Deniz Zeyrek · 20 Haziran 2025

Deniz Zeyrek: " Savunma makamı savunmasız kaldı " #ekremimamoğlu

  • 0:00 Tez bey, merhaba. Nasılsınız?

    Merhaba, Ufuk. İyiyim. Sen nasılsın?

    Ben de iyiyim, teşekkür ederim. Nasıl geçiyor toplantılarınız?

    Vallahi, çok yoğun ama benim açımdan şaşırtıcı. Uzun zamandır Avrupa Birliği'ne gelmemiştim. Avrupa Birliği kurumlarında çalışan yetkililerle herhangi bir temasım olmamıştı. Uzun zamandan beri ilk defa oldu. Eee, şaşırtıcı benim açımdan. Yani, benim 20 yıl önce muhabirlik yaptığım dönemde izlediğim Avrupa Birliği ile şu andaki Avrupa Birliği arasında gerçekten uçurum var. Bunu söyleyebilirim sana.

    Yani profiller düşmüş; Avrupa Birliği'nin o güçlü yanları sanki kaybolmuş, Trump karşısında çaresiz ve sessiz, hiçbir şeye bulaşmayalım, hiçbir şey konuşmayalım tarzı bir orta yol durumu olmuş. Benim gördüğüm Avrupa Birliği biraz orta yolcu haline gelmiş.

    Hocam, peki, bunu neye bağlıyorsunuz? Neden bu duruma gelmiş olabilir 20 yılda?

    Ya bir kere, İngiltere'nin ayrılması çok önemli bir etken. İngiltere büyük bir güç. Yani askeri açıdan da büyük bir güç. Güneş batmayan imparatorluk da birlik için önemli bir rol oynuyordu. İngiltere'nin ayrılması ciddi bir şey. Bir de bütün Avrupa'da profiller düştü. Düşünsene, hani De Gaulle’lerden, Mitterrand’lardan, şunlardan bunlardan Macron’a geldik.

    Yani Almanya’yı düşün. Şimdiki başbakana bak, bir de Merkel’e bak. E İtalya’ya bak, Meloni diye biri yönetiyor. Yani profil de düşmüş. Siyaset profili düşmüş. Dolayısıyla, bütün dünyadaki göçmen sorunu, ekonomik sorunlar vesaire, ülke bazında hepsini çok etkiliyor.

    E şimdi düşün bak, Polonya’da Avrupa Birliği’ne üye. Polonya Avrupa Birliği’ne üye olduğunda, Avrupa Birliği bayağı bir tartışma yaşadı. O günleri hatırlıyorum ben. “Polonyalı muslukçular gelecek, Avrupa sınırlarındaki bütün tesisatçılar, muslukçular işsiz kalacak” falan diye bir panik, endişe vardı. Şimdi Polonya’da Avrupa Birliği karşıtları iktidarda. Yani böyle bir tablo var; eskiden ciddi bir ekonomik güçtü. Çoğu NATO ülkesi olduğu için Avrupa Birliği üyeleri bir şekilde NATO'nun desteğini de alıyorlardı.

    Genişleme, bence Avrupa Birliği'nin kontrolünü de zorlaştırmış. Ciddi ciddi bir de siyasete olan ilgi düşmüş. Eskiden, siyasetçiler çok yüksek profilli insanlardı. Şimdi herkes siyasetle ilgilenmiyor. Yani Avrupa Parlamentosu seçimlerine bakıyorsun, oy oranı, katılım falan düşük. Yani, çok fazla insan ilgi gösterip de oy vermiyor.

    Peki, hocam. Türkiye ile ilgili neler konuşuluyor?

    Ya Türkiye iyi idare ediyor. Yani şöyle idare ediyorlar; göç sorunu mesela ciddi bir sorun Avrupa'da. Türkiye’yi, o göç sorununu kendi topraklarında kesen ve minnettar oldukları bir ülke olarak görüyorlar. Sonra, Türkiye'nin askeri kapasitesi. Bu işte, mesela şimdi İran'dan Avrupa Birliği üyesi ülkelerin vatandaşlarını tahliye etmek gerekiyor. Bölgenin en güçlü ülkesi Türkiye. Haliyle, Türkiye çok büyük katkıda bulunuyor. Mesela, İran’daki Avrupa Birliği ülkelerinin vatandaşlarının tahliyesi...

  • 2:16 Avrupa Birliği üyeleri, bir şekilde NATO'nun da desteğini alıyorlardı. Genişleme, bence Avrupa Birliği'nin kontrolünü zorlaştırmış. Ciddi anlamda siyasete olan ilgi düşmüş. Yani eskiden siyasiler çok yüksek profilli insanlardı. Şimdi herkes siyasetle ilgilenmiyor. Avrupa Parlamentosu seçimlerine bakıyorsun; oy oranı, katılım falan düşük. Çok az insan ilgi gösterip oy vermiyor.

    Peki hocam, Türkiye ile ilgili neler konuşuluyor? Türkiye iyi idare ediyor. Yani şöyle yönetiyorlar: Göç sorunu, mesela ciddi bir sorun Avrupa'da. Türkiye’yi, o göç sorununu Türkiye topraklarında kesen ve minnettar oldukları bir ülke olarak görüyorlar. Sonra Türkiye'nin askeri kapasitesi var. Şimdi İran'dan Avrupa Birliği üyesi ülkelerin vatandaşlarını tahliye etmek gerekiyor. Bölgenin en güçlü ülkesi Türkiye. Haliyle Türkiye çok büyük katkıda bulunuyor, mesela İran’daki Avrupa Birliği ülkelerinin vatandaşlarının tahliyesinde. Bakıyorsun, genelde insanlar Türkiye üzerinden ülkelerine dönmeyi tercih ediyorlar. Halbuki Ermenistan’a çıkış var, Azerbaycan’a çıkış var, Türkmenistan’a çıkış var. İran'dan, hepsini kullananlar oluyor ama çoğu bir şekilde Türkiye’den çıkmaya çalışıyorlar. Türkiye lojistik olarak destek oluyor. Yani Türkiye, ihtiyaçtan dolayı Avrupa Birliği'nin radarında. Eskiden de ortak pazar falan diye konuşulduğunda Avrupa Birliği ortak, Türkiye de pazar diye şakalar yapılırdı. Biraz öyle bakıyorlar.

    Ekonomide de öyle bakıyorlar. Yani, “Biz esas ortak olalım. Türkiye de bizim pazarımız olsun.” Gümrük Birliği anlaşmasının mantığında hep bu yatıyordu. Mesela anlaşmanın modernize edilmesi gerekiyor ama buna sıcak bakan yok. Bir de eskiden Kopenhag kriterleri, Kopenhag kriterleri, Kopenhag kriterleri denirdi. Şimdi bakıyorsun, Türkiye’de Kopenhag kriteri mi kaldı? Hayır. İmamoğlu sorusu soruluyor. Avrupa Birliği yetkilisi, İmamoğlu’nun ismini dahi anmak istemiyor. İnsan hakları sorunu gibi, geçiştirme eğilimindeler. Türkiye’yi karşılarına almama eğilimindeler. Çünkü biliyorlar ki, Türkiye iş birliği yapmazsa buradaki göçmen sorunu daha da derinleşecek. Bu tür bir çıkar ilişkisine dönüşmüş artık. Yani bir aşk nefreti ilişkisi yaşanıyor.

    Öyle diyeyim hocam. Bu açıklamalardan dolayı teşekkür ediyorum. Ülke gündemine dönüyorum. Ümit Özdağ, televizyon kanallarında demeçler vermeye başladı. Dün akşam ve sabah da NAV TV’de soruları cevapladı. Özellikle Silivri'nin koşullarıyla ilgili açıklamalar yaptı. Takip ettiniz mi bilmiyorum. Soğuk muymuş? Soğuk olduğunun dışında başka açıklamalar da oldu. Espri espriyi biliyorsun değil mi? Evet hocam, Silivri soğuktur, bize hep onu söylerler. "Susturma, susturma" deyimi vardır ya, işte o da Silivri soğuktur şeklindedir. Hocam şöyle bir açıklama yaptı: Avukat kabininde otururken, bir uçtan bir uca siyasetçiler, başkanlar, akademisyenler var. 9 numaralı cezaevinde kim kalıyor? Bebek katili.

  • 4:37 stemiyor. İşte, insan hakları sorunu falan gibi geçiştirme eğilimindeler. Türkiye'yi karşılarına almama eğilimindeler. Çünkü biliyorlar ki Türkiye işbirliği yapmazsa buradaki göçmen sorunu daha da derinleşecek. Yani, bu tür çıkar ilişkisine dönüşmüş; artık bir aşk-nefret ilişkisi yaşanıyor. Öyle diyeyim, hocam. Bu açıklamalardan dolayı teşekkür ediyorum.

    Ülke gündemine dönüyorum. Ümit Özdağ, televizyon kanallarında demeçler vermeye başladı. Dün akşam ve sabah da NAV TV'de soruları cevapladı. Özellikle Silivri'nin koşullarıyla ilgili açıklamalar yaptı. Takip ettiniz mi, bilmiyorum. Soğuk muymuş? Soğuk olduğunun dışında başka açıklamalar da oldu. Espri espriyi biliyorsun değil mi? Evet, hocam. Silivri soğuktur, bize hep onu şey yapıyorlar. Susturma, susturma deyimi bu. Silivri soğuktur, ha falan.

    Hocam şöyle bir açıklama yaptı: Avukat kabininde otururken bir uçtan bir uca siyasetçiler, başkanlar, akademisyenler... 9 no'lu cezaevinde kim kalıyor? Bebek katilleri, uyuşturucu tüccarları, terör örgütü üyeleri. Onlarla aynı muameleye maruz kalıyoruz, açıklaması yaptı. Evet, ya ne güzel özetledi aslında, değil mi? Yani bak, Ekrem İmamoğlu var orada, işte Ümit Özdağ vardı, Ahmet Özer var, işte ne bileyim Emrah Şahan var. Bir sürü siyasetçi var, bir sürü bilim insanı var. Kavalası var, işte ne bileyim Tayfun Kahraman var, Can Atalay var. Adam milletvekili seçilmiş yani Hatay'da. Şimdi bunların yan tarafında da PKK'lılar var, IŞİD'li var, şunlar var, bunlar var.

    Yani, bir ülke düşün: siyasetçisine, aydınına, düşünürüne teröristiyle, katiliyle, tecavüzcüsüyle aynı muameleyi yapıyor. Yani o ülkede demokrasi olur mu? Aslında bir Türk milliyetçisinin bu deneyimi yaşaması ve dışarıya aktarması, bence Ümit Özdağ adına üzgünüm. Yani ömründen 148 gün çalındı. Özgürlüğünden o nedenle çok üzgünüm ama şöyle de bir faydası oldu: Sağ kesimden biri, bir Türk milliyetçisi, işte eski bir MHP'li, cezaevi koşullarını bizzat yaşayarak görmüş oldu.

    Eskiden solcular görürdü, anlatırdı, inanmazlardı. İşte HDP'liler, başka partiler görürlerdi, anlatırlardı, inanmazlardı, vesaire. Şimdi bizzat yaşayarak kendisi anlatıyor. Yani, Ümit Özdağ denilince akla ne geliyor, Ufuk? Ya devlet, hani, devletle bağlantısı olan; devletin, yani polis yetiştirmiş, istihbaratçı yetiştirmiş, diplomat yetiştirmiş bir hoca değil mi? Devletin derin devletini en iyi bilen, belki de ilişkisi olan bir siyasetçi.

    Ya onun bizzat gidip o deneyimi yaşaması, o cezaevindeki hücrenin ruhunu hissetmesi, o idrar kokusunu bizzat kendi burnuyla hissetmesi ve bunu dışarıya aktarması, bence çok kıymetli bir deneyim. Bedel, ağır bir bedel ama ülke demokrasisine bir faydası olacaksa, önemli bir deneyim.

    Hocam, Ümit Özdağ bugün CHP lideri Özgür Özel'i de ziyaret etti. Çok sıcak bir karşılama, yani o fotoğrafı paylaş istersen, görmeyen izleyicilerimiz de görsün. Güzel bir fotoğraf verdiler ikili, hocam. Ayrıca, Ümit Özdağ şöyle bir açıklama yaptı: CHP millet...

  • 7:10 Oldu. Eskiden solcular görürdü, anlatırdı, inanmazlardı. İşte, Den Partiler, HDP'liler görürlerdi, anlatırlardı, inanmazlardı vesaire. Şimdi bizzat yaşayarak kendisi anlatıyor.

    Yani, Ümit Özdağ denilince akla ne geliyor, Ufuk? Devletle bağlantısı olan, yani polis, istihbaratçı, diplomat yetiştirmiş bir hoca değil mi? Devletin derin devletini en iyi bilen ve belki de ilişkisi olan bir siyasetçi. Onun bizzat gidip o deneyimi yaşaması, o cezaevindeki hücrenin ruhunu hissetmesi, o idrar kokusunu bizzat kendi burnuyla hissetmesi ve bunu dışarıya aktarması bence çok kıymetli bir deneyim. Bu, ağır bir bedel; ama eğer ülke demokrasisine bir faydası olacaksa, önemli bir deneyim.

    Hocam, Ümit Özdağ bugün CHP lideri Özgür Özel'i de ziyaret etti. Çok sıcak bir karşılama, yani o fotoğrafı paylaş istersen. Görmeyen izleyicilerimiz de görsün. Güzel bir fotoğraf verdiler ikili hocam.

    Ayrıca, Ümit Özdağ şöyle bir açıklama yaptı: "CHP milletvekillerinin ilk günden itibaren Silivri'yi ziyareti. Büyük mutluluk duydum. Ben bu kadar milletvekilini bir tek mecliste görmüştüm. Bir de Silivri'de." Doğru ya. Ben, doğrusunu istersen, CHP'ye bakışımı böyle değiştiren bir süreç yaşıyoruz.

    Mesela herkes bizi CHP'li olmakla itham ediyor falan; hani gazeteci, ben CHP seçmeni falan değilim mesela normal şartlarda. Ama son dönemde CHP'nin bu alandaki performansını çok iyi buluyorum. Yani baktığında Türkiye İşçi Partisi milletvekillerinin, Den Parti milletvekillerinin daha yoğun bir şekilde görünmesini beklersin. Ama CHP daha ön planda bu temel insan hakları mücadelesinde. Yani tam bir sol parti gibi, sosyal demokrat parti gibi, sosyalist parti gibi davranıyor. Bu, önemli bir şey ve ilkesellik burada çok önemli.

    Bak, Ümit Özdağ'ın bence en önemli açıklaması ne biliyor musun? Hani dedim ya, cezaevin deneyimini bizzat yaşadı. Kendisi haksızlığa uğrayınca, kendi mahallesinden olmayan, ama haksızlığa uğrayanları da anlamaya başladı. Demirtaş'la hiçbir fikir birliği olmadığı halde, şu anda başına gelen hukuksuzluk nedeniyle, Selahattin Demirtaş'ın başına geleni daha iyi anlıyor. Osman Kavala'nın dosyasını okumuş ve şu anda Osman Kavala'nın neden içeride tutulduğunu çok iyi biliyor. Yani, hiçbir hukuki dayanağı olmadığı, ama başka nedenlerle orada tutulduğunu Ümit Özdağ şu anda çok iyi biliyor.

    Bu açıdan, dışardan başka bir mahallenin bunları yaşayıp dışarı taşıması bence demokrasi tarihimiz açısından da önemli bir avantaj.

    Hocam, Özgür Özel'in de açıklamaları oldu. Özgür Özel, yine kürsüden boykot çağrısına devam etti ve bazı televizyon kanallarını tekrar saydı. Evet, yani zaten buna ben gerek görmüyorum. Zaten insanlar izlemeyen izlemiyor. Birçok insanın artık o kanallar, birçok insanın televizyondaki listede yok yani. Özgür Özel tekrar etmese de, zaten artık vicdanlı olan insanlar vesaire görüyorlar. Yani oradaki o kanalların ne amacı olduğunu...

  • 9:36 Ma haksızlığa uğrayanları da anlamaya başladı. Demirtaş'la hiçbir e fikir birlikleri olmadığı halde, şu anda başına gelen hukuksuzluk nedeniyle Selahattin Demirtaş'ın başına geleni daha iyi anlıyor. Osman Kavala'nın dosyasını okumuş ve şu anda Osman Kavala'nın neden içeride tutulduğunu çok iyi biliyor. Yani, hiçbir hukuki dayanağı olmadığı ama başka nedenlerle orada tutulduğunu Ümit Özdağ şu anda çok iyi biliyor. Bu açıdan, dışarıdan başka bir mahalleden birinin bunları yaşayıp dışarı taşıması bence demokrasi tarihimiz açısından önemli bir avantaj.

    Hocam, Özgür Özel'in de açıklamaları oldu. Özgür Özel, yine kürsüden boykot çağrısına devam etti ve bazı televizyon kanallarını tekrar saydı. Evet, yani buna gerek görmüyorum zaten. İnsanlar izlemeyen izlemiyor. Birçok insanın o kanalları televizyondaki izleme listesinde yok. Özgür Özel tekrar etmese de, vicdanlı olan insanlar orada o kanalların ne amaçla kullanıldığını görüyorlar. Söylemese de olurdu.

    Hocam, bunun üzerine İletişim Başkanı Fahrettin Altun da bir X platformunda bir paylaşım yaptı. Belki görmüşsünüzdür. Kısaca başlığını okumak istiyorum: "Dünya gündemi, savaşlar ve jeopolitik çekişmeler gibi çok önemli meselelerle meşgulken, ana muhalefet partisinin gündemi yine jeobonizm, yine ayrımcılık." Farklı seslerin, fikirlerin ve yorumların varlığına olan tahammülsüzlüğünü yine gözler önüne seren CHP, üyelerine ve seçmenlerine yerli ve milli yayın politikalarıyla gerçekleri milletimize aktaran medya kuruluşlarını boykot etme dayatmasında bulunuyor. İfade hürriyetine, basın özgürlüğüne yönelik takındığı bu baskıcı ve ilkel tavrın örneklerini daha önce de yüzlerce kez gösteren ana muhalefet partisinin en büyük arzularından birinin de, tek tip, renksiz, sadece kendi fanusunda, kendi kontrolünde bir medya olduğunu gayet iyi biliyoruz. Bunu izleyemeyeceğiz. Buralarda buralara uğramayacaksınız yaklaşımının en başta, bu habis zihniyetinin baskı altına almak istediği seçmen tarafından reddedileceğine inanıyoruz, dedi.

    Açıklaması biraz daha devam ediyor. Dilerseniz okuyabilirim.

    Gerek yok bence. Kendini tarif etmiş. Orada saydığı bütün medya özellikleri, bizzat Fahrettin Altun tarafından yaratılan medyayı tarif etmiş; renksiz, kokusuz. İktidara bak, hep burada anlatırım ya. Gazetecilik vardır, halkla ilişkiler vardır, propaganda vardır. Gazetecilik, yani mesela haber başkalarını rahatsız edendir. Onun dışındakiler halkla ilişkilerdir ya da propagandadır. Onlar, bütün medyanın kendi propagandalarını yapmasını istiyorlar ve bekliyorlar. Kontrollerindeki medyanın tamamını da buna çevirdiler.

    Fikir özgürlüğü diyorsa Özgür Özel, boykot çağrısı yapıyor. Peki kendileri ne yapıyor? Gazeteci tutuklatıyor. Öyle değil mi? Hangisi daha büyük bir şeydir? Hangisi, medyayı yola getirme, tek ses haline dönüştürme açısından daha büyük bir yaptırımdır? Resmen aynaya bakıyorlar.

  • 11:51 "Biz, zihniyetinin baskı altına almak istediği seçmen tarafından reddedileceğine inanıyoruz," dedi. Açıklaması biraz daha devam ediyor; dilerseniz okuyabilirim. Gerek yok, bence. Gerek yok.

    Bence kendini tarif etmiş. Yani orada saydığı bütün medya özellikleri, bizzat Fahrettin Altun tarafından yaratılan medyayı tarif etmiş. Renksiz, kokusuz… İşte, iktidara bak; hep burada anlatırım ya. Gazetecilik vardır, halkla ilişkiler vardır, propaganda vardır. Gazetecilik, yani mesela haber, başkalarını rahatsız edendir. Onun dışındakiler halkla ilişkiler ya da propagandadır. Onlar, bütün medyanın kendi propagandalarını yapmasını istiyorlar ve bekliyorlar. Kontrollerindeki medyanın tamamını da buna çevirdiler.

    Fikir özgürlüğü falan diyor Özgür Özel. Boykot çağrısı yapıyor. Peki, kendileri ne yapıyor? Gazeteci tutuklatıyor. Öyle değil mi? Hangisi daha büyük bir şey? Hangisi medyayı yola getirme, tek ses haline dönüştürme açısından daha büyük bir yaptırımdır? Resmen aynaya bakıp, kendi yarattıkları medyayı tarif etmiş.

    Özgür Özel çağrı yapmış. Vatandaş uyar ya da uyumaz. Kimseye zararı olur mu Özgür Özel'in? Ama kendileri öyle mi yapıyorlar? Halk TV'nin verdiği karartma kararlarına baksın. Gözaltına alınıp, bileğine kelepçe takılıp fotoğrafı medyaya servis edilen gazetecilere baksın. Hakkında soruşturma olan gazeteci sayısına baksın. Bunları yan yana yazdığında, boykot çağrısı bunun yanında devede kulak kalıyor. Medya, medya özgürlüğünden bahsedecek en son isimlerden biridir. Fahrettin Altun kusura bakmasın.

    Hocam, RTÜK üyesi Tuncay Keser de RTÜK başkanı Ebubekir Şahin'e seslenmiş: "Siyasete yön çizmek RTÜK'ün işi değildir," demiş. Ya, RTÜK'ün bence oluşumu hatalı. Bence RTÜK sıkıntılı bir kurum. Çünkü bu tür kurumların siyasallaşmaması lazım. HSK gibi... Ama partileri mecliste seçtirdiğinde, RTÜK ne oluyor? Siyasi partilerin temsilcilerinden oluşan bir yapıya dönüşüyor. Mecliste çoğunluğu olan, orada da çoğunluğu ele geçiriyor ve bir şekilde iktidarın bir aparatına dönüşüyor. Halbuki orada işten anlayan akademisyenler olsa, gazeteciler olsa, siyasetten bağımsız değerlendirmeler yapsalar, Türk televizyonculuğunun nasıl daha yararlı, nasıl daha bağımsız olabileceğini kararlaştırsalar.

    Ama sonuçta hepsi, yani sonuçta Tuncay Bey CHP'nin kontenjanından gelmiş. Başkan Ebubekir AK Parti'nin kontenjanından gelmiş. Başka biri orada MHP'yi temsil ediyor. Yani bu kurum siyasallaşmayacak da diğer hangi kurum siyasallaşacak? Yani ben şey olsam, eğer iktidar olsam, ilk yapacağım işlerden biri RTÜK'ü siyasetten bağımsız, işin uzmanlarından, akademisyenlerden oluşturulan bir yapıya dönüştürmek olurdu.

    Hocam, Ümit Özdağ'la devam ediyorum. Ümit Özdağ birçok ziyarette bulundu. Çankaya Belediye Başkanı'nı da ziyaret etti. Ayrıca İYİ Parti Genel Başkanı Musavat Dervişoğlu'nu da ziyaret etmiş. Ümit Özdağ, bir süre hayatımızda çok şey görecek. Kendisine de bu arada geçmiş olsun dileklerimizi iletiyoruz.

  • 14:18 aratına dönüşüyor. Halbuki orada bu işten anlayan akademisyenler, gazeteciler olsa, siyasetten bağımsız değerlendirmeler yapsalar, Türk televizyonculuğunun nasıl daha yararlı ve bağımsız olabileceğini kararlaştırsalar orada. Ama sonuçta hepsi, yani sonuçta Tuncay Bey CHP'nin kontenjanından gelmiş. Başkan Ebubekir AK Parti'nin kontenjanından gelmiş. Başka biri orada MHP'yi temsil ediyor. Yani bu kurum siyasallaşmayacak da, bu hangi kurum siyasallaşacak? Bence, iktidar olsam, ilk yapacağım işlerden biri Rütük'ü siyasetten bağımsız, işin uzmanları ve akademisyenlerden oluşan bir yapıya dönüştürmek olurdu.

    Hocam, Ümit Özdağ'la devam ediyorum. Ümit Özdağ, birçok ziyarette bulundu. Çankaya Belediye Başkanı'nı da ziyaret etti. Ayrıca İyi Parti Genel Başkanı Musavat Dervişoğlu'nu da ziyaret etmiş. Ümit Özdağ, bir süre hayatımızda çok şey görünmeye devam edecek. Kendisine de bu arada geçmiş olsun dileklerimizi iletelim. Aynı o, kendisi hani Kavala'ya Demirtaş'a diyor ya, biz de siyaseten fikirlerimiz belki çok örtüşmez ama sonuç itibariyle onun özgür bir birey olarak haklarını sonuna kadar savunmak bizim görevimiz. Yani biz hak gazeteciliği de yapıyoruz sonuçta. Temel insan hak ve özgürlüklerini de savunuyoruz.

    Ama şunu söyleyeyim, şöyle de bir ortak yanımız var: Yurtseveriz hepimiz. Bu ülkeyi canımız kadar seviyoruz. Yani Nazım Hikmet'in dediği gibi, vücudumuzdaki bütün kanı bu ülkenin bir gram toprağı için dökmeye hazırız hepimiz. Bu şekilde yurtseveriz. Öyle hamasetle falan uğraşmayız.

    Hocam, bugün akşamın flaş haberlerinden bir tanesi de Ekrem İmamoğlu'nun avukatı Mehmet Pehlivan için tutuklama talebi. Evet, gördüm. Gerçekten hukukumuz çok kötü bir durumda. Yani artık kontrolden çıkmış vaziyette. Usul, prensip dinlemiyorlar. Böyle mesela, avukatın soruşturma izni gerekmektedir, umurlarında değil. Avukatla savcının yargılama içindeki statüsü aynıdır, biliyor musun? Birisi iddia makamıdır, diğeri savunma makamıdır. İddia makamının elinde hangi avantajlar varsa, savunma makamının da o avantajlara sahip olması lazım. İddia makamı, sanığı suçunu kanıtlayıp hapse atmak için çabalar. Savunma makamı da sanığın suçsuz olduğunu kanıtlamaya ve özgürlüğüne kavuşturmaya bakar.

    Ama siz savunma makamının elini, kolunu, ağzını bantlayacaksınız. İddia makamına baskı yapacaksınız. Böyle adalet olmaz. Yani yargının üç ayaklı olması gerekir. Bir tarafta kararı verecek olan hâkim vardır, bir tarafta savcı, iddia makamı vardır. Bir tarafta da savunma makamı, avukat vardır. Ama bu ülkede uzun zamandır, ne yazık ki, savcılar karar makamı gibi çalışıyorlar. Yani hiçbir hâkim çıkıp da bir savcıya "Bu nasıl iddianamedir? Bunları, bunları, bunları eksik yapmışsın" demiyorlar. Hatta bazen şunları görüyoruz ya, birçok şehirde buna denk geldim. Polisin görüş yazıları oluyor; "Tutuklansın" diyorlar, tutuklanması…

  • 16:51 Sü aynıdır, biliyor musun? Birisi iddia makamıdır, diğeri savunma makamıdır. İddia makamının elinde hangi avantajlar varsa, savunma makamının da o avantajlara sahip olması lazım. İddia makamı sanığı suçunu kanıtlayıp hapse atmak için çabalar; savunma makamı da sanığın suçsuz olduğunu kanıtlamaya, özgürlüğüne kavuşturmaya bakar. Ama siz savunma makamının elini, kolunu, ağzını bantlayacaksınız; iddia makamına böyle bir avantaj vereceksiniz. Böyle adalet olmaz.

    Yani, yargı dediğin şey üç ayaklıdır. Bir tarafta kararı verecek olan hakim vardır, bir tarafta savcı vardır (iddia makamı), bir tarafta savunma makamı avukat vardır. Ama bu ülkede uzun zamandır ne yazık ki savcılar neredeyse karar makamı gibi çalışıyorlar. Yani hiçbir hakim çıkıp da bir savcıya "Bu nasıl iddianamedir? Bunları bunları bunları eksik yapmışsın," demiyor. Hatta bazen şunları görüyoruz ya; birçok şehirde ben buna denk geldim, polisin görüş yazıları oluyor: "Tutuklansın, tutuklanmasın" vesaire. Kimin tutuklanacağına karakolda polis karar veriyor neredeyse.

    Bu son olayda, 500-600 öğrencinin gözaltına alındığı, bir kısmının tutuklandığı günlerde böyle bir mekanizma işledi. Savcılar ifade almadı, hakimler ifade almadı ama karar verdiler. Tutuklama kararları verdiler, adli kontrol kararları verdiler. Bu işleyiş Türk yargısı açısından iyi bir işleyiş değil.

    Ve bugün, Ekrem İmamoğlu'nun avukatının başına gelen de aynı şey. Yani, savunma makamını sanık haline getirdiniz. Savunma makamını savunacak avukatı da sanık haline getirdiniz. Onu savunacak olanı da sanık haline getirdiniz. Burada bir kötü niyet olabilir. Yani, savunmaz hale mi getirmeye çalışıyorsunuz? Bak, gelecekte bunların hepsinin bedelini yine biz Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları ödeyeceğiz, biliyor musun? Bu usulsüzlüklerin, gözaltıların, adli yargılanma tartışmalarının hepsi bir şekilde Anayasa Mahkemesi'nden ya da Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nden dönecek ve bu insanlara tazminat ödenecek. O kararı veren yargıçlar, savcılar, polisler değil biz ödeyeceğiz; vergi verenler ödeyecek. Bizim paramızla o tazminatlar ödenecek. Yazık yani bu. Bu ülke, hani yakışmıyor diyeceğim ama bu iktidar artık her şeye yakışıyor, maalesef.

    Hocam, Halit Ergenç ve Rız Kocaoğlu için de hapis cezasının gerekçesi açıklandı. Gördünüz mü? Sanıkların maddi gerçeği saklamış olmasının yeterli olduğu kabul edilmelidir, denilmiş. Ya Allah aşkına, bu kadar popüler, bu kadar göz önünde olan insanlara "Vay efendim" diyorsanız, onlara bu gerekçeyle hapis cezası verecekseniz; o kadar çok insana vermeniz lazım ki bunlar izahı olmayan şeyler. İzahı olmayan şeylerin mizahı yapılır. Ama bu ülkede mizah da bitirildi. Bazen eski karikatürlere falan bakıyorum. Yani şimdi onları çizsen, hapisten çıkamazsın.

    Dün bir tartışma vardı. Mecliste cumhurbaşkanına hakaret davalarının sayısına dair, 2012'de iki tane varmış. İki tane. Şu anda 25.000'lerden bahsediyoruz.

  • 19:17 enecek ve o kararı veren yargıçlar, savcılar, polisler değil, biz ödeyeceğiz. Vergi verenler ödeyecek. Bizim paramızla o tazminatlar ödenecek. Yazık yani bu. Bu ülke, hani "yakışmıyor" diyeceğim ama bu iktidar artık her şey yakışıyor, maalesef.

    Hocam, Halit Ergenç ve Rız Kocaoğlu için hapis cezasının gerekçesi açıklandı. Gördünüz mü? Sanıkların maddi gerçeği saklamış olmasının yeterli olduğu kabul edilmelidir, denilmiş. Ya, Allah aşkına, bu kadar popüler, bu kadar göz önünde olan insanlara "vay efendim" diyorsanız, onlara sıra gelene kadar bu gerekçeyle hapis cezası verecekseniz, o kadar çok insana vermeniz lazım ki bunlar izahı olmayan şeyler. İzahı olmayan şeylerin mizahı yapılır. Ama bu ülkede mizah da bitirildi. Bazen eski karikatürlere falan bakıyorum. Yani şimdi onları çizsen hapisten çıkamazsın.

    Dün bir tartışma vardı. Mecliste, cumhurbaşkanına hakaret davalarının sayısına dair, ya 2012'de iki tane varmış. İki tane. Şu anda 25.000'lerden bahsediyoruz. Yani şöyle düşünsen, her şeyi hakaret saymaya başladılar ya da ülkenin cumhurbaşkanı halkından bu kadar uzaklaşmış. Yani bu ülkenin halkı hapsi göze alacak kadar cumhurbaşkanından uzaklaşmış. Buradan yani siyaseten bir sonuç çıkarmak lazım. 2012'de 2 olan dava dosya sayısı 2025'te 25.000'e çıkmışsa, eğer o civarda dolanıyorsa, bunun bence sosyologlar, psikologlar, hukukçular ve akademisyenlerin araştırması lazım. Ben olsam, merak eder araştırtırdım bunu. Ya niye böyle? Bizim halkımız bizi sevmiyor mu diye sordurtdum vallahi.

    Hocam, Ekrem İmamoğlu devam ediyorum. Ben, Parti Eş Başkanı Tuncar Bakır ve Tülay Timoğulları da Ekrem İmamoğlu'nu ziyaret etti bugün. Açıklamalar yaptılar. Evet, öyle bir karar almışlardı. Nihayet 90 günde. Yani, başta yapmaları gerekeni şimdi yapmaları... O bir tane liberallerin sloganı vardı ya, 2010 yılındaki referandumda: "Yetmez ama evet." Böyle bir durum işte.

    Hocam, buradan başka bir konuya geçiyorum. Dünkü öngörünüz gerçekleşti. Merkez Bankası faizi sabit bıraktı. Evet, eğer düşürseydi de artırsaydı da şaşırırdım. Çünkü artırması demek enflasyon vesaireyi etkileyeceği için çok akıllıca bir beklenti olmazdı. Düşürmesi de dünyanın gidişatı bakımından çok mantıklı olmazdı. Bir de bu 19 Mart’ın yaraları daha sarılmamışken, yani İmamoğlu'nun tutukluğunun yaraları daha sarılmamışken, bir de faiz indirirse döviz kurlarında bir oynama olabilir, enflasyon beklentileri sarsılabilir ve bunun gibi bir sürü yan etkisi olan şeyler. O nedenle düşürmediler bence.

    Özgürüzel de bir açıklama daha yaptı. Enflasyon canavarı asgari ücret zammını yuttu, dedi. Doğru. Şu anda asgari ücretin alım gücü o 14.000 seviyelerine inmiş vaziyette. Önceki asgari ücret zamından önceki asgari ücret seviyesine düşmüş vaziyette alım gücü. Yani şimdinin 22.400 lirası alım gücü olarak, aralık ayındaki o 14.000 liraya falan denk geliyor.

    Hocam, buradan İsrail-Iran çatışmasına geçiyorum. Son hızıyla devam ediyor. İran dün Sokor Hasta...

  • 21:40 Evet, düşürseydi de artırsaydı da şaşırırdım. Çünkü artırması, enflasyonun vesaireyi etkileyeceği için çok akıllıca bir beklenti olmazdı. Düşürmesi de dünyanın gidişatı bakımından mantıklı olmazdı. Ayrıca, bu 19 Mart'ın yaraları daha sarılmamışken, yani İmamoğlu’nun tutukluğunun yaraları daha sarılmamışken, bir de faiz indirdiğinde döviz kurlarında bir oynama olabilir, enflasyon beklentileri sarsılabilir, vesaire bir sürü yan etkisi olan şeyler var. O nedenle düşürebildikleri düşüncesindeyim.

    Özgürüzel de bir açıklama daha yaptı. "Enflasyon canavarı asgari ücret zammını yuttu," dedi. Doğru. Şu anda asgari ücretin alım gücü, 14.000 seviyelerine inmiş durumda. Bir önceki asgari ücret artışı olmadan önceki asgari ücret seviyesine düşmüş vaziyette. Yani şimdiki 22.400 liranın alım gücü, Aralık ayındaki o 14.000 liraya falan denk geliyor.

    Hocam, buradan İsrail-İran çatışmasına geçiyorum. Son hızıyla devam ediyor. İran, dün Sokor Hastanesi'ni bombaladı. İsrail’deki Netanyahu da hastaneyi ziyaret etmiş. İsrail, ısrarla Amerika'yı bu çatışmanın içerisine çekmeye çalışıyor. Trump da tehditlerine devam ediyor. Bugün de görmüşsünüzdür belki; Trump'ın yanında Elon Musk’ı tekrar gördük. Ayrıca onu da soracaktım.

    Bir de futbol takımı vardı; Juventus futbol takımı da ziyaret etmiş. Amerika'daki kampın önünde, İran'la ilgili açıklama yapıyor ya. Böyle bir delilik görmedim ben, vallahi. Yani ne diyor? "O modumda değilim," diyor. Yani vurma modunda değilim. Böyle bir dünya, böyle bir ülke mi yönetilir? Bırak dünyayı.

    Artı, İsrail’e gelince; bir hastaneyi savaş sırasında vurmak savaş suçudur. Şimdi, İran bu suçu işledi mi? İşledi. Ama bu bir insanlık suçudur, diyen İsrail’e de, Gazze'de bombaladığı hastaneleri ve kiliseleri hatırlatmak lazım. O insanlığı, siz Gazze’de öldürdünüz, Bay Netanyahu. Teröristler o hastanelere saklanıyor gerekçesiyle, üstelik inkar da etmediniz. Göz göre göre vurdunuz; bile bile, isteye isteye vurdunuz. Kiliseleri vurdunuz. Bugün İsrail hastanesinin önünde söylediğiniz "insanlık suçudur" cümlesi var ya, oradaki insanlık bizzat sizin tarafınızdan Gazze’de öldürüldü. Bunun da altını çizmekte fayda var.

    Evet, hastane vurmak insanlık suçudur. İran vurduğunda da insanlık suçudur. İsrail vurduğunda da insanlık suçudur. Ve İsrail, bu insanlık suçunu defalarca kez işledi.

    Hocam, 19 Haziran Perşembe günü çektiğimiz videomuzu, 20 Haziran Cuma günü yayınlıyoruz. Eğer ekleyeceğiniz bir şey yoksa, günü bu şekilde sonlandırmak istiyorum.

    Şimdilik yok. Teşekkür ediyorum, Ufuk. Ankara'da görüşmek üzere. İyi yolculuklar diliyorum. Yarın görüşmek üzere.

    [Müzik]

  • 24:10 Bile bile, isteye isteye vurdunuz. Kiliseleri vurdunuz. Sizin bugün İsrail hastanesinin önünde söylediğiniz "insanlık suçudur" cümlesi var ya, oradaki insanlık bizzat sizin tarafınızdan Gazze'de öldürüldü. Bunun da altını çizmekte fayda var.

    Evet, hastane vurmak insanlık suçudur. İran vurduğunda da insanlık suçudur. İsrail vurduğunda da insanlık suçudur. Ve İsrail bu insanlık suçunu defalarca kez işledi.

    Hocam, 19 Haziran Perşembe günü çektiğimiz videomuzu 20 Haziran Cuma günü yayınlıyoruz. Eğer ekleyeceğiniz bir şey yoksa, günü bu şekilde sonlandırmak istiyorum.

    Şimdilik yok. Teşekkür ediyorum Ufuk. Ankara'da görüşmek üzere. İyi yolculuklar diliyorum. Yarın görüşmek üzere.

    [Müzik]

İşaretlediklerim