Enver Aysever · 22 Mayıs 2025

Bir dönemin yıldızlarından Tarık Tarcan'la biraz siyaset biraz magazin...

  • 0:01
  • 2:33
  • 4:52 Onlara zaten çocuk esirgeme, çocuklar askere hediye ettiriyorduk. Bıraktım. Sonra bu işe çok yakışan ve çok da iyi beceren sevgili Mehmet Ali Erbil, uzun süre bu işi götürdü. O anlamda götürdüğünü hepimiz biliyoruz. Biz ikimiz çok farklı tarzlarda çalıştık. Valla, benim için ciz etti açık söyleyeyim. Üstat, senin de için ciz etti mi? Yani ben bu kadar emek verdim, ama toplum böyle istiyor. Ben çok çekim yaptım, gerçekten.

    Benden evvel, rahmetli sevgili Halit Kıvanç TRT'de bir küçük deneme yapmıştı. Biz daha orijinalini yapmıştık ve her zaman şuna üzülmüşümdür; yani Mehmet Ali benim de tanıdığım bir arkadaşım sayılabilecek bir kişi. Ya bir gün, bizi kıskanma demeyelim ama Halit abiyi beni çağır, eski çarkı fehriği yapanlara bir program yap, değil mi? Binlercesini yaptın, bir gün bile çağırmamıştır. En ağrıma giden o oldu. Halit abinin içinde de öyle. Benim için de öyleydi. Sağlık olsun, canın sağ olsun.

    Telefon falan da açmadı, demek ki o zaman siz bu işin hiçbir şekilde akıl falan da almadı, danışmadı, o zaman onu da anlıyorum. Onlara ihtiyaç duymaz, o kendine özel bir adam. Farklı bir kişilik. Burada çok yetenekli bir kişilik. Şeye katılır ama Türk televizyonu böyle yayıncılığı ve böyle sunuculuğu ahlak olarak, etik değerler olarak kabul etmemesi ve reddetmesi gerekirken neler yaşandı, neler reyting alma adına? Bana göre öyle olmaz. Çünkü ben bir spor adamıyım, fizyoterapistim, eğitimciyim. Pedagojik formasyonlardan geçmiş biriyim. Benim her televizyon düşümde eğitim toplumu geliştirmek vardır.

    Peki şunu sormak istiyorum. Yani bence bu önemli. Mehmet Ali Erbil olağanüstü yetenekli ama yetenekli insanların bunu kötüye kullanması diye de bir sorun var. Ve pek çok insanın bunu kötüye kullandığını görüyorum. Şöyle bir eşleştirme ne kadar doğru olur bilmiyorum ama mesela Tarık abi, televizyonlardan gelen hemen hemen pek çok, yani Tarık Hakan'dan söz ediyorum, reddetti ve hatta tabir caizse bu dünyaya ait hissetmeyip kendini unutmayı seçti. Unutulmadı. O ayrıntı. Tarık Tarcan oyunculuk yaptı. Ben de biraz öyleyim.

    Bu unutulma fikri neden? Onu sormak istiyorum. Yani artık "lanet olsun" duygusu mu? Çünkü ben dikkat ediyorum, Tarık Tarcan siyasal bir kişilikmiş aynı zamanda. Televizyondaki tarafsızlığı bittikten sonra Atatürkçülüğü, laik düzeni savunması, insan hakları meselesi ve bunları esirgemiyor. Acaba bunları özgür bir şekilde söylemek açısından ne düşünüyorsun? Şimdi Tarık abi benim idolümdü. O da uzun boyluydu, o da basketbolcuydu. Onun adı Tarıktı. Tarık Üregüldür esas ismi.

    Son bir yılında Antalya'da bir hafta geçirme şansım oldu. Hayran olduğum kişiliğine, yakışıklılığına ayrı şey, oyunculuğu ayrı şey. Çok güzel bir hafta geçirdik. "Abi, niye bu kadar çok sigara içiyorsun?" derdim. "Oğlum, boş ver," derdi. "Günde 3-4 paket." Evet. "Bu benim arkadaşım," derdi. İşte yemeğe, rakı içmeye falan götürmüştüm. Yaptığı bir program vardı; onun sunumuyla ilgili gelmişti, antik bir kentle ilgili.

  • 7:07
  • 9:29 İngiltere'de yaşadım. Hayatımın en önemli filmlerinden biri olan Cengiz Aymatof'un Mankurt filmini Rusya'da bir yıl çektim. Sonunda hayat bir kere, ne zaman biteceğini bilmediğimiz bir ömrümüz var. Şu an 65 yaşındayım. Sakin, huzurlu ve mutlu yaşamak üzerine, Doğa Anın kucağında Bozburun köyünde geçiriyorum.

    Şimdi Tarık Tarcan çok ustaca konuşuyor ve ben verdiği mesajları hemen alıyorum. Mehmet Ali Erv'i duyduk. Şimdi Kadir abi meselesine gelelim. Bu arada, ben tamamen aynı öğüdü değil mi Recit Tarık Abid'den? Şarap iç. Onun da kırmızısını iç. Yıllar sonra bu öğüdü iki yerde, iki kere hatırlattı. Oğlum, rakı içme, şarap içme. Dünyanın en güzel içkisi dedi. Sevgili Tarık Tarcan'ın söylediği o 34 paket sigaradan da hiç ödün vermedi. Bence en kötü, ve tek kötü alışkanlığı da o. Aramızdan çok çabuk ayrılmasının belki de bir sebebi de o. Evet, sigara. Kadir abiye bir parantez açmak istiyorum. Kadir abi aslında siyasal meselelerde, özellikle de gövdesini bu işe siper etmeye çalışan bir isim. Ama eleştirel tutumu ilginç. Evet, bir keçiyle Kadir İnanır aynı karede olmaz. Acaba Kadir Abi gibi isimlerin de ekonomik bir açmazı mı oluyor? Ne oluyor orada?

    Şöyle bir Kadir abinin yansıması var bana; Kadir abi parayı seven bir kişilik. Tarık abi gibi idealleri olan biri değil. Yalnız ve mutsuz olduğunu sezinliyorum. Çünkü yaptığı işlere bakıyorum. Ben de Türkiye'nin en büyük dolandırıcısı Jet Fadle'ın reklamlarına ilk çıkan insanım. Bilmiyordum öyle bir tarz olduğunu. Sonra onunla ilgili çok bilgiler topladım. Hemen iş ilişkimi kestim. Tarık abi biliyor musunuz, Jetpa reklamında bile, "ev alın" diye reklama çıkmış bir kişidir. Yatak reklamına bile çıkmış bir kişidir. Kadir İnanır'ın toplum üzerinde yarattığı imajla bunlar bana göre örtüşmemekte. Reklamlara çıkabilir ama ben mesela çok reklam çevirdim. Ödüllü reklamlarım var. Ama bunları hep kişiliğime uygun olması üzerine kurguladım ve hiçbir zaman inandığım; ne çektiğim filmlerde ne televizyon programlarımda, ne de reklamlarında, hiç para konuşmadım. Bana iyi iş yapıp, bana getireceklerini düşündüm. Para zaten kendiliğinden geliyor. Çok da zengin değilim, çok da param yok. Ama o dönemlere göre ekonomik yaşadım. Bugün ve geleceğimi kimseye muhtaç olmadan yaşayacak şekilde organize ettim.

    Ama Kadir abi büyük bir sinemacıdır. Büyük bir sinema emekçisidir. Muhteşem filmler çevirmiştir. Sinema aşkı çok yüksektir ama böyle olmamalıydı. Belki onu yönlendiren yok. Böyle ufak tefek küçük yanlışları olmuş olabilir. Olsun, onlar da onun arasında ufak ufak kalsın.

    Önemli bir soru soracağım. Ben genç yaşlarda, bir gözlemlediğim için o dönemlerde ben de televizyonlarda başlamıştım. Kamera arkasında yavaş yavaş ben, güzellik ve yakışıklılığın, işte mankenlik derken, televizyon süreci özellikle güzellik yarışmaları, kadınlar için güzellik ve yakışıklılığın genç insanların şansı mı yoksa yükü mü olduğunu hep düşünmüşümdür. Yani...

  • 11:49
  • 14:04
  • 16:16
  • 18:44
  • 20:57
  • 23:17
  • 25:34
  • 28:03 Ama bir tür çıkar evliliğine o zaman öyle anlıyorum. Şimdi bunun yorumunu ben söylemeyim. Yani şuna geliyorum: Yaptığımız iş döneminde para hep gelmiyor. Bir yerlerden sonra akış durduğunda, eğer kazandığın dönemlerle ilgili yarınlarına hazırlıklar yapmadıysan ve bu hep gelecek diye düşünürsen, bir yerde bu kesildiğinde ortada kalıyorsun. İşte başka çözümler arıyorsun.

    Biraz evvel Meri ablanın açılımında söylediğim gibi, hani 30-35 yaşına çok rantılı olduğun dönemlerde evlenemediysen, sonraki dönemlerin zor geçiyor, eski manken arkadaşlarımıza anlattığım gibi. Bu da sinemada da geçerli. Zaten çoğu zaman yollar kesişiyor yani sinemacılarla bu manken dünyası. Ben öyle biliyorum. Bilmiyorum, doğru mu?

    Biraz şarkıcılıkla da ilgili, Görkem, Serpil, Serpil Örümcek denen, muhteşem, herkesin kapısında yattığı Bayan Bacak ablamızın ne muazzam bir geçmişi olan bir kadının, bugün çarşılarda, pazarlarda bir şeyler satıp yaşamaya çalıştığını görüyoruz. O da bir acı örnektir. Evet.

    Birkaç isimden size söz etmek istiyorum. Önemli. Erol Aksoy. Erol Aksoy, çok kritik bir isim. Sizin de Şov TV'nin patronu olduğu dönem var. Erol Aksoy gözleminiz nedir? O, Özal zenginlerinden biriydi; bankacılıktan geldi. Daha sonra da çekilmek zorunda kaldı. Bence zorla çekilmesi... Yaratı sizin ama o dönemde iletişiminizin güçlü olduğu o televizyon yapısına katkı verdiğiniz ya da yön verdiğiniz söylenirdi. Doğru mudur bunlar?

    Şimdi Erol Aksoy biliyorsunuz, "üstün zeka" ve "Harika Çocuk" isimlendirilen, Koç bursuyla okutulmuş, yetiştirilmiş biri. Evet. Bir daha Tarık Bey'i almamız gerekecek. Bilmiyorum, söyleşi nasıl gidiyor? E biraz daha soru sorayım mı yoksa durayım mı? Siz ne diyorsunuz? Ben bir dönemi aydınlatma açısından bu isimlerden söz ediyorum.

    Sizin de herhalde tekrar geldi görüntü. Tab, bir daha. Evet, bir daha alalım mı? Koç bursuyla sonrayı duyamadık. Erol Aksoy, üstün zeka, Koç bursuyla okutulup 32 ya da 35 yaşında Garanti Bankası, Koç grubunun Genel Müdürlüğüne kadar getirilmiş bir kişilik.

    Beni çok severdi. "Oğlum sen çok akıllısın, bırak, gel bankacı ol" derdi bana. "Erol Bey ben parayı sevmem," derdim. "Beni bankacı falan yapmayın, çarkı felekten almayın" derdim. Ama ne enteresandır, bunu söylemek istiyorum. Şov TV'deki Uğur Abiden tut, o zamanki İlker Yasinler'den Faruk Bahyan, genel müdürümüz Faruk Bahyan'dır, beni yaratan ve babam gibidir. O grup Kanal D'ye transfer oldu.

    Faruk abi dedi ki, "Oğlum sen buranın kralısın. Hemen Kanal D'ye sen de geliyorsun. Pazartesi günü Televole'yi sunarak başlayacaksın. Buranın da yüzü olacaksın." dedi. Sevgili abim, ben bir Televole'yi sunmayı, seyretmeyi reddeden biriyim. Sunmak da istemem. Beni mazur gör. İki, ben 4 yıldır, 5 yıldır Şov TV ile bir yerlere geldim. Gönül borcum var. Ben kanalımı satmam, oraya gelmem dedim. Hakk abi, beni 15 yıl Kanal D'nin kapısından sokmadı. Bu bakış açısıyla...

  • 30:49
  • 33:10 Her kahverengi giyen herkesi Erol Ağa işten kovar derlerdi. Ben de tanık oldum; ilk bize söylenen, kahverengi giymeyeceksiniz, şeklindeydi. Personeli kovuyordu çünkü. Sevgili Enver, bu çok önemli bir detay. Ben Erol Bey'in kahverengi giymeyi yasaklamasından sonra, renk bilimini okumaya başladım. Aynı zamanda iki sene vücut dili okudum. Çok iyi bir vücut dili uzmanıyımdır çünkü oyunculukta ya da televizyon programlarımda bu çok önemlidir.

    Mesela, Star’a bir yarışma yaptım. 100.000 dolandırıldığım en büyük yarışma buydu. 180 program yaptım; 7 gün birinciliğim var. "Merhaba sevgili seyirciler," diye çıktım. Bunun vücut dilinde kucaklama jesti olduğunu öğrendim. Yani, elleri burada çıkmak yerine farklı bir şekilde okumam gerekiyordu. Renk bilimini de okudum. O zaman gördüm ki kahverengi, bunalım rengi olarak geçiyor. Mesela, McDonald's gibi, Pizza Hut gibi şirketlerde masalar hep kahverengi ve kahverengi dekorla yapılır. Çünkü içsel bir sıkıntı verildiğinden bilinçaltında bir an evvel kalkmak isteniyor. Böylelikle de restoranın sirkülasyonu sürermiş.

    Şimdi ben kahverengiyle televizyon haber programları ya da diğerlerini yaptığım zaman sıkıntı verecek bir hale gelirdim. O mantıktan tabii ki Erol Bey, üstün zeka bir adamdır. Yani renk bilimini, bugün reklamcılıkta da kullandım. "Trap" adında bir reklam şirketim vardı. Renk seçimleri çok önemlidir. Şöyle bir detay söylerler; ne kadar doğru olduğunu bilmiyorum ama mesela, eflatun, lilla, mor dediğimiz renk eskiden intihar rengi olarak geçermiş. Şimdi iletişim rengi diye geçiyor. Ne kadar doğru olduğunu bilmiyorum ama böyle bir şey okumuştum.

    Atatürk’ün Menderes Asmaev’i Eflatun mor ya da işte lilaya boyadığı söylenir ki intihar etsin de biz intihar etmeyelim diye. Yani renk önemli bir bilimdir. Biraz öyle bakmak lazım. Niye sarı araba var? Çünkü sarı, gözün en uzak noktadan algıladığı renk olduğu için. Mesela, eskiden polis elbiselerimiz ne renkti? Yeşildi. Hatırlar mısın? Evet. Sonradan maviye çevirdiler, zabıtalar gibi. Çünkü mavi, huzur rengi olarak geçer.

    Osmanlı öyle önemli bir topluluktur ki, Tanrı’nın yarattığı iki temel renk olduğunu söylemiştir; gökyüzünün mavisi ve ormanın yeşili. "Karıştıralım bakalım ikisi ne olacak?" demişler. Fransızların "Türk rengi" dediği turkuaz çıkmış. Güzel. Bunu da öğrendik. Çünkü Erol Bey, personeli bile kovardı; hiç hoşlanmazdı.

    Peki, bu 100.000 doları dolandıran kim? Uzanlar. E tabii, doktor Erol başında. O zaman işin başında o vardı. 1000 dolarlık ödül için ben Hakan Uzan, Erol Köse ve Hakan Uzan ile birlikteydim. Bu yarışma çok güzel bir yarışmaydı. Bir ara canlıydı, bilgisayar yarışmasıydı. Bilgi yarışması diyorsam 7 gün birinciliğim vardı. Bir saat haberlerden evvel "en büyük yarışma bu yarışma" diye kullanılan bir yarışmaydı. 12 milyon dolara yakın para kazanıldığı söylenir. Benden evvel Meltem Cumbıl yapmaya çalışmış; olmamış. Okan Bayülgen denemiş; olmamış. Sonra bana geldi, Tayfun Dinçer...

  • 35:15 İyi çevirdiler. Zabıtalar gibi. Çünkü mavi huzur rengi diye geçer. Osmanlı öyle önemli bir topluluktur ki, Tanrı'nın yarattığı iki temel renk var demiş. Gökyüzünün mavisi, ormanın yeşili. Karıştıralım bakalım, ikisi ne olacak demişler. Fransızların “Türk rengi” dediği turkuaz çıkmış. Güzel. Bunu da öğrendik. Çünkü personeli bile kovardı, yani hiç hoşlanmazdı. Evet, mantıklı.

    Peki, bu 100.000 doları dolandıran kim? Eee, Uzanlar. Tabii, doktor Erol başındaydı. İşin başında o vardı. Eee, 1000 dolar. Ben Hakan Uzan. Erol Köse, Hakan. Hakan Uzan. Bu yarışma çok güzel bir yarışmaydı. Bir ara izle, canlıydı bilgisayar yarışmaydı. Bilgi yarışma diyorsam, 7 gün birinciliğim vardı. Bir saat haberlerden evvel en büyük yarışma bu yarışma diye, eee tersimle kullanılan bir yarışmaydı. 12 milyon dolara yakın para kazanıldığı söylenir.

    Eee benden evvel Meltem Cumbul yapmaya çalışmış, olmamış. Okan Bayülgen de denemiş, olmamış. Sonra bana geldi, eee Tayfun Dinçer. Tayfun Dinçer, Türkiye'nin en büyük klip yönetmenidir. Evet. Eee, seninle yapabilir miyiz dediler. Tabii ben de başarılı oldular. Tecrübem çok. Bir de sinemacı olduğum için kamera takiplerini daha iyi biliyorum. Hakan Uzan, ne kadar isterseniz dedi. Bilmiyorum, ne kadar verirseniz dedim. Yani 1000 dolar yeter mi? "Yeter" dedim. O zaman çok bir para değildi. 180 tane yaptım. 80.000 dolarımı aldım, 100.000 doları vermediler. Bıraktım. Çok üzülürüm. Benden sonra Neco abi hemen o yarışmayı yaptı benim yerime. Sanki AORT'ta bekliyor gibi sunmaya başladı. Ona da parasını vermediler.

    Çünkü eee, canlı limit ettiği Etiler'de böyle muazzam bir villa vardı. Bir gün para için bekliyorum. Yanımda Sezer Cumhur Önal gibi çok değerli bir abim var. 8 saattir para için bekliyordu, öyle bir adam. Yukarıdan odasından çağırıp, adamın parasını vermiyordu. Ben de alamadım. Vermeyen kim? Erol Köse, sistemin başında oydu. O zaman siz bayağı dolandırıcı diyorsunuz ona. E, yani bunu eee, işte Sezer Cumhur Önal gibi o şirket çalışan çoğu kişiye sorabilirsiniz. Tayfun Dinçer de parasını alamamıştır. E, stüdyoda parasını alamamıştır. Çalışanlar da alamamıştır. Öyle çok karanlık bir dönem geçirdik. Ben dedim, size haram ediyorum. Hakkımı da eee helal etmiyorum. Suyumu da değiştirdim. Ben 100.000, 1000 dolarla şey adam değilim. Nasıl isterseniz deyip bıraktım ama yani beddua etmek hoş değil, ama her zaman ederim.

    Peki, Tarık Tarcan, önemli bir mesele daha var. Türker İnanoğlu meselesi. Mesela eee, Şevket'i diziye döndürmedi. E, çok ileri yaşta olduğu halde arka sokaklara. Bir iddia odur ki, Türker İnanoğlu bir oyuncuya yasak koydu mu, kimsenin maç yapıp onu kolay kolay oynatamaz diye. Bana da hep bir mafyatik ilişki gibi gelir bu. Yani ben Melia Varol'la çalıştım Show TV’de. Eee, orada eee Türker İnanoğlu’nun sağ koluydu. Çok korkardı. Oradan gelmedir. Şov’a geldiğinde bile korkardı. "Türker abi bizi mahveder" derdi. Türker İnanoğlu gerçekten böyle mafya demeyelim de, bu işin kralıdır. E, onunla kötü olmamak gerekir denir. Doğru mudur bu?

  • 37:34 sorabilirsiniz. Tayfun Dincher de parasını alamamıştır. E stüdyo da parasını alamamıştır. Çalışanlar da alamamıştır. Öyle çok karanlık bir dönem geçirdik. Ben dedim size, haram ediyorum; hakkımı da helal etmiyorum. Suyumu değiştirdim. Ben 100.000 dolarlarla iş yapan biri değilim. Nasıl isterseniz deyip bıraktım ama yani beddua etmek hoş değil, ama her zaman ederim.

    Peki, Tarık Tarcan, önemli bir mesele daha var: Türker İnanoğlu meselesi. Mesela Şevket'i diziye döndürmedi. Çok ileri yaşta olduğu halde, "Arka Sokaklar"da. Bir iddia odur ki, Türker İnanoğlu bir oyuncuya yasak koydu mu, kimsenin onu kolay kolay oynatamayacağını düşünür. Bana da hep bir mafyatik ilişki gibi gelir bu. Yani ben Melia Varol'la çalıştım Show TV'de. Orada, Türker İnanoğlu'nun sağ koluydu. Çok korkardı. Oradan gelmedir. Şov'a geldiğinde bile korkardı. Türker abi, "Bizi mahveder," derdi. Türker İnanoğlu gerçekten, mafya demeyelim ama bu işin kralıdır. Onunla kötü olmamak gerekir denir. Doğru mudur bu? Doğrudur. Türker abi, Allah sağlık versin. Türk sinemasının en önemli figürüdür. Babam gibiydi. Ben birçok filmimi Erler Film'e ve kardeşi Berker Bey'in, Berkeranoğlu'nun film şirketine çektim.

    Hanımına Gülşen Ablaya çok Gülşen abla derim. Türkiye'nin en hoş, en özel kadınıdır. Kendisiyle "Suçlu" diye, "terörist" diye çok güzel bir filmimiz var. Bir de ilk dizisi işte "Affet Biz Hocam"da yine beraber oynamıştık. Şöyle bir anekdotu söylemek istiyorum: Şans, kader. Ben çok kaderle kavga etmiştim ama kadere mağlup oluyorsunuz.

    Biliyor musun ki "Arka Sokaklar"ın ilk proje oyuncusu bendim? Bu biraz San Francisco'ya benziyor. Hangi rol için? "Arka Sokaklar"ın başrol oyuncusuydum. Fikret Hakan da, alaylı Zafer Ergin'in rolünü üstlenecekti. Rıza Baba oynayacak, çalışmalı. Biraz San Francisco sokakları gibiydi ama ana mantık şuydu: O zaman ANAP hükümeti vardı. Biz ön çalışmalarda bulunduk. Adım Ateş Murat'tı. Polis akademisini birincilikle bitirmiş, çok üstün bir polisim. Fikret abi de alaylı gelenlerden. Sebep şuydu, yani proje çok doğruydu. Neydi? Polisler, insanlar sevilmiyor. Türkiye'de bakanlıkla hazırlanan bir projeydi. Polisler de insandır. Onların da arkalarında bir aile yapıları, üzüntüleri, hüzünleri, azapları ve dertleri vardır. İşte bunları anlatan ve İçişleri Bakanlığı'ndan yaşanmış olayları senaryolaştırarak yapılacak bir dizi dönemiydi. O dönem, çok hevesliydim. "Arka Sokaklar" çıkışıdır bu. Benim de şanssızlığım diyelim.

    Fakat hükümet düşünce, çok önemli ilişkileri vardı Türker abinin ANAP'la, Mesut Yılmaz'la. O zaman hükümet düşünce, maalesef projeler yarıda kaldı. Bir sonraki gelişen, ki biliyorsun, 10-12 yıldır sürüyor. O düzeyde hiç rol alamadım. Bir de Türker abi herhalde bana birkaç kırgınlığı var. Çünkü en son çok güzel bir dizi çekmiştik. Türkiye'nin en iyi mankenleriyle, "Zehirali Çiçek" diye, Çağla Şikel, Tuğba Özay, Aysu Kayacı gibi harika oyuncular vardı. Orada başrol oynamıştım. Fakat sete gidiyorum...

  • 40:02 E şey de, Fikret abi de alaylı gelenlerden. Sebep şuydu: yani proje çok doğruydu. Neydi? Polisler, insanlar sevmiyorlar. Türkiye'de bakanlıkla hazırlanan bir projeydi. Polisler de insandır. Onların da arkalarında aile yapıları, üzüntüleri, hüzünleri, azapları ve dertleri vardır. Bu, İçişleri Bakanlığı'ndan yaşanmış olayların senaryolaştırılarak yapılacak bir dizi dönemiydi.

    O dönemde çok hevesliydim. Arka Sokaklar'ın çıkışıdır bu benim için. Evet, şanssızlığım diyelim. Fakat hükümet düşünce, çok önemli ilişkileri vardı Türker abinin ANAP'la, Mesut Yılmaz'la. O zaman hükümet düşünce, maalesef projeler yarıda kaldı. Sonrasında biliyorsun, 10-12 yıldır sürüyor. O düzeyde hiç rol alamadım. Türker abinin herhalde bana birkaç kırgınlığı var. Çünkü en son çok güzel bir dizi çekmiştik. Türkiye'nin en iyi mankenleriyle "Zehirli Çiçek" diye, Çağla Şikel, Tuğba Özay, Aysu Kayacı gibi harika oyuncular vardı. Orada başrol oynamıştım.

    Fakat sete gidiyorum; manken arkadaşlarımız gelmiyorlar. Neymiş? Dün defileleri varmış. Geç kalmışlar. Ben 9'da hazırım, makyajım, ezberim hazır. 1, 2, 3, 4... Artık dayanamadım. Bunu ilettim ama baktım ki çünkü onlar yeni oyunculuk yapıyorlardı; iş disiplinleri çok yoktu. Onlar daha önemliydi. Ben de sözleşmem bitince diziyi bırakmıştım. Bu, üçü için de mi geçerliydi, bu üçü manken için? Evet. Yani o zamandan, onlar, Adana'ya defileye gitmiş Tuğba Özay. Sabaha karşı gelmiş ve o günkü işe gelemiyormuş. Bunu bana söylemiyorlar. Ben 7'de oradayım; hayatımda hiçbir işime geç kalmadım. 7'de giderim, 9'da makyajım, ezberim, elbisem hazır beklerim.

    Bekle, bekle, bekle, saat 3 oluyor; gelen yok. Tarih! Bir affedersiniz, ben baş oyuncusuyum. Bu kadar aşağılanmayı tabii ki affettim ama çok uzayınca dedim "yokum, bırakıyorum," dedim ve bıraktım. Zuhal Topal vardı, Faruk Peker vardı. Çok özel bir film diziydi o, "Zehirli Çiçek."

    Ben şunu anlamadım. Sizin ona küsmeniz gerekiyor, Türker Bey'e. O size niye küsüyor, anlamadım ki. Şimdi işte, Türker abinin dizisini bırakamazsın, işini bırakamazsın. Çok güçlüdür, çok önemlidir. Hiçbir kanalda iş bulamazsın. O seni isterse yok eder. Çünkü en büyük insan sinemada, o yaşlarda hala 24 saatin 16 saatinde masasında oturur, film düşünür, iş düşünür ve çok kişiye ekmek veren bir kişilik. İyi ki var, bana göre.

    Peki, bir şey söyleyeceğim. Bu yok etme meselesi, sizi de yok etmeye çalıştığını düşündünüz mü? Yani yok etme kelimesi ağır; iş vermez. Bir daha seni çağırmaz, ama seni çok sevip tuttuysa, her şeyde de oynadım yani. Bana kıyamamıştır o. Zeki abiyle Akasya Durağı'nda da Melek Baykal'la beraber 81. misafir oyuncu olarak oraya da gittim o şeyden sonra ama yani tuttuysa çok tutar ve severse seni ihya eder. Çok para vermez. Yani dışarıda 10’sa, onda 5 alırsın ama hiçbir zaman para alamamazlık edemezsin. Ben ki filmlerinin yarısından para alamadım. Mesela TRT'ye Yaprak Dökümü, Dudaktan Kalbe dizilerimdir. Bize o zaman bugünkü payla...

  • 42:31
  • 44:51
  • 47:01
  • 49:15
  • 51:35
  • 53:48
  • 56:08
  • 58:29
  • 1:00:46
  • 1:03:13
  • 1:05:31
  • 1:07:51 Adam. Bunu niye söylüyorum? Daha sonra bu ülkede, rahmetli Işık Arayı bile "en seksi adam" olarak seçen bir yere gelindi. Yani, bu nasıl bir şey? Hoca, önemli bir bilim insanıydı ama onu en seksi seçen bir ülke. Tarık Tarcan'ın nasıl? Anlamadım.

    Mesela, yine bir sene seçilmiştim. Yeni Yüzyıl gazetesi vardı, onun reklam yüzünü de yapmıştım bir süre. Orada da dünyada Richard Gere, Türkiye'de ise Tarık Tarcan'da kadınlara soruyorlardı. Popüler kadınlara, işte Kadınca dergisi, bilmem ne dergisi. Hatta çok gurur duyduğum bir işim daha vardır. Duygu Asena'nın "Kadının Adı Yok" filminde oynadım. Beni de çok severdi. Kadınca dergisine, benim iyi ağladığımı söylerdi. Kadınca dergisine ilk erkek kapak olarak beni yapmıştı, "Ağla sevgili erkeğim, ağla" diye. Yani, orada ben de çok şaşırmıştım.

    Depremde de en seksi erkeği niye seçtiklerini sosyolojik açıdan düşündüğümde, bilim adamı o günlerde çok güçlü bir figür olduğu için kadınlar, yakışıklılığın yanı sıra güce de bakarlar. Onun için onu seçmeleri, bir de çok tatlı bir ihtiyar olduğu için... Yani, komedi bir şey biraz ama olabiliyor.

    Şunu söyleyeceğim. Duygu Asena muhteşem bir kadındır. Duygu’yu ben çok yakından tanıyan biri olarak, o kolay kolay kimseyi kapak falan yapmaz. Ben oraya biraz böyle gittim. Nasıl bir diyalog oldu? Duygu, bir de çok güzel bir kadındı, çok etkileyici bir kadındı. Kesinlikle, bence saydığımız kadınlar içerisinde en sarsıcı olanı, çünkü güçlü, güzel ve devrimci bir kadındı; ona da aşık olunur.

    Yani Duygu beni çok severdi. Hale Soygazi, başrolünü oynadığı o filmin hayatını oynamıştı, biliyorsun. Biliyorum, seyrettim filmi. Evet. Ben de beni seçmişti. Benim olmamı çok istemişti. Yılmaz Erdoğan çekmişti filmimizi. Çok enteresan anılarım da vardır o filmle ilgili, burada anlatamayacağım. Arada bir eş dost, eş dosta anlatıyorum.

    Sevişme sahnesi çok ağırdı, çok fenaydı. Çok utandım, yapamadım. Yani, çok ilginç bir sahneydi. Atıf Yılmaz, böyle sahneleri çekmeyi çok severdi. Normalde iyi sevişirim ama burada beceremedim gibi bir şey mi? Yok, daha yeni sinemacıyım o zaman. O da benim 16-20 filmim falan. Çok beceremiyorum. Hatta Fahriye Abla'yı ilk çekerken, sevişme sahnesinde perili bir evde çalışacağız. Yavuz Abi, "Yarın ağır bir sevişme, hani ona göre gel," dedi. Ne demek acaba diyorum, yarın sevişelim, ona göre geldim. Tabii kafamda türlü yorumlar yaptım, ona göre geldim.

    Provalar yapıyoruz, merak ettim. Yarın, yarın başka zaman anlatırım. İlk filmde yarın, bir gün sevişecek insanlar açısından önemli bir sır. Kamera karşısında nasıl sevişilir? Bu eğitim maksadıyla soruyorum yani. Bilemiyorum, Tarık olma anlamında diyelim. Başka şeyler diyelim.

    Ona göre geldim. Çok temiz gel, yıkanmış, mis gibi kokuyor anlamında da olabilir. Her neyi alırsan ben hepsini topladım. Hepsini uyguladım ama anladığım kadarıyla tahrik olmadan gel. Yani, geceden hallet bu işi.

  • 1:10:15
  • 1:12:35 Tabii. Eee, biraz eee fazla açıktı o sahne. Eee, filmde çoğu şey makaslanmıştı. Eee, işte ikinci filmimizde Kupa Kızının annesi de oynuyordu, sevgili Aysel. Evinde çekiyorduk. Ulus'taki o zaman Atilla Özdemiroğlu ile yaşıyor. Bazen onda kalırdım. "Oğlum, gitme karşıya. Gel burada kal," derdi. "Git gel yapma, modaya burada kal." Akşam çorba yapardı bize. Yemek yapardı. Atilla abi ben Müjde, yemek yerdik. Akşam yatardık, sabah sete devam ederdik.

    Sevgili Aysel de bana hep yazılırdı böyle. "Ay Tarıkçığım, Tarıkçığım canım oğlum benim," derdi. Annesini oynuyordu o zaman da. Tabii ben de utanıyordum, kenara çekilirdim; ikinci filmim yani. Ondan sonra Müjde "Peygamberim, elleme," derdi. "Anne, niye sen kadınsın, ben değil miyim?" derdi. Çok severdi ya Aysel. Sonra çok dost olduk tabii, o zaman o genç sevgiler çok severdi ya.

    Eee, Aysel derdi: "Nasıl yazıyorsun bu sözleri? Tarıkçım," derdi. "Benim dedi." Derdi: "Affedersin, kıçımda kağıdım olur, mutfakta kağıdım olur, banyoda, tuvalette derdi. Yanında kağıt kalem." "O sırada aklıma bir şey gelir. Bir ana cümle yakalarım derdi. Onu yazarım, sonra onu işlerim," derdi. Böyle böyle ürettim bu kadar güzel sözleri, derdi. Onu da almış olalım.

    Bu pavyon meselesini de bir konuşalım mı? Çok tartışıldı. Eee, pavyonda başlayan bir dizi, Yılmaz Erdoğan. O da bir ekol. Eee, rekorlar kırıyor. E ama garip bir şey oldu. Ankara'da pavyonlar dolup taşıyor. Pavyon dershaneleri var. Dersen pavyonda çalışan hanımefendinin menajeri var. Ulaşamıyorsunuz kendisine, randevu vermiyor. Yani başrol oyuncusuna ders veren, pavyon dansı yapan hanımefendinin menajeri var. Eee ve randevu alamıyorsunuz. Kadın yoğun. Bu arada eee saygı duyuyorum. Menajeri olacak. Tabii ki benim kafam biraz tuhaf oldu. Yani tüm ülke pavyona düşmüş gibi davranıyoruz. Acayip bir şey oldu.

    Eee, tabii bir, Yılmaz Erdoğan'ın zekası. İki, biz bu kadar film çevirip şöhret basamaklarında yürüdüğümüzde, benim ne şoförüm, ne basın danışmanım, ne menajerim, hiçbir şeyim olmadı. Her zaman kendimiz birebir karşılıklı görüşerek işler yapar, bu noktalara gelirdik.

    Şimdi bakıyorum, bodyguardlar, şoförler, basın danışmanları, stüdyoları, büroları böyle çalışılıyor. Çünkü pasta ve para büyük. İki, eee, biliyorsun, bir dizi çekildiği zaman her kesime seyirci, her kesimden seyirci elde edebilmek için içine eee, Kürt vatandaşımızı koyarsın, las filmi çekersin, işte garip aşklar koyarsın. Yani toplumda yaşanan eee, halı altı yaşanan birçok olayı eee, miks etmezsen, Türkiye'nin her köşesinde Edirne'sinden, Hakkari'sine, eee, Artvin'inden Muğla'sına seyirci bulamazsın.

    Eee, daha evvel işlenmiş bir konu diye okuyorum bazen basında ama tabii Yılmaz Erdoğan, bu konularda çok büyük bir beyindir. E, çok güzel bir yerden yakalamıştır. Ben kızı eee, seyrettim. Çok yetenekli bir oyuncu. Daha evvel dizilerinde de gördüm. Biraz daha fazla seksapalitesi olan bir kız olsaydı, bugün dizi iki katı uçardı diye düşünüyorum. Ha, Hazer Hanım'ın yeterince seksi olmadığını mı düşünüyorsunuz? Yani Türk seksi kadın eee, imajının zayıfı biraz...

  • 1:15:02
  • 1:17:26
  • 1:19:48
  • 1:22:10
  • 1:24:24
  • 1:26:42 “Senden,” dedi, “senin bakış açıların güzel. Bir proje ver bana.”

    Ben antik kenti çok severim. Kendimi de Romalı hissederim. Hep, bugün kale içinde oturduğum evle Hıdırlık Kulesi ve Roma Kulesi’ne bakarım. Gider, duvarlarına yansı yayılır, şöyle ellerim. Ona ne vermiştim biliyor musun? Bugün gördüm ki, antik kentlerin hepsini gezdim. Türkiye'deki bakımı yok. Çoğu, toprak altında çıkartılmıyor. Devlet diyor ki, “Çıkartırsak bakmak zor, orada kalsın.”

    Ben de onunla ilgili şöyle bir proje verdim. Askerde gördüm ki, çok hazır bir iş gücü var ve kullanılmıyor. Askerliğe gelen bizim gibi yedek subay olan üniversite mezunu insanların içinde birçok arkeolog var. Bu arkeolog taburlarının kurulması, kazı alanlarına bu arkeologların başında olmak üzere üniversiteden bir hoca ve bir askeri birlik hem kazsınlar, hem de o antik kenti ortaya çıkarsınlar. Nöbetlerini bilmem nerede tel örgüde tutmak yerine, antik kentte gecenin nöbetlerini tutsunlar ve bir yeri var etsinler diye bir dosya verdim. Çok sevdiydi. Bunu “Hemen geçireceğim hayata,” dedi. Öyle bir anımız var. Nurlar içinde yazsın.

    Türkiye için çok önemliydi. Cem Boyner’le de çalıştım, siyaset hayatına girdiğinde ama onun gibi insanları sokmuyorlar. Birileri sokmuyor. Kim sokmuyor? Türkiye'yi yönetenler. Kim onlar? Bakın, bakın. Atlanere Sabata’yı yudidir. Nereden mezundur? Üsküdar, şey; İzmir Amerikan Koleji’nden. Tansu Çiller, Robert Üsküdar Amerikan Boğaziçi Üniversitesi’dir. Öyle mi? Ecevit, dediğimiz çok sevdiğimiz Ecevit, nereden mezundur? Robert Kolej’den. Karısı da oradan Rahşan ya da Raşel, Yahudi derler. O da oradan mezundur. Turgut Özal’a bakıyorsun, Dünya Bankası’ndan Türkiye’ye gönderiliyor.

    Ben Kemal Derviş’in Büyükada’daki evinde çalıştım. Kemal Derviş’in tüm hayatını öğrendim. Kemal Derviş, anneden hakiki Yahudidir. Annesi, Kemal Derviş’in annesi, Bayer’in sahibinin yeğenidir. Öyle evlenmiştir babası. O da Dünya Bankası’nın 32 tane dünya yöneticisinden ikinci sıradayken Türkiye’ye gönderilmiştir.

    Benim gurur duyduğum özel işlerimden bir tanesi, laf lafı açıyor. Dolmabahçe Sarayı’nda İspanyol’ların Türkiye’ye gelişinin 500. yıl kutlamasının ana sunuculuğunu yaptım. Bütün İsrail oradaydı. Bütün Türkiye oradaydı. Elim ayağım dolanmıştı. O Metiş kapının önündeydi. Tabii vakıf düzenlemişti. Yani, Yahudiler, Türkiye halkını ve Türk insanını her zaman korumuş insan grubu diye geçer. Benim gözümde öyle bir yanlış bakışım yok onlara.

    Ama şimdi, bizi yönetenlere baktığın zaman, Mesut Yılmaz da dahil olmak üzere nereden geldiklerine, baktıkları, seçildikleri belli. O zaman bir bakıyorsun Sinan Oğan yok ortada. Bir bakıyorsun Meral Hanım başka türlü. Devlet Bahçeli’ye bakıyorsun. Yani, anlayamıyorum. Peki bir şey soracağım. Anlıyorum da, anlayamıyorum. Erdoğan'la ilgili ne düşünüyorsunuz? Robert Kolejli değil, bildiğiniz Kasımpaşalı. Erdoğan, Türkiye için çok önemli bir projedir. Doğruluğu araştırılmalıdır. Pondus Rumu ve Gürcü anneden olma.

  • 1:29:03 Benim gurur duyduğum özel işlerimden bir tanesi, Dolmabahçe Sarayı'nda İspanyolilerin Türkiye'ye gelişinin 500. yıl kutlamasının ana sunuculuğunu yapmamdır. Bütün İsrail oradaydı. Bütün Türkiye oradaydı. Elim ayağım dolanmıştı. O gün Metris kapının önündeydi. Tabii, vakıf düzenlemişti. Yahudiler, Türkiye halkını ve Türk insanını her zaman korumuş insan grubu olarak geçiyor benim gözümde. Öyle yanlış bir bakışım yok onlara.

    Ama şimdi, bizi yönetenlere baktığın zaman, Mesut Yılmaz da dahil olmak üzere nereden geldiklerine, seçildiklerine bakıldığında, Sinan Oğan yok ortada. Meral Hanım başka bir pozisyonda. Devlet Bahçeli’ye baktığında, anlayamıyorum yani. Peki, bir şey soracağım. Anlıyorum ama yine de anlayamıyorum. Erdoğan ile ilgili ne düşünüyorsunuz? Robert Kolejli değil, bildiğiniz Kasımpaşalı. Erdoğan Türkiye için çok önemli bir projedir. Doğruluğu araştırılmalıdır. Pondus Rum ve Gürcü anneden olma olduğu söylenmektedir. Ben buna biraz inananlardanım. Çünkü insan, bu kadar sert olmamalı, Türklüğü her yerden silmek konusunda.

    Bu ülke hepimizin ülkesi. Burada yaşamalıyız. Biliyorsunuz, Atatürk, 1919. Efendim, Erdoğan'ın, Atatürk'ü silmekte olduğu mu düşünüyorsunuz? Kemal Kılıçdaroğlu’nun bir proje olduğunu nasıl düşünüyorsam ve bunun örneklerini çok yaşadıysam, ki bana göre en yakaladığı yer, benim Cumhurbaşkanı adayı Ekmelettin İhsanoğlu dediği gündür. Benim ailem, CHP kurucularıdır. Bursa'da 100 yıllık bir geçmişi var. Babam, dedelerim CHP'yi anlatmaya bütün Bursa’da dolaşmışlardır. Ben kayı boyu, Kızıkboyu 600 yıllık Bursalıyım. Buradan gelen biriyim ama o günden beri, Kemal Kılıçdaroğlu ve CHP bozulmuştur. Görevi, o diye düşünürüm. CHP'ye oy vermemek. Kimin kimin projesi? Kemal Bey'den sonraki dönemde oy vermemekteyim.

    Özgür Özel, benim vücut dili bakış açımda, hiçbir şekilde lider değildir. Bugün Türkiye'deki tüm liderleri toplasanız, Tayyip Bey kadar hiçbirinde liderlik özelliği yoktur. Ekrem Bey de mi? Ekrem Bey'de bir tık var. Bir tık var. Mansur Bey’de yok. Mansur Bey’de yok. Kılıçdaroğlu kimin projesi? Kılıçdaroğlu, televizyon zamanı hatırlarım, çok sık programa çıkartılırdı. Eline dosyalar verilirdi. Bu dosyalarda Melih Gökçek’e karşı ona bir savaş açtırılmış ve Türk toplumuna tanıtılmıştı.

    Ecevit, var olan düzgen insan, harika bir aile. Çok özel, güzel özellikleri olan biri. Bana göre lider değil. Ben affedersin, başbakan olsam, bakan bile yapmam. Danışman belki yaparım Kemal Bey'i. Liderlik, vücut dili okuduğum için bu konuda kendimi çok geliştirdiğim için söylüyorum. Yani, Ekmelettin İhsanoğlu, senin CHP'nin haberi yok. Cumhurbaşkanı adayı nasıl olabilir yani? Kim verdi ona? Onu işte sen de biliyorsun, ben de biliyorum. Ülke biliyordur. Niye seçiliyor? Alevi olması ve Kürt olması. Böylelikle ne oluyor? Karşı taraftaki Tayyip Bey Sünni olduğundan, bütün oylar ona gidiyor.

  • 1:31:18
  • 1:33:44
  • 1:36:10
  • 1:38:22
  • 1:40:41
  • 1:43:14
  • 1:45:35
İşaretlediklerim