Merhaba, Ufuk. 29 Nisan Salı gününden herkese merhaba. Nasılsınız bugün?
İyi, vallahi. Nisan'ı da bitiriyoruz artık, hepten yaz geldi. İlk sorumla başlıyorum o zaman ben de. Özgür Özel'in dün açıklamaları oldu; "Adayı biz belirlemedik, 15.5 milyon kişi seçti," dedi. Ve "Beni bırakın, bu saatten sonra Ekrem İmamoğlu'nun kendisi bile adaylıktan çekilemez," dedi.
Evet, son zamanlarda çok sıkça konuşuyor Özgür Özel bu konuda. Fatih Altaylı ile yaptığı görüşmede, söyleşide bu işi bir ileri noktaya taşıdı. İşte, hani Ekrem İmamoğlu'nun önü yasal olarak kesilirse, Ekrem İmamoğlu'nun yasal olarak aday olma şansı kalmazsa ne olur sorusu da ısrarla sorulunca, Mansur Yavaş'ı B planı olarak gösteriyor. Kendisine dair birtakım şeyler var, biliyorsun. Özgür Özel de, Ekrem İmamoğlu imkansızlaşırsa aday olabilir gibi söylentiler vardı. Bunu da tamamen bitirmiş oldu. Yani, kesin olan, önünde %100 kesin bir yasal engel kalmadığı sürece aday Ekrem İmamoğlu'dur. Ama ona geçit vermezlerse, aday Mansur Yavaş'tır.
Mansur Yavaş kazandıktan sonra da hızla parlamenter sisteme geçip, parlamentoda çoğunluğu kazanacağız diyor. Ekrem İmamoğlu özgür kalacak. Sonra da Tayyip Erdoğan nasıl yaptıysa, Ekrem İmamoğlu da öyle gelip başbakan olacak diyor. Belli ki CHP'de bu tür senaryolar konuşuluyor; bu tür çözüm alternatifleri de ele alınıyor. Ama netice itibariyle, Ekrem İmamoğlu'nu Cumhurbaşkanı adayı yapma konusunda kararlı görünüyor CHP.
Hocam, ayrıca Fatih Altaylı'ya konuk olduğu programda "Biz bir milletin önüne bir sandık koymak için her yolu deneyeceğiz," açıklaması yaptı. Evet, şu anda biliyorsun, imza toplanıyor; 13 milyonu geçmiş vaziyette imzalar. Şimdi, yeni cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminde gen soru mekanizması yok. Yani geçmişte, mecliste çoğunluğu kaybettiğinizde, parlamentonun gensoru oylamasıyla hükümetler düşebiliyordu. Şimdi öyle bir şans yok.
Hep herkes diyor ki, Bahçeli mesela hükümeti bitirebilir mi? Bitiremez. Gerçekten bitiremez. Yani bunun tek bir mekanizması var: Seçimlerin yenilenme kararı alınması. Onun için de 360 oy gerekiyor mecliste. 360 oyu bulabiliyorlar mı? Yani MHP'yi de oraya dahil etsen, muhalefetin böyle bir gücü yok. Dolayısıyla mevcut sistemde, şu an itibariyle hükümeti düşürme şansı yok, gen soru mekanizması yok.
Dolayısıyla da CHP değişik bir yöntem izliyor. 28 milyon imza toplayarak, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın aldığı oydan fazla sayıda imza toplayarak "Bakın, işte bu halk sizi istemiyor," gibi bir mesaj vermeye çalışıyor. Bu tür yöntemlerle Tayyip Erdoğan'ı seçime zorlamaya çalışıyor. Ama netice itibariyle Tayyip Erdoğan da 2027 Kasım'ından önce bir seçime gitmek istemiyor. Çünkü bugün seçime giderse kaybedecek. 2027 Kasım'ına kadar şansını zorlayacak, ekonomiyi toparlamaya çalışacak, para basacak. İşte, bir takım böyle seçim ekonomisi uygulamalarıyla vatandaşın gönlünü yeniden kazanıp yeniden aday olmak isteyecek. Ama öbür tarafta da muhalefet...
Dolayısıyla CHP, değişik bir yöntem izliyor. 28 milyon imza toplayarak Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın aldığı oydan fazla sayıda imza toplayarak, "Bakın, işte bu halk sizi istemiyor" gibi bir mesaj vermeye çalışıyor. Bu tür yöntemlerle Tayyip Erdoğan'ı seçime zorlamaya çalışıyor. Ama netice itibariyle Tayyip Erdoğan da 2027 Kasımından önce bir seçime gitmek istemiyor. Çünkü bugün seçime giderse kaybedecek. 2027 Kasım'ına kadar şansını zorlayacak, ekonomiyi toparlamaya çalışacak, para basacak. İşte birtakım seçim ekonomisi uygulamalarıyla vatandaşın gönlünü yeniden kazanıp, yeniden aday olmak isteyecek.
Ama öbür tarafta da muhalefet, 2027 Kasım'ından itibaren zaten 8 ay kalmış bu erken seçimdir, erken seçim değildir diyerek seçime gitmeyebilir. Tayyip Erdoğan da tek başına seçimlerin yenilenmesi kararını aldıramıyor, MHP'nin desteğine rağmen. O zaman da Den Party'nin desteğine ihtiyaç duyuyor. Karışık işler ama maalesef böyle ucube bir sistemimiz var.
Hani seçilmiş, mesela Amerikalılar Trump'ı seçtiler diyelim ama 2 yıl sonra kongre seçimlerini yeniliyorlar. Trump'tan pişman olmuşlarsa, kongrede Trump'ın gücünü elinden alıyorlar. Kongre karşı tarafa geçince acayip bir denge ve denetleme mekanizması ortaya çıkıyor. Bizde böyle bir şey yok. Bak, Hüdapar bile, Hizbullah'ın parlamentodaki temsilcisi bile bu sistemin denge ve denetleme özelliğinin zayıflığından bahsediyor. O da diyor ki, "Bu giderilmeli ya da parlamenter sisteme geçilmeli." Bu noktaya geldi millet artık.
Ekonomi kötü; memurun, emeklinin, işçinin durumu kötü ve düzeltileceğine dair de emare yok. Ama kimse bir şey yapamıyor; herkesin eli kolu bağlı. Onun için de Özgür Özel, CHP olarak mümkün olduğu kadar erken seçimi zorlamaya çalışıyor. Erken seçim yaptırmaya çalışıyor ama burada maalesef öyle bir imkan yok. Yani Tayyip Erdoğan istemedikçe, muhalefetle bir araya gelmedikçe, Tayyip Erdoğan'ın tek başına istemesi de yetmiyor. Muhalefetin de destek vermesi gerekiyor.
Muhalefetin tek başına istemesi de yetmiyor; Tayyip Erdoğan'ın da destek vermesi gerekiyor erken seçime gidilebilmesi için. Yani bir uzlaşı gerekiyor. Şu anda da öyle bir ortam yok.
Hocam, normal seçim zamanı 2007 dediniz. O 2027 mi? Hayır, normal seçim 2028'de. Ama Tayyip Erdoğan 2027 Kasım'ında erken seçim yapmak istiyor. Muhalefet de diyor ki, "Bu erken seçim olmaz zaten. Yani 78 ay kalmış şurada. Normal seçim yaparız. Niye ben sana bu fırsatı yeniden aday olma fırsatı sunayım?" Muhalefet de böyle bakıyor.
Hocam, Cemmer meselesi hâlâ konuşulmaya devam ediyor. Özgür Özer bu konuyla ilgili yeni bir açıklama daha yaptı. IBB'nin jamb.
Hocam, normal seçim zamanı olarak 2007 dediniz, o 2027. Hayır, normal seçim 2028'de. Ama Tayyip Erdoğan 2027 Kasım'ında erken seçim yapmak istiyor. Muhalefet de diyor ki, "Bu erken seçim olmaz zaten. Yani 78 ay kalmış. E normal seçim yaparız. Niye ben sana bu fırsatı yeniden aday olma fırsatı sunayım?" Muhalefet de böyle bakıyor.
Hocam, jammer meselesi hala konuşulmaya devam ediyor. Özgür Özel bu konuyla ilgili yeni bir açıklama daha yaptı: "İBB'nin jammerlarını biz almadık. Envanterde bu jammerlar vardı. Bizden önce İBB başkanının konvoyunda jammer minibüsü vardı," dedi. Ayrıca şu açıklamayı da yaptı: "İbrahim Kalın ve Cumhurbaşkanı bizim partimize geldiklerinde kameraları kapattık. Herhalde yüzünü gizlemenin kimseye bir zararı yok," açıklaması yaptı.
Bu tür açıklamaları yapmak zorunda kalmaları bile ülkenin geldiği noktayı gösteriyor. Yani, bu suçlamaları yöneltenler, o jammer çantalarına para valizi muamelesi gösteren, kameranın kapatılmasının bir güvenlik olduğunu bilmiyorlar mı? O çantalarda jammer olduğunu bilmiyorlar mı? Gayet iyi biliyorlar ama vatandaşta bir algı yaratmaya çalışıyorlar. Şimdi de başlamışlar, işte jammer değil de paraları teknik takipten saklamak için para konulan çantalar gibi yalanlar uyduruyorlar ama gerçekler ortaya çıkıyor.
Yani mesela, "Niye kamerayı kapattın?" Al işte Özgür Özel sana yanıtını veriyor. Tayyip Erdoğan CHP'ye geldiğinde neyden çekiniyor? Ya da MİT Başkanı CHP'ye geldiğinde neyden çekiniyor? Niye korumalara gidip CHP'nin kameralarını kapatıyor? Bu bir güvenlik önlemi mi? Yani bunu, güvenliği olan, koruması olan herkes yapıyor. Korumaların eğitiminin bir parçası bu. Yaptıkları görüşmelerin gizliliği gibi özelliklere dikkat ettikleri için o kameraları kapatıyorlar.
Ya, sen biliyor musun? Ankara'da, Çukurambar'daki bazı mekanlarda, böyle kurşun kaplamalı, ses geçirmez odalar var. Bu devleti yöneten bir takım isimler oralara takılıyor, kahvaltılarını o odalarda yapıyor, akşam yemeklerini o odalarda yiyor falan. Yani senin esnafın, AK Partili esnaf bile bu tür tedbirler alıyor. Şimdi Hakan Fidan Çukurambar'daki bir restorana gittiğinde, korumaları önceden gidip o restoranın, şunun bunun kameralarını kapatıyor mu, kapatmıyor mu? O ses yalıtımı olan, kamera olmayan vesaire odalarda yemek yiyorlar mı, yemiyorlar mı? Yani bunları bile bile bir şeyi çarpıtmaya çalışıyorlar. İşte, şöyleymiş de böyleymiş.
Ya sen biliyor musun, Ankara'da Çukurambar'da bazı mekanlarda böyle kurşun kaplamalı, ses geçirmez odalar var. Böyle kamera falan yok. Bu devleti yöneten bir takım isimler oralarda takılıyor, kahvaltılarını o odalarda yapıyor, akşam yemeklerini o odalarda yiyor falan. Yani senin esnafın, AK Partili esnaf bile bu tür tedbirler alıyor.
Şimdi, Hakan Fidan Çukurambar'daki bir restorana gittiğinde, korumaları önceden gidip o restoranın, şunun bunun kameralarını kapatıyor mu, kapatmıyor mu? O ses yalıtımı olan, kamera olmayan vesaire odalarda yemek yiyorlar mı, yemiyorlar mı? Yani bunları bile bile bir şey çarpıtmaya çalışıyorlar. İşte şöyleymiş, de böyleymiş, ama işte gerçek bu ortaya çıkıyor.
Hocam, Özgür Özel tekrar altını çizerek belirtti; 10 saniyelik görüntüyü 32 dakika tartıştıran TRT'nin genel müdürü, bu iftiralarla uğraşacağına davayı canlı yayınlasın. Çıkışını tekrar yeniledi. Güzel, ben Özgür Özel'in bu tavrını çok beğeniyorum ve destekliyorum. Ayrıca şunu da bekliyorum Özgür Özel'den. Bunu, daha önce bir röportajda, canlı yayında ısrar etmiştim ben. Ya, ben TRT'ye para ödemek zorunda değilim arkadaş. Ben TRT'nin rakibiyim. Yani izleyicilerimiz beni izlesin, TRT'yi izlemesin.
Peki, TRT bana para ödüyor mu? Ödemiyor ama ben TRT'ye ödüyorum. Bak şu anda önümde 3 tane cihaz var, bu yayını yapabilmek için. Üçü için de TRT'ye toplam 18.000 lira para ödemişim. Nasıl korkunç bir rakam, değil mi? Yani şu anda bu yayını izleyicilerimize ulaştırmak için kullandığım üç tane araç var. Bunlar da radyo, televizyon vesaire özelliği olduğu için TRT'ye 18.000 lira civarında para ödemişim satın alırken. Bu hak mıdır? Adalet midir? TRT bana ödüyor mu para? Ben de yayın yapıyorum, Nav TV'de yapıyorum, YouTube'da yapıyorum. Geçmişte Sözcü TV'de yaptım, Halk TV'de yaptım. TRT bunlara para ödüyor mu? TRT'de çalışanlar bunlara para ödüyor mu? Hayır! Ben niye TRT'yi ödüyorum?
Ha, diyeceksin ki TRT kamu yayıncılığı yapıyor. O zaman adam gibi kamu yayıncılığı yapacaksın. O zaman iktidarın yolsuzluklarında haber yapacaksın. O zaman muhalefeti küçük düşürme, bilmem ne falan tarzı haberlerinden vazgeçeceksin. O zaman Özgür Özel'in dediği gibi 10 saniyelik bir görüntüden 35 dakikalık bir senaryo yazmayacaksın. Ben hakkımı helal etmiyorum ve bir yasal yolu olsa bunları gerçekten geri almak isterim. Yani bu cihazlardan dolayı TRT'ye verdiğim 18.000 lirayı geri almak isterim.
Bence CHP falan böyle bir kampanya yapsın ya! Milyonlar gitsin TRT'ye, dava açsın. Ben bu parayı geri istiyorum arkadaş. Ben sana para ödemek istemiyorum, iptal edilsin. Nasıl elektrik faturalarındaki şey...
Ha diyeceksin ki, TRT kamu yayıncılığı yapıyor; TRT kamunundur. O zaman adam gibi kamu yayıncılığı yapacaksın. O zaman iktidarın yolsuzluklarında haber yapacaksın. O zaman muhalefeti küçük düşürme, bilmem ne, falan tarzı haberlerinden vazgeçeceksin. O zaman Özgür Özer'in dediği gibi, 10 saniyelik bir görüntüden 35 dakikalık bir senaryo yazmayacaksın. Ben hakkımı helal etmiyorum ve bir yasal yolu olsa, bunları gerçekten geri almak isterim. Yani bu cihazlardan dolayı TRT’ye verdiğim 18.000 lirayı geri almak isterim.
Bence CHP falan böyle bir kampanya yapsın. Milyonlar gitsin TRT’ye dava açsın. Ben bu parayı geri istiyorum arkadaş! Ben sana para ödemek istemiyorum, iptal edilsin. Nasıl elektrik faturalarındaki tahsilat iptal edildiyse, bunlar da edilsin. Ya araba alıyorsun, radyosu var diye hep TRT’ye 91.000 Lira para ödüyorsun. Cep telefonu alıyorsun, para ödüyorsun. Traktör alıyorsun, traktörün kabininde radyo var diye TRT’ye para ödüyorsun.
Ya TRT de o zaman kamu yayıncılığını yapsın. Bak, burada BBC’de, İngiltere'nin BBC kanalı, kamu yayıncılığı, devletin kanalı. İktidar eleştiriliyor ya; gazeteciler çıkıyorlar, haber bültenlerinde vesaire çatır çatır eleştiri yapıyorlar. O zaman sen de böyle bir kamu yayıncılığı yap, iktidarın borazanlığını yapma. Gerçekten söylüyorum, bence CHP'nin vesaire hukukçuları, muhalefetin hukukçuları bir yol bulsunlar, milyonlara çağrı yapsınlar.
Sahip olduğumuz bilgisayardan, telefondan, arabadan vesaire dolayı TRT’ye verdiğimiz paraları, gidelim idare mahkemesine başvurup geri isteyelim. Milyonlarca dosya açılsın. Yeter artık ama yani!
Hocam, Zafer Partisi lideri Ümit Özdağ, hakim karşısına çıktı bugün; Cumhurbaşkanına hakaret suçunu işlediği iddiasıyla 4 yıl 8 aya kadar hapis cezasıyla dava açılmıştı. Biliyorsunuz, birçok adliyede de arbede çıkmış durumda; belki onları görmüşsünüzdür. Hak avukatlar, avukatları salona almıyorlar.
Gördüm, gördüm. Ya bunlar gerçekten utanç verici şeyler. Şu şuraya bak, bir siyasetçi, bir siyasi partinin genel başkanının yaşadıklarına bak. İki tane dava var hakkında; biri Antalya'da işlediği iddia edilen Cumhurbaşkanına hakaret suçu. O yüzden Ankara'da gözaltına alınıyor, İstanbul'da yargılanıyor. Usule aykırı!
Ya bunu normal bir hukuk devletinde, istinafta, Yargıtay’da, şurada burada usulden bozarlar. Bir kere içine bile bakmazlar, biliyor musun? Direkt usulden bozarlar. Artı bu davada tutuklu değil; mesela Kayseri'deki mevzudan dolayı tutuklu içeride. Onun davası da 11 Haziran'da. Vallahi, Ümit Özdağ, hani gelecekte bu yayın önüne düşer, özgür kaldığı gibi ben 11 Haziran'da serbest kalacağını umut ediyorum.
Bu şu anda yaşadıkları Ümit Özdağ için bir madalyadır. Ben savunmasını da dinledim. Şeyde e okudum yani, daha doğrusu duruşmada...
Bunu normal bir hukuk devletinde, istinafta, Yargıtay'da şurada burada usulden bozarlar. Bir kere içine bile bakmazlar, biliyor musun? Direkt usulden bozarlar. Artı, bu davada tutuklu değil. Mesela, Kayseri'deki mevzudan dolayı tutuklu içeride. Onun davası da 11 Haziran'da. Vallahi, Ümit Özdağ, hani gelecekte bu yayın önüne düşer, özgür kaldığı gibi, ben 11 Haziran'da serbest kalacağını umut ediyorum.
Eee, bu şu anda yaşadıkları Ümit Özdağ için bir madalyadır. Ben savunmasını da dinledim; şeyde okudum, yani daha doğrusu duruşmada yaptığı, vallahi ders vermiş yani adam hoca. Orada da hocalığını yapmış, ders vermiş. Ha, orada onu dinleyen hakimler, savcılar vesaire alırlar mı o dersi? Sanmıyorum ama gerçekten çok, çok önemli şeyler anlatmış. Çok böyle altını çize çize, düzgün seçilmiş cümlelerle vesaire.
Ya, ben mesela Ahmet Şık'ın, yargılandığı o İstanbul'da FETÖ'cülerin açtığı davada yaptığı savunmayı dinlemiştim ve aynı duyguyu o zaman da yaşamıştım. Yani, "Ahmet, bu duruşma senin için madalyadır" hissini yaşamıştım. Şimdi de Ümit Özdağ için aynı duyguyu yaşıyorum. Yani, yargılayanın yargılandığı duruşmalar dünya tarihinde çok vardır. Yani, sahip olduğu güçten dolayı, yani hukukun gücü değil iktidarın gücü. Hani, "güçlünün hukuku" diyor ya Cumhurbaşkanı.
Güçlünün hukukunu işlettiği için o an yargılama makamında olan ama yargılananın yaptığı savunma karşısında adeta yargılanan bir sistem ortaya çıktı. Bu, çok önemlidir. Tarih, bu tür davalarla doludur. Ümit Özdağ, siyasi savunma yapıyor orada ve eee dolu dolu bir savunma yapıyor. Bence, gelecekte çıktığında beraat ettiğinde, özgürleştiğinde siyasetine devam ettiğinde, bu duruşmalar onun madalyası olacak.
Hocam, buradan en sevdiğiniz siyasetçiye geçiyorum: Mehmet Şimşek. Evet hocam, Bloomberg Habertürk ortak yayında günü değerlendirmiş ve şöyle bir açıklaması olmuş: "Hem içeride hem dışarıdaki gelişmeler rezervlere yansıdı. Büyük oranda yabancı çıkışı yaşandı," dedi. Bu nedir sence? Bu bir itiraf. Ne zaman yaşandı bu gelişmeler? Hem içeride hem dışarıda. İçeride ne yaşandı? Dışarıyı biliyoruz, Trump'ın yaptıkları. İçeride ne yaşandı?
Bu bir itiraftır. Mehmet Şimşek, bu açıklamada adını vermeden Ekrem İmamoğlu'nun tutuklanmasıyla birlikte ekonomimizde yaşanan sıkıntıyı itiraf etmiş oluyor. Bariz bir itiraftır bu. Çıkın, delikanlıca söyleyin kardeşim ya! Deyin ki, bir siyasi operasyon yaptık. Bunun 51 milyar lira bedeli oldu deyin. Şey, 51 milyar dolar bedeli oldu deyin. Eee, delikanlılığınıza, hiç olmazsa alkış tutalım ama...
Hocam, buradan en sevdiğiniz siyasetçiye geçiyorum: Mehmet Şimşek. Evet, hocam, Bloomberg ve Habertürk ortak yayında günü değerlendirmiş. Şöyle bir açıklaması oldu: “Hem içeride hem dışarıdaki gelişmeler rezervlere yansıdı. Büyük oranda yabancı çıkışı yaşandı,” dedi.
Bu nedir sence? Bu bir itiraf mı? Ne zaman yaşandı bu gelişmeler? Hem içeride hem dışarıda. İçeride ne yaşandı? Dışarıyı biliyoruz, Trump'ın yaptıkları. Ama içeride ne yaşandı? Bu bir itiraftır. Mehmet Şimşek, bu açıklamada adını vermeden Ekrem İmamoğlu'nun tutuklanmasıyla birlikte ekonomimizde yaşanan sıkıntıyı itiraf etmiş oluyor. Bariz bir itiraftır bu.
Ya çıkın, delikanlıca söyleyin kardeşim. Deyin ki “Bir siyasi operasyon yaptık.” Bunun 51 milyar lira bedeli oldu, deyin. 51 milyar dolar bedeli oldu, deyin. Delikanlılığınıza hiç olmazsa alkış tutalım ama neticede bak, saklayamıyorsun artık. Mızrak çuvala sığmıyor. İçerideki ve dışarıdaki gelişmelerden dolayı bir yabancı çıkış oldu. Ne kadar yabancı çıktı? 51 milyar dolar. Nasıl büyük bir para biliyor musun? 2 trilyon lira. E bu ekonomi düzelir mi?
Birkaç başlık var. Mesela, New York'ta kredi derecelendirme kuruluşlarının tepe yöneticileriyle bir araya geldik. Yatırımcılarla bir araya geldik, 2000'e yakın kişiyle ulaştık. E sonuç ne? Var mı benim hayatımı güzelleştirecek, düzeltecek bir gelişme? Bu 2000 kişi sana para verdi mi? Yok. Yatırımcılarla toplantılar dört başlıklı toplanabilir. İlki, içerideki gelişmelere karşı programın dayanıklılığı. Neredeyse Merkez Bankası'nın rezervleri bitti. Faizleri indiriyordunuz; 250 baz puan, 250 baz puan, 350 baz puan artırmak zorunda kaldınız çünkü rezerviniz bitti. Artık doları Merkez Bankası'ndaki rezervle tutamaz hale geldiniz. Onun için faizleri yükselttiniz. Şu anda mevduat faizleri %49'larda. Bu mu dayanıklılığınız?
Bir taraftan yapısal dönüşüm, bir taraftan da dezenfeksiyon konusunu ele aldık. Hangi yapısal dönüşümü yaptı Mehmet Şimşek? Çıksın, bir tane örnek versin. Desin ki “Biz şu yapısal reformu yaptık.” Vergi toplamaktan, insanlara ceza yağdırmaktan, maliyecileri milletin boğazına çöktürmekten başka hangi yapısal reformu yaptın ya? Motorlu taşıtlar vergisini ikinci kez almaktan başka hangi yapısal reformu yaptın?
Zerre Mehmet Şimşek programının hiçbir şeyi yok. Ben daha önce de söyledim, şimdi de söylüyorum; Şamama nenem de yapardı. Rahmetli, cahilde okuma yazması yoktu ama vergi toplayayım, başka hiçbir şey yapmayayım, bunu Şamama da yapardı. Dolayısıyla Mehmet Şimşek'in hiçbir ekonomi bilgisi, şusu busu falan burada güncel ve gündemde değil. Yani, istediği kadar ekonomist olsun, yaptığı şeyi ekonomi 101 dersini alan herkes yapar. Evini geçindiren Şamama nenem de yapar; giderleri azalt, maaşları düşük tut. Ondan sonra, asgari ücretli perişan olsun, emekli perişan olsun, memur perişan olsun. Zamlar tavan ama, vergisel her şeye vergi sal. Ya milleti!
Ben daha önce de söyledim, şimdi de söylüyorum; Şamama nenem de yapardı. Rahmetli, cahilde okuma yazması yoktu ama "vergi toplayayım, başka hiçbir şey yapmayayım" bunu Şamama da yapardı. Dolayısıyla Mehmet Şimşek'in hiçbir ekonomi bilgisi, şusu busu falan burada güncel ve gündemde değil. Yani istediği kadar ekonomist olsun, yaptığı şeyi ekonomi 101 dersini alan herkes yapar. Evini geçindiren Şamama nenem de giderleri azaltır, maaşları düşük tutar. Ondan sonra asgari ücretli perişan olsun, emekli perişan olsun, memur perişan olsun. Zamlar tavan ama vergisel her şeye vergi sal. Ya, milletin kazandığı paranın yarısından çoğu vergiye gidiyor. Ülkede dolaylı vergilerin oranı o kadar yüksek ki, yani hiçbir batılı ülkeyle kıyaslayamazsın bile.
Yatırımcılar, içerideki siyasi gelişmelere karşı programın dayanıklılığını sordu. İçerideki siyasi gelişmeleri demek ki yatırımcılar yakından takip ediyorlar. Bu da programa siyasi desteğin oldukça yüksek olduğu anlamına geliyor. Kimdir siyasi destek? Tayyip Erdoğan. Tek adam rejiminde yönetildiğimiz için Tayyip Erdoğan'ın programı desteklemesi yetiyor. Yarın Tayyip Erdoğan Nebati'ye yaptığı gibi, Lütfi Elvan'a yaptığı gibi, "Ya Sayın Bakan, sen de bu faizleri şöyle yapıyorsun, böyle yapıyorsun ama bir sonuç alamıyoruz," dediğinde ne diyeceksiniz? Bakalım, hiçbir şey.
İkinci ana başlık, küresel belirsizlikler. Buna karşı Türkiye'nin dayanıklılığı soruldu. Katıldığımız resmi toplantılarda konuşma arasında en çok geçen sözcük belirsizlik oldu. Küresel belirsizliğe içerideki belirsizlikle yakalandığında sonuç, maalesef hiç de iç açıcı olmuyor. Ufuk, yani benim en sevdiğim bakan, sevmeye devam edeceğim, etmeye çalışıyorum en azından ama çok beceriksiz çıktı.
Hocam, bu arada Mart ayı işsizlik oranları açıklandı. TÜİK'in verilerine göre, Mart ayında dar tanımlı işsizlik oranı %7.9'a gelirken, geniş tanımlı işsizlik oranı %28.8'e yükselmiş. Burada, ben hani hiç anlamadığım için geniş ve dar işsizlikle ilgili söyleyeyim sana. Belki benim gibi anlamayan çok kişi vardır. Bu çok basit bir şey; bu, ne biliyor musun? Bu ülkedeki ekonomik krizin en büyük göstergesidir. İş aramayı bırakanların oranıdır %28.8, umudunu kesmesidir. Yani memlekette bu kadar insan artık "bir iş bulamayacağım" diye umudunu kesmiştir. Anket yapanlar sorduğunda "iş arıyor musun?" diye, hayır, aramıyorum diyorlar. Ama bir işleri de yoktur. Yani bu %7.9'a gerileyen şey, iş arayıp bulamayanlardır.
Bu rakam düştükçe, işsizlik geniş tanımlı anlamda yükseldikçe bu şu anlama geliyor: Artık çalışabilecek yaşta olduğu halde, çalışmak için çaba göstermeyen, iş aramayan, vesaire insanların sayısı artmaktadır.
Bu çok basit bir şey. Bu, Türkiye'deki ekonomik krizin en büyük göstergesidir: İş aramayı bırakanların oranı %28.8’dir. Yani, memleketteki insanların bu kadarının artık bir iş bulamayacağına dair umudunu kestiği anlamına geliyor. Anket yapanlar sorduğunda, "İş arıyor musun?" diye, "Hayır, aramıyorum" diyorlar; ama bir işleri de yoktur. Yani, %7.9'a gerileyen rakam, iş arayıp bulamayanlar için geçerlidir.
Bu rakam düştükçe ve geniş tanımlı işsizlik yükseldikçe, artık çalışabilecek yaşta olduğu halde çalışmak için çaba göstermeyen, iş aramayan insanların sayısının arttığı anlamına geliyor. Bu, milletin bu ülkenin ekonomisinden umudunu kestiğinin göstergesidir. İş aramayı bırakmış olan halk; yani %30'a dayanmış, üç kişiden biri neredeyse iş aramayı bırakmış. Bu çok büyük bir rakamdır, korkunç bir rakamdır. Türkiye'de halk artık iş bulmaktan umudunu kesmiş. Gençler, 30 yaşında 35 yaşında çocuklar, anne babalarıyla yaşıyor artık.
Türkiye'de o kadar çok master ve doktora öğrencisi var ki, bunlar öğrenci oldukları için işsiz sayılmıyorlar. Korkunç bir şey. Yani aslında benim anladığım kadarıyla işsizlik çok daha da artmış durumda. Tabii ki. Eklediğin zaman neredeyse Türkiye'de yaşayan insanların, iş çalışma kapasitesine sahip önemli bir bölümü iş aramayı bırakmış.
Hocam, Özgür Özel'den Çağlıy adliinde son dakika mesajları var. "Herkes haddini bilecek. Cari durumun iktidarı, geleceğin muhalefetidir. Cari durumun mevcut durumun fiili durumun iktidarı, iktidarı devretmenin gününü saymaktadır. Bugün İtalya'da Erdoğan, İtalya basını da, İtalya siyaseti de, Avrupa siyaseti de bilmektedir ki Erdoğan gidişidir. Geleceğin iktidarı bugünkü muhalefettir. O yüzden, ahlaki üstünlüğü olmayan, psikolojik üstünlüğü kaybetmişlerin çoğunluk enerjisinden korkmaları normaldir, ama asla bize engel olamazlar. Karar verdiğimiz gün, an yerde milyonlar oluruz. Aklınızı alırız."
Bugün Sayın Ümit Özdağ'ın duruşmasından ayrıldık. Bir gözümüz bir kulağımız vatan. Evet, yani Özgür Özel yürek yemiş. Gerçekten, 19 Mart'ta Ekrem İmamoğlu'nun gözaltına alındığı gün, Özgür Özel'in siyasi çizgisinde de bir değişim oldu. Artık daha cesaretli, daha özgüvenli, daha kararlı bir siyaset çizgisi gösteriyor. O genelde öyle yorumlar yapıyorlar; genel başkan seçilmişti, şimdi lider oldu ifadesini kullanıyorlar. Gerçekten de bunu yansıtan bir tabloyla karşı karşıyayız. Yani, sahada çok özgüvenli bir şekilde konuşuyor ve halkın gücünü keşfetmiş vaziyette. Yani, siyaset için en önemli şey...
Bugün Sayın Ümit Özdağ'ın duruşmasından ayrıldık. Bir gözümüz, bir kulağımız vatan. Evet, yani Özgür Özer yürek yemiş. Gerçekten bu 19 Mart, Ekrem İmamoğlu'nun gözaltına alındığı gün, Özgür Özel'in siyasi çizgisinde de bir değişim oldu. Yani artık daha cesaretli, daha özgüvenli, daha kararlı bir siyaset çizgisi gösteriyor. Yani o genelde öyle yorumlar yapıyorlar; genel başkan seçilmişti, şimdi lider oldu ifadesini kullanıyorlar. Gerçekten de bunu yansıtan bir tabloyla karşı karşıyayız. Yani çok sahada bir kere çok özgüvenli konuşuyor ve halkın gücünü keşfetmiş vaziyette.
Yani siyasetin dinamosu halktır. Siyasetçilerden, milletvekillerinden, liderlerden daha önemlisinin halk olduğu bir kez daha görülmüş oldu. Ve Özgür o gücü fark etti, Özgür Özel şimdi de onu sonuna kadar kullanıyor. Bence doğru da yapıyor.
Diğer tarafa baktığın zaman madalyonun diğer tarafında, AK Parti ve Tayyip Erdoğan da halk desteğinin en zayıf olduğu dönemi yaşıyor. Yani halkı, bu yaşam koşulları yarattıkları yaşam koşulları nedeniyle kaybetmiş vaziyetteler.
Hocam, Özgür Özel'den Ali Yerlikaya'ya da bant tepkisi geldi. Dün bütün açıklamalarıyla, saçma sapan açıklamalarıyla kendini rezil eden içişleri bakanına söylüyorum: "Bak, benim burada koruma ekibim var. Cumhurbaşkanlığı'nın koruma ekibi var. Bu ekiplerin hepsi senin bakanlığına bağlı." Bu ekipler, Cumhurbaşkanı geldiğinde Cumhuriyet Halk Partisi'nde 7 Mart'ta iftar yaparken, Avrasya merkezinde, Cumhurbaşkanı nereye gitse bir video kayıtlarının olduğu cihazların başına oturuyorlar. İki cumhurbaşkanının girdiği yerdeki bütün kameraları bantlıyorlar.
"Olmaz" demişsin ya sana. Bütün Ankara'daki Devlet Büyükleri, korumadaki görevli bütün polisler gülüyor. Kargalar da gülüyor. O bantları çeken polisler, fırsatı olsa senin ağzını bantlar, bu gafı yapmayasın diye. Bileydi bunları söyleyeceksin, ağzını bantlardı. Kardeşim, polisin cebinde bant var. Bantla geziyor. Niye geziyor? Devletin polisi, kamerayı bantlayacak. Bantı niye cebinde taşıyor? Bantlamıyorsa bir de çıkmış, önemli bir gazetenin başyazarına, genel yayın yönetmenine "yo olmaz" falan diye yalanlama da yapıyor.
Senin gözünü bantlamak lazım, sevenlerin utanmasın diye, kim olduğun tanınmasın diye. Bir de içişleri bakanı olacaksın. Diyor ki, "Belediyenin Cemmer'a ne ihtiyacı var?" Bütün AK Partili belediyelerde cemmer var. İBB'nin jemmerları, bize önceki dönem AK Parti'den envantere girdi. Oradan kaldı. Rahmetli İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nin rahmetli belediye başkanı, makam aracının arkasında Cemmer taşıyan minibüsle geziyordu. İBB'de taşınan o Cemmer...
Diyor ki, "belediyenin cemmer'e ne ihtiyacı var?" Bütün AK Partili belediyelerde cemmer var. İBB'nin cemmerları, bize önceki dönem AK Parti'den envantere girdi. Oradan kaldı. Rahmetli İstanbul Büyükşehir'in rahmetli belediye başkanı, makam aracının arkasında cemmer taşıyan minibüsle geziyordu. İBB'de taşınan o cemmerlar, o valizler CHP döneminden değil, arkadaş. Aklınızı başınıza toplayın. Ve bir daha söylüyorum: Bu memleketin mevcut cumhurbaşkanı ne için cemur kullanıyorsa, gelecek cumhurbaşkanı onun için cumhur kullanıyor.
Bu, tabii ki Özgür Özel'in söyledikleri, bir siyasetçinin belki de siyaseten söyledikleri olarak düşünülebilir. Ama ben içişleri bakanlığına dışarıdan bu işleri takip eden bir gazeteci olarak söylüyorum. Doğrusunu bildiğiniz şeyi farklı şekilde yansıtma çabası, her zaman sizi zor durumda bırakır. Yani siz bir yöneticisiniz, mülki amirsiniz. Yıllarca bu sistemin içinde kalmışsınız. En sona güvenlik bürokrasisini yönetiyorsunuz; İstanbul Valiliği, Antep Valiliği gibi önemli işlerde bulunmuşsunuz. Korumalarınız olmuş. O korumalarınızın kodlarını falan biliyorsunuz; nerede, ne yapmaları gerektiğini biliyorsunuz.
Bunu bile bile, İmamoğlu’nun o görüntüleri üzerinden bir çarpıtmaya başvurmak, onu farklı bir şeymiş gibi yansıtmak sizi zor durumda bırakır. İşte Özgür Özel de bunu bildiği için bu kadar rahat ve sert konuşuyor. Yani, netice itibariyle Cumhurbaşkanı CHP'ye geldiğinde korumaları kameraları kapatmışsa eğer, MİT başkanı CHP'ye geldiğinde korumaları kamerayı kapatmışsa eğer, içişleri bakanı kamera olan bir odaya girdiğinde korumaları yine aynı önlem almışsa eğer, Ekrem İmamoğlu bunu hırsızlık için yaptı demek, algı yaratmaktan ve çarpıtmaktan öte bir şey değildir. Bunu da bile bile yapıyorsanız, zaten siz tam bir siyasetçi olmuşsunuzdur. Ve halk gerçekten bu tip siyasetçileri çok iyi anlıyor, çok iyi değerlendiriyor ve zaten halk tarafından seçilmedikleri için, yani bakanlar hep atandı.
Yani şu anda Ali Yerlikaya ringe çıksa birden milletvekili olsa, herhalde sonuçlarını o da görür. Şu da çok paylaşıldı: İBB soruşturmasında gözaltına alınan 40 kişiden toplamda 14 milyon lira para çıkmış. Siz de daha önce çok belirtmiştiniz, 3 yayında biz bunun haberini yapmıştık. Eee DHM’yi, Devlet Hav Meydanı…
Ve halk gerçekten bu tip siyasetçileri çok iyi anlıyor, çok iyi değerlendiriyor. Zaten halk tarafından seçilmedikleri için, yani bakanlar hep atandı. Şu anda Ali Yerlikaya ringe çıksa birden milletvekili olsa, herhalde sonuçlarını o da görür.
Şu da çok paylaşıldı: İBB soruşturmasında gözaltına alınan 40 kişiden toplamda 14 milyon lira para çıkmış. Siz de daha önce çok belirtmiştiniz, bu konunun haberini 3 yayında yapmıştık. Devlet Hava Meydanları bürokratının evinden 26 kilo ve 2 milyon dolar para çıkmıştı. Bu da 285 milyon TL yapıyor. Ama tutuklanan 50 kişiden 14 milyon çıkması haber oluyor.
Bak Murat Ongu'nun eşine sorulan sorular; 2.2 milyon lira transfer edilmiş. 31 seferde transfer edilmiş ve kime transfer edilmiş biliyor musun? Muhasebeciye. Muhasebeci o paraları devlete, gelir idaresi başkanlıklarına vergi olarak, devlet ödemeleri olarak, harç olarak, pul olarak, damga vergisi olarak vesaire falan ödemiş. Yani Murat Ongu'nun takı vesaire işleri yapan bir eşi vergi ödemiş ve vergiyi ödemesi için muhasebecisine gönderdiği 2.2 milyon liranın hesabını soruyor polisler.
Ya adam 26 kilo altın işte ve 1.3 milyon euro ile yakalandı. Sadece bir daire başkanı, 150.000 TL maaş alan bir adam. Bu parayı nasıl biriktirmiş? Üstelik ben biliyorum, kamuyu bir daire başkanı bunu biriktirmişse, genel müdür, bakan vesaire bilmeden yapamaz bunu. Onlardan saklayamaz. Çünkü o paraları ona vermek zorunda kalan müteahhit, genel müdüre söyler: "Senin daire başkanın benden rüşvet istiyor." der. Genel müdür de işin içindeyse bakana söyler: "Senin genel müdürün, daire başkanının benden rüşvet istiyor," der, ulaşır yani. Ama yok, hiçbirinden ses seda çıkmıyorsa, hepsi bu işin içindedir.
Bak, bu Devlet Hava Meydanları'ndaki o bürokratın üstüne gidilse, itirafçı yapılsa, kimin ne aldığını tek tek anlatır. O Ulaştırma Bakanlığı'nda dönen dolapların hepsini ifşa eder. Ama işte dedim ya, ikili hukuk uygulanıyor. Burada sırf Murat Ongu'nun eşi diye bir kadıncağızı çocuklarının önünde şafak baskınıyla gözaltına alıyorsun. Ondan sonra "Annen sana ne gönderdi? Enişten sana ne gönderdi? Niye gönderdi 2.2 milyon lirayı muhasebeciyi niye gönderdin?" 31 seferde, bak 31 seferde, yani böldüğün zaman kaç lira çıkıyor? 100, 150.000 lira falan. Yani öyle büyük paralar da değil. Ama bunu buna yapıyorsun.
İşte düşman hukuku böyle bir şey. İktidar hukuku da öyle bir şey. Tablo bu; memleketimizin durumu bu. Maalesef hukukun gücü değil, güç.
Bak, bu Devlet Hava Meydanlarındaki o bürokratın üstüne gidilse, itirafçı yapılsa, kimin ne aldığını tek tek anlatır. O Ulaştırma Bakanlığı'nda dönen dolapların hepsini ifşa eder. Ama işte, dedim ya, ikili hukuk uygulanıyor. Burada sırf Murat Ongu'nun eşi diye bir kadıncağızı, çocuklarının önünde, şafak baskınıyla gözaltına alıyorsun. Ondan sonra, "Annen sana ne gönderdi?, Enişten sana ne gönderdi?, Niye gönderdi? 2.2 milyon lirayı muhasebeciyi niye gönderdin?" diyorsun. 31 seferde bak, 31 seferde yani böldüğün zaman kaç lira çıkıyor? 100-150.000 lira falan. Yani öyle büyük paralar da değil. Ama bunu buna yapıyorsun. İşte düşman hukuku böyle bir şey. İktidar hukuku da öyle bir şey. Tablo bu. Memleketimizin durumu bu. Maalesef hukukun gücü değil, güçlünün hukuku uygulanıyor bu ülkede.
Hocam, hukuk demişken, Can Atalay kararı da mecliste okunmuştu. CHP'li Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili Gülzer Biçer Karaca ve katip üyesi B. Suçmez'e Can Atalay'ı X platform üzerinden teşekkür etti. Evet, biliyorsun, onlar Can Atalay'la ilgili Anayasa Mahkemesi kararını mecliste okumuşlardı. Eee, teşekkürü de bence hak ediyorlar. Eee, hukuk düzeni açısından da hak ediyorlar. Biz vatandaşlardan da teşekkürü hak ediyorlar. Bu ülkede, özellikle Meclis Başkanı Nurman Kurtulmuş'a bir anayasa dersi verdiler. Anayasamız gereğince, Anayasa Mahkemesi kararlarının herkesi bağlayacağını, bu bağlayan kurumlar arasında anayasanın bağladığı kurumlar arasında meclisin de olduğunu Numan Kurtulmuş'a gösterdiler.
Oradaki çifte standardı da hepimiz şahit olduk. Bekir Bozdağ, Can Atalay’ın milletvekilliğinin düşürülmesi kararını okuyunca sorun değil, Gülizar Hanım, Anayasa Mahkemesi'nin bu düşürülme... Eee, şeyi anayasaya aykırıdır kararını okuması usulsüzmüş. Hadi oradan! Bekir Bozdağ, başkan vekili olarak okutabiliyorsa Gülizar Hanım da okutabilir. Nurman Kurtulmuş, Bekir Bozdağ okutsun diye yurtdışına kaçmıştı. Yani gidip yurtdışında bir program yapmıştı, sırf o yokken Bekir Bozdağ okuyabilsin diye.
Hocam, Manisa Büyükşehir Belediye Başkanı Ferdi Zeyrek'in de açıklamaları oldu. Geldiğimizde şöyle bir belediye bulmuştuk: sadece başkan ve çevresinin zengin olduğu ve ihalelerin adrese teslim belirli kişilere gönderildiği bir zihniyet ve anlayış vardı. Ve bu, baştan başlayarak en alta kadar giden, sirayet eden yolsuzluk silsilesini ve zincirini gördük. İlk geldiğimde teftiş kurulu başkanını çağırdım. Dedim ki, incelediğiniz dosyaları göreyim diye. Bana verdiği cevap zaten bunun en belirgin özelliğiydi. "Başkanım," dedi, "biz 8 yıldır hiçbir ihale dosyası incelemedik." Bu çok bariz bir şey, yani çok iddialı bir şey. Nasıl incelemezsiniz? Dediğimde, "Başkan Bey'e ben 8 yıl önce bir ihale hakkında soru sordum," dedi, "o da ben gerek görürsem sana ihale dosyasını hatırlatırım."
Hocam, Manisa Büyükşehir Belediye Başkanı Ferdi Zeyrek'in de açıklamaları oldu. Geldiğimizde şöyle bir belediye bulmuştuk: Sadece başkan ve çevresinin zengin olduğu ve ihalelerin adrese teslim belirli kişilere gönderildiği bir zihniyet ve anlayış vardı. Ve bu, baştan başlayarak en alta kadar giden, sirayet eden yolsuzluk silsilesi ve zincirini gördük. İlk geldiğimde teftiş kurulu başkanını çağırdım, dedim ki, “İncelediğiniz dosyaları göreyim.” Bana verdiği cevap, zaten bunun en belirgin özelliğiydi. "Başkanım," dedi, "biz 8 yıldır, 8 yıldır hiçbir ihale dosyası incelemedik." Çok bariz bir şey, yani çok iddialı bir şey.
"Nasıl incelemezsiniz?" dediğimde, "Başkan Bey'e ben 8 yıl önce bir ihale hakkında soru sordum. O da, 'Ben gerek görürsem sana ihale dosyasını hatırlatırım. Sen bak, işine,' dedi." Gördü, "8 yıldır ne yapıyorsunuz?" dedim. "Çay kahve içiyoruz," dedim. Böyle bir belediye aldık biz ve geldiğimizde şu anda incelediğimiz tüm dosyaları da Manisa Cumhuriyet Başsavcılığı'na sunuyoruz. O dosya kapaklarının bir gün açılacağını da biliyorum; henüz açılmadı, anladık. Tabii ki açılmadı. E, korkunç bir şey değil mi sence?
Bu arada şeyi söyleyeyim, Ferdi Bey ile bizim aramızda hiçbir akrabalık yok, tamamen isim benzerliği. Bazen soruyorlar bana, "Akraba mısınız?" falan diye. E, işte o müfettişler çay kahve içtikleri için AK Partili bürokratlar öyle 26 kilo altınla falan yakalanıyorlar, 1.3 milyon euro ile yakalanıyorlar. Eğer onlar işlerini yapsa, ötekiler hırsızlık yapamaz. Ama böyle bir düzen kurulmuş işte yıllardır. Ya emin ol, bak git Çevre Şehircilik Bakanlığı'na bak. Git Ulaştırma Bakanlığı'na bak. Her yerde durum aynı.
Çevre Şehircilik Bakanlığı'nda müfettişleri bakanlık binasından çok uzak bir yere sürdüler, biliyor musun? Bambaşka bir binada. Şimdi müfettişler eskiden ana binadaydı. Benim gazeteciliğe başladığım yıllarda müfettişlik, başmüfettişlik vesaire doğrudan bakana bağlı olurdu ve o kadar güçlü olurlardı ki bütün bürokratlardan istedikleri belgeleri, bilgileri alırlardı. Şimdi bu iktidar, bütün müfettişleri devre dışı bıraktı.
Şu anda ülke, Süleyman Soylu'nun o meşhur sözündeki gibi idare ediliyor: "Sen yap kardeşim, mahkeme kararı ardından gelir." Türkiye'nin yeni düzeni budur. "Sen müfettiş, kardeşim, yat git, çayını kahveni iç. İşine gücüne bak. Bizimle uğraşma, Türkiye'nin yeni düzeni budur." İşte denetim sıfır, şeffaflık sıfır. Haliyle yolsuzluklar da almış başını gitmiş.
Hocam, günün son sorusuna geçiyorum: Şam ile PKK'nın YPK külahları değişti haberi. Bu konunun detaylarını sizden alabilir miyim? E, Ufuk biliyorsun, herkes bir hayale kapıldı. Suriye'de işte, bütün etnik gruplara anlaşacak, böyle anayasal bir cumhuriyet kuracaklar vesaire falan. Ama öyle olmadı. Amerikalıların desteklediği SDG, yani Suriye Demokratik Güçleri ismi ama büyük çoğunluğu PKK'nın oradaki uzantısıdır.
Hocam, günün son sorusuna geçiyorum. "Şam ile PKK YPK külahları değişti" haberinin detaylarını sizden alabilir miyim?
Eee, Ufuk, biliyorsun, herkes bir hayale kapıldı. Suriye'de, işte, bütün etnik gruplara anlaşacaklar; böyle anayasal bir cumhuriyet kuracaklar vesaire falan. Ama öyle olmadı. Amerikalıların desteklediği SDG yani Suriye Demokratik Güçleri ismi ama büyük çoğunluğu PKK'nın oradaki uzantısı olan YPG'den oluşuyor. Onlar, özellikle özerklikte ısrar ediyorlar. Kürtler birleşsin, özel bir yönetim olsun, Suriye'nin içinde bir Kürt federe devleti olsun diye ısrar ediyorlar. Şara buna karşı çıkıyor, bunu kabul etmeyeceğini söylüyor. Türkiye de buna karşı çıkıyor ve kabul etmeyeceğini söylüyor. Ama orada bu yönde birtakım gelişmeler yaşanıyor.
Yani, Amerikalılar bağlı artık her şey. Amerikalılar tavır değiştirmedikçe, "Hayır kardeşim, federasyon falan olmayacak; Suriye'nin üniter bir Suriye'nin parçası olacaksınız." demediği sürece, orada bir değişiklik olmayacak, maalesef aynı olduğu gibi kalacak.
Yani burada ufak bir not daha iletmek istiyorum. Dünkü abone olduğum çağrımız meyvelerini verdi. Dün, 2500-3000'e yakın abone geldi. Herkese teşekkür ediyorum. O zaman, devam abone olmaya devam. Eee, gerçekten bugün bir arkadaşım söyledi. Dedi ki, "Sizin kanalın abone sayısıyla eee videoların görüntülenme sayısı çok ilginç. Yani eee normal abone sayısının üzerinde bir izlenmeniz var." dedi. Demek ki abone olmayanlar çok izliyor. Eee sen de doğru tespit yaptın. Yani izleyenler abone olursa mutlu oluruz.
Hocam, 29 Nisan 2025 Salı günü değerlendirdiğiniz için teşekkür ederim. Ben teşekkür ederim, Ufuk. Yarın görüşmek üzere.
Hocam, 29 Nisan 2025 Salı günü günü değerlendirdiğiniz için teşekkür ederim. Ben teşekkür ederim. Fuk, yarın görüşmek üzere.