Nevşin Mengü · 14 Mayıs 2025

Gençler Neden İsyanda? Özgürlük Kimin için? #boğaziçi

  • 0:00 Merhabalar. Bugün, elbette, AK Parti'nin grup toplantısı vardı ve Cumhurbaşkanı Erdoğan kürsüye çıktı. Ne diyeceğini merak ediyorduk. Şimdi öyle bir dönemdeyiz ki, Erdoğan için işlerin kolaylaştığı; muhalefet ve aslında milletin çoğunluğu için işlerin zorlaştığı bir döneme girdik. Vallahi, siyasetin çoğunluk için yapıldığı günler çoktan geride kaldı.

    Şu anda Türkiye'de siyaset, bir dönem daha iktidardakilerin güç konsolidasyonu ve bunun üzerine yapılan pazarlıklar, bunun üzerine çalışılan denklemlerden ibaret malumunuz. Onun için, düz vatandaş; senin benim hangisi menfaatime, senin benim için en iyisi nedir? Bunlar siyasetin radarında değil. Siyaset artık saray siyaseti. Biraz hani Bizans oyunları denirdi ya, iş iyice biraz daha buna döndü. Aslında gelişmeleri de bu ışıkta değerlendirmek lazım.

    Ama tabii Erdoğan için işlerin kolaylaştığı derken, şimdi öyle gelişmeler oldu ki, PKK'nın kendisinin fesih kararı. Her ne kadar tartışılan noktalar da var. İki Elşara ki, ona gireceğim, geniş bir şekilde. Bir, RIA'a gitti, Suriye devlet başkanı. Türkiye'nin desteklediği, Türkiye'nin yardımcı olduğu siyasilerden bir tanesi malumunuz, Donald Trump ile görüştü. Donald Trump, tarihi bir şekilde Suriye'ye olan yaptırımların kaldırıldığını söyledi. Bu görüşmeye Erdoğan da bir telekonferans yöntemiyle katıldı.

    Şimdi bu, tabii Erdoğan'ın elini çok rahatlatan bir durum. Bölgede denklem değişiyor. Bölge yeni bir denkleme giriyor. Hakikaten bu, Erdoğan'ın elini rahatlatır. Bir de hani havalar, 1500 desek yeridir iktidar açısından. Yarın da Zelenski geliyor Ankara'ya. Putin gelmeyecek muhtemelen ama, yani Rusya-Ukrayna görüşmeleri de bak yapılsa, yapılsa Türkiye'de yapılıyor. İşte Türkiye'nin hem güvenlik hem diplomasi anlamında Avrupa nezdinde de Amerika Birleşik Devletleri nezdinde de önemi artıyor, ağırlığı artıyor hikayesi var. Yani bu bir gerçek.

    Peki bu gerçek, milletin çoğunluğunun menfaatine mi? İşte zurnanın zırp dediği yer orası. Bu öyle bir döneme denk geldi ki, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın bugün grup konuşmasından da anladık. Kafasında yeni bir Türkiye formatı var ve bu yeni Türkiye formatını kurabilmesi için bunlar, Erdoğan'ın da elini açan, kolaylaştıran gelişmeler.

    Bugün Cumhurbaşkanı Erdoğan, bu PKK'nın kendini fesih meselesi ile ilgili konuştu. Dedi ki, "Sözlerinin tutulup tutulmadığının takibini Milli İstihbarat Teşkilatımız titizlikle yapacaktır. Örgüt, kendi üzerine düşenleri yerine getirdiğinde kalan hususları konuşmak, ilerletmek siyaset inisiyatifi haline gelecektir." Yani bu zamana kadar bu süreç böyle ilerledi ama bundan sonra siyasi olarak yapılacak diye.

    Yani, hani dün demiştik ya, Abdülkadir Selvi, yazısında yazmıştı. İbrahim Kalın, bir rapor sunacak Cumhurbaşkanı Erdoğan'a. "Yazı ulaşı, silahları teslim ettiler. Tamam," diyecek. Ondan sonra resmen süreç başlamış olacak, dedi ya. Ona işaret ediyor Erdoğan. Yani önce silahları tamamen bırakın bakalım.

  • 2:25 Menfaatine mi? İşte zurnanın zırp dediği yer orası. Bu öyle bir döneme denk geldi ki, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın bugün grup konuşmasından da anladık. Kafasında yeni bir Türkiye formatı var ve bu yeni Türkiye formatını kurabilmesi için bunlar Erdoğan'ın da elini açan, kolaylaştıran gelişmeler.

    Şimdi, bugün Cumhurbaşkanı Erdoğan, PKK'nın kendini feshetmesiyle ilgili konuştu. Dedi ki, "Sözlerinin tutulup tutulmadığının takibini Milli İstihbarat Teşkilatımız titizlikle yapacaktır. Örgüt, kendi üzerine düşenleri yerine getirdiğinde, kalan hususları konuşmak, ilerletmek siyasi bir süreç haline gelecektir." Yani, bu zamana kadar bu süreç böyle ilerledi ama bundan sonra siyasi olarak yapılacak diye.

    Hani, dün demiştik ya, Abdülkadir Selvi, yazısında yazmıştı; İbrahim Kalın bir rapor sunacak Cumhurbaşkanı Erdoğan'a. Yazı, "Silahları teslim ettiler." Tamam, diyecek. Ondan sonra resmen süreç başlamış olacak, dedi ya. Ona işaret ediyor Erdoğan. Yani, önce silahları tamamen bırakın bakalım. Ondan önce bir şey vermiyorum diyor. Pazarlık var mı, yok mu, onun tartışmasına gireceğiz.

    Dahası söyledi. Dedi ki, "Örgütün Suriye ve Avrupa kolları da aynı şekilde buna katılmak durumundadır." Bunu bekliyoruz diye bunun altını çizdi Cumhurbaşkanı Erdoğan. Teşekkür listesi; Devlet Bahçeli'ye teşekkür etti, destek veren muhalefete teşekkür etti, den partililere teşekkür etti. Sırrı Süreyya Önder'i andı. Öcalan'la ilgili bir şey demedi. Öcalan'la ilgili bir şey dememesi önemli. Çünkü mesela Devlet Bahçeli, MHP lideri, bayağı işte Kürt önderi falan, PKK'nın bir şeyler önderi falan, uzun bir unvanla Öcalan'a teşekkür ifadesini kullandı.

    Fakat Erdoğan, Öcalan'ın adını ağzına anmadı. Demek ki, biraz daha burada devletin tarafında, yani devleti sembolize eden taraf Cumhurbaşkanı Erdoğan. Zaten bu sistemin sıkıntısı bu. Bazen Cumhurbaşkanı, bazen parti genel başkanı oluyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan ne zaman? Hangisi? İşte bunu bilmiyoruz. Bunlar birbirine karışıyor. Bazen devlet adamı gibi davranıyor, bazen de tamamıyla iktidarını devam ettirmeye çalışan bir siyasetçi gibi. Aslında ikisinin birbirine geçiyor olması da Türkiye'deki ayrı bir siyasi kriz.

    Şimdi, kime teşekkür etti, kime etmedi hikayesi Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın önemli. Peki, işin ucunda bir pazarlık var mı, yok mu? Terörün, silahın, şiddetin, illegalitenin devri artık kapanmıştır, dedi Erdoğan. Tamam. Sözlerini tuttular mı, bakacağız. Kayyum uygulamaları yeniden istisna haline gelecek, dedi.

    Peki, şimdi ama nasıl olacak acaba? Bugün iki tane önemli duruşma var. Bir tanesi Şişli Belediye Başkanı Resul Emrah Şahan. Tahliyesini talep ediyor avukatları. Avukatları tahliye talebinde demişler ki, "E zaten artık örgüt kendisini feshetti. Ne gerekçeyle?" Yani, örgütün finansmanı diyorsunuz, örgüt yok. Ne gerekçeyle tutuklu? Aynı şekilde Esenyurt'ta da kayyuma itiraz ettiler avukatlar. E şimdi kayyuma da gerek yok o zaman. Bakalım, ne çıkacak duruşmalardan.

  • 4:30 Bazen devlet adamı gibi davranıyor, bazen de tamamıyla iktidarını devam ettirmeye çalışan bir siyasetçi gibi. Aslında ikisinin birbirine geçiyor olması da Türkiye'deki ayrı bir siyasi kriz. Şimdi kime teşekkür etti, kime etmedi hikayesi Cumhurbaşkanı Erdoğan için önemli. Peki, işin ucunda bir pazarlık var mı, yok mu?

    Erdoğan, terörün, silahın, şiddetin ve illegalitenin devrinin artık kapandığını söyledi. Tamam. Sözlerini tuttular mı, bakacağız. Kayyum uygulamaları yeniden istisna haline gelecek dedi. Peki ama şimdi nasıl olacak acaba? Bugün iki tane önemli duruşma var. Bir tanesi Şişli Belediye Başkanı Resul Emrah Şahan’ın durumu. Tahliyesini talep ediyor avukatları. Avukatları, tahliye talebinde demişler ki, “Zaten artık örgüt kendisini feshetti. Ne gerekçeyle?” Yani örgütün finansmanı diyorsunuz, örgüt yok. Ne gerekçeyle tutuklu? Aynı şekilde Esenyurt’ta da kayyuma itiraz edildi. Avukatlar bunu yapmış. E şimdi kayyuma da gerek yok o zaman. Bakalım ne çıkacak duruşmalardan. Hani belki bugün çıkmadı, ertelendi. Bundan sonra ilerleyen süreçte ne çıkacak?

    Cumhurbaşkanı bunu dedi ama bu sürecin muhtemelen amaları var. Amalarında ne olduğunu göreceğiz. Şimdi tabii AK Parti grup toplantısındayken, hazır bakanlar da oradayken, gazeteci arkadaşlar bakanlara da sorularını iletiyorlar. Umut hakkını sordular. Adalet Bakanı Tunç’a, "Böyle bir durumdan bahsedecek bir şey yok." dedi. Ancak buna DEN Partisi sözcüsü Ayşekül Doğan şöyle cevap verdi: "Sayın Bakan, umut hakkı tartışmasından bağımsız olarak üslubunuz bu süreçte ihtiyacımız olan yapıcı dilden uzak. Ne yazık ki zehirleyici bir etki yaratıyor toplum olarak. Beklentimiz, temsil gücünüzü adaleti tesis etmek için kullanmanız. Polemiğe değil, hukuka ve demokratik uzlaşıya ihtiyacımız var."

    Yani DEN Partisi, Öcalan’ın koşullarının değiştirilmesi, röportajlar verebilmesi ve yazılı mesajlarını daha sık paylaşabilmesi sürecini böyle götürmek istiyor. Belli ki DEN Partisi'nin beklentilerinden biri bu. Bu süreçle ilgili DEN Partisi heyeti, sürecin nasıl ilerlediğini öğrenmek için tek tek siyasi partileri ziyaret edecekmiş. Bakalım İyi Parti’ye gidebilecekler mi? Onu göreceğiz. Önemli olan bu. Çünkü İyi Parti, burada tabanın bu süreçle ilgili ciddi kuşkuları var. Ancak CHP lideri Özgür Özer, bu süreci desteklediklerini söyledi. Aynı şekilde Ekrem İmamoğlu’ndan da benzer bir mesaj geldi; ki tabandan hem Özgür Özel’e hem Ekrem İmamoğlu’na itiraz var.

    Şimdi bir de tabii Selahattin Demirtaş'ın durumu ne olacak mesela? Selahattin Demirtaş’tan, Cumhurbaşkanı Erdoğan da bahsetmiyor. DEN Partililerden de bir şey duymadık. Fakat bununla ilgili konuşan biri, bugün AK Parti milletvekili Azmi Eci’ydi. Konuyla ilgili bir röportajda şöyle dedi: "Şimdi kan davaları yaşanır. Sonra barış masasına oturulur ve barış yapıp o barışın gerekleri yerine getirilir. Şimdi burada da buna benzer bir durum var. Artık örgüt silah bırakmayı ve kendisini feshetme kararı aldı."

  • 6:29 Beklentilerinden bir tanesi bu. Bu süreçle ilgili DEM Parti heyeti, süreç nasıl ilerliyor diye tek tek siyasi partileri ziyaret edecekmiş. Bakalım İyi Parti'ye gidebilecekler mi? Onu göreceğiz. Önemli olan o. Çünkü İyi Parti burada, tabii CHP tabanının bu süreçle ilgili ciddi kuşkuları var.

    Fakat CHP lideri Özgür Özel, bu süreci desteklediklerini söyledi. Aynı şekilde Ekrem İmamoğlu'ndan da benzer bir mesaj geldi. Ancak tabandan hem Özgür Özel'e hem de Ekrem İmamoğlu'na itiraz var. Şimdi bir de, tabii Selahattin Demirtaş'ın durumu ne olacak mesela? Selahattin Demirtaş'tan Cumhurbaşkanı Erdoğan da bahsetmiyor. DEM Parti'lilerden de bir şey duymadık.

    Fakat bununla ilgili konuşan bir isim bugün, AK Parti milletvekili Azmi Eci, konuyla ilgili bir röportaj verdi. Şöyle dedi: "Şimdi kan davaları yaşanır. Sonra barış masasına oturulur ve barış yapılıp o barışın gerekleri yerine getirilir. Burada da buna benzer bir durum var. Artık örgüt, silah bırakmayı ve kendisini feshetme kararını aldı. Türkiye'de teressüd bir Türkiye oluşumunu sağlamak ve demokratik toplum inşasını sağlamak için bu kararı aldı.

    Bu kararı aldıktan sonra, yani kan davası artık bitti. Bunun gereklilikleri yerine getirilecek. Bunun en baştaki şeyi, söylediğim gibi, anayasa meselesi. Türkiye Büyük Millet Meclisi merkezli yapılacak olan çalışmalar akabinde, yapılan anayasada birtakım değişiklikler yapıldığında, daha önce suç sayılan birtakım şeyler artık bundan sonra suç değil. Yani kişi kendi yanlışından vazgeçince, sen hala o yanlışta duruyorsan muamele etmenin anlamı yok. Bu dünyanın hiçbir yerinde olmamıştır. Olmaz da; akılsız ve mantıksız kişilerin yapacağı bir şeydir.

    O anlamda bundan sonraki süreçte Selahattin Demirtaş, bugüne kadar hangi suçlardan ceza aldıysa, bugünkü oluşan konjonktürde o günkü şartlar ortadan kalktığı için Selahattin Demirtaş'a hala o suçlu muamelesini yapmak doğru olmaz. Ki kendisi de sürecin başından beri destek olduğunu defalarca açıkladı. Bundan sonraki süreçte de buna katkı sağlayacağını düşündüğüm kişilerden birisidir. Türkiye siyasetinde siyasete dönüş de yapabiliriz, siyasi bir aktör de olabilir. Sayın Demirtaş ve ona benzer kişiler.

    Bu röportaj enteresan. İlerleyen dönemde göreceğiz. Artık anayasa değişirse diyor da bir şarta bağlıyor; Selahattin Demirtaş'ın yaptığı şeyler suç olmaktan çıkar. Peki, Selahattin Demirtaş niye içeride? Suç dediğiniz ne ki? Mesele şu ki, Türkiye'nin fiili olarak bir anayasası yok. Anayasa Mahkemesi karar alıyor; takan mı var mesela? Nedir Selahattin Demirtaş? Suç, bir kere o kadar çok dosyası var ki Selahattin Demirtaş'ın. Çünkü sistem seni içeriden çıkarmak istemezse, çıkarmıyor. Senin yaptığın ya da yapmadığın bir şeyle de ilgisi yok. Suç işleyip suç işlememenle de ilgisi yok. Osman Kavala adam beraat etti, işte çat diye başka bir dosyaya açıldı.

    Selahattin Demirtaş da aynı şekilde. Selahattin Demirtaş'ın yaptığı ne suçtu ki?

  • 8:33 süreçte de buna katkı sağlayacağını düşündüğüm kişilerden birisidir. Türkiye siyasetinde siyasete dönüş de yapabiliriz, siyasette aktör de olabiliriz; Sayın Murtaş ve ona benzer kişiler.

    Şimdi bu röportaj enteresan. İlerleyen dönemde göreceğiz. Artık anayasa değişirse diyor, ama bir şarta bağlıyor. Selahattin Demirtaş'ın yaptığı şeyler suç olmaktan çıkar. Selahattin Demirtaş niye içeride? Suç dediğiniz ne ki? Mesele sanki dün dedim ya; Türkiye'nin fiili olarak bir anayasası yok ki şu an. Anayasa Mahkemesi karar alıyor, takan mı var mesela? Nedir Selahattin Demirtaş? Suç, bir kere o kadar çok dosyası var ki Selahattin Demirtaş'ın. Çünkü sistem seni içeriden çıkarmak istemezse çıkarmıyor. Senin yaptığın veya yapmadığın bir şeyle de ilgisi yok. Suç işleyip suç işlememenle de ilgisi yok. Osman Kavala'ya bak; adam beraat etti, işte çat diye başka dosyaya açıldı. Dıdısının dısı bilmem ne deniyor falan. Selahattin Demirtaş da aynı şekilde. Selahattin Demirtaş'ın yaptığı ne suçtu ki? Hendek olaylarında yaşamını yitirenlerden Selahattin Demirtaş sorumlu tutuluyor. Mesela kanıtı var mı, yok mu falan? Garip garip dosyalar. Yani aslında Sayın Vekil de çok iyi biliyor. Selahattin Demirtaş'ın içeride olmasının anayasada yazan X Y hükmüyle hiçbir alakası yok. İçerideki pek çok insan için bu geçerli. Ama işte mesele bu aslında.

    Eee, şuna dikkat etmek lazım. Burada kritik isimlerden bir tanesi Serap Yazıcı olacak. Birazdan geleceğim ona; meclis dağılımına.

    Şimdi asıl bugün tabii grup toplantısında katılanlar oldu. AK Parti'ye yeni isimler katıldılar. Önemli. Kimler katıldı? Meclis dağılımı açısından önemli. Gelecek Partisi'nden milletvekili, eee, Konya milletvekili Hasan Ekici katıldı. Eee, İyi Partili Ali Üzlük katıldı; kendisi belediye başkanı. Konya Altınekim Belediye Başkanı Yeniden Refah Partili Fatih Orhan katıldı. E, Adil Cevaz Aydınlar Belediye Başkanı, Yeniden Refah Partili İbrahim Ergün Bitlis, AK Parti'ye katıldı. Elazığ Karakoçan Sarıcan Belde Belediye Başkanı, Saadet Partili Ramazan Aydın, AK Parti'ye katıldı.

    Şimdi yeni dağılım şu şekilde: AK Parti, MHP, HDP 375 yani 360 milletvekiliyle yeni anayasa referanduma gidebilir. Sandık kurmak ister mi Erdoğan? Sandıksız 25 milletvekiline daha ihtiyaç var. Bakın, Gelecek Parti'den iki milletvekili var. Eee, Demokratik Sol Parti'nin bir baktığınız zaman, onlar şimdi şey içerisinde ama gelecek iki eee yeni yol, 24 milletvekili. Şimdi böyle bir dağılımla karşı karşıyayız. Yeni yolun 24 milletvekili olduğunu unutmamak lazım. İkna edebilirler mi? Yeni anayasa konusunda göreceğiz.

    Burada kritik isim bence Serap Yazıcı, hatırlayın. Eee, Gelecek Partisi ile siyasete atılmıştı. Ergun Özbudak'ın eşi, anayasacı. Aslında uzun süre, uzun uzun AK Parti'yi eleştiren bir isimdi kendisi ve hatta, eee, hatırlayın bu altılı masa döneminde altılı masada yeni bir anayasa üzerinde çalışıyordu. Yeni bir eee format üzerinde çalışıyordu. Bunu yürütenlerden bir tanesi de Serap Yazıcıydı. Ve Serap Yazıcı'nın bu kadar AK Parti'yi eleştirdiğini görmekteyiz...

  • 10:36 Artılı Ramazan Aydın, AK Parti'ye katıldı. Şimdi yeni dağılım şu şekilde: AK Parti, MHP ve HDP, 375 yani 360 milletvekiliyle yeni anayasa referandumuna gidebilir. Sandık kurmak ister mi Erdoğan? Sandıksız 25 milletvekiline daha ihtiyaç var. Bakın, Gelecek Partisi'nden iki milletvekili var. Demokratik Sol Parti'ye baktığınızda, onlar da şu an şey içerisinde; ama Gelecek Partisi'nin 24 milletvekili var. Şimdi böyle bir dağılımla karşı karşıyayız. Yeni yolun 24 milletvekili olduğunu unutmamak lazım. İkna edebilirler mi? Yeni anayasa konusunda göreceğiz.

    Burada kritik isim bence Serap Yazıcı. Hatırlayın, Gelecek Partisi ile siyasete atılmıştı. Ergun Özbudun'un eşi, anayasacı. Aslında uzun süre AK Parti'yi eleştiren bir isimdi kendisi ve hatta hatırlayın bu altılı masa döneminde, altılı masada yeni bir anayasa üzerinde çalışıyordu. Yeni bir format üzerinde çalışıyordu. Bunu yürütenlerden bir tanesi de Serap Yazıcı'ydı. Serap Yazıcı'nın, bu kadar AK Parti'yi eleştirip yani demokrat bir çizgide durup, bu kadar AK Parti'yi eleştiren bir ismin, AK Parti'ye nasıl katıldığı bir merak konusu olmuştu.

    O dönemde de şu denmişti: Yani Serap Yazıcı, AK Parti'yi hatta bizzat Erdoğan'ı ikna ediyor. Diyor ki, "Hocam, size çok ihtiyacımız var. Biz bu dönemde yeni bir anayasa yapacağız. Demokrat, vesaire bir anayasa istiyoruz. Aman, size çok ihtiyacımız var," dedi. Şimdi Serap Yazıcı kartını bu dönemde öne sürecek, Cumhur İttifakı diye anlıyorum zaten. Sabah gazetesi de Serap Yazıcı ile işte röportaj yapmaya falan da başladı. Şimdi daha böyle, hani nasıl diyelim, tırnak içerisinde liberal demokrat bir yerde duran bir isim ya Serap Yazıcı. Belki işin içine Serap Yazıcı katılırsa, yeni yoldan pek çok isimde yeni anayasayı daha sempatik bulabilir. Orada kilit bir isim olacak zaten bu tüm bunlarla ilgili.

    Bakın, Ali Babacan'ın şu söyledikleri önemli. Geçtiğimiz pazartesi günü bu süreç bir aşama daha ileriye taşındı ve PKK fesih kararını açıkladı. Bu açıklamada, bizleri son derece rahatsız eden ve kesinlikle reddettiğimiz pek çok unsur var. Hepsinin farkındayız. Bizler, doğruya doğru, yanlışa yanlış demeyi ilke haline getirmiş insanlarız. Doğruya doğru diyeceğiz ki, yanlışlara karşı sesimizi yükselttiğimizde bir anlamı olsun. İktidara çağrımız, toplumumuzun adeta sinir uçlarıyla oynayan bu açıklamanın işaret ettiği tehlikelerin farkında olması ve gereğini yapmasıdır. Bu yarı yaptı Ali Babacan ama biz burada muhalefeti de eleştiriyoruz, Ali Babacan gerektiği zaman.

    Şimdi şu meclis dağılımı önemli. Öyle bir noktaya geliyor ki Türkiye. Dün Özgür Özel dedi ki, "Kardeşim, biz sizi yeni anayasa yapamazlar. Yaptırmayız," dedi. Çünkü şunu biliyor: Yani Erdoğan referanduma götürmeden meclisten yeni anayasayı geçirmek isteyecek. Biliyor ve diyor ki, "Biz CHP olarak üniter Cumhuriyet'in garantörü oluruz. Zorlarız AK Parti'yi," dedi yani Özgür Özel. Halbuki Cumhurbaşkanı Erdoğan, CHP'nin burada tavır değiştirmesini istiyor.

  • 12:45 Zihnimizi son derece rahatsız eden ve kesinlikle reddettiğimiz pek çok unsur var. Hepsinde gayet iyi farkındayız. Bizler, doğruya doğru, yanlışa yanlış demeyi ilke haline getirmiş insanlarız. Doğruya doğru diyeceğiz ki, yanlışlara karşı sesimizi yükselttiğimizde bir anlamı olsun. İktidara çağrımız, toplumumuzun adeta sinir uçlarıyla oynayan bu açıklamanın işaret ettiği tehlikelerin farkında olması ve gereğini yapmasıdır.

    Bu yarım yamalak yapılmış bir çağrı; Ali Babacan da muhalefeti eleştiriyor, yer geldiğinde doğru. Şimdi şu meclis dağılımı önemli. Öyle bir noktaya geliyor ki Türkiye. Dün Özgür Özel dedi ki, "Kardeşim, biz sizi yeni anayasa yapamazlar. Yaptırmayız," dedi. Çünkü şunu biliyor: Erdoğan referanduma götürmeden meclisten yeni anayasayı geçirmek isteyecek. Biliyor ve diyor ki, "Biz CHP olarak üniter Cumhuriyet’in garantörü oluruz. Zorlarız AK Parti’yi." Halbuki Cumhurbaşkanı Erdoğan, CHP’nin burada tavır değiştirmesini istiyor. Çok açık. Bu mesajı, geçen Cuma yapmış olduğu konuşmada, "Bir çıkar amaçlı suç örgütünün yörüngesinden çıksın CHP” diye, Özgür Özel’e bir mesaj yolladı.

    Onun üzerinden, şimdiye kadar nasıl bu durumda olduklarını anlıyoruz. Erdoğan, muhalefeti yani CHP’yi, CHP’de öne çıkacak isimleri, CHP’nin adayının kim olacağını şekillendirebilmiş. Şimdi yine aynı şeyi yapmak istiyor Erdoğan. Muhalefeti şekillendirebiliyor olmak istiyor. Erdoğan böyle seçimleri seviyor. Yani seçime giriyor, kazanıyor. Neden? Çünkü muhalefeti öyle bir şekillendiriyor ki, seçim bir risk teşkil etmekten çıkıyor Cumhurbaşkanı Erdoğan için. Yine o konfor alanına dönmek istiyor ve elinde kullanabileceği pek çok siyasi aygıt var.

    Ayrıca, şu anda Türkiye’de, dediğim gibi, fiili olarak bir anayasa yok. Fiili olarak da bir güçler birliği var tabii. Güçler birliği olduğu için, istediği devlet aygıtını istediği şekilde kullanabiliyor Cumhurbaşkanı Erdoğan. Bunlar karşı karşıya olduğumuz gerçekler. Şimdi öyle bir gelişme yaşandı ki, tam da Özgür Özel’in bu açıklamasının üzerine CHP kurultayı ile ilgili biliyorsunuz, birçok soruşturma var. Kurultay sonucunu etkilemek için rüşvet mi verildi, falan. Sekiz kişiyle ilgili fezleke meclise gönderildi. Fezlekelerden bir tanesi de CHP Genel Başkanı Özgür Özel’e ait.

    Yani bu soruşturmanın içerisine, CHP kurultayı ile ilgili soruşturmanın içerisine biz Özgür Özel’in de dahil edilmiş olduğunu anlıyoruz. Nuray Başaran, şu sıralar iktidara yakın kanallarda yorumculuk yapan arkadaşımız, bir dönem Kemal Kılıçdaroğlu’nun danışmanıydı. O da zaten iktidarın yol haritasını anlatıyor. İddianame şu anda yazılıyor. Yine ilk biz söylemiş olalım. İddianame Cuma günü, Ramazan Hançer soruşturmayı yürüten savcı, Cuma günü Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’na iddianameyi sunmuş olacak. Edindiğim bilgiler bu noktada, bu Cuma günü iddianamenin hazır hale geleceği yönünde. Zaten iddianameyi gördükten sonra, bu kişi arasında Özgür Özel’in de...

  • 14:54 çekler. Şimdi öyle bir gelişme yaşandı ki, tam da Özgür Özel'in bu açıklamasının üzerine, CHP kurultayı ile ilgili biliyorsunuz birçok soruşturma var. Kurultay sonucunu etkilemek için işte rüşvet mi verildi falan. Sekiz kişiyle ilgili fezleke, meclise gönderildi. Fezlekelerden bir tanesi de CHP Genel Başkanı Özgür Özel'e ait. Yani bu soruşturmanın içerisine, CHP kurultayı ile ilgili soruşturmanın içine Özgür Özel'in de dahil edildiğini anlıyoruz.

    Nuray Başaran, şu sıralar hani iktidara yakın kanallarda yorumculuk yapan arkadaşımız, bir dönem Kemal Kılıçdaroğlu'nun danışmanıydı. O da zaten iktidarın yol haritasını anlatıyor. İddianame şu anda yazılıyor. Yine ilk biz söylemiş olalım. İddianame, cuma günü Ramazan Hançer soruşturmayı yürüten savcı tarafından, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı'na sunulmuş olacak. Edindiğim bilgiler doğrultusunda, bu cuma günü iddianame hazır hale gelecek. Zaten iddianameyi gördükten sonra, bu kişi aralarında Özgür Özel'in de bulunduğu dokuz milletvekilinin de aslında suçlarını daha net görebileceğiz. Yani neyle suçlandıklarını, çünkü iddiaları da görebileceğiz. Şimdi böyle genel bir kapsam var; 2820 sayılı kanuna aykırılık diye bir durumla geçiştirilmiş. Çünkü bu kanun çok maddeli bir kanun. Hangi maddeden neyle suçlandıklarını, bunları iddianame çıkınca görebileceğiz. Bu da cuma günü yetişeceği söyleniyor. Cuma günü biz bunu da göreceğiz.

    Vallahi Cem Küçük'te bile olmayan bir bilgi, bak, Kemal Kılıçdaroğlu'nun ekibinde var. Bu da enteresan. Göreceğiz diyor Nuray Başaran. Yani bu, o kadar öyle bir yere gider ki, bu iş; bilemiyorum.

    Şimdi aslında Cumhurbaşkanı Erdoğan, bugün grup toplantısında hani asıl bu süreçle ilgili ne diyecek falan diye merak ediliyordu. Şimdi muhalefete de teşekkür ediyorum falan dedi ama yine muhalefete bir mesaj. Bir kere şeyi söyledi Cumhurbaşkanı Erdoğan: "Bu belediyeler, dedi. Bu belediyelerin borçlanması, falan yeni anayasada, bunu da ele almak lazım," dedi. Buna bir bakmak lazım. İlginç. Çünkü aslında mesela ilk çözüm sürecinde ne çok konuşulmuştu bu yerel yönetim özel şartı, Avrupa Birliği'nin de kriterleri arasında yer alan, ki o zaman CHP buna karşı çıkıyordu. "Ya işte, yerel yönetimlerin güçlendirilmesi, döner dolaşıp Türkiye'yi vurur, Türkiye'nin bölünmesine gider. Olur mu? Bizim böyle bir durumumuz var. Türkiye buna rezerv koymalı," falan. Epeyce bu tartışıldı. Fakat sonra tabii CHP, seçimleri kazanıp Türkiye'nin bütün büyük illerinde iktidara gelince, bu sefer işler değişti.

    E tabii ki CHP bu sefer ne istedi? Belediyelere daha fazla çalışma alanı, daha fazla elini kolunu oynatabilmesi, belediyelerin daha rahat borçlanabilmesi, belediyelerin sahada çalışabilmesi, daha rahat çalışabilmesi. CHP bu sefer bunun için siyaset yapmaya başladı. Ama sonra Ekrem İmamoğlu, işte hep diyorum, cumhurbaşkanı adayı olabilmek için...

  • 17:07 ler dedi. Bu belediyelerin borçlanması falan, yeni anayasada bunları tam olarak ele almak lazım, dedi. Buna bir bakmak lazım. İlginç. Çünkü, aslında mesela ilk çözüm sürecinde ne çok konuşulmuştu bu yerel yönetim özelklik şartı? Avrupa Birliği'nin de kriterleri arasında olan ki o zaman CHP karşı çıkıyordu. Ya, işte yerel yönetimlerin güçlendirilmesi, döner dolaşıp Türkiye'yi vurur, Türkiye'nin bölünmesine gider. Olur mu? Bizim böyle bir durumumuz var. Türkiye buna rezerv koymalı falan. Epey bunlar tartışıldı. Fakat sonra tabii CHP seçimleri kazanıp Türkiye'nin bütün büyük illerinde CHP belediyelerinde iktidara gelince, bu sefer işler değişti.

    Elbette ki CHP bu sefer ne istedi? Belediyelere daha fazla çalışma alanı, daha fazla elini kolunu oynatabilmesi, belediyelerin daha rahat borçlanabilmesi, belediyelerin sahada çalışabilmesi, daha rahat çalışabilmesi. CHP bu sefer bunun için siyaset yapmaya başladı. Ama sonra Ekrem İmamoğlu, işte hep diyorum, cumhurbaşkanı adayı olabilmek için kendi ekosistemini kurabilince, Erdoğan eliyle buna bir dur dendi. Bir dur dendi. Şimdi Erdoğan diyor ki, ya bu belediyelerin de işte, çünkü o zaman birinci çözüm sürecinde Erdoğan da daha sıcak bakıyordu. Çünkü AK Parti'nin büyükşehir belediyeleri de AK Parti'deydi. Dolayısıyla bir beis görülmüyordu. Ya işte yerel yönetim özelklik şartı, evet. Belediyeler daha geniş yetki alanları olsun falan denirken, şimdi işler değişince Cumhurbaşkanı Erdoğan tam tersini söylüyor. Diyor ki, ya işte bu nasıl borçlanıyor belediyeler falan. Bunların biz Abdurrap'ta alınması lazım, diyor.

    Şimdi hem diyor ki, kayyum atamak falan daha zorlaşacak, istisna hale gelecek diyor. Hem de belediyeler yasasını değiştireceğiz. Biraz daha kontrol, yani merkezin belediyeler üzerindeki kontrolünü arttıracağız, diyor. Burada bir çelişki yok mu? Aslında yok. Şu ana kadar burada hesaplar, benim gördüğüm kadarıyla bir anlamda Demokrat Parti'nin de Cumhur İttifakı'na eklemlenmesi üzerinden yapılıyor. Ha, nasıl eklemlenir? Belki böyle resmi olarak Devlet Bahçeli gibi eklemlenmez. Mesela işte, hani daha uzakta o Perinçek gibi mesela anlatabiliyor muyum? Bir dirsek teması, yeni anayasanın yapımı. Asıl pazarlık belli ki orada başlayacak siyasi pazarlık. Onu göreceğiz.

    Belediyelere kayyum, yani CHP'li belediyelere kayyum atanmasın ama yola gelmeyen, tırnak içinde, CHP'li belediyelere kayyum atanabilsin, haritası karşımızda duruyor. Bana soracak olursanız, bakın Erdoğan'ın ne söylediğini şöyle size de dinleteyim hızlıca. İstanbul'da yürüyen soruşturma, bu çarpık tablonun en bariz ve belki de Cumhuriyet tarihinin eşi benzeri görülmemiş bir suç organizasyonu örneğidir. Öyle ki yapılan işlerin yolsuzluk ve haraç boyutuyla ilişkili, organize suç vasfını aşarak, ülke güvenliğini tehdit edecek boyutlara ulaştığı anlaşılıyor. Çünkü bu karanlık organizasyon İstanbul'la sınırlı kalmamış; ülkedeki pek çok belediyeyi, kurumu, kişiyi içine alan, kolları çok farklı yerlere uzanan, hatta uluslararası ayağı da var.

  • 19:04 Nasıl eklemlenir? Belki böyle resmi olarak Devlet Bahçeli gibi eklemlenmez. Mesela, hani daha uzakta, o Perinçek gibi. Anlatabiliyor muyum? Bir dirsek teması, yeni anayasanın yapımı. Asıl pazarlığın belli ki orada başlayacak siyasi pazarlık. Onu göreceğiz.

    Belediyelere kayyum, yani demli belediyelere kayyuma atanmasın ama yola gelmeyen, tırnak içerisinde CHP'li belediyelere kayyum atanabilsin haritası karşımızda duruyor. Bana soracak olursanız, bakın Erdoğan'ın ne söylediğini şöyle size de dinleteyim hızlıca. İstanbul'da yürüyen soruşturma, bu çarpık tablonun en bariz ve belki de Cumhuriyet tarihinin eşi benzeri görülmemiş bir suç organizasyonu örneğidir. Öyle ki, yapılan işlerin yolsuzluk ve haraç boyutuyla ilişkili organize suç vasfını aşarak ülke güvenliğini tehdit edecek boyutlara ulaştığı anlaşılıyor. Çünkü bu karanlık organizasyon, İstanbul'la sınırlı kalmamış. Ülkedeki pek çok belediyeyi, kurumu, kişiyi içine alan, kolları çok farklı yerlere uzanan, hatta uluslararası ayağı da olan bir ahtapota dönüşmüştür.

    Önceleri sadece kimi siyasi partileri ve siyasetçileri kapsadığı düşünülen çarpık ilişkiler ağının, bürokrasiden iş dünyasına ve medyaya, kimi cemaatlerden istihbarat kuruluşlarına kadar uzandığı ortaya çıkıyor. Tüm bunlara yol veren sebep ise mali idareler; daha doğrusu belediye yönetimlerinde baş gösteren yozlaşmadır. Sistemden açılan yediklerdir. Denetim mekanizmalarının yeterince etkin işletilmemesidir. Geldiğimiz noktada yerel yönetimler ve bu çerçevede belediyeler meselesinin tüm boyutlarıyla konuşulması, tartışılması ve yeni bir düzene kavuşturulması kaçınılmaz hale gelmiştir.

    Ben şunu anlıyorum. Kocaman bir sopayla Erdoğan, tabiri caizse CHP'ye alacak arkadaşlar belediyeler üzerinden. Muhalefet için zorlu günler başladı. Şimdi şu ifade önemli: Bak, diyor ki, "Önceleri sadece kimi siyasi partileri ve siyasetçileri kapsadığı düşünülen çarpık ilişkiler ağının, bürokrasiden iş dünyasına ve medyaya, kimi cemaatlerden istihbarat kuruluşlarına kadar uzandığı ortaya çıkıyor." Burada cemaatler derken hayırdır? Kimi kastediyor? CHP'ye oy veren, CHP'ye destek verdiği konuşulan bir cemaat neydi? Süleymancılar cemaati ile ilgili bu çok konuşuldu. Muhtemelen, hani Fethullahçılara dalındığı gibi, ben Süleymancılara da dalınabileceği mesajını anlıyorum Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın bu açıklamasından.

    Bir de, bak, ahtapot diyor ya Cumhurbaşkanı Erdoğan. Ahtapot. Bence o öyleyse seçilmiş bir kelime değil. Benim anladığım kadarıyla, bütün bu CHP'ye yönelik operasyona öyle bakıyorlar. İşte bunun bir başı var. Neyse, herhalde başında Ekrem İmamoğlu olacaklar anladığım kadarıyla. Bu iş, bir Ekrem İmamoğlu örgütüne bağlanacak. Ama terör örgütü demeyecekler. Çıkar amaçlı suç örgütü diyecekler. Böylelikle DEM ile ilgili yapılacak düzenlemelerin dışında kalacak. Başka bir kategori olacak. Yani, işte ahtapot diyor ya; iş dünyası ayağı, medya ayağı, şu ayağı, cemaatler ayağı, bu ayağı diye bir ahtapot. Tüm davaları da birleştirecekler.

  • 21:38 "Cemaati" derken, kimden bahsediyoruz? CHP'ye oy veren, CHP'ye destek verdiği konuşulan bir cemaat var mı? Süleymancılar cemaati ile ilgili çok şey konuşuldu. Muhtemelen, Fethullahçılara olduğu gibi Süleymancılara da yönelmenin mesajını anlıyorum Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın bu açıklamasından.

    Bir de, Cumhurbaşkanı Erdoğan "ahtapot" diyor ya. Bence bu seçilmiş bir kelime değil. Benim anladığım kadarıyla, bütün bu CHP'ye yönelik operasyona öyle bakıyorlar. Bunun bir başı var; herhalde başında Ekrem İmamoğlu'nu koyacaklar anladığım kadarıyla. Bir Ekrem İmamoğlu örgütüne bağlanacak bu iş. Ama "terör örgütü" demeyecekler. "Çıkar amaçlı suç örgütü" diyecekler. Böylelikle, DEM'le ilgili yapılacak düzenlemelerin dışında kalacak. Başka bir kategori olacak.

    Yani, işte ahtapot diyor ya, iş dünyası ayağı, medya ayağı, cemaatler ayağı, bu ayağı derken, bütün davaları da birleştireceklerini anlıyorum. Yani bu süreç uzun sürecek. Ergenekon davalarına benzetiyorum ben; uzun sürdü. İşte yeni dalgası, yeni dalgası, gitgide karmaşık hale gelecek. İnsanlar da anlamakta zorlanıyor olacak ve sistem, dev bir sopayla CHP'ye dalıp terbiye etmeye çalışacak. CHP'yi öyle anlıyorum.

    Altan Sancar yazmış. Bu süreci yakından takip eden gazeteci arkadaşımız. "Bir süredir duyduğum aşamaya geçiliyor. Bir çatı davası oluşturma hazırlığı yapılıyor. İyi yayınlar diliyorum" demişsiniz. Doğrudur Altan Bey, öyle görünüyor. Benim de tabii böyle bir bilgim yok ama öyle anlıyorum.

    Ben biraz Ergenekon sürecini benzetiyorum. Benzer süreçler işletilmişti. Öyle olacağını anlıyorum ve bu, CHP yönetiminin bununla uğraşmak durumunda kalacağı anlamına geliyor. Kaç cephede dövüşeceksin? Öte yandan, Dem Parti'nin ve MHP'nin de içinde olduğu yeni anayasa tartışması da devam ediyor olacak. Yani CHP, ringe çıkmış ama iki boksörle dövüşen bir boksöre dönüşecek. Böyle bir tabloyla karşı karşıya kalacağımızı anlıyorum.

    Bir de işin şu tarafı var: Ekrem İmamoğlu ve Özgür Özel, PKK’nın kendini feshetmesine destek verdi. Kendi tabanları CHP’ye kızdı. "Böyle şey mi olur?" diye tepki gösterdiler. Neden destek verdiklerini daha net anlatmaları lazım. Bu fesih ifadesinde geçen Lozan meselesi, insanların buna duyduğu tepkiyi gidermeleri gerekiyor.

    Şimdiye kadar muhalefetin bir anti-Erdoğan cephesi oluşturarak bir arada durabildiğini ve beraber siyaset yapabildiğini gördük. Ancak şimdi onun zemini, ortaya çıkan yeni denklemle gitgide daralıyor. Bugün İyi Parti, Lozan Parkı'nda bir miting düzenledi. Müsavat Dervişoğlu orada epey yüksekten konuştu.

    Bütün bu olup bitenleri durup sineye su çekeceğiz ve susacağız, öyle mi? Biz sormayacağız, sormayacağız ve barışa karşı olacağız. Devletiyle savaşanlar bize "hukuk" diyecek. Cumhuriyeti yıkanlar bize...

  • 23:47 Boksörle dövüşen bir boksere boksör olarak yola devam edecek. Yani böyle bir tabloyla karşı karşıya kalacağımızı anlıyorum. Bir de işin şu tarafı var; hem Ekrem İmamoğlu hem de Özgür Özel, PKK'nın kendini feshetmesine destek verdi. Kendi tabanı, CHP'ye kızdı. "Ya böyle şey mi olur?" diye ya da neden destek verdiklerini daha net anlatabilmeleri lazım. Bu fesih ifadesinde geçen, işte Lozan meselesi.

    İnsanların buna duyduğu tepkiyi bir şekilde gidermeleri gerekiyor. Şimdiye kadar muhalefetin bir anti-Erdoğan cephesi oluşturarak bir arada durabildiğini, beraber siyaset yapabildiğini gördük. Fakat onun zeminini, bu ortaya çıkan yeni denklemle birlikte gitgide daralıyor. Bugün İyi Parti, Lozan Parkı'nda bir miting düzenledi. Müsavat Dervişoğlu orada yüksekten konuştu. Bütün bu olup bitenleri durup sineye su çekeceğiz ve susacağız, öyle mi? Biz sormayacağız, sormayacağız ve barışa karşı olacağız. Devletiyle savaşanlar bize hukuk diyecek. Cumhuriyeti yıkanlar bize demokrasi öğretecek.

    Teröristle kol kola gezenler bize eşitlikten bahsedecek. Öyle mi? Analar ağlamasın deyip ocaklara ateş düşürenler, Mehmetçiyi katleden silahı tutan eli dahi söylemekten imtina edenler, meydan meydan gezip şehide kelle diyenler, bizi ölümden beslenmekle suçlayacak. Öyle mi? Yüzyılın vampirleri sizi! Size satturmaya geliyorum. Elik, elikanlı canilerle yapılan işbirliğinizi sorgulamaya geliyorum.

    Evet, Müsavat Dervişoğlu böyle söyledi. Yalnız muhalefete de yüklendi. Kime soruyorum? Sadece iktidar görünümlü örgüte değil, muhalefet görünümlü terör sevicilere. Oy kaybından korktuğu kadar Türkiye'yi kaybetmekten korkmayanlara. Cebinde gezdirdiği kırmızı kartı PKK'nın metnine gösteremeyenlere soruyorum. Kırmızı kartı derken Özgür Özel'e bir göndermede bulunmuş oldu. İyi Partili Müsavat Dervişoğlu, muhtemelen iktidar da zaten bu hesabı yapıyordu.

    İşte daha milliyetçi olan cephe ile CHP'nin arasında keskin bir yarılma oluşur. DEVA Partisi, yeni anayasa yazan unsurlardan biri olma fırsatını kaçırmak istemez. Dolayısıyla yeni anayasa çalışmasının içerisinde yer alır. Orada CHP ile de bir yarılma oluşur ve ondan sonra Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın işi kolaylaşır. Yani karşı karşıya olduğumuz durum bu.

    Etik mi? Siyasette etik olur mu? Bunlar apayrı tartışmalar. Ama zaten uzun süredir Türkiye'de siyasette etik falan yok. Biliyorsunuz, devlet adamlığı yaklaşımı da yok. En başta dedim ya, siyasetin amacı ne? Halk için yapılır, değil mi? Biz oy vereceğiz, bizi yönetecekler ve biz daha refah içerisinde, daha güvenli bir hayat yaşayacağız, değil mi? Olay bu aslında. Öyle olmuyor yani. En son geliyoruz! Maşallah, bizi en son düşünüyorlar.

    Diyorsun ki, "Kardeşim, tamam böyle ama bizim bu yaşadığımız hayat hayat mı?" Yani siz her seferinde zaten ortada uyulmayan bir anayasa var. Şakaya döndü. Anayasa Mahkemesi bir karar alıyor, takan yok. Ona rağmen biz habere yeni anayasa...

  • 26:36 Demokrat Parti (DEM Parti) yeni anayasayı yazma fırsatını kaçırmak istemez. Dolayısıyla, yeni anayasa çalışmasının içerisinde yer alır. Orada, CHP ile parti arasında bir yarı oluşur ve ondan sonra Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın işi kolaylaşır. Yani karşı karşıya olduğumuz durum bu.

    Şimdi, "etik mi, siyasette etik olur mu?" falan bunlar apayrı tartışmalar. Ama zaten uzun süredir Türkiye'de siyasette etik yok, biliyorsunuz. Devlet adamlığı yaklaşımı da yok. İşte en başta dedim ya, yani siyaset ne için yapılır? Halk için yapılır, değil mi? Biz oy vereceğiz, bizi yönetecekler ve biz daha refah içerisinde, daha güvenli bir hayat yaşayacağız. Değil mi? Olay bu aslında. Öyle olmuyor. Biz en son geliyoruz, maşallah. Bizi en son düşünüyorlar.

    Ya diyorsun ki, "Kardeşim tamam, böyle ama bizim bu yaşadığımız hayat hayat mı?" Yani, siz her seferinde zaten ortada uyulmayan bir anayasa var. Şakaya dönmüş. Anayasa Mahkemesi bir karar alıyor, takan yok. Ona rağmen biz habere yeni anayasa tartışıyoruz. Niye yeni anayasa tartışıyoruz? Bunları konuşuyoruz. Meclis aritmetiği oraya 3 gitti, buraya 5 gitti falan.

    Şey düşüneniniz var mı? Yani, yeni bir anayasa yapılacak ve hakikaten ya belki Türkiye biraz rahata erer, ne bileyim daha iyi yaşar falan. Bunu düşüneniniz var mı? Yok, değil mi? Hepimiz şunu biliyoruz: Çünkü Erdoğan, cumhurbaşkanlığına devam etmek istiyor. E bu sırada peki, diğer partiler ne diyor? "Ya işte biz de buna dahil olursak, belki 1-2 madde içeri sokarsak, bizim de menfaatimizde bir şey olur," falan. Bütün pazarlık bu. Bunun böyle olduğunu biliyoruz.

    İktidarın uzaması, iktidar süresi diye biz böyle bir hayat yaşıyoruz. Aslında, bu işin Türkçesi bu: sürüm sürüm sürünüyoruz. Yani siyasetle vatandaş arasındaki o mesafe gitgide açılmış durumda. Bizim bizi düşünen yok aslında. Bizim konuyla alakamız yok. Farkında mısınız? Hani iktidar elitleri arasında birtakım pazarlıklar yapılıyor. Parti genel başkanları, işte kendi menfaatlerine uygun bir şeyler yapıyor. Biz orada böyle habire dayak yiyoruz. Bizi takan yok yani.

    Hakikaten, siz de yazmışsınız ya, "Kemal Haçız" diye. Evet, abi, o sırada biz açız. Biz de böyle takılıyoruz, hayatta kalmaya çalışıyoruz falan.

    Şimdi mesela, bugün dedim ya, hazır bakanlar orada. İşte Adalet Bakanı’na soruluyor, "Umuyorum hakkı koşu bu falan." Bakan Işık'a da, "Bir emekli ne olacak?" diye soruldu. Sayın Bakanım, emeklilere yönelik bir çalışmanız var mı? "Şu an herhangi bir çalışmamız yok. Şu an kamu işçiliğini toplu sözleşme sürecine yoğunlaşmış durumdayız."

    Şu an emeklilerle ilgili bir çalışma var mı? "Evet, kadınların da emeklilikle ilgili bir çalışmamız söz konusu olacak. O da inşallah Haziran-Temmuz ayında teknik altyapısını hazırladıktan sonra olacak." İnşallah, ben yaklaşıyorum. Direkt şeyde, inşallah teknik bitirdikten sonra da ekonomik koordinasyon kuruluna çıkacağız. Peki, içeriği nedir? İçeriği, içeriği değerlendirmedik; bir analiz yapmamız gerekiyor.

  • 28:36 Genel başkanları işte kendi meşi falan bir şeyler oluyor. Biz orada böyle habire dayak yiyoruz. Bizi takan yok yani. Hakikaten siz de yazmışsınız ya, Kemal Haçız diye. Evet, abi, o sırada biz açız. Biz de böyle takılıyoruz, hayatta kalmaya çalışıyoruz falan.

    Şimdi, mesela bugün dedim ya, hazır bakanlar orada, işte Adalet Bakanı'na soruluyor, Umut Hakkı Koşu bu falan. Bakan Işıkana da bir emekli ne olacak falan diye soruldu. Sayın Bakanım, emeklilere yönelik bir çalışmanız var mı? Şu an herhangi bir çalışmamız yok. Şu an kamu işçiliğini toplu sözleşme sürecine yoğunlaşmış durumdayız.

    Şu an emeklilerle ilgili bir çalışma kadınların, evet, kadınların da emekli bir çalışmamız söz konusu olacak. O da inşallah, Haziran 6 Temmuz ayında teknik altyapısını hazırladıktan sonra da inşallah ben yaklaşıyorum, direk şeyde inşallah. Eee, teknik bitirdikten sonra da ekonomik koordinasyon kuruna getireceğiz içeriği. İçeriği, içeriği detaylandırmadık, bir analiz yapmamız gerekiyor. Kadınların emeklilik hakkı tanıyacağız ama bunun sırlarını çok iyi bilmemiz lazım. İşte, kaç çocuğu var, engelli olup olmadığına, geçirilen hizmet süresine bakacağız. Ama Sayın Cumhurbaşkanımızın bir müjdesiydi zaten. İnşallah 128’e gelmeden tamamlayacağız.

    Peki efendim, asgari ücrete ara zam söz konusu mu? Çok erken, bunları konuşmak isterim. Çok teşekkürler. Başarılar diliyorum. Vallahi, ona erken, buna erken. Emekli maaşıyla ilgili bir düzen? Ha, o yok ya. O henüz yok. Yani biz niye en son geliyoruz? Asgari ücretle ilgili var mı? O zaten yok. Mehmet Şimşek istemiyor. Emekli var mı? Ya, millet 152.000 lirayla hayatta kalma mücadelesi veriyor. Survivor yani, herkes depresyonda. E sonra bir o oldu, bu oldu. Fesih tamam, fesih mesih. Tamam, anladık, siz bir dönem daha istiyorsunuz. Bunu da ona bir araç ediyorsunuz. Kendinize anladık da, kardeşim, millet acaba kaçıncı sırasında siyasetin? Önem sırasında nerede yani millet? Bir zahmet, acaba bunları da konuşsanıza, bunlara asıl sıra gelse ya. Açlık oyunları yaşıyor millet sokakta. Yani yaşadığımız durum bu ama ya o daha gündemimizde yok falan. Ne güzel ya. Niye? Çünkü biz çok önemli meselelerle uğraşıyoruz şu anda. Size bakamayız canım.

    Yani biraz iktidarın tavrı da bu. Niye, siz siyaseti kendi kendinize hobi olsun diye mi yapıyorsunuz? Yani asıl gündemin bu olması lazım kardeşim. İşte PKK, işte fesi oldu. Suriye'de bilmem ne oldu. İyi hoş da, bunların hepsinin bana bir fayda olarak geri dönmesi lazım. Bunlar bana bir fayda olarak geri dönmüyorsa, ne yapalım yani? Allah sahibine bağışlasın durumuna geliyoruz sonunda.

    Şimdi, bugün Birgün Gazetesi bir haber yapmış. Bunu aslında Boğaz içi yaşananlarla da o kadar paralel ki, şimdi inanılmaz bir yeni depresyon türü. Psikologla röportaj, bir psikiyatristle röportaj yapmışlar. Eee, şunu anlatıyorlar: Diyorlar ki, yeni bir depresyon türü var, yeni mezun depresyonu. Çünkü insanlar gidiyor, okuyor, üniversitede senelerce dirsek çürütüyor. Ne için üniversiteye gidersin? Daha iyi bir iş beklentisi, daha iyi bir gelecek.

  • 31:06 Millet sokakta. Yani yaşadığımız durum bu, ama ya o daha gündemimizde yok falan. Ne güzel ya. Niye? Çünkü biz çok önemli meselelerle uğraşıyoruz şu anda. Size bakamayız canım. Yani biraz iktidarın tavrı da bu. Niye, siz siyaseti kendi kendinize hobi olsun diye mi yapıyorsunuz? Yani asıl gündemin bu olması lazım, kardeşim.

    İşte PKK, işte fesi oldu. Suriye'de bilmem ne oldu. İyi hoş da, bunların hepsinin bana bir faydası olarak geri dönmesi lazım. Bunlar bana bir fayda olarak geri dönmüyorsa, ne yapalım yani? Allah sahibine bağışlasın durumuna geliyoruz sonunda.

    Şimdi, bugün Birgün Gazetesi bir haber yapmış. Bu, aslında Boğaziçi'nde yaşananlarla da o kadar paralel ki. Şimdi inanılmaz bir yeni depresyon türü: Yeni mezun depresyonu. Psikologla, bir psikiyatristle röportaj yapmışlar. Şunu anlatıyorlar: Diyorlar ki yeni bir depresyon türü var. Yeni mezun depresyonu. Çünkü insanlar gidiyor, üniversitede senelerce dirsek çürütüyor. Ne için üniversiteye gidersin? Daha iyi bir iş beklentisi, daha iyi bir gelecek beklentisiyle. Peki, bu var mı? Hayır, bu yok.

    Gençlerle de röportajlar yapılmış. Psikiyatristler ve sosyologlar gençlerle konuşuyorlar. Gençler şunu söylüyor: "Ya, o kadar çalıştım, mezun oldum ama ancak garson olarak iş bulabildim. Garson olarak asgari ücreti ancak kazanıyorum. Her gün çok erken saatte çalışmaya başlıyorum. Gece geç saatlere kadar çalışıyorum ama bir ev kirasını bile ödeyemiyorum. Ya ev kirasını geçtim. Ev kirasını ödesem, ne bileyim, bir sinemaya gidecek bile param olmuyor. Böyle bir hayat mı olur?" İnsanlar böyle bir hayat mı olur diye düşünüyor. Çok haklılar.

    Yani bir jenerasyon depresyonda. Hani AK Partili babası, dayısı, ne bileyim lüks araba koleksiyonu falan yoksa ortada böyle bir durum var. E ne olacak bu gençler? Ne zaman radarına girecek acaba bir zahmet siyasetin? Mesela Sıla Kenar yazmış: "29 yaşında bir Bilkent mezunuyum. Hala tam zamanlı sabit bir işim yok." E o zaman bu büyük büyük siyaset, bu büyük büyük konuşmalar kimin için? Ne için?

    Bugün Cumhurbaşkanı Erdoğan da diyor ki: "Bu fesi kararla beraber, ekonomiye çok olumlu yansımaları olacak. Bölgedeki petrol, işte doğal kaynaklar çıkarılacak falan." E kardeşim, sizin o çıkan doğal kaynakların bu gençlere ne zaman bir faydası olacak? Sevil diyor, "İki üniversite bitiren kızım işsiz." Allah vallahi sabır versin, kolaylık versin.

    Şu durumda, şu ülkede kimse bir şeye yatırım yapar mı? Yani yatırım da yok. Daha geçen haftalarda konuştuk işte; sanayide elektrik tüketimi düşmüş. Bu ne demek? Üretim yavaşlıyor demek. Üretimin yavaşladığı bir yerde yeni iş sahaları nasıl açılacak? Hep vaatler.

    "Ya beni bir dönem daha seçtirin." Hikaye şu: "Ya, yeni anayasayı yapalım biz. He, işte o yeni anayasada öyle bir şey olsun ki cumhurbaşkanı süresiz seçilsin. Bir dönem daha gitsin Erdoğan ve her dönem, 'Ya beni bir dönem daha seçtirin, çok süper olacak bak.' Heh, beni bir dönem daha seçtirin, bak harika olacak falan." Devamlı böyle bir beklenti.

  • 33:07 Kimin için? Ne için? Bugün Cumhurbaşkanı Erdoğan da diyor ki, "Bu fesi kararla beraber ekonomiye çok olumlu yansımaları olacak. Bölgedeki petrol ve doğal kaynaklar çıkarılacak." E kardeşim, o çıkan doğal kaynakların bu gençlere ne zaman bir faydası olacak? Sevil diyor, "İki üniversite bitiren kızım işsiz." Allah, vallahi sabır versin, kolaylık versin. Şu durumda, şu ülkede kimse bir şeye yatırım yapar mı? Yani yatırım da yok. Eee, daha geçen haftalarda konuştuk; işte sanayide elektrik tüketimi düşmüş. Bu ne demek? Üretim yavaşlıyor demek. Üretimin yavaşladığı bir yerde yeni iş sahaları nasıl açılacak? Hep vaatler.

    "Ya beni bir dönem daha seçtirin." Hikaye şu: "Ya yeni anayasayı yapalım biz. He işte o yeni anayasada öyle bir şey olsun ki, Cumhurbaşkanı süresiz seçilsin. Bir dönem daha gitsin Erdoğan ve her dönem, ya beni bir dönem daha seçtirin, çok süper olacak, bak. Heh, beni bir dönem daha seçtirin, bak, harika olacak." Devamlı böyle bir beklenti. 25 sene böyle geçti. Bak, bir sefer daha, bir sefer sonra süper olacak her şey ve hiçbir zaman daha iyi olmadı. Git gide daha kötü, daha kötüye gidiyor. "Yok, yok, bu sefer vallahi çok iyi olacak." Bu sefer vallahi çok iyi olacak diye, diye, diye, 25 sene geçti. Yani 25 sene ne ekonomik anlamda ne özgürlükler anlamında daha iyi bir yere gelmedik. Çünkü özgürlükten anladığı da başka bir şey iktidarın.

    Özgürlükten anlaşılan şu, abiciğim: Nurettin Yıldız denilen kişi, ne diyelim buna, artık vaiz mi, ne? Türkiye'de imam hatip okumuş, sonra Mekke'de ilahiyat çalışıyor ve çeşitli vaazlar veriyor. Aslında radyo sohbetçisi bu değil mi? Dost FM falan, Rehber Radyo, bir şeyler. Buralarda insanlarla sohbet eden bir isim Nurettin Yıldız. Ama yıllardır bu fundamentalist fikirleriyle biliniyor. Eee, Boğaziçi Üniversitesi'nde bir konuşma yapmak için davet edildi. Çünkü şimdi demokrasiden anlaşılan bu. Boğaziçi Üniversitesi'nde bir kayyum rektör atandı ve iktidar hep şunu mesaj veriyor: “İktidar ve iktidara yakın gruplar diyeyim, aha biz bu Boğaziçi'ni fethettik.” Sanki bir düşman toprağı, bir darül harp muamelesi. Boğaziçi'ne enteresan. Neden? Bir yanında da kültür savaşı.

    Bu zamana kadar hep İslamcılar şunu öne sürdüler: "Ya işte laikler bir toplum mühendisliğiyle, aslında toplumu tutuyor." Normalde toplumu salsan kimse laik falan olmak istemiyor. Herkes altın çağ, işte o herkes böyle fundamentalist İslamcı olmak istiyor söylemi. Fakat bir türlü gerçekleşmeyince, 25 yıldır kendileri en ağır şekilde toplum mühendisliğine giriştiler ve şimdi de, "Vay, biz Boğaziçi'ni fethettik." Dolayısıyla böyle en ekstrem unsurlar gelsin, Boğaziçi'nde konferans versin falan. Boğaziçi'nde Bisak grubu da böyle bir açıklama yayınladı. Burada, eee, işte bunlar diyorlar, daima fikir ve ifade hürriyetini gündem ederek mağduriyet söylemi üreten bu çevreler, Nurettin Yıldız'ın gelmesini protesto eden çevrelerden bahsediyor. İki yüzlülerini bu hadisede de göstermiştir.

    Bir dakika arkadaşlar, yalnız ifade özgürlüğü...

  • 35:08 İdara yakın gruplar diyeyim. Aha, biz bu Boğaziçi'ni fethettik. Sanki bir düşman toprağı, bir darül harp muamelesi. Boğaziçi enteresan. Neden? Bir yanına da kültür savaşı var. Bu zamana kadar hep İslamcılar şunu öne sürdüler: "Ya işte, laikler bir toplum mühendisiyle aslında toplumu tutuyor." Normalde toplumu salsan, kimse laik falan olmak istemiyor. Herkes altın çağ, işte o herkes fundamentalist İslamcı olmak istiyor söylemi. Fakat bir türlü gerçekleşmeyince, 25 yıldır kendileri en ağır şekilde toplum mühendisliğine giriştiler ve şimdi de, "vay, biz Boğaziçi'ni fethettik." Dolayısıyla, böyle en ekstrem unsurlar gelsin, Boğaziçi'nde konferans versin falan.

    Boğaziçi Bisak grubu da böyle bir açıklama yayınladı. Burada, "Bunlar diyorlar, daima fikir ve ifade hürriyetini gündem ederek mağduriyet söylemi üreten çevreler" Nurettin Yıldız'ın gelmesini protesto eden çevrelerden bahsediyor. İki yüzlülüklerini bu hadisede de göstermiştir.

    Bir dakika, arkadaşlar. Yalnız ifade özgürlüğü dersi verecek sizler son kişilersiniz. Çünkü ifade özgürlüğü tek taraflı işlemiyor, tatlım. Sizin kayyum rektör atandığından itibaren, birinci günden itibaren kampüse dövülen, kampüse girmesi yasaklanan arkadaşlarınızla ilgili iki kelamınız oldu mu? Çok biliyorsanız ve insanlara ifade özgürlüğü dersi verecek kadar kendinizi yetkin görüyorsanız, bir çıt dediğinizi duyduk mu bu konuda? Duymadık. Çünkü sizin derdiniz ifade özgürlüğü değil. Dolayısıyla, yapmış olduğunuz açıklamada ifade özgürlüğünden de bahsedemezsiniz. Açık konuşun. Deyin ki, "Hayır kardeşim, biz şeriat getirilmesini istiyoruz. İfade özgürlüğü de istemiyoruz. Dolayısıyla, ifade özgürlüğü diyen grupların bizimle bir alakası olamaz," deyin. "Biz zaten bu grupları bastırmak istiyoruz," deyin.

    Siz dürüstseniz, sizin böyle bir açıklama yayınlamanız lazım. Karnınızdan konuşmayın. Kendinizi farklı lanse edip kendinize mağduriyet devşirmeyin. Zaten kampüse konuşmaya çağırdığınız kişi bir kadın düşmanı. 6 yaşında çocukların evlendirilmesini savunan birisi. İşte, alın buyurun, adamın zaten konuşmaları herkesin malum. Evlilikle ilgili, "Şeriatımız İslam'ın yaş haddi yoktur." Bu ne demek? Blue çağından önce de bir çocuk evlenebilir. Çocuklar arası nikah da yapılabilir. Biliyorsunuz, bu konuşması çok popüler zaten. En fundamentalist yorumları tepki göstereceği de biliniyordu zaten. En küçük, böyle arkalarda bir konferans salonunda yapıyorlar etkinliği ve oraya da Nurettin Yıldız kaçarak giriyor.

    Ha, madem kendinize bu kadar güveniyorsunuz, geç protestocu öğrencilerin arasından, ne var? İfade özgürlüğü demiyor musunuz? Tamam, ben de buradan geçiyorum. Bu öğrenciler de beni protesto ediyor. Ne var, diyeceksin. Korkmayacaksın o zaman. Şimdi atıp tutmak kolay. Arkalardan giriyor kendisi. E tabii ki konuşması sırasında da protesto ediliyor. Bir öğrenci Nurettin Yıldız'a yumurta atıyor. Faturasını Allah'a sunacağı, bütün bedelleri ödemeye hazır insandır. Olmalıdır. Ama bedava bedel, bedava fatura da Müslümanca değildir.

  • 37:15 Savunan birisi, "İşte alın, buyurun! Adamın zaten konuşmaları herkesin malum." diyor. Evlilikle ilgili şeriatımız, İslam'ın yaş haddi yoktur. Bu ne demek? Blu çağından önce de bir çocuk evlenebilir. Çocuklar arası nikah da yapılabilir. Biliyorsunuz, bu konuşması çok popüler zaten. En fundamentalist yorumları tepki göstereceği de biliniyordu. En küçük böyle arkalarda bir konferans salonunda yapıyorlar etkinliği ve oraya da Nurettin Yıldız kaçarak giriyor.

    "Madem kendinize bu kadar güveniyorsunuz, geç protestocu öğrencilerin arasından, ne var? İfade özgürlüğü demiyor musunuz? Tamam, ben de buradan geçiyorum. Bu öğrenciler de beni protesto ediyor. Ne var diyeceksiniz? Korkmayacaksınız o zaman."

    Şimdi atıp tutmak kolay; arkalardan giriyor kendisi. Ve tabii ki konuşması sırasında da protesto ediliyor. Bir öğrenci, Nurettin Yıldız'a yumurta atıyor. "Faturasını Allah'a sunacağı, bütün bedelleri ödemeye hazır insandır." Olmalıdır. Ama bedava bedel, bedava fatura da Müslümanca değildir. Şikayet heyecanı, basit izzetçilik, grupçuluk gibi sebeplerle Müslüman kendisini harcatmamalı, ama ilk durmasını da bilmeli diye umuyoruz, tavsiye ediyoruz.

    Benim gerginliğim yok, ama ben bir gerginlik görmüyorum. Çok sloganca yaşasın, tam o sırada dışarıda da protestolar yaşandı. Bazı öğrenciler, tabii protesto etmek istediler Nurettin Yıldız'ın Boğaziçi'nde konuşmasını. Şimdi polis de önlem almış. Yani konuşma güvenli bir şekilde yapılabilsin; protestocular bir yerde kalsın. Konuşma da güvenli şekilde yapılsın diye. Bakın bu doğru, normal koşullar altında.

    Peki, herkesin değil mi? Pek çok kanaat önderi var. Sadece böyle fundamentalist, şerefist kanaat önderleri yok Türkiye'de. Daha solda, daha liberalde kanaat önderleri var. Onların konuşmalarında acaba polisimiz aynı şekilde koruyor mu? Yoksa, "Ya öyle şey edersen gelirler, döverler," diye kenardan mı izliyor? Şimdi mesele bu değil mi? Nice şey gördük ya öyle de dersen, "Hay Allah," falan diye. Hatta tam tersine, hani devletin müdahale ettiğini görüyoruz değil mi? Herkesin ifade özgürlüğüne böyle saygı mı gösteriyor? Kolluk, kocaman bir soru işareti.

    Neyse, orada tabii öğrencilerle polisler arasında itişme kakışma yaşanıyor. Öğrenciler ciddi anlamda yaralananlar var; fotoğraflarını görüyorsunuz. Elleri, kolları yaralanmış. Yalnız tabii yaralanan polis memurları da oldu. O inşaat çukurunun fotoğrafı da var; böyle orada bir inşaat var, 5 metre enine de bir yer kazılmış. Böyle anlaşılan orada itişme kakışmada bazı polis memurları da buradan aşağı yuvarlanmışlar. Dolayısıyla yaralanan polis memurları da oldu; böyle bir manzara.

    Bu olayın ardından 97 kişi gözaltına alındı. 82 serbest bırakıldı; 15 kişi adliyeye sevk edildi. Aralarında T24'ten gazeteci arkadaşımız da var. Gazeteci arkadaşımızı polis, ters kelepçeleyerek gözaltına aldı. Gözlüğü kırılmış, fotoğraf makinesine el koymuş; bunları görüntülediği için herhalde. Gazeteci olarak orada kendisi, tutuklama talep etti savcı bu 15 kişiyle ilgili. Yani böyle...

  • 40:01 mi? Herkesin ifade özgürlüğüne böyle saygı mı gösteriyor? Eee, kolluk kocaman bir soru işareti. Neyse, orada tabii öğrencilerle polisler arasında itişme kakışma yaşanıyor. Öğrenciler ciddi anlamda yaralananlar var. Fotoğraflarını görüyorsunuz; elleri, kolları yaralanmış. Yalnız tabii yaralanan polis memurları da oldu. Eee, o inşaat çukurunun fotoğrafı da var. Böyle, orada bir inşaat var. 5 metre enine de bir yer kazılmış. Anlaşılan, orada itişme kakışmada bazı polis memurları da buradan aşağı yuvarlanmışlar. Dolayısıyla yaralanan polis memurları da oldu. Böyle bir manzara.

    Bu olayın ardından 97 kişi gözaltına alındı. Eee, 82 serbest bırakıldı. 15 kişi adliyeye sevk edildi. Aralarında T24'ten gazeteci arkadaşımız da var. Gazeteci arkadaşımızı polis ters kelepçeleyerek gözaltına aldı. Gözlüğü kırılmış. Fotoğraf makinesine el koymuş; bunları görüntülediği için herhalde. Eee, gazeteci olarak orada tutuklama talep etti savcı, bu 15 kişiyle ilgili. Yani böyle bir manzarayla karşı karşıyayız, maalesef. Yani demokrasi mi demiştiniz? Alın size demokrasi.

    Bu arada, eee sorguda arkadaşlarımıza sorulanlar şunlar: "Eylem esnasında Boğaziçi iktidarının arka bahçesi değil. Üniversiteler bizimdir, bizimle özgürleşecek. Nurettin defol. Üniversiteler bizim. Öğrenciler burada. Nurettin nerede? Nurettin Yıldız, üniversiteden defol. Susmuyoruz, korkmuyoruz. İtaat etmiyoruz. Türkiye laiktir, laik kalacak. Şeriata faşizme karanlığa geçit yok. İtaat yok, isyan var. Polis simit sat, onurlu yaşa. Simit satmak yetmez, bu halk sizi affetmez. Tarikata barikat, kahrolsun şeriat. Gök polis medya, bu ablıkta dağılacak. ÖGB defol. Bu kampüsler bizim, kadın düşmanı yobaz AKP. Kampüste sapığın ne işi var?"

    Sloganları attınız. Tespit edilmiştir. Bu hususta "ifadenizi veriniz" diye sorulmuş. Şimdi bunun neresi suç? Ben anlayamadım. Hangisi suç bu sloganlardan? "Şeriata geçit yok" mu suç? Artık suç mu oldu o, mesela? O nedir yani burada? Anlayamadım ben. "Kadın düşmanı yobaz istemiyoruz" demiş. Suç mu mesela? Ne ya binaen sorulmuş? Bu da ilginç. Yeni bir şey çıkarıldı; devlet onaylı sloganlar ve devlet onaylı olmayan sloganlar hikayesi adeta o çerçevede, yani. Çok ilginç.

    Şimdi bakalım, arkadaşlarımızla ilgili ne karar çıkacak acaba? Yani gazeteci arkadaşımızın tutuklanması kabul edilemez. Bir gazeteci işini yaptığı için tutuklanabilir mi, Allah aşkına? Yani ama sonra işte "aa Türkiye daha demokratik olacak" deyip, hiç merak etmeyin falan denilecek. Yine muhtemelen şöyle şeyler söylenecek yeni anayasa tartışmaları başladığında: "Ya işte böyle şeyler oluyor, ama bakın yeni anayasada bunları da eee düzenleyeceğiz. Bundan sonra insanlar tutuklanmayacak, merak etmeyin" gibi böyle bir bal çalınacağını düşünüyorum. Hepimizin ağzına at baba bekle diyeceğim. At fava bekle diyeceğim.

    Bütün bunlar olurken Mehmet Şimşek de Londra'da eee yatırımcıları ikna etmeye çalışıyor. Şimdi muhtemelen işte bu PKK'nın kendini feshetmesi falan hikayesi bir artı olarak yazacaktır. Mehmet Şimşek bunun reperkasyonlarını takip ediyor.

  • 42:14 ruz demiş. Suç mu mesela? Ne ya binaen sorulmuş? Bu da ilginç. Yeni bir şey çıkarıldı. Devlet onaylı sloganlar ve devlet onaylı olmayan sloganlar hikayesi adeta o çerçevede yani. Çok ilginç.

    Şimdi bakalım, arkadaşlarımızla ilgili ne karar çıkacak acaba? Yani gazeteci arkadaşımızın tutuklanması kabul edilemez. Bir gazeteci işini yaptığı için tutuklanabilir mi, Allah aşkına? Yani, ama sonra işte "aa Türkiye daha demokratik olacak." "Ay, hiç merak etmeyin" falan. Yine muhtemelen şöyle şeyler söylenecek. Yeni anayasa tartışmaları başladığı zaman, "Ya işte böyle şeyler oluyor ama bakın yeni anayasada bunları da düzenleyeceğiz. Bundan sonra insanlar tutuklanmayacak, merak etmeyin" falan gibi böyle bir bal çalınacağını düşünüyorum. Hepimizin ağzına at, "baba bekle" diyeceğim. "At fava bekle" diyeceğim.

    Bütün bunlar olurken Mehmet Şimşek de Londra'da yatırımcıları ikna etmeye çalışıyor. Şimdi muhtemelen işte bu PKK'nın kendini feshetmesi falan hikayesi bir artı olarak yazacaktır. Mehmet Şimşek bunun reklamını yapacaktır. Şara ile ilgili; Elşara, Suriye devlet başkanı malumunuz, 6 ayda nereden nereye bak, bu Şara'nın 6 ay önce çekilmiş fotoğrafı. O zamanlar Amerika Birleşik Devletleri tarafından aranıyordu; bayağı kendisine 10 milyon dolar ödül konmuştu. Sonra birdenbire, "E, burada Türkiye'nin de etkisi büyük." E, Elşara hükümeti üzerinde biliyorsunuz, Esad devrildi. Elşara iktidara geldi.

    Şimdi diğer gruplarla beraber işte Suriye'nin yeniden kurulumu, yeniden anayasa yazımı falan, yeni bir süreç başladı. Hakikaten bu enteresan; yani dünya literatürüne geçecek bir süreç. Ve bunu Donald Trump şöyle söyledi. Suudi Arabistan'da Riyad'taydı. "Ya bunu dedi, hem bin Selman söyledi, hem Erdoğan dostum aradı beni, söyledi ya işte Suriye'ye yaptırımları kaldır." E, "Elşara hazır anlaşmaya falan" diye. Suriye'ye yaptırımlar kaldırıldı gibi çok önemli.

    Niye önemli? Yarın Nefes gazetesi yazdım bununla ilgili. 2011'den beri başlayan Amerika'nın uyguladığı yaptırımlar Suriye'ye söz konusu. Bundan dolayı tabii Suriye'nin yeniden inşası mümkün değildi. Şimdi bu yaptırımların kaldırılması önemli. Ha, bunlar Türkiye'ye artı yazar mı? Yazar. Tabii bu işin farklı tarafı. Kompartmanize ederek bakmak durumundayız.

    Eee, Trump da Şara'dan dört tane şey istemiş. Demiş ki, "Ya İsrail'le ilişkileri normalleştir." Zaten Şara hükümeti buna karşı değil aslında. Kendi tabanını bir miktar ikna etmesi gerekecektir. Eee, bütün yabancı savaşlar Suriye'den ayrılsın diyor. Eee, Filistinli teröristleri de deport edin diyor. Zaten buna başlamıştı Şara; bazı İran'a yakın, İslami cihat liderlerini deport etmişti falan. Eee, diyor ki birleşik bir Amerika Birleşik Devletleri'ne IŞİD'e karşı mücadelede destek ol. Tamam, zaten HTŞ grubu da IŞİD'e karşı savaşan gruplardan bir tanesi. Okey, buna da çek koy. Ve diyor ki, IŞİD'lilerin bulunduğu bu Elhol gibi kampların idaresini, yönetimini elinize alın. Diyor, Elşara'ya burada büyük ölçüde bir uzlaşma sağlanacaktır diye düşünüyorum. Eee, İsrail Suriye'ye...

  • 44:12 Tabii, Suriye'nin yeniden inşası mümkün değildi. Şimdi bu yaptırımların kaldırılması önemli. Ha, bunlar Türkiye'ye artı yazar mı? Yazar. Tabii, bu işin farklı tarafı. Kompartmentalize ederek bakmak durumundayız.

    Eee, Trump da Şera'dan dört tane şey istemiş. Demiş ki, "Ya İsrail'le ilişkileri normalleştir." Zaten Şera hükümeti buna karşı değil aslında. Kendi tabanını bir miktar ikna etmesi gerekecektir. Eee, bütün yabancı savaşlar Suriye'den ayrılsın diyor. Eee, Filistinli teröristleri de deport edin diyor. Zaten buna başlamıştı Şera. Bazı İran’a yakın İslami cihat liderlerini deport etmişti falan.

    Eee, diyor ki birleşik bir Amerika Birleşik Devletleri'ne IŞİD'e karşı mücadelede destek ol. Tamam, zaten HTŞ grubu da IŞİD’e karşı savaşan gruplardan biri. Okey, buna da çek koy. Ve diyor ki IŞİD’lilerin bulunduğu bu Elhol gibi kampların idaresini, yönetimini elinize alın. Diyor, Elşara’da burada büyük ölçüde bir uzlaşma sağlanacaktır diye düşünüyorum.

    Eee, İsrail Suriye’ye yönelik yaptırımların kaldırılmasını istemiyordu ama Trump takmıyor. Yani, tam olarak o eski alışık olduğumuz Cumhuriyetçiler gibi değil. Trump takmıyor adam. Başka şeye bakarım ben diyor. "Ha, diyor İsrail tamam, o stratejik ortağımız, müttefikimiz falan, tamam ama diyor hani Amerika first diyor kardeşim. Yani Netanyahus sen de yerini bileceksin" diyor.

    Böyle bir adam Donald Trump. Yeni bir dönem. Benim anladığım kadarıyla Erdoğan yönetimi de Trump'ın bugını çözmüş durumda. Çözmüşler. Yani iki salla bir bağla, hani şey anlamında, eee, argo anlamda, eee, Donald Trump’ı nasıl ikna edeceklerini biliyorlar.

    Şimdi tabii, Suriye’ye yaptırımların kalkması ve Şera’nın Donald Trump’la görüşmesi falan, hakikaten böyle ne olursa olsun tarihi bir şey. Böyle enteresan bir görüşme. Bu görüşmeye Cumhurbaşkanı Erdoğan da bir video konferansla bağlandı. Bunlar tabii e, yani uluslararası arenada Türkiye’ye artı yazar.

    Artı yazar ama bize hayrı olur mu, Enes Hoca? Merhaba. Bize hayrı olur mu? Eee, aslında olur. Yani nihayetinde, eee, bizim aslında şey yapabildiğimiz, daha doğrusu müdahil olabileceğimiz alanlarda bize faydası olur. Fakat biz konusunu tekrar bir konuşmamız gerekiyor. Yani biz derken, bu ülkenin vatandaşları mı? Biz derken, bu ülkenin iktidarı mı? Eee, bu ikisi arasında bu ikilik devam ettiği sürece, o zaman iktidara faydası olacak şeyin bize çok bir faydası olmayacağını söyleyebiliriz.

    Şimdi baktığımızda ne yapıyor aslında Mehmet Şimşek? İşte Londra’da hakikaten uzun süre sonra EBRD Türkiye için bir şey düzenlemiş oldu. EBRD, Avrupa Yatırım ve Kalkınma Bankası. Şimdi, eee, bu toplantı aslında önemli. Çünkü bizim ekonomi yönetimimizin neyi var? Aslında şöyle bir sıkıntısı var. Eee, inandırıcılık noktasında sıkıntısı var. Onun için bu uluslararası toplantılar çok önemli.

    Fakat bu toplantıda enteresan bir şey de oldu. Eee, tabii sadece Mehmet Şimşek gitmiyor. İşte Merkez Bankası yetkilileri de gidiyor. Eee, Cevd Akçay da işte…

  • 46:19 Olur yani, nihayetinde bizim aslında şey yapabildiğimiz, daha doğrusu müdahil olabileceğimiz alanlarda bize faydası olur. Fakat biz konusunu tekrar bir konuşmamız gerekiyor. Yani biz derken, bu ülkenin vatandaşları mı? Biz derken, bu ülkenin iktidarı mı? Bu ikisi arasında bu ikilik devam ettiği sürece, o zaman iktidara faydası olacak şeyin bize çok bir faydası olmayacağını söyleyebiliriz.

    Şimdi baktığımızda, ne yapıyor aslında Mehmet Şimşek? İşte Londra'da hakikaten uzun süre sonra EBRD Türkiye için bir şey düzenlemiş oldu. EBRD, Avrupa Yeniden İmar ve Kalkınma Bankası. Şimdi, bu toplantı aslında önemli. Çünkü bizim ekonomi yönetimimizin neyi var? Aslında şöyle bir sıkıntısı var; inandırıcılık noktasında sıkıntısı var. Onun için bu uluslararası toplantılar çok önemli. Fakat bu toplantıda enteresan bir şey de oldu. Tabii sadece Mehmet Şimşek gitmiyor. Merkez Bankası yetkilileri de gidiyor. Cevdet Akçay, Merkez Bankası Başkan Yardımcısı. Onun bahsettiği bir şey var. Diyor ki, aslında çok kısaca özetlersek, biz tabii bir dezenflasyon programı uyguluyoruz ama piyasa buna nasıl tepki verirse, aslında bu programın geleceğini o belirler.

    Şimdi burada şeyi anlıyorum. Yani bir plan yaparsınız, planınızı bozan şeyler olabilir. Fakat buradaki sorun ne esasen? Bunu açık açık tespit etmek lazım. Merkez Bankası, her Para Politikası Kurulu toplantısından sonra açıkladığı metinde, mali politikaların bir şekilde para politikalarına uyumlu hale gelmesinden bahsediyor. Diyor ki, "Biz çok sıkı bir para politikası uyguluyoruz," ki bence o kadar sıkı değildi. Biz uyguluyoruz, maliye de aslında buna uyum sağlamalı. Fakat orada biz bir uyum görmedik. Hatta Mehmet Şimşek'in açıkladığı Cevdet Yılmaz'la beraber bir tasarruf planı vardı. Onun sonuçlarını da alamadık. Yani ne oldu, ne bitti, bir şey göremiyoruz.

    Orada baktığımızda da, faiz ödemelerinin yükü arttığı için aslında maliye konusunda bir sıkılaştırma pek mümkün gözükmüyor gibi oluyor. Şimdi, ibre maliyeden şeye mi döndü acaba? Hani vatandaş inanmıyor, kardeşim; şirketler inanmıyor falan; piyasa aktörleri inanmıyor. Ona mı döndü? Yani bunu yapmamak lazım. Eğer sizin bir inandırıcılık probleminiz varsa, burada piyasa aktörlerinden ziyade o piyasayı yönlendirme gücü olan diğer aktörlere bakmamız lazım.

    Ki ben hep şunu söylüyorum; yani Türkiye'de piyasa aktörü, politik aktör, şu da bu da hakikaten Erdoğan. Yani Mehmet Şimşek'le ilgili bakın en son genel yine AK Parti, yani sahibi İhsan Aktaş mıydı? AK Parti MYK üyesi falan gibi bir şeydi sanırım, onun yaptığı ankette bakıyorsunuz; katılımcıların %67.3'ü ekonomi yönetimine güvenmiyor. Katılımcıların %26.1'i hiç güvenmiyor. Yani 67 nokta içinde. Evet. Şimdi, adam yani bunu ekonomi yönetimi diye sormayın, tamam mı? Bunun yönetimi tabii. Bunu işte süre.

  • 48:25 Faiz ödemelerinin yükü arttığı için aslında maliye konusunda bir sıkılaştırma pek mümkün gözükmüyor gibi oluyor. Şimdi ibre, maliyeden başka bir şeye mi döndü acaba? Hani vatandaş inanmıyor, kardeşim, şirketler inanmıyor falan. Piyasa aktörleri de inanmıyor. Buna mı döndü yani? Bunu yapmamak lazım. Eğer sizin bir inandırıcılık probleminiz varsa, burada piyasa aktörlerinden ziyade o piyasayı yönlendirme gücü olan diğer aktörlere bakmamız lazım. Ki ben hep şunu söylüyorum: Türkiye'de piyasa aktörleri de, politik aktörler de, hakikaten Erdoğan — yani Mehmet Şimşek ile ilgili bakın; en son genel, yine AK Parti'den, sanırım İhsan Aktaş, AK Parti MYK üyesi falan gibi bir şeydi. Bakıyorsunuz, yani şeye güven var mı? Katılımcıların %67.3'ü ekonomi yönetimine güvenmiyor. Katılımcıların %26.1'i hiç güvenmiyor. Yani 67 noktayı içinde… Evet.

    Şimdi adam, yani bunu ekonomi yönetimi diye sormayın, tamam mı? Bunu yönetimi, tabii. Bunu işte süreci sorun, aynı şey. Ne diyorsun? Öcalan şey olsun mu? Hayır, ama Erdoğan derse tamam diyor. Bence muhalefetin kaçırdığı nokta hep bu ya. Evet. Esas tespit etmemiz gereken nokta bu. Tamam mı? Onun için ben hep diyorum; yani Mehmet Şimşek'i sabaha kadar eleştirebilirsiniz, Merkez Bankası yönetimine eleştirmenin bir anlamı yok, yani. Önemli ya. Hatta zaten bilerek de dövdürüyor Erdoğan bunu. Bakanları bilerek dövdürüyor, yani tabiri caizse.

    Tabii orası zaten ayrı. Mesela bir ara öyle Özlem Zengin vardı, hani onu çok ön plana atıyordu bazı konularda. İşte şimdi Mehmet Şimşek, yarın bir gün başka konuda başka biri olur. Cumhurbaşkanı yardımcıları, daha önce başka şeyler konusunda. Adalet Bakanı hakeza; orada bir ikilik olduğu söyleniyor. İstanbul Adalet Bakanı farklı, Ankara farklı falan gibi. Şimdi bu itme, çekme vesaire durumlar, maalesef çok demokratik olmayan yöntemler uygulanıyor. Tamam mı? Böyle baskıcı olmak istediğin zaman, mecburen tek kişi de temerküz ediyor.

    Şimdi bunu tespit ettikten sonra aslında bu toplantıların önemine bakmak lazım. Çünkü bunu biz görüyorsak, yabancı yatırımcı da bunu zaten görüyordur. Yabancı yatırımcı, "Ya Mehmet Şimşek çok bilgili bir bankacı, çok iyi bir bankacı, çok da iyi bir vizyonu var," demiyor. Gerçekleşmelere bakıyor. Tamam mı? O gerçekleşmelere baktığı için, aslında hep ilk sorulan soru şu oluyor: Programın Erdoğan'ın bakış açısı ne? Programa güveniyor mu? İlk cevabımız da şu oluyor: "Erdoğan bu programın arkasında." Ama program ne diye sorduğunda, orada işte "enflasyon düşürme programı," diyorlar ama onun ayrıntısı hala muğlak. Yani orada bir şey bulamıyoruz.

    Maalesef, ilk sorunun bu olması, neredeyse her toplantıda — bu arada ilk soru dediğim, hani kamuya açık veya açık olmayan diye ekleyeyim — bu oluyor. Erdoğan'ın desteği ne kadar? E bunu gördükten sonra bence muhalefetin de biraz ona göre bir şey yapması sanki daha iyi olur gibi. Baktığınız zaman…

  • 50:35 Şimdi bunu tespit ettikten sonra aslında bu toplantıların önemine bakmak lazım. Çünkü bunu biz görüyorsak, bunu zaten yabancı yatırımcı da görüyor. Yabancı yatırımcı, "Ya Mehmet Şimşek çok bilgili bir bankacı, çok iyi bir bankacı. Çok da iyi bir vizyonu var," falan demiyor. Gerçekleşmelere bakıyor. Tamam mı? O gerçekleşmelere baktığı için zaten aslında hep ilk sorulan soru şu oluyor: Programa Erdoğan'ın bakış açısı ne? Programa güveniyor mu? İlk cevabımız da şu oluyor: Erdoğan bu programın arkasında ama program ne diye sorduğunda orada işte enflasyonu düşürme programı diyorlar ama onun ayrıntısı hala muğlak. Yani orada bir şey bulamıyoruz.

    Maalesef bu ilk sorunun neredeyse her toplantıda gündeme gelmesi, kamuya açık veya açık olmayan olarak, sürekli karşımıza çıkıyor. İlk soru hep bu oluyor: Erdoğan'ın desteği ne kadar? Bunu gördükten sonra bence muhalefetin de biraz ona göre bir şey yapması sanki daha iyi olur gibi.

    Baktığınız zaman, örneğin bu Kürt sorunuyla ilgili, sen bana bir tweet atmıştın. Timotei işin, Şimşek Kürt sorunuyla ilgili, daha doğrusu Kürt barışıyla ilgili, artık diyeyim, ne söylemiş? "Ekonomik bir kazanç olabilir. Çünkü 46 yılda 1.8 trilyon dolar harcamışız," demiş. "Bölgesel jeopolitiğe yardımcı olur," demiş. "İç siyasetteki stres noktaları azaltılabilir," demiş. Aslında bir öngörülebilirlikten bahsediyor yine. Hani risk azaltımı ile ilgili bir şeyden bahsediyor. Fakat burada yine aynı konu var: Erdoğan buna nasıl yaklaşacak? Erdoğan ne diyecek veya Erdoğan'ın ne denileceği nasıl konuşulacak? Tamam mı? Hani kendi ağzıyla mı konuşacak, yoksa başka bir türlü bir açıklama mı yapacak? Yoksa gene çekme bırakma taktiği mi uygulayacak? Birileri AK Parti içinden karşı çıkacak, birileri çıkmayacak. Aynı biraz önce bahsettiğim anketteki gibi.

    Yani sürekli biz neyi görüyoruz? AK Parti'nin bir kısmında Mehmet Şimşek çok yoğun bir şekilde eleştiriliyor. Kısmen haklı eleştiriler de var. Yani reel sektörün kredi, finansman sorunu vesaire gibi. Ama baktığınız zaman gerçekten bu kredi finansman sorunu çözülsün diye mi eleştiriliyor, yoksa orada bir güç mücadelesinden dolayı, yani güce yakın olmakla ilgili o mesafe ile ilgili mi eleştiriliyor? Açıkçası orada şüpheler var. Hani ben kırınca bu Mehmet Şimşek toplantısının etkisini böyle özetleyebilirim.

    Diğer herhangi bir konuda, işte jeopolitiğin Suriye, İsrail meselesi, Ukrayna, Rusya meselesi, şu bu falan filan, o konularda bizim ekonomi yönetimimizin bir öngörüsü var mı, emin değilim. Şimdi şöyle bir şey var: Bak, şu olmaz mı? Daha yani ekonomi yönetiminden öte, mesela sabah Trump'ın bu yaptırımları kaldırdığı haberi geldi. Direkt borsada emlak konut ve müteahhitlik şirketleri uçtu. Çünkü ne olacak? Türkiye orada çatır çatır inşaat yapacak. Şimdi bu zamana kadar insanlar, hani yine belki yapardın ama kimse Amerika Birleşik Devletleri'nin...

  • 52:38 Aklı eleştiriler de var. Yani reel sektörün, işte kredi, finansman sorunu vesaire gibi. Ama baktığınız zaman gerçekten bu kredi ve finansman sorunu çözülsün diye mi eleştiriliyor, yoksa orada bir güç mücadelesinden dolayı mı, yani güce yakın olmakla ilgili o mesafe ile ilgili mi eleştiriliyor? Açıkçası orada şüpheler var. Ben kırınca bu Mehmet Şimşek toplantısının etkisini böyle özetleyebilirim.

    Diğer herhangi bir konuda, işte jeopolitiğin, Suriye, İsrail meselesi, Ukrayna, Rusya meselesi gibi konularda bizim ekonomi yönetimimizin bir öngörüsü var mı, emin değilim. Bence şu var: Ekonomi yönetiminden öte, mesela sabah Trump'ın bu yaptırımları kaldırdığı haberi geldi. Direkt borsada emlak konut ve müteahhitlik şirketleri uçtu. Çünkü ne olacak? Türkiye girecek orada çatır çatır inşaat yapacak. Şimdiye kadar insanlar belki yine yapardın ama kimse Amerika Birleşik Devletleri'nin kara listesine girmek istemez. Yani bir silah sistemini kullanıyorsun; işte pek çok yurt dışından mal alıyorsun falan. Dolayısıyla kimse dokunamıyordu Suriye'ye. Yaptırımlar kalkınca hem oraya para akışı olacak, uluslararası örgütlerin fondur, şudur, budur gibi çeşitli Birleşmiş Milletler ofisleri çalışma yapmaya başladılar. Yani orası yeniden inşa edilecek. Dolayısıyla bu işte Türk müteahhitlik firmalarına düşer.

    Hülo diye bir durum var. Yani bu arada kesinlikle düşer. Çünkü hakikaten bölgede bu taahhüt işkileri konusunda Türkiye, dünyada bir numara zaten. Suriye havuzu var, hız var, yakınlığı var. Suriye'nin hemen burada olması, gitmesi kolay değil. Gaz var. Gazze'nin yeniden yapılanması var. İsrail de çok ciddi sıkıntılar çekiyor. Hem ekonomik sıkıntıları var, hem de orada çoğu iş durmuş durumda. Oranın da tekrar hareketlenmesi var. Suriye'nin zaten birçok şeyi var burada, ama mesela ben birkaç şeyle konuşmuştum; inşaat sektöründen insanlarla daha önce Irak'ta iş yaparken tüm işlerinin yarım kaldığından neredeyse ve ödeme alma zorluklarından bahsetmişlerdi. Ve şöyle bir görüş birliği var gibi neredeyse: "Ya, Amerika'nın olduğu yere girilmez çünkü yarım bırakıyorlar."

    Şimdi Suriye'de işler nasıl ilerleyecek? Yani hemen herkes her an Suriye'de Amerika yok ya. Burada enteresan tarafı o. Şimdi Amerika askerlerini çekmek istiyor ya Donald Trump, dolayısıyla orada bir avantajı olacak. Aslında zaten onu öyle değerlendiriyor. Bütün uluslararası uzmanlar da büyük ölçüde buna katılıyor. Yani burada Suriye aksı değiştirmiş oluyor. İran, Rusya aksından çıkıp tamamıyla Körfez aksına girmiş oluyor. Dolayısıyla Türkiye ile Suudi Arabistan'a kalmış oluyor. Büyük ölçüde meydan, yani İran'ın etkisi sıfıra inince gibi bir durum var. Tabii, benim de orada vurguladığım şey oydu. Yani Irak'taki durum farklı. Onu bir operasyon…

  • 54:40 Birkaç şeyle konuşmuştum. İnşaat sektöründen insanlarla daha önce Irak'ta iş yaparken, tüm işlerinin yarım kaldığından ve ödeme alma zorluklarından bahsetmişlerdi. Şöyle bir görüş birliği var gibi. Amerika'nın olduğu yere girilmez; çünkü yarım bırakıyorlar gibi bir şey vardı. Şimdi Suriye'de işler nasıl ilerleyecek? Hemen herkes her an Suriye'de Amerika yok ya. Burada enteresan tarafı o.

    Şimdi Amerika, askerlerini çekmek istiyor ya Donald Trump. Dolayısıyla orada bir avantajı olacak. Aslında zaten onu öyle değerlendiriyor. Bütün uluslararası uzmanlar da büyük ölçüde bu görüşe katılıyor. Yani burada Suriye aksı değiştirmiş oluyor. İran ve Rusya aksından çıkıp, tamamıyla Körfez aksına girmiş oluyor aslında. Dolayısıyla Türkiye ile Suudi Arabistan'a kalmış oluyor. Büyük ölçüde meydan, yani İran'ın etkisi sıfıra inince gibi bir durum var.

    Tabii benim de orada vurguladığım şey oydu. Irak'taki durum farklı. Onu bir operasyon olarak düşünebilirsiniz. Suriye ise tamamen farklı. Gaz farklı, İsrail farklı, Körfez farklı. Yani hepsinin birbirinden farklı yönleri var. Ama özellikle Gazne konusunda zaten bir geçici komite kurulması gibi birçok şey var. İsrail konusu ise Çin ve benzeri ülkelerin oraya girememesi, iş yapamaması gibi bir konu. Suriye'de de hakeza bu olacak.

    Vesaire derken, aslında bizim hem altyapı hem üst yapı, inşaat vesaire sektörüne bayağı iş düşecek gibi duruyor. Ama orada bazı şüphelerin izole edilmesi lazım. Kurtarmaz. Sonuçta Türkiye'nin cari açığına, dış açığına baktığında, sadece inşaat sektörüyle kurtarılacak bir şey değil. Ama bir ülkeyi kurtarmak ne demek? Buna dikkat etmek lazım. Bir ülke tamamen batamadığı gibi tamamen de kurtulamaz. Her ülkenin dış borcu var. Bazı iyi olduğu yönler var, bazı kötü olduğu yönler var.

    Türkiye ekonomisini yüzdürülebilir durumda tutabilecek argümanları veya işleri her zaman bulabiliyor. Çünkü dediğim gibi, ne çok küçük bir ölçekli ülke ne de büyük ölçekli. Kendi bir iç dinamiği, iç tüketimi var. Dışarıya hala ürün satabiliyor; belli sorunlar olsa da. Çok özel olarak ilgilendiği bazı alanlarda da, dünyada öncü konumda olduğu söylenebilir. Bölgede hakikaten bölgenin yeniden yapılandırılması konusunda bakabileceğin yer Türkiye. Bunun için orada Türkiye'nin bir avantajı var. Ama bu avantajı, iktidarın kendi vatandaşları için daha müreffeh bir gelecek yaratmak için kullanmasını istiyoruz. Sadece iktidarın devamı için gerekli aksiyonları almaktan ziyade, hepimize oluşacak refahı dağıtacak bir mekanizma kursun.

    Yoksa sorunlar ekonomik değil derken, çözümlerinden de bahsediyoruz; bu da ekonomik değil. Daha doğrusu ekonomik, ama ekonomik tercih kısmı, sadece onun yaratacağı ortam da gayet sosyolojik ve politik bir atmosfer.

  • 56:34 MDA tutabilecek argümanları veya işleri her zaman bulabiliyor. Çünkü dediğim gibi, ne çok küçük ölçekli bir ülke ne büyük ölçekli. Kendi bir iç dinamiği var, iç tüketimi var. Dışarıya hala ürün satabiliyor; belli sorunlar olsa da. E, böyle çok özel olarak ilgilendiği bazı alanlarda da dünyada öncü konumda. Falanda derken, bir de bölgede hakikaten bölgenin yeniden yapılandırılması konusunda dönüp bakabileceğiniz yer, gerçekten Türkiye. E bunun için orada bir Türkiye'nin avantajı var. Ama bu avantajı biz, istiyoruz ki iktidar, bu avantajı kendi vatandaşları için daha müreffeh bir gelecek yaratmak için kullansın. Yani, sadece iktidarın devamı için gerekli aksiyonları almaktan ziyade, hepimize bu oluşacak refahı dağıtacak bir mekanizma kursun.

    Yoksa, sorunlar ekonomik değil derken, çözümlerinden de işte bahsediyoruz. Bu da ekonomik değil; daha doğrusu ekonomik ama ekonomik tercih kısmı, onun yaratacağı ortam gayet sosyolojik ve politik atmosferle ilgili. Yani sizin, kazandığınız veya harcayacağınız paraları nereye harcamayı seçtiğinizle ilgili bir durum bu.

    Yani onun için ekonomi toparlanır mı? Ülke kurtulur mu? Ülke batar mı? Ya ne derece batar? Çünkü ülke kurtulur mu, ülke batar mı? İki şeyse, tabii ki aradaki bölgede mutlaka yerleşeceğiz. O yerleşmede, umalım ki vatandaşlara daha müreffeh bir gelecek sağlamak noktasında olsun. Mesela, Gülcan Hanım'ın söylediği şey de gerçek demokrasi kurtarır. Şimdi orada da dediğim gibi, bunlar çok rilit şeyler, bakış açıları. Yani her şey aslında, demokrasinin de dereceleri var. Kurtulmanın da, batmanın da.

    Sonuçta, bu maalesef böyle, adım adım adım adım bizi, belki bu ülkenin demokratlarını diyeyim, köşeye sıkıştıracak noktaya geldi. Ama bunu burada kalmayacağını da düşünebiliriz; bizim çabalarımızla olacak bir şey bu. Fakat bunu ne kadar başarabileceğiz? Ona biraz, muhalifette siyaset yapan kurumlar, kişiler vesaire, onların elleri ne kadar güçlü, ona bakmak lazım.

    Bir şey soracağım sana. Şimdi, bu sormuş da bir izleyicimiz. Ya bu arada Trump'tan son dakikalar geliyor. Katar'a doğru gidiyor ya uçakta, Elşara ile ilgili izlenimlerini aktarmış. Dur, onu söyleyeyim arada. Diyor ki, "Young, attractive guy, tough guy, strong past, very strong fast." diyor. Genç, yakışıklı diyor. Çok güçlü bir geçmişi var diyor.

    Adam geçmişinde, arkadaşlar, cihatçıya şunu verdim ya. "Neredeydi Ufuk? Bizim başımıza 10.000 doları." Ha. Very strong pass, Amerika Birleşik Devletleri'nde. O zaman hani şeysi, kod adı şeyde. O, başına 10.000 dolar koymuştu. Strong pass diyor. Ya Allah'ım ya Rabb, güldüm yani. Komik. Neyse şimdi ben sana şeyi soracağım asıl.

    Eee, bu arada tabii Katar'ın bir, işte Air Force One, büyük bir lüks, bir uçak hediye edeceği Donald Trump'a konuşuluyordu ya. Onu da sordular Donald Trump'a, işte, "Alacak mısınız uçağı?" diye. O da şey dedi: "Donald Trump aptal mıyım ben? Niye almayayım? Bedavaya veriyorlarsa, alırım tabii." falan dedi. O bay...

  • 58:47 Şey soracağım sana. Şimdi bu arada Trump'tan son dakikalar geliyor. Katar'a doğru gidiyor ya, uçakta Elşara ile ilgili izlenimlerini aktarmış. Dur onu söyleyeyim arada. Diyor ki, "Young, attractive guy, tough guy, strong past, very strong fast." Genç, yakışıklı diyor. Çok eee, güçlü bir geçmişi var diyor. Adam geçmişinde, arkadaşlar, cihatçıya şunu verdim ya, "Neredeydi Ufuk? Bizim başına 10.000 doları." Ha. Very strong past. Amerika Birleşik Devletleri'nde O alors kod adıyla. O başına 10.000 dolar koymuştu. Strong past diyor. Ya Allah'ım, ya Rabb, güldüm yani. Komik.

    Neyse, şimdi ben sana şeyi soracağım. Bu arada tabii Katar'ın, Air Force One, hani büyük bir lüks bir uçak hediye edeceği Donald Trump'a konuşuluyordu ya. Onu da sordular Donald Trump'a; işte, "Edeceksin alacak mısın uçağı?" diye. O da, "Aptal mıyım ben? Niye almayayım? Bedavaya veriyorlarsa alırım tabii," falan dedi. O bayağı bir yuh olur mu, nasıl olabilir? Böyle bir şansmaya eş varmış onunla ilgili.

    Obama'nın danışmanı anlatıyordu geçen gün. Eee, prosedürel olarak Air Force One olarak kullanmak için bir uçağın ciddi revizyondan geçmesi gerekiyormuş. İşte, içinde kriptolu odalar falan hani, "Oh, Katar verdi, ertesi gün de çevirdik anahtarı, kullanıyoruz," diye olmuyormuş. Yıllar falan sürüyormuş. Yapılandırılması öyle. O böyle bir güvenlik açığı yaratmıyor mu? Yapı yaratıyor mu? Öyle olmaz diyorlar.

    Hatta şöyle bir örnek verdi; "Biz," dedi, "Fransa'ya indiğimizde bile müttefik ülke uçağını 5 dakika bile yalnız bırakmıyorlarmış. Yani düşün, içine sızar biri, böcek koyar, bir şey olur falan diye." Dolayısıyla öyle, Katar'dan aldığı Trump kullanamaz resmi olarak zaten dedi. Yani velev ki alsa bile, dedi, bunu Katar'dan o yıllar sürer, o revizyonu falan dediler. Neyse, bu da böyle bir detay.

    Ben abuk sabuk detaylarla seni de başın şaşırtayım sonuçta. Yok aslında, bu çok önemli tercihler noktasında. Çünkü bu adamlar, nihayetinde sadece politik tercih yapmıyorlar. Biraz önce dediğim gibi, eee, devletlerin çağı başlıyor demiştim ya sana geçenlerde. Yani özel sektör, normalde refah dağıtan kurumlar uzun yıllar işte, özel sektör refah dağıtan aslında kurumlardı. Şimdi bak, hepsi Trump'ın arkasına hizalandılar. Ya, biraz devletlerin gücünün arttığı bir çağdır. Onun için sadece politik tercihleri olmuyor. Bunların ekonomik tercihleri de oluyor.

    Yani vatandaşa etkisi, ekonomik olarak da oluyor. Onların karar verme mekanizmasını anlamak açısından çok önemli. Mesela bizde ne olmuştu? Bize de sanırım bir uçak hediye etmişlerdi. Hatta o kullanılıyor mu acaba? Açık bilgim yok, kullanılıyor mu bu Katar'ın verdiği uçak? Evet, kullanılıyor tabii ki. Erdoğan onunla uçtu kaç kere ama herhalde ona da bir revizyon yapılmıştır diye tahmin ediyorum. Yani bilmiyorum. Tahmin ediyorum ya. Neyse, şeyi soruyorlar izleyiciler. Dolar kurunu soruyorlar.

  • 1:00:42 Şimdi, rıchler noktasında önemli bir durum var. Çünkü bu adamlar nihayetinde sadece politik tercih yapmıyorlar. Biraz önce söylediğim gibi, devletlerin çağı başlıyor. Yani, özel sektör, normalde refah dağıtan kurumlar uzun yıllar böyleydi. Ancak artık hepsi Trump'ın arkasına hizalandı. Bu, devletlerin gücünün arttığı bir çağ. Bunun için sadece politik tercihleri değil, ekonomik tercihleri de var. Yani vatandaşa etkisi ekonomik olarak da oluyor. Onların karar verme mekanizmasını anlamak açısından bu çok önemli.

    Mesela bizde ne olmuştu? Bize de sanırım bir uçak hediye etmişlerdi. Hatta o kullanılıyor mu acaba? Açık bilgim nedir? Bizde kullanılıyor mu bu Katar'ın verdiği uçak? Evet, kullanılıyor tabii ki. Erdoğan, onunla kaç kere uçtu. Ama herhalde ona da bir revizyon yapılmış olması gerektiğini tahmin ediyorum. Neyse, izleyiciler dolarak kurunu soruyorlar. Sanayici arkadaşlar burada, sanayici de, benim görüşümü soruyorsanız, bu dolarda bir artış olması lazım.

    Dolar kurunun enflasyona geçişkenliği Türkiye'de hesaplanmış bir değer ve bu yüksek bir değer. Yani dolar arttıkça, çok fazla ara tüketim malı ve hammadde ithal ettiğimiz için, Türkiye'de bunu üretsek bile ya da dışarıdan direkt tüketim malı alsak bile, içerideki fiyatlara biraz etki ediyor. Bu nedenle Merkez Bankası'nın sene başında koyduğu bir hedef vardı: Dolardaki artış ayda ortalama 1.6 - 1.7 lira olsun, yıl sonunda şu kadara gelsin ve %25'lik enflasyon hedefiyle uyumlu olsun. Şimdi o hedeften biraz sapıldı. Aylık %2 - 2.1 civarında bir dolar artışı hedefleniyor. Bunu yapmaya çalışıyorlar.

    Ancak bunun olup olamayacağını bugünden göremeyiz. Normalde bu yapılabilirdi, fakat 19 Mart operasyonuyla çok fazla rezerv yakıldığı için bir sıkıntıya girildi. Ama bir yandan, bakıyoruz ki yavaş yavaş o rezervler, 2 milyar dolar, 1,5 milyar dolar gibi çeşitli alımlarla biraz güçlenmeye başladı. Çünkü ekonomi beklemez. Ekrem İmamoğlu çok iyi bir cumhurbaşkanı adayıydı ama içeride gitti ve o dışarı çıkana kadar ben düzelmeyeyim demez. Çünkü biz yaşıyoruz. Bu ülkenin insanları, hayatlarını yaşıyor. Mecburen dışarıda yaşayanlar için ekonomi devam ediyor. Yani politik sorunlar çözülmese de, bu politik sorunlar uzun vadede zarar verse de, kısa vadede mecburen biraz daha toparlanmak zorundasınız.

    Eğer ileride böyle bir kriz gerçekleşirse, o zaman bu durumları tutmak daha da zorlaşacak. Ama bakıyoruz ki, dolardaki artış 2.2 - 2.1 civarında devam edebilir. Doların ne kadar yukarı gideceği konusu ise gerçekten, bazı şeylerde ‘ya Allah bilir’ durumu. Elimizdeki veriyle karar veremiyoruz, öngörüde bulunamıyoruz. Hiç haberimizin olmadığı, şeffaf olmayan politik süreçler, ekonomiyi etkiliyor. Bunun için ben sizlere...

  • 1:02:47 Dolar, 1.5 milyar dolar çeşitli alımlarla biraz güçlenmeye başladı gibi. Çünkü ekonomi durmaz. Tamam mı? Ah, Ekrem İmamoğlu çok iyi bir cumhurbaşkanı adayıydı. İçeri gitti. O dışarı çıkana kadar ben düzelmem diyemez. Çünkü biz yaşıyoruz. Bu ülkenin insanları hayatını yaşıyor. Mecburen dışarıda yaşayanlar için ekonomi de devam ediyor. Yani politik sorunlar çözülmese de bu bize uzun vadede zarar verse de, kısa vadede biraz daha toparlanmak zorundasınız.

    Şimdi ileride, eğer bir sene sonuna kadar böyle bir kriz gerçekleşirse, o zaman onun etkisi daha da zorlaşacak. Tamam mı? Ama bakıyoruz, 2.2-2.1 civarında devam edebilir. Dolar artışı ne kadar yukarı gider konusu, yani gerçekten bazı şeylerde "Ya Allah bilir" dersin, çünkü elimizdeki veriyle karar veremiyoruz. Elimizdeki verilerle öngörüde bulunamıyoruz. Hiç haberimizin olmadığı, şeffaf olmayan politik süreçler ekonomiyi etkilediği için, ben sizlere ne desem boş. Yani sene sonuna kadar başka bir kriz çıkacak dediğimiz nokta bu.

    Hocam, o zaman bir son bir soru sorayım. Evinde robot süpürge var mı?

    Robot süpürge var ama kullanmıyoruz, çünkü küçük kız korkuyor. O zaman sana sessiz çalışan bir tane alalım. Roborock sessiz, korkutmaz.

    Tamam, alalım. Roborock için teşekkür ederiz, hakikaten o da bize destek oluyor. Eyvallah hocam, sağ olasın. Teşekkürler, iyi günler.

    Evet, şimdi bütün bu yayında konuştuklarımızı Enes hoca iyi özetledi aslında. İşte bir şeyler oluyor da, bizim ne kadar hayrımıza oluyor, ne olduğu ayrı bir tartışma konusu. Financial Times'ta uzun bir Türkiye analizi yer aldı. Orada da şundan bahsediyor: Avrupa'nın bu yeni ortaya çıkan dengesi. Şimdi Avrupa ile Amerika Birleşik Devletleri arasında da böyle bir rekabet söz konusu, malumunuz. Şimdi Türkiye nerede yer alacak?

    Bu zamana kadar hep bağımsız bir dış politika götürmeye çalıştı Türkiye, ama Avrupa biraz daha kendi ekseninde yer almasını istiyor Türkiye'nin. Ama bu, Amerika ile artık eskisi gibi paralel giden, denkleşen bir eksen değil. Öte yandan Trump'ın Ortadoğu'da sürdürdüğü bir politika var. Türkiye'nin burada menfaatine olan adımlar var Donald Trump'tan. Eğer Türkiye, bu ikisi arasında bir seçim yapma pozisyonuna zorlanmazsa, faydalı çıkabilir. Financial Times da bunu diyor; yani yeni güvenlik denklemi nedeniyle Türkiye'ye duyulan ihtiyaç, Avrupa'nın gözünde Erdoğan'ı başka bir yere taşıyor. Erdoğan'ın otoriterleşme eğilimleri kimsenin umrunda olmayacak; istediği gibi at koşturacak diyor. Bu, tabii dışarıdan bir bakış.

    Ama iş dönüyor dolaşıyor, bize bakıyor. Ben ilk bu sürecin başında söyledim: Bu ülkenin demokratları bundan böyle yalnızdır arkadaşlar. Yalnızdır. Yalnız olduğumuzu bileceğiz. Ona göre oturacağız, düşüneceğiz. Ne yapmamız gerekiyorsa, nasıl siyaset yapılması gerekiyorsa ona göre yapacağız. Uluslararası konjonktür her...

  • 1:04:57 Türkiye'nin, Amerika'yla eskisi gibi paralel giden, denkleşen bir eksen olmadığını belirtiyor. Öte yandan, Trump'ın Ortadoğu'da sürdürdüğü bir politika var. Burada Türkiye'nin menfaatine attığı adımlar var. Eğer Türkiye, bu ikisi arasında bir seçim yapmaya zorlanmazsa, pozisyonuna zorlanmazsa, faydalı çıkabilir. Financial Times da bunu vurguluyor. Yani, yeni güvenlik denklemi nedeniyle Türkiye'ye duyulan ihtiyaç, Avrupa'nın gözünde Erdoğan'ı farklı bir yere taşıyor. Erdoğan'ın otoriterleşme eğilimleri kimsenin umrunda olmayacak; istediği gibi at koşturacak, diyorlar. Bu, tabii ki dışarıdan bir bakış. Dışarının hesabı ama iş dönüyor, dolaşıyor, yine bize bakıyor.

    Ben, bu sürecin başında söylemiştim: Bu ülkenin demokratları bundan böyle yalnızdır, arkadaşlar. Yalnızız. Yalnız olduğumuzu bileceğiz. Ona göre oturacağız, düşüneceğiz. Ne yapmamız gerekiyorsa, nasıl siyaset yapılması gerekiyorsa ona göre yapacağız. Uluslararası konjonktür, her zaman bu ülkenin demokratlarının menfaatine olmayabilir. Biraz daha işleri compartmentalize edip, öyle bakmak lazım.

    Yaşayacağız, göreceğiz diyorum ve noktalıyorum. Görüşmek üzere.

İşaretlediklerim