıl ilerleyecek? Yani hemen herkes her an Suriye'de, Amerika yok ya. Burada enteresan tarafı o. Şimdi, Amerikan askerlerini çekmek istiyor ya Donald Trump. Yani dolayısıyla orada bir avantajı olacak. Aslında, zaten onu öyle değerlendiriyor bütün uluslararası uzmanlar da eee, büyük ölçüde. Yani şimdi burada Suriye aksı değiştirmiş oluyor. Yani İran, Rusya aksından çıkıp, tamamıyla eee, Körfez aksına girmiş oluyor aslında. Dolayısıyla Türkiye ile Suudi Arabistan’a kalmış oluyor. Büyük ölçüde meydan; yani İran'da etkisi sıfıra inince gibi bir durum var.
Tabii, benim de orada vurguladığım şey oydu. Yani Irak’taki durum farklı. Onu bir operasyon olarak düşünebilirsiniz. Suriye ise tamamen farklıdır. Gazda farklı, İsrail farklı, Körfez farklı. Yani hepsinin birbirinden farklı yönleri var. Ama özellikle Gazze konusunda zaten bir geçici işte komite kurulması vesaire gibi birçok şey var. Eee, İsrail konusu zaten eee, Çin ve benzeri eee, ülkelerin oraya girememesi, iş yapamaması gibi bir konu var. Suriye'de de hakeza bu olacak falan derken, bizim aslında hem altyapı hem üst yapı, eee inşaat vesaire sektörüne bayağı iş düşecek gibi duruyor. Ama orada bazı şüphelerin giderilmesi lazım. Kurtarmaz gerçi öyle kurtarmaz.
Şimdi eee, sonuçta Türkiye'nin cari açığına, dış açığına vesaire baktığında, sadece inşaat sektörüyle kurtarılacak bir şey değil. Ama bir ülkeyi kurtarmak ne demek zaten? Bak, bunu şey yapmak lazım. Ya, bir ülke tamamen batamadığı gibi, tamamen de kurtulamaz. Yani her ülkenin dış borcu var. Her ülkenin işte bazı iyi olduğu yönler var, bazı kötü olduğu yönler var. Yani Türkiye ekonomisini yüzdürülebilir durumda tutabilmek...
İsrail konusu ise, Çin ve benzeri ülkelerin oraya girememesi, iş yapamaması gibi bir meseleyi barındırıyor. Suriye'de de hakeza bu olukça benzer gelişmeler yaşanacak. Bizim aslında hem altyapı hem de üst yapı inşaat sektörüne bayağı iş düşecek gibi duruyor. Ama orada bazı şüphelerin giderilmesi gerektiği de ortada. Kurtarıcı bir çözüm herhalde olamaz.
Sonuçta Türkiye'nin cari açığına, dış açığına baktığımızda, bu sadece inşaat sektörüyle kurtarılacak bir şey değil. Ama bir ülkeyi kurtarmak ne demek? Buna bakmak lazım. Bir ülke tamamen batamadığı gibi, tamamen de kurtulamaz. Yani her ülkenin dış borcu var. Her ülkenin iyi olduğu ve kötü olduğu yönler var. Türkiye ekonomisini yüzdürülebilir durumda tutabilecek argümanları veya işleri her zaman bulabiliyor. Çünkü, dediğim gibi, ne çok küçük bir ölçekli bir ülke ne de büyük ölçekli bir ülke. Kendi iç dinamiği, iç tüketimi var. Dışarıya hala ürün satabiliyor, belli sorunlar olsa da.
Bunun yanı sıra, çok özel olarak ilgilendiği bazı alanlarda da dünyada öncü bir konumda. Bölgenin yeniden yapılandırılması konusunda bakabileceğimiz yer gerçekten Türkiye. Bunun için Türkiye'nin burada bir avantajı var. Ama bu avantajı istiyoruz ki iktidar, bu avantajı kendi vatandaşları için daha müreffeh bir gelecek yaratmak için kullansın. Yani sadece iktidarın devamı için gerekli aksiyonları almaktan ziyade, bu oluşacak refahı hepimize dağıtacak bir mekanizma kursun.
Yoksa sorunlar ekonomik değil derken, çözümlerinden bahsediyoruz. Bu da ekonomik değil. Daha doğrusu ekonomik ama ekonomik tercih kısmı, sadece onun yaratacağı ortam, sosyolojik ve politik bir atmosfer. Yani, siz kazandığınız veya harcayacağınız paraları nereye harcamayı seçtiğinizle ilgili bir durum bu.
Ekonomi toparlanır mı? Ülke kurtulur mu? Ülke batar mı? Ne derece batar? Çünkü ülke kurtulur mu, batabilir mi? İki şeyse, arada mutlaka bir yerleşmek gerekecek. O yerleşmenin, umarız ki, vatandaşlara daha müreffeh bir gelecek sağlaması açısından olmasını istiyoruz.
Mesela Gülcan Hanım'ın söylediği şey de; gerçek demokrasi kurtarır. Şimdi orada da dediğim gibi, bunlar çok riyakar şeyler ve bakış açıları. Her şeyin aslında demokrasi dereceleri var. Kurtulmanın da, batmanın da. Sonuçta bu, maalesef adım adım bizi, bu ülkenin demokratlarını, köşeye sıkıştıracak bir noktaya getirecek. Ama bunun burada kalmayacağını da düşünebiliriz. Yani, bizim çabalarımızla olacak bir şey bu.
Fakat bunu ne kadar başarabileceğiz? Buna, muhalefette siyaset yapan kurumlar ve kişilerin ellerinin ne kadar güçlü olduğuna bakmak lazım.
Bir şey soracağım.
Mesela, Gülcan Hanım'ın söylediği şey de gerçek demokrasi kurtarır. Şimdi, orada da dediğim gibi, bunlar çok rilit şeyler, bakış açıları. Yani, her şey aslında; demokrasinin de dereceleri var, kurtulmanın da, batmanın da. Yani sonuçta, bu maalesef böyle adım adım, belki bu ülkenin demokratlarını köşeye sıkıştıracak noktaya geldi. Ama bunu burada kalmayacağını da düşünebiliriz. Yani, bizim çabalarımızla olacak bir şey bu. Fakat bunu ne kadar başarabileceğiz? Ona, biraz muhalefette siyaset yapan kurumlar, kişiler vesaire; onların elleri ne kadar güçlü, ona bakmak lazım.
Bir şey soracağım sana. Şimdi, bu arada Trump'tan son dakikalar geliyor. Katar'a doğru gidiyor ya, uçakta Elşara ile ilgili izlenimlerini aktarmış. Dur, onu söyleyeyim arada. Diyor ki, "Young, attractive guy, tough guy, strong past, very strong fast." diyor. Genç, yakışıklı diyor. Çok güçlü bir geçmişi var diyor. Adam geçmişinde cihatçıya şunu vermiş ya. "Neredeydi Ufuk? Bizim başına 10.000 doları." ha. "Very strong past." Amerika Birleşik Devletleri'nde ya o zaman, hani şeysi kod adı. O başına 10.000 dolardır koştu. "Strong past" diyor.
Ya Allah'ım, güldüm yani. Komik. Neyse, şimdi ben sana şeyi soracağım asıl. Bu arada, tabii Katar'ın büyük bir lüks uçak hediye edeceği, yani Air Force One'ı Donald Trump'a konuşuluyordu ya. Onu da sordular, Donald Trump'a işte, "Alacak mısınız uçağı?" diye. O da, "Aptal mıyım ben? Niye almayayım? Bedavaya veriyorlarsa alırım tabii." dedi. O baya bir yuh olur mu, nasıl olabilir böyle bir şans başlı?
Şöyle bir detay varmış onunla ilgili. Obama'nın danışmanı anlatıyordu geçen gün. Prosedürel olarak Air Force One olarak kullanmak için bir uçağın ciddi revizyondan geçmesi gerekiyormuş. İşte içinde kriptolu odalar falan var hani; "Oh, Katar verdi, ertesi gün de çevirdik anahtarı kullanıyoruz." diye olmuyormuş. Yıllar falan sürüyormuş. O yüzden, öyle bir güvenlik açığı yaratmıyor mu? Yani yapı yaratıyor mu? Öyle olmaz diyorlar.
Hatta şöyle bir örnek verdi. "Biz," dedi, "Fransa'ya indiğimizde bile, müttefik ülke uçağı 5 dakika yalnız bırakmıyorlar." Amerika, yani düşün. Hani içine sızar biri, böcek koyar, bir şey olur falan diye. Dolayısıyla, öyle dedi. Katar'dan aldı, Trump kullanamaz resmi olarak zaten dedi. Yani, velev ki alsa bile, bunu Katar'dan almak yıllar sürer, o revizyonu falan dediler. Neyse, bu da böyle bir detay. Ben abuk sabuk detaylarla seni de baş yok aslında çok şey tercihler.
Hatta şöyle bir örnek verdi: "Biz, Fransa'ya indiğimizde bile, müttefik ülke uçağı 5 dakika boş bırakmıyorlarmış Amerika." Yani düşün, içine sızar biri, böcek koyar, bir şey olur falan diye. Dolayısıyla öyle dedi; Katar'dan aldı, Trump kullanamaz resmi olarak zaten dedi. Yani, velev ki alsa bile, dedi bunu Katar'dan o yıllar sürer, revizyonu falan dediler. Neyse, bu da böyle bir detay.
Ben abuk sabuk detaylarla seni de baştan çıkarmak istemiyorum, aslında çok şey tercihler noktasında önemli şimdi çünkü bu adamlar nihayetinde sadece politik tercih yapmıyorlar. Biraz önce dediğim gibi, yani devletlerin çağı başlıyor demiştim ya sana geçenlerde. Yani, özel sektör normalde refah dağıtan kurumlar uzun yıllar boyunca böyleydi. Şimdi bak, hepsi Trump'ın arkasına hizalandılar ya. Biraz devletlerin gücünün arttığı bir çağdayız. Onun için sadece politik tercihleri olmuyor; bunların ekonomik tercihleri de oluyor. Yani vatandaş üzerinde de ekonomik olarak bir etkisi oluyor. Onların karar verme mekanizmasını anlamak açısından bu çok önemli.
Mesela bizde ne olmuştu? Bize de sanırım bir uçak hediye etmişti. Hatta o kullanılıyor mu acaba? Bizde Katar'ın verdiği uçak kullanılıyor mu? Evet, kullanılıyor tabii ki. Erdoğan onunla uçtu kaç kere ama herhalde ona da bir revizyon yapılmıştır diye tahmin ediyorum.
Neyse, bir de izleyiciler dolara kurunu soruyorlar. Sanayici de, şey arkadaşlar burada, sanayicide; "Bakın, benim görüşümü soruyorsanız, bu dolar kurunun biraz daha yukarı gitmesi lazım," diyor. Ama şimdi dolar kurunun enflasyona geçişkenliği Türkiye'de hesaplanmış bir şey ve yüksek bir şey. Yani dolar arttıkça, çok fazla ara, tüketim malı, hammadde ithal ettiğimiz için, Türkiye'de üretsek bile ya da dışarıdan direkt tüketim malı alsak bile halihazırda içerideki fiyatlara biraz etki ediyor.
Onun için Merkez Bankası'nın sene başında koyduğu bir hedef vardı: "Dolar kuru ayda ortalama 1.6-1.7 artsın, sene sonunda şu kadara gelsin," %25'lik enflasyon hedefiyle uyumlu olsun. Şimdi o hedeften biraz sapıldı. Aylık %2-2.1 civarında bir dolar artışı hedefleniyor. Bunu yapmaya çalışıyorlar. Şimdi bunun olup olamayacağını bugünden göremeyiz. Bakıyoruz çünkü, şimdi normalde bu yapılabilirdi ama 19 Mart operasyonuyla çok fazla rezerv yakıldığı için bir sıkıntıya girdi. Ama bir yandan daha bakıyoruz. Şimdi yavaş yavaş o rezervler, işte 2 milyar dolar, 1,5 mi...
Ama şimdi dolar kurunun enflasyona geçişkenliği Türkiye'de hesaplanmış bir şey ve yüksek bir şey. Yani, dolar arttıkça çok fazla ara tüketim malı ve hammadde ithal ettiğimiz için, bu Türkiye'de üretsek bile ya da dışarıdan direkt tüketim malı alsak bile, halihazırdaki fiyatlara biraz etki ediyor. Onun için Merkez Bankası'nın sene başında koyduğu bir hedef vardı: Dolar kuru ayda ortalama 1.6 - 1.7 artsın, sene sonunda şu kadara gelsin. Bu, %25'lik enflasyon hedefiyle uyumlu olsun. Şimdi o hedeften biraz sapıldı. Aylık %2 - 2.1 civarında bir dolar artışı hedefleniyor. Bunu yapmaya çalışıyorlar.
Şimdi bunun olup olamayacağını bugünden göremeyiz. Normalde bu yapılabilirdi; ancak 19 Mart operasyonuyla çok fazla rezerv yakıldığı için bir sıkıntıya girildi. Ama bir yandan daha bakıyoruz, şimdi yavaş yavaş o rezervler, işte 2 milyar dolar, 1.5 milyar dolar çeşitli alımlarla biraz güçlenmeye başladı gibi. Çünkü ekonomi beklemez. Tamam mı? Ah, Ekrem İmamoğlu çok iyi bir cumhurbaşkanı adayıydı. İçeri girdi; o dışarı çıkana kadar ben düzelmeyeyim demez. Çünkü biz yaşıyoruz. Bu ülkenin insanları hayatını yaşıyor. Mecburen, dışarıda yaşayanlar için ekonomi de devam ediyor. Yani, politik sorunlar çözülmese de bu bize, bu politik sorunlar uzun vadede zarar verse de, kısa vadede mecburen biraz daha toparlanmak zorundasınız.
Şimdi ileride yine böyle bir sene sonuna kadar kriz gerçekleşirse, o zaman bunun tutması daha da zorlaşacak. Tamam mı? Ama bakıyoruz, 2.2 - 2.1 civarında devam edebilir. Dolar artışı ne kadar yukarı gider konusu, yani gerçekten bazı şeylerde "Ya Allah bilir" dersin. Çünkü elimizdeki veriyle karar veremiyoruz. Elimizdeki veriyle öngörüde bulunamıyoruz. Hiç haberimizin olmadığı, şeffaf olmayan politik süreçler ekonomiyi etkilediği için, ben size ne desem boş. Yani, sene sonuna kadar başka kriz çıkacak dediğimiz nokta bu.
Hocam, o zaman bir son bir soru sorayım. Evinde şey var mı, senin? Robot süpürge. Robot süpürge var ama kullanmıyoruz, çünkü küçük kız korkuyor. O zaman sana sessiz çalışan bir tane saros alalım. Roborock sessiz, korkutmaz. Tamam, alalım. Roborock'a kadar teşekkür ederiz, yani hakikaten o da bize destek oluyor. Eyvallah hocam, sağ olasın. Teşekkürler, iyi günler.
Hocam, o zaman bir son bir soru sorayım. Evinde şey var mı, senin? Robot süpürge.
Robot süpürge var ama kullanmıyoruz çünkü küçük kızın korkusu var. O zaman sana sessiz çalışan bir tane alalım. Roborock sessiz, korkutmaz.
Tamam, alalım. Roborock için çok teşekkür ederiz yani. Hakikaten o da bize destek oluyor.
Eyvallah hocam, sağ olasın. Teşekkürler. İyi günler.