İyiyim. İyi, biliyorsun, yurt dışındaydım. Türkiye'ye yeni geldim. Bizi kıskandırmaya çalışıyor. Evet, gidemeyenler var. Onlar adına üzgünüm. Onun şakasını çok yaptınız ama niyeyse sürekli yapmak istiyorum. Ama nazar değecek diye de çok korkuyorum, açıkçası.
Almışsın. Sağ ol. Teşekkür ederiz. Çok eli bol. Yine her zaman olduğu gibi gönlümü çok bol bir arkadaşımız. Sağ olsun. Şeyle eşanton. Teşekkür ederiz Terkol. Sağ ol. Ama şimdi ben yine dem lafı getirdim. Ben şimdi demeden edemeyeceğim. Çok eli boldur. Çok Özgeciğim bunu anlattığım için özür dilerim.
Şimdi pehlivan yurt dışına gittiği için, burada bardağın dördüncü vergi olarak ödediğimiz bir içecek var ya, ondan istedi. Dedi, "Gelirken buralarda çok pahalı, sen alırsın, biraz daha ucuza alırsın." Bugün sağ olsun bir şişe getirmiş ama bize değil, pehlivana getirmiş. Dedi ki, "Aa işte, kaça aldın, nereden aldın?" vesaire. Böyle kaçamak yanıtlar veriyor adam. Kendisine daha önce evine hediye getirilen şişeyi alıp içmiyorum; on ayıptır, be kardeşim, ayıptır ya. Yani bir ayarı var, yani.
Evet. Yani normalde senin evindeki bir şeye ben talip değilim. Benim derdim senin yurt dışından getirdiğin o şeyi almak ve yine kurtulamıyorum. En kötüsü gerçekten, bu konuda masanın en eli bol insanı Murat Arel'dir. Adam evinde Maltepe'den Kadıköy'e gelse, Kadıköy'den bir hediye alıp gider. Kadıköy'ün meşhur bir şeyini alır yani. O derece hassastır.
Hayır ama ben ona bak, ben ona hiç kendisi de kabul eder. Hiç alakasız, doğum günü yok, yılbaşı yok, bir şey yok. Mesela görürüm ya, "Bu Barış'a yakışır" diye bir şey alırım, götürürüm. İlk sorusu şu olur: "Kaçı aldın?" Hayır, sen onu alabilirsin ama neden bu soruyu sorduğumuzu söylemen gerekiyor. Yani, çünkü Barış konusunun bu kadar uzamasını istemiyorum. En nihayetinde Barış'ın çok ucuzca olduğunu bildiğimiz için yoksa sağ ol kardeşim, değerin ölçülemez.
Eee, Murat Arel, nasılsın? Zımba gibi, her zaman olduğu gibi eee hazırız, nazırız. Evet, yayınımızı eee şu anda 16.000 kişi izliyor. Eee, bütün bizi destekleyen ve eee, bizimle bu yayını birlikte yapan dostlara her zaman olduğu gibi eee, ihtiyacımız var. Yine bunu belirtmek istiyoruz. Eee, yayını duyurun, yayını beğenin. Eee, bu çan gibi işareti işaretlemeniz gerekiyormuş. Eee, WhatsApp gruplarınıza, sosyal medyadaki hesaplarınıza mutlaka duyurun ki, bugünkü yayın da yine önceki yayınlar gibi eşsiz olacak ve ilk defa duyacaksınız birçok anlatacağımız şeyi. Gerçekleri öğreneceksiniz.
Ben bunu söylediğimde kızıyorsunuz ama işte eee, üretme organlarından haber üreten arkadaşlarımızın. İnşallah bir şey söyleyeceğim. İnşallah başka oturma organı, oturma organı diyorum, kızıyorsunuz. Üretme organı dediğimde beyin bence baştan başlamanız lazım. Üretme organı sistemi önemli abi. Öyle dem. Niye beyinde üretici bir şey? Tamam canım, farklı çalışıyor kafanız.
Ben bunu söylediğimde kızıyorsunuz, ama işte eee, üretme organlarından haber üreten arkadaşlarımızın inşallah bir şey söyleyeceğim. İnşallah başka oturma organı diyorum, kızıyorsunuz. Üretme organı dediğimde, beyin bence baştan başlamanız lazım. Üretme organı sistemi önemli, abi. Öyle dem, niye beyinde üretici bir şey, abi? Tamam canım, farklı çalışıyor kafanız. Ben üretme beyin olarak söylüyorum, organında kal arkadaşım. Orada oturma organından haber uyduran daha temiz bir alan, orada kal. Daha önce kumpas davalarında tanıklık yapıp ve o davaların mihmandarlığını yapan kişilerin vermiş olduğu abuk sabuk bilgilere riayet etmeyiniz. İnanmayınız.
E, ne varsa her şeyi olduğu gibi, tüm çıplaklığıyla sizlere anlatmak için mücadele ediyoruz. Eee, yine tüm gerçek bilgiler burada, ve bu akşam tekrar öğreneceksiniz. Yayını duyurun ve insanlara ulaşmamıza yardımcı olun. Teşekkür ederiz. Eee, yani ilk anda beğenmeniz çok önemli. Çünkü bizi YouTube öne çıkarmış oluyor, ve sizlere başka izleyecek olanlara da duyuruyor. O nedenle beğenirseniz, çok seviniriz. Biz de eşe dosta, akrabaya, dedikodu WhatsApp gruplarına da hemen bizim linki gönderdiniz. En çok da annelerimize, büyüklerimize WhatsApp'tan gönderebilirseniz daha kolay tıklayabiliyorlar ve hemen yayına girebiliyorlar.
Biz mesela, eğer dışarıda olsak ve bu yayını izletmek isteyecek olsak, Timur aynen böyle yapardık. Link gönderirdik. O da ona tıklardı. Timur, nasılsın? Süper, harika, muhteşemim. Şule yayından önce 'Buna böyle mıy mıy mıy şey demeyin,' dedi. 'İyiyim demeyin,' dedi. Ben de karşılığın hakkını verdim. İyi yapıyorsun. İnsanların canı sıkıntı, morali bozuk. E omuzları düşük, yani siz de açtığınızda böyle iyiyim dediğinizde, pehlivan sen iyisin. Tamam.
Evet, yayına başlıyoruz arkadaşlar. Çıkardığından beri kendini daha iyisin. Evet, depresyonda mısın? Kırmızı giymişsin zaten. Gözümüzü alıyorsun, yani. Bütün ekip olarak stüdyo güneş gözlüğüyle şu an yayın çeken kameramanlarımız var. Onun için daha ne diyeyim? Seni nasıl öleyim başka? Ö, benim. Teşekkürler. Şimdi başlayalım eee yayınımıza. Güldük, ettik. Eee, gelelim gerçek mevzuya.
Bugün anlatacaklarımız önemli. Bu haftanın en çok çalışanı, eee çünkü ona daha fazla görev verdik. Eee, arka arkaya gelen gözaltılarla birlikte, eee Murat Arel bize birazdan IBB dosyasını eee burada dinleyeceğiniz ayrıntılarıyla anlatacak. Ama insanın canının sıkılmaması.
Timur nasılsın? Süper, harika, muhteşemim. Şule yayından önce şey dedi, yani böyle "mıy mıy mıy" şey demeyin dedi. İyiyim demeyin dedi. Ben de karşılığın hakkını verdim.
İyi yapıyorsun. İnsanların canı sıkıntı, morali bozuk. E omuzları düşük. Yani siz de açtığınızda böyle "iyiyim" dedi. Pehlivan sen iyisin. Tamam. Evet, yayına başlıyoruz arkadaşlar. Çıkardığından beri kendinle daha iyisin. Evet, depresyon yımda ya, kırmızı giymişsin zaten. Gözümüzü alıyorsun yani. Bütün ekip olarak stüdyoda güneş gözlüğüyle şu an yayın çeken kameramanlarımız var. Onun için daha ne diyeyim? Seni nasıl öleyim başka? Ö benim. Teşekkürler.
Şimdi başlayalım yayınımıza. Güldük ettik. Eee gelelim eee gerçek mevzuya. Bugün anlatacaklarımız önemli. Bu haftanın en çok çalışanı eee çünkü ona daha fazla görev verdik. Eee arka arkaya gelen gözaltılarla birlikte eee Murat Arel bize birazdan IBB dosyasını eee burada dinleyeceğiniz ayrıntılarıyla anlatacak. Ama insanın canının sıkılmaması mümkün eee değil. Hakikaten hepimizi böyle salak yerine koydukları bir süreç yaşıyoruz. Sadece salak yerine koymakla yetmiyor; insanların vicdanlarını, onurlarını zedeleyen eee bir süreç eee yaşıyoruz.
Hiçbir siyasetçiye, yani siyasete bulaşmış bir kişiye kefil olmak gibi bir sorumluluğumuz yok. Bu masadaki olan insanların da bu duygusunu biliyorum. Siyasete uzaktan yakından bulaşmış hiç kimseye kefil olmam, olmayız. Eee bu ailemde de olsa böyle olur. Ama bu siyasetin içerisinde bir taraftan eee bürokrat olan insanlar var. Çok namusuyla eee bu işi yapan, haysiyetli yaşadığını bildiğimiz ve kefil olabileceğimiz eee insanlar var. Bu haftaki gözaltılardan biri o insanlara da yapıldı. Birazdan çok detaylarıyla anlatacağız ama insanın hakikaten eee canı sıkılıyor.
Canının sıkılmasının nedeni şu: Şimdi size okuduğumda da aynı duyguyu hissedeceksiniz. Siz, yani kapınıza o gözaltı gelmese de bir başkasının gözaltına alınması ve o insanın mesleğini onuruyla, şerefiyle yapması, üstelik de sizin için yapması ama gözaltına alınması, gidip abuk sabuk sorularla eee tuzak etmeye çalışmaları, insanın canını yani yaralıyorsunuz. Yani sizin de adalet duygunuz örseleniyor. Sizin de bu hayata tutunma duygunuz örseleniyor bir taraftan.
Şimdi Murat'a geleceğim ama şunu başlarken aktarmak istiyorum. Belki biz bu yayın bitişinde kötü bir konuya ilişkin de olumsuz sonuçları eee öğreneceğiz ama kimleri yemeye çalışıyorlar, kim uğruna, ne uğruna kimleri yemeye çalışıyorlar onu göreceksiniz.
Okuduğum ifade Ramazan Gülten'in eee ifadesi. İmar ve Şehircilik Daire Başkanı Ramazan Gülten. Siz yani yaptığı işte de gerçekten onuruyla işini yapan, ama aynı zamanda insan olarak da haysiyetli yaşayan bir insan. Birazdan anlatacak arkadaşlarım neler sorulduğunu ama bana isnat edilen suçlamaların tamamını reddediyorum. Ben meslek namusunu her şeyin üstünde gören, ne kendim ne de ailemin kursağından tek bir haram lokma geçmesine asla izin vermeyecek karakterde bir cumhur.
Şimdi Murat'a geleceğim ama şunu başlarken aktarmak istiyorum. Belki biz bu yayın bitişinde bu konuya ilişkin olumsuz sonuçları öğreneceğiz ama kimleri yemeye çalışıyorlar, kim uğruna, ne uğruna kimleri yemeye çalışıyorlar, onu göreceksiniz. Okuduğum ifade, İmar ve Şehircilik Daire Başkanı Ramazan Gülten'in ifadesi. Yani yaptığı işte gerçekten onuruyla işini yapan ama aynı zamanda insan olarak da haysiyetli yaşayan bir insan.
Birazdan anlatacak arkadaşlarım neler sorulduğunu ama bana isnat edilen suçlamaların tamamını reddediyorum. Ben, meslek namusunu her şeyin üstünde gören, ne kendim ne de ailemin kursağından tek bir haram lokma geçmesine asla izin vermeyecek karakterde bir cumhuriyet çocuğuyum. Ailem ve ben yokluk içerisinde büyüdük. Zorluklar içerisinde eğitim hayatımı sürdürdüm.
Bütün bunların hepsini, bu ülkenin ve cumhuriyetin bana sunmuş olduğu bir nimet olduğunun farkında olarak hayatımı sürdürdüm. Hiçbir zaman, ne kendi adıma ne de baba evime gölge düşürecek, ileride çocuklarımın utanmasına neden olacak bir iş ve işlem asla gerçekleştirmedim. Asla şu haysiyete sahip olmayacak, şu cümlenin de ağırlığını hissedemeyecek insanların abuk sabuk suçlamalarıyla Ramazan Gülten ve onun gibi işini hakkıyla adaletli bir şekilde yapmak isteyen insanlar şu an gözaltında.
Bu dosyada kendilerini akıllı, bütün geri kalan alemi salak zannedenlere bugün anlatacaklarımız var. Murat, başından beri diyoruz ki, yani birilerini inandıramıyorsunuz işte. Çünkü artık inansalar bile, yani bir yerde hakikaten bir suç işlense, ya bu insanlardan birinin birini öldürdüğü, ya da bir para çalma işleminin tamamen gerçekleştiğini görseler bile, herkes artık bu meselenin ya burada siyasi bir mesele ve bir şey döndürüyorsunuz diyecek hale gelmiş durumda.
Bunu bize söyleten şey, mesela son gözaltılar. O son gözaltılara bakalım. Özellikle de kimlerin yenmeye çalışıldığını gösterelim. Mesela İSKİ örneği ile başlayalım. Evet, İSKİ Genel Müdürü gözaltına alındı ki, İSKİ'de birçok bürokrat gözaltına alındı. Bu yapılan ikinci dalga operasyon diye adlandırırsak, İmamoğlu'na yapılan ve bürokratlarına yapılan operasyonda ikinci dalga diye adlandırırsak, hafta sonuna denk getirildi. Belki borsa için, belki piyasalar için yapıldı bu, onu bilmiyoruz.
Hafta sonu, cumartesi günü bu operasyonlar yapıldı. Ama öncesinde tüm Türkiye 23 gün boyunca şunu konuştu: Ekrem İmamoğlu bir otelde toplantı yapıyor. Otelde toplantı yapmadan önce korumalar tarafından kameralar bantlanıyor ve valizler giriyor. Devreye tabii yine aynı bildik isimler girdi. Buradaki altını çizerek belirtmek zorunda olduğum şey şu: Soruşturma kendi selahiyeti...
Hafta sonu, cumartesi günü, bu operasyonlar yapıldı. Ama öncesinde tüm Türkiye 23 gün boyunca şunu konuştu: Ekrem İmamoğlu bir otelde toplantı yapıyor. Otelde toplantı yapmadan önce korumalar tarafından kameralar bantlanıyor ve valizler devreye giriyor. Tabii yine aynı bildik isimler girdi. Burada altını çizerek belirtmem gereken şey şu: Soruşturma kendi selahiyeti içerisinde yürüse ve ifade alınacak kişiler çağrılıp davet edilse, savcılığa ifadeleri alınsa, sonrasında iddianame düzenlense ve bu iddianameyle bir yargılama yapılsa, bu yargılamanın sonucundaki kararları tartışırız. Süreç böyle işlese, kimsenin itirazı olmaz.
Savcılık, bir elinde belge var; bir soruşturma yürütüyor ve bu soruşturmayla ilgili de önemli şeyler mevcut. Ama öyle bir şekilde yürüyor ki, şafak baskını ve öncesinden de servis edilen bir süreç var. İSKİ'ye ve İmar AŞ'ye yapılacak operasyonları, biz sosyal medyadaki bazı hesaplardan öğrendik. Gerçekten günler öncesinden öğrendik. Mesela yine aynı kişilerin açmış olduğu ses odasında ve paylaşımlarında, yine o kişilerle birlikte başka bir iştiraka daha operasyon yapılacağını okuyoruz. Doğru mu, değil mi bilmiyoruz, ama gerçekleşirse o kesitleri aldık.
Şimdi soracağız: Demek ki öncesinden bu kişilere bilgi veriliyor. Bu kişiler kamuoyu hazırlıyor ve sonrasında bununla ilgili işlemler gerçekleşiyor. Kime operasyonlar yapıldı? İmar AŞ’ye ve İSKİ’ye. İSKİ Genel Müdürü. Bakın, ben kendisini tanımıyorum. Bugün gözaltına alınanların hiçbirini tanımıyorum. Gözaltına alınanlardan biri de Murat Ongun'un eşi. Şimdi Murat Ongun'la ilgili avukatı, Murat Ongun'un eşinin avukatı, Murat Ongun'un avukatlarının avukatı, Ekrem İmamoğlu'nun avukatının avukatı ve yanındaki özel kalemi, sekreteri; bütün herkes galiba gözaltına alındı. Ekrem İmamoğlu da aynı durumda.
Şimdi kimler var ve neden alındılar? Kamuoyunun beklediği en büyük cevap bu. Çünkü ortaya öyle iddialar atılıyor ki orada şu toplantıda bunlar var, onlar var filan gibi hepsini tek tek anlatacağız. Ama öncesinde ben İSKİ Genel Müdürü ile başlamak istiyorum. Neden derseniz, ben kendisini tanımıyordum; hiç ismini bile bilmiyordum, işin açıkçası. Sonrasında bu ismi öğrendim ve dedim ki burada bir şey var. Biz bununla ilgili, kişinin nasıl ve neden yargılandığını; daha doğrusu gözaltına alındığını öğrenmem gerekiyor.
Şimdi, Murat Ongun ile ilgili olarak, Murat Ongun'un avukatı, Murat Ongun'un eşinin avukatı, Ekrem İmamoğlu'nun avukatının avukatı, yanındaki özel kalemi, sekreteri; bütün herkes galiba gözaltına alındı. Ekrem İmamoğlu'nun da aynı şekilde bir durumu söz konusu. Şimdi, kimler var ve niçin alındılar? Kamuoyunun beklediği en büyük cevap bu. Çünkü ortaya öyle iddialar atılıyor ki, orada şu toplantıda bunlar var, onlar var gibi. Hepsini tek tek anlatacağız.
Ama öncesinde ben İSKİ Genel Müdürü ile başlamak istiyorum. Neden derseniz, ben kendisini tanımıyordum. Hiç ismini bile bilmiyordum, işin açıkçası. Sonrasında bu ismi öğrendim ve dedim ki, burada bir şey var. Biz bununla ilgili, o kişinin nasıl ve neden yargılandığını öğrenmem; daha doğrusu gözaltına alındığını öğrenmem gerekiyor. Ben Timur'la birlikte İzmir'deydik. Uçak dönüşünde avukatları aradım, belgeleri istedim. İfade tutanağı geldi; emniyetteki ifade tutanağı. Şimdi emniyetteki ifade tutanağında sorulan sorular var ve verilen cevaplar var.
İlk başta ben bu kişinin kim olduğundan bahsetmek istiyorum. Zira bu konu çok önemli. Niye derseniz, zaten çok ciddi bir sağlık sorunu yaşıyor İSKİ Genel Müdürü ve aynı zamanda bu sorunla ilgili olarak şöyle bir durum söz konusu: açık kalp ameliyatı olacakmış. Bununla ilgili raporlar hazırlanmış ama ne yazık ki bu operasyon olması gerekenden bir haftaya ertelenmiş. Operasyon olmamış. Şu anda da bununla ilgili bütün raporları sunmuşlar. Peki, bu kişi niye gözaltında ve bu kişi kim? Bunları tek tek, isterseniz arka plan belgeleri vererek 1-2 diye anlatmak istiyorum.
Şimdi buradaki asıl meselelerden bir tanesi, bu soruşturmanın ruhunu anlayabilmek ve aynı zamanda soruşturmada yöneltilen suçlamalarla neyi ortaya çıkarmaya çalıştıklarını anlamak. Benim yegâne motivasyonum da bu oluyor. Bununla ilgili olarak değerli arkadaşlar, Şafak Paşa'nın ifadesinde yer alan bilgileri anlatmak istiyorum.
Bakın, Sayın Şafak Paşa'ya sorulan sorulardan birisi. Bir iş insanı savcılık makamına gidip müşteki olarak ifade vermiş. Herkes bunu yapabilir. Demiş ki, “Ben İSK mevzuatına göre bir yazı almam gerekiyor. Çünkü Çevre Şehircilik Bakanlığı'nda başvuru yaptım ve bununla ilgili maden ruhsat almak istiyorum. Bununla ilgili İSKİ'nin de bana yazı vermesi gerekiyor. Başvuru yaptım ama beni oyaladılar ve ben onlara rüşvet vermediğim için iznimi vermediler. Ben iş insanı olarak çok büyük zarara uğradım.” Özetle, ifadesi burada.
Şimdi burada diyor ki, geçen seneki duruşma görüşmemizde, birçok şeyi anlattığında, hatta Fatih Keleş'in ismini telaffuz ediyor. Fatih Keleş'le birlikte de oraya uğradın mı? Bunu yaptın mı? Bu birkaç ifadede daha geçiyor. Aynı şekilde, "Fatih Keleş'e uğradın mı?" dediğinde, o kriminalleştiriliyor. Her tanı.
Şimdi burada diyor ki, "Geçen seneki duruşma görüşmemizde işte durumu anlattığımda eee birçok şeyi söylüyor." Hatta Fatih Keleş'in ismini söylüyor. "Fatih Keleş'le birlikte de eee oraya uğradın mı? Bunu yaptın mı?" Bu birkaç ifadede daha geçiyor aynı. "Fatih Keleş'e uğradın mı? O kriminalleştiriliyor." Her tanık bunu söylüyor. "Fatih Keleş'e uğradın mı? Fatih Keleş'e uğradın mı?" Burada da aynı şey verilmiş. Diyor ki ifadeyi veren kişi, "Olaydan sonra ben sinirlendim ve Fatih Keleş'e mesaj olarak, 'Beni batırdın. Rüşvet vermedim diye mi olmadı bu iş? Büyü büyüğündün ama bundan sonra benim asmımsın. Geliyorum seni vurmaya,' diye mesaj attım. Çünkü bu işlerden dolayı ruh sağlığım bozuktu." Bu kendi ifadesinde söylüyor.
Ardından rüşvet alıp almadığıyla ilgili Şafak Bey'e soruluyor. Ne diyorsunuz diyor buna. Diyor. Savcılık bunu soruyor. Emniyet soruyor. Özür dilerim, ama savcılık soruları soruyor. Bununla ilgili İSKİ genel müdürüne soruluyor. Hı hı. İSKİ genel müdürü tane tane anlatıyor. Yani şunu diyor değil mi? Soru şu: "Yani sizden biri eee maden ruhsatı almak istemiş ama siz bunu rüşvet karşılığında vereceğini söylemişsiniz. O kişi de rüşvet vermediği için ruhsatı vermemişsiniz." Aynen öyle. Bunu açıklayın diyor. Kendisi açıklıyor.
Diyor ki, "Ben daha öncesinde bu kişi bize geldi. Bununla ilgili başvuru yaptığını ama Ankara'daki bakanlıktan olumsuz yanıt aldığını, ardından bir daha başvuru yaptığını, İSKİ'nin eğer olumlu bir yazı yazmasını yazarsa bununla ilgili Ankara'da işlemlerini halledebileceğini, devamındaysa bununla ilgili başvurularını yönlendirebileceğini beyan etti." diyor. "Ben bununla ilgili diyor hukuk servisine gönderdim. Biz bununla ilgili izin verme yetkisine sahip değiliz. Sadece olumlu olumsuz görüş yazabiliriz."
MAPEG'den ve Petrol İşleri Genel Müdürlüğü'nden soruyorlar. "Diyorlar ki, böyle bir başvuru var. Bununla ilgili size başvuru geldi mi?" MAPEG de, "Evet geldi. Biz buna olumsuz yazı verdik." Olumsuz yazı verdik diyor. İSKİ de bununla ilgili olumsuz yazıyı veriyor. "Hayır," diyor, "biz de bunu veremeyiz." Ardından bu kişi tekrar başvuru yapıyor.
Bu kişi başvuru yaptıktan sonra, tekrar olumsuz rapor alınca baskısını arttırmaya başlıyor. İSKİ’nin bürokratlarına, sadece genel müdüre değil, genel müdür yardımcısına, orada işlemleri ilerleten kişi hatta şirketinin adına…
İSKİ bürokratlarına, sadece genel müdüre değil; genel müdür yardımcısına, orada işlemleri ilerleten kişiye, hatta şirketinin adına bu işleri kovalayan bir kişiye daha başvurular yapıyor. O da eskiye gidip, "Ben Ekrem İmamoğlu'nun akrabasıyım," diyerek işlerini takip etmeye çalışıyor. Ekrem İmamoğlu'nun adını vererek orada işlemler yapmaya çalışıyor. Ona rağmen, bu işlemler yapılmıyor. Ve en son, iş artık husumete dönüyor. Bir gün yine İSKİ Genel Müdürlüğü'ne geldiğinde, İSKİ Genel Müdürü ile tartışıyor. Tartıştığında da bununla ilgili ciddi küfürler olduğu söyleniyor. Kamera kayıtları ve tanıklarla birlikte hem valiliğe hem yargıya bununla ilgili başvuru yapıyor. Koruma talep ediyor.
Bakın, Valilik ve İçişleri Bakanlığı koruma tahsis ediyor İSKİ Genel Müdürü'ne. Maden ruhsatı almak isteyen kişi onu tehdit ediyor. Yani bu ifadeleri veren kişi. İkinci sayfaya geçelim. Bu kişi, tehditlerini arttırınca cep telefonuyla bu sefer başka kişilere mesaj göndermeye başlıyor. Bu şiddet artmaya başlıyor, dozajı artmaya başlıyor ama kesinlikle izin vermiyorlar.
Bunlar ne zaman oluyor peki, Murat? Bu ne zaman oluyor, biliyor musun? Bunlar aslında bir yıldır izin için başvuru yapılıyor. En son tartışmalar yaşanıyor ve bundan sonra göreceksiniz diyor iş insanı. Sonrasında Ekrem İmamoğlu'na operasyon yapılıyor. 19 Mart'taki operasyon yapıldıktan sonra bu kişi tekrar İSKİ'ye geliyor. 28 Mart'ta şikayetçi oluyor, değil mi? Tekrar eskiye geliyor. Önce İSKİ'ye geliyor. İSKİ'ye gelip diyor ki, "İSKİ genel müdürüyle görüşeceğim şimdi." diyor. "Bakalım şimdi ne söyleyeceksiniz," diyor. Eski genel müdürle görüşmek istiyor. Eski genel müdür diyor ki, "Ben seninle görüşeceğim, herhangi bir şey yok." diyor ve görüşmeyeceğim diyor. Bu kişinin içeriye girmesi de yasaklanıyor. Sonra ne yapıyor, biliyor musun? Oradan çıktığı gibi başsavcının yanına gidiyor ve "Ben başvuru yapmama rağmen benden rüşvet istediler. Vermediğim için bana olumsuz yazı verdiler," diyor İSKİ hakkında. "Rüşvet teklif ettiler bana. Ben bunu kabul etmedim. Bunun için de benim maden ruhsatıma olumlu ya da olumsuz bir yazı vermediler."
19 Mart'taki operasyon yapıldıktan sonra bu kişi itibarıyla İSKİ'ye geri dönüyor. 28 Mart'ta şikayetçi oluyor, değil mi? Yani tekrar eskiye dönüyor. Önce İSKİ'ye geliyor. İSKİ'ye gelip diyor ki, "İSKİ Genel Müdürü ile görüşeceğim şimdi." Bakalım şimdi ne söyleyeceksiniz, diyor. Eski genel müdürle görüşmek istiyor. Eski genel müdür ise, "Ben seninle görüşeceğim, bununla ilgili herhangi bir şey yok," diyor ve görüşmeyeceğini belirtiyor. Bu kişinin içeriye girmesi de yasaklanıyor.
Sonra ne yapıyor, biliyor musun? Oradan çıkınca başsavcının yanına gidiyor ve, "Ben başvuru yapmama rağmen benden rüşvet istediler. Vermediğim için bana olumsuz bir yazı verdiler," diyor İSKİ için. "Rüşvet teklif ettiler bana, ben bunu kabul etmedim. Bu nedenle de benim maden ruhsatım ile ilgili olumlu ya da olumsuz bir şey yazmadılar. Bunun için olumsuz yazı verip olayı kapattılar," şeklinde şikayetçi olduğunu belirtiyor.
Ne zaman şikayetçi oldu? Ekrem İmamoğlu'na operasyon yapıldıktan sonra, hani programlarda şunu söylüyorlar: "Hep takip ediyorum ben. İnsanlar şu anda kuyruğa girdi, ifade vermek için." O kuyruğa girdi denilen kişilerden biri de bu kişiymiş herhalde. İmamoğlu'na operasyon yapıldıktan sonra o kuyruğa girenlerden biri bu beyefendiymiş. Ve bir de arkadaşı, bu kişilerin verdiği ifadeyle eski genel müdürü içeride tutamıyorlar.
Peki, bunlarla ilgili süreç nasıl işlemiş, biliyor musunuz? Bakın aslında İstanbul'u nasıl savunuyorlar bu insanlar, onu göstermek istiyorum. Diğer sayfayı verebilir miyiz? Bu ifadesi, İSKİ genel müdürünün ifadesine tamamen benziyor. Tutanak tuttuğunu ve bununla ilgili şikayette bulunduğunu her şeyi anlatıyor.
Bakın şimdi 3'üncü sayfaya gelirsek, orada başvuru yapılan maden sahası neresi biliyor musun? Anadolu yakasında. Herkes çok iyi bilir ki, Çavuşbaşı ve Ömerli'nin oralarda su havzaları vardır, barajlar vardır. Tam oraya, bu kırmızıyla işaretlenen alana taş ocağı yapmak istiyor. Taş ocağından çıkacak harfiyatı da buraya dökmek istiyor. Doğaya zarar verecek. Diyor ki orası su havzası; bir baraj var orada. Bunu yapamazsın, diyor. "Ben buna izin vermem," şeklinde ifade ediyor.
Bakın, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı'nı tebrik ediyorum. MAPEG de izin vermiyor; hayır, diyor, buraya dokunamazsın. O da izin vermiyor ama başka bir kurum izin veriyor. Hangi kurum? Bakın gösterelim. Bir de resmi yazımız var. Bu kişi Milli Emlak'a başvuruyor ve Milli Emlak'tan izin alıyor. Bunun üzerine zaten ısrarla devam ediyor.
Bu kişiyle ilgili daha öncesinde İSKİ Genel Müdürü ve İmamoğlu'ndan önce de tekrar başvuru yapmış ve o zaman da reddedilmiş. O zaman da bu izinler verilmemiş. Ama ısrarla buraya maden sahasını kurup devam etmek istiyor. Mesela bakın, Milli Emlak Genel Müdürlüğü'ne uygun görüldüğüne dair... Kimdi? Fa...
Bakın, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı'nı tebrik ederim. MAPEG'i. MAPEG de izin vermiyor. Hayır diyor, buraya dokunamazsın diyor. O da izin vermiyor ama başka bir kurum izin veriyor. Hangi kurum? Bak, gösterelim. Bir de resmi yazımız var. Bu kişi Milli Emlak'a başvuruyor. Milli Emlak'tan izin alıyor. Onun üzerine zaten ısrarla devam ediyor. Bu kişiyle ilgili daha öncesinde İSKİ Genel Müdürü ve İmamoğlu'ndan önce de tekrar başvuru yapmış ve o zaman da reddedilmiş zaten. O zaman da bu izinler verilmemiş. Ama ısrarla buraya maden sahasını kurup devam etmek istiyor.
Mesela bakın, Milli Emlak Genel Müdürlüğü'ne uygun görüldüğüne dair kimdi? Fatma Varan başkan yardımcısının imzasıyla bir komisyonda değerlendirilmiş. 2018 yılında uygun görüldüğü kararını vermiş ve bu yazı gönderilmiş. Nereden verilmişti? Milli Emlak Genel Müdürlüğü'nden. Fatma Varan, Milli Emlak Genel Müdürlüğü'ne yazıyor. Cumhurbaşkanı Genelgesi kapsamında İklim Değişikliği Bakanlığı, Bakanlık Müşavirliği. Bu yazıyı yazıyorlar. Milli Emlak Genel Müdürlüğü'ne gönderiyorlar. "Verebilirsiniz, uygun görülmüştür" diye. Ama MAPEG ve İSKİ izin vermediği için de bunu yapamıyor. Çünkü orası su havzası diyor. "Yapamazsınız oraya" diyor. Aslında doğa korunuyor orada. Bizim İstanbul'un içme suyu korunuyor.
Devam edelim, biz o görüntüleri siz devam verin. Şimdi bu kişi ısrarla bu takibini devam ettiriyor ve adam en son avukatıyla birlikte diyor ki, "Biz bu kişi hakkında bizi taciz ettiğini, tehdit ettiğini tutanak altına aldık. Defalarca yaptı." Diğer bürokratları ölümle tehdit ediyor. Trabzon'da 50 kişi bekliyor. "Gelip seni vuracağım, öldüreceğim" diye söylüyor. Bu işlemleri yapanlar şu anda gidip ifade verenler, ölümle tehdit ediyorlar. Hı hı. Onlar hala dik duruyor. Bu izinleri vermiyor.
Ve bu kişi, Ekrem İmamoğlu'na operasyon yapıldıktan sonra savcılığa gidiyor. "Ben şikayetçiyim" diyor. "Rüşvet istediler. Vermedim. Bana maden izni de vermediler" diye, o kişilerin rüşvet istediğini iddia ederek suç duyurusunda bulunuyor. Ve bu kişinin verdiği suç beyanlarıyla da kişiler gözaltı beyanları. Ama ortada İçişleri Bakanlığı'nın vermiş olduğu bir koruma var. Hı hı. İçişleri Bakanlığı'na bildirilmiş bir durum var. Yargıya bildirilmiş bir durum var. Müdürlükte tutulmuş tutanak var. Bunların hiçbiri ciddiye alınmıyor.
Ve bu kişi, eski genel müdürü yıllarca kaymakamlık yaptı. Ardından müfettişlik, mülkiye müfettişliği sınavlarına girip Türkiye birincisi olarak kazanıyor. Uzun yıllarca tam da o FETÖ kumpasları zamanında ve sonrasında darbe girişimi sonrasında da o kurumlarla ilgili raporları hazırlayan kişilerden bir tanesidir. Kendisi.
Bu kişinin verdiği suç beyanlarıyla da bazı kişiler gözaltına alınıyor. Ama ortada İçişleri Bakanlığı'nın vermiş olduğu bir koruma var. Hı hı. İçişleri Bakanlığı'na bildirilmiş bir durum var; yargıya bildirilmiş bir durum var. Müdürlükte tutulmuş tutanak da var. Bunların hiçbiri ciddiye alınmıyor. Ve bu kişi, eski genel müdürlüğü yıllarca kaymakamlık yaptı. Ardından müfettişlik sınavlarına girip Türkiye birincisi olarak kazanıyor. Uzun yıllarca, tam da o FETÖ kumpasları zamanında ve sonrasında, darbe girişimi sonrasında, o kurumlarla ilgili raporları hazırlayan kişilerden bir tanesidir. Kendisi, sadece 6 yıldır İSKİ’de çalışıyor ve en son diyor ki, "Ben şerefimle, namusumla devlete hizmet ettim bunca yıldır ve namusuma ve onuruma leke sürecek hiçbir şey yapmadım. Yapmam da, Ekrem İmamoğlu dahi söylese ki böyle bir şey, asla bana söylemez. Ben emir versem bile, kanunsuz hiçbir şey yapmayacaksınız" diye emir verdiler bana, diyor ifadesinde. "Böyle bir şey de şahit olmadım. İzin de vermedim, vermem de," diye en son ifadesini söylüyor ve avukatı da bunu aynı şekilde anlatıyor.
Peki, bunların tamamında ortaya ne çıkıyor? Şu anda gözaltındalar. Peki, başka kim gözaltında? İSKİ müdür yardımcısı da gözaltında. İSKİ'nin bürokratları da gözaltında. Orada bir ek yapabilir miyim Murat? Bak, şimdi önce şeye dikkat çekmek istiyorum. Gerçekten şöyle bak: 28 Mart 2024 günü diyor, tutanak tutulmuştur. "Gelerek taciz etti. Güvenlik İşleri Müdürlüğümüzce tutanak tutuldu." Yani, geliyor, hakaretler ediyor, tehditler savuruyor, öldürmekten bahsediyor ve bir şey yapamıyor adama. Dava açılıyor. Herif buradan çıkıyor, savcılığa gidiyor.
Bak, tehdit ettikten sonra İmamoğlu'nun gözaltına alınmasından yaklaşık 9-10 gün sonra adam bunu yapıyor. O tehditleri savuruyor. Sonra savcılığa gidiyor. Karşımızda olan şu: Bir rantçı var. Bizim su havzamızın en önemli su havzalarından birine çökmek istiyor. Orayı yağmalamak istiyor. Buna İSKİ tek başına izin de veremiyor. Aynı şekilde Adem Şanlısoy da bu konuda ifade veriyor. Adem Şanlısoy da diyor ki, "O da eski bürokrat." Evet. Yani su havzalarını korumaktan söz ediyor. Adamın işi bu, yani su havzalarını korumak.
Ne diyor ki orada da? "Ya sadece biz karar veremiyoruz buna," diyor. "Aynı zamanda Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, yani rüşvet alındığını söylüyor ama bu bizim olurumuz da olabilecek bir şey değil zaten," diyor ve anlatıyor. Yani, bütün süreci anlatıyor. Nasıl evraklar geldi, Ankara'yla nasıl yazışıldı? Bak, onun da söylediği bir şeyi ekleyim: Murat, bu Idris Özçele diyor ki, o da aynı şekilde genel müdür.
Karşımızda olan şu: Bir rantçı var. Bizim su havzamızın en önemli su havzalarından birine çökmek istiyor. Orayı yağmalamak istiyor. Buna İSKİ tek başına izin de veremiyor. Aynı şekilde Adem Şanlısoy da bu konuda ifade veriyor. Adem Şanlısoy, "O da eski bürokrat" diyor. Yani, su havzalarını korumaktan zor. Adamın işi bu; yani su havzalarını korumak. Ne diyor ki orada da? "Ya sadece biz karar veremiyoruz buna." Diyor. Bununla birlikte, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın da devrede olduğunu ve rüşvet alındığını söylüyor ama bunun bizim olurumuz da olabilecek bir şey değil zaten diyor ve süreci anlatıyor. Nasıl evraklar geldi, Ankara'yla nasıl yazışıldı?
Bak, onun da söylediği bir şeyi ekleyim. Murat, bu İdris Özçele diyor ki, o da aynı şekilde genel müdürün dediklerine ek yapıyor. "Ya diyor, bu kişi Ekrem İmamoğlu'nun akrabası." Ben ismini vermek istememiştim ama ver. Bırak verelim. Abi bunları söylüyorlar madem, evrağa girmişler. Şey, bu her tarafta geziyor. Ekrem İmamoğlu'nun yakınıyım ben diyor. Akrabasıyım diyor. "Bana bu izinleri vereceksiniz" diyor. Onlar da diyor ki, "Ekrem Bey'in bize talimatı var. Akrabam da gelse, anam da babam da gelse, bunun işini yapmayacaksınız" diye talimat verdi. Biz de yapmadık diyor. Bu sürekli bizi tehdit etti diyor.
Bak, tehditlerden birine bak. Şimdi burada güvenliği de aşıyor ve Adem Şanlısoy'un yanına geliyor. Adem Şanlısoy'u beyan ederek şunları söylüyor: "Onun ev adresini biliyorum. Aile durumunu ve yakınlarının nerede çalıştığını biliyorum. Artık ne olacaksa olacak, yeter artık, kan akacak." Ya Allah aşkına, kan akacak diyor. Bak, böyle tehdit ediyor bürokratları.
Ve siz bütün devlete şunu mesajı veriyorsunuz bu operasyonla. Delil bulamadığınız için bu kişileri, bu zatları meşrulaştırıp devlete, bürokrasiye, belediyeye saldırmasının yolunu açıyorsunuz. Diyorsunuz ki artık, hukuk dışı bir şekilde gidip su havzalarımızı, İstanbul'un su problemi var ya, su havzamız. Oraya dalmak isteyen, orayı yağmalamak isteyen, oradan rant çıkartmak isteyen kişiler, engel olanlara, "Ben sırf siyasi bir amaçlı operasyon çekerim" diyorsunuz.
Ya, kan akacak diyen adamı tanık yapıyorsunuz. Mafyayı tanık yapıyorsunuz. İhale kaybedeni tanık yapıyorsunuz. Çok özür dilerim Murat, bunu ek yapmak istedim. Çünkü böylece başka bir suçu da meşru, devlet tarafından alkışlanan, devlet tarafından suç olmayan bir şey haline getiriyorsunuz. Yani, talanı da, rantı da yapanı, tehdit edeni de.
Ya bununla da şu anda yapılan ne biliyor musun? Bütün İstanbul Belediyesi'ndeki bürokratların tamamına parmak sallıyor herkes. "Benim işimi yapmıyor musun? Gider şahitlik yaparım" diyor. Zaten demiş. O ifadesinde de...
Ya kan akacak diyen adamı tanık yapıyorsunuz. Mafyayı tanık yapıyorsunuz. İhale kaybedeni tanık yapıyorsunuz. Çok özür dilerim Murat, bunu eklemek istedim. Çünkü böylece başka bir suçu da meşru, devlet tarafından alkışlanan, devlet tarafından suç olmayan bir şey haline getiriyorsunuz. Yani talanı da, rantı da yapanı, tehdit edeni de.
Ya şu anda yapılan ne biliyor musunuz? Bütün İstanbul Belediyesi'ndeki bürokratların tamamına parmak sallıyor herkes. “Benim işimi yapmıyor musun? Gider şahitlik yaparım,” diyor. Zaten demiş. O ifadesinde de var. İmamoğlu gözaltına alındığı an "Benim ruhsat işimi halletmezseniz savcılığa giderim," diyor. Ne güzel. Bütün hepsi şu anda böyle. Ya düşünebiliyor musunuz? Bak, soruşturmanın selekatine de etki eden şeyler bunlar.
Mesela bir iş insanının isimlerini vermemek için özellikle diretiyorum, ki şundan dolayı, biz onların yaptığını yapmayalım diye söylüyorum. İsimlerini anlatıyorlar her yerde. Ya adam, reklam alıyormuş daha öncesinde. 2019 öncesinde reklam alıyormuş. Bak, bütün alanlara izinsiz yerlere reklam asmış. Ekrem İmamoğlu ekibi geldikten sonra bunu inceliyorlar; ya diyor ki, “buralar izinsiz. Bunları kaldıralım.” Kaldırılıyor. Mahkemeye gidiliyor. Mahkeme diyor ki “Hayır, buralar kanunsuz. Kaldırın buraları,” diyor. “Kaldıracaksın,” diyor. Zabıtaya görev veriyor, belediye görev veriyor. Belediye kaldırdığı için gelip tanıklık yapıyor; diyor ki, “Belediye, benim şeylerimi bilerek kaldırdı.” Ya çıldırmamak elde değil. Ben yeni işim yapacağım. Sedat Kapıdağ değil mi o?
Evet. Abi bak, yine o kadar enteresan ki, Adem Şanlısoy'un hiç ilanla ya da pano ile ilgisi yok. Bak, eski ile reklamın ne alakası var? Hiçbir ilgisi yok. Adam, su havzalarından sorumlu. Yani İstanbul'daki su havzaları kirlenmesin, orada yapılaşma olmasın diye İSKİ'de sorumlu olan kişi, adama onu soruyorlar. Sedat Kapıdağ'ın ifadesinde, “Böyle böyle dedi,” diyor. Panolarına el konulduğunu söyledi. Bu adam diyor ki, “Ya benim de ilgim var. Ben hiç tanımam etmem. Ben panoyla ne işim var?” diyor.
Ama özür dilerim, bir tane daha yapayım. Bak, ve adama bunu yapıyorlar ya. Adama bunu soruyorlar. Bak, her yerde aynı şeyi görüyoruz. Sedat Kapıdağ da sen anlattın ya programda. Mahkemeyle kaybetmiş panoları herif. Mahkemeyle kaybet. Bak, şikayetçi o tanık o. Bir tanesi başka, bir tanesi. 10 yıl AKP döneminde sen buna %2,5 zamla sadece şey vermişsin, pano vermişsin. İBB değişince, CHP'ye geçince demiş ki, “Ya, 10 yıl böyle bir fiyat mı olur bu enflasyonda? Bunu vermeyeceğiz.” O şikayetçi tanık ya. Bakıyorsunuz, aklınız...
Bak, adama bunu yapıyorlar. Adama bunu soruyorlar. Her yerde aynı şeyi görüyoruz. Sedat Kapıdağ’ın programda anlattığı gibi, mahkemeyle panoları kaybetmiş. Şikayetçi o tanık. Bir tanesi, başka bir tanesi. 10 yıl AKP döneminde buna sadece %2,5 zamla bir şey vermişsin. Pano vermişsin. İBB değişince, CHP’ye geçince demiş ki, "Ya 10 yıl böyle bir fiyat mı olur? Bu enflasyonda bunu vermeyeceğiz." O şikayetçi tanık. Bakıyorsunuz, aklınıza gelen her yerde burada su havzasını yağmalayamayan tanık. Başka bir yere bakıyorsunuz; ihaleyi kaybeden o şikayetçi. Ya böyle bir şey olabilir mi? Dosyayı dolduramamışlar. Dosya bomboş kalmış.
Şimdi bütün bunları dosyaya boca ediyorlar. Tanıklık olabilir mi? Şikayetler, böyle tanık şikayetleri olabilir mi? Olabilir. Dosyalarda bunu çok görüyoruz. Gizli tanık da olabilir, belli bir noktaya kadar. Ama altını delillerle doldurursun ve ispatlarsın. Bu muallak bir şey değildir. Şu andaki husumeti olan, siyasi angajmanı olan, elinde düşmanlık besleyecek tüm belgeleri olan kişiler, ya da nedenleri olan kişiler, şu anda suç durumunda bulunsa İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nde gözaltına alınmayacak kişi kalmayacak. Kalmayacak.
Ama ben, neden biliyor musun? Zabıta geldi. Bir yerde kanuna aykırı bir şey var; satış var. "Hayır kardeşim, yapamazsın bunu. Kaldıracağım," dedi. "Ben seni şimdi gidip şikayet edeceğim. Benden rüşvet istedin," dedim. Gidip şikayet edeceğim, savcılığa gitse savcılık bunu ciddiye alacak ve zabıtayı tutuklayacak. Bu böyle bir şey olur mu? Bu işin sonu nereye gider? Onda olan tam bu değil mi zaten? O zaman, hazır delilli olan soruşturmalara niye bakmıyorsunuz, sayın savcılar?
Ankara Büyükşehir Belediyesi ile ilgili iki tane kitap yazdım ben ya. Müfettişler alır,ı hazırladı, gitti savcılığa başvurdu. İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nin kendi hazırlamış olduğu 50 tane suç duyurusu var. Hangisi işleme alındı? Evet. Ama Murat şimdi, "Ah, delil görüntüler," diyor. Birazdan o otel görüntülerini de sana soracağım. Burada bir virgül koyalım çünkü Terkoğlu'nun da örneğini verelim. Neyse, geçelim bu konuya. Uzatacak diye gelemiyorum. Terkoğlu bekliyor orada.
Şimdi, geçtğimiz hafta da demiştin ya, insanları ikna edemiyorlar. Ama sadece insanları ikna edememek değil; yani iktidarın içerisinde de birilerini ikna edemiyorlar. Bu gelen ikinci operasyon dalgasında da biz birilerini ikna etmeye çalışıyoruz.
Ama Murat, şimdi diyorlar ki; "aha da delil görüntüler." Birazdan o otel görüntülerini de sana soracağım. Burada bir virgül koyalım çünkü eee Terkoğlu, gerçi şeyin de örneğini verelim. Neyse, geçelim bu konuya. Uzatacak diye gelemiyorum. Terkoğlu bekliyor orada. Şimdi eee geçtiğimiz hafta da demiştin ya, insanları ikna edemiyorlar ama sadece insanları ikna edememek değil. Yani iktidarın içerisinde de birilerini eee ikna edemiyorlar. Bu gelen ikinci operasyon dalgasında da biz eee birilerini ikna etmek için birilerinin çabasını mı görmeliyiz?
Ben eee kitabın ortasından bir şey söyleyeyim. Ekrem İmamoğlu operasyonu, devlet içinde savaşa dönüştü. Bakın, bu cümleyi kuruyorum. Sonunda da buraya bağlayacağım. Ekrem İmamoğlu operasyonu, devlet için savaşa dönüştü. İki tahkikat kelimesi ne demektir? Soruşturma demektir. Ekrem İmamoğlu soruşturması, bugün polis, adliye, bakanlıklar, bürokrasi içinde bizzat İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından daha geniş bir soruşturma konusu yapılıyor.
Bir daha söyler misin? Ekrem İmamoğlu soruşturması, yani bir takım iş adamları, İBB çalışanları hakkında yürütülen Ekrem İmamoğlu soruşturması buradan çıktı. Adliye, bakanlıklar, bürokrasi; devlet içindeki önemli kadrolardan bazı isimlerin de soruşturulduğu bir yere dönüştü. Bir dakika. Yani eee şu an mevcut AKP iktidarının bürokratlarına uzanacak bir soruşturmaya mı el atılıyor? Net olarak söyleyeceğim; evet.
Bakın kitabın ortasından konuşuyorum. Hatırlar mısınız? Ben bir önceki programda dedim ki; İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı bir bilgi olarak söylüyorum dedim. Siyaset kurumunun iktidarı kastediyorum, tabii muhalefet destek verecek değil. Kendisine bu soruşturma sürecinde destek vermemesinden rahatsız. Bunu net olarak söylemiştim.
Şimdi bakın arkadaşlar, somutlaştıralım ve delillendirelim hikayeyi. Böyle boş konuşmayalım, altı boş konuşmayalım. Daha delilli konuşalım. Şimdi, bugün İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı, bu soruşturmanın içindeki herhalde fiilen içine girmiş en önemli isim. İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı. Adını biliyorsunuz.
Benim şöyle bir şikayetim var genel olarak Türkiye'de: Hep bir taraf bir şey söylüyor, bir taraf bir şey söylüyor ve herkes birbiriyle kavga ediyor. Peki, acaba bu taraftan bakan göz, karşı tarafı nasıl görüyor, görebiliyor mu? Benim bundan şikayetim var. Pek kimse bunu yapmıyor. Nereden çıktı diyeceksin? Arkadaşlar, Sabah Gazetesi'ni biliyorsunuz. Sabah Gazetesi'nin bir haber istihbarat grubu var. Bu arada, ben aynı; ben onları eleştirmek için bunu söylemiyorum.
Şimdi bakın arkadaşlar, somutlaştıralım ve delillendirelim hikayeyi. Böyle boş konuşmayalım; altı boş konuşmayalım. Daha delilli konuşalım. Şimdi, bugün İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı, bu soruşturmanın içindeki herhalde fiilen içine girmiş en önemli isim. İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı. Adını biliyorsunuz.
Benim şöyle bir şikayetim var genel olarak Türkiye'de. Hep bir taraf bir şey söylüyor, bir taraf bir şey söylüyor ve herkes birbiriyle kavga ediyor. Peki, acaba bu taraftan bakan göz, karşı taraf nasıl bakıyor diye görebiliyor mu? Benim bundan şikayetim var. Pek kimse bunu yapmıyor. Nereden çıktı diyeceksin?
Arkadaşlar, Sabah Gazetesi'ni biliyorsunuz. Sabah gazetesi'nin bir haber istihbarat grubu var. Bu arada ben onları eleştirmek için bunu söylemiyorum; yanlış anlaşılmasın. Tespit yapacağım şu anda sadece. Onların bir tane de Sabah grubu dışında tamamen yargı içinde, o gün egemen olan eğilimleri yansıttıkları bir internet siteleri var. Son TV'yi biliyorsunuz. Bugün de bu yapı, İstanbul Cumhuriyet Başsavcısının görüşlerini çoğunlukla yansıtıyor. Onun eleştirilerini yansıtıyor, onun bakış açısını yansıtıyor. Bu da gizli saklı değil. Biliyorsunuz, birlikte bir fotoğraf da verildi; o yakınlık da kamuoyunun önüne çıktı.
O sitede bugün açın bakın, iki önemli manşet var. Tekrar söylüyorum, tespit yapmak için. Önce birinci haberin başlığını okuyorum. Bu haber, iddia ediyorum, bu gazeteci meslektaşlarımız—ben hala meslektaşlarımız diyorum—İstanbul Cumhuriyet Başsavcısıyla görüşmeden, onun bakış açısını bilmeden, onunla fikri anlamda bir ortaklık kurmadan bu haberi yazdıklarına ben inanmıyorum. Ben onların böyle davranmayacağını düşünüyorum; böyle davrandıklarına inanıyorum, daha doğrusu.
Haberin başlığını okuyorum: "Masak'ta İmamoğlu skandalı. Uzmanlar geri çekildi. Tecrübesiz yardımcıya imza attırıldı."
Şimdi arkadaşlar, 19 Mart'tan beri yapılan operasyonda neyi tartışıyorduk? Bir taraf diyordu ki, "bu adam yolsuzluk yaptı, hırsızlık yaptı, bilmem ne yaptı." Zaten bu değil. Sadece yardımcıları da, bürokratları da bunlarda yaptı. Öbür taraf diyordu ki, "kamuoyu yönünde hayır, böyle bir şey yok." Ne tartışılıyordu delil olarak? Delil anlamında, Masak'ın yani devletin mali suçları tespit ettiği için oluşturduğu bir kurumun hazırladığı rapor tartışılıyordu. Hatta hatırlayın, Özgür Özel de o kurumu hedef almıştı; Maliye Bakanı Mehmet Şimşek üzerinden. Günlerce ne tartışıldı? Bir taraf dedi ki, "bu raporda bir suç yok." Öbür taraf dedi ki, "hayır, bu raporda suçların hepsi ifşa edilmişti." Masak raporu bomboş denildi. Karşısı dolu diyor.
Haber, aynen haberi uzun uzun okumayım; sadece birkaç cümlesini okuyayım. Bakın, İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı'nın bakış açısını yansıtan s...
Şimdi arkadaşlar, 19 Mart'tan beri yapılan operasyonda neyi tartışıyorduk? Bir taraf diyordu ki, "Bu adam yolsuzluk yaptı, hırsızlık yaptı, bilmem ne yaptı." Zaten bu değil. Sadece yardımcıları ve bürokratları da bunları yaptı. Öbür taraf diyordu ki, "Kamuoyu yönünde hayır, böyle bir şey yok." Ne tartışılıyordu delil olarak? Delil anlamında, masak, yani devletin mali suçları tespit ettiği için oluşturduğu bir kurumun hazırladığı rapor tartışılıyordu. Hatta hatırlayın, Özgür Özel de o kurumu hedef almıştı, Maliye Bakanı Mehmet Şimşek üzerinden.
Günlerce ne tartışıldı? Bir taraf dedi ki, "Bu raporda bir suç yok." Öbür taraf dedi ki, "Hayır, bu raporda suçların hepsi ifşa edilmişti." Masak raporu bomboş denildi, karşı taraf dolu diyor. Haberi uzun uzun okumayım, sadece birkaç cümlesini okuyayım. Bakın, İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı'nın bakış açısını yansıtan siteden okuyorum. Bugün hükümetin de en önemli yayın organının adliyeyi temsil eden kısmından okuyorum: "Rapor 58 sayfa boyunca yalnızca işlem dökümleri içeriyor. Hiçbir şekilde analiz ya da değerlendirme ya da suç bağlantısı tespiti yapılmıyor." Bunları Murat, mesela ilk yayında söylüyordu. Cumuhriyet savcılarının anlayacağı bir dilden detaylarıyla anlatılmıyor. Analiz ve yorumlama özel olarak eksik bırakılıyor; Masak, en önemli görevi olan şüpheli para hareketlerini analiz etme sorumluluğunun yerine getirilmemesini gündeme taşıdığı iddia edildi. Bilinçli şekilde derinleştirilmedi.
Şimdi okuduğunuzda diyor ki, "Haberi uzunca okumayayım. Bu çok ciddi bir rapor hazırlanırken, böyle ciddi bir kurumun en az bir uzmanının gelip birlikte çalışıp hazırlayıp altına imza atması lazım." Diyor ki, Masak'taki bu rapora hiçbir uzman imza atmak istememiş. Hiç kimse bu işin altına elini koymak istememiş. Hatta Masak başkanı suçlanıyor bununla ilgili. Masak başkanı, bu işin altına girmek istememiş. Sadece bir tane, adı bile yazmayan, sadece numarasını yazmış bir uzman yardımcısı imza atmış. Belli ki Masak bu işin altına girmedi; uzak durdu. Masak'la çalışanlar uzak durdu. Sonunda, bir uzman yardımcısının adını bile yazmadı. Kendisinin ifadesiyle, özetlediğim içi boş bir rapor ortaya çıktı.
Barış, virgül koy, devam edeceksin. Ama bu dediğin o kadar çarpıcı bir şey ki, yani bütün soruşturmanın dayandırılmaya çalışıldığı, mali ayağın dayandırılmaya çalışıldığı Hazine Bakanlığı'na, Mehmet Şimşek'e bağlı Masak'ın raporunun aslında içinin boş olduğunu, içinin boş olduğunu Son TV'yi bildiğim için söylüyorum. Bizzat soruşturmayı yürüten başsavcı söylüyor aslında. Tekrar söylüyorum, ben bunu bu haberi eleştirmek için değil; bu haber, bir başsavcılığın bakış açısını ve bir durum tespiti olarak yapıyor. Durum tespiti yapıyor. Başsavcılık, bu haberi okuyan devlet yetkililerine Masak bürokrasisinin durumunu aktarıyor.
Söylüyor. Bu çok tekrar söylüyorum, ben bunu bu haberi eleştirmek için değil, bu haber bir başsavcılığın bakış açısını, bir durum tespitiyle yapıyor. Durum tespiti yapıyor. Başsavcılık, bu haberi okuyan devlet yetkililerine, MASAK bürokratlarını ve MASA yöneten bakanlığı şikayet ediyor. Bence bir anıyla parantez içinde şunu söyleyeyim. Şu da var burada: "Ya ben içi boş bir soruşturma yürütüyorum ama benden kaynaklanmıyor. MASAK'tan kaynaklanıyor," diye bir sorumluluktan kayış anlaşılmasın. Ben İstanbul Cumhuriyet Başsavcısının bu soruşturmaya inandığını düşünüyorum. Bu haberi yazanlar da inanıyordur.
İyi de, MASAK raporu boşsa, nasıl inanıyor? Ama bu haber şunu söylüyor: "Biz bu rapora, biz bu soruşturmaya inanıyoruz ama bu soruşturmanın tam da senin söylediğin gibi delillendirilememesinin nedeni, maalesef devlet bürokrasisinin bunu delillendirebileceğimiz mekanizmayı bize vermemesi." Şöyle bir şey olamaz ki. MASAK raporu zaten boşsa, soruşturma boştur. Yani sen şimdi MASAK raporu bana dolu gelmedi ama ben eminim, ben de öyle düşünüyorum diye soruşturma yürütemezsin.
Ben tamam, ben benzer şeyleri söylüyoruz ama ben üçüncü bir perspektif ortaya koyuyorum. Diyorum ki, elbette ki İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı Ekrem İmamoğlu hakkında en kötü fikirlere sahiptir. Elinden gelse, belki idam cezası veya müebbet hapis cezası verir. Ama başka bir şey söylüyor burada, diyorum. "Benim soruşturmamın içerisine koymaya çalıştığım delilleri bana vermiyor," diyor. “MASAK,” diyorum. Orada başka bir şeye dikkat çekiyorum. Daha beteri var. Bakın, daha beteri var. Çarpıcı buldunuz, daha beteri var.
İkinci haberi okuyorum, başlığına. Lem Meridyen'di. Lem Meridyen, biliyorsunuz bu meşhur, biraz önce konuştuğumuz o toplantının oteli. Camırılı ihanet. Hani camır değildi, o paraydı bu arada. Hı hı. Camırlı olduğu da kabul edilmiş. Camırlı ihanet. Penthouse ofis ve sızdırılan devlet sırları. Tekrar altını çiziyorum; sızdırılan devlet sırları. Haber yine eleştirmek için söylemiyorum. Tam anlamıyla başından sonuna kadar İstanbul Cumhuriyet Başsavcısının bu soruşturmaya ilişkin, daha doğrusu bu soruşturmanın arkasındaki devlet mekanizmasına ilişkin şikayetlerini anlatıyor arkadaşlar. Diyor ki aynen okuyorum, bir cümle: "Bazı üst düzey kamu bürokratlarının açıkça..."
Haber, yine eleştirmek için söylemiyorum. Tam anlamıyla başından sonuna kadar İstanbul Cumhuriyet Başsavcısının bu soruşturmaya ilişkin, daha doğrusu bu soruşturmanın arkasındaki devlet mekanizmasına ilişkin şikayetlerini anlatıyor arkadaşlar. Diyor ki, aynen okuyorum, "Bazı üst düzey kamu bürokratlarının açıkça İmamoğlu lehine hareket ettiği şüpheleri, soruşturmanın seyrini tamamen değiştirmiş durumda." Ne demek bu? Bir daha okuyorum: "Bazı üst düzey kamu bürokratlarının açıkça İmamoğlu lehine hareket ettiği şüpheleri, soruşturmanızın seyrini değiştirmiş durumda."
Ben bu haberi okuyunca anladım. Biz günlerdir köstebek köstebek diye konuşuyoruz ya, hani böyle iki tane avukat falan. Biz aslında şeye bakıyormuşuz; yanlış yere bakıyormuşuz. Diyor ki mesele bu köstebek meselesi çok daha şey, çok daha derin. Diyor ki arkadaşlar, üst düzey kamu görevlileri var diyor. Diyor ki bu masak işinde anlattıktan sonra: "Başsavcılık, sadece İmamoğlu'na değil, onunla birlikte hareket eden bürokratlar, iş adamları ve içeriden bilgi taşıyan kripto kamu görevlileri üzerine çok yönlü bir tahkikat başlattı." Ne olur, virgül koy. Hı hı.
Bir soruşturmayı savcılık yürütür ama kiminle birlikte yürütür? Polis. Polis, jandarma vesaire. Yani kolluk kuvvetiyle yürütür. Evet. Kolluk kuvveti kime bağlıdır? İçişleri Bakanlığı'na bağlıdır. Hı hı. Aslında bu haber dolaylı olarak sabahın istihbarat ekibinin hazırladığı bu site ve bu manşetler, eğer İstanbul Cumhuriyet Başsavcısının bilgisi dahilinde yapıldığı bilgisini biz biliyorsak ki öyledir. İçişleri Bakanlığı'na belki de İstanbul Emniyet Müdürlüğü'ne cevabını vereyim. İstanbul cümlemi bitireyim. İstanbul Emniyet Müdürlüğü'ne ben senin farkındayım ve senden şüpheleniyorum diyor. Doğru mu? Evet. Doğru.
Cevabını vereyim. Burayı bir daha okuyayım. "Başsavcılık sadece İmamoğlu'na değil, onunla birlikte hareket eden bürokratlar, iş adamları ve içeriden bilgi taşıyan kripto kamu görevleri üzerine çok yönlü bir tahkikat, tahkikat kelimesi soruşturma başlattı." Soruşturma başlattı. Gürley'in hazırladığı dosya İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı, sadece yargı değil. Bakın, haber metninin içinde yargının içinde de İmamoğlu'yla birlikte hareket edenler var diyor. Polisin içinde de var diyor. Bakanlıklarda da diyor. Devlet bürokrasisi içinde de diyor.
İstanbul Emniyet Müdürlüğü'ne, “Ben senin farkındayım ve senden şüpheleniyorum” diyor, doğru mu? Evet, doğru. Cevabını vereyim. Burayı bir daha okuyayım. Başsavcılık, sadece İmamoğlu'na değil, onunla birlikte hareket eden bürokratlar, iş adamları ve içeriden bilgi taşıyan kripto kamu görevlileri üzerine çok kötü bir tahkikat, yani soruşturma başlattı.
Soruşturma başlattı. Gürley'in hazırladığı dosya, İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı’nın yürüttüğü soruşturmayı akamete uğratan bir yapı olduğunu gösteriyor. Sadece yargı değil, bakın haber metninin içinde yargının içerisinde de İmamoğlu'yla birlikte hareket edenlerin olduğu belirtiliyor. Polisin içinde de var diyor, bakanlıklarda da diyor. Devlet bürokrasisi içinde de diyor. Bak, sadece yargı değil, devletin üst kademeleri tarafından da değerlendiriliyor.
İddialar arasında, MASAK'tan adliyeye, emniyetten ilgili bakanlıklara kadar uzanan kripto bir yapının bulunduğu da şüphelerini güçlendiriyor. Kulislerde konuşuyorlar. “Savcılık”, diyor arkadaşlar, “MASAK'tan adliyeye, emniyetten bakanlıklara kadar İmamoğlu'yla birlikte hareket eden, İmamoğlu soruşturmasını içini boşaltan veya onu engelleyen İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı’nın yürüttüğü soruşturmayı akamete uğratan bir yapı var. Bunu soruşturuyor” diyorlar.
Dahası, çok özür dilerim, bir dakika Barış. O kadar büyük laflar ediyorsun ki, bak, kelimelerimi zamanında eski CHP genel başkanına benzetmişti bu sayın yargı görevlisi. Bu cümlelerin karşılığı Ankara'yı sallar. Açık söyleyeyim, üç bakanlığı zan altında bırakıyorsun sen. Ve o üç bakanlık hakkında “ben soruşturma başlattım” diyorsun.
Biz bunu ne zaman görmüştük? Yakın zamanda, kumpas dönemlerinde böylesi soruşturmaların ne anlama geldiğini biliyorduk. Zaten bu iki paralel yapılanmadan bahsediyor. Devletle devletin yaptığı bir soruşturmadan paralel bir yapı olduğunu iddia ediyor, bakanlıklara kadar.
Dahası, bugün bu iki haber Ankara'da çok konuşuldu. Onu da söyleyeyim. Bu arada, ben bir daha altını çizeyim, biz iddia etmiyoruz. Bu arada bu haberleri ben eleştirmiyorum; analiz ediyorum sadece. Arkadaşlar, Başsavcı Gürlek, bu bilgileri İmamoğlu'na ulaştıran devlet içindeki kamu görevlilerini, okuyorum haberden. Hain köstebek olarak nitelendiriyor. Demek ki avukatlar meselesi değilmiş. Ve muhtemel isimleri mercek altına alarak en üst makamlara bildirdi.
En üst makamlar kim olabilir, arkadaşım? Bilmem.
Dahası, bugün bu iki haber, bu arada, bugün Ankara'da çok konuşuldu. Onu da söyleyeyim. Bu arada, ben bir daha altını çizeyim; biz iddia etmiyoruz, biz iddia etmiyoruz. Bu arada, bu haberleri ben eleştirmiyorum, analiz ediyorum sadece.
Arkadaşlar, Başsavcı Gürlek, bu bilgileri İmamoğlu'na ulaştıran devlet içindeki kamu görevlilerini okuyorum haberden. Hain köstebek olarak nitelendiriyor. Demek ki bu avukatlar meselesi değilmiş. Ve muhtemel isimleri mercek altına alarak en üst makamlara bildirdi. En üst makamlar kim olabilir, arkadaşım? Bilmem, hiç aklıma gelmedi.
Yani söyleyeyim ben. Hani en üst makamlar deyince, başsavcının, İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı'nın, Adalet Bakanlığı'nın da daha üstünde, İçişleri Bakanlığı'nın daha üstünde, onun içindeki çünkü kripto yapıları şikayet edeceği en üst makamın ne olduğunu? Cumhurbaşkanlığı. Bunu size söyleyeyim.
Zaten, aşağı yukarı bu haberi okuyanlar da, konuştuğum isimler de öyle anlaşılıyor ki, doğrudan doğruya, Cumhurbaşkanlığına İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, bu sürecin içerisinde olan bu bakanlıkları şikayet etmiş ve sonu sadece basit bir mesele olarak görmemeliyim. Sonu şöyle bitiyor: Başsavcı Akın Gürlek, şu kararlılığı yürütüyor.
İki nokta üst üste, Akın Gürlek'in ne dediğini okuyalım. "Kim devletin içinden dışarıya bilgi taşıdıysa, hesabını mutlaka verecek." Arkadaşlar, tam olarak söyleyeyim. Demek ki neymiş? İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı. Benim inandığım ama toplumu inandıramadığım, içinde topluma sunduğum şeylerin de Masak raporu gibi boş olduğu, benim gördüğüm kadarıyla da kabul edilen dosyanın bu hale gelmesinin bir sorumlusu var. O ben değilim. Emniyette, yargıda, bakanlıklarda, bürokrasi içinde İmamoğlu'yla birlikte hareket eden yapılanma.
Ben şimdi onlara tahkikat yapıyorum. Onları Cumhurbaşkanına şikayet ediyorum ve onlardan hesap soracağım, diyor. Ne demiştim başında? İmamoğlu soruşturması İBB soruşturması olmaktan çıktı, devlet içinde bir çatışmaya dönüştü. Bu da onun kanıtı. Çok çok büyük bir analiz.
Ve o yüzden son olarak şunu söyleyeyim, arkadaşlar. Bu soruşturma ne oldu? Bitireyim. Hı hı. Birinci dalgada iş adamlarını konuştuk ve onlar bunları konuştuk. Ama ikinci dalga, bugünkü, yani geçen cumartesi yapılan operasyon, gerçekten adeta İstanbul Büyükşehir Belediyesi'ni bir suç örgütü haline dönüştürmüş durumda. Özel kalem müdürünü, efendim, yok avukatını, yok onun eşini, adeta İstanbul Büyükşehir Belediyesi'ni bir suç örgütü ilan etmiş durumda. Onda çalışan herkes suçlu haline adeta gelmiş durumda. Ramazan'ın adını söyleyeyim: Ramazan Gültekin.
Ne demiştim başında? İmamoğlu soruşturması, IBB soruşturması olmaktan çıktı. Devlet içinde bir çatışmaya dönüştü. Bu da onun kanıtı. Ev çok çok büyük bir analiz. Ve o yüzden son olarak şunu söyleyeyim arkadaşlar. Bu soruşturma ne oldu? Bitireyim. Hı hı. Birinci dalgada iş adamlarını konuştuk ve onlar bunları konuştuk. Ama ikinci dalga, bugünkü yani geçen cumartesi yapılan operasyon, gerçekten adeta İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nin bir suç örgütü haline dönüştürmüş durumda.
Özel kalem müdürünü, efendim yok avukatını, yok onun eşini adeta İstanbul Büyükşehir Belediyesi'ni bir suç örgütü ilan etmiş durumda. Onda çalışan herkes suçlu hâline adeta gelmiş durumda. Ramazan'ın adını söyleyeyim. Ramazan Gülten'e panoları soruyor. Yani imar müdürüne panoları soruyor. Öbürüne başka bir şey soruyor. Haliyle buradan bakıldığında, ben savcılığın da hani bir yere gelirsiniz, filmin bir yerinde o serin kanlılıkta ipler kopar. Toplumu inandıramamışsınız. Onu inandırmamışsınız. İpin ucu kaçmıştır ya.
Orada bir tür fren boşalmasıyla, bu ikinci operasyonun herkese almak ve biraz önce gördüğünüz o soruları sormaya dönüştüğünü düşünüyorum. Hı hı. Bu işin, gördüğüm kadarıyla, bizzat İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı'nın bakış açısından da iyi bir yere gitmediği görünüyor. Murat, bu kavga büyür. Bu kavgayı da muhtemelen önümüzdeki yayınlarda en çok bu kavgayı ve taraflarını konuşuyor olacağız.
Bize bir şey anlatsana. Eee, bir toplantı var. Bir otel toplantısı. Şimdi dedin ya suç örgütü. Herkesi suç örgütünün içerisine koy. Zaten bir suç örgütü var, onların iddiasıyla. İmamoğlu suç örgütü. Örgütün başında İmamoğlu var. Şimdi diyorlar ki bir otel görüntüleri var. Eee, bu otelde suç örgütünün başındaki kişi İmamoğlu. Suç örgütünün üyeleri ve İmamoğlu'nun kasası. Burada toplantılar yaptılar. Sonra başka görüntüler de orada İstanbul İl Başkanlığındaki o para görüntüleri de eee koyuluyor. Bavullar çıkıyor. O bavulların içerisinde paralar var. Sanki içeride bir para alışverişi yapılmış gibi.
Bu otelde adı geçen isimler var mıydı? Toplantıya kimler katıldı? İmamoğlu neden eee otelde böyle bir görüşme yaptı ve o valizlerin, o bavulların içerisinde gerçekten ne vardı? Evet, bunlarla ilgili biz günlerce bu görüntüleri izledik. Eee, biz cumartesi pazar etkinliklerdeydik. Hem Üsküdar'da hem İzmir'de etkinliklerdeydik. Daha öncesinden de çıktı ki birçok yurttaş da bize ne anlama geldiğini sordu.
Şimdi bakıldığı zaman dışarıdan öyle bir şey anlatıldı ki, paralar taşınmış bavullarla. O paraların ticaretinin yapılmasını engelleyebilmek adına da kamera görüntüleri bantlanmış ve eee üst düzey korumalı eee bir ticaret gerçekleştirilmiş. Pazarlanan buydu. Hı hı. Eee ve bunu pazarlamanın el yükseltmiş oldu.
Bu otelde adı geçen isimler var mıydı? Toplantıya kimler katıldı? İmamoğlu neden otelde böyle bir görüşme yaptı ve o valizlerin, o bavulların içerisinde gerçekten ne vardı? Evet, bunlarla ilgili biz günlerce bu görüntüleri izledik. Cumartesi ve pazar etkinliklerdeydik, hem Üsküdar'da hem İzmir'de. Daha önce birçok yurttaş da bize ne anlama geldiğini sordu.
Dışarıdan bakıldığında öyle bir şey anlatıldı ki, paralar taşınmış bavullarla. O paraların ticaretinin yapılmasını engelleyebilmek adına da kamera görüntüleri bantlanmış ve üst düzey korumalı bir ticaret gerçekleştirilmiş. Pazarlanan buydu. Bununla ilgili televizyon ekranlarında yapılan yorumlar, insanlarda "Acaba ne oluyor?" sorusunu yarattı.
Ama görüntüleri izlediğinde tuhaf bir durum söz konusu. Bir otelde İstanbul'un belediye başkanı bir görüşme yapıyor. Hani otel tercihi eğer o isimler varsa görüntüde yok. Ama mesela görüntünün kapatılması herkes açısından bir soru işareti yaratır. İşin içine büyük valizlerle çıkılması durumu da girince, bu durum daha çok merak uyandırıyor.
Aynı kişiler, bu görüntülerin bu şekilde olmasına inanmamızı isteyen kişiler, daha önce evlerinde para çıkan banka müdürlerinin bir vakfa ait cami yaptırma için toplanan paralar olduğuna inanmamızı istemiş ve bu paraları geri alırken alınan faizin de devlet tarafından verildiğini savunmaya çalışmıştı televizyondan.
Bakın, bunların rezilliklerini geçelim. Bir yolsuzluk varsa hep birlikte üstüne gidelim biz. Buradaki mevzu şu: Evet, toplum açısından anlamaya çalışıyoruz. "Bu nedir acaba? Ne vardır içerisinde? Kimler var? Gerçekten bu olayın aslı ne?" diye soruyoruz. Öğrenmeye çalışıyoruz.
Gözaltına alındıktan sonra bu kişiler, ki güvenlik görevlisi de gözaltına alındı, biz o zamana kadar bunun polis olduğunu biliyorduk. Kendi adıma söyleyebilirim ki, polis bunu yapıyor, koruma sağlıyor ve bu konuyla ilgili önlem alınıyor. "Nedir bu?" diye merak ettik. Bununla ilgili gerçeği öğrendik. Bu görüntüleri kaydeden kişi, İBB'nin bir iştirakinde çalışan güvenlik görevlisi, İmamoğlu'nun güvenliğini sağlayan ekipten birisi. Kendisi özel bir güvenlik ve İBB'nin iştirakı.
Kendisine soruluyor. "Bu kamera görüntülerinde yer alan bavullar nedir?" deniliyor. O da "Bu bavulları ben taşıyorum" diyor. "Ne var içinde?" diye sorulunca "Jammer var," diye yanıt veriyor. Bakın, burada yazıyor. Görüntülerde elinde...
Şimdi, biz gözaltına alındıktan sonra bu kişiler, ki güvenlik görevlisi gözaltına alındı. Biz o zamana kadar da bunun polis olduğunu biliyorduk. Ben kendi adıma söyleyeyim; polis, bunu yapıyor. Polis koruma sağlıyor ve bunlarla ilgili de önlem alınıyor. Nedir bu diye merak ettik bugün? Bununla ilgili gerçeği öğrendik. Bu görüntüleri kaydeden kişi de, ÇT diye kodlayayım, İBB'nin bir iştirakinde çalışan güvenlik görevlisi, İmamoğlu'nun güvenliğini sağlayan ekipten birisi. Kendisi özel bir güvenlik. Özel İBB'nin iştirakı bu.
Kendisine soruluyor. Diyor ki, "Bu kamera görüntülerinde yer alan bavullar nedir?" O görüntü şeylerini verelim sana zahmet. "Denizciğim, nedir bunlar?" diyor. Bu bavulları, "Ben taşıyorum," diyor. "Ne var içinde?" diyor. "Jammer var," diyor. "Jammer var," diyor. Bu bavulların içerisinde, çek çek valizlerin içerisinde diyor. Bakın burada yazıyor; "Görüntülerde elinde valiz taşıyan kişi benim. Valizin içerisinde jammer cihazı bulunmaktadır."
Genelde bu cihazın her yere götürülmesini ekip şefleri söyler. Fakat o zaman bana kimin söylediğini bilmiyorum ve neden götürüldüğü hakkında da bir bilgim yok. Bu iş, rutin olarak önlem amaçlı yapılır. Bana valiz verildi. Ben de götürdüm. Aynısını sorgulamadım. Şimdi valizin içerisinde para olduğu iddia ediliyordu. Değil mi? Ki Barış'ın az önce okuduğunda da, burada da adam diyor ki, "Bunun içinde para değil. Jammer var. Biz jammer taşıyoruz."
Devam edelim bir sonraki sayfaya. Peki, diyor, "Başta koruma toplantıda bulunan kameralara bant çeken şahıs kimdir?" diyor ve "Neden görüş açısını kapatmak için bant çektin?" diyor. O da diyor ki, "Ekrem İmamoğlu buraya geleceğinden dolayı, daha önce Balıkçı Kahraman isimli restoranda Ekrem İmamoğlu'nun burada bulunan görüntülerin basına sızdırılması sebebiyle, daha sonra da Ekrem İmamoğlu'nun gideceği yerlerdeki kamera görüntüleri bantlanır ve kameranın görüntü alması engellenir. Bu bizim kararımız, Ekrem İmamoğlu'nun koruma ekibi olarak alınmış ortak bir karardır," diyor.
Yani, Ekrem İmamoğlu'nun koruma ekibi, İmamoğlu'nun gideceği bir yerde bu tür yerlerde gidip kamera görüntüsünü kapatıyormuş. Görüntü alınmasını ve tekrar servis edilmesini önlemeye çalışıyor. Başka bir deyişle ne diyor? Daha önce de İsmail Küçükkaya'nın yapacağı bir toplantıda, The Marmara Oteli'ndeki yapacağı toplantıda, daha toplantı olmadan bir gün önce bütün kamera görüntüleri servis edildi ve Balıkçı Kahraman'daki görüntülerin de servis edilmesinden sonra bu işleyişi mecbur kıldık, diyor. Neden? Rutin bir uygulamaya döndü, diyor.
Bunu avukatlarına da sordum. "Ya Murat Bey," diyor, "MOBS görüntüleri servis edildi," diyor. "Bakın," diyor, "MBS görüntüleri servis edildi." Evet. Evet, şeyde, kamera takip aracının kamera takip sistemi yok olmamasına rağmen gittiği yerlerdeki güvenlik kamera görüntüleri alındı, basına servis edildi, diyor. "Bakın, bunlar hiç konuşulmuyor. Neden bu konuşuluyordu?"
Başka bir deyişle, daha önce de İsmail Küçükkaya'nın yapacağı bir toplantıda, The Marmara otelindeki toplantıdan bir gün önce, bütün kamera görüntüleri servis edildi. Ayrıca, balıkçı kahramanı ile ilgili görüntülerin servis edilmesinden sonra bu işleyişi mecbur kıldıklarını belirtiyor. Neden? Çünkü bu, rutin bir uygulamaya dönüşmüştü. Bunu avukatlarına da sordum. Murat Bey, MOBS görüntülerinin servis edildiğini söylüyor. "Bakın," diyor, "MBS görüntüleri servis edildi." Evet. Evet, kamera takip aracı ile ilgili sistem yok olmamasına rağmen gittiği yerlerdeki güvenlik kamera görüntüleri alındı ve basına servis edildi, diyor. "Bakın," diye ekliyor, "bunlar hiç konuşulmuyor. Neden bu konuşuluyor?"
Devam edelim. Diğer görüntüye gelelim. Sonrasında bununla ilgili valizlerin taşındığı arabalar soruluyor. "Ya, bunlar belediyenin arabaları," diyor. "Biz belediyenin arabalarını kullandık. O gün hangisi varsa onu aldık, kullandık," diyor. Araçlarla ilgili de bilgiyi veriyor.
Şimdi, avukatı Can Ercan Kartal çok önemli bir bilgi veriyor. Diyor ki, güvenlik kameralarının amacı kamu güvenliğinin tesisi. "Delil elde etme asla bir amaç yapılamaz," diye ekliyor. "Sadece suç işlenmesi durumunda yan işlev bakımından kamera görüntüsüne dayanılabilir." Hukuki olarak bir yorum yapıyor. Ama diyor ki, "Bak, 2024/228.233 sayılı soruşturmanın başlangıç tarihi 18 Ekim 2024'tür." Yani, İmamoğlu'nun operasyonlarının başladığı soruşturmanın ilk başlangıç tarihi 18 Ekim 2024. İddia edilen görüntülerin tarihi ise 12 Ekim 2024. Yani, soruşturma başlamadan 6 gün önce fiziki takip başlamış. Otelde bulunulacağı biliniyor.
Yeni Şafak haberine göre, otele girmek istemiş polis. Garson kılığında otel yönetimi buna izin vermemiş. Ardından bununla ilgili dışarıda fiziki takip yapılmış, çekilmiş ama otelden de bu görüntüler alınmış. Diyor ki, "Yeni Şafak isimli gazetenin internet sitesinde öğrendiğimiz üzere, herhangi bir karar olmaksızın teknik ve fiziki takip yapan polislerin otele garson kılığında girmeye çalışması, otel sahibi tarafından engellenmiştir." Bu da, Ekrem İmamoğlu hakkında bir karar olmaksızın izlenmekte olduğunun itirafıdır.
Şimdi otel kime aitti? Makyol'a. Makyol kim? Beşli çete diye kodlanan şirketlerden bir tanesi. İktidar döneminde, AKP iktidarı döneminde en çok ihale alan beş şirketten biridir. Yeni Şafak, bu haberi Makyol inşaatın otelinde "Gisır toplantı" diye verdi. Telefon mu geldi ya da başka biri mi aradı? Haber silindi, yeniden yenilendi. Makyol, içerisinden çıkarıldı. Düz haber verildi. E niye Makyol'un üstüne gitmiyorsunuz? Sorsanıza, ya. O senin o...
Diyor ki, Yeni Şafak isimli gazetenin internet sitesinde öğrendiğimiz üzere, herhangi bir karar olmaksızın teknik ve fiziksel takip yapan polislerin otele garson kılığında girmeye çalışması, otel sahibi tarafından engellenmiştir. Bu da, Ekrem İmamoğlu hakkında bir karar olmaksızın izlenmekte olduğunun itirafıdır.
Şimdi otel kime aitti? Makyol'a. Makyol kim? Beşli çete diye kodlanan şirketlerden bir tanesi. İktidar döneminde, AKP iktidarı döneminde en çok ihale alan beş şirketten bir tanesi. Yeni Şafak, bu haberi Makyol inşaatın otelinde "Gizli toplantı" diye verdi.
Telefon mu geldi ya da başka biri mi aradı? Haber silindi. Yeniden yenilendi. Makyol çıkarıldı içerisinden. Düz haber verildi. E niye Makyol'un üstüne gitmiyorsunuz? Sorsanıza. O senin oteline nasıl gizli toplantı yapılıyor kardeşim? Biz sana 30-40 milyar para aktardık, ihaleler verdik. Niye yapmıyorsun bunu diye niye sormuyorsunuz? Sorsanıza, Ekrem İmamoğlu'ndan önce alınan hangi metro ihalelerini yaptığını sorsanıza.
Devam edelim. Diyor ki avukat, kamuoyunda balıkçı Kahraman ve The Marmara'da İsmail Küçükkaya ile Ekrem İmamoğlu'nun görüşme görüntülerinin özel hayatın gizliliği ihlal edilerek yayınlanmasına dair, koruma ekibinin bunun üzerine rutin bir uygulama haline getirdiği; Ekrem İmamoğlu'nun özel görüşmelerini yaptığı veya tek başına olduğu dinlendiği odaların kamera görüntülerinin kapatılması için gerçekleştirilmiştir.
Hı hı. Yani, o az önceki korumayla aynı şeyleri söylüyor. Şimdi ben şunu soruyorum: İmamoğlu, anladığım kadarıyla, ekibi de kendisinin takip edildiğinden şüpheleniyor. Fiziki olarak takip edildiğinden şüpheleniyor ki, bu şüphenin gerçek olduğu da burada yazıyor. Ve diyor ki, "Ben niye takip ediliyorum? Bir soruşturma varsa, ve niye soruşturulma var, ve niye takip ediliyorum? Polisler niye takip eder ya? Soruşturma olmayan, yasal bir izin olmayan bir belediye başkanı niye takip eder?" Bu soru niye sorulmuyor?
Sonrasında, Emniyet tabii ki Cumhuriyet Halk Partisi İstanbul İl Başkanı çıkıp açıklama yaptı. Dedi ki, "Bu valizlerde jemır var. Cemer taşınıyor burada." Bununla ilgili de emniyet açıklama yaptı. Dedi ki, "5809 sayılı Elektronik Haberleşme Kanunu'nun 2. maddesinin 3. fıkrasında, bu jemmer, yani sinyal kesiciyi kullanabilecek yerler bellidir."
Kimmiş? Türk Silahlı Kuvvetleri, Jandarma Genel Komutanlığı ile Sahil Güvenlik Komutanlığı ve kuruluş kanunları ile Cumhurbaşkanlığı kararnamesinde belirtilen görev sahalarıyla ilgili konularda, Dışişleri Bakanlığı, Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı, Milli İstihbarat Daire Başkanlığı, Emniyet Genel Müdürlüğü. İmamoğlu kullanamaz diyor. Özetle zaten yazıyor, bu bağlamda belediye başkanları ve belediyeler kullanamaz diyor.
Şimdi, 5809 sayılı kanun kapsamında...
Burada, sonrasında Emniyet, tabii ki Cumhuriyet Halk Partisi İstanbul İl Başkanı çıktı, açıklama yaptı. Dedi ki, "Bu valizlerde jemır var. Cemer taşınıyor burada." Bununla ilgili de Emniyet açıklama yaptı. Dedi ki, "5809 sayılı Elektronik Haberleşme Kanunu'nun 2. maddesinin 3. fıkrasında bu jemmer yani sinyal kesiciyi kullanabilecek yerler bellidir." Kimmiş? Türk Silahlı Kuvvetleri, Jandarma Genel Komutanlığı ile Sahil Güvenlik Komutanlığı ve kuruluş kanunları ile Cumhurbaşkanlığı kararnamesinde belirtilen görev sahaları ile ilgili konularda olmak üzere Dışişleri Bakanlığı, Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı, Milli İstihbarat Daire Başkanlığı, Emniyet Genel Müdürlüğü. İmamoğlu kullanamaz diyor. Özetle zaten yazıyor. Bu bağlamda belediye başkanları ve belediyeler kullanamaz diyor.
Şimdi, 5809 sayılı kanun kapsamında böyle bir madde yok. Onu söyleyeyim. Barış, bir şey soracağım. Hep öyle miydi? Kullan kullanılamaz mı? Yok, kullanılıyordu. Biz yıllar öncesinde yazmıştık, işte Barış'ta kitabı var. SS kitabımızda göstereyim. Bakın, SS kitabımızda biz, ki bu kitabın yazılış tarihi 2 yıl öncedir. 2023'te demişiz ki, İBB'nin kritik toplantılarında, yani daha bu soruşturma vesaire yokken, İBB'nin kritik toplantılarında jemmer kullanılıyordu, sinyal kesici kullanılıyordu. Çünkü diyorduk, İçişleri Bakanı Süleyman Soylu'nun İBB'yi illegal şekilde dinlediklerinden şüpheleniyordu. İBB yönetimi, tekrar söylüyorum, İBB yönetimi Süleyman Soylu'nun kendilerini illegal şekilde dinlediğinden şüpheleniyordu. Onun için bu jemmer hayatlarına girdi.
Biliyoruz ki birçok terör örgütünün suikast listesinde de adı geçmişti Ekrem İmamoğlu'nun. Bir gün, yine bu bizim SS kitabımızda yazmıştık; bir gün kablolu bir düzenek bilinçli bir şekilde İBB'ye sokulmaya çalışılıyor ve girebildiği fark ediliyor. Böylece burada bir güvenlik açığı olduğu ortaya çıkıyor ve bütün güvenlik sistemi değişiyor. Yani şunu demek istiyorum: Kitapta, Süleyman Soylu ve Ekrem İmamoğlu'nun kavga gürültüsünü çok anlattık ama yani jemmer meselesi yıllardır zaten bilinen, Süleyman Soylu'nun da, yani eski İçişleri Bakanı'nın da bildiği, bana kalırsa Emniyet Genel Müdürlüğü'nün de bildiği, yani Murat'ın daha ayrıntılarını bildiği bir konudur. Farklı belediyelerin de kullandığı, farklı şirketlerin kullandığı bir şeydir.
Yani şimdi bununla ilgili Emniyet'in yaptığı basın açıklamasında aklımın almadığı ve doğru olmadığına inandığım terimler var. Bu saydığı kurumların dışında kimse kullanamaz. Belediye de kullanamaz, değil mi? Peki, kimler kullanmış? Bir bakalım biz. Mesela Sabah Gazetesi bunu çok yazıyor, işte bu haberleri yapıyor. Mesela Sabah Gazetesi demiş ki, "Adana Sabancı Merkez Camii'nde uyarılara rağmen namaz sırasında cemaat cep telefonunu kapatmayınca, imam cep telefonunun frekanslarını bloke eden jammer..."
Şimdi bununla ilgili emniyetin yaptığı basın açıklamasında, aklımın almadığı ve doğru olmadığına inandığım terimler var. Bu saydığı kurumların dışında kimse kullanamaz, belediye de kullanamaz, değil mi? Peki, kimler kullanmış? Bir bakalım. Mesela Sabah Gazetesi bunu çok yazıyor; işte bu haberleri yapıyor. Sabah Gazetesi demiş ki; "Adana Sabancı Merkez Camii'nde uyarılara rağmen namaz sırasında cemaat cep telefonunu kapatmayınca imam, cep telefonunun frekanslarını bloke eden jammer'la önlem aldı." Gerçekten benim haberim yoktu. Bu, Sabah'ın haberi.
Bir tane daha var böyle. Yeni Şafak'ta bir haber vardı. Yeni Şafak da aynı şekilde cami imamının cemaatin telefonunu kapatmamasıyla ilgili bir haber yapmış. Şimdi diğer habere geçelim. Anladığım kadarıyla o Yeni Şafak haberinde bir aksilik oldu. Şimdi başka kimler kullanmış diye EKA'ya girin; Elektronik Kamu Aydınlatma Platformu. Bizi izleyen izleyiciler internette Elektronik Kamu Aydınlatma Platformu'na "EKAP ihale sorgulama" diye yazsın. Devletin bir kurumu var. Çıkan boş alana, arama butonuna "jemmer", "sinyal kesici" bunun gibi kelimeleri yazdığınızda, hangisini aramak isterseniz, karşısına açık kamuya ait bilgiler çıkıyor.
Şimdi acaba dedim, bunlarla kim var? Aa bir baktım Van'a. Gürpar Belediyesi Fen İşleri Müdürlüğü, bir adet araç tipi jemmer almış. Bak, çanta değil; araç tipi jemmer. Gürpar Belediyesi başka kim almış? Batman'da pazarlık usulü alınmış. Bir bakıyoruz, Batman İl Özel İdaresi. Nereye bağlı? Batman İl Özel İdaresi, valiliğe bağlı. Valiliğe bağlı. Başkanlığını valilik yapar.
Bakıyoruz, başka kim almış? Aa, Milli Eğitim Bakanlığı almış. Ölçme değerleme, bunu bir nebze anlayabilirim; sınav sırasında kullanılıyor. Ama az önce Emniyet Müdürlüğü'nün açıklamasında MEP var mıydı? Yok. Yok. Yoktu. E, nasıl kullanıyor? Suç istemiyor mu? Var mı hakkında ayrı bir yönetmelik? Ya da il özel idaresi kullanabilir diye bir şey var mı?
Bu arada emniyetin açıklamasını bir daha burada var mıydı? Var. Emniyetin içindeki açıklamayı bir daha verelim. Orada Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı yazıyor. O kapatılmadı mı ya? Evet. Aa, hatta binası yıkılmadı mı? Fethullahçılar her yere sızmış durumda. Evet, Fethullahçılar çok ince bakıyor. Evet, Fethullahçıların dinleme üssü diye. Adamlar ekstra kablo çekmişlerdi. Televizyon öyle bir kurum yok şu anda, tabii ki; hani el alışkanlığıyla yazılmış belki de. Bilmiyorum, ama bu güzel bir ayrıntı. Bu şeylere bak...
Bakıyoruz, başka kim almış? Aa, Milli Eğitim Bakanlığı almış. Ölçme ve değerlendirme; bunu bir nebze anlayabilirim. Sınav süper. Ama az önce Emniyet Müdürlüğü'nün açıklamasında MEP var mıydı? Yok. Yok. Yoktu. E nasıl kullanıyor? Suç istemiyor mu? Var mı hakkında ayrı bir yönetmelik? Ya da il özel idaresi kullanabilir diye bir şey var mı?
Bu arada emniyetin açıklamasını bir daha burada var mıydı? Var. Bir geri, emniyetin içindeki açıklamayı bir daha verelim. Bu arada telekomünikasyon iletişim başkanlığı yazıyor. O kapatılmadı mı ya? Evet. Hatta binası yıkılmadı mı? Fethullahçılar her yelek. A, Fethullahçılar! Çok ince bak. Evet, Fethullahçıların dinleme üssü diye. Evet. Adamlar kablo çekmişti ekstra ya. Televizyon öyle bir kurum yok, tabii ki; hani el alışkanlığıyla yazılmış belki de, bilmiyorum ya. Güzel ayrıntı bu.
Bu şeylere bak mesela, bunların ihalelerinin açıklamaları da burada. O dönemde 398.000 liraya alınmış. Yaklaşık maliyet 418.000 falan çıkarılmış. Devam edelim. Bir tane daha olacak. Şimdi bunlar kadar çok var ki. Şimdi ben tek tek inceliyorum bunları. Ayrıntılarını inceliyorum.
Burada, yani diyorsun ki, kardeşim, Gürpar Belediyesi buna ihtiyaç duyuyor da, IŞİD'ten, terör örgütlerinden tehdit alan cumhurbaşkanı adayı olan biri kullanamıyor ve takip edildiğini görüyoruz zaten ifadelerden. Bak, burada anlayamadığım şey şu: Bunu eleştirecek insanların gerçekten samimiyetini sorgulamak gerekiyor.
Mesela ben iki tane kitap yazdım. "Parsel Parsel Ankara" ve "..." diye. Bu iki kitabın içerisinde yer alan çok önemli bir bilgi var. Darbeleri araştırma komisyonuna Durdu Özpalat bir ifade veriyor ve diyor ki, Almanya'dan 11 tane observer cihazı geldi. Bu observer cihazları kayıp. Bu observer cihazlarının bir tanesini Ankara Büyükşehir Belediyesi Melik Gökçek kullanıyor diyor. Millet Cumhuriyet Halk Partisi milletvekili bunu araştırma komisyonuna söylüyor. Raporda var bu. Ben yazdım bunu kitapta.
Nadir Koç'la konuştum. Nadir Koç, Melih Gökçek'in görev döneminde en yakınındaki isim. Ben de kendisinin izini alarak eee, aldığım ses kaydı var. Aynısı onda da var. Kitaba yazdım. Bütün ayrıntıların noktalarına varana kadar da anlattım. Bu şeyi sordum. Evet dedi, bu dinleme aracıyla ilgili telekulak skandalı diye geçer. Hafızayı yenilemek gerekirse, telekulak skandalında dinleme rezaleti diye geçer.
Orada kullanılan araçlar mavi Golf içerisinde, mavi Golf içerisinde, Volkswagen Golf içerisinde observer aracı, Ankara'da birçok dinleme yaptı diye kendisinin beyanı var. Kitapta duruyor hala. Anlattılar bunu. Şimdi, observer araçlarıyla fiziki dinleme, ses dinleme, bütün her şey yapılırken ve bu araçlar hala kayıpken, hiçbir açıklama yapılmamışken, bizim konuştuğumuz konularda jammer kullandır mı? Kullan. Bu tartışılır. Ama bunu sanki bir para organizasyonuymuş gibi gizli toplandıkları şeklinde sunmak...
Bu dinleme aracıyla ilgili "telekulak skandalı" diye geçer. Hafızayı yenilemek gerekirse, telekulak skandalında dinleme rezaleti diye geçer. Orada kullanılan araçlar mavi Golf içerisinde; Volkswagen Golf içerisinde Observer aracı Ankara'da çok sayıda dinleme yaptı diye kendisinin beyanı var. Kitapta duruyor hala. Anlattılar bunu.
Şimdi Observer araçlarıyla fiziki dinleme, ses dinleme, her şey yapılırken ve bu araçlar hala kayıpken, hiçbir açıklama yapılmamışken, bizim konuştuğumuz konularda jammer kullanılıyor mu? Bunu tartışırsınız, ama bunu bir para organizasyonu gibi gösterdiğinizde, gizli toplantılar yapılıyor gibi lanse ettiğiniz zaman işin rengi değişiyor. O zaman ne algılıyorsun, biliyor musun? Ya bir şey yok halde. Abartılarak bir şeylere ikna edilmeye çalışılıyor gibi.
Zaten Türkiye'nin tarihine geçecek bir yolsuzluk soruşturması yaşanmıyor mu? İçinin çok dolu olması ve karşılığında büyük delillerin olması gerekmiyor mu? Bunlara ihtiyaç var mı? Şimdi, peki ben bununla ilgili, bu şeyden sonra da avukatlarını aradım. Dedim ki; "Arkadaş, Sabah Gazetesi'nin, Yeni Şafak Gazetesi'nin, Takvim Gazetesi'nin anlattığına, iddia ettiğine göre bu toplantıda kimler varmış, kardeşim? Bize bunları söylemelisiniz."
Kimlerin olduğunu iddia ediyorlar? Diyorlar ki; "Fatih Keleş, eee, Ertan Yıldız, Murat Ongun, Necati Özkan, eee, Hüseyin Köklü, bir kişi daha vardı, Murat Kapki." İsimler çıkıyor, böyle bir liste var. Bunlarla özel toplantı yapmış, orada paralarla valizler gelmiş. O valizlerle gitmiş filan. Bu senaryo bu. Şimdi bakın, var mı bu toplantıda? Yok böyle bir şey.
Avukatı diyor ki; "Kardeşim, HTS kaydı var, bas sinyali var. Araştırılır, çok kolay çıkar ortaya." Ertan Yıldız'dan bahsediyorlar orada diye. Ertan Yıldız'ın, aynı soruşturma savcısının yurt dışı giriş çıkış kayıtlarına baktığımda, bu toplantıdan bir gün önce yurt dışına çıktığını ve sonrasında geldiği belgelerle ortada. Diğerlerinin bas sinyali falan, hiçbir şey de yok. Orada bahsedilen isimler yok.
Bir yapı kurulmaya çalışılıyor ve buna inanılması isteniyor. Bakın, burada uyuz olduğumuz şey ne, biliyor musun? Bizim öyle bir noktaya geldik ki, şöyle. Ben daha önce barışlarla birlikte cezaevine girdiğimde, benim hakkımda 932 saniye uluslararası haber ajanslarıyla görüştü ve ondan sonra bu tweet'i attı diye haberler yapıldı. Ne biliyor musun? Sputnik radyoyla Ağu Özurt'la yapmış olduğumuz YouTube'da kaydı olan sarmal kitabımın röportajı. Bunu, yabancı haber ajanslarıyla görüşüp, sanki casusluk faaliyetiymiş gibi yansıttı. Aynı gazeteler, inanmasını istemek için, algı yaratmak için bugün aynısını yapıyor.
Bakın, burada uyuz olduğumuz şey ne, biliyor musun? Bizim öyle bir noktaya geldik ki, şöyle; ben daha önce Barışlarla birlikte cezaevine girdiğimde, benim hakkımda 932 saniye uluslararası haber ajanslarıyla görüştü ve ondan sonra bu tweet'i attı diye haberler yapıldı. Ne biliyor musun? Sputnik Radyoyla, Ağu Özurt'la yapmış olduğumuz YouTube'da kaydı olan Sarmal kitabımın röportajı. Bunu yabancı haber ajanslarıyla görüşüp, sanki casusluk faaliyeti gibi yansıtarak, aynı gazetelerden inanmasını istemek için, algı yaratmak için bugün aynısını yapıyorlar.
Karşı olduğumuz şeylerden biri de bu zaten. Bununla ilgili mücadele ediliyor; bu yalan ve insanları kandırma noktasıyla, halkın haber alma noktasında gazeteciliğe ihanet ediyorlar. Ve bunlar doğru bilgiler değil. Dolayısıyla da burada kimler var dediğimde, bir avukatla kendi avukatlarıyla yaptığı bir toplantı var. Neden burada toplantı yapıyor? Yani birçok İBB'nin yeri var, kardeşim. Niye gidip o İBB'nin yerinde toplantı yapmıyor? Niye bunlarla ayrı bir yerde toplantı ihtiyacı duyuyor?
Burası Ekrem İmamoğlu'nun konutuna 3 dakika uzaklıkmış ve burada zaten her ay bir defa toplantı yaparmış. Bu toplantıda da böyle iş insanları gibi değil, acil görüşülmesi gereken konularda görüşürmüş ve ondan sonra da zaten işine devam edermiş. Avukatların verdiği cevap bu.
"Kimle görüştü?" dediğimde ise, birkaç isim öğrendim. Kendilerinin izni olmadığı için bunu beyan edemeyeceğim ama bu bahsedilen isimler mi dedim. Kesinlikle hayır dediler. Zaten savcılık bununla ilgili HTS kaydını çıkardığında gerçekler de ortaya çıkar, dedi. Hı hı. Ama şey oluyor, bak; hep aynı yöntemi aslında o kadar bütünleşiyor ki, Terkoğlu'yla Murat'ın anlattıkları.
Çok özür dilerim, Deniz Terkoğlu bir görüntü gönderdi şimdi yayın esnasında. Onu hemen hazır edebilirsek, onu hazır edelim, ben sonra anlatayım. Soruşturma işlemiyor ya; yani, bak, gerçekten olay bu. Yani Ekrem İmamoğlu'nun 23 Mart'ta, Cumhurbaşkanı adayı CHP'nin olmasından önce, bir operasyon yapılmaya çalışıldı ve bomboş bir soruşturma. Bak, MASAK raporunun boş olduğunu artık savcılık bile itiraf ediyor. Bütün iddialar çürüyor. Gerçekten çürüyor.
Şimdi bu ön bavul hikayesi ve otel hikayesi, anlattıkları şeylerin hepsinin açıklamasını da görüyoruz. Sen birini takip ediyorsun, birini yasa dışı dinliyorsun. IŞİD, ölüm tehdidi alan bir kişinin jemmerları bavulla taşımasını mesele yapıyorsun ve onun para olduğunu söylüyorsun. Ya bu kaçıncı yalan? Bir soruşturmaya nasıl güvenirsiniz? Bilgiler doğru çıkar.
Soruşturma işlemiyor. Bak, gerçekten olay bu. Yani Ekrem İmamoğlu'nun 23 Mart'ta Cumhurbaşkanı adayı CHP'nin olmasından önce bir operasyon yapılmaya çalışıldı ve bomboş bir soruşturma. Bak, MASAK raporunun boş olduğunu artık savcılık bile itiraf ediyor. Bütün iddialar çürüyor. Gerçekten çürüyor. Şimdi bu ön bavul hikayesi ve otel hikayesi, anlattıkları şeylerin hepsinin açıklamasını da görüyoruz.
Sen birini takip ediyorsun, birini yasa dışı dinliyorsun. IŞİD ölüm tehdidi alan bir kişinin jemmerları bavulla taşımasını mevzu yapıyorsun ve onun para olduğunu söylüyorsun. Ya bu kaçıncı yalan? Bir soruşturmaya nasıl güvenirsiniz? Bilgiler doğru çıkar. Ha dersiniz ki, bu bölge doğruymuş. Şimdi ben o gazetede o haberleri yapanlara ve o verileri servis edenlere soruyorum. Hani paraydı bavuldakiler? Hani o isimlerle buluşulmuştu? Hani şey yapılmıştı? Yani, hani soruşturma başladıktan önce üstelik yapmışlar bunu. Şimdi sen bunları her seferinde çuvallayacaksın. Her seferinde boş çıkacak bu iddialar. Bunların her biri skandaldır.
Bakın, bunların hepsi kumpas kurulduğuna dair veridir. Bunların hepsi çok ciddi bir şekilde yargının siyasetin sopası olarak kullanıp bir darbe girişiminde bulunduğunun delilleridir. E, sen şimdi bunları ortaya koymayacaksın. Bunları böyle ortaya atıp bırakacaksın. Milletin onuruyla oynayacaksın. Şey yapacaksın. Yetmeyecek, gelecek bürokratları alacaksın. Dosya boş diye insanların onuruyla oynayacaksın. Boş dosyayı doldurmak için.
Bir yandan da alttan mesajlar vereceksin. Ben aslında soruşturmayı yürüttüm de devlet içinde bir kripto yapı var ondan yapamıyorum diye mazeretler ortaya dökmeye çalışacaksın. Ve sonra da, niye bu soruşturmaya kimse inanmıyor diyeceksin. E, inanmaz tabii. Kim inanır ya? Hı hı. Kim inanır yani? Bu kaçıncı çuvallama? Ya Timur, o kadar doğru bir şey söyledin ki dosyayı doldurmaya çalışacaksın. Bunun için uğraşacaksın.
İnsanların da onuruyla eee oynayacaksın. Ya özel, hangi partiye oy verirseniz verin, gerçekten eliniz o mühürde. Oy verdiniz ya da vermediniz, desteklediniz ya da desteklemediniz. İdeolojik olarak bambaşka yerlerden hayata bakıyor olabilirsiniz ama şu hak mıdır ya? İnsanın sorması lazım. E, bu operasyonları gördüğünde, şu ifadeleri okuduğunda, ya eee İmamoğlu'nun özel kalem müdürü Kadriye Kasapoğlu, hakikaten insan delirmemek için. Yani, size de sorulsa yarın herkesin başına da gelebilir.
Yani, araç alıyorsunuz ve size şu soruluyor: Bu araç, eee size ait olan bu araç yurt dışına çıkmış. Neden? Hangi tarihte? 2022'de. Ben arabayı 2023'te aldım kardeşim. Ben nereden bileyim 2022'de eee arabanın sahibi olan kişi niye yurtdışına çıkmış?
Ya Timur, o kadar doğru bir şey söyledin ki, dosyayı doldurmaya çalışacaksınız. Bunun için uğraşacaksınız. İnsanların da onuruyla eee oynayacaksınız. Ya özel, yani hangi partiye oy verirseniz verin, gerçekten eliniz o mühürde. Oy verdiniz ya da vermediniz, desteklediniz ya da desteklemediniz. İdeolojik olarak bambaşka yerlerden hayata bakıyor olabilirsiniz ama şu hak mıdır ya? İnsanın sorması lazım.
E, bu operasyonları gördüğünde, bu ifadeleri okuduğunda, yahu İmamoğlu'nun özel kalem müdürü Kadriye Kasapoğlu, hakikaten insan delirmemek için; yani size de sorulsa yarın herkesin başına da gelebilir. Yani araç alıyorsunuz ve size şu soruluyor: "Bu araç, eee size ait olan bu araç yurt dışına çıkmış. Neden? Hangi tarihte?" 2022'de. "Ben arabayı 2023'te aldım kardeşim. Ben nereden bileyim, 2022'de eee arabanın sahibi olan kişi niye yurt dışına girmiş çıkmış?" Ya, bu kadar insanların böyle salak yerine konduğu bir şey yani. Aynen öyle.
Aynen öyle ya. Millet de şeyi soruyor. Aynı yerden sinyal veriyorsunuz. Ayn. Hayır, aynı isme telefon görüşmeleri de soruyor. "Çok konuştunuz ya da aynı yerde" diye. Özel kader ya, böyle bir şey olamaz. Genel müdürüne, eski genel müdür yardımcısıyla 500 küsür defa niye görüştün diye soruyor. Aynen öyle.
Ya kurban olayım, bu adam kimle görüşecek ya? Sarı çizmeli Mehmet Ala mı görüşecek? Başkan yardımcısını arayacak tabii. Sen senin başına gelip bakıldığında, "Şule ile niye görüştün? Timur ile niye görüştün?" Timur'la bizim aramızdaki görüşmeler çıksa, 20.000 defa ben aramak zorundayım. Niye biliyor musun? Barış'ı arıyorum, Pelvan'ı arıyorum, seni arıyorum. Haber kaynaklarımı arıyorum. Çünkü buradaki yapmaya çalıştığımız şey, bir yayının yapılması için en az günde 20 defa görüşmemiz gerekiyor. Mecburuz bunu yapmaya.
Sen bir de bir kurumun yetersizliğinden bahsediyorsun, abi ya. Abi hepsi öyle bak, genel, aynen dediğin o kadar doğru ki. O kadar. Onlar TV’yle ilgili biz hepimiz bir aradayız ya. Bize, "Niye görüşüyorsunuz birbirinizle?" sormalarına fark yok. "Aklına karpuz kabuğu düşürmeye." Hayır ya, işte genel... Aynen öyle ya. İşte genel müdür yardımcısı da öyle soruyor. Öyle değiliz ya.
O kadar şeyiz ki, yani özeti şu arkadaşlar. Yani başlarken de söylediğim, bugün aslında Onlar TV'nin bu yayını bunun üzerine kurulu biraz. İnsanların onuruyla oynamayın. Haysiyetli yaşayan insanların, sizde eee siz onun eksikliğinin eee farkına varmamış olabilirsiniz. Hayatınız boyunca olmayan bir şeyin eksikliğinin farkına varamazsınız ama insanların haysiyetiyle oynamayın.
Yani şu söylediğimiz ifadeden tutun, az önce verdiğimiz örneklere ve şimdi esas anlatacağımız meselede de aynısı geçerli. Bu kadar kolay değil. Yani birilerinin hayatına, ailesinin üzerine çizip tepinmek, onun bütün hayat mücadelesinin üzerinde sizin siyasi hırslarınızla tepinmeniz bu kadar kolay değil. Bu kadar kolay olmamalı. O yüzden de halkı da, insanları...
Bu kadar kolay değil. Yani, birilerinin hayatına, ailesinin üzerine çizip tepinmek, onun bütün hayat mücadelesinin üzerinde sizin siyasi hırslarınızla tepinmeniz bu kadar kolay değil. Bu kadar kolay olmamalı. O yüzden de halkı da, insanları da inandıramıyorsunuz. İşte kimden söz ediyoruz? Ramazan Gülten’den bahsediyoruz. Ramazan Gülten, İmar ve Şehircilik Daire Başkanı İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nin. Yani, rakamda yanlış söyleyebilirim; kimine göre milyon dolarlara, kimine göre milyar dolarlara ulaştığı söylenen bir rant şehrinin en önemli koltuklarından birinde oturuyor değil mi? İmar müdürü. İmarın başında Ramazan Gülten.
Karavanlı fakir bir ailenin çocuğu. Çok zor şartlarda büyüyor. Ailesi, işte birisi anne, diğer çocuğuna bakmak için şehir değiştiriyor. O, diğer kardeşleriyle büyüyor vesaire. Yıldız Teknik Üniversitesi'ni kazanıyor; şehir plancılığı okuyor. İmamoğlu'nun yönettiği İBB yoluyla böyle paraşütle inmiyor arkadaşlar. AKP döneminde, AKP'nin yönettiği Bursa Büyükşehir Belediyesi'nde imar ve şehir plancılığından sorumlu olan insandan, orada 8 yıl çalışan bir insandan bahsediyorum.
Ya, cumhuriyet nedir? Bu memleket için nedirin en temel örneklerinden biri. Fotoğrafını da arkaya verelim, her ihtimale karşı arkadaşlar görürsün. Bakın, niye bunu yapıyorum? Ben hayat hikayesini araştırdım, yazdığım için köşede biliyorum. Ramazan Gülten öyle birisi ki, tabii ki bu kadar önemli büyük şehirlerde, belediyelerde, imar işinde olunca, bir sürü rüşvet teklifi de geliyor. Hepsini elinin tersiyle itiyor. O kadar hassas ki bu konularda, personelinin, yani emrindeki personelin aldığı hediyelere bile karışıyor. Hayır diyor arkadaş; yapmayacaksın, almayacaksın hediye.
Sonra İmamoğlu, İstanbul Büyükşehir Belediyesi'ni kazanıyor. Ramazan Gülten, zaten belediyeler alanında bilinen bir imarcı, şehir plancısı. Ramazan Gülten'e teklif veriyor. "Gel, diyor, İstanbul'da benim ekibime katıl," diyor. Ramazan, İstanbul'a geliyor. İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nde imarın başına, rantın yani dünyadaki en büyük rantın döndüğü şeylerden birisinde, en büyük rantın döndüğü koltuklardan birine oturuyor. İstanbul'da nerede kalacak adam? Bursalı. Nerede kalıyor biliyor musunuz? İstanbul. Bakın, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Saraçane'dedir.
Sonra İmamoğlu, İstanbul Büyükşehir Belediyesi'ni kazanıyor. Ramazan Gülten, zaten belediyeler alanında bilinen bir imarcı, şehir plancısı. Ramazan Gülten'e teklif veriyor; "Gel, diyor, İstanbul'da benim ekibime katıl." Ramazan İstanbul'a geliyor. İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nde imarın başına, rantın yani dünyadaki en büyük rantın döndüğü yerlerden birisine, en büyük rantın döndüğü koltuklardan birine oturuyor.
İstanbul'da nerede kalacak adam? Bursalı. Nerede kalıyor biliyor musunuz? İstanbul. Bakın, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Saraçane'dedir. Yani Avrupa yakasındadır. Ramazan, İstanbul'un Anadolu yakasında, Anadolu yakasının uzak bir ilçesi olan Maltepe'de, hatta tepelerinde, iki oda bir salon ev alabiliyor. 15 yıldır biriktirdikleriyle. Ahada tapusu; burada. Ya böyle var ya, göstermek o kadar zoruma gidiyor ki, yani özel bilgiler varsa göstermeyin arkadaşlar. Yani şur tapu bilgisi burada işte, yani zemin kat. Arkadaşlar, güneş görmeyen bir daireden bahsediyorum. Bakın, tekrar söylüyorum; İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nin imar daire başkanı, İstanbul Maltepe'de güneş görmeyen, iki oda bir salon evde yaşıyor. İstanbul'a geldiğinde bilen bilir, yaklaşık 1,5 yıl önce Ramazan Gülten evleniyor.
Sadece şunun için söyleyeceğim, ilave için Barış; eee neyle karşı karşıya olunduğunu bilsin diye. Suçlamalar şu: O geleceğim, söz ettiğimiz suç; işlemek amacıyla örgüt kurmak, yönetmek, üye olmak, rüşvet, ihaleye fesat karıştırma, edinimin ifasına fesat karıştırma, nitelikli dolandırıcılık diye devam ediyor. O nedenle bu eee gerçekten öyle anlatıyor. Evet. Yani siz kimi bunlarla suçladığınıza bakın arkadaş.
1,5 yıl önce evleniyor. Eşiyle birlikte o, güneş görmeyen evde yaşamaya son veriyorlar. Nereye geçiyorlar biliyor musunuz? Avrupa yakasında, hani işe gidiş geliş de kolay olsun diye, Küçükçekmece ilçesine bağlı bir daireye kiraya çıkıyorlar arkadaşlar. Kirası da burada var; 34,000.00. Ahada kira sözleşmesi. Ahada görsün savcılar, polisler; şu an gözaltında tutan, onu gözaltında tutan savcılar ve polisler görsün. Siz, rüşvetten, irtikaptan, nitelikli dolandırıcılıktan, suç örgütünden yargıladığınız Ramazan Gülten'in kira sözleşmesi burada.
Burada gözaltına aldınız adamı. Ve eşi 26 haftalık hamileyken şafak baskınıyla gözaltına alıyorsunuz. Ve riskli bir hamilelik yaşıyor. Ahada, ya var ya, ahada. Ahada, eşinin hamile olduğunun kanıtı, doktor raporu arkadaş. Ramazan Gülten'in, ne dedim? Bir dairesi var Maltepe'de. Bir de arabası.
Siz rüşvetten, irtikaptan, nitelikli dolandırıcılıktan, suç örgütünden yargıladığınız Ramazan Gülten'in kira sözleşmesi. Burada gözaltına aldınız adamı. Eşi 26 haftalık hamileyken, şafak baskınıyla gözaltına alıyorsunuz. Ve riskli bir hamilelik yaşıyor. İşte burada var ya, eşinin hamile olduğuna dair doktor raporu arkadaş. Ramazan Gülten'in ne dedim? Bir dairesi var Maltepe'de. Bir de arabası var. İkinci el. O dairenin de taksitlerini ödüyor. Onu anlatacağım arkadaşlar. Peşin almıyor bunları da; hem arabanın hem de dairenin hala kredisini ödüyor.
Siz böyle bir insanı, elinin tersiyle, bütün hayatı boyunca sırf bu ülkenin hukukunu korumak için, bu ülkenin tarihi yapılarını korumak için, burada rantçılar kazanmasın diye şehir plancılığı yaptığı için hedef olan bu insanı, böyle yaşayan bir insanı dolandırıcılıktan, rüşvetten, kamuya ihaleye fesat karıştırmaktan, suç örgütünden şu an gözaltında tutuyorsunuz. Vatan Emniyet Müdürlüğü’nde. Yazıklar olsun. Çok açık söylüyorum. Yazıklar olsun. Cumhuriyet neyse, cumhuriyetin anlamı neyse, Ramazan Gülten odur. Çok açık ve net söylüyorum. Biz gazeteciyiz. Kimseye kefil olmayız. Ben bu hayat hikayesini bildiğim için, ancak ben Ramazan Gülten'in neden gözaltında olduğuna dair tahminleri olan birisiyim arkadaş.
Hiranur Vakfı'nda 6 yaşındaki çocuklara cinsel istismarda bulunma haberini sen yaptın değil mi arkadaş? Sen ortaya çıkardın değil mi arkadaşım? İşte o vakfın kaçak binasında Ramazan Gülten mühürledi. Üsküdar'da, bu ülkenin Yahya Kemal'in hani şiirlerinde geçen, överler ya, muhafazakârlar çok severler. O Üsküdar'daki kaçak yapıları yıktığı için saldırıya uğrayan kişidir Ramazan Gülten. Tarikatlara, cemaatlere illegal bir şekilde para aktarılan vakıflara göz açtırmadığı için, onların illegal şekilde sahip olduğu o dairelere, o aslında kamu malı olan binalara el koyduğu ve kaçak olanları yıktığı için şu an gözaltında.
Bir cumhuriyeti gözaltına alıyorsunuz. Aslında bir cumhuriyetin sembolünü gözaltına alıyorsunuz ve tekrar söylüyorum, çok yazık. Ya, çok yazık. Yani şu an hani ne desek az.
Sen burada okudun. Sen burada okudun. İfadenizi eklemek istediğiniz başkaca bir husus var mı? Varsa nelerdir demiş polis. E, hani manifesto gibi bir yanıt vermiş. İşte ekranda da var ya, diyor: "Ben bir cumhuriyet çocuğuyum. Zorluklar içerisinde eğitim hayatımı sürdürdüm. Ben diyor, cumhuriyetin bana sunmuş olduğu..."
Sen burada okudun. İfadenizi eklemek istediğiniz başkaca bir husus var mı? Varsa nelerdir? demiş polis. E hani manifesto gibi bir yanıt vermiş. Aha da ekranda da var ya, diyor ki: "Ben bir cumhuriyet çocuğuyum. Zorluklar içerisinde eğitim hayatımı sürdürdüm. Ben diyor, cumhuriyetin bana sunmuş olduğu bir nimet olduğunun farkında olarak büyüdüm. Bu iddiaları elimin tersiyle itiyorum. Ben böyle büyümedim." diyor arkadaş. Yazıklar olsun.
Barış, sen de bir şey söyle. Sen de Ramazan Güten'in hayat hikayesini biliyorsun. Eee, Barış, Ramazan benim üniversiteden, üniversite yıllarından beri arkadaşım, yakın arkadaşım. O yüzden, hani biz başkalarının acılarını kendi acımız bildiğimiz için aslında bir şey yapıyoruz ama tanıdıklarımızı tanıdığımız için, yani etini, tırnağını, saçını bildiğimiz için belki daha çok acısını hissediyoruz. Üniversite yıllarından beri tanıyorum, 1. sınıftan beri o şehir plânlayıcısı. Ben makine mühendisiyim, biliyorsunuz. O yıl Yeditepe'de ben İTÜ'deydim.
Ya, bu bodrum kat... hiç bodrum katında oturdunuz mu arkadaşlar? Bilmiyorum. Ben, ilk ailemle, benim ben bir işçi çocuğum. İlk oturduğumuz yere bir bodrum katı, böyle rutubetli. Pencere tepede olur. İnsanların genelde ayaklarını görürsünüz. Yani baktığınızda manzara değil, ayak görürsünüz. Pencereyi açtığınızda içeri toz dolar ve rutubet olur. Kıyafetleriniz, saçlarınız rutubet kokar. Ramazan, üniversite 1. sınıfta, Karaman'dan İstanbul Üniversitesi'ne gönderilmiş bir ailenin çocuğu olarak rutubet kokan bir çocuktu. Rutubet kokardı.
Aradan kaç yıl geçmiş, bak, 445 yaşında Ramazan. İBB, sanki Ekrem İmamoğlu onu bir iş adamının yanından almış gibi davranıyorlar. Hayır. Bursa'da, Adalet ve Kalkınma Partisi döneminde yine Büyükşehir Belediyesi'nde imarda çalışmış. 8 sene, bugünkünden çok daha uzun. Tek bir leke sürememişler. Gelmiş, İstanbul'da yaptığı işi devam ettirirken, sırf bir şey söylenecek diye onu bu işin içerisine atmışlar.
Eksik bir şey daha söyleyeyim. Gelmiş burada tek birikimi ya imar müdürüsünün. Tek birikimiyle kredi çekip, Maltepe'nin tepesinde bodrum kat bir evde yaşıyor. Hala o evin kredisini ödüyor, biliyor musun? Gidip gidip baksın savcı, hala o evinin kredisini. Yani düşün abi, elinin altında İstanbul'un altındaki...
Eksik bir şey daha söyleyeyim: Gelmiş burada, tek birikimi yer imar müdürüsünün, tek birikimiyle kredi çekip Maltepe'nin tepesinde bodrum kat bir evde oturuyorsunuz. Hala o evin kredisini ödüyor, biliyor musun? Gidip gidip baksa savcı, hala o evinin kredisini ödüyor. Yani düşün, elinin altında İstanbul'un altındaki rantın içinde olan bir kişinin tek mal varlığı bodrum katı. Kendisi kirada oturuyor, evlendiği için, çoluk çocuğa karıştığı için şimdi kiraya çıkmış ve onun da kredisini ödüyor. Arabası var.
Bu arada, mevcut haliyle bu maaşlarla bu işler yapılabiliyor zaten. İstanbul'da şu an da söylüyorum, hani suçluyorsunuz ya, "Bunlar rüşvet alıyorlar, bunlar rant alıyorlar, milyon dolarlar, milyar dolarlar." Yaşamın kendisi o değil. O yüzden arkadaşlar, saraylarda oturanlar, adaletini bile saray adını verdikleri binaları hapsedenler, şunu bilsinler ki, bodrum kattaki o çocukların onuru hiçbir sarayın teslim alamayacağı kadar büyük. Bodrum kattaki o çocukların nem kokusu, bu ülkede gerçekten adaletin, cübbelerin, siyasetlerin, iktidarların, partilerin gölgesine sığınanlardan çok daha güzel kokuyor. Bunu bilsinler.
O yüzden şu surata bakarken, bu surat arkadaşlar hep böyle olmadı. Şule, Üsküdar'da kaçak yapı yıkarken mafya zabıtalarını tehdit ediyordu ya. Ramazan kalktı, en önde gitti ve darmadağan ettiler, saldırdılar, yıktılar. O fotoğrafını koymuyoruz. Şu surata baksınlar. O yüzden kiminle mücadele ettiklerini daha iyi anlasınlar.
Evet, Murat, buraya ekleyeceğin bir şey var mı? Şimdi düşün, Üsküdar'da yapılan bir dünya kaçak yapı vardı, değil mi? Bir dünya kafe vardı. Yıllardır akbabalar oranın rantını sömürdüler. Aynen öyle. Rantını yediler, orayı sömürdüler. Hepsinin de iktidara yakın adamlar olduğunu biliyoruz. Adamlar yıkmaya gittiler, silah çektiler, tehdit ettiler. "Yıkacağız sizi" filan dediler. Şimdi hepsi gelip şikayetçi olsa, o yapıları yıkan zabıta dahil, demek ki hepsi gözaltına alınacak. Buradan bunu çıkarıyoruz. Hangi hakkaniyete sığar bu? Hangi hukuka, hangi adalete, hangi vicdana sığar bu?
Ben umarım gözaltı süreleri bittikten sonra, savcılığa sevk edilecekken, emniyetten birçok kişinin ifadesi alındıktan sonra serbest bırakılması gerektiğini düşünüyorum. Yanlış mı düşünüyorum, Barı?
Şimdi düşünsene, Üsküdar'da yapılan bir dünya kaçak yapı vardı, değil mi? Bir dünya kafe vardı. Yıllardır akbabalar oranın rantını, aynen öyle, yediler. Sömürdüler orayı. Hepsinin de böyle iktidara yakın adamlardı bunlar. Adamlar yıkmaya gittiler, silah çektiler, tehdit ettiler; "Yıkacağız sizi!" filan dediler. Şimdi, bütün hepsi gelip şikayetçi olsa, o yapıları yıkan zabıta dahil, demek ki hepsi gözaltına alınacak. Buradan bunu çıkarıyoruz.
Bu, hangi hakkaniyete sığar? Hangi hukuka, hangi adalete, hangi vicdana sığar bu? Ben umarım gözaltı süreleri bittikten sonra, savcılığa sevk edilecekken, emniyetten birçok kişinin ifadesi alındıktan sonra, serbest bırakılmaları gerektiğini düşünüyorum. Yanlış mı düşünüyorum, Barış?
Bir de şunu eklemek lazım: Resulü Emrah şu anda tutuklu ve Şişli Belediyesi'ne kayyum atandı. Resul Emrah Şahan, 72 katlı bir binanın mühürlemiş durdurmuştu. Cumhurbaşkanı Erdoğan da diyor ya, "Biz yatay mimariden yanayız." Onun o yatay mimarinin yanı olan Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın başındaki büyüğü sürekli, Resulü Emrah Şahan tutuklandıktan ve kayyum atandıktan sonra, belediyeye o inşaat yeniden başlamıştı. Bir Gün gazetesinin haberi, Resul Emrah Şahan'dan şikayetçi olanlardan bir tanesi, o 72 katlı binayı yapan rantçı.
Yani, bütün soruşturmalarda aynı şeyi görüyoruz. Bir siyasetçi, Erdoğan İmamoğlu'nu rakip olarak onunla yarışmayı göze alamadı. Ona yönelik bir siyasi operasyon talimatı verdi. Ona operasyon yapacaklar; çok acele ettiler. Aynı zamanda uydurma bir dosya hazırladılar. O dosyanın içinde, her zaman Murat'ın altını çizdiği gibi, ihale alamayanlar, rantçılar, mafyalar, şunların bunların şikayetleriyle doldurdular. Asılsız, sadece gizli tanıklara dayanan ve bu tanıklara dayanan uydurma, gerçekten uydurma.
Bu son örnekte de gördüğümüz gibi, İskye'ye yönelik bunları doldurdular. Olmadı, yine boş çıktı. Gerçekten artık insanların, tek yani Murat Onong'un eşinin gözaltına alınması, gerçekten bir insani dönüm noktasıdır. Eşlere bile geldiler. Bu rezalet artarak devam ediyor, maalesef artarak devam ediyor.
Bu adamlar, "Krem satıyorum, güzellik malzemesi satıyorum." diyerek, 3 yıl içerisinde parayı buldum; 6 milyar, 7 milyar TL gibi saçma sapan bir gelir elde edip vergi kaçırmak için sahte fatura kesselerdi. İkinci defter tutsalardı, tamam mı? Ve bunlarla ilgili de her türlü kumpasa çevirip, utanmadan insan içine çıkabilselerdi, serbest kalırlardı. Bu insanlar, milyonlarca gencin elinde bulundurduğu telefonlarla o insanları zehirleyerek yasa dışı bahis sektörüne soksalardı, o topladığı paralarla da şirketler kurup aklayarak, yurt dışında son model yatlarla, lüks araçlarla, uçaklarla, jetlerle gezmiş olsaydı...
Bu adamlar, "krem satıyorum, güzellik malzemesi satıyorum" diyerek, 3 yıl içerisinde parayı buldum, 6 milyar, 7 milyar TL gibi saçma sapan bir gelir elde edip vergiden kaçırmak için sahte fatura kesselerdi. İkinci defter tutsalardı, tamam mı? Ve bunlarla ilgili de her türlü kumpasa çevirip, utanmadan insan içine çıkabilselerdi serbest kalırlardı. Bu insanlar, milyonlarca gencin elinde bulundurduğu telefonlarla, o insanları zehirleyerek yasa dışı bayis sektörüne soksalardı; o topladığı paralarla da şirketler kurup aklayarak yurt dışında son model yatlarla, lüks araçlarla, uçaklarla, jetlerle gezmiş olsalardı, bu insanlar serbest kalırdı.
Bu insanlar, uyuşturucu ticareti yapmak için muzların arasına kokain koysaydılar, o kokaini de "vallahi ben bilmiyorum, denizde koymuşlar" deselerdi, hepsi serbest kalırdı. Ellerini kollarını sallayarak çıkar giderlerdi. Saygı görürlerdi. Üç gün sonra da "efendim" diye önünde ceket iliklenirdi.
Bu insanlar, eskideki su havuzlarına iş yapılmasın diye, harfiyat dökülmesin diye, İstanbul'un suyu zehirlenmesin diye şu anda gözaltında. Niye? Oraya gelip de harfiyat dökmek isteyen bir insanın yapmış olduğu, iddia etmiş olduğu suç duyurusuyla şu anda gözaltındalar. Bunu kabul edecek vicdan yok.
Şunu ekleyelim. Kanal İstanbul'la ilgili de özellikle Adem Bey, "Kanal İstanbul yapılacaktı. Onunla ilgili tebligat yaptık. Bunun su havuzlarımızı kirleteceğine yönelik durdurma kararı aldık. O yüzden de hedef seçildik," diyor. Yani bunu ifadesinde bu yüzden hedef olduklarını açık bir şekilde ifade ediyor. Çok acayip bir şey. Çok özür dilerim, söyle de vallahi bak kendimi kabullenemiyorum. İnan kabullenemiyorum. Yüreğime oturuyor.
Ben biliyorsunuz, arkadaşlar, ben devlet konusunda iktidarla devletin ayrılması gerektiğine inanan bir adamım. Hani devletin kurumlarını savunan ve onunla altında mutlaka bir sebebin olduğuna inanmaya çalışan bir adamım. İyi niyetle, saf olarak da görebilirsiniz. Polyanacılık da görebilirsiniz. Ya diyorum ki, "ulan bir sebep vardır" gibi diyorum. Bak bu son dönemde yaşananlarda artık ben pes ettim. Pes ettim. Ya ben adalete olan inancımı kaybettim. Hukuka olan inancımı kaybettim. Bu kişiler yüzünden, düşünebiliyor musunuz? Yasa dışı bayisin finansını yapan adam cezaevinden dilekçe yazıyor. Gazetecileri tutukluyorlar. İhale alamayan adam geliyor diyor ki, "ben ihale alamadığım için bak bunlar bana bunu yaptılar. Rüşvet istediler," diyor. O tutuklu, onun ifadesiyle insanlar gözaltına alınıp tutuklanıyor. Ya gidip tehdit eden 50 kişiyi zor tutuyorum, kana bulana.
Bak, bu son dönemde yaşananlarda artık ben pes ettim. Pes ettim ya. Ben adalete olan inancımı kaybettim. Hukuka olan inancımı kaybettim. Bu kişiler yüzünden. Düşünebiliyor musunuz? Yasadışı bayisin finansını yapan adam cezaevinden dilekçe yazıyor. Gazetecileri tutukluyorlar. İhale alamayan adam geliyor diyor ki, "ben ihale alamadığım için bunlar bana bunu yaptılar." Rüşvet istediler diyor. O tutuk, onun ifadesiyle insanlar gözaltına alıp tutuklanıyor.
Ya gidip tehdit eden 50 kişiyi zor tutuyorum; kana bulanacak ortalık diyen adamın şikayetiyle bu seferki tutuklanıyor. Ya çıldırmamak elde değil ya. Neresinden tutacağız biz bu işin? Biz nasıl anlatacağız insanlara hukuk adaletini? Biz nasıl anlatacağız hukukun üstünlüğü olduğunu? Hı hı. E anlatalım şimdi, nasıl anlatacağız? E tam örneği.
Her şey diplomayla başlamıştı, değil mi başkanım? Evet. Çok kısa anlatacağım. Şimdi, eee, her şey diplomayla başlamıştı. Bu diploma meselesi başka bir konuyu gündeme taşıdı. Onu ben yazmıştım. Hangi tarihte? 8 Mayıs 2023'te. Kimi yazmıştım? E Hulusi Akar'ın Adalet ve Kalkınma Partisi Kayseri milletvekili Hulusi Akar'ın kızını yazmıştım. Herkes bu olayı hatırladı.
İmamoğlu'nun diploması meselesine çok kısaca özetleyeyim Hulusi Akar'ın kızının meselesini. Hulusi Akar, 2000-2002 yıllarında, yani 2 yıl İtalya'da görev yaptı. Hangi rütbeyle? Tuğgeneral rütbesiyle. O sırada kızı Chicago Ilinois'teki DePaul Üniversitesi'nde biyoloji bilimleri bölümünde okuyordu. 2002'de tümgeneral olarak Karaokulu komutanı oldu.
Yatay geçiş, yatay geçiş diye tartışıyoruz ya. Ben de demiştim ya, yatay geçiş gereklidir bazen. Neden gereklidir? Devlet bazen, yurt dışında görevliler vardır. Türkiye’ye dönerler, çocuklarını da getirir. Onlara burada üniversite bulunur. Hulusi Akar da Türkiye’ye döndükten sonra kızı için Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi’ne başvuruyor. 2003’te kızı Türkiye’ye dönüyor. 16 Temmuz tam tarih de vereyim, 2003’te Hacettepe Tıp’a kabul ediliyor. Yani babası Türkiye’ye dönüyor, kız da Amerika'dan gelip buraya giriyor. 2009’da bitiriyor bölümü, doktor oluyor. Hatta tıpta uzmanlık sınavına giriyor.
Bir şikayet oluyor. Deniyor ki, "bu usulsüz bir yatay geçiş." Savcılar şikayet olunca savcılık bu şikayeti YÖK’e yolluyor. Tıpkı bugün, bakın, bugünkü gibi. YÖK denetleme kurulu üyesi Mehmet Cahit Gürhan o dönem sonra rektör olacak zaten. O Hacettepe Üniversitesi’ne yolluyor. Böyle bir şikayet var. Doğru mu? Yatay geçiş usulsüz mü diyor? Tıpkı bugün olduğu gibi. Şule, Hacettepe Üniversitesi...
Bir şikayet oluyor; deniyor ki, "Ya bu usulsüz bir yatay geçiş." Savcılar şikayet olunca, savcılık bu şikayeti YÖK'e yolluyor. Tıpkı bugünkü gibi, YÖK denetleme kurulu üyesi Mehmet Cahit Gürhan, o dönem sonra rektör olacak zaten. O, Hacettepe Üniversitesi'ne yolluyor: "Böyle bir şikayet var. Doğru mu? Yatay geçiş usulsüz mü?" diyor. Tıpkı bugün olduğu gibi, Şule Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Dekanlığı'na yolluyor. Tıp Fakültesi Dekanlığı, bir rapor hazırlıyor.
Raporun da iki sayfası var. Rapor sayfalarında diyor ki, "Evet, bu sayfa ve diğeri." İkisini de özetleyeyim: Evet, Amerika'daki biyoloji bilimleri bölümünden Hacettepe'de tıp fakültesine geçmek, denk olmayan bölümlerdir. Biyoloji bilimlerinden tıp fakültesine geçilemez. Bu yanlış bir yatay geçiştir deniyor. Ve sonunda işlem nasıl sonlanıyor biliyor musunuz? "Bu yanlış bir işlemdir." Evet, ama bu iş tarih ne? 2009-2010 dedim. 78 sene önce olmuştur bu hata.
Geriye dönük düzeltilemeyeceği için devletin devamlılığı esas olduğu için, kanunların devamlılığı esas olduğu için zaman aşımına uğrar. O yüzden evet, yatay geçiş hatalı ama diplomasını alamayız diyor. Şimdi ben bunu o dönem yazdım; bizzat bu raporların fotoğraflarıyla yazdım. Peki, güncel olan şey ne? Tam da İmamoğlu'nun diplomasının alındığı gün. 18 Mart 2025 günü, bir akıllı vatandaşımız CİMER'e yazı yazmış. O yazıyı koyalım. Demiş ki, "Chicago, Illinois'teki DePaul Üniversitesi'nde biyoloji bilimleri okuyanların 2003 yılında Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi'ne yatay geçişi yapılmış mıdır?" Genel sormuş.
Eğer yatay geçiş yapılmışsa, hangi şartlarını yerine getirerek sağlamıştır? Chicago, Illinois'teki DePaul Üniversitesi'nde biyoloji bilimleri ile Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi 2003 yılında denk midir? Bakın 18 Mart tarihinde saat 19:04, İmamoğlu'nun diplomasının alındığı anlarda. CİMER, bu arada şöyle çalışıyor: CİMER bu dili şikayeti alıyor. Eee, nereye göndermiş? YÖK'e gönderiyor. YÖK bunu alıyor, Hacettepe'ye gönderiyor.
Aynı şey bak, aynı döngü sürmüş. Ne cevap gelmiş biliyor musunuz? CİMER tarafından rektörlüğümüze gönderilen 18 Mart 2025 tarihli dilekçe incelenmiş olup şöyle diyor: "Yürütülen soruşturma neticesinde şikayet konusu fiil ile ilgili sorumluların eylemlerinin disiplin ve ceza hukuku bakımından..." okuyorum arkadaşlar...
Tam bak, 18 Mart tarihinde saat 19.04'te İmamoğlu'nun diplomasının alındığı anlarda CIMER (Cumhurbaşkanlığı İletişim Merkezi) bu arada şöyle çalışıyor; CIMER, bu dili şikayeti alıyor. Eee, nereye göndermiş? YÖK'e gönderiyor. YÖK bunu alıyor, Hacettepe'ye gönderiyor. Aynı şey, bak aynı döngü sürmüş. Ne cevap gelmiş biliyor musunuz? CIMER tarafından rektörlüğümüze gönderilen 18 Mart 2025 tarihli dilekçe incelenmiş olup şöyle diyor:
"Yürütülen soruşturma neticesinde şikayet konusu fiil ile ilgili sorumluların eylemlerinin disiplin ve ceza hukuku bakımından zaman aşımına uğraması nedeniyle haklarında cezai ve idari yönden herhangi bir işlem yapılmasına mahal bulunmadığına karar verilmiştir."
Yani tam da Ekrem İmamoğlu'nun diplomasının alındığı gün, bir vatandaşımız cumhurbaşkanlığına demiş ki, isim vermeden: "Ya, 2003'te bir vatandaş onu biz biliyoruz, kim olduğu, NL'ın kızı buradan buraya geçmiş, uygun mu?" Demiş ki; "Uygun değil ama zaman aşımına girdiği için biz o dosyayı kapattık." Bu da bugün aslında Cimen'e sorulmuş ve Hacettepe'nin verdiği yanıt, bir kez daha bazı şeyleri de tescillemiş oluyor.
Son olarak bir şey söyleyeceğim, bitireceğim. İlginç bir tesadüf daha var. Onu da haber olarak bizden öğrenilsin istiyorum. Tesadüf, altını çiziyorum. Çünkü ben deminden beri onun yazışmalarını yapıyorum. Nasıl oldu diye.
Anayasa Mahkemesi kaçıncı yılını kutluyor, arkadaşlar? 63. yılını kutluyor. Hafızam beni yanıltmasın, eee, evet, 63. kuruluş yıldönümü kutlamaları var. Geçen yıl 62. Ankara'da yapılmıştı kutlaması. Bir önceki yıl Ankara'da. Baktım, bu yıl İstanbul'da yapıldı. Dolmabahçe Sarayı'nda kutlama töreni yapılıyor. Protokol var. Protokolde en önde iki kişi yan yana oturtuyor. Tamamen tesadüf. Onun fotoğraflarını paylaştı Anayasa Mahkemesi. Verelim arkadaşlar. Şurada fotoğrafta dikkat çekmiyor. Buraya isterseniz vermeyelim, çünkü görünmeyecek o iki kişi.
İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı ile İstanbul Büyükşehir Belediyesi Başkan vekili, yani İmamoğlu'nun tutuklanmasının ardından bugün İBB'yi yöneten ve operasyona uğrayan belediyenin şu an en yetkili ismi. Bir tesadüf belki, protokolde isimlerini koyarken yan yana koyan kişi de gülümsemiştir yan yana koyarken. Şu an Anayasa Mahkemesi sıcak bir olayın ve o anların görüntülerini paylaşınca böyle bir tesadüfi oturma durumu olmuş. Aslında bunu şöyle anlatmak lazım. Hani Murat Kurum dedi ya; "Biz de İstanbul'da deprem sorun..."
Şurada dikkat çekici olan, İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı ile İstanbul Büyükşehir Belediyesi Başkan Vekili'nin yan yana oturması. İmamoğlu'nun tutuklanmasının ardından bu kişilerin protokolde yan yana gelmesi, ilginç bir durum. Belki de o sırada bu koltuk düzenini belirleyen kişi gülümsemiştir. Anayasa Mahkemesi görüntüleri paylaştığında, böyle bir tesadüfi oturma durumu olmuş.
Aslında bunu şöyle anlatmak lazım. Murat Kurum’un dediği gibi, "Biz de İstanbul'da deprem sorununu çözmek istiyoruz, ama önce birlik olmamız lazım." Bu birliğin nasıl sağlanacağını bilmiyorum ama Anayasa Mahkemesi belki de bu oturma düzeniyle bir mesaj vermiştir diye düşünüyorum. İstanbul'da olması ve protokolü belirleyenlerin bunu uygun görmesi de bir tesadüf. Ancak operasyonda yer alan başsavcıyla operasyona uğrayan belediye başkan vekilinin yan yana oturtulması dikkat çekici.
Bu da büyük çaresizliğimizin bir göstergesi. Bugün bu yayını yapma ihtiyacını hissettik. Her yayında bir şey söylemeye çalışıyoruz. Bazen başka dosyalarımız da oluyor ama onları Perşembeye bıraktık. Bugün bu yayındaki tüm dosyalarda özetle tek bir çıkarım var. O da şu: Birileri, kendi düzenleri ve rantları devam etsin diye koltuklarında kalmak istiyorlar. Onlar o koltukta kalabilsin diye de bu memleketin altını üstüne yağmalayan rantçılarla işbirliği yapılıyor; bir yandan da gözaltı operasyonları ve tutuklamalarla bazıları tutsak ediliyor.
Ülkenin milyonlarca insanı mutsuz hale getiriliyor. O kadar mutsuzuz ki, tüm bu olanların sebebi işte birilerinin o koltuklarda oturabilmesi ve rantına devam edebilmesi. Geri kalan, ekonomik zorluklar yaşayan, geleceksiz ve umutsuz olan insanlar için ise hiçbir şeyin önemi yok. Tüm dosyalarda gördüğümüz şey de bu.
Beni izleyen on binlerce insana çok teşekkür ediyorum. Ancak burada kalmamaları gerektiğini düşünüyorum ve bu konuda bir çağrı da yapmak istiyorum. Lütfen burada duydukları, öğrendikleri, inandıkları bir kelime bile olsa, bir cümle ya da bir olay bile olsa, kendi içlerine tutmasınlar. Çevreleriyle paylaşsınlar, yani çevrelerine anlatsınlar. Bu bilgilerin ve özel haberlerin yayılması gerekiyor.
Timur, sen uzun konuş. Yok, ben konuşmayacağım ama sadece şunu söyleyeceğim: Aslında senin bıraktığın yerden devam etmek lazım sanırım. Ya maalesef...
Bir taraftan göz operasyonları, tutuklamalar ve insanların tutsak edilmesi ülkenin milyonlarca insanını mutsuz hale getiriyor. O kadar mutsuzuz ki, tüm sebep birileri o koltuklarda oturabilsin, birileri rantına devam edebilsin. Geri kalan ise ekonomik zorluk yaşamış, geleceksiz, ümitsiz, hayata tutunmaya çalışmış kimsenin önemi yok. Tüm dosyalarda gördüğümüz şey de bu.
Burası önemli bir nokta. Bizleri izleyen on binlerce insan var. Onlara çok teşekkür ediyorum ama burada kalmamaları gerektiğini düşünüyorum ve bu konuda bir çağrı yapıyorum. Lütfen, burada duydukları, öğrendikleri veya inandıkları bir kelime bile olsa, bir cümle veya bir olay bile olsa, bunu kendilerine tutmasınlar. Çevreleriyle paylaşsınlar, çevrelerine anlatsınlar. Bu bilgilerin ve özel haberlerin yayılması, paylaşılması gerekiyor.
Timur, sen uzun konuş. Yok, yani ben konuşmayacağım da; sadece şunu söyleyeceğim. Aslında senin bıraktığın yerden devam etmek lazım sanırım. Maalesef bazıları siyasi ikbaliyle halkın ve ülkenin geleceğinin çatıştığı bir noktadayız. Başkanlık sisteminin yarattığı bu durum, bir anlamıyla böyle oldu. Bir siyasi menfaat var, karşısında koca bir halk. 85-86 milyonluk bir halk ve halkın menfaatiyle o koltuğu korumak isteyenlerin menfaati çatışıyor. Ama maalesef devlet gücünü elinde tutuyorlar, çok küçük bir azınlık ve onlar bir şekilde o 86 milyona bedel ödetiyorlar. Sırf kendi koltuklarını korumak için.
Ekonomiyi örnek vermek gerekirse, bu 19 Mart darbe girişiminden sonra ekonominin ödediği bedel milyarlarca dolar. Milyarlarca dolar. Halkın, senin de çok güzel anlattığın gibi, cebinden giden para 50 milyar dolara kadar çıkıyor. Ne için? Sadece bir cumhurbaşkanı adayıyla yarışmak göze alınmadığı için.
Bakın, daha kötüsünü söyleyeyim size. En büyük skandal nedir biliyor musunuz? Adaletin çalınmasıdır. Şimdi siz diyorsunuz ki, bir belediyede yolsuzluk var. Ancak, yolsuzluğun en büyüğü bu operasyonun kendisidir. Çünkü sadece paranızı, pulunuzu çalmıyor; sizin devletinizin temelini çalıyor. Sizin devletinizi yok ediyor. Birileri, siyasi ikballeri için, siyasi tercihleri için hepimizin, bütün ülkenin geleceğini yargı eliyle çalabiliyor.
İşte bu noktada, halkın iradesinin gaspedilmemesi ve halkın iradesini ortaya koyarak buna "dur" demesi dışında bir seçenek yok. Bunun için de insanların gerçekten, bu ikna edilemeyen operasyon karşısında, bu darbe girişimine karşı seslerini yükseltmeleri çok çok önemli.
Terkoğlu gözünü kendisi söylemez, ben söyleyeyim. Barış Bey, şöyle... Tamamen unuttum bugün, çok kafam karışık. Barış Bey, bakın, her meseleyi konuştuk; kendi meselemizi konuşmuyoruz. Kendi derdimizi anlatmıyoruz.
Çarşamba günü yargılanacak. Yargılanacak ama kendisinin yaşamadığı bir ilde yargılanacak. Hatta, kendisinin gitmediği bir mahkemede yargılanacak ve kendisinin gelmesinin istenmediği bir mahkemede yargılanacak. 9 yıla kadar hapis cezası... 9 yıla belki...
Terkoğlu gözünü kendisi söylemez, ben söyleyeyim. Barış Bey, şöyle, eee, tamamen unuttum bugün. Çok kafam karışık. Barış Bey, bakın, her meseleyi konuştuk; kendi meselemizi konuşmuyoruz arkadaşlar. Kendi derdimizi anlatmıyoruz. Çarşamba günü yargılanacak. Yargılanacak. Kendisinin yaşamadığı bir ilde yargılanacak. Hatta kendisinin gitmediği bir mahkemede yargılanacak. Hatta kendisinin gelmesinin istenmediği bir mahkemede yargılanacak. 9 yıla kadar hapis cezası var. Umarım verilmez ama bir miktarı belki verilecek bu gidişte. Verilecek, öyle görüyor musunuz?
Olayı bir söyleyelim. Kilis'te bir savcı var. Hı hı. Adı önemli değil; ben isim söylemeyi sevmiyorum. Bu savcının bir özelliği var. Neymiş, biliyor musunuz? Savcı olmadan önce AKP'nin ilçe başkanıymış. AKP'nin ilçe başkanını almışlar, cübbe giydirip savcı yapmışlar.
İki, bu savcının bir özelliği daha var. Neymiş, biliyor musunuz? Trafikte bir adamla tartışmış. Adamı çekmiş, vurmuş silahıyla, yaralamış. Trafikte kafasını, yüzünü silahla vuran adamı almışlar, savcı yapmışlar.
Üçüncü bir özelliği var. Ne biliyor musunuz? Hani 15 Temmuz FETÖ ile mücadele filan diyorlar ya, 15 Temmuz sonrasında kapatılan bir dernek var. Bu dernek, FETÖ'nün savcı ve hâkimlerini alıp yargıya yerleştirdiği için kurulmuş bir dernek. Bu savcı, o derneğin 31 Mart 2016 tarihine kadar üyesiymiş arkadaşlar.
Bu savcıyı Barış Pehlivan fark etmiş. Adam vurduğunu, ilçe başkanı olduğunu ve bu FETÖ’nün derneğinde 2016’ya kadar üye olduğunu fark etmiş. Bunu yazmış; yetmemiş, gazeteci olarak aramış. “Doğru mu? Birini vurdunuz mu? İlçe başkanı mıydınız daha önce? Bu derneğe üye miydiniz daha önce?" diye sormuş. Onu da yazmış, cevaplarını da yazmış.
Evet demiş, "Derneğin üyesiydim ama bizim iktidar o zaman FETÖ ile kolaydı. Evet, adamı vurdum ama üstüme yürüyordu. Evet, ilçe başkanıydım. Hala da bugün sosyal medyada muhalefete vuruyorum savcı olarak ama ben işimi yapmaya çalışıyorum," demiş ve bunu da yazmış Barış. Yani, kabul ettiği ama savunduğu şeyi yazmış.
Hayatımda ilk kez duyduğum bir kanun maddesi var: Belli bir meslek ve sanatın sağladığı kolaylıktan yararlanmak suretiyle kişiler arasındaki konuşmanın alenen ifşa edilmesi. İddianamede diyor ki, "Adam FETÖ derneği üyesiymiş ama dernek üyeliği özel bilgidir. Sen niye yazıyorsun Barış Pehlivan?" İddianamede bu yazıyor. Adamın telefonunu nereden buldun?
Hayatımda ilk kez duyduğum bir kanun maddesi. Belli bir meslek ve sanatın sağladığı kolaylıktan yararlanmak suretiyle kişiler arasındaki konuşmanın alenen ifşa edilmesi. İddianamede diyor ki, adam FETÖ derneği üyesiymiş ama dernek üyeliği özel bilgidir. "Sen niye yazıyorsun Barış Beylivan?" İddianamede bu yazıyor. Adamın telefonunu nereden buldun Barış Beivan? Adam geçmişte birini vurmuş olabilir. O, onun sabıkası olabilir. Sen niye onun sabikasını yayınlıyorsun? Niye özel bilgilerini yayınlıyorsun? Barış Pehlivan diye 9 yıla kadar hapsi isteniyor arkadaşlar.
Arkadaşlar, bu ülkede gerçekten bu savcı yarın bana değil belki ama Anadolu'nun bir ücra yerinde, Ramazan'ın geldiği yerlerde, sizin çocuklarınızın olduğu, bizi izleyenlerin çocuklarının olduğu yerlerde adalet dağıtacak. Adalet işte biz tam da o adalet doğru dürüst dağıtılsın diye bu hikayeyi yazıyoruz. Biz işte tam da bu hikayeyi yazarken, parmaklarımızdaki nasırlar, ellerimizdeki çiviler, etrafımızı saran duvarlarla bu tehlikeyle mücadele ediyoruz.
Barış bunu anlatmadı ama çarşamba günü böyle bir dava görülecek Türkiye'de. Ve ne demiş biliyor musun mahkeme? Bu savcı İstanbul adliyesinde görülmeyecek. Kilis savcısı dilekçesini Kilis'te, savcı arkadaşına vermiş şikayet olarak. Yani yan odasındaki avukatlar demişler ki, "Ya Barış İstanbul'da, Cumhuriyet Gazetesi İstanbul'da, bütün yargılandığı dosyalar İstanbul'da. Nasıl Kilis'te dava görüyorsunuz?" Hayır, biz yapacağız demişler.
Mahkeme Kilis’te açılmış. Her gün önünden geçtiği hakim tarafından yine bir savcı arkadaşım mütalaa vermiş, hapis istemiş. Ve son duruşmada ne demişler biliyor musun? Segvis diye bir şey var. Uzaktan bağlanmanızı da kabul etmiyoruz. "Siz gelmeseniz de biz Kilis’te bu mahkemeyi yapacağız," demişler. Arkadaşlar, adalet de artık aile arasında, adalet de artık parti arasında, yandaşlar arasında, paraleller arasında ne derseniz deyin. Böyle bir düzenin içinden adalet çıkacağına inanmak aptallık değilse saflıktır. Arkadaşlar, işte biz bununla mücadele ediyoruz. Bu arkadaşımız bunu anlatmadı. Ben onun yerini anlatmış olayım. Çarşamba günü olacak.
Var mı buna ilişkin? Yok, bir şey deme. Zaten sen buna ilişkin düşünce hem soruyorsun hem hayır, hayır, şey olmasın daha da. Yok yok, şey eee, teşekkür ediyorum Barış. Yani hepimizin mücadelesi...
Arkadaşlar, işte biz bununla mücadele ediyoruz. Bu arkadaşımız anlatmadı. Ben onun yerine anlatmış olayım. Çarşamba günü olacak. Var mı buna ilişkin? Yok, bir şey deme zaten, sen buna ilişkin düşünce hem soruyorsun hem “hayır, hayır” demeyesin daha da. Yok, yok, şey... Eee, teşekkür ediyorum Barış. Yani hepimizin mücadelesi aynı. Sağ olasın. Eee, sen de aynı adalet düzeninde, onu da aklımdan çıkardım. Eee, bugün savcılıktaydın.
Ha, evet. Şey, bu en son bizi, yani en son bizi gözaltına alınan olaya ilişkin savcıya yargı mensupları hakkında eee suç duyurusunda bulundum HSYK'ya. Aynı zamanda bununla ilgili eee, yalan yanlış itibar suikasti yapan kişiler hakkında da suç duyurusunda bulundum. Eee, verilen kararlara itiraz ettim, eee özgürlüğümün kısıtlanmasıyla ilgili itirazlarımı yaptım. Eee, takipçisi olacağız. Çünkü kulağımıza gelen bazı şeyler var, biliyoruz bunları da. Duyuyoruz, görüyoruz. Eee, bunlarla ilgili ilerleyen zamanlarda başka konular olabilir. Eee, bunlar önemli şeyler mi? Evet. Geçecek bu dönemler.
Geçecek. Karanlık büyüyor gibi görünüyor ama karanlık büyürken sustukları zaman, eee, aydınlığa ihtiyaç duyduklarında sustukları karanlığın mahkumu olurlar. Bağırsalar da o aydınlıkta savaşanların eee, yanlarında olmayacağını bilmeleri gerekiyor. Eee, bu dönemler geçecek. Susmak, korkmak ve alışmak Türk milletinin kaderinde yok. Eee, yapısında da yok ve susmayın, korkmayın, alışmayın diyorum. Bu dönemler geçecek.
Şu cümleyi okuyayım bir kez daha: "Hiçbir zaman ne kendi adıma ne de baba evime gölge düşürecek, ileride çocuklarımın utanmasına neden olacak bir iş ve işlem asla gerçekleştirmem." Eee, Ramazan Gülten'in sözleri bunlar. Umarız ki eee, ummuyoruz. Görüyoruz. Eee, siz çocuklarınıza başka bir tarih bırakıyorsunuz. Ramazan Gülten ve Ramazan Gülten gibi, eee, haysiyeti için yaşayanlar da başka bir tarih bırakıyorlar çocuklarına, yarınlarına, baba evlerinin kendi tarihlerine de.
Teşekkür ederiz, bugün bizi izlediğiniz için, bizimle olduğunuz için. Eee, lütfen yayını duyurmayı... Yani yayın bitti ama bundan sonra izleyecekler var. Sizin sayenizde izleyecekler. O yüzden duyurmayı unutmayın. Perşembe yine birlikteyiz. Bir taraftan bu özgür, bağımsız yayıncılığı destekleyen sponsorumuza da teşekkür ediyoruz. En çok teşekkürümüz elbette size. İyi akşamlar. Türkiye'nin kripto varlık platformu CPEX.
Umarız ki eee ummuyoruz. Görüyoruz. Eee siz çocuklarınıza başka bir tarih bırakıyorsunuz. Ramazan Gülten ve Ramazan Gülten gibi, eee haysiyeti için yaşayanlar da başka bir tarih bırakıyorlar; çocuklarına da yarınlarına da, baba evlerinin kendi tarihlerine de.
Teşekkür ederiz, bugün bizi izlediğiniz, bizimle olduğunuz için. Eee lütfen yayını duyurmayı, yani yayın bitti ama bundan sonra izleyecekler var, unutmayın. Sizin sayenizde izleyecekler. O yüzden duyurmayı unutmayın. Perşembe yine birlikteyiz.
Bir taraftan, bu özgür, bağımsız yayıncılığımıza omuz veren sponsorumuza da teşekkür ediyoruz. En çok teşekkürümüz elbette size. İyi akşamlar. Türkiye'nin kripto varlık platformu CPEX, Onlar TV resmi sponsoru olarak sundu.