Rusen Cakir medyascope · 14 Mayıs 2025

Transatlantik: Trump Körfez'de | Ukrayna krizi için İstanbul zirvesi

  • 0:07 Merhaba, iyi günler. Transatlantik'ten karşınızdayız ve tam kadroyuz. Nihayet, Ömer Taşpınar ve Gönül Tol ile birlikte Washington'dayız. O kadar çok konuşacak şey var ki, hızlı bir şekilde hepsinden bahsetmek istiyorum.

    Öncelikle tabii ki, Trump'ın Körfez ziyareti çok ilginç bir fotoğrafla gündeme geldi. Eşaray ile birlikte ve Veliaht Prens ile beraber Trump. Bunun öncesinde, Erdoğan'ın da katıldığı bir online görüşmede bu konular tartışılmış. Trump, Suriye'ye yönelik yaptırımları kaldırma kararı almış. Bu kadarını bekliyor muydun, Gönül?

    Büşra, aslında bir süredir basına sızan bazı bilgiler vardı. Geçen hafta Wall Street Journal'da yer alan habere göre, Şara, Trump yönetimine yaptırımları kaldırmaları konusunda sinyaller göndermişti. "Biz pazarımızı size açalım, enerji konusunda işbirliği yapalım," gibi mesajlar verilmişti. Ayrıca, Trump'a yakın enerji sektöründen iş adamları da Şara ile bu görüşmeleri yürütüyordu. Amerikan enerji şirketleri de Trump üzerinde, bu yaptırımların kaldırılması için bir baskı oluşturmaya çalışıyordu.

    Buna rağmen, Trump'ın kendi kabinesi içinde bazı zorluklar vardı. Seb Gorka gibi isimler, ulusal güvenlik ekibinin başında bulunuyordu. Bu insanların Suriye'ye ve özellikle de El Şara'ya bakış açısı çok olumsuzdu. Geçen iki gün önce Seb Gorka, Arap medyasına bir röportaj verdi ve "Ben hiçbir tarihte cihatçıların ılımlı hale dönüşüp demokrat bir çizgiye geldiğini görmedim," dedi. Bu nedenle El Şara konusunda ciddi çekincelerim var ve bunu düşünen tek isim de değilim. Trump ekibi içinde pek çok insan benimle aynı fikirde. Dolayısıyla, yaptırımların kaldırılması konusunda endişelerimiz var; ancak kararı Trump verecek, dedi.

    İkincisi, Trump'ın İsrail'e yakın ekibinde, özellikle Netanyahu’ya yakın isimlerin de benzer çekinceleri dile getirdiğini belirtmem gerekir. Amerika'nın yaptırımları kaldırması konusunda iki kere düşünmesi gerektiği, belli şartlar sağlanmadığı sürece yaptırımların kaldırılmaması gerektiğine dair telkinler vardı. Üçüncüsü, Netanyahu şahsen her konuşmasında Trump ile El Şara konusunda alarm veren fotoğraflar paylaşıyordu ve "Aman buna dikkat edin, bunlar cihatçı," diyordu. Bu adamın adı Golan'dan geliyor; cihatçı bir geçmişi var. Bu çok büyük bir problem.

    Dolayısıyla, Trump'a hem İsrail ekibinden, Netanyahu'dan, hem de kendi ekibinden ciddi bir baskı söz konusuydu. O nedenle, yaptırımların bu kadar hızlı bir şekilde kaldırılmasını, Dışişleri Bakanı Mike Pompeo ve Marco Rubio da dahil olmak üzere kimse beklemiyordu. Ancak, sonuç olarak böyle oldu. Şimdi bu bize ne söylüyor? Aslında Trump'ın dış politikayı yönlendirme biçimi üzerinde konuşulması gereken pek çok parametre var.

  • 2:51 Trump'ın verdiği bilgiye göre, İsrail'e yakın olan Trump'ın ekibinden, özellikle Netanyahu'ya yakın isimler de benzer çekinceleri dile getiriyordu. Özellikle Amerika'nın yaptırımları kaldırması konusunda iki kere düşünmesi gerektiği, belirli şartlar sağlanmadığı sürece yaptırımların kaldırılmaması gerektiğine dair telkinler vardı.

    Netanyahu, şahsen her konuşmasında Trump'la yaptığı görüşmelerde, Şahra konusunda çok alarm veren bir fotoğraf paylaşıyordu. "Aman buna dikkat edin. Bunlar cihatçı zaten." şeklinde uyarılarda bulunmuştu. Burada bahsedilen kişinin adı "Golani"den geliyor; yani Golan Tepeleri'nden. Bu kişinin cihatçı geçmişi olduğunu da belirtmek gerek. Dolayısıyla Trump'a, hem İsrail ekibinden hem de Netanyahu'dan ciddi bir baskı söz konusuydu. Bunun yanı sıra, kendi ekibinden de yaptırımların kaldırılmasının bu kadar hızlı olacağını bekleyenlerin arasında Dışişleri Bakanı ve Marco Rubio da vardı. Fakat sonrasında beklenmeyen bir şekilde bu gerçekleşti.

    Peki, bu bize ne söylüyor? Aslında Trump'ın dış politikayı yönetme şekline dair oldukça net bir şey veriyor. Trump'ın dış politikadaki adımlarını anlamak için bu MAGA ideolojisine ve komplike, uzun soluklu stratejisine bakmak yerine parayı takip etmek gerekiyor. Ukrayna örneğinde de bunu gördük. Ukrayna'da mineral anlaşması imzalandıktan sonra, Trump, Ukrayna ve Zelenski konusundaki pozisyonunu son derece yumuşattı. Yaptırımların kaldırılmasındaki ana motivasyonlarından biri, enerji şirketlerinin ve yakınındaki iş adamlarının Suriye'de iş yapma isteği gibi çıkarlar. Temel motivasyonun bu olduğunu görüyoruz.

    Ayrıca, Trump açıklamasında hem Erdoğan'a hem de Muhammed Bin Salman'a teşekkür etti. Aslında Türkiye'den çok daha fazla Körfez ülkelerinin Trump üzerinde bir baskısı vardı. Bu ziyaretinde, Körfez ülkeleri, hem Katar hem Birleşik Arap Emirlikleri hem de Suudi Arabistan, net bir konuşma notu çıkarmışlardı. Bu notta, "Eğer yaptırımları kaldırmazsanız, Suriye kendi ayakları üzerinde duramayacak. Kendi ayakları üzerinde duramayan bir Suriye'den de Amerika'nın çekilmesi gerçekçi değil." şeklinde bir argümanı çok net bir şekilde tekrarladılar ve nihayetinde bu karar alındı.

    Son olarak, Trump bununla birlikte başka önemli açıklamalarda da bulundu. Örneğin, "İbrahim anlaşmalarına katılmasını bekliyorum." dedi. İbrahim anlaşmaları, Arap ülkeleriyle İsrail arasında diplomatik ilişkilerin normalleştirilmesi sürecini ifade ediyordu. Birleşik Arap Emirlikleri, bu adımı 2020 yılında atan ilk Arap ülkesi oldu. Şimdi Trump bunu gündeme getiriyor ve Şaar da bu fikre oldukça açık. Bunu da belirtmek gerekiyor.

  • 5:13 Körfez ülkeleri, hem Katar hem Birleşik Arap Emirlikleri hem de Suudi Arabistan, net bir konuşma notu çıkarmışlardı. Neydi o? Hep beraber Trump'a şunu gösterelim: "Yaptırımları kaldırmadığınız sürece Suriye kendi ayakları üzerinde duramayacak; kendi ayakları üzerinde duramayan bir Suriye'den de Amerika'nın çekilmesi gerçekçi değil." Bu argümanı çok net bir şekilde tekrarladılar ve nihayetinde bu karar alındı.

    Son olarak, şunu da söyleyeyim. Bununla birlikte başka önemli şeyler de açıkladı Trump. Ne dedi mesela? "İbrahim anlaşmalarına katılmasını bekliyorum." dedi. Neydi İbrahim anlaşmaları? Arap ülkeleriyle İsrail arasında diplomatik ilişkilerin normalleştirilmesi süreciydi. Birleşik Arap Emirlikleri bunu ilk 2020 yılında yaptı. İlk adımı atan Arap ülkesi oldu İbrahim anlaşmaları çerçevesinde. Şimdi Trump bunu gündeme getiriyor ve Şah da bu fikre çok açık; onu da belirtmek gerekiyor.

    Zaten Trump'la görüşmesinden önce biliyorsun, Riyad'la bir görüşme gerçekleşti. O görüşmeden önce aslında Şah bunun sinyallerini vermişti. Yani çok bir taraftan da bunlar dramatik gelişmeler. Çünkü Şah bile Golan Tepeleri'ndeki İsrail'in kontrolünü kabul edeceğinin dahi sinyalini verdi. Yani aslında şunu söyledi Şah: "Çok ciddi tavizler verebilirim. Hem Amerika'ya hem İsrail'e ciddi tavizler verebilirim. Karşılığında yaptırımları kaldırın." Dolayısıyla, böyle daha büyük bir şeyin, büyük bir paketin parçası oldu bu yaptırımların kaldırılması.

    İbrahim anlaşmalarının dışında ne var o paketin içerisinde? Mesela Trump dedi ki: "IŞİD konusunda, IŞİD üyelerinin ve onların ailelerinin tutulduğu hapishaneler var. Kürtlerin kontrolü altındaki yerde bunun kontrolünü sen ele alacaksın." dedi ve "Bize bu konuda yardım etmeni istiyoruz." dedi Trump Şah'a. İkincisi ise, "Filistin'e bağlı çalışan bazı, tırnak içerisinde, terörist gruplardan ve teröristlerden kurtulmanı istiyorum." dedi. Dolayısıyla bir paket sundu ve Şah da bütün bu pakete okey demiş görünüyor.

    Ömer, şunu hatırlıyorum; hatta şimdi baktım, Abdullah Gül'ün cumhurbaşkanlığının son Birleşmiş Milletler Genel Kurulu için New York'a gittiğinde, ben de gazetecilerin arasındaydım. Orada Dış İlişkiler Konseyi'nde bir soru-cevap etkinliği yapmıştı. İzlemiştik ve orada bir katılımcı, belli ki bir Tangk'ten biri, onu Türkiye'nin Nusra cephesini desteklediği iddiasıyla bayağı köşeye sıkıştırmıştı. Sen de hatırlarsın. Hatta New York Times'a gittiğinde de, New York Times'ın toplantısına katılmıştı biliyorsun. Orada da en çok sorulan "Nusra nedir?" sorusuydu. Şimdi tekrar o fotoğrafa bakacak olursak, tabii ki çok şey değişiyor. Bizde de Devlet Bahçeli Kürt sorununu çözüyor; ama bu fotoğraf hala insanı zorlayabiliyor. Yani bu anlamda zorlanıyor.

  • 7:33 "Teröristlerden kurtulmanı istiyorum," dedi. Bu dolayısıyla bir paket sundu ve Şara da bütün bu pakete "okey" demiş görünüyor. Ömer, şunu hatırlıyorum. Hatta şimdi baktım, bir taraftan Abdullah Gül'ün cumhurbaşkanlığının son Birleşmiş Milletler Genel Kurulu için New York'a gittiğinde ben de gazetecilerin arasındaydım. Orada dış ilişkiler konseyinde bir soru-cevap şeklinde bir şey yapmıştı, konuşma yapmıştı. İzlemiştik ve orada bir izleyici, yani katılımcı, belli ki bir Tangk'tan birisi onu Türkiye'nin Nusra cephesini desteklediği iddiasıyla bayağı köşeye sıkıştırmıştı. Sen de hatırlarsın. Hatta New York Times'a gittiğinde de New York Times'ın toplantısına katılmıştı, biliyorsun. Orada da en çok "Nusra nedir?" diye sorulmuştu. Şimdiki eş, o tarihte de galiba oydu, onun başında olan kişi.

    Şimdi tekrar o fotoğrafa bakacak olursak, tabii ki çok şey değişiyor. Bizde de Devlet Bahçeli Kürt sorununu çözüyor. Ancak bu fotoğraf hala insanı zorlayan bir durum. Yani şey anlamında zorlanıyor. Eşara'nın takım elbise ve kravatı var, mesela Veliat Prens hala o geleneksel kıyafetiyle duruyor. Yani bu çok sembolik bir fotoğraf değil mi?

    Bu fotoğraf ruhuşen her şeyin ne kadar çabuk değiştiğini gösteriyor Ortadoğu'da. En önemli değişim tabii ki hafız, pardon, Esad rejiminin çökmesi oldu. Beklenmedik bir şekilde bu kadar çabuk çökmesi gerçekleşti. Türkiye'nin İdlib'te İslamcı direnişe, yani bu Hayal Tarir Şam dediğimiz HTC'nin direnişine destek verdiği, bunu koruduğu, Rusya'dan ve Suriye'den koruduğu zaten biliniyordu. Türkiye-Amerika ilişkilerinde Suriye çok ciddi bir sorun haline gelmişti ve bugün geldiğimiz yerde çok önemli bir fırsat penceresi doğuyor. Hem Türkiye-Amerika ilişkileri için hem de Ortadoğu'daki bütün dengelerin değişmesi için ve bu dengelerin merkezinde de Suriye var.

    Türkiye'nin Kürt açılımında da PKK açılımının merkezinde de Suriye önemli bir rol oynuyor. İçerideki hesaplar, tabii ki Erdoğan'ın iktidar hesapları da önemli bir rol oynuyor. Ancak Suriye, bütün Ortadoğu'daki resmi değiştirmeye namzet bir yer artık ve Suudi Arabistan açısından bu çok önemli bir gelişme.

    Suriye'nin başında artık İran'a yakın olmayan, Alevi olup bir şekilde Hizbullah'a destek veren bir rejimin olmaması, İran'ın, Rusya'nın ama özellikle de İran'ın, Tahran'ın bu kadar ciddi etkisini yitirmesi, kaybetmesi Suudi Arabistan açısından bulunmaz bir fırsat. O nedenle Amerika'ya yaklaşık 45 aydır, yani Trump göreve geldiğinden beri, Suudi Arabistan bu yaptırımların kaldırılması için Suriye'ye tam saha baskı yapıyordu. Çünkü Suriye'nin tekrar kurulması, Türkiye'nin Suriye'nin tekrar yapılanması için ciddi ekonomik yatırım ihtiyacı var.

    Bu ekonomik yatırımlar sadece Suudi Arabistan'dan, Katar'dan gelemez. Batıdan yaptırımların kaldırılması gerekiyor. Şahra da bunu yapmaya zaten teşne, yapmak istiyor, çünkü iktidarda kalmak istiyor. Eğer ekonomik olarak Suriye ayağa kalkmazsa...

  • 10:15 Suriye, bütün Ortadoğu'daki resmi değiştirmeye namzet bir noktada ve Suudi Arabistan açısından bu çok önemli bir gelişme. Suriye'nin başında artık İran'a yakın olmayan, Alevi olup bir şekilde Hizbullah'a destek veren bir rejimin olmaması, İran'ın, Rusya'nın ama özellikle de İran'ın, Tahran'ın bu kadar ciddi etkisini yitirmesi, kaybetmesi, Suudi Arabistan açısından bulunmaz bir fırsat.

    Bu nedenle Amerika'ya yaklaşık 45 aydır, yani Trump göreve geldiğinden beri, Suudi Arabistan bu yaptırımların kaldırılması için Suriye'ye yoğun bir baskı yapıyordu. Çünkü Suriye'nin tekrar kurulması, Türkiye'nin Suriye'nin yeniden yapılanması için ciddi ekonomik yatırımlara ihtiyacı var. Ve bu ekonomik yatırımlar sadece Suudi Arabistan'dan, Katar'dan gelemez. Batı'dan yaptırımların kaldırılması gerekiyor. Suudi Arabistan da bunu yapmaya teşne. Çünkü iktidarda kalmak istiyor. Eğer ekonomik olarak Suriye ayağa kalkmazsa, bu iktidar yaşayamaz.

    Bundan en çok yararlanan, yani Suriye'de rejimin yalpalamasından, Suriye'nin tekrar çökmüş bir devlet haline gelmesinden en çok da İran ve IŞİD yararlanır. Dolayısıyla Amerika açısından da bana göre mantıklı bir hamleyle bu yaptırımlar bugün kaldırılmak üzere. Henüz tam olarak Kongre'den onay alınmadı, bu bir süreç fakat Trump'ın Suudi Arabistan ile görüşmesi ve Erdoğan'ı bir şekilde Suriye'de bu kadar desteklemesinin arkasında, biraz da Suudi Arabistan'ın bütün bu gelişmelere sıcak bakması var.

    Trump'ın bir sonraki ziyareti Birleşik Arap Emirlikleri'ne, zannediyorum bugün veya yarın oraya geçecek. Birleşik Arap Emirlikleri bu gelişmelere mesela o kadar sıcak bakmıyor. Ama Suudi Arabistan açısından, bu İslamcı geçmişi Ahmet Alşaran'ın artık kabul edilen bir durum. Yani geçmişte İslamcıydı ama bugün değişti mesajı, Suudi Arabistan Veliah Prensi tarafından ciddiye alınıyor. Türkiye tarafından tabii ki Türkiye bu mesajın ana mimarı.

    Bütün bunlar Türkiye açısından, Suudi Arabistan açısından bölgede görmek istedikleri gelişmeler. Burada asıl kaybeden, bunu da konuşuruz, İsrail. İsrail gerçekten zemin kaybediyor Amerika'yla ilişkilerinde ve Ortadoğu'da. Peki, şimdi bir diğer hususa geçelim. Yarın İstanbul'da bir zirve olacak. İlk başta zirve, çok çarpıcı bir şekilde Putin ve Zelenski'nin buluşacağı, hatta Trump'ın bile gelebileceği bir zirve olarak düşünülmüştü. Ama sonra olay Dışişleri Bakanlığı'na döndü. Yine de önemli değil mi, Gönül?

    Önemli herhalde, Ruşen. Yani şöyle söyleyeyim; ben böyle bir zirveden, Trump'ın istediği şekilde ya da Türkiye'nin arzu ettiği şekilde bir ateşkes anlaşması çıkacağını düşünmüyorum. Zaten bunu ciddiye almadığını da Putin zirveye katılmayarak göstermiş oldu.

    Şimdi bu, bence şu açıdan önemli olacak aslında. Bir süredir Trump'ın, Putin'in Ukrayna'ya ve Rusya'ya bakış açısında bir değişiklik görüyoruz. Nasıl bir değişiklik görüyoruz? Şimdi...

  • 12:48 Mimarı. Bütün bunlar Türkiye açısından, Suudi Arabistan açısından, bölgede görmek istedikleri gelişmeler. Burada asıl kaybeden, bunu da konuşuruz, İsrail. İsrail gerçekten zemin kaybediyor Amerika'yla ilişkilerinde ve Ortadoğu'da.

    Peki, şimdi bir diğer hususa geçelim. Yarın İstanbul'da bir zirve olacak. İlk başta zirve, çok çarpıcı bir şekilde Putin ve Zelenski'nin buluşacağı, hatta Trump'ın bile gelebileceği bir zirveydi. Ama sonra olay Dışişleri Bakanlığı'na döndü. Ama yine de önemli değil mi, Gönül?

    Önemli herhalde, Ruşen. Yani şöyle söyleyeyim, ben bunun sonucunda Trump'ın istediği şekilde ya da Türkiye'nin arzu ettiği şekilde bir ateşkes anlaşması çıkacağını düşünmüyorum. Zaten bunu ciddiye almadığını da Putin zirveye katılmayarak göstermiş oldu.

    Şimdi bu bence şu açıdan önemli olacak aslında. Bir süredir Trump'ın Putin'e karşı Ukrayna'ya, Rusya'ya bakış açısında bir değişiklik görüyoruz. Nasıl bir değişiklik görüyoruz? Şimdi hatırlayalım, Şubat ayında Oval Ofis'te misafir etmişti Trump Zelenski'yi ve hatta Zelenski açısından son derece utanç verici bir toplantı olmuştu. Kameralar önünde hem Trump hem başkan yardımcısı JD Vens neredeyse aşağılamışlardı. Bir kavgaya tutuşmuşlardı kameralar önünde. Jens, aslında o MAGA tabanının çok desteklediği bir şekilde Zelenski'ye, Trump Putin'i neredeyse övmüştü ve Zelenski'ye "Sen bu kadar biz sana yardım ediyoruz, bu kadar askeri finansal destek verdin. Sen hala bize minnet duymuyorsun" demişti. Sonrasında da son derece utanç verici ve diplomatik teamüllere uymayacak bir şekilde basın toplantısından sonraki görüşmeyi iptal edip neredeyse Beyaz Saray'dan kovmuşlardı Zelenski'yi. Bu çok utanç verici bir andı.

    Şimdi oradan nereye geldik? O Oval Ofis görüşmesinden sonra bir anlaşma imzalandı Ukrayna'yla. Nedir o anlaşma? Ukrayna'nın mineral kaynaklarını çıkarmada, kullanmada, bu konuda yatırımda Amerika'ya önemli tavizler veren bir anlaşma imzalandı Zelenski ve Trump yönetimi arasında.

    Şimdi, bu anlaşmanın ardından, Zelenski açısından bakıldığında neden böyle bir anlaşma imzaladı? Çünkü, her ne kadar Avrupalılar maddi yardım açısından Amerika'dan daha fazla yardımda bulunmuş olsalar da, Amerika'nın desteği, diplomatik desteği ve askeri yardımı sürmeden, tabii ki savaşın gidişatından endişe duyuyordu Zelenski. O nedenle, Trump'ın Ukrayna'ya yardım konusundaki desteğini daimi kılmak için böyle bir mineral anlaşması imzaladı. Ve o andan itibaren bir değişiklik görüyoruz. Hem politikada hem söylemde.

    Şimdi bu değişikliğin en net göstergesini geçen hafta gördük. Geçen hafta ne oldu? Münih Güvenlik Konferansı diye önemli bir konferans var. Onun Washington ayağı yapıldı ve orada başkan yardımcısı JD Vens bir panelde yer aldı. Şimdi panelde söyledikleri katılım...

  • 15:20 Ullanmada bu konuda yatırımda Amerika'ya önemli tavizler veren bir anlaşma imzalandı, Zelenski ve Trump yönetimi arasında. Şimdi bu anlaşmanın ardından, Zelenski açısından bakıldığında, neden böyle bir anlaşma imzaladı? Çünkü her ne kadar Avrupalılar maddi yardım açısından Amerika'dan daha fazla yardımda bulunmuş olsalar da, Amerika'nın desteği, diplomatik desteği ve askeri yardımı sürmeden, savaşın gidişatından endişe duyuyordu Zelenski. O nedenle, Trump'ı Ukrayna'ya yardım konusunda daimi destek vermeye ikna etmek için böyle bir mineral anlaşması imzaladı.

    Ve o andan itibaren bir değişiklik görüyoruz; hem politikada hem söylemde. Şimdi bu değişikliğin en net göstergesini geçen hafta gördük. Geçen hafta, Münih Güvenlik Konferansı diye önemli bir konferans var. Onun Washington ayağı yapıldı ve orada Başkan Yardımcısı JD Vens bir panelde yer aldı. Panelde söyledikleri, bütün katılımcıları şaşırttı. Neden? Çünkü herkes, Ukrayna söz konusu olduğunda, Zelenski'yi çok sert bir dille eleştirmesini bekliyordu. Ama hiç öyle olmadı. Tam tersine, JD Vens dedi ki, "Biz bir an evvel bir ateşkes imzalanmasını istiyoruz. Fakat görüyoruz ki Putin bu konuda çok ciddi değil ve çok fazla şey talep ediyor."

    Şimdi bu çok kritik. "Çok fazla şey talep ediyor," dedi. İlk kez bu kadar netlikle, Trump yönetiminden birisi Putin’i eleştiriyor. Şimdi bu dönüşümü bence görmeye devam edeceğiz. Özellikle, Putin'in görüşmelerin İstanbul'da yapılmasını istemesinden sonra, zirveye katılmamak için demesi, o değişmekte olan Putin aleyhine ivmeyi Trump yönetimi içerisinde hızlandıracak bir durum. Çünkü Trump buna çok öfkelenecek.

    Trump'ın istediği şey ne? Bir an evvel ateşkes anlaşması imzalanması ve ondan sonra yapılacak adımların bir an evvel konuşulmaya başlanması. Bunu pek çok açıdan istiyor. Birincisi, gerçekten bu savaş sona ersin ve böylece Trump, dış politikada bir zafer kazansın. “Bakın, işte ben bir savaşı daha sona erdirdim,” diyebilmek istiyor. Ama Putin açısından, zamanın kendi lehine çalıştığını düşünüyor. Bence Putin şunu hesaplıyor: Eğer müzakere süreci çetrefilleşirse ve uzarsa, bir noktada Trump bundan bıkacak.

    Nitekim, bu mineral anlaşması imzalanmadan üç gün önce, Amerikan Dışişleri Bakanı Marco Rubio, “Bu iş çok uzadı artık. Ya bu anlaşmaya varacağız; varmazsak da ne yapalım, kendi başlarının çaresine baksın, biz de başka işlerle meşgul olacağız,” demişti. Şimdi Putin bunun hesabını yapıyor. Eğer müzakereleri yavaşlatırsa, bir ateşkes anlaşması imzalanmazsa, bir noktada Trump'ın “Tamam kardeşim, ben artık bununla ilgilenmiyorum,” demesini bekliyor. Ama bu mineral anlaşmasının ardından, bence Trump daha fazla angaje olacak ve özellikle Putin'in bu zirveye katılmamış olması da Trump'ı öfkelendirecek.

  • 17:43 tık; bu savaş sona ersin ve böylece Trump bir dış politikada zafer kazansın. Bakın, işte ben bir savaşı daha sona erdirdim diyebilsin demek istiyor. Ama Putin açısından, Putin zamanın kendi lehine çalıştığını düşünüyor. Bence Putin şunu hesap ediyor: Eğer ben ayak diredersem, çetrefilleşirse ve müzakere süreci uzarsa, bir noktada Trump bundan bıkacak.

    Nitekim, bu mineral anlaşması imzalanmadan 3 gün önce Amerikan Dışişleri Bakanı Marco Rubio ne demişti? "Ya işte bu iş çok uzadı artık; ya bu anlaşmaya biz varacağız, varmazsak da ne yapalım, artık kendi başlarının çaresine baksın, biz de başka işlerle meşgul olacağız," demişti.

    Şimdi Putin bunun hesabını yapıyor. Eğer müzakereleri yavaşlatırsa ve bir ateşkes anlaşması imzalanmazsa, bir noktada Trump'ın "Tamam kardeşim, ben artık bununla ilgilenmiyorum," demesini bekliyor. Ama bu mineral anlaşmasının ardından bence Trump daha fazla angaje olacak.

    Şimdi Putin'in bu zirveye katılmamış olması da Trump'ı öfkelendirecek bir şey. O nedenle bir parça daha sertleşme bekleyebiliriz, Putin'e karşı söylemde Trump yönetiminden. Ama bu zirve söz konusu olduğunda, yarın yapılacak değil mi İstanbul'da? Yani orada ben çok şeyin gidişatını değiştirecek bir şey beklemiyorum.

    Zelenski açısından da durum böyle. Çünkü Zelenski katılıyor ve mümkün olduğu kadar Trump'a, "Bak, ben bir takım oyuncusuyum. Ben bu meseleyi en az sizin kadar çözmek istiyorum. Putin gelmedi ama ben gidiyorum," demek istiyor. Bu mesajı vermek istiyor. Dolayısıyla o, kısa bir süre önce kurduğu yapıcı ilişkiyi Trump'la ve JD Vence ile sürdürmek istiyor.

    Ama dediğim gibi, yarınki toplantının müzakereleri sonuç getireceğinden emin değilim. Gönül şöyle bir olay oldu. Sen konuşmaya başladın ve Rusya'da Kommersant gazetesi haber yaptı; Lavrov da gelmiyormuş İstanbul'a. Evet, yani bu tamamen trafik yönetimini öfkelendirmek için bir şey. Uşakov, galiba Putin'in bir danışmanı olsa gerek. Uşakov diye birisi var. Putin de yok, Lavrov da yok. O zaman herhalde Ukrayna'da dışişleri bakanıyla değil, yine bir danışman düzeyinde katılır ve otomatik olarak seviye düşüyor.

    Ne dersin, Ömer? Putin, Trump'a bayağı bir bozulmuştur herhalde, değil mi? Trump'ın, "Ben bu işler ile artık uğraşmayacağım," demesinin arkasında yapacağı şey önemli. "Ben bu işlerle artık uğraşmayacağım, bunların ikisi ne halleri varsa görsünler," deyip Rusya'ya yaptırım yapmayacak mı Amerika? Yani Rusya'ya eğer yaptırımlar artarsa, çünkü bu konuda hem kongrede hem de Beyaz Saray'da baskı var.

    Marco Rubio da bir şekilde baskı yapılmasını istiyor Rusya'ya, çünkü bir bedeli olmalı oyun bozan olmanın. Şu anda Zelenski, bütünlüğüyle Trump'ın istediği yönde gidiyor. Yani, "Ben barışa varım. Ben bir an evvel masaya oturmak istiyorum. Bir ateşkes yapalım," diyor. Putin de diyor ki, "Ateşkesten daha önemli olan bizim şartlarımız var." Bizim şartlarımız...

  • 20:12 Risi galiba olacak, yani. Eee, Putin de yok, Lavrov da yok. O zaman herhalde Ukrayna'da dışişleri bakanıyla değil, yine bir danışman düzeyinde katılır ve otomatik olarak seviyede düşüyor. Ne dersin, Ömer?

    Eee, Putin’in, eee, Trump’a bayağı bir bozulmuştur herhalde, değil mi ya? Trump'ın, eee, "Ben bu artık işlerle uğraşmayacağım," demesinin arkasından yapacağı şey önemli. Yani, "Ben bu işlerle artık uğraşmayacağım. Bunların ikisi ne halleri varsa görsünler," deyip Rusya’ya yaptırım yapmayacak mı Amerika? Yani, Rusya’ya eğer yaptırımlar artarsa, çünkü bu konuda hem eee, Kongrede hem de Beyaz Saray'da baskı var. Yani, Marco Rubio da bir şekilde eee, baskı yapılmasını istiyor Rusya’ya. Çünkü bir bedeli olmalı oyun bozan olmanın.

    Şu anda eee, Zelenski, bütünlüğüyle Trump'ın istediği yönde gidiyor. Yani, "Ben barışa varım. Ben bir an evvel masaya oturmak istiyorum. Bir ateşkes yapalım," diyor. Putin de diyor ki, "Ateşkesten daha önemli olan bizim şartlarımız var. Bizim şartlarımız belli," diyor Putin. O şartları ön plana koyuyor ve "Savaşı bitirmemiz için 34 tane bizim şartımız var. Bunları kabul ediyorsanız, ateşkesi falan bırakın, savaşı bitirelim," diyor. Ama o şartlar zehir zemberek şartlar Ukrayna açısından. Yani, Ukrayna'nın topraklarını kaybetmesi, Kırım'ı kaybetmesi, NATO’ya girmemesi, demilitarize olması, Avrupa veya Birleşmiş Milletler barış güçlerinin olmaması, eee Ukrayna topraklarında, yani 2022'deki eee, ön koşullarını ve savaşın çıkmasına neden olan şartlar olarak gördüğü Ukrayna'nın batıya doğru gidişini ve batının bir şekilde Ukrayna’yı kucaklamasını sona erdirmek istiyor.

    Eee, Putin ve bütün bunları tabii ki eee, aslında Ukrayna'nın hazmetmesi, kabul etmesi çok zor. Ama eee, bir kere eee, Trump'ın bu şeyine uğramış eee, öfkesini görmüş Zelenski, Trump ne derse artık onu yapıyor. Bu anlaşmaları da imzaladı. Zaten Amerika'nın Ukrayna'da ekonomik yatırımlar yapmasını da istiyor. Çünkü bu anlaşmalarla beraber, bu doğal zenginlikleri paylaşma anlaşmasıyla beraber, Amerika'nın bir şekilde eee, Ukrayna’ya sahip çıkacağını, Rusya’nın da Ukrayna’yı bütünüyle işgal etmesinin daha zorlaşacağını da düşünüyor olabilir. O açıdan da, aslında kendi çapında bir bakıma mantıklı bir hareket, eee, mantıklı bir anlaşma bu, eee, Ukrayna açısından ve İstanbul'a, Türkiye'ye gelerek de "Ben anlaşmaya varım," diyor.

    Şimdi, Lavrov'un gelmemesi Putin açısından bir rest çekme aslında bu duruma. Yani, Putin eğer "Ben yokum," diyorsa, burada bunun belirli bedelleri olacak mı? Yani, Amerika, "Tamam o zaman, bu iş artık bitiyor galiba. Biz bunları bir araya getiremiyoruz," deyip eee, bütünüyle çekilecek mi, yoksa Rusya üzerine bir ekonomik eee yaptırım paketi gelecek mi? Bunu takip etmek gerekiyor.

    Peki, son olarak bitirmeden, kısaca eee, gönüllü toplantısı var biliyorum. Eee, PKK'nın kendini pes etmeye karar verdiği eee hakkında artık pazartesi günü resmen dile getirdiler. Kongreyi topladılar. Eee, bir şeyler söylemek istersiniz herhalde. Eee, gönül, ne dersin? Ben sorularla ilgili olarak...

  • 22:56 yla beraber, Amerika'nın bir şekilde Ukrayna'ya sahip çıkacağını, Rusya'nın da Ukrayna'yı bütünüyle işgal etmesinin daha zorlaşacağını düşünüyor olabilir. Bu açıdan, aslında kendi çapında bir bakıma mantıklı bir hareket ve mantıklı bir anlaşma bu. Ukrayna açısından ve İstanbul’a, Türkiye’ye gelerek de ben anlaşmaya varım diyor.

    Şimdi, Lavrov’un gelmemesi, Putin açısından bir rest çekme aslında bu duruma. Yani, Putin "Ben yokum" diyorsa, burada bunun belirli bedelleri olacak mı? Yani, Amerika "Tamam, o zaman bu iş artık bitiyor galiba. Biz bunları bir araya getiremiyoruz," deyip bütünüyle çekilecek mi, yoksa Rusya üzerine bir ekonomik yaptırım paketi gelecek mi? Bunu takip etmek gerekiyor.

    Peki, son olarak bitirmeden kısaca gönüllü toplantısı var, biliyorum. PKK’nın kendini pes etme kararı hakkında, artık pazartesi günü resmen dile getirdiler, biliyoruz. Kongreyi topladılar. Bir şeyler söylemek istersiniz herhalde. Gönül, ne dersin? Ben soru yayından bahsedeyim Ruşan, kısaca.

    Bence şöyle bir resim ortaya çıkacak. Her ne kadar Erdoğan, "Bu silah, PKK'nın silahları bırakma kararı bütün PKK’nın bölgedeki ayaklarını da kapsıyor," dese de, aslında Suriye’de şöyle bir senaryoya, bir anlamda teslim olması gerekecek Erdoğan’ın. Nedir o senaryo? YPG’nin askeri güçlerinin Suriye ordusuna entegre olduğu, fakat silah bırakmadığı ve kısmen de Kuzey Suriye’de şu anda bulundukları yerlerde o görevi ifa ettikleri yani güvenlik mekanizmasının bir parçası oldukları, fakat bölgelerini terk etmedikleri bir senaryoya ve bir anlamda yani bir miktar bir adem-i merkeziyetçiliğe "okey" demek zorunda kalacak Erdoğan.

    Şimdi, ne diyordu? 10 gün önce galiba bir kongre yapılmıştı. Yine bu adem-i merkeziyetçilik vesaire vurgusu yapılmıştı Kürtlerin kongresinin ardından ve Erdoğan buna çok sert bir şekilde karşı çıkmıştı. Ama alternatifi söz konusu değil ve gerçekçi de değil. Alternatifi ne? Şu ana kadar diyordu ya, "Ben merkezi bir otorite kurmak istiyorum. Güçlü bir merkezi otorite kurmak istiyorum," diyordu. Şimdi onu yapması mümkün değil.

    Neden mümkün değil? Birincisi, her şeyden önce bir askeri gücü yok bunu yapabilecek. Yani o, Suriye Demokratik Güçleri dediğimiz gücün elinde çok ciddi bir şey var. Yani, silahlı bir organize, iyi şey yapılmış, Amerikalılar tarafından eğitilmiş bir silahlı gruptan bahsediyoruz. Ve bu on binlerce insandan bahsediyoruz. Şimdi bununla savaşacak gücü yok Şam'ın. Bu bir. İkincisi, mesele sadece Kürtler değil. Yani, güçlü bir merkezi yönetime karşı çıkan sadece Kürtler değil.

    Şimdi Dürziler de biliyorsun, güneyde benzer bir yerde SAD etrafında onların da bir benzer mekanizma kurduğunu görüyoruz. Nedir o mekanizma? Suriye’nin güvenlik güçleri orada bir şey kurmuş durumda. Güvenliği onlar sağlıyor ama kendi askeri milisleri o merkezi yönetimin güvenlik aygıtının bir parçası. Dolayısıyla...

  • 25:30 Şa, bugüne kadar diyordu ki, "Merkezi bir otorite kurmak istiyorum. Güçlü bir merkezi otorite kurmak istiyorum." Şimdi, bunu yapması mümkün değil. Neden mümkün değil? Birincisi, her şeyden önce bir askeri gücü yok bunu yapabilecek. Yani, o Suriye Demokratik Güçleri dediğimiz gücün elinde çok ciddi bir şey var. Yani, silahlı bir organizasyon; iyi eğitilmiş, Amerikalılar tarafından eğitilmiş bir silahlı gruptan bahsediyoruz. Ve bu on binlerce insandan oluşuyor. Şimdi bununla savaşacak gücü yok Şam'ın. Bu bir.

    İkincisi, mesele sadece Kürtler değil. Yani, güçlü bir merkezi yönetime karşı çıkan sadece Kürtler değil. Güneyde Dürziler de biliyorsun; benzer bir yerde SAD etrafında onların da bir benzer mekanizma kurduğunu görüyoruz. Nedir o mekanizma? Suriye'nin güvenlik güçleri orada bir şey kurmuş durumda. Güvenliği onlar sağlıyor ama kendi askeri milisleri o merkezi yönetimin güvenlik aygıtının bir parçası. Dolayısıyla, aynı onun benzeri bir senaryonun, Kürtlerin yoğun olduğu yerde tekrarlandığını görebiliriz.

    Şam, her ne kadar bunu istemese de, buna onay vermekten başka bir şeyi yok. Alternatifi yok. Şimdi bu ne demek oluyor? PKK ile yapılan, yani PKK'nın silah bırakma çağrısı açısından, aslında Şam ve Suriyeli Kürtlerin yürüttüğü müzakerelere yardımcı olacak bir şey. Neden? Çünkü, bu Öcalan'ın açıklamasından bu yana Türkiye, saldırıları durdurarak aslında Kürtler, Suriyeli Kürtler ve Şam arasındaki müzakerelere yardımcı oldu bir parça.

    Şimdi bu aranjman, Türkiye'nin bir taraftan güvenlik kaygılarını daha da azaltarak, Şam'ın Kürtlerle bulduğu o noktaya, müzakereye onay vermek zorunda kalacak. Bu aslında kötü bir gelişme değil; pozitif bir gelişme. Çünkü ben Suriye gibi bir yerde çok güçlü bir merkezi otorite kurulmasının, uzun süreli ülkenin stabilitesi açısından doğru olduğunu düşünmüyorum. Bazı lokal yerel güçlere bir parça otonomi verilmek zorunda. Buna otonomi denmek zorunda değil. Tamam, federasyondan bahsetmiyoruz ama bu insanların, yaşadıkları, yönettikleri yerlerde bir parça otonomileri olması gerekiyor.

    Dolayısıyla o yöne doğru gidiyoruz Suriye'de ve Öcalan'la başlatılan süreç buna yardımcı olacak. Ama şunu söyleyerek bitireyim: Uzun vadede, biliyorum Bahçeli ve Erdoğan'ın kafasında sadece "Biz terörü bitirdik" olarak çerçeveliyorlar bu süreci. Ama eğer demokratik haklar verilmezse, yani Kürt meselesinin ana kaynağı olan demokratik insan hakları talepleri karşılanmazsa, o zaman Türkiye hep olduğu gibi, onlarca yıldır olduğu gibi, Suriye'deki gelişmelere karşı zayıf bir konumda kalacak ve o mesele çeşitli bölgesel ülkeler tarafından kaşınmaya müsait kalacak.

    Onunla bitireyim. Ömer, sen ne dersin? Türkiye içinde baktığımızda, bu gelişme yani PKK'nın silah bırakması, bir bakıma ilk etap olarak gözüküyor. Bu PKK silah bırakmasa...

  • 28:03 Yerel güçlere bir parça otonomi verilmek zorunda. Buna otonomi denmek zorunda değil. Tamam, federasyondan bahsetmiyoruz ama, bu insanların yaşadıkları, yönettikleri yerlerde bir parça otonomileri olması gerekiyor. Dolayısıyla, o yöne doğru gidiyoruz Suriye'de ve Öcalan'la başlatılan süreçte buna yardımcı olacak.

    Ama şunu söyleyerek bitireyim: Uzun vadede, biliyorum Bahçeli ve Erdoğan'ın kafasında sadece "biz terörü bitirdik" olarak çerçeveliyorlar bu süreci. Ama eğer demokratik haklar verilmezse, yani Kürt meselesinin ana kaynağı olan demokratik insan hakları talepleri karşılanmazsa, o zaman Türkiye hep olduğu gibi, onlarca yıldır olduğu gibi, Suriye'deki gelişmelere karşı zayıf bir konumda kalacak ve o mesele çeşitli bölgesel ülkeler tarafından kaşınmaya müsait kalacak.

    Ömer, sen ne dersin? Türkiye içinde baktığımızda bu gelişme, yani PKK'nın silah bırakması, bir bakıma ilk etap olarak gözüküyor. Eğer PKK silah bırakmasa, arkasından hiçbir şekilde hukuk devletine dönüş veya Kürt meselesinde atılacak demokratik adımlar konusunda bir talebi olamazdı. Ne demin olabilirdi, ne Abdullah Öcalan'ın olabilirdi.

    O nedenle, şu anda ilk adımı biz attık; "İstediğinizi yaptık. Şimdi sıra sizde. Sizin adım atmanız gerekiyor," deme durumunu getiriyor. İç politikada bu durum, Erdoğan açısından bir bakıma Kürt seçmeni ve Abdullah Öcalan'ı, nihayetinde Selahattin Demirtaş'ı da bir bakıma CHP ile çok ciddi bir koalisyon içine girmekten men ediyor gibi geliyor bana. Yani, Erdoğan açısından kendi iktidarını perçinlemek ve sanki Türkiye'de çok derinleşen bir otoriterlik yok, da Türkiye Kürt meselesini çözmeye doğru demokratik adımlar atıyormuş gibi davranma açısından bir fırsat penceresi.

    Bu iç politika dinamikleri, karışık bir iç politika dinamiği. Potansiyel riskleri de hala var. Dış politikaya baktığımızda, Suriye'de yapamadığını Türkiye'de yapıyor gibi gözüküyor. Yani, Suriye'deki amacı, Türkiye'nin bir şekilde YPG'yi, PKK'nın devamı olarak gördüğü örgütü lağvetmek, onları silahsızlandırmak, onlara pes ettirmekti. Şimdi onu yapamadı.

    Türkiye, fakat bunu PKK üzerinden, Türkiye üzerinden yaptığında bir başarı hikayesi de sunabiliyor. Yani, "Ben Suriye'deki gelişmelere eyvallah diyorum. Kürtlerin orada bir şekilde Ahmet Elşar ile masaya oturmaları, ortaya çıkacak Suriye anayasasında Kürtlerin kurucu bir unsur olarak anayasal olarak kabul edilmesi, Türkiye'dekinden daha fazla siyasi, kültürel, kurucu haklara sahip olmalarına evet diyorum. Buna niye evet diyorum? Çünkü ben içeride zaten artık PKK konusunda bir tehdit görmüyorum. Ben bu konuda toleranslı olabilirim," mesajını veriyor. Hem Suriye'ye veriyor, hem Amerika'ya veriyor bu mesajı.

    Amerika'ya da bu mesajı vererek, "Sizin artık burada kalmanız için hiçbir neden yok," diyor. Yani, bir an evvel Amerika'nın zaten orada 2000 askeri vardı; 1000 askerini çekecek, diğer bir kısmını da çekmesini isteyecek ve Suriye'yi...

  • 30:31 Türkiye'nin bir şekilde YPG'yi, PKK'nın devamı olarak gördüğü örgütü lağvetmek, onları silahsızlandırmak ve pes ettirmekti. Ancak bunu yapamadı. Türkiye, PKK üzerinden bir başarı hikayesi sunabiliyor. Yani, "Ben Suriye'deki gelişmelere eyvallah diyorum. Kürtlerin orada bir şekilde Ahmet Elşara ile masaya oturmaları, ortaya çıkacak Suriye anayasasında Kürtlerin kurucu bir unsur olarak anayasal kabul edilmesi, Türkiye'dekinden daha fazla siyasi, kültürel, kurucu haklara sahip olmasına evet diyorum. Buna neden evet diyorum? Çünkü ben içeride artık PKK konusunda bir tehdit görmüyorum. Ben bu konuda toleranslı olabilirim," mesajını veriyor.

    Bu mesajı hem Suriye'ye hem Amerika'ya veriyor. Amerika'ya da mesaj olarak, "Sizin burada kalmanız için artık hiçbir neden yok," diyor. Yani, bir an evvel Amerika'nın zaten orada 2000 askeri vardı, 1000 askerini çekecek, diğer birimlerini de çekmesini isteyecek ve Türkiye Suriye'yi bir şekilde meşru, kazançlı ve kendisine bağlayıcı bir şekilde önüne bakmak istiyor. PKK'nın silahsızlandırılması, bu açıdan da Suriye'nin Türkiye'nin Suriye politikası açısından, elde edemediğini içeride bir adımla dünyaya güçlü görünme ve Amerika'ya da güçlü görünme fırsatı sağlıyor.

    Artık, “Sizin buradan çıkmanız gerekiyor. Burada Kürt meselesi diye bir şey kalmadı. Bir tek IŞİD var,” diyor. IŞİD konusunda da ben varım, Ahmet Alşarra var, Ürdün var, Irak var. Biz beraber bölgede Türk Arap Birliği olarak bu işi hallederiz. Türkiye açısından, Amerika'nın Suriye'den çıkması uzun süredir YPG'ye Amerikan desteğini kesmesi açısından istenen bir şeydi. Bence bunun da önünü açan, Türkiye açısından Erdoğan’ın Türkiye'nin ulusal çıkarlarına uygun bir gelişmedir. Dış politikadaki ayağını da böyle okumak gerekiyor.

    Çok teşekkürler. Arkadaşlar, bayağı yoğun bir gündemi çok hızlı bir şekilde özetlediniz. Çok teşekkür ediyorum. Haftaya tekrar buluşmak üzere diyelim ve izleyicilerimize de ayrıca teşekkür edelim. Gönül Tol ve Ömer Taşpınar'la Transatlantik bu hafta bu kadardı. Haftaya tekrar buluşmak üzere. İyi günler.

  • 32:47 Arkadaşlar, bayağı yoğun bir gündemi çok hızlı bir şekilde özetlediniz. Çok teşekkür ediyorum.

    Haftaya tekrar buluşmak üzere diyelim ve izleyicilerimize de ayrıca teşekkür edelim. Gönül Tol ve Ömer Taşpınar'la Transatlantik bu hafta bu kadardı.

    Haftaya tekrar buluşmak üzere. İyi günler.

İşaretlediklerim