Enver Aysever · 30 Nisan 2025

İBB’de amaçlanan ne?

  • 0:01 Müzik. Lin, bugün getirdiği baskı zulüm makamıdır. Ancak bu böyle gitmez. Sömürü devam etmez. 1 Mayıs! 1 Mayıs, işçinin, emekçinin bayramıdır. Devrimin şanlı yolunda ilerleyen halkın bayramı. İlerleyen halkın bayramı. Bravo annem. Lan bu millete! Hayır, başımıza bu adamları seçip seçip getiren işte bu millet. Evet, biz hep sanki bu millet başka bir milletmiş gibi düşünüyoruz. Asıl salaklığımız orada zaten. Evet, lan işte bu millet, o millet, fonsuz, patronsuz ve korkusuz. Burnunun dikine gidenlerin kanalı.

    Şöyle düzeltelim. Evet, burnunun dikine gidenlerin kanalı, ille de radikal, tahammülsüz. Bugün yine sizlerle beraberiz. Ben, eee, Fırat ve Çağla birlikte hazırladık yayını. Fırat da sahalara çıktı. O yüzden kendisine çok teşekkür ediyoruz. Genelde bize tenezzül edip çalışmıyordu bizimle. Eee, tahmin ediyorum, birazdan da bağlanacak. 50 dakikalık bir yayın yapacağız.

    Eee, bugün size birkaç şeyden söz edeceğim. Bunlardan bir tanesi, eee, Ayşe Barım davası ile ilgili birkaç cümle kuracağım. Eee, ikincisi, eee, bizim yeni format meselemizle ilgili biraz sizi aydınlatacağız. Ne yapmaya çalıştığımızı, eee, söyleyeceğiz. Eee, ve neden onları yapmaya çalıştığımızı söyleyeceğiz. Bir de yarın 1 Mayıs'la ilgili de konuşacağız.

    Şimdi arkadaşlar, eee, önce şunu söyleyeyim: Dün Ayşe Barım davası ile ilgili iddianame yayınlandı. Pardon, hayrete düştüm. Eee, neden derseniz, Ayşe Barım'ın davasıyla ilgili olarak, iddianamede 171. sayfa galiba, eee, benim bu sizinle yaptığım, eee, konuşmalarda, Halit ve Ayşe Barım'la ilgili geçen bölümü de iddianameye koymuş. Savcı beni de ifadeye çağırmıştı. Tanık olarak, biraz tuhaf geldi bana. Çünkü benim orada, eee, söylediklerim gayet açık. Hala aynı şeyi söylüyorum. Ama bu meselenin Gezi ile ne alakası olduğunu hiç anlamadım.

    Ayşe Barım'ın eee, oyuncuları kendisine çok bağımlı kıldığı, tamamen ticari bir şey. Eee, benim çok hoşlandığım bir eee, şey değil. Eee, eee, bir yaklaşım değil. Ama orada daha çok benim sempatim, Ayşe Barım'dan ziyade eee, Halit Ergençti. Yani, arkadaşımın oradan biraz kıvırttığını, kaytardığını düşünmüştüm. Eğer e gerçekten böyle bir iddianame oluştuysa, tamamını okumadım. Geç saatlerde geldi. O zaman, vali, memleketin haline sadece bu kadarını söylemek istiyorum. Yani, eee, biz artık burada söylediğimiz şeylerde, eee, kim ne oluyor, ne bitiyor, neden bu cümle kuruluyor falan, sitem de edemeyeceğiz, eleştiri de yapamayacağız.

    Eee, ya kendimiz iddianameye konu olacağız ya da hakkımızda iddianame düzenlenecek. Böyle bir şey olmaz yani. O çok acayip bir mesele. Onu bir kere söyleyeyim. Bir diğer husus, eee, Türkiye'de artık bu davalar öyle bir hale geldi ki davalar, eee, vaziyete göre devam ediyor. Anladığım kadarıyla, Ümit Özdağ meselesi, eee, Ümit Özdağ Bey'in, eee, bu işteki sözünden kaynaklanıyor. Cumhurbaşkanı hakaret tamam da, daha çok işte bu sürece engel olacağız sözünden kaynaklanıyor. Eee, onun da altını çizmekte yarar var. O yüzden ileri atıldı. Demek ki, Ekim gibi falan, bu durum…

  • 3:01 Halit Ergenç'ti. Yani arkadaşımın oradan biraz kıvırttığını, kaytardığını düşünmüştüm. Eğer gerçekten böyle bir iddianame oluştuysa, tamamını okumadım; geç saatlerde geldi. O zaman vali, memleketin haline sadece bu kadarını söylemek istiyorum. Yani, biz artık burada söylediğimiz şeylerde kim ne oluyor, ne bitiyor, neden bu cümle kuruluyor falan, sitem de edemeyeceğiz, eleştiri de yapamayacağız. Ya kendimiz iddianameye konu olacağız ya hakkımızda iddianame düzenlenecek. Böyle bir şey olmaz yani. O, çok acayip bir mesele. Onu bir kere söyleyeyim.

    Bir diğer husus, Türkiye'de artık bu davalar öyle bir hale geldi ki, davalar vaziyete göre devam ediyor. Anladığım kadarıyla Ümit Özdağ meselesi, Ümit Özdağ Bey'in bu işteki sözünden kaynaklanıyor. Cumhurbaşkanına hakaret tamam, ama daha çok bu sürece engel olacağız sözünden kaynaklanıyor. Onun da altını çizmekte yarar var. O yüzden ileri atıldı. Demek ki Ekim gibi falan bu davanın çözülmesini bekliyorlar.

    Ben dün KRT'de şöyle bir cümle kurdum. O yüzden sabah genel başkan yardımcısı galiba Zafer Partisi'nin beni aradı. Tam adını işitemedim. Ben dedim ki, "Zafer Partisi bir ırkçı parti haline geldi." Eşitlikle ilgili bir şey. Aynen de böyle düşünüyorum ve yayından sonra arayacağım, ne istediklerini öğreneceğim.

    Yani, iki şeyi karıştırmamak lazım. Dünyadaki göç meselesinin sebeplerini bilmek, Türkiye'nin o göçü kaldıramayacağını düşünmek ayrı bir şey. "Türk'ün Türkten başka dostu yoktur. Türkiye Türklerindir." falan gibi bir cümle kurmak ayrı bir şey. Ben, açıkçası kendi payıma Zafer Partisi'nin Türkiye'nin en tehlikeli partilerinden biri olduğunu düşünüyorum. Sebebini de söyledim. Türkiye Cumhuriyeti'nde hepimiz eşit vatandaşız; yani öyle olmamız gerekiyor, değiliz de. Hepimizin pasaportu, ülkemize dair teminat. Hepimiz Osmanlı bakiyesiyiz. Hepimiz Osmanlı bakiyesiydik. Yani, bir imparatorluk bakiyesiyiz, Avrupa'da pek çok ülkede olduğu gibi. Dolayısıyla bu aşırı milliyetçi haller, MHP kökenli aşırı milliyetçi haller aslında Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği'ne karşı kurulmuş bir kontilla hareketi gibi de algılanabilir.

    Ümit Bey'in içeride olmasını istemem. Fikirlerimizi dışarıda tartışmak isterim. Nitekim benimle konuşurken Ümit Bey, fikirlerini söylediğinde çok alkış alıyor. Hani benim fikirlerimin yanlış olduğunu söylediği o haller çok alkışlıyor. Yine alır çıktığında, çünkü ben zor alanı seçiyorum. Yurtseverlik diye bir tartışma açıyorum. Ümit Bey, doğrudan işte Tanju Özcan gibi düşünün bence. Tanju, bana göre, Tanju Özcan da bilerek ya da bilmeyerek ırkçılık yapıyor.

    Yurdunu sevmek ayrı bir şey, göçmen meselesini tartışmak ayrı bir şey; ama ırkçılık ayrı bir şey. Bunları söyleyeyim. Vatan neydi, partinin adı? Zafer Partisi'nin genel başkan yardımcısını yayından sonra arayacağım. İstiyorsa yayına da konuk ederiz. Gazeteci aramak haktır.

  • 5:23 Dolayısıyla, bu aşırı milliyetçi haller, MHP kökenli aşırı milliyetçi haller, aslında Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği'ne karşı kurulmuş bir kontilâ hareketi gibi de algılanabilir. Ümit Bey'in içeride olmasını istemem. Fikirlerimizi dışarıda tartışmak isterim. Nitekim benimle konuşurken Ümit Bey, fikirlerini söylediğinde çok alkış alıyor. Hani benim fikirlerimin yanlış olduğunu söylediği o hallerde çok alkışlanıyor. Yine alır çıktığında, çünkü ben zor alanı seçiyorum; yurtseverlik diye bir tartışma açıyorum.

    Ümit Bey, doğrudan Tanju Özcan gibi düşünün bence. Bana göre Tanju Özcan, bilerek ya da bilmeyerek ırkçılık yapıyor. Yurdunu sevmek ayrı bir şey, göçmen meselesini tartışmak ayrı bir şey ama ırkçılık başka bir şey. Bunları söyleyeyim. Vatan neydi partinin adı? Zafer Partisi'nin genel başkan yardımcısını yayından sonra arayacağım. İstiyorsa yayına da konuk ederiz. Gazeteci aramak haktır. Biz fikirlerimizi söylüyoruz; onlara cevap hakkı vermek gerekir. Ama tekrar ediyorum, ben milliyetçiliğin her türlüsüne, irili ufaklı karşıyım.

    Hatta daha ileri gideyim size. PKK'nın kuruluşu seküler bir harekette ve kendisini Marksist, Leninist bir hareket olarak tarif ediyordu. İçinden Kürt siyasi hareketinin, bugün den Parti dahil, Marksizmi çıkarttığınızda, sekülerliği çıkarttığınızda geriye fena bir milliyetçilik kalıyor. Şu anda görüşmeyi yapanlar aslında Kürt milliyetçileriyle Türk milliyetçileri ama Türkler İslamcı milliyetçi, öteki taraftakiler de Kürtçü milliyetçi. Böyle acayip bir durum oluyor. Seküler zeminde tartışılmıyor. Seküler zeminde bu sorunları tartışmadığınız zaman çok ciddi büyük bir sorun olur. Bunun altını çizmek istiyorum. Tekrar altını çizmek istiyorum. Tekrar altını çizmek istiyorum. Seküler zeminde bunları tartışmadığınız zaman geriye milliyetçilik kalır. Milliyetçilik bir ideolojidir. Bir virüs gibidir. Milliyetçi olan insanlarla herhangi bir şekilde işçi sınıfını, entelektüel bir meseleyi tartışamazsınız.

    Benim de milliyetçi olduğum konular var. Nedir o? Fenerbahçe milliyetçisiyim. Fenerbahçe'yi acayip önemsiyorum. Seviyorum çünkü Fenerbahçe olmaktan. Dün final dörde kaldık. Türkçe milliyetçisiyim. Türkçeyi çok seviyorum, Türkçeye bağımlıyım. Türkçe yazıyorum, Türkçe hissediyorum ve Türkçeye verdiğim emek benim açımdan çok önemli. Tutkunum yani Türkçeye. Dolayısıyla, Türklüğe tutkun değilim ama Türkçeye tutkunum. Dolayısıyla, bence Türklük, Kürtlük, Lazlık, Çerkezlik de pek bir şey ifade etmez. Ama bir dile tutkun olmak eder. Ben Türkçeye tutkunum. Zaten yazarların yurdu da dildir. Yani bir Kürt yazar, örneğin Yaşar Kemal, Türkçe'nin zirvesi haline gelmiş. En geniş olanaklarıyla kullanıyor. Şimdi ne yapacağız? Kürt yazar mı diyeceğiz? Veyahut Kafka, Almanca yazıyor. Ölmeden önce Kundera, Fransızca yazıyordu. Ne diyeceğiz?

  • 7:41 İşçi sınıfını, entelektüel bir meseleyi tartışamazsınız. Benim de milliyetçi olduğum konular var. Nedir o? Fenerbahçe milliyetçisiyim. Fenerbahçe'yi acayip önemsiyorum. Seviyorum çünkü Fenerbahçe olmayı. Dün final dördüne kaldık.

    Türk milliyetçisiyim. Türkçeyi çok seviyorum. Türkçeye bağımlıyım. Türkçe yazıyorum, Türkçe hissediyorum. Türkçeye verdiğim emek benim açımdan çok önemli. Tutkunum yani Türkçeye. Dolayısıyla Türklüğe tutkun değilim ama Türkçeye tutkunum. Bence Türklük, Kürtlük, Lazlık, Çerkezlik pek bir şey ifade etmez. Ama bir dile tutkun olmak eder. Ben Türkçeye tutkunum. Zaten yazarların yurdu da dildir. Yani bir Kürt yazar, örneğin Yaşar Kemal, Türkçe'nin zirvesi haline gelmiş. En geniş olanaklarıyla kullanıyor. Şimdi ne yapacağız? Kürt yazar mı diyeceğiz? Veyahut Kafka Almanca yazıyor. Ölmeden önce Kundera Fransızca yazıyordu. Ne diyeceğiz yani? O Çek yazar, ona Alman yazar mı diyor? Bunlar saçma sapan şeyler. Milliyetçi tartışmaları boş tartışmalardır. Dünyayı kavrayamamak demek ama iyi bir şeydir. Zehirdir. Dincilik gibi yutturduğun zaman milliyetçilik, millet dövünür.

    Özellikle Bağdat Caddesi, Çankaya, Kırklareli, İzmir gibi seküler çevrelerde Atatürk tişörtleri giyip hiçbir sınıfsal eleştiride bulunmadan, bol televizyonda ulusalcıları dinleyip "Atam sen kalk ben yatayım" diyenlere sorsam mesela, TÜSİAD'ta bir problemin var mı? Yok. Sorsam mesela, sınıfsal bir mücadeleye nasıl bakıyorsun? "Olur mu canım?" derler. Küresel bil, yani Ali Koç milliyetçiliği diyebiliriz ona. Ali Koç, dünyanın en büyük küresel şirketlerinden birine sahip. Birçoğuna sahip Koç Holding. Şimdi bunun milliyetçi olması mümkün mü? Dünya kapitalizminin bir parçasısın. Dolayısıyla dünya kapitalizminin bir parçası olup "Atam sen kal ben yatayım" dediğin zaman buna gülersin. Mesele, kapitalizmle mücadele edip yurtsever olmak. Kendi diline katkı yapmak. O yüzden Ali Koç'la tek ortak noktamız Fenerbahçe. Orada bile durumumuz farklı. Ben Fenerbahçe'nin açık tribününe tırmanarak saatlerce sırada bekleyerek büyüdüm. O şoförüyle gidiyormuş. Yani her yerde sınıfsallık geçerli.

    Şunu itiraf etmeliyim, ne yalan söyleyeyim. Şimdi artık onları yapamıyorum. Bana davetiye geliyor. Gelecek sene kombine alacağım. Dolayısıyla oralardaki meseleye öyle bakmak lazım. Bu işin bir tarafı.

    Diğer bir meseleye gelelim. Biz neden farklı türden bir yayıncılığa geçeceğiz? Fırat yaklaşırsa, yetişirse bağlanacak. Canlı yayın meselesinin sürdürüleceğini söyledi Fırat. Ama onu bir sohbet haline döndüreceğimizi ve size çok güçlü videolar hazırlayıp Türkiye'nin en güçlü haber kanalı olmaya devam edeceğimizi bir de Şener Üşümezole ile yaptığımız gibi yan yana sohbetler diye bir şeye başlayacağız. O yan yana sohbetlerle şimdi aklımızda çok sağlam isimler var. Onların yanına gideceğiz. Yan yana sohbetler yapacağız.

  • 10:00 ne katkı yapmak. O yüzden Ali Koç'la tek ortak noktamız Fenerbahçe. Orada bile durumumuz farklı. Ben Fenerbahçe'nin açık tribününe tırmanarak saatlerce sırada bekleyerek büyüdüm. O şoförüyle gidiyormuş. Yani her yerde sınıfsallık geçerli.

    Şunu itiraf etmeliyim; ne yalan söyleyeyim, şimdi artık onları yapamıyorum. Bana davetiye geliyor. Gelecek sene kombine alacağım. Dolayısıyla hani oralardaki meseleye öyle bakmak lazım. Bu, bu işin bir tarafı.

    Diğer bir meseleye gelelim. Biz neden farklı türden bir yayıncılığa geçeceğiz? Fırat yaklaşırsa, yetişirse bağlanacak. Canlı yayın meselesinin sürdürüleceğini söyledi Fırat. Ama bunu bir sohbet haline döndüreceğimizi ve size çok güçlü videolar hazırlayıp Türkiye'nin en güçlü haber kanalı olmaya devam edeceğimizi de ekledi. Bir de Şener Üşümezole ile yaptığımız gibi yan yana sohbetler diye bir şeye başlayacağız. O yan yana sohbetlerle aklımızda çok sağlam isimler var. Onların yanına gideceğiz, yan yana sohbetler yapacağız.

    Hafta sonları yan yana sohbetleri vereceğiz. Hafta içi gerçekten güçlü haberler vereceğiz ve sohbetlerde bulunacağız. Fakat şöyle bir sıkıntımız var; bunu söyleyeyim. Bu kanalın yaşaması açısından Fırat dedi ki, “Sen söyleyebilirsin.” Ben söylemek istemedim ama “Söyle abi” dedi. O da şu; biz reklam almıyoruz, fon almıyoruz, arkamızda kimse yok, olmasını da istemiyoruz. Ancak kanal güçlendikçe, büyüdükçe bizim iktisadi koşullarımızın güçlenmesi gerekirken, izleyicimizin desteğinin, özellikle katılımlardaki desteğinin zaaf içerisinde olduğunu söyledi Fırat.

    Ve şöyle bir şey yapıyormuşsunuz, yapmayın onu. Akşam KRT'de beni seyrederken oraya para gönderiyormuşsunuz. KRT'ye niye para gönderdiğinizi anlamadım. Koskocaman kanal. Biz oradan para kazanmaya çalışırken sizin para göndermeniz saçma bir şey. Yani onu yapmayın. Dolayısıyla bu kanala sahip çıkmak gerekiyor.

    Burada en kötü ayımızı geçirmişiz. Bunun birçok sebebi olabilir. Ama bu yeni yayıncılık biçiminde de deneyeceğiz. Bugün ay sonu olduğu için canım böyle çok habercilik yaparak da sizinle vakit geçirmek istemedi. Çünkü yarın 1 Mayıs. Endişeliyim. Ve bu endişemden dolayı sizinle defalarca konuştum. Yarın Türkiye'de ne tür toplantılar olacak, ne tür yaklaşımlar olacak onu bilmiyorum.

    Bir de şu Özgür Özel meselesinden hakikaten bıktım. Yandaş medyaya ne yapayım? Yani yandaş medya kesip paylaşacak diye burada lafları söylemeyeyim mi? Ortasından kesiyorlar. Geri zekalılar da ortasından kestikleri meselelere yorum yapıyor. “Enver, sen CHP düşmanı mısın?” gibi şeyler diyorlar. Ya birader, ironiden de mi anlamıyorsunuz? Anlamıyorsanız yandaş medyaya niye inanıyorsunuz? Dün ne dedim ben? Özgür Özel'in içinden bir canavar çıktı dedim. Ya adam, ya truvatı ya da müthiş çeguer olmaya çalışıyor dedim. Çünkü dedim İmamoğlu'nun üzerine beton gömüldü. Şimdi de Ankara Belediye Başkanı Mansur üzerine...

  • 12:12 cılık biçiminde de deneyeceğiz. Bugün ay sonu olduğu için canım böyle çok habercilik bilmem ne yaparak da sizinle vakit geçirmek istemedi. Çünkü yarın 1 Mayıs. Endişeliyim, endişeliyim. Bu endişemden dolayı sizinle defalarca konuştum. Yarın Türkiye'de ne tür toplantılar olacak, ne tür yaklaşımlar olacak, onu bilmiyorum.

    Bir de şu Özgür Özel meselesinden hakikaten bıktım. Yandaş medyaya ne yapayım? Yani, yandaş medya kesip paylaşacak diye burada lafları söylemeyeyim mi? Ortasından kesiyorlar. Geri zekalılar da ortasından kestikleri meselelere yorum yapıyor. Enver, sen CHP düşmanı mısın? Bilmem ne diyor. Ya birader, ironiden de mi anlamıyorsunuz? Anlamıyorsanız yandaş medyaya niye inanıyorsunuz?

    Dün ne dedim ben? Özgür Özel'in içinden bir canavar çıktı dedim. Ya adam, dedim, truvatı ya da müthiş çeguer olmaya çalışıyor dedim. Çünkü dedim İmamoğlu'nun üzerine beton gömüldü. Şimdi de Ankara Belediye Başkanı Mansur'un üzerine gömülüyor. Kendisi bir cumhurbaşkanı olacak dedim. Tamam mı? Bu, bütün CHP'lilerin konuştuğu bir şey. Ancak ben konuşunca millet, "Vay, Enver CHP düşmanısın" falan diyor. Ya, bir şeyin düşmanı değilim. CHP dostu falan da değilim. Bana göre CHP, Türkiye'de elde kalan son büyük örgütlü yapı. Ama yani CHP'li olmak zorunda değilim ki.

    Allah belamı vermiş zaten geçmişte CHP'de parti meclis üyeliği yaptığım için dönüp dönüp onu önüme getiriyorlar. Kemal Kılıçdaroğlu'nun bana attığı kazıktır. Partiye gel dedi. SHP gibi olacak zannettim ben. Erdal İnönüllü sosyalistlere de açık bir yer olacak dedim. Bombok bir yapı oldu yani. Ne yalan söyleyeyim. Orada dinciler, Sinan Aygünler, efendime söyleyeyim, İhsan Özkesler bilmem neler oldu. E ben de pişman oldum. Hayatta hata yapmadım gibi bir iddiam yok ki. Biz solculuk yapacağız diye gittik, olduk orada.

    Bu arada maymunları severim. E şimdi sonra da istifa ettim, ayrıldım. Ne bir koltuk işgal ettim, ne birisinin aklını yedim falan. Pişmanım yani. CHP'de parti meclis üyeliği yaptığım için milletvekili olmak için de gitmedim. Bunu en iyi Kemal Bey bilir. Gel dedi, burada Önder Sav’ın adamları çok dedi. Senin burada olman iyi olacak dedi. Bir de üzerine kazıklandık.

    Yani bunu en çok Canan bilir. Zeynep Altov bilir. Kemal Kılıçdaroğlu bilir. Levente'yi pişiren bilir. Hüsnü Süslü bilir. Bilirler yani. Ama bu iş bir yapıştı. Vay, CHP'li Enver değilim arkadaş. CHP'nin seçmeni de değilim. CHP'li de değilim. CHP'ye büyük saygı duyuyorum. Dedemin partisi. Acayip bir CHP'liydi dedem. Babam inanılmaz 724 CHP için çalışır. Annem CHP'li. Ahmetli teyzem CHP için.

    Ona anlatsam da, "Ya bu adam doğru değil. Bu adam eğri, bu doğru, bu eğri falan" desem de inanmazdı. Benim eğri olduğumu düşünürdü o zaman. Çünkü CHP'yi öyle görmek isterdi. Bunlar Ecevitçiler. Dolayısıyla bu Ecevitçiler başka bir şey. Dedem hem İnönücüydü hem Ecevitçiydi. Dolayısıyla onların duygu durumu başka. Bizde de görüyorum, beni izleyenler sabah akşam İmamoğlu'na...

  • 14:19 ni. CHP'de parti meclis üyeliği yaptım, bu nedenle milletvekili olmak için gitmedim. Bunu en iyi Kemal Bey bilir. "Gel," dedi, "burada Önder Sav'ın adamları çok. Senin burada olman iyi olacak." Bir de üzerine kazıklandık. Yani bunu en çok Canan bilir. Zeynep Altov bilir. Kemal Kılıçdaroğlu bilir. Levente'yi pişiren bilir. Hüsnü Süslü bilir. Bilirler yani. Ama bir yapıştı bu iş. E vay, CHP'li Enver değilim arkadaş. CHP'nin seçmeni de değilim. CHP'li de değilim. CHP'ye büyük saygı duyuyorum; dedemin partisi. Acayip bir CHP'liydi dedem. Babam inanılmaz bir şekilde 724 CHP için çalışır. Annem CHP'li. Ahmetli teyzem CHP için.

    Ona anlatsam da, "Bu adam doğru değil, bu adam eğri, bu doğru, bu eğri" falan desem de inanmazdı. Benim eğri olduğumu düşünürdü o zaman, çünkü CHP'yi öyle görmek isterdi. Bunlar Ecevitçiler. Dolayısıyla bu Ecevitçiler başka bir şey. Dedem hem İnönücüydü hem Ecevitçiydi. Dolayısıyla onların duygu durumu başka.

    Bende de görüyorum, beni izleyenler sabah akşam İmamoğlu'na özgürlük diyorlar. "Cumhurbaşkanı adayımız İmamoğlu," diyorlar. Özgür Özel'i paylaşıyorlar. Berin Çeçen'i falan görüyorum; deli gibi seviyorlar. E ben bunlara düşman falan değilim. Ben CHP'nin bir siyasi yapı olduğuna inanmıyorum. AKP nasıl bir çıkar yapısıysa, MHP nasıl devletle iç içe olan bir çıkar yapısıysa, Cumhuriyet Halk Partisi de benzer bir yapı. Türkiye'de siyasetin ideolojik eksende yapıldığını düşünmüyorum.

    Benim kızım da, "Baba, Kılıçdaroğlu'nu tanıdığı, evimize gelip gittiği, torunuyla aynı sınıfta okuduğu halde, 'baba artık yeter, ben İmamoğlu'na oy vereceğim' diyordu." 18 oldu, belki de verecek. Yani sonuç itibariyle, ben evde despot davranmıyorum ki. Herkes bizim çevremizdeki İmamoğlu'na oy verdi. Yani benim vermemiş olmam bir şey ifade etmiyor. O yüzden öyle bir despotizm yok.

    Ben İmamoğlu'nun kentli bir adam olduğunu düşünmüyordum ama şimdi içeride, haksız bir şekilde tutulan bir adama ya da haksız olduğunu düşündüğümüz, doğru yargılama yapılmayan bir adama vuracak halimiz yok. Bizim ülkemizde bir medeniyet zaafı var. Yani fikrini söyleyene, "Ben neden AKP'li olayım Allah aşkına?" Bir grup dangalak, AKP medyasının benim buradaki eleştirel tutumumu kesip verdiği zaman "Vay, ben AKP'li oldum" falan diyor. Lan, AKP'li sizsiniz; CHP'li de sizsiniz.

    Bu arada, ben nevi şahsımda münasır bir yerde durmaya çalışıyorum. Keyfim yok. İsim vermeyeceğim ama çok yakın bir arkadaşımın ağır hastalığı olduğunu varsayıyorum. Onun bugün neticesi çıkacak. Endişe ediyorum açıkçası. Bu depremden sonra millet, "Depremde ölür müyüz?" diye düşündü. Bence ölmezsiniz, bir şey olmaz. Sanmıyorum öleceğinizi ama doğru dürüst bir yerde oturuyorsanız binalarınızı kontrol edin. Ne kadar çok insan parkta, bahçede yatmaya devam ediyor; ne kadar tatlı canınız varmış birader. Evet, can önemli ama bu kadar insan konuşuyor. Binalarınıza bakın, zemine bakın. Ona göre davranın. Ama yani depremde bu bilimsel verileri elde ettikten sonra parkta bahçede oturmak...

  • 16:17 Halimiz yok. Bizim ülkemizde bir medeniyet zaafı var, anasını satayım. Yani fikrini söyleyene "Ya ben niye AKP'li olayım, Allah aşkına?" Bir grup dangalak, AKP medyasının benim buradaki eleştirel tutumumu kesip verdiği zaman, "Vay, ben AKP'li oldum," falan diyor. Lan, AKP'li sizsiniz. CHP'li de sizsiniz. Bu arada ben, nevi şahsında münasır bir yerde durmaya çalışıyorum.

    Keyfim yok. İsim vermeyeceğim ama çok yakın bir arkadaşımın ağır hastalığı olduğunu varsayıyorum. Onun bugün neticesi çıkacak. Endişe ediyorum, açıkçası. Bu depremden sonra millet, "Depremde ölür müyüz?" diye düşündü. Bence ölmezsiniz. Bir şey olmaz. Sanmıyorum öleceğinizi ama doğru dürüst bir yerde oturuyorsanız, binalarınızı kontrol edin. Ama ne kadar çok insan parkta, bahçede yatmaya devam ediyor. Ne kadar tatlı canınız varmış, birader.

    Evet, can önemli ama bu kadar insan konuşuyor. Binanıza bakın, zemine bakın. Ona göre davranın. Ama yani depreme, bu bilimsel verileri elde ettikten sonra parkta, bahçede yatmaya da bence gerek yok. Bakın herkes diyor, işte zemin önemli, bina önemli. Zemine, binaya bakalım, hayatımızı sürdürelim. Türkiye'de hayatta kalmak tesadüf, ölmek değil ki. Deprem kaçıncı sırada bilmiyorum. Önlemimizi alalım ama depreme, tekrar altını çiziyorum. Depreme önlemimizi alalım ama depreme de inik düşmeyelim. Hayatımız zaten bir perişanlık halinde. Bunu da söylemek isterim.

    Kendi payıma, zaman zaman takatimin olmadığı durumlar da yaşıyorum. Bu İBB operasyonu meselesine baktığım zaman, mesela şeyi tanırım ben. Ekrem Bey'in özel kalemi Kadriye Hanım, eskiden burada Kadıköy Belediye Başkanının özel kalemiydi. Yani Kadriye Hanım'ın bir yolsuzluk yapıp bilmem ne yaptığını falan filan zannetmiyorum. Nitekim kadına soruyorlar, "Bunlarla niye telefonda konuştun?" diye. "Ya, büyükşehir belediye başkanının özel kalemi. Herkesle telefonda konuşacak," demiş. Kadın demiş ki günde 250 kişi randevu istiyor. E normal, büyükşehir belediye başkanına 250 kişi randevu ister. Demek ki 250 kişiyle muhatap oluyor. Her telefonla kendi mi konuşuyor bilmiyorum ama yani özel kalem böyle bir şey.

    Şimdi bu sorunun kendisi ev hapsi veriyorlar. Bu sorunun kendisi bizatihi saçma. Soralım, Erdoğan'ın özel kalemi günde kaç kişiyle konuşuyor? Kaç kişi randevu istiyor? Büyükşehirde soralım, mecliste soralım. Yani iş buralara gelmiş durumda. Dün yine söyledim. Murat Ongu'nun eşine evinde çıkan paralardan 13.500 lira bir para varmış mesela. "Oğlumun harçlığı," diyor. E, yani şimdi belki de herkes harçlık vermek istemiştir. 13.500 lira harçlık olmuştur. Murat Ongu'nun oğluna bayramda bu harçlık verilebilir.

    13.500 liradan dolayı, yani evde bulunan paralardan toplam 8 milyon lira çıkmış. Tüm tutuklananlardan. 8 milyon liraya Kadıköy'de tuvalet alamazsınız. Yani böyle bir hale gelmiş. Bundan dolayı, hani biz işte sünnet düğünündeki paraları sattık, şey bilezikleri sattık, evlendiğimiz bilmem neleri sattık.

  • 18:37 Başkanına 250 kişi randevu ister. Demek ki 250 kişiyle muhatap oluyor. Her telefonda kendi mi konuşuyor bilmiyorum ama yani özel kalem böyle bir şey. Şimdi bu sorunun kendisi ev hapsi veriyorlar. Bu sorunun kendisi bizzat saçma. Soralım, Erdoğan'ın özel kalemi günde kaç kişiyle konuşuyor? Kaç kişi randevu istiyor? Büyükşehirde soralım, mecliste soralım. Yani iş buralara gelmiş durumda.

    Dün yine söyledim; Murat Ongu'nun eşine evinde bulunan paralardan 13.500 lira gibi bir para varmış mesela. Oğlumun harçlığı diyor. E şimdi belki de herkes harçlık vermek istemiştir. 13.500 lira harçlık olmuştur. Murat Ongu'nun oğluna bayramda bu harçlık verilebilir. 13.500 liradan dolayı evde bulunan paralardan bir 8 milyon lira toplam bütün tutuklananlardan çıkmış ya. 8 milyon liraya Kadıköy'de tuvalet alamazsınız. Yani böyle bir hale gelmiş.

    Bundan dolayı, hani biz işte sünnet düğünündeki paraları sattık, bilezikleri sattık, evlendiğimiz bilmem neleri sattık diyen kimselerin, yani öyle davranan kişilerin, dönüp de Harun gibi gelip Karun gibi olanların bir lokma bir hırkadan saraylara sahip olanların 8 milyon liranın açıklanamadığını düşünmesi bana biraz acayip geliyor.

    Diğer meseleye gelince, o da bence tuhaf. Bu otelde Ekrem İmamoğlu geldi diye kameralar kapatılmış, bilmem ne. Hakikaten eylem de tuhaf. Yani bir insan, kamera kapatma ihtiyacı duymayacağı bir yere gider. O ayrı bir şey. Belediye başkanı, kamera kapatmaya ihtiyacı duyup bir yere gidiyorsa, adama pek de akıllı denmez. Ama orada ne elde edildi mesela? Otel müdürünü de gözaltına almışlar. O kapatanı da gözaltına almışlar. Ya kapatan belki emir kulu, "kapat" demişler, kapatmış. Böyle acayip bir şey oluyor ve herkesin potansiyel suçlu olarak görüldüğü bir zemin var.

    Kendi payıma bunu da çok anlamış değilim. Bu da bana çok tuhaf geliyor. Artık hukuku, mukuku geçtik. Tuhaf durumlar yaşanıyor. Yani düşünsenize, ben burada bir konuşma yapıyorum. Ayşe Barım davasında yaptığım konuşmada hiç ilgisi olmayan bir şeyi koyuyorlar. Öteki tarafta, Ekrem İmamoğlu'nun davasında çocuğun harçlıklarından dolayı anne sanık oluyor. Bu arada o tutuklandı mı bilmiyorum; ona da tutuklama istemişlerdi. Bakamadım dünden beri, dün gece çok geç yattık da bir program vardı falan. Yani böyle bir tabloda yaşıyoruz.

    Şimdi Allah, Zafer Partisi ev hapsetmiş. Şimdi Zafer Partisi genel başkan yardımcıları bana neler anlatacak, Allah bilir, telefonda bunları da dinleyecek halim yok ama görevimiz dinleyeceğiz. Böyle yani durum bu; acayiplik içerisinde hayatımız sürüyor. Ve bu, Dem Parti ile Bahçeli meselesinin en komiği de Tülay Hanım'ın, Tülay Hatimoğulları'nın sürekli Abdullah Bahçeli demesi. Yani acaba subliminal bir mesaj mı veriyor Abdullah Bahçeli diyerek yoksa Türkiye'nin yeni dönemini mi tarif ediyor? Yani Öcalan ve Bahçeli sentezi bir Türkiye'ye doğru mu gidiyoruz?

  • 20:52 Yaşanıyor. Yani, düşünsenize, ben burada bir konuşma yapıyorum. Ayşe Barım davasında yaptığım konuşmada, hiç ilgisi olmayan bir şeyi koyuyorlar. Öteki tarafta, Ekrem İmamoğlu'nun davasında çocuğun harçlıklarından dolayı anne sanık oluyor. Bu arada, o tutuklandı mı bilmiyorum; ona da tutuklama istemişlerdi. Bakamadım dünden beri, dün gece çok geç yattık. Bir program vardı falan. Yani, böyle bir tabloda yaşıyoruz.

    Şimdi, Allah, Zafer Partisi ev hapsi salmış. Şimdi, Zafer Partisi genel başkan yardımcım bana neler anlatacak, Allah bilir. Telefonda bunları da dinleyecek halim yok ama görevimiz dinleyeceğiz. Böyle, yani, durum bu. Acayiplik içerisinde hayatımız sürüyor.

    Bu dem, parti ile Bahçeli meselesinin en komiği de Tülay Hanım'ın, Tülay Hatimoğulları'nın sürekli Abdullah Bahçeli demesi. Yani, acaba sübliminal bir mesaj mı veriyor Abdullah Bahçeli diyerek yoksa Türkiye'nin yeni dönemini mi tarif ediyor? Öcalan ve Bahçeli sentezi bir Türkiye'ye doğru mu gidiyoruz? Türk ve Kürt milliyetçiliğinin bir araya geldiği bir yapıya mı gidiyoruz? Bunu da bilmiyorum açıkçası ama sınırda bir devlet kurulduğu, bu devletin tanınmasının artık zorunlu hale geldiği Kürt devleti ortaya çıkıyor.

    Aslında, size şimdi yeri mi bilmiyorum ama entelektüel bir tartışmayı yapmamız gerekiyor artık, bugün içinde bulunduğumuz durumlarda. Acaba ulus devletlerin geleceği ne kadar? Bizim coğrafyamızda bir Kürt ulus devletine ihtiyaç var mı? Şimdi, Kürtlerin bir ulus devleti olamadı ve hatlı olarak belki de bunun öfkesini yaşıyorlar. Türkiye Cumhuriyeti’nde de kendilerini eşit vatandaş olarak göremediler. Dolayısıyla, bir ulus devlet arayışı içerisindeler. Bunu çok yanlış bulmuyorum; bu duyguyu çok yanlış bulmuyorum. Kendi dilini kullanmak, kendi eğitim sistemini kurmak vesaire, bunlar ihtiyaç olabilir fakat bunlar, unutmayın ki imparatorluk şeyinde bakiyesi olan toplumların sorunları. Her yerde bu sorunlar oluyor. Bağımsızlık hareketleri falan... Biraz tarih meselesinden oralardan konuşmak lazım.

    Ancak, Türkiye Cumhuriyeti dahil, dünyadaki bütün ulus devletler tartışmaya açılmışken, nedenini biliyorsunuz. Neoliberal siyaset, iktisadi olarak ülkeleri birbirine bağladı. Fakat kapitalizm o kadar ağır bir kriz yaşadı ki, yeniden ulus devletler güçlendi. Arkadan, işte bu pandemiyle birlikte yeniden güçlendi. Belki ulus devletlerin ömrü uzadı ama ulus devletlerin, yüzyılın başındaki, geçen yüzyılın başındaki anladığımız anlamda bağımsız, içe kapanık ulus devletler olma süreci bitti.

    Yaşadığımız kabusun bir nedeni de, dünya şirketler kanalıyla yönetilirken, bu şirketlerin kurduğu kurumlar, başta IMF olmak üzere, Dünya Bankası vesaire, aslında bana göre hırsızlıklarıyla devam ediyor dünyadaki ilişki. O yüzden biraz meseleyi buradan bakmak gerekiyor. Yani, Kürt ulus devleti bağımsız bir ulus devlet mi? O da bağımlı. Türkiye'ye bağımlı, başta...

  • 22:59 Ancak Türkiye Cumhuriyeti dahil, dünyadaki bütün ulus devletler tartışmaya açılmışken, nedenini biliyorsunuz. Neoliberal siyaset, iktisadi olarak ülkeleri birbirine bağladı. Fakat kapitalizm o kadar ağır bir kriz yaşadı ki, yeniden ulus devletler güçlendi. Arkadan, işte bu pandemiyle birlikte, ulus devletler yeniden güçlendi. Belki ulus devletlerin ömrü uzadı ama ulus devletlerin, yüzyılın başındaki, geçen yüzyılın başındaki anladığımız anlamda bağımsız, içe kapanık ulus devletler olma süreci bitti.

    Yaşadığımız kabusun bir nedeni de, dünya şirketler kanalıyla yönetiliyor. Bu şirketlerin kurduğu kurumlar, başta IMF olmak üzere Dünya Bankası vesaire, aslında bana göre hırsızlıkla dünya üzerindeki ilişkileri devam ettiriyor. O yüzden, biraz meseleyi buradan bakmak gerekiyor. Yani, Kürt ulus devleti bağımsız bir ulus devlet mi? O da bağımlı. Türkiye'ye başta, ardından Avrupa Birliği'ne ve Amerika'ya, şirketlere bağımlı. Yani Türkiye'ye de bağımlı, altını çiziyorum. Böyle olacak.

    Bütün bunları bilmeden konuştuğumuz zaman başka bir problem oluyor. Biraz bunları düşünmek gerekiyor. Dünyayı da hiç konuşamıyoruz. Çünkü o kadar içe kapandık, o kadar saçma sapan şeylerle bizi meşgul ediyorlar ki, Kürt meselesi denen mesele acaba barış sürecine girmiş mi? Bilmiyorum. Şu Den Parti'den, Bahçeli'ye geleni bir gösterir misin bana?

    "PKK'nın derhal silahlarını teslim etmesi, kongresini toplayıp örgütsel fesih işlemini tamamlaması, terörist Türkiye hedefinin enfekte olmaması, kimi komplikasyonların yaşanmaması için derhal sağlanmalıdır," diyor Play Hanım. Bu sürecin enfekte olmaması için çok hızlı adımların atılması gerektiğini en çok altını çizen taraf, bu. "Enfekte" benzetmesini hiç sevmedim. Yani, ne demek enfekte olmaması? Bu sürecin kesintiye uğramaması bitti. Niye enfekte ediyoruz? Komplikasyonlar falan filan, kötü bir benzetme. Neyse, bu benim takıntım olsun.

    Peki, kongre nasıl toplanacak? Yani, Öcalan toplasın diyorlar. Öcalan'a gidip orada kongrenin başkanlığını yaptırtacaksınız. Malazgirt'te toplanırsa, Öcalan'ı Malazgirt'ten getirteceksiniz. Bayağı acayip, ironik bir şey olur. Ya da videoyla bağlayacaksınız. İlk adım olarak bunu düşünüyorlar.

    Bir af meselesini konuşmak gerekecek. Af meselesi, tabii, o da enteresan bir mesele. Af meselesi Türkiye'nin gündemine gelecek. "Umut hakkı" denen mesele o. Dolayısıyla, affı doğrudan tartışmak kimsenin işine gelmediği için böyle bir tablo var. Ama asıl sorun şu: Öcalan, Malazgirt'te PKK'nın kongresini toplayacak mı, toplamayacak mı? Malazgirt’te olacak mı? Birinci soru; Öcalan ona başkanlık edecek mi, canlı olarak? İkinci soru; orada bulunarak mı yoksa uzaktan mı edecek? Yoksa hiç izin verilmeyecek mi? Bu çok kritik.

  • 25:19 Ürecin kesintiye uğramaması bitti. Niye enfekte ediyoruz? Komplikasyonlar falan filan. Kötü bir benzetme. Neyse, bu benim takıntım olsun. Peki, kongre nasıl toplanacak? Yani, Öcalan toplasın diyorlar. Öcalan’a ya gidip orada kongrenin başkanlığını yaptıracaksınız. Malazgirt’le toplanırsa, Öcalan’ı Malazgirt’le getirteceksiniz. Bayağı acayip ironik bir şey olur. Ya da videoyla bağlayacaksınız. İlk adım olarak bunu düşünüyorlar.

    Bir af meselesini konuşmak gerekecek. Af meselesi tabii o da enteresan bir mesele. Af meselesi Türkiye’nin gündemine gelecek. Umut hakkı denen mesele o. Dolayısıyla affı doğrudan tartışmak kimsenin işine gelmediği için böyle bir tablo var.

    Ama asıl sorun şu: Öcalan, Malazgirt’te PKK’nın kurultayını, neyse kongresini toplayacak mı, toplamayacak mı? Malazgirt'li olacak mı? Birinci soru, Öcalan ona başkanlık edecek mi canlı olarak? İkinci soru, orada bulunarak yoksa uzaktan mı edecek? Yoksa hiç izin verilmeyecek mi? Bu çok ciddi bir soru. Bu, çok ciddi bir irade göstergesi.

    Yani şimdi bir bahar havası esiyor ama bir anda bu bahar havası aniden sonbahara dönebilir. Onun da altını çizeyim. Recal bir şey söyleyeceğim. Bu, Senur’un çaydanlığı var ya, bak dikkat edersen demli çay olmuyor. Bir tane çaydanlık alalım ya. İğrenç. Senur bir de plastik. O, su plastik kokuyor bence. Evet, çok demli de değil. Bak, içiyorum. Ben alayım mı bugün bir tane? Niye? Hayır! Yani çaydanlıkla mı almayı beceremiyoruz? Neyse. Şimdi, demli çay önemli. Eskiden çay demlemek diye bir kültür vardı. Evlerde yapılıyordu. Tamam, eskisi gibi falan olmuyordu ama onda bile annem, Antakya’dan falan, o Kilis'ten kaçak çay getirirdi. Onları birbirine karıştırdı. Bizim de kaçakçılığımız çay kadar. Oradan bir çay demlenirdi. Çay önemli bir şey. Bizim çayımız iyiydi. Fakat şey bozuldu. Çaydanlık bozuldu. Senur’dan bir çaydanlık aldık kardeşim. O da iğrenç bir şey oluyor. Çay ısınmıyor, bilmem ne oluyor falan.

    Dolayısıyla şimdi hafta sonu Üsküdar’da kitap fuarında "Emver Bey, biz de çay demliyoruz. Sizlerle birlikte içiyorsunuz" diyor. Ben çayı keyifle içmediğim zaman, dinleyenler de keyifle içemiyor. Dolayısıyla çay mühim. Diyeceksin ki, konudan konuya atlıyorsunuz. Hayatta biraz böyle. Burada çok gülmüş gibi konuşmak da istemiyorum. Neyse, bu şey meselesi önemli. Onun altını çizmek istiyorum. Bence Türkiye’de önümüzdeki dönemde çok kritik bir fay hattı ve kavga konusu bu. Altını çizmek isterim, bunun burada notunu düşmüş olalım.

    Diğer bir mesele, bence bu Ümit Özdağ davasının süreci. Onun da altını çizmek isterim. Şimdi, Ümit Özdağ davasının süreci sonbahara bırakıldı. Savunmada da 21 Ocak’tan beri adam içeride bir kere. Neden içeride olduğu belli değil. İddianame yok. Daha da devam edecek. 4 yıl 8 aya kadar hapis isteniyormuş falan. Feşman neyse, hani yatarı bile olmayacak işler bunlar. Fakat diyor ki, AK Parti genel...

  • 27:43 Dolayısıyla şimdi hafta sonu Üsküdar'da kitap fuarında "Emver Bey, biz de çay demliyoruz. Sizle birlikte içiyorsunuz," diyor. E ben çayı keyifle içmediğim zaman dinleyenler de keyifle içemiyor. Dolayısıyla çay mühim.

    Diyeceksin ki, konudan konuya atlıyorsunuz. Hayatta biraz böyle burada çok gülmüş gibi konuşmak da istemiyorum. Neyse, bu şey meselesi önemli. Onun altını çizmek istiyorum. Yani bence Türkiye'de önümüzdeki dönemde çok kritik bir fay hattı ve kavga konusu bu. Altını çizmek isterim. Bunun burada not düşmüş olalım.

    Diğer bir mesele bence Ümit Özdağ davasının süreci. Onun da altını çizmek isterim. Şimdi Ümit Özdağ davasının süreci sonbahara bırakıldı. Savunmada da 21 Ocak'tan beri adam içeride. Bir kere, neden içeride olduğu belli değil. İddianame yok. Daha da devam edecek. 4 yıl 8 aya kadar hapis isteniyormuş. Feşman neyse, hani yatarı bile olmayacak işler bunlar.

    Fakat diyor ki: "AK Parti genel başkanı hitabını kullanırken ben Cumhurbaşkanı Erdoğan'ı hakaret etmedim. Ben AK Parti Genel Başkanı Erdoğan'ın Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün politikalarının milletin inancı, tarih ve kültürünü yıprattığı ifadelerini reddederek Erdoğan'ın izlediği politikaların Türk milletinin inancı, tarihi ve kültürünü yıprattığını ifade ettim."

    Burada bakın birden fazla tartışma var Ümit Bey'in söylediğinde. Bir kere, Atatürk'ten ne anlıyoruz? Bu Zafer Parti'nin çizgisi Atatürk'ü Türk milliyetçiliğine taşıyor. Evet, Atatürk'ün ilkelerinden birisi milliyetçilikti. Ama o zaman imparatorluk bekası olan bir toplumda milliyetçilik ileri bir adımdı. 2025'te böyle bir milliyetçilik yapılamaz. Bir bu.

    İkincisi, MHP geleneğinden geliyorsun. MHP geleneği Atatürk'ün altı okuna tamamen karşı. Dolayısıyla, nasıl bir Atatürk var kafanızda onu da bilmiyorum. Dün öğrendim, haberlerde galiba Nazmi Bey söyledi. O adam dedi ki, annesi kadın kolları başkanı, babası amblemde bile emeği var.

    Yani Ümit Özdağ MHP'li, MHP'li. Yani bizim tamamen karşı olduğumuz bir şey. Yalnız, Ümit Özdağ tartışma kültürüne de yakın bir adamdır. Ben onunla çok tartıştım. Ancak tabii bu seküler milliyetçilik meselesi bana göre İtalyan Mussolini çizgisi, Franco çizgisi, ve Nazi Almanya'sının ilk yıllarındaki çizgiye çok yakın bir çizgi. Bunu da söylemek zorundayım.

    Yani birisi kalkıp da bana "Ne alakası var?" derse, vallahi size onu öğretemeyeceğim ama kaynak gösterebilirim. Alın, okuyun derim. Bir de böyle bir sorun var. Yani Türkiye'de kendinize ait bir yer bulmak çok zor. CHP sizi ifade etmiyor. DEM içinden tamamen solculuğu attı. Ben Selahattin Bey'e oy verdim, o ayrı. Ama onun için de yer bulmak çok kolay değil. Hele AKP ile müzakere ettikten sonra hiç kolay değil.

    E dönecek olursak, zaten Cumhur İttifakıyla mümkün değil. Geriye ne kalıyor elimizde? E tip.

  • 29:56 Adam dedi ki, "Annesi kadın kolları başkanı, babası amblemde bile emeği var yani." Ümit Özbağ, Ümit Özdağ MHP'li, MHP'li yani bizim tamamen karşı olduğumuz bir şey. Yalnız, Ümit Özdağ tartışma kültürüne de yakın bir adamdır. Ben onunla çok tartıştım. Ancak tabii bu seküler milliyetçilik meselesi, bana göre İtalyan Mussolini çizgisi, Franco çizgisi ve Nazi Almanya'sının ilk yıllarındaki çizgiye çok yakın, Avrupa'da şu anda egemen olan bir çizgi. Bunu da söylemek zorundayım. Yani birisi kalkıp da bana "Ne alakası var?" derse, vallahi size onu öğretemeyeceğim ama kaynak gösterebilirim. Alın, okuyun derim.

    Bir de böyle bir sorun var. Yani Türkiye'de kendinize ait bir yer bulmak çok zor. CHP sizi ifade etmiyor. DEM içinden tamamen solculuğu attı. Ben Selahattin Bey'e oy verdim, o ayrı ama onun için de yer bulmak çok kolay değil. Hele AKP ile müzakere ettikten sonra hiç kolay değil. Dönüyoruz, zaten Cumhur İttifakıyla mümkün değil. Geriye ne kalıyor elimizde? Evet, tip bir sol parti. Buradan bir sentez yapılabilir mi? Bu ne kadar toplumu yansıtır bilmiyorum.

    Tipi bir popülerlik yakaladı. Erkan mücadele etti. TKP, benim seçmeni olduğum parti, her zaman arkasında durduğum parti. Ama TKP'nin de toplumsal olarak ne kadar karşılığı var, ayrı bir sorun. Sol parti de aşkın ve devrimin partisinden bu tarafa pek bir şey yapamadı. Orada da çok arkadaşım var. Hep beraber hareket etme imkanı var mı, bilmiyorum. Yani büyük sıkıntılar var, onu söylemek istiyorum.

    Toplumun bütün bu meselelerde sıkışmışlık duygusu var. Kimle konuşursan, "Şimdi solcuların karşılığı var mı?" gibi tuhaf bir tartışma var. Yani ne yapalım şimdi? İnanmadığımız şeye oy verelim mi? Bizi dövsünler mi? Ya da onun vebalini mi taşıyalım? Ciddi bir sorun. Bunun da altını çizmek isterim açıkçası. Bunu da, bir tarafa not etmek gerekiyor. Diyeceksiniz ki, "Hiç edebiyat konuşamıyoruz." Haklısınız. Hiç edebiyat konuşamıyoruz. Edebiyat konuşamadığımız için zemin, ayrıca bir problem. Fakat zaten insanlar hiçbir şey dinlemiyor. Canları sıkkın. Edebiyat nasıl konuşulur? Onu da ben kestiremiyorum. Konuşmak istiyorum.

    Fakat şunu söylemek isterim: Türkiye'de sadece bizi delirten meseleler bunlar değil. İki olay söyleyeceğim. Buradan da uyarmak istiyorum. Bir, bizim Arzuların orada beslediği dört tane köpek var. Bu dört tanesi, orada bir tane saçı başı yolunmuş bir kadın var, havlıyorlar diye sürekli Ataşehir Belediyesi'ne şikayet ediyor. Tamam mı? Kadının saçı başı yolunmuş, yani Ataşehir Belediyesi de orada Murat diye bir müdür varmış galiba, o yapıyor. Onun da canını okuyacağım bugün öğleden sonra. Sürekli hayvanları almak için geliyor.

    Şimdi ben hem Ataşehir Belediye Başkanı hem Kadıköy Belediye Başkanıyla konuştum. Şöyle bir sistem işletiyorlar. Alt kadrolar. Bakın, bu söyleyeceğim çok önemli. Murat bunu yapıyor mu bilmiyorum ama yapıyorsa ayrı bir mesele.

  • 32:22 Nuşamadığımız için zemin ayrıca bir problem. Fakat zaten insanlar hiçbir şey dinlemiyor; canları sıkkın. Edebiyat nasıl konuşulur, onu da ben kestiremiyorum. Konuşmak istiyorum; fakat şunu söylemek isterim: Türkiye'de sadece bizi delirten meseleler bunlar değil.

    İki olay söyleyeceğim ve buradan da uyarmak istiyorum. Bir, bizim Arzular'ın orada dört tane köpeği var. Bu dört köpeği orada bir kadının saçı başı yolması nedeniyle havlıyorlar diye sürekli Ataşehir Belediyesi’ne şikayet ediyor. Tamam mı? Kadının saçı başı yolması yani… Ataşehir Belediyesi'nde de orada Murat diye bir müdür varmış galiba, o yapıyor. Onun da canını okuyacağım; çünkü bugün öğleden sonra sürekli hayvanları almak için geliyor.

    Şimdi ben hem Ataşehir Belediye Başkanı ile hem de Kadıköy Belediye Başkanı ile konuştum. Şöyle bir sistem işletiyorlar. Bakın, bu söyleyeceğim çok önemli: Murat bunu yapıyor mu bilmiyorum, ama yapıyorsa ayrı bir mesele. Şimdi, halk CİMER’e şikayet ediyor. CİMER’e şikayet edip de eğer yürürlüğe koymazsanız, bakın, CİMER’e şikayet edip yürürlüğe koymazsanız, belediye başkanları sorumlu tutuluyor. Zaten adamların başı dertte. Dolayısıyla belediye başkanları diyor ki, "Abi biz hayvanları yaşadıkları yerde tutmak istiyoruz ama CİMER’e şikayet olunca görevi yapmazsak soruşturma açılıyor, başımız belaya giriyor." Böyle bir açmaz var. Bu bir; almak zorunda kalıyorlar.

    İki, ama çok daha aşağılık olanı bilin. Cumhuriyet Halk Partili belediyelerde personel, belediye başkanlarının ardından, "lan bu talimat verse ne olur, vermese ne olur? Nasıl olsa yarın bir gün bunu da alırlar" diye davranıyor. Altını çiziyorum: Aşağılık bir şey bu. Personel, belediye başkanlarına, başkan yardımcılarına namuslu olduklarını varsayıyoruz. "Abi bunu görevde tutsalar ne olur? Tutmasalar, şey, bunun lafını dinlesen ne olur, dinlemesen ne olur? Bu heriften ne olur?" Nasıl olsa yarın bunu da alırlar diyorlar. Korkunç bir şey.

    Düşünün, Üsküdar Belediye Başkanı’sınız Sinem Hanım’ın. E AKP’nin düşmanısınız çünkü öyle kaybetmeyi hazmedemediler. Ve alt kadroların hemen tamamı AKP’li. Temizlemek kolay değil. Ve bunlar dinlemiyor zaten. İş yavaşlatma yapıyor. Bir de sizinle alay ediyorlar.

    Şimdi bu tabloda belediye başkanlarının, hadi Ataşehir, efendime söyleyeyim Kadıköy, Beşiktaş vesaire durumu öyle değil ama diğerleri açısından fevkalade tehlikeli bir durum. İş bu hale gelmiş durumda.

    Şimdi bu Arzular’ın oradaki köpeklere kafayı takmış. Bu Murat müdür ne yapsa… Köpeklere kafayı takma; köpekleri rahat bırak. Bu köpekleri CİMER’e şikayet eden her kimse şunu bilsin ki, hayvanlara bakıyorlar. Hayvanlar kimseye saldırmıyor. Hayvanlar akşamları işte sitelerin içine alınıyor; bilmem ne yapılıyor. Yani ne istiyorsunuz hayvanlardan? Ne istiyorsunuz hayvanlardan? Zehirlensinler, ölsünler mi? İşkence mi çeksinler? Bu kadar mı vicdanınız yok?

  • 34:32 Düşünün, Üsküdar Belediye Başkanısınız Sinem Hanım'ın. AKP'nin düşmanısınız, çünkü kaybetmeyi hazmedemediler. Ve alt kadroların hemen tamamı AKP'li. Temizlemek kolay değil. Bunlar dinlemiyor zaten. İş yavaşlatma yapıyorlar. Bir de sizin hakkında gülüyorlar.

    Şimdi bu tabloda belediye başkanlarının durumu, hadi Ataşehir, Kadıköy, Beşiktaş gibi yerler öyle değil ama diğerleri açısından fevkalade tehlikeli bir durum. İş bu hale gelmiş durumda. Şimdi bu, Arzuların oradaki köpeklere kafayı takmış. Bu Murat müdür, köpeklere takma kafayı. Onları rahat bırak. Bu köpekleri cir cimere şikayet eden her kimse, şunu bilsin ki hayvanlara bakıyorlar. Hayvanlar kimseye saldırmıyor. Akşamları işte, sitelerin içine alınıyor, bilmem ne yapılıyor yani. Ne istiyorsunuz hayvanlardan? Zehirlensinler, ölsünler mi? İşkence mi çeksinler? Bu kadar mı şeyiniz yok? Vicdanınız yok yani.

    Bunu uyarıyorum. Murat müdürü hayvanları alma. Çünkü bakıyorlar. Ben takip ediyorum; hayvanları yediriyorlar, içiriyorlar, aşılarını yaptırıyor, gezdiriyorlar. Yani senin barınağına bu hayvanların girmesinin bir faydası yok. Hayvanlar kimseye zarar vermiyor. Günde üç kere havlıyor diye... Siz de havlıyorsunuz, korna çalıyorsunuz. Havlamaktan daha beter. Havlama organik değil, organik değil. Dolayısıyla kendisini aramak yerine buradan uyarıyorum; hayvanları alma. Çünkü hayvanların kimseye zararı yok. Bunu söyleyeyim.

    Bir ikinci mesele, dün akşam bir katliama tanık olduk. Hekim olduğu iddia edilen biri... Çağla, onu bul istersen. O şerefsiz, adi kişi hayvanları, el kadar bebeleri resmen doğrayarak katlediyor. Bütün kıyamet koptu gece. Meğersem bu kişinin ilk vakası da değilmiş. Bunu hemen meslekten men etmek, aynı zamanda eğer akli problemi varsa, önce tımarhaneye, sonra hapishaneye kapatmak gerekiyor. Yoksa doğrudan ömür boyu hapis cezasıyla içeri tıkmak lazım. 15 bebeği öldüren yenidoğan çetesi üyesidir. Net. Yeni doğan çetesi üyesidir. Açık söylüyorum, bunun altını çizmek istiyorum.

    Yetkililere buradan memnun musunuz diyorum, çıkarttığınız yasadan. Yasadan güç alan bebek katilleri aramızda yaşıyor. Hayvanlarla ilişki kurmayanlar; bebek eşekle, bebek maymunla, bebek köpekle, evimizdeki insan bebek arasında bir fark olmadığını bilmez. Bilmedikleri için de hayvanları aşağılarlar. Eşref-i mahlukat dediğiniz insanın mahluk bölümü doğru. Ama yaradılanların en güzeli olduğu doğru değil; en aşağılık. Hiçbir hayvan bunu yapmaz. Herifin fotoğrafı da var. Onu bulsana. İddialara göre, “Bu ne ya? Nasıl iddia ya?” Bu doğru. İddia müddia değil, doğru. Dün herifi yakaladılar, tutukladılar. Doktor ya, canınıza emanet edeceksiniz. Addi pislik. Daha ağır küfür etmek istiyorum ama doğru değil.

    Şimdi böyle bir durumla karşı karşıya kaldık. Bu iğrenç insanlarla bir arada yaşamak zorundayız. Zorundayız.

  • 36:58 İçeri tıkmak lazım. 15 bebeği öldüren yenidoğan çetesi üyesi. Net. Net. Yenidoğan çetesi üyesidir. Açık söylüyorum, bunun altını çizmek istiyorum. Yetkilere buradan memnun musunuz diyorum? Çıkarttığınız yasadan. Yasadan güç olarak bebek katilleri aramızda yaşıyor. Hayvanlarla ilişki kurmayanlar, bebek eşekle, bebek maymunla, bebek köpekle, evimizdeki insan bebek arasında bir fark olmadığını bilmez. Bilmedikleri için de hayvanları aşağılar.

    Eşref-i mahlukat dediğiniz insanın mahluk bölümü doğru. Ama yaradılanların en güzeli olduğu doğru değil; en aşağılık. Hiçbir hayvan bunu yapmaz. Herifin fotoğrafı da var. Onu bulsana. İddiaya göre diyor, bu ne ya? Nasıl iddia ya? Bu doğru. İddia, müddia değil. Doğru. Dün herifi yakaladılar, tutukladılar. Doktor, ya canınıza emanet edeceksiniz. Addi pislik. Daha ağır küfür etmek istiyorum da, doğru değil.

    Şimdi böyle bir durumla karşı karşıya kaldık. Bu iğrenç insanlarla bir arada yaşamak zorundayız. Zorundayız yani. Yapacak bir şey yok. Sokaktaki komşun da bu olabiliyor. Baksana, kadın “Avlıyorlar, beni rahatsız ediyorlar” diyor. Dört hayvanın katledilmesini istiyor. Bir de karşımıza işte, “Hayvanlar ısırıyor” diyor. Hepsi kurmaca. Hepsi kurmaca. Hayvanlar ısırıyor olabilir. Hayvanların ısırmasından kimse memnun olmaz. Ama sonuçta aç mıdır, açık mıdır bu hayvanlar? Üremesi engellenmiş midir? Instagram'da köpek üretim çiftlikleri hala satış yapıyor dünyanın parasına. Onları durdurun.

    Köpek dövüşleri yapılıyor. Horoz dövüşleri yapılıyor. Onları durdurun. Bunları durdurmuyorsunuz. Hayvanları katletmek, işte bu herif cani. Bana sorarsanız, cinayetten yargılanmalı. 13 bebeği katletmiş. Kaç yaşında bu pislik? Yani 30 yaşında ya var ya yok. Var mı bilmiyorum. Böyle bir insan, bebekleri aracının bagajına koymuş, katletmiş. Ya, bu inanılır gibi değil; insan bunu yapar mı ya? Yapar. Sadece insan yapar zaten. Tablo bu.

    E, şey gelecek mi? E, Fırat, bir sorsana Çağla. E, geldi mi abi? Alalım onu ya. Geldi. Bakalım Fırat. Bu cani kaldır; sinir oldum herif. Fırat, hoş geldin.

    Hoş bulduk. Çağla kaldır. Fırat cani. Ben üçümüz aynı karede olduk. Heh. Fırat, ne haber?

    İyiyim abi. İyi yayınlar. Senden ne haber?

    Fırat, kötü artık. Benim modam geçti. Senin dediğin gibi bir şeyler yapman lazım. Evet. Kimse seni izlemiyor, diyorsun ya. Enver abi, senin modan geçti. Kimse seni izlemez.

    E, olabilir. O zaman artık seni izlesinler. Ne yapayım yani?

    Doğru. Ya bu şeyle ilgili, az önceki meseleyle ilgili izninle bir şey söyleyeyim ben de. Bu yasayla ilgili şöyle bir tartışma var. Türkiye'de mülteci meselesi dedikleri, aslında sığınmacı... Sığınmacılar da bu şekilde tartışıldı, edildi ülkemizde. Biz ülke olarak her şeyi çok uçtaki tartışmalara sevk ediyoruz. Yani bu hayvanlarla ilgili mesele şu: herkesin evinde ya insanlar bir kere şöyle yaklaşıyor duruma. Mesela sokakta hayvan istemediğini söyleyenler, “Ben de hayvan seviyorum” ya da başka bir şey söylüyor.

  • 39:41 Orsana Çağla. Eee, geldi mi abi? Alalım onu ya. Geldi. Bakalım Fırat. Bu cani, kaldır! Sinir oldum herife. Fırat, hoş geldin ya.

    Hoş bulduk. Çağla, kaldır. Fırat, cani. Ben üçümüz aynı karede olduk. Heh. Fırat, ne haber?

    İyiyim abi. İyi yayınlar. Senden ne haber?

    Fırat, kötü artık. Benim modam geçti. Senin dediğin gibi bir şeyler yapman lazım.

    Eee, evet. Kimse, sen diyorsun ya bana; Enver abi, senin modan geçti. Kimse seni izlemez.

    Eee, olabilir. O zaman artık seni izlesinler. Ne yapayım yani?

    Doğru. Ya bu şeyle ilgili, az önceki meseleyle ilgili, izninle bir şey söyleyeyim ben de. Bu yasayla ilgili şöyle bir tartışma var. Türkiye'de bu, eee, mülteci meselesi dedikleri bu aslında sığınmacı; eee, sığınmacılar da bu şekilde tartışıldı, edildi ülkemizde.

    Biz ülke, yani ülke, her şey çok uç tartışıyor. Yani bu hayvanlarla ilgili mesele şu. Yani herkesin evinde ya insanlar bir kere şöyle yaklaşıyor duruma. Mesela, sokakta hayvan istemediğini söyleyenler ya da ben de hayvan seviyorum ya da başka bir şey söylüyor. O yüzden, bu yasa çıkmadan önce eee, iyi bir tartışma yapılsaydı, bence bütün bunun önüne geçilebilirdi.

    Yani, eee, hayvanları sokak ortasında öldürmekle yasa işletilmez. Yani ben de, hani mesela biraz daha senin tersini düşünüyorum. Ben, hayvanların kesinlikle sokakta olmaması gerektiğini düşünüyorum. Hepsinin sahiplendirilmesi ve evlerinde olmasını, yani evinde olmasını istiyorum. Çünkü nasıl sahiplendireceksin? E bu yolla, yani öldürerek değil, üretimi durduracağım. Çiftleşmeyi durduracağım.

    Şunun için söylüyorum; ben mesela E5'te eve giderken bazen sokakta, yani şeyde ana caddede, bir sürü böyle kedinin araçların altında kaldığını görüyorum. Ya her gün bu tabloya İstanbullu, eee, eminim ki yani sadece İstanbul'da yüzlerce böyle hayvana eee şahit oluyor.

    Yani bunu söylemek istiyorum. Yani bunu iyice tartışmaları gerekiyordu ama hani böyle hızlıca bir yasa çıkarıp eee bunun önüne geçemezler. Yani bir, yani ortada bir vaka varsa, bir sorun varsa bunu o toplumun bütün kesimlerine tartışmaları gerekiyordu, diyeyim.

    Sadece bu kadar. Şimdi Fırat, sen bana dedin ya: Katıl, bizim için daha önemli hale geldi. Ben bunları söylerken kendimi dilenci gibi hissediyorum. Moralimi bozuluyor. Hele bizden RTÜK 1 milyon lira isterse, hep beraber rahat ederim. Tamam mı? Ödeyemeyiz. Olur, biter. Dolayısıyla o meseleyi kapatıyorum.

    Şimdi, bizim yeni yöntemi anlatır mısın? Birazdan Nisan’ı çünkü okula bırakacağım. Eee, 8 dakika sonra yayına gideceğim. Eee, Nisan’ı okula götüreceğim. Eee, bir özetlesene. Nedir durum?

    Ya şöyle bir durum var; eee, bu yayıncılık giderek zor bir hale gelmeye başladı. Eee, çünkü onlarca hatta yüzlerce kanal aynı anda eee, yayına girmeye başladı ve eee dikkat ettiysen, hani burada bilgiyi burada aktarmadan önce sosyal medyada artık herkes bunu tüketmiş oluyor.

    Ve sosyal medya öyle bir hale geldi ki; hani burada söylenen uzun cümleler, 30 eee saniyelik eee kesitlerle bambaşka bir hale getiriliyor. Eee, o yüzden hani burada insanlar yayın yapamaz hale g...

  • 42:17 ...gerek kalmadan bir yerden dönüş yapılabilir.

    Şimdi, Fırat, sen bana dedin ya, "katıl, bizim için daha önemli hale geldi." Ben bunları söylerken kendimi dilenci gibi hissediyorum, moralim bozuluyor. Hele bizden RTÜK 1 milyon lira isterse, hep beraber rahat ederim. Tamam mı? Ödeyemeyiz. Olur, biter. Dolayısıyla o meseleyi kapatıyorum.

    Şimdi, bizim yeni yöntemi anlatır mısın? Birazdan Nisan'ı okula bırakacağım, sekiz dakika sonra yayına gideceğim. Nisan'ı okula götüreceğim. Bir özetlesene, nedir durum?

    Ya şöyle bir durum var; bu yayıncılık giderek zor bir hale gelmeye başladı. Çünkü onlarca, hatta yüzlerce kanal aynı anda yayına girmeye başladı. Dikkat ettiysen, burada bilgiyi aktarmadan önce sosyal medyada artık herkes bunu tüketmiş oluyor. Sosyal medya öyle bir hale geldi ki, burada söylenen uzun cümleler, 30 saniyelik kesitlerle bambaşka bir hale getiriliyor. O yüzden insanlar yayın yapamaz hale geldiler. Bu çok zor bir durum oldu.

    Bir de, hani az önce sen de anlattın, mesela bu bir soruşturmanın sonucunu kendine anlattın ya, burayı kontrol edebilmek çok zor. Şimdi buralar, yani bu ayakta kalmak için birkaç yol deniyor. Burada yayın yapan arkadaşların ya gidip bir yere sponsor almaları gerekiyor ki, bunların hemen hemen hepsi kripto firmaları; yani para veren yerler aslında online bir şekilde kripto satan alanlar. Bunun dışında çünkü yayıncıların hemen hemen hepsinde görürsünüz, üç-dört firma var ve bu firmalar bütün gazetecileri tırnak içinde sponsor ediyor. Sen sponsor diyorsun, satın alıyorlar. Ben öyle anlıyorum.

    Sponsor bu biçimde, her sponsorluk için demiyorum ama kripto para firması satın almak demektir. Burada şöyle bir durum var; yani bu kripto firması yarın bir gün batarsa, ilginç bir hal alır. Bu bizim için büyük bir tartışmaydı. Burayı açmak bizim için çok zordu. Burayı kurmak, bir yere getirmek çok zor bir şeydi. Burada insanların her gün yayına gelip bir saat, iki saat, bazen üç saat izlemeleri, onlar için çok zor bir durumdu.

    Ama burada yayıncılıkta, daha iyi bir hale gelmek gerektiğini düşünüyorum. Geçen bunu gördük çünkü insanlar tartışamıyorlar burada. İyi bir yayıncılığı burada nasıl iyi hale getireceğiz? Mesela haberleri nasıl daha iyi deşifre edeceğiz? Altını nasıl somutlandıracağız? Bunun yöntemi bizde yok. Mesela dün akşam İBB soruşturmasının sonuçları vardı ama bugün yayına yetiştiremedik. Biraz daha bunu derleyip toplayarak, saat 11:00'de video haline getirelim diye bir düşüncemiz var. Tabii ki bu da şöyle olur; mesela vatandaş aksini, yani bizden izleyici "ya böyle bir şey mi var? Biz 11'de iyi bir şey yakalamıştık" derse, oradan devam edebiliriz. Sonuçta canlı yayınlar kesilmeye gerek kalmadan bir yerden dönüş yapılabilir.

  • 44:40 Burayı kurmak, bir yere getirmek çok zor bir şeydi. Burada insanların her gün yayına gelip burada kalması; bazen bir saat, bazen iki saat, bazen de üç saat izlemeleri onlar için çok zor bir durumdu. Ama burada yayıncılıkta daha iyi bir hale gelmek gerekiyor. Yani bunu geçenlerde gördük. Çünkü insanlar, iyi bir yayıncılığın burada nasıl daha iyi hale getirileceğini tartışamıyorlar. Mesela, haberleri nasıl daha iyi deşifre edeceğiz? Altını nasıl somutlaştıracağız? Bunun kesin bir çözümü bizde yok.

    Mesela, dün akşam İBB soruşturmasının sonuçları vardı ama bugün yayına yetiştiremedik. Biraz daha bunu derleyip toparlayarak, saat 11:00’de bir video haline getirelim diye bir düşüncemiz var. Tabii ki bu da şöyle olur; vatandaş, yani izleyicimiz der ki, “Ya böyle bir şey mi var? Biz 11'de iyi bir şey yakalamıştık; oradan devam edelim” olursa, tekrardan dönülür sonuçta. Canlı yayınlar kesilmeyecek.

    Canlı yayınlar bu arada daha da artacak. Yani burada akşam yayınlarını biraz daha artıracağız. Hani sürpriz canlı yayınlar yapmayı daha önce planlayamadığımız mevcut yayınları burada planlıyoruz. Aslında yayın artırma derdimiz var. Geçen yine Şener Üşüoy ile başlayan bir video serisi oldu. Umarım bu hafta ve sonraki hafta da devam edecek.

    Yine bunlar devam edecek ve biraz daha bu kanala fazla içerik yükleyebileceğimiz bir sistem inşa edilmesi gibi bir düşüncemiz var. Bunun için de bu kanal, izleyicilerin sponsorluğunda, desteğinde kuruldu. Daha fazla destek olmaları gerekiyor. Çünkü şöyle bir durum var; geçen seni de eleştirdim. Buradan da söylemiş olayım. Akşam KRT'de yayın yaptığın zaman, orada bütün içerik tüketiliyor ve buraya geldiğinde aslında tükenmiş içerikle izleyicinin karşısına çıkmış oluyorsun. Ben de bunun canlı yayında devam etmesinin doğru olmadığını sana söyledim. Yani benim eleştirim buydu.

    Ne yapayım? Sonuç itibariyle hem yoruluyorum hem de senden eleştiri alıyorum. Doğru, doğru diyorsun. Çünkü şöyle bir durum oldu; orada her şey bitiyor. Yani iki saat ya da üç saatlik bir yayın yaptığında, orada her şeyi tüketmiş oluyorsun. Buraya geldiğinde ise, 90 dakika sürüyor. Ama aslında üç saati buluyordur. Evet, 90 dakika diyorum. Yani burada aslında bütün 90 dakikada üç saatlik performans sergiliyorsun.

    Şu an, bütün izleyiciler eminim, yayın bitiminde "şuna baksınlar". Mesela KRT'nin şu anki YouTube hesabına baksınlar. Yani maksimum izleyicisi Çağla baksın, yazsın bize Prive Chat'ten. Orada maksimum...

  • 47:03 İçerik tüketildiğinde burada, yani orada bütün içerik tükeniyor ve buraya geldiğinde aslında tükenmiş içerikle izleyicinin karşısına çıkmış oluyorsun. Ben de bunun canlı yayında devam etmesinin doğru olmadığını sana söyledim. Yani, eleştirim buydu. Bırakayım. Onu bilemedim. Ne yapayım? Yani sonuç itibarıyla hem yoruluyorum hem de senden fırça yiyorum.

    Doğru diyorsun ya. Çünkü şöyle bir durum oldu, orada her şey bitiyor. Hani 2 saat ya da 3 saatlik bir yayın yaptığında orada her şeyi tüketmiş oluyorsun. Buraya geldiğinde 3 saat değil, 90 dakika. Ama 3 saati buluyordur, yani. O bulmuyor. 90 dakika diyorum. Evet. Burada, çünkü bütün 90 dakikada 3 saatlik performans var.

    Şu an bütün izleyiciler eminim, bu yayının bitiminde şuna baksınlar. Mesela KR'nin şu an gidip YouTube hesabına baksın. Yani maksimum izleyicisi, Çağla baksın yazsın bize Prive Chat’ten. Orada şu anda maksimum 30-40 kişi var ama senin yayınlarında 600-700 kişiye yükseliyor. Vatandaş senin orada olduğunu bildiği için orada bir de maddi destek sağlıyor.

    İnsanlar, bu platformu ayakta tutarken, maddi destekleri tamamen bağımsız yayıncılığın devam etmesi için yapıyorlar ama orada yaptıkları destek bambaşka bir kanala gitmiş oluyor. Şu an KRT'de 100 kişi varmış, 70 kişi. İşte, yani sen yayın yaptığında 600-700 kişiye yükseliyor. Bu aslında bunu gösteriyor. Dün akşam, orada izleyenler bir daha buraya gelmiyor. Ya da buraya gelenler, “ben zaten dün akşam orada izledim” diyorlar.

    Peki, sana bir şey soracağım. Bizim yaptığımız gibi, şeffaf konuşan başka bir yer var mı? Yok ya. Şöyle bir şey var; mesela ben, en azından burayı başından beri takip edenler bilir. Benim seninle görüşlerim hemen hemen zıttır. Tabana tabana zıttır. Tabii sen faşistsin. Olabilir ya. Çoğu yerde taban tabana zıt düşünüyoruz ama bu buranın farkı. Yani buranın güzelliği bu. En azından biz burada tartışarak bir doğru zemini bulmaya çalışıyoruz.

    Ama şunu söyleyeyim, bazen tartışıyorlar. Yani şu an YouTube'un en iyileri diye pazarlanan bazı isimler var. Eleştir mesela, hani İmamoğlu'na karşı olduğun için çok fazla eleştiri alıyorsun. Ben mesela Kılıçdaroğlu'nun adaylığında gazeteciyim. Normalde görüş belirtmek çok doğru olmaz ama ben asla istemeyen insanlardan biriyim. Hatta bu kanalda bir gün sen Kılıçdaroğlu'yla görüşürken biz burada yayın yapıp Kılıçdaroğlu'nu gömmüştük. Çünkü hakikaten çok, yani saçma bir adaylıktı. Ve bu adaylık, Allah canını almasın, onu hiç unutmuyorum. Ben adamla genel merkezde görüşüyorum. Yayında siz Ali ile birlikte ağzınıza geleni söylüyordunuz. Demokrasiye bak. Hem demokrasiye inan hem de demokrasiye inanmıyorum, hem demokratım. Saçma ya.

  • 49:37 Çoğu yerde taban tabana zıt düşünüyoruz ama buranın farkı bu. Yani buranın güzelliği bu. En azından biz burada tartışarak doğru zemini bulmaya çalışıyoruz.

    Ama ben şunu söyleyeyim; mesela bazen tartışıyorlar, tamam mı? Yani şu an YouTube'un en iyileri diye pazarlanan bazı isimler var. Eleştirilere mesela İmamoğlu'na karşı olduğun için çok fazla maruz kalıyorsun. Ben mesela Kılıçdaroğlu'nun adaylığında gazeteciyim. Normalde görüş belirtmek çok doğru olmaz ama ben asla istemeyen insanlardan biriyim. Hatta bu kanalda bir gün sen Kılıçdaroğlu'yla görüşürken biz burada yayın yapıp Kılıçdaroğlu'nu eleştirmiştik. Çünkü hakikaten saçma bir adaylıktı.

    Ve bu adaylık, Allah canını almasın, onu hiç unutmuyorum. Ben adamla genel merkezde görüşüyorum. Yayında siz Ali ile birlikte ağzınıza geleni söylüyordunuz. Demokrasiye bak; hem demokrasiye inan hem de inanmıyorum, hem demokratım. Bu saçma ya. Burada şöyle bir şey var; şimdi Ekmeleddin İhsanoğlu'ndan bu yana, Ekmeleddin İhsanoğlu'nu pazarlayanlar aynı ekip. Yani bazı gazeteciler ardından devam ettiler. Ekmeleddin İhsanoğlu'nu bizim Özlem pazarladı. Ama sadece Özlem Gürses değil ki, Özlem Gürses'in etrafında bir sürü gazeteci vardı. Özlem onun halkla ilişkilercisiydi.

    Evet, yani şimdi etrafında bir sürü gazeteci vardı. Yani Muharrem İnce Cumhurbaşkanı olsun diye başlık atanlar, Kemal Kılıçdaroğlu aday olunca Muharrem İnce'ye saldırdılar. Fethullahçı kumpaslarla saldırdılar. Bu kez Muharrem İnce İmamoğlu'na karşı çıkınca Muharrem İnce'ye yine bir saldırı oldu; böyle bir gazeteci ordusu var ve sürekli anlık görüş ve fikir değiştiriyor ama bu da maalesef insanların 15-20 yılına mal olmuş durumda. Yani o yüzden burada hakikatin, doğrunun bulunması ve yakalanması gerekiyor.

    Sonuç olarak şöyle bir şey var; konuştuğumuz her şeyin temelinde insanların yoksulluğu var. Yani her şeyin temelinde yoksulluk var. Her şeyin temelinde adalet var. Burada tartışılması gereken ve kaçırılmaması gereken tek şeyin bu olduğunu düşünüyorum. Yayıncılığın da ana temelinin vatandaşların yoksulluğu ve tamamen hukuk üzerine olması gerektiğini düşünüyorum. Şu anda başka bir şey söylemek gelmiyor.

    Sana gıcık oluyorum. Teşekkürler abi. Ama sen mesela normal hayattaki gıcıklığın kadar bu kamera önüne alışık olmadığın için normal hayatta kadar gıcık değilsin. Fakat milleti bilerek tahrik ediyorsun. Her konuda benim zıddıma giderek, senin yüzünden chat'te sürekli küfür yiyoruz. Ama hoşuma da gidiyor senin her konuda zıt olman. Bunu bilerek yaptığını düşünüyorum. Yoksa bu kadar kıl olamazsın yani.

    Yo, ya öyle bir şey yok. Ben o kadar kılım diyorsun. O kadar bu arada, o kadar kılım yani. O kadar iğrenç, iğrenç düşünceli ve iğrenç bir insanım yani. Bunu da saklamıyorum. Çağla, eee, Kürt olup da en Türk milliyetçisi şey; Fırat çok enteresan ya. Kamerada…

  • 52:09 şeyin temelinde yoksulluğu var. Her şeyin temelinde adalet var. Burada tartışılması gereken ve kaçırılmaması gereken tek şeyin ben bu olduğunu düşünüyorum. Yayıncılığın da ana temelinin, vatandaşların yoksulluğu ve tamamen hukuk üzerine olması gerektiğini düşünüyorum. Yani başka da bir şey söylemek şu anda aklıma gelmiyor.

    Sana gıcık oluyorum. Teşekkürler, abi. Ama sen, mesela normal hayattaki gıcıklığın kadar bu kamera önüne alışık olmadığın için, normal hayatta kadar gıcık değilsin. Fakat milleti bilerek tahrik ediyorsun. Her konuda benim zıddıma giderek, senin yüzünden chat'te sürekli küfür yiyoruz. Ama hoşuma da gidiyor, senin her konuda zıt olman. E bunu bilerek yaptığını düşünüyorum. Yoksa bu kadar kıl olamazsın yani.

    Yo, öyle bir şey yok. Ben o kadar kılım diyorsun. O kadar bu arada o kadar kılım yani. O kadar iğrenç. İğrenç düşünceli ve iğrenç bir insanım yani. Bunu da şey yapmıyorum.

    Çağla, eee, Kürt olup da en Türk milliyetçisi şey Fırat. Çok enteresan ya. Kamerada daha sempatik. Evet. Çağla yazmış da, "burada kamerada daha sempatik" değil mi? Kamerada sempatik bir de gömlek giymiş. Bugün yayına çıkacaksın diye mi? Hiç yayını planlamamıştım, bu arada yoldayken söyledin.

    Hı. Tamam. Bitiriyormuşuz. Eee, şey, Recai dedi ki, "Bitir. Fırat'ı çekemem" dedi. Şaka, sen eee, Recai ile en iyi anlaşan sensin. Arkadaşlar, böyle saçma sapan bir demokrasi içerisindeyiz. Yarın 1 Mayıs. Eee, o zaman KRT'yi bırakayım. Fırat, ne yapayım? Yani, ben KRT'nin zaten yayın çizgisini sevmediğim için, istiyorsam bırakayım. Senin yayın çizgin çok güzel. Tele1 sanki eee, şeye göre kim güçlüyse, kıbleni ona dönüyorsun. Laf mı yani? Yayın çizgisi.

    KRT'yi bıraksan iyi olur yani. İstersen, istersen bir oylama yap, "KRT'yi bırakayım mı?" diye. Eğer insanlar ne derse, o olsun. Ben saygı duyarım oylamalara. Tamam. 3 dakika oylama yapalım. 3 dakikamız kaldı. Eee, oylama başladı. Oylama başladı.

    Ya sen ne utanmaz adamsın ya. Hemen oylamayı sen de bırakacaksın ama. Fırat da şeyi bırakacak. Tamam mı? Ben de bırakacağım. Çağ, Çağla ikimize bakar o zaman. Peki, Çağla, ver bakalım görüşleri. Fırat'a katılan kimse var mı? Ben Fırat'a katılan birisi varsa zaten yanlış olduğunu bilir diye düşünüyorum. Aslında biz sabah çıkıp böyle konuşsak daha zevkli.

    Ha bak, bırakma diyor X YZ. Ya bu Çağla bilerek onları seçiyor ya. Yook, bırak geldi işte ya. Hemen hemen ya. Bak şimdi, bak Çağ, Çağla şey yapıyor bilerek; bırakları getiriyor. Çağla, bırakmaları getir, ya. Oho ya.

    Bu arada, tamamı öyle şu anda. Ne şu anda bırakma diyorlar işte. Ya abi, hepsi öyle yani. Hepsi bırak şu anda ama Çağla getirmiyor. Bak mesela, sonuç olarak, Çağla adil bir kere haksızlık yapma. Herkesi getiriyor, senin gibi değil o.

    Evet. Eee, sevgili dostlar, fonsuz, patronsuz ve de korkusuz mecburen Fıratlı bir yayın daha sürdürüyoruz. Eee, ve bu Fıratlı yayın, bizim açımızdan çok lezzetli bir yayın oldu. "Tele1'den vazgeçmeyiz" diyor. İşte zaten problem bu, biliyor musun? "Tele1'den vazgeçmeyiz" diyor. Çünkü kendi yankısını duymak istiyor.

  • 54:39 Çağ Çağla ikimize bakar o zaman. Peki, Çağla, ver bakalım görüşleri. Fırat'a katılan kimse var mı? Ben Fırat'a katılan birisi varsa, zaten yanlış olduğunu bilir diye düşünüyorum. Aslında biz sabah çıkıp böyle konuşsak daha zevkli.

    Ha bak, bırakma diyor X YZ. Ya, bu Çağla bilerek onları seçiyor. Yook, bırak geldi işte ya. Hemen hemen ya. Bak şimdi, Çağ Çağla, Çağla bir şey yapıyor bilerek. Bırakmaları getiriyor Çağla, bırakmaları getir. Oho ya. Bu arada, şey, tamamı öyle şu anda. Ne, şu anda bırakma diyorlar işte. Ya abi, hepsi öyle yani. Hepsi, hepsi bırak şu anda ama Çağla getirmiyor.

    Bak mesela, sonuç olarak Çağla adil bir kere, haksızlık yapma. Herkesi getiriyor, senin gibi değil o. Evet.

    Sevgili dostlar, fonsuz, patronsuz ve de korkusuz mecburen Fıratlı bir yayın daha sürdürüyoruz. Ve bu Fıratlı yayın bizim açımızdan çok lezzetli bir yayın oldu. "Tele1'den vazgeçmeyiz" diyor. İşte, zaten problem bu, biliyor musun? Tele1'den vazgeçmeyiz diyor, çünkü kendi yankısını duymak istiyor. Sabah akşam orada İmamoğlu'nu pazarlıyorsunuz. O yüzden de bayılıyorlar oraya. Tamam mı? Ben gerçeği söylüyorum; seyretmiyorlar. Ne yapayım?

    Hadi bakalım, o zaman bize destek verenleri görelim. Fırat, bak, bunu yapabilmek büyük güç. Başka kimse yapamıyor. Bak, görüyorsun, aşağıda bize destek verenler. İyi gün, kötü gün demeden destek verenler. Bizim gibi şeffaf konuşan da kimse yok. Fırat Efendi, seni burada konuşturuyorum sürekli. Memnun değilim ama senden. Ne yapalım?

    Yarın 1 Mayıs'ta neredesin? Yarın mı? Hı hı. Yani Kadıköy'e belki gideriz. Nasıl, belki? Ya, gelmeyecek misin? Yarın yoğun olacak ya. O yüzden yarın buradan canlı yayın yaparız seninle. Enteresan olur. Olabilir. Eee, zaten Kadıköy'deymişsin sen.

    Eee, onu da... Evet, arkadaşlar, sürçü lisan ettiysek affola. İşte bu millet o millet, lan bu millet. Hayır. Başımıza bu adamları seçip seçip getiren işte bu millet. Evet. Biz hep sanki bu millet başka bir milletmiş gibi düşünüyoruz. Asıl salaklığımız orada zaten. Evet. Lan işte bu millete o millet.

    [Müzik]

  • 57:30 lete o millet. [Müzik]
İşaretlediklerim