Enver Aysever · 2 Mayıs 2025

Halil Falyalı iddiası Kıbrıs manşetlerinde

  • 0:03 Evet, fonsuz, patronsuz ve de korkusuz, ille de radikal tahammülsüz dediğimiz kanalımızdayız. Bunun altını çizelim. Bugün Fırat var rejide. O yüzden zaman zaman gitmeler, gelmeler olabilir. Çünkü Fırat'la uzun zamandır bu işleri yapmamıştık.

    Radikal tahammülsüz kanalı ile ilgili, dediğim gibi çok daha kalıcı ve başka işler de yapmaya başlayacağız. Çok yakın bir zaman itibarıyla bunları da göreceksiniz. Böylece burayı da güçlendireceğiz. Gelen dostlarımıza bir merhaba diyelim kısaca. Çünkü bugünkü konular çok. Medyada gelen ahlaksızlıklar, iftiralar… Bunlara bir bakacağız. Yetmeyecek. Ondan sonra başka medya olayları da var ve Halil Falyalı olayı var. Çok ilginç bir cinayetle karşı karşıyayız. Onu konuşacağız.

    Hocan, merhaba, hoş geldin. Arkadaşlarımızın toparlanmasını bekliyoruz. Bugün konularımız bir hayli fazla. Sevgili Nuriye, hoş geldin sen de. İyi ki geldin. Yavaş yavaş ekibimiz toplanıyor. Sevgili dost Abdullah, en çok katkı vermemiz gereken dönemdeyiz radikal tahammülsüz kanalımıza. Bunun da altını çizelim. Bunu da buradan duyurmuş olalım.

    Sevgili Türkan, sen de hoş geldin. İyi ki geldin aramıza. Yayının sonunda önemli bir açıklama yapacağım. Onu da dile getireceğim. Türkan da hoş geldi. Ümit geldi, hoş geldin Ümit. Dostlarımız yavaş yavaş toplanıyor. Yine herkes burada. Osman bizimle birlikte. İyi ki geldin Osman. Sen de hoş geldin.

    Radikal tahammülsüz. Seyan, sen de hoş geldin. Yayının sonunu iyice izle. Onun da altını çiziyorum. Buradan hep beraber toparlanıyoruz. Bugün çok trollümüz olabilir, onun da altını çizmek isterim. Sevgili Şeynaz, hoş geldin. İyi ki geldin. Onun da altını çizelim. Değerlendirmelerimizi birlikte yapacağız birazdan.

    Birkaç dakika içerisinde dostlarımız burada toplanıyor. Celal geldi, Celal de aramıza katıldı. Yabancı yok, yani bunu da altını çizmekte yarar var. Dostlarımızın her zaman burada olması benim açımdan önemli. Ne kadar çok arkadaşımız bugün burada olursa, o kadar iyi. Çünkü en çok olmamız gereken günlerden biri yine bugün, böyle bir tablo var. Yasemin de geldi. Yasemin'e de merhaba diyelim. Sevgi geldi, ona da merhaba diyelim. Güzel, tayfa yavaş yavaş toplandı.

    Salimciğim, sen de hoş geldin. İyi ki geldin. Sana da bir merhaba. Salim Tanju burada, bizim değerli dostumuz. Evet, güzel ekip yavaş yavaş toplanıyor, hatta hızlı hızlı toplanıyor. Abdülselam da hoş geldi. Ay maşallah demiş bize. Elifciğim, sen de hoş geldin. Tayfa, hakikaten bugün hızla bir araya geliyor. Bu tekrar hatırlatmak isterim. V ile tanıştık o gün, hoş geldin be. Çok tatlı bir insan. Vildan çok iyi bir insan. Yaşam mücadelesi de hoş. Fırat'a da merhaba diyor herkes. İzak Bey, oh be, kaç zamandır görememiştik, şimdi gördük. Semacığım, sen de hoş geldin. Dostlarımız yavaş yavaş toplanıyorlar burada bizim için. Hep birliktiz.

  • 2:44 A altını çizmekte yarar var. Dostlarımızın her zaman burada olması benim açımdan önemli. Ne kadar çok arkadaşımız bugün burada olursa o kadar iyi. Çünkü en çok olmamız gereken günlerden birisi yine bugün. Yasemin de geldi, ona da merhaba diyelim. Sevgi geldi, ona da merhaba diyelim. Güzel!

    E tayfa yavaş yavaş toplandı. Salimciğim, sen de hoş geldin. İyi ki geldin. Sana da bir merhaba. Salim Tanju burada, bizim değerli dostumuz. Evet, güzel ekip yavaş yavaş toplanıyor. Hatta hızlı hızlı toplanıyor. Abdülselam da hoş geldi. Ay maşallah demiş bize. Elifciğim, sen de hoş geldin. Tayfa hakikaten bugün hızla bir araya geliyor.

    E tekrar hatırlatmak isterim. V ile tanıştık o gün. Hoş geldin. O çok tatlı bir insan. Vildan çok iyi bir insan; yaşam mücadelesi de hoş. E Fırat'a da merhaba diyor herkes. Izak Bey, oh be! Kaç zamandır görememiştik; şimdi gördük. Semacığım, sen de hoş geldin. Dostlarımız yavaş yavaş toplanıyorlar burada, bizim için. Hep birlikte yürüyeceğimiz bir yolda yine beraberiz. Sinancığım, sen de hoş geldin.

    E Özlem İzmir'den. Geçen de görüşemedik ama Özlem'in de olması benim için tabii ki önemli. E bütün radikal tamircilere merhaba diyor Gönül. Evet, ben de herkese tekrar merhaba, günaydın diyorum. Bir iki dakika içerisinde başlayacağız. 34 konumuz var, çok kritik konular. Onları da konuşmuş olacağız. Sevgili Aytan da hoş geldi, iyi ki geldi. Seyhancığım tekrar geldi. Sevinç, bizimle beraber dostlarımız. Bize katkı veren dostlarımız. Beğenilere bakıyoruz, aboneliklere bakıyoruz.

    Belginciğim, hoş geldin. İzmir dostumuz bizim. Aboneliklere de bakıyoruz. Express, çok hoş geldin. "Kaç zamandır yok" diyor, onlar yurt dışından bizim can dostlarımız. Sevimciğim, sen de iyi ki geldin. Her zaman benimlesin. Bülent de bizimle birlikte. E şahane bir tayfa var burada! Ümran, merhaba sana da. İda, çok eski dostlarımızdan biri. Çok iyi takipçilerimizden biri. O da bizimle beraber. Güzel!

    E sevgili Sibel, "Caz müziğiyle güzel giriş oldu" demiş. Caz sayılmaz ama işte yani Caz ama 198 meselesi. Şeyaz, o da hoş geldi. Güzel, ekibimiz yavaş yavaş burada, hakikaten ağırlığını koyuyor. Geziban, kendi arkadaşlarımızın burayı terk etmediğini görmek güzel. Sevgili Seda, sen de hoş geldin. Yavaş yavaş tayfa toplanıyor. Aboneliklerimizi yapalım. Katıl butonumuza da basalım. Burayı güçlendirmeye devam edelim.

    Sevgili Ali Kemal, sen de merhaba. Günaydın, hoş geldin. Radikal tamirsizler, bugün pek çok sevgili Rabit Sancaklı geldi. Ayşe Barım'la ilgili anlaşılmayan kafalılar var. O anlamadıklarını anlatmaya çalışacağız bugün. Bedirciğim, sen de hoş geldin.

    Bir diğer mesele de Osmanoğulları ailesi beni rütüye şikayet etmiş. Çok enteresan, onun da altını çizmek istiyorum. Bedir'e de merhaba demiş olalım böylece. Ben de abone oldum demiş Turgut, çok teşekkürler. Abonelikler çok önemli burada. Hep beraber kadroyu büyütmek önemli. Bir sel geldi; "Her gün buradayım, okumasan da merhaba almasam da," diyor. Evet. Al.

  • 4:53 "Güzel giriş oldu," demiş. Caz sayılmaz ama işte yani CZ ama 198 meselesi. Şeyaz, o da hoş geldi. Güzel. Ekibimiz yavaş yavaş burada hakikaten ağırlığını koyuyor. Geziban, kendi arkadaşlarımızın burayı terk etmediğini görmek güzel. Sevgili Seda, sen de hoş geldin. Yavaş yavaş tayfa toplanıyor. Aboneliklerimizi yapalım. Katıl butonumuza da basalım. Burayı güçlendirmeye devam edelim.

    Sevgili Ali Kemal, sen de merhaba. Günaydın. Hoş geldin. Radikal tamirsizler, bugün pek çok sevgili Rabit Sancaklı geldi. Ayşe Barım'la ilgili anlaşılmayan kas kafalılar var. O anlamadıklarını anlatmaya çalışacağız bugün. Bedirciğim, sen de hoş geldin. Bir diğer mesele de Osmanoğulları ailesi beni rütüye şikayet etmiş. Çok enteresan. Onun da altını çizmek istiyorum. Bedir'e de merhaba demiş olalım böylece.

    Ben de abone oldum, demiş Turgut. Çok teşekkürler. Abonelikler çok önemli burada. Hep beraber kadroyu büyütmek önemli. Bir sel geldi. "Her gün buradayım. Okumasan da, merhaba almasam da," diyor. Evet. Al bir sel. Arkadaşlarımız, gördüklerini hızla buraya yansıtıyorlar. Kolay olmuyor.

    Her zaman Abdullah Beyciğim, benim en yakın radikal amüsü dostlarımdan biri. Sevgili Ahmet Türk, o da burada. Evet. Tony, neredesin? Hoş geldin Tony. Benim çok sevdiğim bir kardeşim Tony. E Güldüren hanımcığım Eskişehir. O da bize merhaba dedi. Ayşeciğim, şey, Özlemciğim ikinci defa geldi.

    Fırat hızlı ya, 1-2 veriyor. Ümit, "Tony, günaydın," demiş. Onu da verdi. Fırat bakmadan veriyor. Haberiniz olsun. İzzetciğim, o da bizim Antakyalı dostumuz. Çok teşekkür ediyorum. O da bizimle birlikte. İyi ki bizimle birlikte. Sevgili Nur, "Hep destek, tam destek esenlik dilekleriyle," demiş.

    Sizi bu arada çok sık boğaz etmedim inşallah. Çok heyecanlıydım çünkü. Hayır, o heyecan sohbet, insana iyi geliyor. Hoş gelmiştin. E, her gün de buradasın. Şahane bir dostluk, şahane bir diyalog. Tam 3 dakika sonra başlayacağız yayınımıza, konularımıza tek.

    Ahmet'i bir daha verdi. Eee, iyi ki geldi. Osman abi, e selam. Kazak, Kazakistan'dan yazmış Osman. Hoş geldin Osmanlı. Şahane bir şey bu. Eee, dünyanın dört bir tarafında bizim dostlarımızın olması beni çok mutlu ediyor. Tabii Birsel, Ankara'dan. Kızım Banu ve Birsel, her gün buradayız. E ne güzel. Banu'ya da çok selamlar. Adana Merkez, Tony onu da bildirmiş oldu. Güzel böyle bir tayfamız var bizim her yerde.

    Eee, Budapeşte'den günaydın herkese. O kadar güzel ki Budapeşte'de Işıl bizimle birlikte. Eee, o gün Budapeşte'ye eee Fırat'la yakın zamanda gittim. İlk yurt dışı deneyimini orada yaşadı. Budapeşte hakikaten güzel ve insanı mutlu eden bir şehir. Onun da altını çizmekte yarar var.

    Zera, eee, Antalya'dan merhaba. Bu Antalya'daki yarın eee gerçekleşecek olan imza günümüzü iptal ettik. Eee, bütün etkinlikleri iptal ettim, 3 hafta boyunca eee doktorumun eee artık bazı şeyleri kesmem gerektiğini söylemesinden kaynaklı hepsini eee iptal ettim. Eee, maalesef yapamayacağım. Eee, Ayşen sana da merhaba, günaydın. Onun da altını çizelim. Lucy geldi. Lucy.

  • 7:00 Merhaba! Kazakistan'dan Osman yazmış. Hoş geldin Osman. Şahane bir şey bu. Dünyanın dört bir tarafında dostlarımızın olması beni çok mutlu ediyor. Tabii, Birsel Ankara'dan, kızım Banu ve Birsel her gün buradayız. Ne güzel! Banu'ya da çok selamlar.

    Adana Merkez Tony, onu da bildirmiş oldu. Güzel, böyle bir tayfamız var bizim her yerde. Budapeşte'den günaydın herkese. O kadar güzel ki, Budapeşte'de Işıl bizimle birlikte. O gün Budapeşte'ye Fırat'la yakın zamanda gittim. İlk yurt dışı deneyimini orada yaşadı. Budapeşte hakikaten güzel ve insanı mutlu eden bir şehir. Onun da altını çizmekte yarar var.

    Zera, Antalya'dan merhaba. Antalya'daki yarın gerçekleşecek olan imza günümüzü iptal ettik. Bütün etkinlikleri iptal ettim, çünkü doktorum artık bazı şeyleri kesmem gerektiğini söyledi. Maalesef yapamayacağım. Ayşen, sana da merhaba, günaydın. Onun da altını çizelim.

    Lucy geldi. Lucy çıkıntı aç. Soyadı da pek güzelmiş. Benim de olabilirmiş yani çıkıntılıktanse eğer. Mavi geldi, ben de Zimbabye ve Safari'den. Mavi herhalde bizle dalga geçiyor. Veli Londra'dan. Veli'ye de merhaba diyelim. Güzel ekip toparlandı. 1 dakika 20 saniye sonra burada olacağız.

    Bizim için abonelikleriniz çok önemli. Katıl butonunu kullanmanız önemli. Türkancı, Hoppa'dan selamlar. Günaydın demiş. Hoş geldin Türkancı! İyi ki buradasın. Elmas bizimle birlikte, Aydın bizimle birlikte. Bunlar hep bizim tayfa. Fatoş, İsviçre'den. Ona da teşekkür ediyorum. Yurt dışından gelen desteklerin de ayrı bir önemi olduğunu biliyorsunuz. İktisadi koşullarımızı yurt dışı da destekliyor. Çünkü oradan gelen destek, Türk parasının hakikaten utanılacak derecede düşük olmasından kaynaklı ayrı bir öneme sahip.

    Yaklaşık 50 saniye sonra yayınlara başlayacağız. Beğenilere yüklenelim diyor Fırat. Dolayısıyla onu da halledelim. Biraz böyle bu dönemde itici güç olmamız gerekiyor. Herkesin birbirine bunu yapması gerekiyor.

    Önce Ayşe Barım meselesiyle başlayacağım. Hakikaten utanmazlıkta sınır yok. Dünkü bir tweet'te bir gazeteci Ekol TV'den, Dilek Yaman Demir Hanım, Enver Aysever'in Ayşe Barım hakkında yürütülen ve geçtiğimiz günlerde iddianamesi düzenlenen Gezi Parkı soruşturması kapsamında tanıklık yaptığı ortaya çıktı. Şimdi Dilek Yaman Demir'in hakikaten ne yaptığını bilmediğini düşünüyorum. Hiç utanması olmadığını düşünüyorum. Gazetecilik mesleğinden de istifa etmesi gerektiğini düşünüyorum.

    Bunu da söyleyeyim. Biliyorsunuz, ben Ayşe Barım davası olduğunu bilmeden terörle mücadele eden bir ifade için davet aldım. Bunun adı davet. Zorunlusunuz. Aksi halde polis soruyla götürülüyorsunuz. Dolayısıyla davet konusunda o zorunlu davete icabet ettim ve gittim. Gittiğimde Ayşe Barım davası ile ilgili bana bir soru sordular.

  • 9:18 Bu dönemde itici güç olmamız gerekiyor. Herkesin birbirine bunu yapması gerekiyor. Önce Ayşe Barın meselesiyle başlayacağım. Hakikaten, utanmazlıkta sınır yok. Dünkü bir tweet'te bir gazeteci, Ekol TV'den Dilek Yaman Demir, Enver Aysever'in Ayşe Barın hakkında yürütülen ve geçtiğimiz günlerde iddianamesi düzenlenen Gezi Parkı soruşturması kapsamında tanıklık yaptığı ortaya çıktı.

    Şimdi, Dilek Yaman Demir'in hakikaten ne yaptığını bilmediğini düşünüyorum. Hiç utanması olmadığını düşünüyorum. Gazetecilik mesleğinden de istifa etmesi gerektiğini düşünüyorum. Sebebini de söyleyeyim. Biliyorsunuz ki, ben Ayşe Barın davasını bilmeden terörle mücadele eden bir ifade için davet aldım. Bunun adı davet. Zorunlusunuz, aksi halde polis soruyla götürülüyorsunuz. Dolayısıyla, o zorunlu davete icabet ettim ve gittim.

    Gittiğimde, Ayşe Barın davası ile ilgili bana bir soru sordular. Tek soru sordular, Ayşe Barın'ı tanıyıp tanımadığımı. Dolayısıyla, tanıyorsam kendisi hakkındaki fikirlerimi, Halit beyle ilgili olarak da "Halit benim eski arkadaşım" dedim. 2011 yılında Halit'i televizyon yayınıma çıkartmak istediğim için Halit'i aradım. Halit’e de telefon açtığımda, Ayşe Barın ile konuşmamın iyi olacağını söyledi ve bana da telefonunu verdi. Ben de Ayşe Barın'ı aradım.

    Bana böyle pek de ukala bir şekilde davrandığını ve oyuncuların kendilerini bu şekilde temsil ettirmelerinin, böyle davranmalarının hoş olmadığını söyledim. Aslında Halit'e şöyle bir soru sormuştum: "Eski arkadaşına niye böyle davranıyorsun?" Yıllar geçtiğinde, Ayşe Barın gözaltına alındığı vakit, gözaltına alınması menajerlikle ilgiliydi. Gezi ile uzaktan yakından alakası yoktu.

    Bana bunu sorduklarında da bunu söyledim ve savcıya, geziden önce bu eleştirimi yaptığımı, menajerlik meselesi ile ilgili bu eleştirimi yaptığımı, Ayşe Barın'ı kesinlikle tanımadığımı, Halit'i on yıldan fazla görmediğimi söyledim. Dolayısıyla, haklarındaki herhangi bir olumsuz kanaatim olmadığını, ayrıca Gezi ile ilgili soru sorulduğunda, Ayşe Barın'ın herhangi birisinin Kavala da dahil insanları yönlendirebilecek bir kabiliyeti olmadığını, bunun bir safsata olduğunu söyledim. Kayıtlara geçtim.

    Oradan dışarı çıktığımda, Dilek Hanım gibi gazeteciler, adliye muhabiri gazeteciler hemen meslekten birine ya da tanınmış falan birilerine mikrofonu uzattılar. Savcı da dedi ki, "Lütfen hemen buradan çıkışta ne olduğunu söylemeyin." Ben de oradaki insanları üzerimize atlayınca, "Sonra söyleyeceğiz," dedim. Çünkü orada söylemek yerine ertesi gün kendi yayınımda söylemeyi tercih ettim.

    Ertesi gün hem burada duruyor kayıtlarda hem de akşam bu meseleyi aynen böyle anlattım. Fakat Dilek Hanım'ın ne yaptığına dair bir bilgi yok.

  • 11:33 İzinden önce benim bu eleştirimi yaptığımı, menajerlik meselesiyle ilgili bu eleştirimi yaptığımı, Ayşe Banım'ı kesinlikle tanımadığımı, Halit'i 10 yıldan fazladır görmediğimi, dolayısıyla haklarında herhangi bir olumsuz kanaatim olmadığını ve ilave olarak Gezi ile ilgili soru sorunca, Gezi meselesinde değil, Ayşe Barım'ın herhangi birisinin Kavala falan da dahil, insanları yönlendirebilecek bir kabiliyeti olmadığını, bunun bir safsata olduğunu söyledim. Kayıtlara geçtim.

    Oradan dışarı çıktığımda, Dilek Hanım gibi gazeteciler, adliye muhabiri gazeteciler hemen meslekten birini ya da tanınmış birilerine mikrofonu uzattılar. Savcı da dedi ki, "Lütfen hemen buradan çıkışta ne olduğunu söylemeyin." Ben de oradaki insanları üzerimize atlayınca sonra söyleyeceğiz dedim. Çünkü orada söylemek yerine, ertesi gün kendi yayınımda söylemeyi tercih ettim. Ertesi gün hem burada duruyor kayıtlarda hem de akşam bu meseleyi aynen böyle anlattım.

    Fakat Dilek Hanım'ın ne mesleğe saygısı ne de bence ahlaki olarak bu bütün bunları görmemiş olması mümkün değil. Ahlaki olarak da popülerlik arayışının dışında bir tavrı olmadığı için Dilek Hanım'ın bu tavrının sonucunda utanmadan, sanki ben gizli kapaklı bir iş yapmışım gibi, sanki gizli tanıkmışım gibi, sanki tanıklık yapmak bizim elimizdeymiş gibi, oraya davet edilenin sanki gitmeme şansı varmış gibi, son dakika Ayşe Barım davasına Gezi Parkı bilmem ne falan bir sürü şey söylemekte, sadece ve sadece like almak için Ekol TV'de biraz hava atsın, "haber geçtim" demek için insanların haysiyetiyle oynayan bir tutumu olduğunu görüyorum.

    Arkadaşlar, bana göre insanları küçük düşürmek dünyada yapılabilecek en aşağılık şeydir. Zaten ben bunu yapmazdım. Yani zaten yapmazdım. Bir şeyi biliyor olsam da. Kaldı ki bir şey bilmiyorum. Kaldı ki bu insanları tanımıyorum. Kaldı ki oraya ben gidip de bir davet üzerine gitmiş falan değilim. Utanmadan pek çok insan, benim sanki oraya Ekrem Bey'in aleyhine bilmem neye falan konuşacakmışım gibi yazdılar. O çıkmadı. Şimdi bunu yapıyorlar.

    Siz ne aşağılık insanlarsınız? Biz burada haysiyetimizi, onurumuzu sizin iki dudağınız arasında kaybedecek nitelikte insanlar değiliz. Ancak sizin bu yaptığınız, üç-beş tane zibidi, inanarak sosyal medyada trollerin saldıracak diye böyle bir hale dönüşüyor. Bu ne ahlaksızlıktır? Bu ne utanmazlıktır? Bu nasıl bir mesleğe ihanettir? Bu nasıl insana saygı duymamaktır? Dilek Yaman Demir, lütfen istifa edin. Bırakın bu mesleği. Böyle mi yapıyorsunuz?

    Ya kardeşim, bir telefon açın. Çok merak ediyorsanız, yani eğer görmediyseniz. Ya ben gizli kapaklı değil ki. KRT ekranlarında bunu anlattım. Sabah burada anlattım. Olay burada. Mecburen gidiyorsunuz. Siz adliye muhabirisiniz. Neye tanıklık yapmışım ben? Söylesene gerçekten. Neye tanıklık yapmışım? Ortada bir tanıklık yok ki. Sizi ifadeye çağırıyorlar. Tanık sıfatıyla çağırmak bir deyim. Hukuki bir deyim. "Tanık sıfatıyla çağırıyor." Ama tanık değilsem, tanık değilim.

  • 13:49 aleyhine bilmem neye falan konuşacakmışım gibi de yazdılar. O çıkmadı. Şimdi bunu yapıyorlar. Ya siz ne aşağılık insanlarsınız. Biz burada haysiyetimizi, onurumuzu sizin iki dudağı arasında kaybedecek nitelikte insanlar değiliz.

    Ancak sizin bu yaptığınız, üç beş tane zibidi inanarak, sosyal medyada trollerin saldıracak diye böyle bir hale dönüyor. Bu ne ahlaksızlıktır? Bu ne utanmazlıktır? Bu nasıl bir mesleğe ihanettir? Bu nasıl insana saygı duymamaktır? Dilek Yaman Demir, lütfen istifa edin. Bırakın bu mesleği. Böyle mi yapıyorsunuz? Ya kardeşim bir telefon açın. Çok merak ediyorsanız, yani eğer görmediyseniz. Ya ben gizli kapaklı değilim ki. KRT ekranlarında bunu anlattım. Sabah burada anlattım. Olay burada. Mecburen gidiyorsunuz.

    Siz adliye muhavirsiniz. Neye tanıklık yapmışım ben? Söylesene gerçekten. Neye tanıklık yapmışım? Ortada bir tanıklık yok ki. Sizi ifadeye çağırıyorlar. Tanık sıfatıyla çağırmak bir deyim; hukuki bir deyim. Tanık sıfatıyla çağırıyor, ama tanık değilsem, tanık olmadığım sıfatıyla mı çağrılıyor diye yazacaklar. Nedir, bana söylesenize ben de bileyim. Bu seviyede gazetecilik yapan, bu sadece onlara cevap vermediğim için bunu yapıyor. Ertesi gün kendi kanalımda anlattım.

    Şimdi Allah'ınızı severseniz, sizi bir savcı rica ederek mi çağırıyor? Böyle bir şey var mı Türkiye'de? Size savcı, "geleceksin" diyor ve öyle çağırıyor. Öyle bir şey olur mu ya? Bundan daha aşağılık ne olabilir? Bir de ben burada yayın yapıyorum. Aşağıda arkadaşımızın söylediği gibi, yayında birisi hakkında konuşuyorum. Yayında birisi hakkında konuşurken, yorum yaparken ne yapacağım? Yani savcı bunu izleyecek diye yorum yapmayacak mıyım? Ne yapacağım? Bana söyleyin de biz de onu yapalım.

    Siz nasıl gazetecisiniz ya? Nasıl insansınız? Sanki ben gizli kapaklı gelmişim. Kendim dilekçe doldurmuşum. Bakın, "aa neler biliyorum" falan. Böyle bir terbiyesizlik, böyle bir utanmazlık var mı ya? Savcı seni çağırıyor. Gitmek mecburiyetindesin. Gittiğinde soruyu kendi saptıyor. Senin orada iradenin olabileceği tek şey var: Vereceğin cevap. Verdiğim cevabı da orada söyledim. Arkasından da "orayı tanımıyorum" dedim. Bu işlerde Ayşe Barım'ın bir katkısı olduğunu düşünmüyorum dedim. Siz dedim, Gezi davası ile ilgili soru soruyorsunuz. Ben menajerlikle ilgili arkadaşıma şahsen ettim dedim. Hepsi bu. Hepsi bu.

    Bu ne ahlaksızlık ya? Bu ne alçaklık ya? Bunu böyle not düşelim. Anlamayacaklar tabii. Dönüp dönüp bunu koyacaklar. Bu ülkede iş böyle bir hale gelmiş durumda. Yani rezillik diz boyu. Rezillik almış yürümüş. Hiç kimsenin buna bir şey yaptığı, bir değer verdiği falan yok.

    Şimdi gelelim diğer meseleye. Mırat olunca kıçımıza motor takmış gibi devam ediyoruz. Bunun altını çizelim. Bu Abdülhamit Kayahan Osmanoğlu. Öğrendim ki Abdülhamit Kayahan Osmanoğlu, Abdülhamid'in torunuymuş. Öyle söylüyor. Ben bilmiyorum. Bakacak halim yok. Televizyonda, KRT'de ironi yaparak, biraz da sert bir ironi yaparak bunların artık dedelerini Türkiye'ye...

  • 16:03 Vereceğin cevap tek şeydir. Verdiğim cevabı da orada söyledim. Arkasından da orada tanımıyorum dedim. Bu işlerde Ayşe Barım'ın bir katkısı olduğunu düşünmüyorum, dedim. Siz dedim, gezi davası ile ilgili soru soruyorsunuz. Ben menajerlikle ilgili arkadaşıma hitap ettim, dedim. Hepsi bu. Hepsi bu. Bu ne ahlaksızlık ya? Bu ne alçaklık ya? Bunu böyle not düşelim. Anlamayacaklar tabii. Dönüp dönüp bunu koyacaklar. Bu ülkede iş böyle bir hale gelmiş durumda. Yani rezillik diz boyu. Rezillik almış yürümüş. Hiç kimsenin buna bir şey yaptığı, bir değer verdiği falan yok.

    Şimdi gelelim diğer meseleye. Mırat olunca, kıçımıza motor takmış gibi devam ediyoruz. Bunun altını çizelim. Bu Abdülhamit Kayahan Osmanoğlu. Öğrendim ki, Abdülhamit Kayahan Osmanoğlu, Abdülhamid'in torunuymuş. Öyle söylüyorlar. Ben bilmiyorum, bakacak halim yok. Televizyonda, KRT'de ironi yaparak, biraz da sert bir ironi yaparak, bunların artık dedelerini Türkiye’ye pazarlayıp bu meselelerin tamamında burada Fırat diyor ki, hem Ayşe Barım'dan linç yiyip hem de Osmanlı torunlarından linç yiyemezsin. İkisi aynı anda oldu, diyor. Evet, hayaldi, gerçek oldu.

    Meseleye girelim. Bu Osmanlı torunları sürekli tarihi çarpıtıyorlar. Benim de burama geldi. O yüzden öfkelendim. Diyorlar ki, "Benim dedem Çanakkale Savaşı'nı kazandı." Tarihin gerçeği budur. Böyle bir Osmanlı düzenlemesi yapılıyor. Zaten iktidar da bu Osmanlı güzellemesine izin veriyor. Osmanlı güzellemesine izin verdikten sonra öyle bir tablo ortaya çıkıyor ki, Türkiye'de garip bir ticari ortam yaratıyorlar. Don gömlek satıyorlar, dediğim o aslında. Osmanlı İmparatorluğu sanki Türkiye Cumhuriyeti'nden çok daha kıymetliymiş. Mustafa Kemal hainmiş. Abdülhamit, cennet mekan falan diyorlar. Önemliymiş gibi bir tavra giriyorlar. Ve bunun üzerinden, Mustafa Kemal gibi saygın bir komutanı, bir ismi hem alaşağı etmeye çalışıyorlar; hem de tarihi çarpıtıyorlar. Yetmiyormuş gibi bir de Osmanlıoğullarını seçkin bir aileymiş gibi sunarak topluma, "Biz Osmanlı torunlarıyız" falan diyorlar. Benim gibi insanlara da, "Senin anan ne, baban ne, atan ne?" diye soruyorlar; işte yok Ermeni, yok Rum, yok Şebbiha, vatan haini bilmem ne deyip bir de art arda tehditlerde bulunuyorlar. Yani iki gündür gelen tehdit sayısı 10.000'leri geçti. Hepsi de tabii savcılığa gitti.

    Ama asıl mesele şu: Olan ne? Kendi dedelerini de bilmiyorlar. Çarpıtıyorlar. Olay şu: Çanakkale Savaşı sırasında, Osmanlı döneminde, Abdülhamit Kayahan Osmanoğlu'nun dedesi olduğu söylenen Abdülhamid’in orada iktidarda olmadığını herkes biliyor. Dolayısıyla Çanakkale Savaşı'nı yöneten bir kimse değildir Abdülhamit. Bu bir. Ki o dönemde Mustafa Kemal Atatürk gibi pek çok komutan Osmanlı subayı olarak görev yapmıştır. Evet. Bu sırada başka subaylar da söz konusudur.

  • 18:24 Yöneltme ile tarihi çarpıtmak yetmiyormuş gibi, bir de Osmanlı oğullarını seçkin bir aileymiş gibi sunarak topluma "Biz Osmanlı torunlarıyız" diyorlar. Benim gibi insanlara da "Senin anan ne, baban ne, atan ne?" diye, "Yok Ermeni, yok Rum, yok Şebbiha, yok vatan haini," diyerek ardı ardına tehditlerde bulunuyorlar. Yani iki gündür gelen tehdit sayısı 10.000'leri geçti. Hepsi de tabii savcılığa gitti.

    Ama asıl mesele şu; olan ne? Kendi dedelerini de bilmiyorlar, çarpıtıyorlar. Olay şu: Çanakkale Savaşı zamanında, Osmanlı döneminde, Abdülhamit Kayahan Osmanoğlu'nun dedesi olduğunu söylenen Abdülhamid'in orada iktidarda olmadığını herkes biliyor. Dolayısıyla Çanakkale Savaşı'nı yöneten bir kimse değildir Abdülhamit. Bu bir. O dönemde Mustafa Kemal Atatürk gibi pek çok komutan Osmanlı subayı olarak görev yapmıştır.

    Bu sırada başka subaylar da mesele içerisinde söz konusudur; Simon Monsanders da vardır, onun da altını çizmek isterim. Çanakkale Savaşı aslında kazanılmış olmasına rağmen, İstanbul'un işgali daha sonra da olsa gerçekleşmiştir maalesef. Bunun da altını çizmek isterim. Abdülhamit'in kim olduğunu bilmemiz gerekiyor. Abdülhamit çok önemli bir devlet adamı ya da komutan falan filan değildi; TRT'de öyle pazarlanıyor ancak öyle değildi. Fakat bu, Abdülhamit Kaya Osmanoğlu gibi birisi de değildi.

    Abdülhamit'in tipik bir modern olduğu, tipik bir Avrupalı yaşam tarzını benimseyen bir isim olduğu, sarayında tiyatro salonu yaptırdığı, opera yaptırdığı, klasik müziğe düşkün olduğu, mimariye düşkün olduğu, entelektüel arayışları olduğu, çok önemli modernleşmelere sebep olduğunu herkes bilir; tarihçiler bilir. Çocuklarının başı açıktır. Bunu ben "başı kapalılara, başı açıklar falan gibi bir demokrasi için söylemiyorum"; bunlar bilsin diye söylüyorum. Onun başı kapalı zannediyorlar, hayır değil.

    Dolayısıyla, dünyadaki gelişmeleri, sanat gelişmelerini, entelektüel gelişmeleri takip eden, sanatsever, modern yaşam biçimini benimsemiş bir kimsedir. Belki Osmanlı sultanlarından biri olmasa da, varlıklı bir ailenin çocuğu olarak hayatını sürdürse, Avrupa'yı gezecek, dünyayı gezecek birisidir. Yani bir lümpen değil. Bunun altını çizmek isterim.

    1908 devriminde İttihat ve Terakki Türkiye'nin kuruluşunun başlangıcı sayılabilecek o devrimle birlikte meclisi ve bu sanatı kurduğu vakit, koltuktan inmiş, saltanatı devretmiş bir isimdir. Daha sonra yeniden toplumsal hareketlerle gelgitler falan filan olur. Onları başka zaman konuşuruz. Ama iktidarı kaybetme korkusuyla hasta hale gelmiş. Toplum içerisinde inanılmaz derecede jurnalcileri doldurmuş. Dolayısıyla, "jurnalci vatandaşlar" kavramı belki bugün bile süren bu kavram, topluma korku salmak açısından oluşmasına neden olan bir durum.

  • 20:42 Falan zannediyorlar. Değil. Dolayısıyla dünyanın, dünyadaki gelişmeleri, sanat gelişmelerini, entelektüel gelişmeleri takip eden, sanatsever, modern yaşam biçimini benimsemiş bir isimdir. Bir kimsedir.

    Belki Osmanlı sultanlarından birisi olmasa, varlıklı bir ailenin çocuğu olarak hayatını sürdürse, Avrupa'yı gezecek, dünyayı gezecek biri. Yani bir lümpen değil. Bunun altını çizmek isterim. 1908 devriminde İttihat Terakki, Türkiye'nin kuruluşunun başlangıcı sayılabilecek o devrimle birlikte meclisi ve Busan'ı kurduğu zaman, koltuktan inmiş, saltanatı devretmiş bir isimdir.

    Daha sonra, toplumsal hareketlilikler, gelgit filan filan. Onları başka zaman konuşuruz. Ama iktidarı kaybetme korkusuyla hasta hale gelmiş. Toplum içerisinde inanılmaz derecede jurnalcileri doldurmuş. Dolayısıyla, "jurnalci vatandaşlar" kavramı, belki bugün de süren bu kavram, topluma korku salmak açısından oluşmasına neden olan bir padişahtır.

    Bu padişah iddia o ki, kendi döneminde Çanakkale Boğazı'ndan girişinde birtakım önlemler almış ve bu önlemler, Çanakkale Savaşı zamanında işe yaramış, düşmanı püskürtmüştür. Mesele bu. Öyle bir gerçeklik var mı? Bence yok. Ama diyelim öyle bir gerçeklik olsa bile, birtakım önlemler almış olsa bile; esas olarak, Çanakkale Savaşı'nın gerçek kahramanları orada görev yapmış olan komutanlardır.

    Mustafa Kemal orada en üstteki komutan değildi, gidiyorlar. E, geri zekalıyız, biliyoruz. Mustafa Kemal'in kahramanlığı zaten Çanakkale ile başlayan bir süreçtir. Evet. Ama asıl Çanakkale değildir. Anadolu'ya gitmesi, oradaki örgütlenme, diplomasi becerisi ve sonra Türkiye Cumhuriyeti'ni bize hediye etmiş olmasıdır. Hediye denmez, ama öyle demek hoşumuza gidiyor. Anlatabiliyor muyum? Budur.

    Yani dolayısıyla mesele; onların dediği gibi, "Biz işte Abdülhamit'e İttihat ve Terakki kumpas kurdu." Peki, İttihat ve Terakki ne? İttihat ve Terakki ne? İttihat Terakki’de görev yapanlar ne? Bizde İttihat Terakki de yekpare bir hayatmış gibi anlatıyorlar. İttihat ve Terakki'nin ilk kuruluşundaki süreçteki tavrı, bir Ulusal Kurtuluş Savaşı vermesi, Osmanlı'nın dağılmasına karşı yurtsever bir hamle içerisinde olmaları için de sanırımın tersine, çok ciddi yönetici kadrolarında gayrimüslimler olması; illegalite ile başlayıp daha sonra meşru zemine meclisle birlikte gelen ve Türkiye'nin kurulmasına öncülük etmiş bir yapı.

    Sonra iktidara geldikten sonra, her iktidara gelen yapı gibi maalesef yozlaşıyor. Daha sonra 1915 meselesi oluyor; Ermeni meselesi. O çok tehlikeli süreç başlıyor ve ardından da aslında bugün halen üzerinde bulunduğumuz sorunlar ardı ardına geliyor. Bu da ayrı bir tartışma konusu.

    Ama Abdülhamit Kayahan Osmanoğlu, kendisine şehzade dedirtiyor. Osmanoğulları diye bir derneği var. Şehzadem diye karşılanıyor ve devletin en üst kademesinde karşılık görüyor.

    İki şey söylemek isterim. Bunlardan birincisi, Recep Tayyip Erdoğan da...

  • 22:56 Bizde İttihat Terakki de yekpare bir hayatmış gibi anlatıyorlar. İttihat ve Terakki'nin ilk kuruluşundaki süreçte, bir Ulusal Kurtuluş Savaşı vermesi, Osmanlı'nın dağılmasına karşı yurtsever bir hamle içerisinde olmaları için, sanırımın tersine, çok ciddi yönetici kadrolarında gayrimüslimler olması, illegalite ile başlayıp daha sonra meşru zemine meclisle birlikte gelen ve Türkiye'nin kurulmasına öncülük etmiş bir yapı.

    Sonra, iktidara geldikten sonra, her iktidara gelen yapı gibi, maalesef yozlaşıyor. Daha sonra 1915 meselesi oluyor; Ermeni meselesi. O çok tehlikeli süreç başlıyor ve ardından da aslında bugün hâlâ üzerinde bulunduğumuz sorunlar ardı ardına geliyor. Bu da ayrı bir tartışma konusu. Ama Abdülhamit Kayahan Osmanoğlu kendisine şehzade dedirtiyor. Bir Osmanoğulları diye bir derneği var. Şehzadem diye karşılanıyor ve devletin en üst kademesinde karşılık görüyor.

    İki şey söylemek isterim. Bunlardan birincisi: Recep Tayyip Erdoğan da Cumhuriyetin bir ürünüdür. Eğer şehzadeler varsa, padişahlar varsa, eğer hâlâ padişah, şehzade vesaire, Osmanlı kültürü varsa ve sürüyorsa, öyle bir tablo varsa, Recep Tayyip Erdoğan yoktur zaten. Ama var. Demek ki, sürmüyor Osmanlı. Çünkü Cumhuriyet olmasaydı, Recep Tayyip Erdoğan da dahil olmak üzere hiçbir devlet adamı olamazdı. Çünkü orası bir aile rejimiydi. Birincisi bu.

    İkincisi, buradan hükümete soruyorum: Abdülhamit Kaya Osmanoğlu bu kadar üst düzeyde karşılanıyor. Biz FETÖ meselesini yaşamadık mı? Paralel devlet meselesini yaşamadık mı? Nasıl bir şeydir ki bu? Kendisine şehzadem dedirten bir insan orada burada dolaşıyor ve devlet tarafından kabul görüyor. Çok merak ediyorum. Sayın Recep Tayyip Erdoğan, Türkiye Cumhuriyeti sizin tarafınızdan yönetilmiyor da hâlâ Osmanoğulları tarafından mı yönetiliyor? Benim gibi Türkiye Cumhuriyeti yurttaşları size Cumhurbaşkanı derken, yanlış mı yapıyor, eksik mi yapıyor? Yoksa yeniden bir paralel devlet mi var? FETÖ benzetmesi, bence aşırı bir benzetme değil. Bundan hiç mi ders almadık? Çok merak ediyorum.

    Üçüncüsü, "Ben Osmanlı torunuyum" diyen insanlar için: Kimin torunu oldukları beni ilgilendirmiyor. Yalnız şunu unutmayın ki Osmanoğulları bir ailedir ve Osmanlı'da en alt seviyede yer alanlara Türk denirdi. En değersiz olanlar Türktü. Dolayısıyla ben hem Türküm hem de Osmanlı torunuyum dediğiniz zaman, biraz tuhaf oluyor. Ama daha da beteri, Osmanoğulları bir aileydi. Onların altında yaşayanlar, Osmanlı'da kuldu; yurttaş değildi. Dolayısıyla Osmanoğullarının devam etmesini isteyen herkes, Osmanlı'nın devamını hayal eden herkes, yeniden kul olmayı hayal etmiştir. O zaman şehzade de padişah olur. Öyle bir yapı olur.

    Ama size soruyorum: Sultan mı kaldı? Padişahlık mı kaldı? En azından eski haliyle. Benim bildiğim Türkiye Cumhuriyeti, laik, demokratik, yurttaşlık bilinciyle oluşmuş olan bir anayasaya sahip ve Mustafa Kemal Atatürk tarafından kurulan, hepimizin gözbebeği olan bir ülkedir.

  • 25:06 Bu çok merak ediyorum. İkincisi bu. Üçüncüsü, "Ben Osmanlı torunuyum" diyen insanlara, kimin torunu oldukları beni ilgilendirmiyor. Yalnız şunu unutmayın ki Osmanoğulları bir ailedir ve Osmanlı'da en alt seviyede yer alanlara Türk denirdi. En değersiz olanlar Türktü. Dolayısıyla, ben hem Türküm hem de Osmanlı torunuyum dediğinizde, biraz tuhaf oluyor. Ama daha da beteri, Osmanoğulları bir aileydi. Onların, Osmanlı'da yaşayanlar, kuldu; yurttaş değildi.

    Dolayısıyla Osmanoğullarının devam etmesini isteyen herkes, Osmanlı'nın devamını hayal eden herkes, yeniden kul olmayı hayal etmiştir. O zaman şehzade de padişah olur. Öyle bir yapı olur.

    Ama size soruyorum, sultan mı kaldı? Padişahlık mı kaldı? En azından eski haliyle. Benim bildiğim Türkiye Cumhuriyeti, laik, demokratik, yurttaşlık bilinciyle oluşmuş olan bir anayasası olan ve Mustafa Kemal Atatürk tarafından kurulan ve hepimizin göz bebeği olan bir ülkedir.

    Kaldı ki, bu Abdülhamit dönemi ile ilgili toprak kayıplarıyla ilgili yapılan tartışmalar da çok ilginç bir tartışma haline dönmüş durumda. Onun da altını çizmek isterim. Abdülhamit dönemindeki toprak kayıplarının nesnel olarak ne boyutta olduğunu biliyoruz. Dönüp dolaşıp Mustafa Kemal'in toprak kaybıymış gibi sundukları oluyor. Mustafa Kemal, toprak falan kazanmadı. O, elimizde kalan son vatan parçasını devlet yaptı ve bize bir şekilde, "Alın arkadaşlar, bunun üzerinde yaşayabiliriz. Artık elimizdeki son vatan bu." dedi. Onun üzerine titrememizin nedeni de budur.

    Ama unutmayın ki hepimizin bu cumhuriyete ihtiyacı var. O yüzden RTÜK başkanına gitmesi meselesi enteresan. Benim hakkımda dava açmışlar. Tabii mahkemeye gideriz, konuşuruz. Herkesin dava açma hakkı var. Fakat, bunu belirtmek istiyorum, belki görmekte yarar var. Bunu Fırat aldı mı bilmiyorum, Sevda Türküsev hanımefendi hemen paylaşmış. Abdülhamit Han torunu Abdülhamit Kayahan Osmanoğlu, RTÜK başkanına beni şikayet etmiş; KRT'deki yayınlarımdan dolayı. Ne yapacak? RTÜK başkanı KRT'yi arayıp, "Enver Aysever'i KRT'den çıkartın, yoksa kanalınızı kapatın." mı diyecek?

    Bundan çok daha önce ben, KRT yönetimine zaten sağlık meselesi nedeniyle haftada 3 gün süren yayınlarımıza dün son verdiğimi iletmiştim. Dolayısıyla, o konuda pek bir şey yapmanıza gerek yok.

    "Hadsiz kim acaba?" demiş bana. Vallahi bir şey söyleyeceğim, Sevda hanımcığım, ben kimseye hadsiz demem. Çünkü değerli. Sevda Hanım ile arasında dostluk etmek açısından tercih yapmam gerekse, maymunu tercih ederim. Çünkü bu bir tercih meselesi. O yüzden, "Kim acaba?" dediğinizde ben olmaktan rahatsızlık duymam. Maymunlar vefasızlık yapmaz, saygısızlık yapmaz, hırsızlık yapmaz; sadece bir tane muz çalarlar. Alçaklık yapmazlar. Maymunlar güzel hayvanlardır. Dolayısıyla, Sayın Sevda Türksev hanımefendi ile arasında seçim yapmaya inşallah mecbur kalmayı...

  • 27:24 Kayahan Osmanoğlu, RTÜK başkanına beni şikayet etmiş. Ne yapacak? RTÜK başkanı, KRT'yi arayıp, "Enver Aysever'i KRT'den çıkartın, yoksa kanalınızı kapatın" mı diyecek? Bundan çok daha önce, ben KRT yönetimine zaten sağlık meselesi nedeniyle haftada 3 gün süren yayınlarımıza dün son verdiğimi iletmiştim. Dolayısıyla o konuda pek bir şey yapmanıza gerek yok.

    Yok. Hadsiz kim acaba demiş bana? Vallahi bir şey söyleyeceğim. Sevda hanımcığım, ben kimseye bu konuda bir şey demem. Çünkü değerli. Sevda Hanım'la dostluk etmek açısından bir tercih yapmam gerekse, maymunu tercih ederim. Çünkü bu bir tercih meselesi. O yüzden "Kim acaba?" dediğinizde ben olmaktan rahatsızlık duymam. Maymunlar vefasızlık yapmaz, saygısızlık yapmaz, hırsızlık yapmaz; sadece bir tane muz çalarlar. Alçaklık yapmazlar. Maymunlar güzel hayvanlardır. Dolayısıyla, Sayın Sevda Türksev hanımefendi ile arasında seçim yapmaya inşallah mecbur kalmayız. Çünkü Sevda Hanım, onu da yanlış anlayabilir; "Niye beni değil de maymunu seçtin dostluk etmek için?" diyebilir.

    Ne yapayım ki, maymunun ahlaki ölçülerine ve mesleki ölçülerine daha çok inanıyorum. Şöyle söyleyeyim, yoldaşlık yapar ama sizin yapabileceğinizi zannetmiyorum. Bu arada, Bülent Arınç meselesinden de kinli olduğunuzu yazdığı şey gerçekten şaka yaptım. Siz de dalmıştınız. En azından telefon açıp bana sorardı, haberi teyit ederdi. Siz onu da yapmadınız. Aynı soydan geliyorsunuz diğer habercilerle; bizimdir, gerisi sizin olsun.

    Ayrıca Osmanlı torununa da demedim; zıplamakla ilgili bir espri verdim. Yani "gibi zıplamak" olmak demek değil. Mourinho'nun kamburuk tartışmasına girmeyelim Allah aşkına. "Gibi zıplamak" bir benzetmedir. Dolayısıyla, "gibi zıplamayı" da bir hakaretmiş gibi algılamak ayrıca ilginç. Lakin şunu da söylemek lazım; Abdülhamit Han'ın torunu olan diğer Abdülhamit Han, Kaya Han neyse, şunu bilsin ki dedesini biz biliyoruz. Dedesinin müspet-menfi her şeyini nesnel olarak biliyoruz. Kendisine kaynak tavsiye edebilirim ama hiçbir şey yoksa Türk edebiyatının çok önemli iki romanı vardır. Onları okusa yeter. Bir tanesi "Abdülhamit Düşerken", bir tanesi de "3 İstanbul". TRT'de dizileri yapılmıştır. Ailesinin nerelerde nasıl durumlar yaşadığı, nasıl durumlar yaşattığı vesaireyi görmek açısından bunlar önemlidir.

    Ama hayda, Allah aşkına yapma Fırat ya. Bunlarla uğraşacak halim yok. Gerçekten uğraşacak halim yok. Bir kere ismini ortaya doğru koy. Terbiyesiz, satılık da sensin. İnsan satan da sensin. Ahlaksız. Fırat, bunları verme, gözünü seveyim ya. Ben bunların hepsiyle uğraşacak halim yok. Yani her dallamaya buradan yanıt verecek olsak, alvayı yedik. Neyse.

    Dolayısıyla eğer bedeniz bir entelektüel reçidiyse, bunu bilin Kayahan. Bana açtığınız davada görüşürüz. Benim açımdan orada bir sıkıntı yok. Onun da altını çizelim. Dolayısıyla o meseleyi de böylece çözmüş olduk.

  • 29:49 ...ve bu çok önemli bilgiler. Burada, Halil Falyalı'nın rolü ve bağlantıları hakkında önemli detaylar olduğu ortada.

    Öncelikle, bu cinayetler ve Halil Falyalı ile ilgili olarak, Sedat Peker daha önce, bu adamın Türkiye'deki üst düzey siyasileri nasıl esir aldığını anlatmıştı. Bu durum, Peker'in ifşaatlarıyla birleşince, işlerin boyutları çok daha sistematik ve derinleşiyor.

    Ayrıca, yakın zamanda Türk siyasetinin önemli isimlerinin bir arada olduğu bir kaset olduğu iddia ediliyor. Bu kasetle ilgili yayınlar yapıldı ve burada eskortlarla ilgili görüntülerin olduğu söyleniyor. İçinde eski İçişleri Bakanı, Mevlüt Çavuşoğlu ve Süleyman Soylu’nun bulunduğu belirtiliyor.

    Bu bilgi kirliliği ve ortaya çıkan olayların, cinayetlerin perde arkasında çok daha büyük bir komplonun olduğunu düşündürüyor. Genel olarak, kamuoyunu ve medyayı yanıltmaya yönelik büyük bir çaba içinde olunduğu anlaşılıyor. Bu tür olayların altında yatan sebeplerin derinlemesine araştırılması gerekiyor.

    Sonuç olarak, Halil Falyalı cinayeti, yalnızca sıradan bir cinayet değil; aynı zamanda çok boyutlu siyasi bir meseleye dönüşmekte. Tüm bu bağlantılar ve iddialar, toplumda ciddi yankı uyandıracak gibi görünüyor. Burada yapılacak araştırmalar ve sorgular, ilerleyen zamanlarda bu olayların aydınlatılması açısından kritik öneme sahip.

  • 32:14 Ne ile suikast planladığını iddia etmişti. İlhan Cenera, kumpasın baş aktörüydü. Hollanda polisi tarafından gözlem altında tutulduğu öyle sürülüyor. Bu kasetler meselesi çok ilginç. Önce oradan başlayalım. Bu cinayet neyi örtmüş olacak?

    Bir kere, bu cinayetle ilgili ilk söylememiz gereken şey şu: Bence asıl önemli olan, ilk anlamamız gereken şey bu cinayetlerin işlenmesine sebep olan Halil Falyalı ile ilgili. Peker, çok daha önce, yani yıllar önce bu adamın bir kilit rol üstlendiğini ve Türkiye'deki üst düzey siyasilerin tamamını esir aldığını söylemişti.

    İki, yakın zamanda Türk siyasetinin önemli isimleriyle ilgili bir araya getirilmiş videolar olduğu; hepsinin bir arada olduğu, rüşvetlerin bulunduğu bir kaset olduğu söylendi. Bu kasetle ilgili yayınlar yapıldı ve orada eskortlarla ilgili görüntülerin bulunduğu iddia ediliyor. İçinde eski İçişleri Bakanı da var, Mevlüt Çavuşoğlu da var, Süleyman Soylu da var. Bilebildiğim kadarıyla Binali Yıldırım'ın oğlu da yer alıyor. Bir sürü isim var ve bunların oğullarına ait cinsel görüntüler olduğu söyleniyor.

    Yalnız bir iddia daha geldi. Bu eskortların kadın ya da erkek değil, çocuk olduğu söylendi. Çocuk cinsiyetsiz mi? Evet, çocuk cinsiyetsiz boyutuyla. Ayrıca, Halil Falyalı tarafından gönderilen eskortların hem kız çocukları hem erkek çocukları olduğu da iddia edildi. Korkunç bir durumla karşı karşıyayız. Hem de büyük şeylerin olduğu söyleniyor. Rüşvetlerin verildiği, dikkatlerinizi çekiyorum; çocuklarla cinsellik meselesi var. Bu başlı başına bir suç. Üst düzey yöneticilerin, Türkiye'yi yönetenlerin esir alındığı ve onlara rüşvet verildiği bir durum var; bir 30 milyon dolar, bir 20 milyon dolar şeklinde.

    Süleyman Soylu, buna çok sert tepki gösterdi geçtiğimiz günlerde. Ben aradım kendisine bunları sormak için ama yine açmadı. Yalnız şunu herkes çok iyi bilmeli: Eğer bu görüntüler, bu kasetler, bu paralar söz konusuysa, ancak çocuklarla fuhuş meselesi uluslararası başka bir anlam taşır. Yani birlikte olmak bu anlamda o kadar büyük bir etki yaratmayacaktır herhalde Türkiye gibi bir ülkede. Ama çocukla fuhuş, bambaşka bir şey.

    Dolayısıyla, Kıbrıs'ta Halil Falyalı'nın yaşadığı ve halen hayatta olduğuna dair yazı dizisi yapan bir gazeteci arkadaş var; onu da takip ediyorum. Neyle karşı karşıya olduğumuzu anlayın. Yani Türkiye'nin en kritik dönemlerinde bakanlık yapmış isimler şantaja uğruyor olabilir ve bu şantajdan dolayı Avrupa'nın göbeğinde bir cinayet işlenmiş olabilir. Ve bu cinayetin ardından bu görüntüler, bu kasetler artık kaset değil.

    Onun da altını çizmek istiyorum; artık bunlar kaset değil çünkü dijital ortam var. Her tarafa çoğaltılabilir. Bunun altını çizmek istiyorum. Dolayısıyla, bunun artık toplumda araştırılması ya da konuşulması Türkiye'ye özgü bir şey olmaktan çıktı. Dünya bunu biliyor demektir. Ve biz bugün dünya koşullarında böylesine bir durumla karşı karşıyayız.

  • 34:36 Küçük çocuklarla fuhuş meselesi uluslararası başka bir anlam taşır. Yani, beraber olmanın bu anlamda o kadar büyük bir etki yaratmayacağı herhalde Türkiye gibi bir ülkede. Ama çocukla fuhuş bambaşka bir şey.

    Dolayısıyla, Kıbrıs'ta Halil Falyalı'nın yaşadığına ve halen hayatta olduğuna dair yazı dizisi yapan bir gazeteci arkadaş var. Onu da takip ediyorum. Neyle karşı karşıya olduğumuzu anlamamız gerekiyor. Yani, Türkiye'nin en kritik dönemlerinde bakanlık yapmış isimler şantaja uğruyor olabilir ve bu şantajdan dolayı Avrupa'nın göbeğinde bir cinayet işlenmiş olabilir. Bu cinayetin ardından elde edilen görüntüler ve kasetler artık kaset değil. Onun altını çizmek istiyorum; artık bunlar dijital ortamda mevcut, her tarafa çoğaltılabilir. Dolayısıyla, bunun toplumda araştırılması ya da konuşulması Türkiye'ye özgü bir şey olmaktan çıkmıştır. Dünya bunu biliyor demektir.

    Ve biz bugün dünya koşullarında böylesine bir durumla karşı karşıyaysak, Türkiye Cumhuriyeti'nin beka sorunu bir başka hale gelmiş demektir. Şimdi küçük bir parantez açıp şunu söylemek istiyorum: Nasıl bir ülkeyiz ki, biz 9 yaşında engelli bir çocuğa, hastanedeyken, yoğun bakımdayken tecavüz edildiği söylenen bir ülkedeyiz? Engelli bir çocuğa 9 yaşında hastanede tecavüz ediliyor bu ülkede. Yani, bu ülkenin ayakta duruyor olması bile bir mucize.

    Tüylerim diken diken oldu, arkadaş. Engelli 9 yaşındaki bir çocuğa nasıl bir mahluksunuz ki 20 kişi tecavüz edebiliyor? Bu ülkede, 2 yaşında bir çocuğa, sevgilisi tarafından bir kadının çocuğuna saldırı yapılıyor, darp ediliyor. İki yaşında! Kadını erkek olarak ayırdığımızda, sen nasıl bir annesin ki? Kaçıncı defa oldu? 2 yaşındaki evladını sevgilinle bırakıyorsun; herhalde aklı başında değildi belki de o anda uyuşturucu kullanıyordu vesaire.

    Ulan, gidin ne yiyeceksiniz kendiniz yiyin de, bu adamları çocuklarınızın yanına niye sokuyorsunuz? Yetmiyor, hastaneye yatıyor bir evlat. Engelli, kendisinin farkında bile olmayan bir çocuk. Çünkü hastanede, aynı zamanda birisi geliyor tecavüz ediyor. Daha sonra doktorlar müdahale ederken vajinal kanama görüyorlar.

    Ya arkadaş, nasıl bir açlık, nasıl bir sapkınlık, nasıl bir durumla karşı karşıyayız biz? Ne oluyor ve nasıl oluyor? Hayvana tecavüz, çocuğa tecavüz, engelliye tecavüz, hayvanlara katliam. İki yaşındaki çocuğa saldırı ve bütün bunlar bize şunu unutturmasın: Yeni doğan çetesi daha belli değil ne halde olduğu. Böyle bir durumdayız arkadaşlar.

    Konuşulması gereken nedir dediğinizde, vallahi konuşulması gerekenler bunlar. Böyle bir tablo ve şimdi bunun üzerinden dünyaya böyle bir görüntü olduğu söyleniyor. İşin enteresan tarafı, bilemediğimiz bir taraf var. Az önce eğer Timur'un söyledikleri doğruysa, bakın, adamın yanında katledilen adamın yanında öyle...

  • 37:05 Ulan, gidin ne yiyeceksiniz, kendiniz yiyin de bu herifleri çocuklarınızın yanına niye sokuyorsunuz? Yetmiyor. Hastaneye yatıyor bir evlat. Engelli ya, kendinin farkında bile olmayan bir çocuk. Çünkü hastanede aynı zamanda birisi geliyor, tecavüz ediyor. Daha sonra doktorlar müdahale ederken vajinal kanama görüyorlar.

    Ya arkadaş, nasıl bir açlık, nasıl bir sapkınlık, nasıl bir durumla karşı karşıyayız biz? Ne oluyor? Ne oluyor ve nasıl oluyor? Hayvana tecavüz, çocuğa tecavüz, engelliye tecavüz, hayvanlara katliam. 2 yaşındaki çocuğa saldırı ve bütün bunlar bize şunu unutturmasın: Yeni doğan çetesi daha belli değil, ne halde olduğu. Böyle bir durumdayız, arkadaşlar.

    Konuşulması gereken nedir dediğinizde, vallahi konuşulması gerekenler bunlar. Böyle bir tablo ve şimdi bunun üzerinden dünyaya böyle bir görüntü olduğu falan söyleniyor. Şimdi işin enteresan tarafı, bilemediğimiz bir taraf var. Az önce eğer Timur'un söyledikleri doğruysa, bakın, adamın yanında, katledilen adamın yanında bir Fethullahçı çete meselesi var. Şunu bir izleyelim.

    Bir de şey diyorlar, kardeşlerim. Devleti yıpratmak için uluslararası bağlantılarla anlaşma yaptı falan. Ya cahilsiniz ya. Cahilsiniz. Cahil. Ben adalı cinayetini anlatırken deseydim ki Kıbrıs Rum kesimi, Türk kesimini satmak için bu organizasyonu yapıp cinayet yaptırdı, o zaman devlet yargılanırdı. Ben doğruyu söyledim. Öyle bir şey yok. Ben ne dedim? Kriminal bir yapı var. Bir ucu dedim Venezuela'da, bir ucu Kıbrıs'ta, bir ucu da bu cinayet, buna benzer bir şekilde, bundan 25 sene evveline tekabül eden bir zamanda gene aynı.

    Bu rahmetli bu şekilde, bu sebeplerle dedi. Hiç kimse inanmadı. Hadi tak tak. Zorla kardeş bir ifade verdi. Tak tak tak. Ne oldu? Zekaya saygı duymasını öğreneceksiniz. He, şunu da söyleyeyim, karşı taraf çok çoğaldı. Aklımı tatilden geri çağırdım. Yani, kamera, tripot, zeka, akıl, dördümüz ve yüce Allah'ın adaletine olan inancımız, sadakatimiz, bağlılığımız.

    Bir de mesela şey diyorlar, uluslararası uyuşturucu trafiği. Ben deseydim ki, Binali Yıldırım Başbakanlığı döneminde ülkeye sıcak para girsin diye özel gizli bir anlaşma yapıldı. Bu şekilde bu koordinasyon kuruldu, devleti yargılatmak için. Bu kriminal bir olay. Kriminal bir olay bu. Eski başbakanın oğlu Venezuela'ya, Kıbrıs'taki o para sistemi, Ortadoğu'ya gidiş.

    E diyorsunuz ya, biz herkesi gider alırız. E Halil Falyalı'yı niye almıyor? E yayınladı arkadaşlar, Amerika'nın kırmızı arama şeyini, Ortadoğu'nun uyuşturucu patronu diye. E Türkiye'de de Bet işlerinden aranıyor. Herkesi gidip alıyorsunuz. Gidin onu da alın. Ama onda kasetleri var, herkesi çekmiş o da. Evet.

    Asıl mesele, sonda söylediğim dolayısıyla, Kıbrıs'ta bu arada hakikaten çok acayip şeyler oluyor. Kıbrıs'ta her şey yerinden oynuyor. O gazeteci hanımefendinin yazı dizisi devam ediyor. Bakın, bugün Kıbrıs Gazetesi "Tank Tanık, Kara Para, Kurşun" diye çıkmış. Koruma altında suikast, kimin istihbaratı, sus dedi. Kıbrıs'ta her gün...

  • 39:40 Sela şey diyor: uluslararası uyuşturucu trafiği. Ben deseydim ki, Binali Yıldırım Başbakanlığı döneminde, ülkeye sıcak para girmesi için özel gizli bir anlaşma yapıldı. Bu şekilde, bu koordinasyon kuruldu, devleti yargılatmak için. Bu, kriminal bir olay. Kriminal bir olay bu. Eski başbakanın oğlu, Venezuela'ya, Kıbrıs'taki o para sistemi, Ortadoğu'ya gidiş.

    E diyorsunuz ya, biz herkesi gider alırız. E Halil Falyalı'yı niye almıyor? E yayınladı arkadaşlar, Amerika'nın kırmızı arama şeyini. Ortadoğu'nun uyuşturucu patronu diye. E Türkiye'de de bet işlerinden aranıyor. Herkesi gidip alıyorsunuz. Gidin onu da alın. Ama onda kasetleri var; herkesi çekmiş o da. Evet.

    Asıl mesele, sonda eee söylediğim dolayısıyla Kıbrıs'ta, bu arada, eee, hakikaten çok acayip şeyler oluyor. Kıbrıs'ta her şey yerinden oynuyor. Eee o gazeteci hanımefendinin yazı dizisi eee devam ediyor. Bakın, bugün Kıbrıs Gazetesi, "Tank Tanık: Kara Para Kurşun" diye çıkmış. Koruma altında suikast; kimin istihbaratı, sus dedi. Kıbrıs'ta her gün e inanılmaz yayınlar yapılıyor. Bir de şimdi Kıbrıs'ı izlemeye başladık. Eee çünkü Kıbrıs'ta da başka bir eee tablo var.

    Bakın, küresel sanayi bahis ağını deşifre etmiştir. Devlet-mafya bütünleşmesini anlatmıştır. Hollanda'da koruma altındaydı. "Öldürüleceğim," demişti. Gazetemize verdiği son röportajın ardından, Halil Falyalı'nın finans müdürü Cemil Önal susturuldu. Hakikaten, eee, nasıl bir eee tablo olduğu ortaya çıkıyor. Kıbrıs'ta hangi hesapların görüldüğünü bizim tabii bilmemiz şu anda mümkün değil.

    Fakat Kıbrıs içinde, eee, meseleler giderek büyüyerek, katlanarak anlatılıyor ve tartışılıyor. Öyle bir hale eee geldi bu, Halil Falyalı'nın meselesi. Şimdi sorular neler? Bir, eee, Kıbrıs'taki iddia, Halil Falyalı yaşıyor iddiası doğru mudur? Al başına belayı. Gerçekten doğruysa, bütün hikaye değişir. İki, koruma altında birisini öldürecek kadar, eee, güçlü bir organizasyonu sıradan insanlar kendi payına yapabilirler mi?

    Üç, bu adam öldükten sonra, Halil Falyalı'nın da öldüğünü varsaysak, söz konusu iddialara sebep olan kasetler ve eee, para ile ilgili bilgiler, belgeler ortadan kaybolur mu? Bunun cevabı hayır. Dijital ortamda kaybolmaz. Bununla kim kimi tehdit ediyor? Bu da ayrı bir eee mesele, ayrı bir tartışma. Türkiye Cumhuriyeti'nin eee şu andaki dışişleri ne kadar bilgiye sahip? Hakan Fidan Bey var başında. Herhalde bütün bunları eee görür, görecektir diye eee düşünüyorum.

    Eee, istihbarat var, İbrahim Kalın Bey var. Eee dolayısıyla orada da bir ayrı eee tartışma söz konusu ve hakkında iddiada bulunulan isimler, tabii ki bunları reddediyorlar. Eee reddetmeleri doğru. Ama bir de Epstein dedi değil mi o şey? Eee, ne denir ona? Recai Epstein değil mi? E orada hani eee, "açtırma kutuyu, söyletme kötüyü" meselesi var ya, öyle bir yere kadar gelmiş oldu.

    Bu tablo, dehşet bir şeyle karşı karşıyayız. Eee, bence eee bunu da eee bu şekliyle değerlendirmemiz lazım geliyor diye düşünüyorum. Bu meselenin ucu, eee, çok daha derinlere gideceğe benziyor. E bu meselenin eee açıklanması gerekiyor.

  • 42:18 Varsaysak, söz konusu iddialara sebep olan kasetler ve para ile ilgili bilgiler, belgeler ortadan kaybolur mu? Bunun cevabı hayır. Dijital ortamda kaybolmaz. Bununla kim kimi tehdit ediyor? Bu da ayrı bir mesele, ayrı bir tartışma. Türkiye Cumhuriyeti'nin şu andaki dışişleri ne kadar bilgiye sahip? Hakan Fidan Bey var başında. Herhalde bütün bunları görür, görecektir diye düşünüyorum.

    İstihbarat var, İbrahim Kalın Bey var. Dolayısıyla orada da bir ayrı tartışma söz konusu ve hakkında iddiada bulunulan isimler tabii ki bunları reddediyorlar. Reddetmeleri doğru. Ama bir de Epstein dedik, değil mi o şey? Recai Epstein değil mi? Orada, hani "açtırma kutuyu, söyletme kötüyü" meselesi var ya, öyle bir yere kadar gelmiş oldu bu tablo. Dehşet bir şeyle karşı karşıyayız. Bence bunu da bu şekliyle değerlendirmemiz lazım geliyor diye düşünüyorum.

    Bu meselenin ucu çok daha derinlere gideceğe benziyor. Bu meselenin açıklanıp açıklanamayan tarafıyla birlikte, ikisinin de bir siyasal maliyeti olacağı görülüyor. Kıbrıs, tabir caizse bir korsan devlet halinde. Kıbrıs'ta bir hukuk var mı, yok mu, belli değil. Gerçi zaten Türkiye'nin de bugün içinde bulunduğu durum ayrı bir durumda.

    Bu arada Hakan Fidan, bütün iddiaları yalanladı. Onun da altını çizelim. Çünkü sonuç itibariyle öyle bir kaos yaratıldı ki, bütün bu iddialar gerçekmiş gibi kabul ediliyor. Şeyin, gerçek olma ihtimali yüksek tabii. Burada uluslararası uyuşturucu meselesi, uluslararası bahis meselesi. Bunların tabii ki gerçek olduğunu ben de düşünüyorum, o ilişki anı Ali Fayalı üzerinden. Ama Türkiye'yi yönetmiş olan insanlara yönelik böyle bir tutum hakikaten bambaşka bir şey. Bunun da altını çizelim.

    Fırat'la yayın yapınca sürekli aşağıdan da talimat veriyor. Evet. Ve Hande Fırat meselesine gelelim. Çok ilginç bir yayın olmuş dün. Ben de daha sonra videoda gördüm. Adnan Beker, "Ben milletvekiliyim. Polis arabamın önünde duramaz," diyor. "Benim dokunulmazlığım var. Dolayısıyla geçme hakkım var," diyor. Bunu haber yapanlara karşı bir hukuki durum anlatıyor. Bu kendi içinde ayrı bir tartışmaya açık olur ama o kişinin bu konuda itiraz eden kimliği de önemli.

    Hande demiş ki, "Ne oluyor milletvekili olunca bizden üstün mü oluyorsunuz?" diye sormuş. Adnan Beker de demiş ki, "Sizin arabanızın önüne polis dursa, siz hemen Ankara Emniyet Müdürünü ararsınız. Tanıyorum sizi." Ondan sonra çıldırdı. "Ne zaman aramışım?" vesaire, videoda var. Onları gördüm.

    Ben hayatımda bu kadar acayip hesaplaşmaların olduğu bir dönemi daha görmedim. Bu sefer, zaten Hande kendisini AKP iktidarına teslim etmişti. Ben CNN'den beri kendisini hiç görmedim. Ankara'da görev yaptığı zaman da beraber, işte, mesaimiz olmuştu. Gittiğimde Ankara'da yayınlarda. Ancak Adnan Beker'in söylediği yenil...

  • 44:44 Gördüm. Adnan Bekili, “Ben milletvekiliyim. Polis arabamın önünde duramaz. Benim dokunulmazlığım var. Dolayısıyla geçme hakkım var. Duramaz.” diyor. Bunu haber yapanlara karşı bir hukuki durum anlatıyor. Bu kendi içinde ayrı bir tartışmaya açık olur ama kişinin, itiraz eden kişinin kimliği de önemli. Hande demiş ki, “Ne oluyor, milletvekili olunca bizden üstün mü oluyorsunuz?” diye sormuş. Adnan Beker de demiş ki, “Sizin arabanızın önüne polis dursa, siz hemen Ankara Emniyet Müdürünü ararsınız. Tanıyorum sizi.”

    Ondan sonra çıldırdı. “Ne zaman aramışım?” vesaire, videoda var. Onları gördüm. Ben hayatımda bu kadar acayip hesaplaşmaların olduğu bir dönem daha görmedim. Bu sefer Hande kendisini AKP iktidarına teslim etmişti. CNN’den beri kendisini hiç görmedim. Ankara’da görev yaptığı zaman da beraber, işte, mesai yapmıştık. Gittiğimde Ankara’da yayınlarda bulunduk. Ancak Adnan Beker’in söylediği yenilir, yutulur bir şey değil. “Sizin arabanızın önüne polis dursa, siz hemen Ankara Emniyet Müdürünü ararsınız. Tanıyorum sizi,” dediği zaman gerçekten çok acayip bir kıyamet kopmuş oluyor.

    Hande’nin buna verdiği tepkinin “Ne zaman yapmışım, ispatlayın” gibi söylediklerinin bence hiçbir kıymet harbiyesi yok. Demek ki böyle bir tanıklık olmuş. Belki iftiraya benzemiyor buradaki tablo. Bir milletvekili, yani, “Ne oluyor, milletvekili olunca? Bizden üstün mü oluyorsunuz?” gibi kabadayılık yapıldığında, nasıl senden üstün olayım? Sen benden çok daha kolay ulaşıyorsun emniyet müdürüne, bakanlara, cumhurbaşkanına, diyor ve bunu da “Ben sizi tanıyorum,” diyerek ekliyor. Hakikaten herkesin birbirini tanıdığı acayip bir dünya içerisinde yaşıyoruz.

    Bize de Ayşe Barım safsatası, efendime söyleyeyim, Osmanlı’nın şehzadesi düşüyor. Hoş, şehzade düzeyinde muhatap alınmak iyi. Koskoca Osmanoğulları ile muhatap olmuş oluyoruz. Bu da ayrıca tuhaf bir mesele, arkadaşlar.

    Şimdi sizden, abonelikleri hemen yapmanızı ve en önemlisi beğenileri bine taşımanızı istiyorum. Çok uzun zamandır bunu hatırlatmamıştım. Hatırlatmayınca da böyle oluyor. Bu ay katıl butonu bizim için ayrıca çok önemli. Katılımlarınızı da gerçekleştirin.

    Gelelim diğer meseleye. KRT televizyonunda, dün akşam itibariyle, tekrar ediyorum, teşekkür ediyorum sevgili Zübe Bey’e de bunu. Patron Kaya Hoca’ya, KRT’ye daha önceden bildirmiştim, “Üç gün yayını yapamayacağım.” Çok istedim yapabilmek. Ancak eski şeyim yok. Recai bana demişti ki, “Yapamazsın. İnsanları da meşgul etme.” Şunu söyleyeyim. KRT’nin sahibi olan Fırat, yayın yönetmeni olan yani başka bir Fırat, o yayın yönetmeni olan arkadaşımız Cihat, bir kere bile bana müdahale etmediler. Sonsuz özgür davrandım. Bu kartenleri azalıyor. Tam doğru mu bilmiyorum. Ben onlara dedim ki, “Haftada bir kere yapabilirim. Eğer isterseniz haftada 1’e inelim.”

  • 47:05 Mesele arkadaşlar. Şimdi sizden abonelikleri hemen yapmanızı ve en önemlisi beğenileri de artırmanızı istiyorum. Çok uzun zamandır bunu hatırlatmamıştım. Hatırlatmayınca da böyle oluyor. Bu ay katıl butonu bizim için ayrıca çok önemli. Katılımlarınızı da gerçekleştirmenizi bekliyorum.

    Gelelim diğer meseleye. KRT televizyonunda dün akşam itibarıyla tekrar ediyorum, teşekkür ediyorum sevgili Zübe Bey'e de bunu yaptıkları için. Patron Kaya Hoca, KRT'ye daha önceden bildirmiştim. Üç gün yayını yapamayacağımı söyledim. Çok istedim yapabilmek; ancak eski şeyim yok. Recai bana demişti ki, "Yapamazsın. İnsanları da meşgul etme."

    Şunu söyleyeyim: KRT'nin sahibi olan, yayın yönetmeni olan, yani başka bir Fırat, o arkadaşımız Cihat, bir kere bile bana müdahale etmedi. Sonsuz özgür davrandım. Bu durumun azalacağını tam olarak bilmiyorum. Ben onlara dedim ki, "Haftada bir kere yapabilirim. Eğer isterseniz, haftada bire inelim." Çağla ile yaptığımız yayınlar çok iyi gitmişti, çünkü ben çok az yoruluyordum. Ancak sonuç itibarıyla, haftada bir yayını kabul ederlerse, Mayıs ayı itibarıyla böyle devam edeceğim. Çünkü artık yoruluyorum. Çok yoruluyorum ve yapmak istemiyorum. Hafta içi şu yayınları yaparken bile ne kadar büyük bir çaba sarf ettiğimiz ortada. Dert sahibi olduk. Yani bunun altını çizelim.

    Burayı radikal tahammülsüzlüğü yaşatmak artık sizlerin sorumluluğunda. Çünkü böyle bir süreçteyiz. Gördünüz, gazetecisi, siyasetçisi her şeyin içinde düşmüş durumdayız. Nasıl buradan çıkarız bilmiyorum. Evet, Fırat, hesabımızı hemen verelim insanlara. Bunları da onaylayalım. Gösterelim. Bir tek Türkiye'de fon almadan, reklam almadan, sponsorluk almadan ayakta duran tek yapı burası, radikal tahammülsüz. O yüzden şimdi aşağıda göreceksiniz, yine hesabımızı veriyoruz ve hesabımızı verirken de başımız dik.

    Sadece izleyiciyle ayakta durmanın gerekliliğini yaşıyoruz. Evet, Deniz Hanımcığım, öyle. Böyle bir durumdayız. Fırat, bu hesabı verdiğimiz zaman bütün verileri hızlı hızlı veriyoruz. Evet, bunu veriyoruz. Şimdi Fırat direksiyona geçince kendi yöntemini uygulamaya başlıyor. Onun kafasında ne varsa öyle oluyor. Biz de ona uyuyoruz. Ama bu hesabı hemen verebilmek burada önemli.

    İbreti alem için, bir kuruş dışarıdan almadan, kimseden destek almadan, kimseden sponsorluk almadan kendi kaynağıyla ayakta duran bir kanal yaratmanın onurunu hep beraber yaşıyoruz. Bu kanalı ben yaşadığım müddetçe, gücüm yettiği müddetçe devam edeceğim. Bu kanalın arkasında duran siz dostlarımızın da neyin arkasında durduğunuzu her gün göreceğinizi tekrar etmek isterim. İşte bütün kaynaklarımız. Evet, Fırat, devam et, devam et, devam et.

  • 49:22 Başı dik tutarken sadece izleyiciyle ayakta durmanın heyecanını yaşıyoruz. Evet, Deniz Hanım. Böyle bir durumdayız. Fırat, "Şeyi sulandırma" dediğimizde, bütün hesabı hızlıca veriyoruz. Sadece onları veriyoruz. Evet, bunu veriyoruz.

    Şimdi Fırat direksiyona geçince, kendi yöntemini uygulamaya başlıyor. Onun kafasında ne varsa, öyle oluyor. Biz de ona uyuyoruz. Ama burada, bu hesabı hemen verebilmek önemli. İbret-i alem için, bir kuruş dışarıdan almadan, kimseden destek almadan ve kimseden sponsorluk almadan, kendi kaynağında ayakta duran bir kanal yaratmanın onurunu hep beraber yaşıyoruz.

    Bu kanal, ben yaşadıkça ve gücüm yettiği müddetçe devam edecektir. Bu kanalın arkasında duran siz dostlarımızın neyin arkasında durduğunuzu her gün göreceğinizi de tekrar etmek isterim. İşte bütün kaynaklarımız, evet.

    Fırat, devam et, devam et, devam et. Aslanım, Fırat. Bu işleri kolay kolay yapamıyor ama şimdi yaptı, sevgili Fırat Yeşilçınar. Hafta sonunda da beraber olabileceğimiz bir yayın planlıyoruz. Fonsuz, patronsuz ve korkusuz, ille de radikal tahammülsüz. Fırat'ı da ekranda daha sık göreceksiniz. Gündem haberleri getirecek.

    Aboneliklere devam edelim ve burayı ayakta tutalım. Lale demiş ki, "Fırat'la yayınlar süper. Al başına belayı. Bir daha Fırat'ı poposunun üstüne oturamayız. Şu anda uçuyor." Bilmiyorum, videosu var mı ama bu millet… O millet diyorum ama o videonun geleceğini zannetmiyorum. Görüşürüz.

İşaretlediklerim