Daktilo1984 · 29 Nisan 2025

Türkiye Nasıl Bir Dönüşümün Eşiğinde? | Çavuşesku'nun Termometresi #251

  • 0:19 Çavuşesco'nun termometresinden herkese merhaba. Yeni bir canlı yayınla karşınızdayız. Bugün Burak Hoca ve İlkan'la beraber birçok konuya değineceğiz ama öncelikle izleyicilerimize hoş geldiniz diyorum. Bir de birkaç hatırlatmam var. Aşağıda katıl butonundan bizi destekleyebilirsiniz. Açıklamalarda Patreon linkimiz var, oradan da bizi destekleyebilirsiniz. Chat'e de yorumlarınızı bekliyoruz. Oradan da bizi süper sticker ve süper chat'te destekleyebilirsiniz.

    Hemen konuya geçeyim. İlk önce operasyonlardan başlayalım. Son operasyon dalgasında cumartesi günü çoğunluğu İSKİ ve Kültür A.Ş.'den belediye çalışanları, Murat Ongun'un eşi ve Dilek İmamoğlu'nun abisi gözaltına alınmıştı. Benim okuduğum birkaç yorumcu bir daha böyle bir operasyon olmayacağını düşünüyordu. Ancak oldu. Belki bu operasyonların ekonomik boyutlarından da bahsederiz, ama hocam, öncelikle siz ikinci dalga operasyonunu nasıl yorumluyorsunuz? İmamoğlu'na yönelik soruşturmaya daha da çok insan dahil oldukça sizce inandırıcılığı daha da zayıflıyor mu? Yoksa iddialar toplumun bir kesimi tarafından ikna edici bulunur mu? Nasıl değerlendirirsiniz?

    Öncelikle eşimin doğum gününü kutlayarak başlamak istiyorum. Bugün doğum günü, biz de kutlayalım. Doğum günün kutlu olsun. Bunu söylemeden başlayamazdım. İkinci olarak da, soruşturmanın inandırıcılığı zaten ilk dalgada da yoktu. Yani toplumun büyük bir kısmı bunun siyasi bir operasyon olduğunu düşünüyor. Adalet ve Kalkınma Partisi'nden diploma ve yolsuzluk üzerinden bir ders almak, yargıyı bu konular üzerinden görmek, hükümetin yargısıyla muhatap olmak hakikaten çok ironik bir durum. Bunu defalarca söyledik daha önce.

    Yani, eğer kanunlar herkese eşit olarak uygulanmazsa uygulanan kanun artık bir cezalandırma aracına dönüşür. Aynı eylemi bir AKP'li yaptığında farklı sonuç, bir muhalif yaptığında ise farklı sonuç alınıyorsa orada zaten uygulanan sürecin kanuni bir süreç olduğunu söyleyemeyiz. En başından zaten Ekrem İmamoğlu'nun gözaltına alınması, tutuklanması süreci toplumu bu açıdan çok da teskin etmedi. Çok da toplumun benimsediği bir süreç olmadı.

    Bugün uzun yıllardır en küçük mahalli birimden en ulusal yayın organına kadar yani insanların kendi aralarındaki dedikodularından ulusal gazetelerin, ulusal kanalların yayınlarına kadar sürekli olarak bir yolsuzluk skandalı meselesi vardır Türkiye'de. Bu hep vardır. Ama Adalet ve Kalkınma Partisi döneminde özellikle son 10 senede, yani bu 7 Haziran sonrası dönemde terörle mücadele döneminde, kanuni çerçeve askıya alındığı için ve kanuni çerçeve terörle mücadele ederken bir ayak bağı olarak görüldüğü için, özellikle başkanlık sistemi rutin dışına çıkmayı terörle mücadele açısından elzem gördüğü için kendisini makbul addeden hükümetin söylemini benimseyen ve ulusal güvenlik söylemine sadık...

  • 2:29 Saada zaten uygulanan sürecin kanuni bir süreç olduğunu söyleyemeyiz. Yani daha en başından Ekrem İmamoğlu'nun gözaltına alınması ve tutuklanma süreci toplumu bu açıdan pek de teskin etmedi. Çok da toplumun benimsediği bir süreç olmadı.

    Bugün, uzun yıllardır en küçük mahalli birimden en ulusal yayın organına kadar, insanların kendi aralarındaki dedikodulardan ulusal gazetelerin ve ulusal kanalların yayınlarına kadar sürekli olarak bir yolsuzluk skandalı meselesi vardır Türkiye'de. Bu her zaman vardır. Ancak Adalet ve Kalkınma Partisi döneminde, özellikle son 10 yılda, yani bu 7 Haziran sonrası dönemde, terörle mücadele döneminde, kanuni çerçeve askıya alındığı için, terörle mücadele ederken kanuni çerçeve bir ayak bağı olarak görülmüştür. Özellikle başkanlık sistemi rutin dışına çıkmayı terörle mücadele açısından elzem gördüğü için, kendisini makbul addeden, hükümetin söylemini benimseyen ve ulusal güvenlik söylemine sadık olduğunu belirten herkese suç işleme özgürlüğü tanınmıştır.

    Şöyle ifade edeyim: Defalarca bu programda söyledik. Eğer suçun tanımını ve istisnasını başkan belirliyorsa, yani Cumhurbaşkanı neyin suç olduğunu ve kimin suçtan muaf olduğunu belirleyen bir otoriteye dönüşüyorsa, insanlar Cumhurbaşkanının siyasi söylemlerini ve iktidardaki koalisyonun siyasi söylemlerini, onların ulusal güvenlik kavramsallaştırmasını benimsedikleri anda suçtan muaf olduklarını düşünürler. Bu, hayatın birçok alanında bir suç patlamasını beraberinde getirir. Yani biz organize suç çetelerini görürüz. Biz yargıda önemli milli güvenlik davalarını maddi çıkara dönüştüren insanları görürüz. Biz son derece vasıfsız kişilerin medyada boy gösterdiğini görürüz. Biz, tarikatların ve cemaatlerin o kapalı dünyalarında çocuklara musallat olduklarını görürüz.

    Yani görürüz de görürüz ve bunlardan ceza almadıklarını görürüz. Kripto para dolandırıcılığı da görürüz. Onun dışında, arkasına Türk bayrağı koyup Mehter marşı çalan mafya babalarının racon kesmeleriyle muhatap oluruz. Bütün bunların aslında sebebi, yargı bağımsızlığının terörle mücadelede bir ayak bağı olarak görülmesi ve terörle mücadele ederken bağımsız olması gereken kurumların doğrudan Cumhurbaşkanına bağlı, onun iradesiyle hareket etmesi gereken enstrümanlara dönüşmesidir. Böyle oldu.

    Bunun sonucunda biz, 10 sene önce tanımladığımız güvenlik tehditlerinden belki kurtulduk ama bunun maliyeti çok ağır oldu. Hem iktisadi olarak hem toplumsal olarak büyük bir çöküş yaşadık. Yani şimdi bu çöküşü yaşıyoruz. Bunu anlatmak güzel ama, toplum çöküyor, ahlak gidiyor falan dememek için bunun sebeplerine bakmak lazım. Bana sorarsanız, bunun yapısal sebebi de, olağanüstü bir tehditle mücadele ederken siyasi otoriteye kanunun ötesinde keyfi bir güç atfetmektir. Şimdi toplum, kısacası, son 10 yıldır suç işleyen fakat hüküm giymeyen bir kitle haline geldi.

  • 5:10 rsak, keyfi uygulamalarla, hukuku çiğneyerek, kendi çıkarları doğrultusunda hareket edebilir.

    Bu bağlamda, terörle mücadele adı altında yapılan uygulamaların toplum üzerindeki etkisi son derece derindir. İnsanlar, hükümetin sadece kendi çıkarlarını korumak için yasaları esnettiğini ve bunu yaparken masum bireyleri de mağdur edebileceğini düşünüyor. Bu durum, toplumsal bir güven krizine yol açıyor. Hükümeti destekleyenler ile karşıtları arasında derin bir ayrım yaratıyor.

    Son on yıl içerisinde, bazen korkutucu bir keyfiyetle, suçlularla mücadele ettiğini savunan bir iktidar, aslında kendi siyasi varlığını korumak için muhalefeti susturma yoluna gitmiştir. Bu, vatandaşların adalet anlayışını derinden sarsmış ve toplumda büyük bir huzursuzluk yaratmıştır.

    Bunun yanında, siyaset üstü bir devlet olgusu olmadığı için, iktidarın tehdit olarak gördüğü suçlulara uygulanan adli müeyyidelerin de son derece keyfi bir biçimde belirlendiği açıktır. Bu noktada, Ekrem İmamoğlu'nun durumunu ele alırsak, hukukun üstünlüğü ve adalet anlayışı açısından bu durum çok daha talihli hale geliyor. Çünkü mesele yalnızca bireysel bir suçluyla ilgili değil; bahsi geçen durum, sistemin nasıl işlediğine dair bir örnek teşkil ediyor.

    Sonuç olarak, bu gibi uygulamalar, bireylerin devlete olan güvenini sarsarken, toplumun temel dinamiklerini de olumsuz etkilemektedir. Keyfi kararlar ve uygulamalar, yalnızca belirli bir grup için geçerli olduğunda, adalet duygusunda derin yaralar açar. Adaletin tecelli etmediği bir ortamda, sadece iktidarın gücünü korumak için yürütülen siyasi mücadelelerin sonuçları toplum için yıkıcı oluyor.

  • 7:49 Ernst Frankel'in "İkili Devlet" kitabı, şu cümleyle başlar: "Nazi Almanya'sının bir anayasası yoktu." Gerçekten de yoktu. Nazi Almanya'sının anayasası, 1933 Şubat'ında geçen Komünizmle Mücadele Kanunu'dur ve bütün o gördüğümüz totaliter yönetim pratikleri, 1933 yılındaki o Komünizmle Mücadele Kanunu'ndan türemiştir.

    Nedir bu? Önce komünistleri tabii ki hedef alır, fakat daha sonra yorumlanır; yorum genişletilir. Komünizmle mücadele eden hükümeti yıpratmak, komünizme hizmet etmek anlamına geldiği için Katolik din adamları, liberaller, sendikacılar, gazeteciler, herkes tutuklanır. Yani hükümeti eleştirmek, başlı başına bir milli güvenlik tehdidinin yararına eylem olarak kabul edilir. Çünkü hükümet, o milli güvenlik tehdidiyle mücadele ediyordur. Dolayısıyla, bu işte Schimit'in söylediği tam da egemenin keyfi karar verme ve istisnayı belirleme hürriyetine tekabül eder.

    Egemen, kendisine yönelik her türlü tehdidi bertaraf etmekle yükümlüdür ve bunu yaparken de kanunu, kuralı esnetebilir; keyfi olarak yorumlayabilir. O açıdan, ikinci dalga, üçüncü dalga, beşinci dalga, onuncu dalga, yani insanları tabii ki ikna etmeyecek. Çünkü ilk dalga, yani bu işin başlaması, bu işi başlatan motivasyon, bu işi başlatan "sinir," sinir uçları. Hani insan bir düşünceyi nöronlarında geliştirir ve daha sonra birkaç nöron birbiriyle etkileşim içerisine girerek bir eylem yaratır.

    Ya işte, hükümette Ekrem İmamoğlu'nun tutuklanması gerektiğine dair bu düşünce nereden başlıyorsa, orası sorumlu zaten. Onun dışında biz delilleri görmedik, iddiaları görmedik; yargıya intikal eden bir konu. Burada oturup suçlu, suçsuz falan diye tartışacak değiliz. Ben o tartışmayı yapmayı da reddediyorum. En başından ben bu yargılamanın, bu operasyonun, bu soruşturmanın, her neyse, hukuki motivasyonlarla başlamadığı kanaatindeyim.

    Yani anlatabiliyor muyum? Hukuki motivasyonlarla, bir kanun devletinin kendi kanunlarını icra etme motivasyonuyla başlasaydı, biz oturup delilleri tartışırdık. Ama bu mesele maalesef öyle başlamadığı için insanlar da ikna olmuyor. İkinci dalgadan da ikna olmayacak, üçüncü dalgadan da ikna olmayacak.

    Evet, İlkan, sen iyi bebeğe ikinci dalga operasyonları nasıl yorumluyorsun? Bir de Cemır konusu da gündem oldu. Sence ikna edici olmaktan iyice uzaklaşıyor mu İmamoğlu soruşturması? Ne dersin?

    Bir defa şöyle söyleyeyim: Bilgi'nin genel çerçevesine yüzde yüz katılıyorum. Bu soruşturmanın hukukla, hukukun işleyişiyle bir alakası yoktur. Siyasi amaçlarla, siyasi saiklerle oluşturulmuş, siyasi hedefleri olan bir soruşturmadır ve bu soruşturmanın sonuçları da siyasi olacaktır; menfi ya da müspet olarak. Yani bu soruşturmanın neticesi bir hukuki netice olmayacaktır. Tüm neticeleri, hukuk dışı neticeleri olacaktır zaten. Yani hukukun dışında, hukukla ayrı düzlemlerin neticeleri olacaktır.

    Yani biz burada siyasi bir mücadele içerisindeyiz; şu an Türkiye'de siyasi mücadele var. Bunun tabii ki en güçlü aktörü şu anda bu aygıtı kullanmaktadır.

  • 10:11 Maalesef öyle başlamadığı için insanlar da ikna olmuyor. İkinci dalgadan da ikna olmayacak, üçüncü dalgadan da ikna olmayacak.

    Evet. İlkan, sen iyi bebeğe ikinci dalga operasyonlarını nasıl yorumluyorsun? Bir de Cemır konusu da gündem oldu. Sence ikna edici olmaktan iyice uzaklaşıyor mu İmamoğlu soruşturması? Ne dersin?

    Bir defa şöyle söyleyeyim. Bilgi'nin genel çerçevesine %100 katılıyorum. Bu soruşturmanın hukukla, hukukun işleyişiyle bir alakası yoktur. Siyasi amaçlarla, siyasi saiklerle oluşturulmuş, siyasi hedefleri olan bir soruşturmadır. Ve bu soruşturmanın sonuçları da siyasi olacaktır, menfi ya da müspet olarak. Yani bu soruşturmanın neticesi bir hukuki netice olmayacaktır. Tüm neticeleri hukuk dışı neticeleri olacaktır zaten. Yani hukukun dışında, hukukla ayrı düzlemlerin neticeleri olacaktır.

    Biz burada siyasi bir mücadele içerisindeyiz. Şu an Türkiye'de bu siyasi mücadele var. Bunun tabii ki en güçlü aktörü şu anda bu aygıtı kullanan aktör, daha zayıf aktör mücadele ediyor. Halka dayanmaya çalışıyor. Şu anda olan biten şey budur. Çok kısaca özetlersek, tüm bunları. O yüzden hukuki tartışmalar yapılıyor. Bunları yapan insanları da ben yadırgamıyorum, yatsımıyorum açıkçası. Buna dair direnme çabalarını da haksız bulmuyorum.

    Bazen ben de bu tartışmalara giriyorum ama olan bitenin gerçek bir perspektifine baktığımız zaman, tamamını gördüğümüz zaman olan biten şey zaten hukuki değildir. Daha öncesinde ifade ettim. Devlet Bahçeli delillere dair yorumlar falan yapıyor derken, Türkiye'de cezaevindeki birçok kişi delillere göre cezaevinde değil. Cezaevinde olmayan birçok insan da delillere göre cezaevinin dışında değil zaten Türkiye’de. Yani Türkiye'de hukuk araçsallaşmış durumdadır. Bu yüzden de şu anda siyasi bir şekilde, siyasi kararlar neticesinde insanlar cezaevlerinde bulunuyorlar veya bulunmuyorlar. Burada gözüken şey budur.

    Şöyle söyleyelim, mesela eğir oturalım doğru konuşalım. Ben Türkiye’deki cezaevi idare sisteminin yahut da savcılığın hassas vicdani terazisiyle Mahir Polat'ın ev hapsiyle kalmasını istediğine ya da diğerlerinin tutuklu olarak yargılanmasını istediğine bile inanmıyorum. Burada yaratılan kamuoyunun neticesidir. Eğer bu kamuoyu güçlü olabilirse, başka neticelerle çıkar. Bunu da söyleyeyim.

    Şu anda gerçekten hiçbir aşamasının hukukiliğine ne de idari usulüne bir inancım yok. Olan bitenlerin ne kanıtların toplanma tarzına ne Türkiye'deki usulüne derinlemesine bakarsak, burada insanlar mesela yolsuzluk var mı yok mu, teröre destek var mı yok mu, hatta o da unutuldu yani. Bir de işin o tarafı da vardı.

    Şu anda mesela niye biz tırnak içerisinde, sorduğun sorular da o taraflardan mesela işte jemmerlar, şunlar bunlar, yolsuzluk üzerinden konuşuyoruz? E bell...

  • 12:19 Şöyle söyleyelim, mesela eğri oturalım, doğru konuşalım. Ben, Türkiye'deki cezaevi idare sisteminin veya savcılığın hassas vicdani terazisiyle Mahir Polat'ın ev hapsiyle kalmasını istediğine ya da diğerlerinin tutuklu olarak yargılanmasını istediğine bile inanmıyorum. Burada yaratılan kamuoyunun neticesidir. Eğer bu kamuoyu güçlü olabilirse, başka neticelerle çıkar. Bunu da söyleyeyim.

    Şu anda gerçekten hiçbir aşamasının hukukiliğine ne de idari usulüne bir inancım yok. Olan bitenlerin ne kanıtların toplanma tarzına ne de Türkiye'deki usulüne bakarsak, çok derinlemesine düşünürsek, burada insanlar yolsuzluk var mı, yok mu, teröre destek var mı, yok mu gibi sorular soruyor. Hatta o da unutuldu. Şu anda niye biz, tırnak içerisinde, sorduğun sorular da o taraflardan işle yolsuzluk üzerinden konuşuyoruz? Belli ki bir yandan da “terörsüz Türkiye süreci” adı verilen garip bir şey var. O yüzden onu daha az konuşur haldeyiz.

    Peki, şu an Türkiye'de iki tane çok önemli ilçenin belediye başkanı, Şişli ve Esenyurt Belediye Başkanları, tam bu yüzden içeride. İstanbul'da daha komiği, eski bir belediye başkanı DHŞKBC ile bağından dolayı içeride. Gerçekten acayip durumlar var İstanbul'da. Yani yargı açısından bakarsanız, hiç aklımın almadığı durumlar var. O yüzden arka arkaya eklenmiş, ciddi amacı olmayan şeyler var. Bu, üsluptan da iyi gözüküyor. Ciddi bir iktidar içerisinde kamuoyuna gözükme çabası var. Bunu net olarak görüyorum. Kamuoyuna gözükerek iktidarın en tepesine gözükme çabası, yargının içerisindeki aktörlerde de gözüküyor.

    Bunu da söyleyebilirim, ciddi bir PR kampanyası çabası var. Hatta meclis, daha öncesinde sen de sormuştun; bakanlar niye çeşitli AVM’lere gittiler, çeşitli kahvecilere gittiler diye. O pozlar, vatandaşlarımız görsün diye, “Aa, sayın bakanlarımız alışveriş yapıyor, ne güzel” diyip alışverişe koşmaları değil. O pozlar aslında Cumhurbaşkanına verilen pozlardı. Şu anda da ciddi şekilde iktidar medyasına bakıyorum, neler yayınlanıyor diye. Bir kısmı muhalif seçmene yönelik, bir kısmı iktidar seçmenine yönelik, bir kısmı sadece Cumhurbaşkanına yönelik, yani onu mutlu etmeye yönelik haberler yapılıyor.

    Mesela öyle haberlerin bir boyutuna bakıyorsunuz; şu haberin amacı, benim gibi bir seçmen grubunu daha muhalif bir hale getirmek. Diğer yanda, daha ortada duran seçmen grubu için de aynı durum söz konusu. Yani şu haberin amacı, aslında AK Parti seçmenini ikna etme amacındaki haberler var. Evet, bu haberler iktidar içi kritiklerin bir parçası değil. Bu durumda, “Sayın Cumhurbaşkanım, size sadık.”

  • 14:21 Bakanlar niye, işte, tırnak içerisinde çeşitli AVM'lere gittiler, çeşitli kahvecilere gittiler, o pozları verdiler diye. O pozlar, vatandaşlarımız görsün. "Aa, sayın bakanlarımız alışveriş yapıyor, ne güzel," deyip alışverişe koşmadılar. O pozlar aslında cumhurbaşkanına verilen pozlardı, yani açıkçası. Şu anda da, ciddi şekilde iktidar medyasının mesela bir şekilde iktidar medyasına bakıyorum. Şu anda mesela neler yayınlanıyor diye. Bir kısmı muhalif seçmene yönelik, bir kısmı iktidar seçmenine yönelik, bir kısmı sadece cumhurbaşkanına yönelik, yani onu mutlu etmeye yönelik haberler yapılıyor.

    Mesela öyle haberlerin bir boyutuna bakıyorsunuz. Şu haberin amacı, işte, benim gibi bir seçmen grubunu daha muhalif görmek. Şu haberin amacı daha ortada duran seçmen grubunu hedeflemek. Yani, şu haberin amacı aslında "e zaten Sadık Adalet ve Kalkınma Partisi seçmenini ikna etme amacında." Şu haber ise aslında "ben iktidar içi kritiklerin bir parçası değilim. Sayın Cumhurbaşkanım, size sadığım" demek için yapılan haberler var. Şu anda biz bunları yaşıyoruz. Bütün bunların arasında da hani hepsine laf yetiştirmeye çalışıyoruz. Gerçekten de bu açıdan biraz düşündüm. Bilgilen haklı da buldum. Yani o laf yetiştirme çabasının içerisinde insan kaybolabiliyor bazen.

    Yani, hani o bir ona cevap vereyim, bir buna cevap vereyim, onu açıklayayım, bunu açık, burada ne demek istedi, şunu ne yapmaya çalıştı falan. Öyle bir sıkıntı içerisindeyiz. Onun dışında şöyle söyleyelim. Daha önce de söyledim, ben kendi adıma. Süleyman Soylu'dan, Ali Yerlikaya'ya geçişi, bu Cemmerler bağlamında mesela soru sordun bana. Türkiye'deki antidemokratikleşme sürecinin bir parçası olarak okumuştum, iki yıl önce. Hala aynı noktadayım. Süleyman Soylu otoriter bir siyasetçiydi ama bir siyasetçiydi. Şu an siyasi bir bürokratı, bir bakanlık pozisyonunda, siyasi bir pozisyonda görüyoruz aslında. Bunun da kaybını Türkiye yaşıyor diye düşünüyorum. Türkiye, o açıdan daha da geriye gitti.

    Türkiye'nin zaten bence cebelus sayılabilecek sert bir emniyet teşkilatı ve yönetimi vardı, daha da sertleşmiş durumda. Daha da taraflı hale gelmiş durumda diye düşünüyorum. Bütün bunların sonucunda ve bu da benim için hiç iyimser sonuçlarda, iyimser açıklamalarda beni vardırmıyor. Şu da açık, iktidarın bir söylemi var burada. Bu söylem şu: "Bu soruşturmaların kaynağı muhalefetin içidir," demek istiyorlar. Onu yaratmaya çalışıyorlar şu anda. O söylemi oturtmaya çalışıyorlar.

    Yani, bu soruşturmaların kaynağının kaynağı aslında Bilgi Han'ın dediği gibi siyasi sebepler değil, muhalefetin içerisinden gelen kaynaklar. Burada da amaç aslında muhalefetin içerisinde bir iç çatışmaya doğru bunu evritmeye çalışmak. Hatta bunu daha da büyüterek Cumhuriyet Halk Partisi kayyumuna, işte İBB kayyumuna, hatta belki başka yerlerdeki başka davalara ve muhalefetin içerisindeki iç çelişkilere doğru yöneltmek istiyorlar diye düşünüyorum iktidar tarafından. Amaç da budur. Bu b.

  • 16:15 Türkiye'nin zaten bence cebelus sayılabilecek sert bir emniyet teşkilatı ve yönetimi vardı, daha da sertleşmiş durumda. Daha da taraflı hale gelmiş durumda diye düşünüyorum. Bütün bunların sonucunda bu da benim için pek iyimser sonuçlar veya iyimser açıklamalarda bulunmamı sağlamıyor.

    Şu da açık: İktidarın bir söylemi var burada. Bu söylem, bu soruşturmaların kaynağı muhalefetin içerisi demek istiyorlar. Onu yaratmaya çalışıyorlar şu anda. O söylemi oturtmaya çabalıyorlar. Yani bu soruşturmaların kaynağının aslında Bilgi Han'ın dediği gibi siyasi saikler değil, muhalefetin içerisinden gelen kaynaklar olduğunu ifade etmeye çalışıyorlar. Bu noktada amaç, aslında muhalefetin içinde bir iç çatışmaya doğru bunu evritmeye çalışmak. Hatta bunu daha da büyüterek Cumhuriyet Halk Partisi'ne ve İstanbul Büyükşehir Belediyesi'ne kayyum atanması gibi durumlarla muhalefetin içerisindeki çelişkilere yöneltmek istiyorlar diye düşünüyorum. İktidarın amacı budur. Bu dalgaların amacı, aslında muhalefetin içini dizayn etme çabasıdır.

    Hatta daha ileri giderek söyleyebilirim ki, iktidarın muhaliflere karşı yaptığı yargı müdahalelerinin hepsi muhalefete doğrudan zarar vermek değil, aynı zamanda muhalefeti dizayn etmek amacıyla yapılmaktadır. Örneğin, Milliyetçi Hareket Partisi'ne yönelik Gemerek Mahkemesi'nin yaptığı eylem, Milliyetçi Hareket Partisi'ni dizayn etmek amacıyla gerçekleştirilmişti. Devlet Bahçeli'nin erken seçim çağrısı da İyi Parti'nin seçime girememesi için muhalefeti dizayn etme amacı taşımaktaydı. Arkasından, Türkiye ittifakıyla ilgili yapılan saldırı, aslında muhalefetin ittifak sistemine yönelik bir saldırıydı. Bugün de Cumhuriyet Halk Partisi'ne yönelik bir saldırı var. Aslında Cumhuriyet Halk Partisi'nin kurultayına dair bir saldırı yapılıyor ve şu anda yine muhalefetin cumhurbaşkanı adayı belirleme sistemiyle ilgili bir saldırı bulunuyor; bu durum, cumhurbaşkanı adayını halkın seçmesine dair bir engelleme olarak yorumlanabilir. Seçilebilir bir cumhurbaşkanı adayının muhalefet tarafından belirlenmesine iktidar razı değil. Bunu net bir şekilde gösteriyor. Amacı da budur. Kanaatim budur benim.

    Evet, şimdi başka bir konuya geçeceğim. Bizim chat'te de çok konuşuluyor bu arada. Zaten benim de bu konuyla alakalı bir sorum vardı. Burak hocam, siz zaten dün parlamenter sistem üzerine bir tweet atmıştınız. Onunla da biraz bağlantılı aslında. Dün Özgür Özel'in Fatih Altaylı yayınından bahsedeceğim. Özgür Özel, "Bizim adayımız İmamoğlu ama siyasi yasak gelirse içeriden çıkamazsa, biz en az seçimi %70 ile kazanırız. Güçlendirilmiş parlamenter sistem hazırlığı yaparız. İmamoğlu'nu 15 günde dışarı çıkartırız," dedi. Bir de, "İmamoğlu başbakan olabilir. Tarafsız bir cumhurbaşkanı seçeriz," dedi. Bu da Mansur Yavaş olabilir ama benim için de, yani kendi adaylığı için söylüyordu bunu, "Benim için bu başarıya imza atmak yeterli gibi bir şey," ifadesini kullandı. Şimdi hocam, Özgür Özel'in anlattığı senaryoları nasıl değerlendiriyorsunuz?

  • 18:10 Evet, gözüken şey bu. Seçilebilir bir cumhurbaşkanı adayını muhalefetin seçmesine iktidar razı değil. Bunu net bir şekilde gösteriyor. Amacı da budur. Kanaatim budur benim.

    Şimdi başka bir konuya geçeceğim. Bizim chat'te de çok konuşuluyor bu arada. Zaten benim de bir sorum vardı bu konuyla alakalı. Şimdi Burak Hoca, siz zaten dün parlamenter sistem üzerine bir tweet atmıştınız. Onunla da biraz bağlantılı aslında.

    Dün Özgür Özel'in Fatih Altaylı yayınından bahsedeceğim. Özgür Özel, "Bizim adayımız İmamoğlu ama siyasi yasak gelirse, içeriden çıkamazsa biz en az seçimi %70 ile kazanırız. Güçlendirilmiş parlamenter sistem hazırlığı yapar. İmamoğlu’nu 15 günde dışarı çıkartırız," dedi. Bir de "İmamoğlu başbakan olabilir. Tarafsız bir cumhurbaşkanı seçeriz. Bu da Mansur Yavaş olabilir," ama e benim için de, yani kendi adaylığı için söylüyordu bunu. "Benim için bu başarıya imza atmak yeterli," gibi bir şey de söyledi.

    Şimdi Hoca, Özgür Özel'in anlattığı senaryoları nasıl değerlendiriyorsunuz? Siz nasıl görüyorsunuz? Hangi strateji daha gerçeğe yakın veya görme olanağımızın olduğu bir senaryo ve Türkiye'nin ilerisi için ne anlam ifade ediyor her biri sizce?

    Melis, ben konuşmayı dinledim. Bence orada Özgür Bey'in söylediği senaryolara teker teker odaklanmak yerine kullandığı retoriği ele almak gerekiyor. Bence orada bir retorik yaptı Sayın Genel Başkan ve olabilecek bütün senaryoların eğer mevcut hükümeti mağlup etmeye yarayacaksa masada olduğunu ve kendisinin de kişisel egosuyla bunların önüne geçmeyeceğini, her türlü senaryoyu pragmatik bir şekilde değerlendirebileceğini söylemeye çalıştı. Benim anladığım bu.

    Yani diyor ki, bütün formülleri ön yargısız bir şekilde, kendimi öne çıkartmadan mevcut iktidarı mağlup etmek için değerlendireceğiz. Bu herhangi bir senaryodan daha ciddi bir senaryo bence. Yani orada bahsedilen senaryoların hepsinden benim daha ciddiye aldığım şey şu: Gerçekten kazanmayı istemek. Koşulsuz bir şekilde kazanmayı istemek. Kaprisiz, kibirsiz yani zihnin arkasında herhangi bir şey olmadan kazanmayı istemek bence en ciddi senaryo.

    Özgür Bey bunu yapmaya çalışıyor. Bununla birlikte, tabii bir şey daha orada ortaya çıktı. Bu parlamenter sistem meselesi. Şimdi bundan 2 ay önce parlamenter sistem muhalefette bu kadar popüler değildi. Yani Ekrem Bey'in adaylık sürecinde parlamenter sistem sözü çok konuşulmuyordu. Bu söz de verilmiyordu. Yani bu da haklı bir sebepten neşet ediyor. Çünkü eğer seçimleri kazanıyorsanız, mevcut sistem içerisinde mevcut başkanlık pozisyonunu, mevcut yetkileriyle, eğer kazanma ihtimaliniz yüksekse bundan feragat etmenin sözünü vermezsiniz. Bu, siyaset biliminin doğasıyla uyumlu bir şeydir.

    Yalnız şunu da belirtmekte fayda var. Türkiye bence, İmamoğlu operasyonuyla birlikte bambaşka bir paradigmaya geçti. Yani ben burada ilk ayrıştığım nokta şu: Evet, burada bir siyasi motivasyon var ama o siyasi motivasyon mevcut sistemdeki rekabetçilikten ziyade...

  • 20:28 Kaprişsiz, kibirsiz, yani zihnin arkasında herhangi bir şey olmadan kazanmayı istemek, bence en ciddi senaryo. Özgür Bey bunu yapmaya çalışıyor. Bununla birlikte, tabii ki bir şey daha orada ortaya çıktı; bu, parlamenter sistem meselesi. Şimdi, bundan iki ay önce, parlamenter sistem muhalefette bu kadar popüler değildi. Yani Ekrem Bey'in adaylık sürecinde parlamenter sistem sözü çok konuşulmuyordu. Bu söz de verilmiyordu. Bu da haklı bir sebepten neşet ediyor. Çünkü eğer seçimleri kazanıyorsanız, mevcut sistem içerisinde, mevcut başkanlık pozisyonunu, mevcut yetkileriyle, eğer kazanma ihtimaliniz yüksekse, bundan feragat etmenin sözünü vermezsiniz. Bu, siyaset biliminin doğasıyla uyumlu bir şeydir.

    Yalnız, işte şu var: Türkiye, bence, İmamoğlu operasyonuyla birlikte bambaşka bir paradigmaya geçti. Ben burada ilk ayrıştığım nokta şu: Evet, burada bir siyasi motivasyon var, ama o siyasi motivasyon mevcut sistemdeki rekabetçilik zihniyetinden kaynaklanmıyor. Yani şöyle bir zihniyet yok: "Biz rakibimizi ekarte edelim, yine seçimler olsun, hiç bunu yapmamışız gibi devam edelim, seçimlere girelim, kazanalım." Bence böyle değil. Bence, orada Ekrem Bey'in gözaltına alınması ve tutuklanması ile birlikte bir paket vardı. Yani Türkiye'nin daha hegemonik bir otoriter sisteme geçme paketi vardı ve bunun ilk adımıydı bu.

    İBB'ye kayyum atanması, CHP kongresinin iptal edilmesi, medya patronlarının teker teker uyarılması ve baskı altına alınması; Ankara Belediyesi'ne operasyon yapılması; sivil toplumun aşama aşama susturulması; sanat dünyasının, akademi dünyasının, sivil toplum dünyasının bastırılması ve sindirilmesi gibi. Yani aslında mevcut aktörlerle onların birbirlerine karşı pozisyonunu sarsarak, değiştirerek kazanma arzusundan ziyade, tamamen sahneyi yıkmak üzerine bir gündem olduğunu düşünüyorum.

    Geçen gün de yazdım bunu. Şu anda içinde yaşadığımız dönemi, sanki Erdoğan ile nihayet hayatta kalacakmış ve nihayet bu sistem devam edecekmiş gibi düşündüğümüz zaman, farklı bir sonuca ulaşırız. İçinde bulunduğumuz süreci, post-Erdoğan döneminin kurgulanması, post-Erdoğan döneminin dizayn edilmesi, tasarlanması süreci olarak düşünürsek, farklı bir sonuca ulaşırız.

    Şimdi, ben bir Erdoğan sonrası dönem için bir hesaplaşma olduğunu ve bir hazırlık olduğunu düşünüyorum. İmamoğlu'na yönelik operasyonun, sistemin karakterini değiştiren; rekabetçi otoriterlikten çıkıp daha hegemonik otoriterliğe Türkiye'yi geçirmeye çalışan, toplumu bastırmaya çalışan ve bu sayede Erdoğan sonrasındaki dönemde kimlerin sahnede olacağına karar verilen bir süreç olarak değerlendiriyorum yaşadıklarımızı. Şunu kabul etmemiz lazım; Erdoğan, mevcut partili cumhurbaşkanlığı sistemini kendisinden başka insanlar için arzu etmedi ve Erdoğan'dan başkası da, bana sorarsanız, beceremez. Yani hem popüler bir figür olup, toplumun %50'sinden fazla destek alabilmek...

  • 23:13 Emi, sanki Erdoğan ile nihaye hayatta kalacakmış ve ila nihaye bu sistem devam edecekmiş gibi düşündüğümüzde farklı bir sonuca ulaşırız. İçinde bulunduğumuz süreci, Post-Erdoğan döneminin kurgulanması, dizayn edilmesi süreci olarak düşünürsek farklı bir sonuca ulaşırız.

    Şimdi, ben bir Erdoğan sonrası dönemi için bir hesaplaşma olduğunu, bir hazırlık olduğunu düşünüyorum. İmamoğlu'na yönelik operasyonun da biraz önce bahsettiğim gibi, sistemin karakterini değiştiren yani rekabetçi otoriterlikten çıkıp daha hegemonik otoriterliğe Türkiye'yi geçirmeye çalışan, toplumu bastırmaya çalışan ve bu sayede Erdoğan sonraki dönemde de sahnede kimin olacağına karar verilen bir süreç olarak değerlendiriyorum yaşadıklarımızı.

    Şunu kabul etmemiz lazım: Yani Erdoğan, mevcut partili cumhurbaşkanlığı sistemini kendisinden başka insanlar için arzu etmedi ve Erdoğan'dan başkası da bana sorarsanız beceremez. Hem popüler bir figür olup toplumun %50'den fazlasının oyunu almak hem de otoriterleşmek, herkesin harcı olan bir konu değil. Yani Erdoğan, bu açıdan çok iyi bir performans sanatçısı, çok etkili bir siyasetçi. Dolaylı oyunları çok iyi beceriyor.

    Ancak, Adalet ve Kalkınma Partisi sistemine baktığınız zaman, baştan aşağı, şu anda halihazırda Erdoğan'dan başka bu işi becerebilecek bir figür var mı acaba? Ben bilmiyorum, İlkan, sen biliyor musun? Yani, şu anda bizim AKP'nin önde gelen ismi diye zikrettiğimiz, konuştuğumuz insanların neredeyse tamamı devlet memuru. Güvenlik bürokrasisinden gelen insanlar. Siyasetçi değiller. Yani popüler halk desteği alamayabilirler.

    1970'lerin başından itibaren İstanbul sokaklarından, sokak siyasetinden, 1980'lerin kıraathane siyasetinden, Refah Partisi'nin mahalle siyasetinden gelen, 28 Şubat'ı ve 12 Eylül'ü görmüş, Erbakan'ın tedrisatından geçmiş, Türk Silahlı Kuvvetleri ile boğuşmuş ve bir şekilde 2025 senesine geldiğimiz zaman bütün iktidarını zirveye taşımış bir Erdoğan, bütün bu başarılarını, bütün siyasi kariyerini aslında halkın oyunu almayı başarmaya borçlu.

    Şimdi Erdoğan'ın olmadığı bir senaryoda bu sistem, rekabetçi otoriter yani hem rekabetin devam ettiği ama aynı zamanda hep aynı kişilerin kazandığı bir sonuç üretmeyebilir. Dolayısıyla, bir post-Erdoğan dönemi tasarlanıyorsa, eğer rekabetçi otoriterlik mantığı içerisinde tasarlanmaması gerekir. Bunun sadece Erdoğan'a özgü bir şey olduğunu düşünüyorum.

    O yüzden İmamoğlu tutuklamalarının bir paket olarak düşünüldüğünü ve mutlaka devamının geleceği varsayımıyla hareket edildiğini düşünüyorum. Aslında Türkiye'nin de gerçekten o söylemi azımsamıyorum. Yani, bir darbe gibi, Türkiye'nin bütün o siyasi rejimini bir anlamda değiştirecek bir sürecin yaşandığı kanaatindeyim. İstanbul Belediyesi'ne kayyum atanabilirdi. Cumhuriyet Halk Partisi Kongresi iptal edilebilirdi. Ankara Büyükşehir Belediyesi'ne operasyon gelebilirdi. Medya sahipleri, Rütü'ye gidip nedamet getirebilirdi. Yani bu süreç bunları amaçladı.

  • 25:51 Erdoğan, bütün bu başarılarını ve bütün siyasi kariyerini aslında halkın oyunu almayı başarmaya borçlu. Şimdi Erdoğan'ın olmadığı bir senaryoda bu sistem rekabetçi otoriter yani hem rekabetin devam ettiği ama aynı zamanda hep aynı kişilerin kazandığı bir sonuç üretmeyebilir. Dolayısıyla, bir post-Erdoğan dönemi tasarlanıyorsa, bunun rekabetçi otoriterlik mantığı içerisinde tasarlanmaması gerekir. Bunun sadece Erdoğan'ın başarabileceği bir şey bu.

    O yüzden İmamoğlu tutuklamalarının bir paket olarak düşünüldüğünü ve mutlaka devamının geleceği varsayımıyla hareket edildiğini ve aslında Türkiye'nin de gerçekten o söylemi azımsamıyorum. Yani, bir darbe gibi, Türkiye'nin bütün o siyasi rejimini bir anlamda değiştirecek bir sürecin yaşandığı kanaatindeyim. İstanbul Belediyesi'ne kayyum atanabilirdi. Cumhuriyet Halk Partisi Kongresi iptal edilecekti. Ankara Büyükşehir Belediyesi'ne operasyon gelebilirdi. Medya sahipleri, RTÜK'e gidip nedamet getirebilirdi. Yani, bu süreç bunları amaçladı bence; bana sorarsanız, olmadı.

    Niçin olmadı? 55 milyar dolarlık bir rezerv kaybı yaşandı. Yani bugün sosyal medyada görüyoruz. Ben de oradan takip ettiğim ekonomistlerin paylaştığı grafiklerden görüyorum. Türkiye'nin şu anda 67 milyar dolarlık bir rezervi kaldı. Mesela, Mehmet Şimşek'in Dünya Bankası'ndan 41 milyar dolarlık bir bütçe desteği istediği konuşuluyor. 41 milyar doları kasasına koyduğu zaman, hükümet içerisindeki bazı insanlar ne düşünecek? "41 milyar dolar daha yakabileceğimiz bir eyleme girişebiliriz" diye düşünecekler. Muhtemelen belediyeye kayyum atarız ve 41 milyar dolar daha yakabiliriz diye düşünebilirler.

    O yüzden benim gördüğüm, burada Erdoğan sonrası dönem planlanıyorsa eğer, bunu planlayanlardan bir grup, Erdoğan sonrası döneminin rekabetçi otoriter değil, tam hegemonik otoriter olması gerektiğini düşünüyor ve bu işe bundan dolayı girdiler. Bu yüzden zaten iddianameye, dava dosyasına baktığınız zaman büyük bir zafiyet görüyorsunuz. Yani, mesele hukukun işletilmesi, kanunun uygulanması falan değil; başka bir mesele var burada.

    Öte taraftan bir de başka bir grup var. Bence, bütün bu sandık pratikleri ortadan kalkarsa anlamını yitirecek çok fazla aktör var. Çünkü hükümet bir koalisyon ve o koalisyonda iyi kötü herkesin bir vazifesi var. Ve mesela, Milliyetçi Hareket Partisi sandık olduğu için anlamlı bir parti aslında. Yani, bugün Milliyetçi Hareket Partisi mecliste, AKP azınlığa düştüğü için onu çoğunluğa tamamladığı için aslında bir ağırlığı var baktığımız zaman.

    Ya da %50 + 1'de güçlü bir muhalefet adayına karşı Erdoğan'ın kazanmak için ihtiyacı olan bir ortak olduğu için MHP'nin anlamı. Dolayısıyla bu insanlar da sandık pratiğinin devam etmesini istiyorlar. Erdoğan sonrası eğer bu rekabetçi otoriterlik sistemi devam ederse, buradan muhalefet adaylarının iktidar adaylarına nispeten daha şanslı olduğunu dolayısıyla mevcut koalisyonu parlamenter sisteme yakın parlamentonun.

  • 28:28 örgüyorsunuz. Yani mesele hukukun işletilmesi, kanunun uygulanması falan değil; başka bir mesele var burada. E öte taraftan bir de başka bir grup var. Bence bütün bu sandık pratikleri ortadan kalkarsa, anlamını yitirecek çok fazla aktör var. Çünkü hükümet bir koalisyon ve o koalisyonda iyi kötü herkesin bir vazifesi var. Mesela Milliyetçi Hareket Partisi sandık olduğu için anlamlı bir parti aslında. Yani bugün Milliyetçi Hareket Partisi, mecliste AKP azınlığa düştüğü için onu çoğunluğa tamamladığı için aslında bir ağırlığı var baktığımız zaman. Ya da %50 + 1'de güçlü bir muhalefet adayına karşı Erdoğan'ın kazanmak için ihtiyacı olan bir ortak olduğu için MHP'nin anlamı.

    Dolayısıyla bu insanlar da sandık pratiğinin devam etmesini istiyorlar. Erdoğan sonrası eğer bu rekabetçi otoriterlik sistemi devam ederse, buradan muhalefet adaylarının iktidar adaylarına nazaran daha şanslı olduğunu, dolayısıyla mevcut koalisyonu parlamenter sisteme, yani güçlü olduğu bir sistemle koruyabileceklerini düşünüyor olabilirler. Şimdi bu düşüncem de her gün ağırlık kazanıyor.

    Çünkü bugün okumuşsunuzdur, mesela İstanbul başsavcısı köstebeklerden falan şikayetçi. Şimdi bu işte tam da benim bahsettiğim o post-Erdoğan döneminde farklı pozisyon olan insanlar. Köstebek dedikleri kişiler muhtemelen bu hegemonik otoriterleşme projesine karşı olan, yani Erdoğan sonrası dönemin daha parlamenter pratiklerle ilerlemesi gerektiğini düşünen insanlar. Yani köstebekler İmamoğlu'nun paralı askerleri değil, İmamoğlu davasına sevdalı insanlar değil, İmamoğlu fan boyları değiller.

    Ama neticede İmamoğlu'nun tutuklanması ve arkasından gelebilecek otoriterleşme pratiklerinin nelere yol açabileceğini bildikleri için en azından böyle hamleler yapma ihtiyacı duyuyorlar. Bence bunları artık konuşmamız lazım. Çünkü bunlar konuşulmadan, hükümet böyle yekpare bir bütünmüş gibi algılandığı zaman, maalesef çok doğru şeyler konuşmuyoruz.

    Ben şunu söylemiyorum, büyük bir çatlak var. Büyük bir hesaplaşma olacak. Yani bu Fethullahçılarla AKP'liler arasındaki 2013 senesindeki mesele, insanları hep oraya itiyor ama mesele o değil. Yani burada mesele, nasıl bu gemiyi batırmadan, yani iktidar gemisini batırmadan istediğimiz yörüngüye çekebiliriz meselesi ve muhalefete yönelik operasyonlar aslında sadece muhalefeti etkilemiyor; iktidarın içinde de dizayn ediyor. Mesele biraz bu.

    Evet. İlkan, sen Özgür Özel'in retoriğini mi değerlendirmek istiyorsun, yoksa seçim senaryolarını mı? Sana bırakıyorum seçimi. Şöyle söyleyeyim, Burak Bilgihan'la yaklaşım farklarımız olsa da bu dediklerine bir itirazım yok. Yani Ekrem İmamoğlu'nu hedef almış, Türkiye'nin potansiyel cumhurbaşkanını hedef almış bir soruşturmanın Türkiye'deki sadece seçimi değil, yani sadece seçimin sonucunu değil, seçim denen sistemin kendisini hedeflediği konusunda gayet katılırım. Çünkü şöyle söyleyelim, seçime bir müdahale.

  • 30:59 Ya ben şunu söylemiyorum. Büyük bir çatlak var. Büyük bir hesaplaşma olacak. Yani bu Fethullahçılarla AKP'liler arasındaki 2013 senesindeki mesele, insanları hep oraya itiyor ama mesele o değil.

    Burada mesele, nasıl bu gemiyi batırmadan, yani iktidar gemisini batırmadan, istediğimiz yörüngüye çekebiliriz meselesidir. Ve muhalefete yönelik operasyonlar aslında sadece muhalefeti etkilemiyor. İktidarın içinde de dizayn ediyor. Mesele biraz bu.

    Evet. İlkan, sen Özgür Özel'in retoriğini mi değerlendirmek istiyorsun, yoksa seçim senaryolarını mı? Sana bırakıyorum seçimi.

    Şöyle söyleyeyim. Burak Bilgihan'la yaklaşım farklarımız olsa da bu dediklerine bir itirazım yok. Yani, Ekrem İmamoğlu'nu hedef almış, Türkiye'nin potansiyel cumhurbaşkanını hedef almış bir soruşturmanın, Türkiye'deki sadece seçimi değil, yani sadece seçimin sonucunu değil, seçim denen sistemin kendisini hedeflediği konusunda gayet katılırım.

    Çünkü şöyle söyleyelim, seçime bir müdahale nedir? Üzücü bir şey bu ama mesela Selahattin Demirtaş'ı cezaevine koymak, seçime bir müdahaledir. Ama seçim sistemine müdahale değildir. Yani, ama Ekrem İmamoğlu'nu cezaevine koymak, seçim sisteminin kendisini artık reddetmek anlamına gelir.

    Sonuçta siz, seçim sonucunu mesela daha minör partilere dair yaptığınız hamlelerle değiştirmeye çalışabilirsiniz. Mesela, Den Parti'nin adayının kim olacağı seçim sonucunu etkiler; veyahut da Yeniden Refah Partisi'nin aday gösterip göstermeyeceği, nasıl tavır alacağı, seçmenleri sandığa götürüp götürmeyeceği, seçim sonucunu etkiler. Buna antidemokratik bir müdahale denir. Zaten otoriter rejim dediğimiz şey bu. Rekabetçi, otoriter denilen sistem de bu. Yani bir şekilde buna müdahale etme çabası.

    Ekrem İmamoğlu'nun adaylığının yok edilmesi, adaylığının engellenmesi, cezaevine konması ise seçim sistemi denen şeyin kendisine artık doğrudan bir saldırıdır. Tamamen katılırım buna. Bu yorum doğru. Benim o açıdan tereddütüm yok yani. Olay kesin.

    Ama şu var, ben şunu da görüyorum. Bu sistemin kendisine şu an bir müdahale var ama iktidar en azından şunu da öngörmüş olabilir diye düşünüyorum. Yani, Cumhuriyet Halk Partisi, böyle yapılan herhangi bir operasyonda olduğu gibi, daha öncesinde kendi iç çatışmalarına yönelebilirdi ki çok defa yöneldi. Cumhuriyet Halk Partisi kendi iç çatışmalarına.

    Adalet ve Kalkınma Partisi'nin yaptığı ilk Cumhuriyet Halk Partisi'ne yönelik operasyon değildi. Daha öncesinde Cumhuriyet Halk Partisi'nin içerisindeki farklı kritikler; mesela İzmir'de, Urla Belediye Başkanı'nın, işte Menemen Belediye Başkanı'nın görevden alınma süreçleri, daha önce Bilecik Belediye Başkanı'nın yaşananları, yani CHP'nin geçen seçimdeki, 2019-2024 arasında, birkaç belediye başkanı görevden alınmıştı. Onların da süreçlerinde aslında CHP, parti içi meselelerle meşguldü.

  • 33:11 Seçime doğrudan sisteme dair bir saldırıdır. Tamamen katılıyorum buna. Yani bu yorum doğru. Eee, benim o açıdan tereddütüm yok. Olay kesin. Ama şunu da görüyorum; yani bu sistemin kendisine şu an bir müdahale var ama iktidar en azından şunu da öngörmüş olabilir diye düşünüyorum. Onu da söyleyeyim.

    Cumhuriyet Halk Partisi, böyle yapılan herhangi bir operasyonda olduğu gibi, daha öncesinde kendi iç çatışmalarına yönelebilirdi ki, çok defa yöneldi. Cumhuriyet Halk Partisi'nin yaptığı, Adalet ve Kalkınma Partisi'nin ilk Cumhuriyet Halk Partisi'ne yönelik operasyonu değildi. Daha öncesinde Cumhuriyet Halk Partisi'nin içerisindeki farklı kritikler, mesela İzmir'de Urla Belediye Başkanı’nın ve Menemen Belediye Başkanı’nın görevden alınma süreçleri; daha önce Bilecik Belediye Başkanı’nın yaşananları yani CHP’nin geçen seçimdeki 2019-2024 arasında birkaç belediye başkanının görevden alınmış olması gibi süreçler var. Onların süreçlerinde aslında CHP içi dengelerin işlediğine dair şeyler de vardır.

    Ama eee, yargının aracılığıyla CHP’nin içerisinde bir müdahale çabası da var iktidar tarafının. Ama burada tabii başka bir boyut; işin e İmamoğlu’na, Cumhuriyet Halk Partisi’nin genel cumhurbaşkanı adayına yönelmesi, tabii sistemin bambaşka bir noktaya gittiğini de gösterir. Yani ben, eee, iktidarın ciddi bir şekilde kayyum tehlikesinin olduğunu düşünüyorum. Yani şu anda hem İBB’ye, hem Cumhuriyet Halk Partisi'ne, hem belki Ankara’ya. Yani şöyle söylemek lazım; Ekrem Bey’in adaylığının, bu soruşturmanın ardından, mesela Mansur Bey’in adaylığı ihtimali çok çok gerilere gitti. Neden? Çünkü rekabetçi bir adayın aday olma ihtimali zaten gerilediği için, Mansur Bey’in adaylığı da gerilere gitti.

    Mesele budur. O açıdan %100 katılırım. Eee, yine aynı şekilde Burak Bilgan’ın anlattığı şekilde ben de, eee, bu senin aktardığın soruyu ve aktardığın yorumu eleştiriyorum. Orada alıntı üzerinden “ya Mansur Bey bilmem ne falan” gibi bir yaklaşım sergileniyor. Biz hâlâ sanki hiçbir soruşturma olmamış gibi. Eee, yani 3 ay öncesinin hikayeleri onlar; Mansur Bey ve Ekrem Bey’in falan filan. Bu biraz geri kalmış bir hikaye.

    Özgür Bey’in oradaki kastının ben aynen Bilgi Han gibi olduğunu düşünüyorum. Eee, yani bir, eee, mücadelenin devamını sinyallediği kanaatindeyim. Eee, tartışmanın da yani bugün hâlâ Mansur Bey tartışması yapanların, eee, 29 Nisan 2025 tarihinde yaşamadığını düşünüyorum. Yani belki en azından bir iki yıl öncesinde yaşıyorlar hâlâ. Şu an Türkiye başka bir ülke. Yani bunu da görmek lazım. Şu anki Türkiye’nin meselesi öyle; daha ciddi bakmak lazım olaya.

    Bugün hâlâ, efendim, Mansur Bey falan filan konuşanlar, ne yazık ki, yaşanan eee tehlikenin, riskin farkında olmayan, Türkiye’de yaşananların ciddiyetinin farkında olmayan insanlar. Burada ne yazık ki bitirmek zorundayım. Yani şey değil; birini tercih etmek falan değil.

  • 35:02 Orada alıntı üzerinden, ya Mansur Bey, bilmem ne falan. Biz hâlâ, sanki hiçbir soruşturma olmamış gibi. Yani, bu 3 ay öncesinin hikayeleri. Mansur Bey ve Ekrem Bey'in falan filan. Bu biraz geri kalmış bir hikaye. Özgür Bey'in oradaki kastının ben aynen Bilgi Han gibi olduğunu düşünüyorum. Yani bir mücadelenin devamını sinyallediği kanaatindeyim.

    Tartışmanın da, yani bugün hâlâ Mansur Bey tartışması yapanların, şöyle söyleyeyim, 29 Nisan 2025 tarihinde yaşamadığını düşünüyorum. Yani, belki en azından bir iki yıl öncesinde yaşıyorlar hâlâ. Şu an Türkiye başka bir ülke. Yani bunu da görmek lazım. Şu anki Türkiye'nin meselesi öyle. Daha ciddi bakmak lazım olaya. Bugün hâlâ efendim Mansur Bey falan filan konuşanlar, ne yazık ki yaşanan tehlikenin, riskin farkında olmayan, Türkiye'de yaşananların ciddiyetinin farkında olmayan insanlar.

    Yani, ne yazık ki bitirmek zorundayım burada. Yani, bu birini tercih etmek değil zaten. Bence şöyle söyleyeyim; bizim dediklerimizi Mansur Bey de bizim gibi düşünüyor ve şu an sessiz. Yani, onun da arkasında biraz bu var diye düşünüyorum. Bu konuları böyle yorumlamaktansa birazcık daha ciddi olmak gerekir.

    Gerçek bir mesele var ortada; Türkiye'nin demokrasisinin tekrar inşa edilip edilmeyeceği meselesi var bence. Yani, şu an Türkiye, bundan 50 gün öncesine göre daha antidemokratik bir ülke. Bunu görelim. Yani, bugün aynı ülkede değiliz. Biz aynı yayını yapmıyoruz.

    Bundan 3 ay öncesinde belki hiçbir şey yokmuş gibi arz ederek, işte muhalefetin adayı ne olmalı? Tekli aday mı, çoklu aday mı? Bakın, ne kadar naif bir tartışma, değil mi? Böyle şeyler konuşabiliyorduk. İşte Bilgi Han diyecekti; efendim, çoklu aday daha iyi. Ben ilk turda, ikinci turda 15 günde neler olur falan. Yani, şu an aklımızda mı, yani iki tur arasında 15 gün var mı? O 15 günde hangi ittifaklar yapılabilir? İşte, Kürt seçmen ne yapar? Şu ne olur, bilmem ne.

    Şu an, aslında seçimin kendisi mesele zaten Türkiye'de. Onu görmek lazım. Başka bir düzeyin tartışması. Yani, o bahsettiğim rekabetçi otoriterlik düzeyinin tartışmaları onlar. Biz burada, bir seçim olacak. Bu seçime muhalefet hangi mimariyle gideceğine karar verecek. Biz de onu tartışıyorduk, öyle değil mi?

    Çünkü neye inanıyoruz? Tamam, adil olmasa bile bir özgür seçim olacak ve muhalefet yeterince akıllı davranırsa, bunun bazı örnekleri var dünyada. Yani, otoriter rejimlere karşı muhalefet ittifaklarının başarı oranı %40 civarındaydı. Yanlış hatırlamıyorsam; örnekler var başarılı oluyorlar. Biz de bunu tartışacaktık.

    Şimdi o rekabetçi otoriterlik düzeyinin tartışması. Şu anda başka bir tartışma içerisindeyiz bence. Türkiye, bu sistemden çıkıyor. İşte, dediğim gibi, bir Erdoğan sonrası dönem tartışması var. Savrulabileceği iki yön var; yani ya hegemonik otoriterliğe savrulacağız ki bunun...

  • 36:55 Ne yapar? Şu ne olur, bilmem ne. Ya, yani şu an, şu an seçimin kendisi mesele zaten Türkiye'de. Onu görmek lazım. Başka bir düzeyin tartışması, yani işte o bahsettiğim rekabetçi otoriterlik düzeyinin tartışmaları onlar.

    Yani bizim burada konuştuğumuz konular, hani bir seçim olacak. Bu seçime muhalefet hangi mimariyle gideceğine karar verecek. Biz de onu tartışıyorduk; öyle değil mi? Çünkü neye inanıyoruz? Tamam, adil olmasa bile bir özgür seçim olacak ve muhalefet yeterince akıllı davranırsa, işte bunun bazı örnekleri var dünyada. Otoriter rejimlere karşı muhalefet ittifaklarının başarı oranı %40 civarındaydı, yanlış hatırlamıyorsam, veya örnekler var, başarılı oluyorlar. Biz de bunu tartışacaktık.

    Şimdi, o rekabetçi otoriterlik düzeyinin tartışması. Şu anda başka bir tartışma içerisindeyiz bence. Türkiye bu sistemden çıkıyor. İşte dediğim gibi, bir Erdoğan sonrası dönem tartışması var. Savrulabileceği iki yön var: ya hegemonik otoriterliğe savrulacağız ki bunun çok büyük maliyetleri var ve o maliyetleri aslında Ekrem Bey'in gözaltına alındığı sabah Türkiye ödemeye başladı. Bir ayda yaklaşık 53,5 milyar dolar, öyle söyleniyor, rezerv yakıldı ve Türkiye'nin başka yakacak rezervi yok.

    Ama şu sorun mudur? Yani otoriterleşme niyetini kafasına koymuş insanlar için Mehmet Şimşeği gönderip Nebati'yi getirmek, Merkez Bankası matbaasıyla her gün para basıp piyasaya sürmek ve insanların uzun vadeli refahlarını, orta vadeli refahlarını, kısa vadeli birkaç aylık uyuşma için tehlikeye atmak sorun mudur? Değildir. Aslında baktığınızda insanların yoksullaşması da sorun değildir. Yani o, sonraki meseledir.

    Otoriterleşme meselesine gelince, bunu yine daha önce konuştuk. Eğer rakiplerinizi teker teker tutuklayıp içeri atarak, işte matbaaya emir verip para bastırarak başkan oluyorsanız, o başkanlığa hevesli çok adam olur Türkiye'de. Çok adam olur. Yani bugün Recep Tayyip Erdoğan'a dokunulmaz kılan şey, onun oy alabilmesi ve nispeten meşru yollardan oy alabilmesi ve oyu başka hiç kimsenin alamaması.

    Fakat, ya oy alabilmek zor bir iş ama birisini içeri attırmak kolay bir iş. Ne bileyim, Merkez Bankası matbaasına mürekkep orada, kağıt orada, parayı basın, verin piyasaya demek çok kolay bir iş. Bu işi yaparak başkan olan kişi şunu düşünmeli: Bir iş ne kadar kolay hale gelirse ve o kolay hale gelen iş ne kadar büyük bir rant üretirse, onun taliplisi çok olur. Hatta o işi kapabilmek için insanlar arasındaki rekabet de olabildiğince ilkesizleşir, olabildiğince vandallaşır, olabildiğince barbarlaşır.

    Şunu söylemek istiyorum: Sandık, oy aslında herkesi koruyan bir şeydir. Yani otoriterleşmenin maliyeti topluma yoksulluk olarak yansıdığı gibi, yönetimdekilere de sürekli olarak tekinsiz, öngörülemez bir siyasi atmosferde yaşama zorunluluğu yaratır. Ve darbenin nereden geleceğine akıl sır erdiremez. Maalesef böyle olur.

    Demokrasi o yüzden, sivil siyaset bu yüzden önemlidir ve güvenlidir. Anlatabiliyor muyum? Bunu, bunu, bunu tercih...

  • 39:08 ilmesi ve oyu başka hiç kimsenin alamaması. Fakat, oy alabilmek zor bir iş; ama birisini içeri attırmak kolay bir iş. Ne bileyim, Merkez Bankası matbaasında mürekkep orada, kağıt orada, "parayı basın, verin piyasaya" demek çok kolay bir iş.

    Yani, bu işi yaparak başkan olan kişi şunu düşünmeli: Bir iş ne kadar kolay hale gelirse ve o kolay hale gelen iş ne kadar büyük bir rant üretirse, onun taliplisi çok olur. Hatta, o işi kapabilmek için insanlar arasındaki rekabet de olabildiğince ilkesizleşir, olabildiğince vandallaşır, olabildiğince barbarlaşır.

    Yani, şunu söylemek istiyorum: Sandık ve oy, aslında herkesi koruyan bir şeydir. Otoriterleşmenin maliyeti topluma yoksulluk olarak yansıdığı gibi, yönetimdekilere de sürekli olarak tekinsiz, öngörülemez bir siyasi atmosferde yaşama zorunluluğu yaratır. Eee, darbenin nereden geleceğine akıl sıra erdiremez. Maalesef böyle olur.

    Demokrasi o yüzden, sivil siyaset de bu yüzden önemlidir ve güvenlidir. Anlatabiliyor muyum? Bunu tercih ettiğiniz zaman karşınıza çıkacak şey bu oluyor; maalesef bu oluyor. Kesmiş gibi oldum, insan. Kusura bakma. Senin eklemek istediğin bir şey var mı?

    Özel olarak eklemek istediğim bir şey yok. Yani burada Bilgi Han'ın koyduğu çerçeve gayet mantıklı.

    Bakın, bundan bir ay kadar önce, biz bu yayınlarda, Twitter'da vesaire birazcık da uç bir şekilde insanlar gördüler o zaman beni. İşte, "İlkan ekstrem şeyler söylüyor, ilgi çekmek için yazıyor" falan diye. Artık Tayyip Erdoğan sonrası kim aday olurdu sorusuna, "Hakan Fidan mı, Süleyman Soylu mu?" falan derken, ben Bilal Erdoğan dedim ve o zaman şaşırdı insanlar; gerçekten gülünç geldi.

    Bugün bir dış basın mensubu sormuş birilerine, "Aday olur musunuz? Cumhurbaşkanlığı düşünüyor musunuz?" diye. Bakın, yani şu anki Türkiye'nin realitesi olmaya başlıyor bunlar. Çünkü siz demokrasiyi arka plana, yani seçim olgusunu, halk desteğini ikinci plana attıktan sonra bunun başka bir çözümü yok.

    Ve şunu görmek lazım: Türkiye'de insanlar niye demokrasiyi seçtiler? Bu demokrasinin arkasında ne var? Neden demokrasi var? Bir meşruiyet kaynağı olarak gerçekten birçok sorunu çözen bir şey demokrasi. Siz demokrasiyi, meşruiyet olarak halk desteğini işin arkasından çıkartıyorsanız, iktidarın arkasından alıyorsanız halk desteğini, iktidarın arkasında sadece kaba güç kalıyor.

    Ya o kaba gücü de aslında bulmak o kadar da zannedildiği kadar zor değil. Ve size tabi olan kaba güce, siz tabi olmaya başlıyorsunuz.

    Bizim Türkiye'de anlattığımız, ya şu an aslında şöyle söyleyelim, tırnak içerisindeki vesayetin en kabasının Türkiye'de kurulma riski var şu an. Öyle söyleyelim.

    Yani, bunca yıl tartıştığımız askeri vesayet vesaire, burada nüanslarını tartıştığımız kurumların rolü, bürokratik vesayet, şu bunlar; ya safkan kan bir bürokratik vesayetin kurulması ihtimali var aslında. Çok daha acı, çok daha sert, çok daha yoğun bir şekilde bunu görmek lazım Türkiye'de. Çok korkunç bir şey, Türkiye'nin başına gelebilecekler.

  • 41:28 İnsanlar neden demokrasiyi seçtiler? Bu demokrasinin arkasında ne var? Neden demokrasi var? Demokrasi, bir meşruiyet kaynağı olarak aslında birçok sorunu çözen bir şeydir. Eğer demokrasiyi meşruiyet olarak halk desteğinden çıkartıyorsanız, iktidarın arkasında sadece kaba güç kalıyor. O kaba gücü bulmak, zannedildiği kadar zor değil. Ve size tabi olan o kaba güce tabi olmaya başlıyorsunuz.

    Türkiye'de anlattığımız şu anki duruma bakacak olursak, tırnak içerisindeki vesayetin en kabasının Türkiye'de kurulma riski olduğunu söyleyebilirim. Bunca yıl tartıştığımız askeri vesayet ve onun nüanslarını konuştuğumuzda, aslında safkan bir bürokratik vesayetin kurulması ihtimali mevcut. Bu durumu çok daha acı, çok daha sert ve çok daha yoğun bir şekilde görmek lazım. Türkiye’nin başına çok korkunç bir şey gelebilir.

    Fakat burada şu noktayı da belirtmeliyim: Vesayet kurulması için vesayete inanmış insanların olması gerekiyor. Mesela, bu vesayetin şekli ne olur? Çin Komünist Partisi vesayetine inanan komünistler olmalı. İran'da İslam devrimine inanan insanlar var. Büyük Rus ruhuna inananlar var Rusya'da. Avrupa’da ise demokrasiye ve liberal değerlere inanan insanlar mevcut.

    Ancak AKP'nin üzerine kurduğu sistem, ne yazık ki inanmış idealist insanlar üzerine kurulmadı. Tam tersine, kariyerist ve opportunist olan, şu anda ifade edemeyeceğim kavramlarla tanımlayabileceğim insan tipleriyle inşa edildi. Bu sistem, gerçekten idealist olmayan, güçle ilişkisini doğru ayarlayamayan ve güç karşısında zafiyet gösteren, kendi şahsiyetini bu zafiyetinin arkasında rahatlıkla bırakabilen insanların üzerine kuruldu.

    Niye biliyor musunuz? Bugün yıllardır Milli Görüş hareketine destek vermiş, yıllarca Milli Görüş gazetelerini almış ve derneklerine bağış yapmış insanların kendi aralarındaki en büyük konularından biri, dışarıdan gelenlerin, diğer mahallelerden gelenlerin kendilerine tercih ediliyor olması. Yani ortada vesayete inanmış insanlar yok. Dediğim gibi, Çin’de komünistler var, İran’da İslamcılar var, Rusya’da Rusçular var, Avrupa’da liberaller var. Kurulacak vesayetin hangi insan kaynağına dayandığına bakmak lazım.

    Bir anlamda korkutucu, fakat bir anlamda da aşırı derecede kırılgan bir vesayet olabilir. Kesinlikle katılıyorum. Hatta şöyle söyleyeyim; otoriter rejimler, zannedildiği gibi dış tehditlere karşı çok zaaf gösterirler. Mesela Stalin, Nazilere karşı dayandı; dış tehditin en büyüğüyle ciddi şekilde yüzleşti ama hiçbir şey olmadı Stalin’e. Ancak Sovyet eliti kendi içinde çöktü. Yani Sovyetler Birliği, Amerikan topuyla ya da tüfeğiyle değil, kendileri tarafından çöktü.

  • 43:39 Milli Görüş gazeteleri almış, Milli Görüş derneklerine bağış yapmış insanların kendi aralarındaki dost sohbetlerindeki en büyük konularından biri, dışarıdan gelenlerin, diğer mahallelerden gelenlerin kendilerine tercih ediliyor olması. Yani ortada vesayete inanmış insanlar da yok.

    Hani dediğim gibi, Çin'de komünistler var, İran'da İslamcılar var, Rusya'da Rusçular var, Avrupa'da liberaller var. Yani o kurulacak vesayetin hangi insan kaynağı üzerine kurulduğuna da dikkat etmek lazım. Bir anlamda korkutucu; fakat bir anlamda da aşırı derecede kırılgan bir vesayet olur. Kesinlikle katılıyorum.

    Hatta şöyle söyleyeyim: Otoriter rejimler, zannedildiği gibi dış tehditlere karşı çok zaaflar gösterir. Mesela, Stalin Nazilere dayandı. Dış tehdidin en büyüğü vardı ve ona çok ciddi şekilde dayandı. Hiçbir şey olmadı Stalin'e. Tabii, ama mesela Sovyet eliti kendi içerisinde çöktü. Yani Amerikan topuyla, tüfeğiyle de çökmedi Sovyetler Birliği. Kendileri rejime inanan insanlar olarak kalmadıkları için çöktü.

    Bugün bence insanlar, mesela İran'da yaşananları özellikle İsrail'e bağlıyorlar. Bence İsrail, İran'ın zayıflığından faydalanıyor; ama asıl sıkıntı şu: İran rejiminin elitlerinin önemli bir kısmı, şu anda İran rejimine inanmıyor. O yüzden içerisinden bir çürüme yaşıyor. Benzer şey aslında Türkiye'de de geçerli ama Türkiye'de şöyle söyleyeyim: Erdoğan'ın etrafında bir grup, bir sosyal kümelenmeyle bir kitle, kendi kendine bir şey yapıp denetleyen bir yapı da var. Onu da görüyorum. Yani bir şekilde öyle bir şey de yaratmaya çalışıyorlar. Ama sürdürülebilir olmadığı açık ve zaten bütün bu çatışmalara da gayet açık.

    Yani bugün çok acayip bir şey var. Türkiye'deki bir savcılığa yakın web sayfası var. Yani savcılığa yakın web sayfası olur mu bir ülkede? Gerçekten çok iyi, bunu düşünün. Mesela, bir web sayfası var diyorsunuz, bu web sayfası savcılığa yakın. Öbür web sayfası Danıştay'a yakın, öbür web sayfası emniyete yakın, öbürü polis özel harekâtın bilmem ne konusu. Buna doğru gideriz biz. Türkiye'deki çok tehlikeli bir şey bu. Evet, gidiş bu.

    Sovyetler Birliği'nde biliyorsun mesela, polisin bir takımı vardı, demir yollarının bir takımı vardı, askeriyenin bir takımı vardı. Şimdi bizde de böyle çeşitli devlet kurumlarının çeşitli web sayfaları olacak. Biz onlardan onların hissiyatlarını falan izleyeceğiz. Korkunç bir şey; gerçekten de çok tehlikeli bir şey. Bu düzenin yürütücüleri için de çok tehlikeli bir şey. O açıdan da tespitin çok doğru.

    Hatta şöyle bir şey var; bugün, beğenelim beğenmeyelim Selahattin Demirtaş'a mesela insanların cezaevinde olsa dahi çok ciddi bir saygısı var. Çünkü arkasında en azından bir %10'luk halk kitlesi var ve kalan %10'un da çok ciddi bir sempatisi var. Türkiye'nin %20'sine çok rahat ulaşabilen bir…

  • 45:52 ılığa yakın. Öbür web sayfası o danıştaya yakın. Öbür web sayfası emniyete yakın. Öbürü polis özel harekatın, bilmem ne konu ya. Buna doğru gideriz biz. Yani bu Türkiye'deki çok tehlikeli bir şey, çok tehlikeli bir şey. Evet. Gidiş bu yani.

    E Sovyetler Birliği'nde biliyorsun, mesela hani polisin bir takımı vardı. Eee, demir yollarının bir takımı vardı. İşte askeriyenin bir takımı vardı. Şimdi bizde böyle çeşitli devlet kurumlarının, çeşitli web sayfaları falan olacak. Biz onların hissiyatlarını falan izleyeceğiz. Ya eee, korkunç bir şey, gerçekten de açıkçası. Çok çok tehlikeli bir şey. Eee, bu düzenin yürütücüleri için de çok tehlikeli bir şey. O açıdan da tespitin çok doğru.

    Hatta şöyle bir şey var; bugün, aslında eee, beğenelim beğenmeyelim, eee, Selahattin Demirtaş'a mesela insanların cezaevinde olsa dahi çok ciddi bir saygısı var. Çünkü arkasında en azından bir %10'luk halk kitlesi var. Bir kalan %10'un da çok ciddi bir sempatisi var. Türkiye'nin %20'sine çok rahat ulaşabilen bir lider bugün. Hatta şöyle söyleyeyim, ben mesela kendi yayınlarımızda, özellikle mesela Muharrem İnce'ye karşı, çok ağır eleştiride bulunmadım ve bulunmadım; belli bir halk desteği almış bir insan diye, belli bir saygıyı hep tutmaya çalıştım, açıkçası. Ve aslında biraz da böyledir. Bakmayın siz yani ekstrem uçlar, o ekstrem söylemlere falan, belli bir halk desteğine ulaşmış insanların o halk desteğinin kendisini yarattığı bir koruması vardır aslında.

    Bugün eee, demokrasi denen şeyi ikinci plana attığınız zaman bu eee, arayüzler, bu realite, tırnak içerisinde dokunulmazlıklar kalkacak ve eee, o kırılganlık herkesi vuracaktır diye düşünüyorum. Çok tehlikeli bir yol açılıyor şu anda. Eee, çok tehlikeli videolarla hocam. Diyoruz ya, hani şu anda AKP'de ismini bildiğimiz insanlar siyasetçi değil. Eee, hı hı, işte bürokrasiden gelen insanlar falan.

    Şimdi siyasetin temel, eee, enstrümanı ikna etmek, işte hazır cevaplılık, karmaşık bir konuyu sadeleştirip anlatabilme, işte neden-sonuç ilişkisi kurma. Öyle değil mi? Bir siyasetçiden bunları bekleriz. Yani siyasetçinin bir seçmeni etkilediği an, sorulan bir soruya hızlı ve nüktedan bir cevap vermesi olabilir; sert bir cevap vermesi olabilir. Ya da bir seçmeni etkilediği an, çok karmaşık bir Ortadoğu denklemini çok kısa sürede sadeleştirerek anlatması olabilir. Zekasıyla etkileyebilir. Yani bir çözümü neresi ortaya koyar? Der ki işte TRT'yi, işte eee, bütçesini azaltacağım. TRT1 dışındaki kanalları işte dijitale çekeceğim falan. Aa, çok güzel, çok etkili bir proje falan diyebilirsiniz ama şu anda seçmeni etkilemek için kullanılan enstrüman çok dijital ve eee, insan beyninde bir imaj yaratan, fakat insanın o imaj üzerine çok düşünmediği; yani sadece hoşuna gittiği ya da nefret ettiği, yani aklında sadece bir kişiye dair iyi ya da kötü düşüncelerin kalmasının amaçlandığı bir siyaset dönemi yaşıyoruz.

    Diyoruz. Biz bu edit videolar, ağır çekimli arkada mehter marşlı yürüyen siyasetçiler falan. Yani anlatabiliyor muyum? Hani bütün mesele belli bir siyasetçiye...

  • 47:47 Bir siyasetçiden bunları bekleriz. Yani, siyasetçinin bir seçmeni etkilediği an, sorulan bir soruya hızlı ve nüktedan bir cevap vermesi olabilir; sert bir cevap vermesi de olabilir. Ya da bir seçmeni etkilediği an, çok karmaşık bir Ortadoğu denklemini çok kısa sürede sadeleştirerek anlatması olabilir. Zekasıyla etkileyebilir. Yani, bir çözümü neresi ortaya koyar? Der ki, "İşte TRT'yi bütçesini azaltacağım. TRT1 dışındaki kanalları dijitale çekeceğim." Falan, "Aa, çok güzel, çok etkili bir proje," diyebilirsiniz. Ama şu anda, seçmeni etkilemek için kullanılan enstrüman çok dijital ve insan beyninde bir imaj yaratan bir durum. Fakat, insan o imaj üzerine çok düşünmediği için, yani sadece hoşuna gittiği ya da nefret ettiği; aklında sadece bir kişiye dair iyi ya da kötü düşüncelerin kalmasının amaçlandığı bir siyaset dönemi yaşıyoruz.

    Biz bu edit videolar, ağır çekimli, arkada mehter marşlı yürüyen siyasetçiler gibi bir şeyler görüyoruz. Yani anlatabiliyor muyum? Bütün mesele, belli bir siyasetçiye dair bir imajı muhatabının beynine yüklemek ve onun sorgulanmasını, eleştirilmesini, onun üzerinde düşünülmesini engellemek üzerine kurulu. Bu aradaki boşluğu, yani siyasetçi olmamanın yarattığı boşluğu, tamamen bu tip ilişkiler kampanyaları ve yöntemleriyle doldurmaya çalışıyorlar. Bu, acıklı bir durum aslında. Yani, asıl dramatik olan bence bu.

    Dolayısıyla, herkes siyasete girdiği zaman şu hayalle giriyor: "Muhtemelen bir ajansla anlaşırım. Güzel edit videolarımızı yaptırırız. 200 kişilik bir sosyal medya ekibi, 'Kral füze atsaydın' falan filan yazar. Ondan sonra küçük kesitler alırız ve birdenbire toplumun konuştuğu bir siyasetçi haline gelirim." Yani çok mücadele vermeye gerek kalmaz. Şimdi baktığımız zaman, alışkın olmadığımız bir siyasetçi profili geliyor aslında.

    Mesela, Ekrem Bey'i 2019 senesinde başarıya taşıyan şey neydi? Bildiğiniz Türk siyasi kültürünün bu pazar, vatandaş, siyasetçi, işte samimi diyalog gibi bir şeyden yürüdü adam. Yani, miting falan yapmadı. Ben, Ekrem İmamoğlu'nu 2019 yılında görmedim mesela. Sen gördün mü? Bir edit falan yoktu. İnsanlar genel itibariyle sosyal medyada çok eleştirildi Ekrem Bey’e karşı. Ama adam o geleneksel siyaset hattı üzerinden yürüdü ve başarılı oldu.

    Şimdi, daha sonraki yıllarda edit video kültürü... Yani, hiç mesela kazanmasına ihtimal verilmeyen, yani "İnşallah aday olmaz" denilen Kılıçdaroğlu için yapılanları hatırlayalım seçimden önce. Ne editler, ne videolar, ne 65 boyutlu satranç oyuncusu demeler... Övmelere doyamadı millet. Yani, anlatabiliyor muyum? Şimdi siyaset bu hale gelince, herhangi birisine, herhangi bir iddiasız figürü alıp, siz başka bir personeye büründürebilme enstrümanlarına sahip olduğunuzu düşünürseniz, yetenekli ya da yeteneksiz, siyasetçi olup olmadıklarına bakılmaksızın herkes belli makamlara aday oluyor. Çünkü siyasetin yöntemleri değişmiş gibi gözüküyor. Yeni siyaset böyle bir şey.

    Evet, artık bir sonraki konumuza geçelim mi isterseniz? Zaten biraz da bir saat...

  • 50:14 Dam. Yani, miting falan yapmadı. Ben Ekrem İmamoğlu'nu 2019 yılında görmedim mesela. Sen gördün mü? Bir edit falan yoktu. İnsanlar genel itibariyle sosyal medyada çok eleştirildi Ekrem Bey’e karşı. Ama adam, o geleneksel siyaset hattı üzerinden yürüdü ve başarılı oldu.

    Şimdi, bu daha sonraki yıllarda işte edit video kültürü... Yani, hiç mesela kazanmasına ihtimal verilmeyen, yani "inşallah aday olmaz" denilen Kılıçdaroğlu için yapılanları hatırlayalım seçimden önce. Ne editler, ne videolar, ne 65 boyutlu satranç oyuncusu falan demeler... Övmelere doyamadı millet. Yani, anlatabiliyor muyum? Şimdi siyaset bu hale gelince, herhangi birisine, herhangi bir iddiasız figürü alıp, siz başka bir personaya büründürebilme enstrümanlarına sahip olduğunuzu düşünürseniz, yetenekli ya da yeteneksiz, siyasetzçi ya da değil, herkes belli makamlara aday oluyor. Çünkü siyasetin yöntemleri değişmiş gibi gözüküyor. Yeni siyaset böyle bir şey.

    Evet, artık bir sonraki konumuza geçelim mi isterseniz? Zaten bir saate yaklaşıyoruz. Son konumuzu da işlemeden geçmeyelim. İlkan, sana döneceğim. Bir de bu sürece girelim, yani adı konulmayan sürece. Şimdi Bahçeli'nin Ekim'de yaptığı Öcalan çağrısından sonra başlayan süreçten bahsedeceğim. İlk önce Bahçeli'nin rahatsızlığı, sonra İmamoğlu'nun tutuklanması derken, biraz geri planda kaldı. Bugün de Bahçeli, PKK kongresi toplamalı ve derhal fesih işlemini tamamlamalı dedi.

    Şimdi, İlkan, İmamoğlu tutuklandıktan sonra dediğim gibi biraz arka planda kaldı gibi oldu. Sen ilerisini nasıl görüyorsun? Neler olacak sence? Eee, nasıl değerlendirirsin? Bu, tam adını bilmediğim, tam bir yere koyamadığım bir şeyler oluyor Türkiye'de. Açıkçası bu süreci de izliyorum. PKK'nın ne yapacağını bilmiyorum. Ben de sizler gibi izliyorum. Ben de açıkçası çok fazla yorum yapacak, bu konuda çok inanılmaz derin arka planlardan bir şeyler söyleyecek birisi değilim. Eee, bir pazarlık olmasını gerektiğini düşünüyorum ama aklım pek almıyor. Ne alınıyor, ne veriliyor onu da bilmiyorum. Hakikaten bilmiyorum. Yani, ben bu sürece ilk baştan beri bir çekince halindeyim.

    Daha öncesinde Türkiye'nin yaşadığı benzer süreçlerde Türkiye'nin antidemokratikleştiğini söylemiştim o yayınlarda. Gerçekten, Türkiye Ekim ayından bu yana antidemokratikleşti. Bunu yaşadık. Yani açıkçası onu söyleyebilirim. Türkiye'de herhangi bir şekilde Kürt hakları konusunda, ortalama Kürt'ün siyasi, sosyal, kültürel hakları konusunda bir artış olduğunu düşünmüyorum. Son 6 ay içerisinde sürekli bir vaatten bahsediliyor. İşte, Nevruz'da şu açıklama yapılacaktı, bugün şu söylenecekti, bugün bu söylenecekti falan deniyor. Yani, Öcalan'ın bir açıklaması oldu. Eee, onun dışında da çok fazla bir şey olmadı. Eee, ben de hala izliyorum açıkçası.

    Söylemek gerekirse, çok da fazla bir farklılık, değişiklik yüklemiyorum. Ne olabilir? Eee, ben elitler arası bir alışveriş olduğunu düşünüyorum. Yani, ortada çok da fazla derin bir ilişki, çok derin bir çözüm falan yok.

  • 52:28 Hakikaten bilmiyorum. Yani ben bu süreçte, ilk baştan beri bir çekince halindeyim. Daha öncesinde Türkiye'nin yaşadığı benzer süreçlerde Türkiye'nin antidemokratikleştiğini söylemiştim o yayınlarda. Gerçekten Türkiye, Ekim ayından bu yana antidemokratikleşti. Bunu yaşadık. Yani açıkçası onu söyleyebilirim.

    Türkiye'de herhangi bir şekilde Kürt hakları konusunda, ortalama Kürt'ün siyasi, sosyal, kültürel hakları konusunda bir artış olduğunu düşünmüyorum. Son altı ay içerisinde sürekli bir vadeden bahsediliyor. İşte Nevroz'da şu açıklama yapılacaktı, bugün şu söylenecekti, falan deniyor. Yani Öcalan'ın bir açıklaması oldu; onun dışında da çok fazla bir şey olmadı. Ben de hâlâ izliyorum açıkçası. Söylemek gerekirse, çok fazla bir farklılık veya değişiklik yüklemiyorum. Ne olabilir? Ben elitler arası bir alışveriş olduğunu düşünüyorum. Yani ortada çok derin bir ilişki, çok derin bir çözüm olduğunu düşünmüyorum.

    Zaten Türkiye'de şunu da söylemek lazım: Uzun süredir PKK'nın Türkiye içerisinde ciddi bir eylemliliği yok. Tekil birkaç eylem vardı. Bu sürecin başladığı günlerde bir terör saldırısı oldu; onun arkasından da o da çok konuşulmadı. Daha öncesinde zaten son birkaç yılda Türkiye'de PKK'nın iki tane, İçişleri Bakanlığı'nın önündeki korumanın öldüğü veya yaralandığı bir eylem vardı. Mersin Silifke'de bir polis evine bir saldırı olmuştu. Onu hatırlıyorum. Süleyman Soylu, PKK'lıların motorla geldiğini söylemişti. Aklıma bunlar geliyor. Onun dışında Türkiye'nin içerisinde pek bir eylemlilik yok.

    Yurt dışında tabii çatışmalar devam ediyordu. Kuzey Irak'ta Pençe Kilit operasyonları devam ediyor. Suriye'de de belli bir stabilite, oradaki Amerikan unsurlarıyla beraber oluşmuş durumda. Bugün Türkiye, Suriye'deki stabiliteyi kabul etmiş durumda gözüküyor. Açıkçası her ne kadar arada çatış ayrılıklar, farklı yorumlar olsa da, Suriye'deki stabilite bugün Türkiye tarafından da kabul edildi. Demek ki ortada biraz bir Kuzey Irak meselesi var. Oradaki mesele de Kuzey Irak'taki bir mesele; çok Türkiye'nin içerisindeki bir mesele değil. Yani düşük yoğunluklu bir çatışma süreci Kuzey Irak'ta var gözüküyor.

    Ben bunun ötesinde de bir şey görmüyorum. Yani ne olacak da, ne değişecek? Belli ki PKK'nın, belki Kürt siyasi hareketinin üst seviye unsurlarının arasında ayrılanlar, durumu iyiye gidenler olabilir; belki cezaevinden çıkanlar olabilir. Ama onun dışında özel bir şey gerçekleşeceğine de inanmıyorum. Bütün bunlar ne olabilir? Elitler arası siyasette bir oyun dışında bir gelişme beklemiyorum. Yani ben çok heyecanlanamıyorum bütün bunlardan.

    Ben de izliyorum açıkçası. Bilgi Han'ın daha enteresan yorumları var. Burada gerçekten biraz benim için muammalarla dolu bir olay bu. Ben de izliyorum. Evet.

  • 54:18 Suriye'deki stabilite bugün Türkiye tarafından da kabul edildi. Demek ki ortada bir Kuzey Irak meselesi var. Oradaki mesele, Kuzey Irak'taki bir mesele; çok Türkiye'nin içerisindeki bir mesele de değil. Düşük yoğunluklu bir çatışma süreci Kuzey Irak'ta var gözüküyor. Bunun ötesinde de bir şey görmüyorum. Yani ne olacak, ne değişecek? Belli ki PKK'nın, belki Kürt siyasi hareketinin üst seviye unsurlarının arasında ayrılanlar, durumu iyileştirilenler veya cezaevinden çıkanlar olabilir. Ama onun dışında özel bir şey gerçekleşeceğine inanmıyorum.

    Bütün bunlar ne olabilir? Elitlerarası siyasette bir alver oyunundan öte bir şey beklemiyorum. Yani ben çok heyecanlanamıyorum bütün bunlardan. Ben de izliyorum açıkçası. Bilgi Han'ın daha enteresan yorumları var. Burada gerçekten benim için muammalarla dolu bir olay bu. Ben de izliyorum.

    Burak hocam, siz edit videolarından bahsettiniz az önce. O yüzden müzikli siyasi videoların en öne çıkan ismine bakalım. Bahçeli sürecin sonuçlanması için açıklamalarını artık sıklıkla yapmaya başladınız. Zaten az önce de konuştuk. Siz gidişatı nasıl yorumlarsınız? Nasıl değerlendiriyorsunuz?

    Şöyle özetleyelim; yaklaşık 6 aydır konuşuyoruz. Benim 2017'de yazdığım kitabın tezi halen daha onu savunmak durumundayım. Kürt meselesinde başlatılan herhangi bir sürecin Ankara'daki iktidar bölüşümüyle alakalı olduğunu düşünenlerdenim. Yani dış politika bağlantısı ya da normatif bir demokratikleşme arayışının söz konusu olduğu kanaatinde değilim. Halen o zaman, 5-6 ay önce de değildim; şu anda da değilim.

    Bunu düşünmemi gerektiren sebepler var. PKK neredeyse bütün kamplarını kaybetti. Suriye'de Beşar Esad yönetimi devrildi. Rusya bölgeden çekildi. Amerika'da Trump yeniden seçildi. İkinci kez seçildi, yani bir aradan sonra. Trump, çok fazla asker bulundurma yanlısı bir Amerikan başkanı değil. Türkiye'nin eli Irak'ta da Suriye'de de çok rahatladı.

    İkincisi, HDP'nin siyaseten genel siyaseti etkileyeceğine dair anlayış, bence 2023 seçimlerinde yıkıldı. HDP'siz seçim kazanılmaz mantığı, 2023 seçimlerinde HDP ile de seçim kazanılmayınca, hele ki HDP'nin çok gönüllü bir şekilde destek verdiği bir kampanya söz konusu olduğunda, bu büyük resimde HDP'nin o kadar da seçimi olmazsa olmaz bir aktör olmadığını gösterdi.

    Tabii ki HDP'nin desteğini almak gerekir ama HDP desteği aldığınız zaman seçimi kesinlikle kazanıyorsunuz önermesinin artık geçerli olmadığını ortaya koydu. HDP'nin birçok belediyesine kayyum atandı. Şimdi baktığımızda, PKK'nın Türkiye içerisindeki aktiviteleri büyük oranda azaldı. Büyük oranda kayboldu.

    Şimdi burada ne bekliyorsunuz? Kazanılmış bir zafer var PKK'ya karşı.

  • 56:33 Trump, çok fazla asker bulundurma yanlısı bir Amerikan başkanı değil. Yani Türkiye'nin eli Irak'ta da Suriye'de de çok rahatladı. İkincisi, HDP'nin siyaseten, yani genel siyaseti etkileyeceğine dair anlayış da 2023 seçimlerinde bence yıkıldı. HDP'siz seçim kazanılmaz mantığı, 2023 seçimlerinde HDP ile de seçim kazanılmayınca, hele ki HDP'nin çok gönüllü bir şekilde destek verdiği bir kampanyada, geçerliliğini yitirdi. Özellikle Selahattin Bey'in seçim kazanılmayınca, bu büyük resimde HDP'nin o kadar da seçimi olmazsa olmaz bir aktör olmadığı gerçeği ortaya çıktı.

    Tabii, HDP'nin desteğini almak gerekir ama HDP desteği aldığınız zaman seçimi kesinlikle kazanıyorsunuz önermesinin artık geçerli olmadığını gösterdi. HDP'nin birçok belediyesine kayyum atandı. Dolayısıyla şimdi baktığımız zaman, PKK'nın Türkiye içerisindeki aktiviteleri büyük oranda azaldı; yani büyük oranda kayboldu. Şimdi burada ne bekliyorsunuz? Çok kazanılmış bir zafer var PKK'ya karşı. Türkiye gerçekten çok ağır şeyler yaşadı.

    Bizi genç arkadaşlar mı izliyor, orta yaş mı izliyor bilmiyorum, ama Türkiye hakikaten 2015-2018 arası çok kanlı bir dönem yaşadı. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları olarak biz çok yıpranmış ve yorgun insanlarız. Merasim sokak saldırısı, Rus büyükelçisinin öldürülmesi, Kızılay dolmuş durağı saldırısı, Dolmabahçe Stadı saldırısı, Kayseri'deki izne çıkan asker otobüsünün yanında yapılan saldırı, bir gece kulübünün basılması… Yani Türkiye'de çok ciddi anlamda kanlı terör saldırılarının yaşandığı bir üç yıl oldu. İnsanlar sokağa çıkmadan önce birbirlerini tembihlerdi ve terör saldırılarından sonra herkes birbirini büyük bir telaşla arardı. Mutlaka birisinin tanıdığı bu saldırıdan birkaç dakika önce ya da sonra oradan geçmiş olurdu gibi. Yani çok ciddi anlamda kanlı bir dönem yaşandı.

    Mesela ondan sonra baktığınızda, şu andaki durum çok daha stabil ve güvenli gibi. Bu tabii, kimin başarısı ayrı bir mesele. Bana sorarsanız, hükümet orada çok fazla kendisine pay çıkartıyor ama Amerika Birleşik Devletleri'nin de orada epey bir katkısı oldu. Çünkü Amerika'nın PYD'ye verdiği destek, PKK saldırıları söz konusu olunca doğrudan Türk-Amerikan ilişkilerini etkileyen bir faktöre dönüştü.

    Ama günün sonunda baktığınızda, PKK faaliyetleri azaldı. PKK kampları büyük oranda yok edildi. Şam'da artık Türkiye'ye çok yakın bir rejim var ve Rusya, Amerika gibi PYD'yi dışarıdan destekleyen rejimler artık bölgede yok. Şimdi Erdoğan'ın Öcalan'la müzakere etme yükünü üstüne almasının nedeni ne? Bu çok meşru bir soru. Benim burada bir cevabım olduğu için bu soruyu sormuyorum ama birisinin bana bu cevabı vermesi lazım. Yani Türkiye'nin en antipatik figürüyle niçin bir müzakere süreci başlasın? Türkiye'de en sevilmeyen aktör Abdullah Öcalan. HDP seçmeni içinde bile tam sevildiği söylenemez. Ve niçin Öcalan gelsin, mecliste konuşsun gibi sansasyonel bir açıklama yapsın?

  • 59:01 Sorarsanız, hükümet orada çok fazla kendisine pay çıkartıyor ama Amerika Birleşik Devletleri'nin de orada epey bir katkısı oldu. Çünkü Amerika'nın PYD'ye verdiği destek, PKK saldırıları söz konusu olunca, doğrudan Türk-Amerikan ilişkilerini etkileyen bir faktöre dönüştü. Ama günün sonunda baktığınızda, biz şunu görüyoruz: PKK faaliyetleri azaldı. PKK kampları büyük oranda yok edildi. Şam'da artık Türkiye'ye çok yakın bir rejim var ve Rusya, Amerika gibi PYD'yi dışarıdan destekleyen rejimler artık bölgede yok.

    Şimdi, ne için Erdoğan Öcalan'la müzakere etme yükünü üstüne alsın? Bu çok meşru bir soru. Benim burada bir cevabım olduğu için bu soruyu sormuyorum ama birisinin bana bu cevabı vermesi lazım. Yani Türkiye'nin en antipatik figürüyle niçin bir müzakere süreci başlasın? Türkiye'de en sevilmeyen aktör Abdullah Öcalan. HDP seçmeni içinde bile tam sevildiği söylenemez. Ve niçin Öcalan gelsin, mecliste konuşsun gibi sansasyonel bir açıklama yapsın iktidar bloku?

    Ben bunu mesela anlamakta çok zorlandım. Bahçeli'nin çıkışı bu yüzden Erdoğan'la aynı noktadan türememiş olabilir ve bu yüzden Erdoğan sürece karşı mesafeli davranmış ve "silahlarınızla gömeriz" gibi söylemlere meyletmiş olabilir. Ve bu yüzden işte bu Turkuaz Medya, Yeni Şafak Grubu falan, sanki hiç bu müzakereler olmuyormuş, başka bir ülkede gerçekleşiyormuş gibi bir tavır takınmış olabilir.

    Yine mesela Ankara'daki iktidar kurma süreçlerinden bahsediyoruz. Yani başkanlık rejimini Bahçeli'nin sunma biçimi, HDP'nin o zamanki ismiyle, kilit bir aktör olmasından duyduğu memnuniyetsizlikti. Uzunca bir süre HDP, kanunen meşru bir parti olmasına rağmen siyaseten gayrimeşru ilan edildi. Şimdi bizzat bunu yapan Devlet Bahçeli iken, yine Bahçeli eliyle Dem adım adım elinden tutuldu, meclise getirildi, baş köşelere oturtuldu ve meşru bir aktör haline getirildi.

    Demek ki, yani başkanlık sistemi HDP'nin gayrimeşruluğu üzerinden kendisine bir zemin bulduysa, HDP'nin meşrulaşmasının da bu başkanlık sistemiyle alakalı ve Cumhur İttifakı içerisindeki sistemin geleceğine yönelik tartışmalarla alakalı bir boyutu var. Ben böyle bir sonuç çıkartıyorum. Çok spekülatif olduğunun farkındayım ama o kadar da spekülatif değil. Yani sorduğum sorular mantıklı sorular.

    Cevap veren birisi varsa, görüşlerimi değiştiririm. Ama yani bana birisi hükümetin niçin bu kadar başarılı bir süreçten sonra Abdullah Öcalan gibi bir maliyeti üstlendiğini açıklamalı. Erdoğan'ın ve Erdoğan'a yakın, özellikle aileye yakın medyanın bu işe niye mesafeli durduğunu açıklamalı. Birdenbire gayrimeşruluğu üzerine kurulan bir başkanlık sistemi varken ve yıllarca bunun söylemini, "lip service" servisini diyelim MHP yapmışken, aynı MHP'nin yine ısrarla meşrulaştırma çabasını birisi bana anlatmalı.

    Yani bunun cevaplarını alırsam, görüşlerimi revize ederim. Ama şu anda benim gördüğüm, bu mesele, çözüm süreci, ciddi anlamda daha önce de bahsettiğim post-Erdoğan sürecinin bir parçası.

  • 1:01:30 HDP'nin meşrulaşmasının da bu başkanlık sistemiyle alakalı ve Cumhur İttifakı içerisinde sistemin geleceğine yönelik tartışmalarla alakalı bir boyutu var. Ben böyle bir sonuç çıkartıyorum. Çok spekülatif olduğunun farkındayım ama o kadar da spekülatif değil. Yani sorduğum sorular mantıklı sorular. Cevap veren birisi varsa görüşlerimi değiştiririm; ama yani bana birisi, hükümetin niçin bu kadar başarılı bir süreçten sonra Abdullah Öcalan gibi bir maliyeti üstlendiğini açıklamalı. Erdoğan'ın ve Erdoğan'a yakın, özellikle aileye yakın medyanın bu işe niye mesafeli durduğunu açıklamalı. Ve birdenbire gayrimeşruluğu üzerine kurulan bir başkanlık sistemi varken ve yıllarca bunun söylemini, 'lip service' servisini diyelim MHP yapmışken, aynı MHP'nin ısrarla meşrulaştırma çabası olduğunu birisi bana anlatmalı. Yani bunun cevaplarını alırsam görüşlerimi revize ederim.

    Ama şu anda benim gördüğüm, bu mesele, çözüm süreci, ciddi anlamda daha önce de bahsettiğim post-Erdoğan sürecinin tasarlanmasının bir enstrümanı haline gelmiş durumda. Özür dilerim, bu kadar. Evet. Şimdi bir veri vereyim. Rejiden verimiz geldi çünkü o da %50'den fazlası izleyicilerimizin 25-45 yaş arasıymış. Onun bilgisini de vereyim.

    Şimdi İkan, son olarak asıl üzerine konuşmak istediğim konu, kademeli emeklilik bekleyenler. Evet. Şimdi devam edeyim. İlkan, aslında sen ilginç bir şeyi bugün benim dikkatimi çektin. Ondan konuşalım istiyorum. Şimdi hakimler ve savcılar kuruluna yeni üyeler seçecek. Sen söyledikten sonra ben de araştırdım. 9 üyenin görev süresi doluyormuş. Üyelerinin bazılarını meclis seçecek, bazılarını da cumhurbaşkanı atayacak. Ve sana şunu sormak istiyorum; bu HSK seçimleri önemli mi? Şu an Cumhur İttifakı içindeki dengeler bu seçimde kendini gösterir mi sence? Çünkü bir yandan da elitler arası tartışma var mı, yok mu diye tartışıyoruz. Ne zamandır ki sen de az önce değindin zaten konuşmanda. Ne dersin bu konu hakkında?

    Şimdi sistemin en kritik kurumu HSK. HSK'daki dört üyeyi cumhurbaşkanı atayacak. İki üye zaten bakan ve bakan yardımcısı. Yani aslında cumhurbaşkanı 6 üyeyi atıyor. 7 üye de meclis tarafından seçiliyor. Mecliste bir uzlaşma gerekiyor bu atanacak üyeler için. Burada MHP'nin talepleriyle Adalet ve Kalkınma Partisi'nin talepleri arasında bir orta yol aranacaktır diye tahmin ediyorum. Burada Cumhuriyet Halk Partisi'nin de bir etkisi olabilir gözüküyor. HSK seçimlerine dair ben MHP'nin ciddi bir pazarlık halinde olduğunu tahmin ediyorum. Bunu da söyleyeyim.

    Ve bugün Türkiye'deki yargı meselelerinin hepsinin de odakında bu var. Zaten biliyoruz ki burada herhangi bir davada iktidarın en ufak hilafına hareket eden hakimler, savcılar başka yerlere atanıyorlar. Bunu çok davada da gördük ve Türkiye'de yargının araçsallaşmasının da en önemli uygulayıcısı HSK. HSK'da seçimler kesinlikle çok önemli olacaktır diye düşünüyorum. Tayyip Erdoğan'ın daha öncesinde kendisinin Anayasa...

  • 1:03:47 K'daki dört üyeyi Cumhurbaşkanı atayacak. İki üye zaten bakan ve bakan yardımcısı. Yani aslında Cumhurbaşkanı altı üyeyi atıyor. Yedi üye de Meclis tarafından seçiliyor. Mecliste, atanacak üyeler için bir uzlaşma gerekiyor. Burada MHP'nin talepleri ile Adalet ve Kalkınma Partisi'nin talepleri arasında bir orta yol aranacaktır diye tahmin ediyorum. Burada Cumhuriyet Halk Partisi'nin de bir etkisi olabilir gözüküyor.

    HSK seçimlerine dair de ben MHP'nin ciddi bir pazarlık halinde olduğunu tahmin ediyorum. Bunu da söyleyeyim. Bugün Türkiye'deki yargı meselelerinin hepsinin odakında bu var. Zaten biliyoruz ki burada herhangi bir davada iktidarın en ufak hilafına hareket eden hakimler ve savcılar başka yerlere atanıyorlar. Bunu birçok davada gördük ve Türkiye'de de yargının araçsallaşmasının en önemli uygulayıcısı HSK. HSK'da seçimler kesinlikle çok önemli olacaktır diye düşünüyorum.

    Tayyip Erdoğan'ın daha öncesinde Anayasa Mahkemesi'ne yaptığı atamalara dair kafasında şüpheler var. Oradaki kimi yapılan atamalardaki yargıçların, atandıktan sonra tam olarak onun istediği gibi hareket etmediği davalar olabiliyor. Şu an neredeyse tüm üyeleri Tayyip Erdoğan atadı. Öyle hatırlıyorum. Ama ona rağmen de bazı atamalarından sorunlar yaşıyorlar. Burada Gül döneminden birisi kalmadı; yani en son, eski Zühtü Arslan da ayrıldıktan sonra, o Yargıtay, genelde Erdoğan'ın atadığı kişiler var. Ama Erdoğan atadıklarında da sorunlar çıkıyor. Bu yüzden Erdoğan HSK'ya dair çok dikkatli. Biliyorsunuz, MHP ile Yargıtay arasında bir yakın ilişki olduğu hep söyleniyor. Oralarda onun ağırlığı var.

    Önümüzdeki ayın ana gündemlerinden birisi bu. Adalet ve Kalkınma Partisi ile MHP arasındaki iktidar pazarlıklarında bunun da çok ciddi rolü var, diye söylemek lazım. Bütün bu tartışmaların içerisinde, yani yargı tartışmalarının içinde, Bahçeli'nin hukuk konusunda açıklamaları olursa, bunların da HSK atamalarında göz önünde bulundurulması gerektiğini düşünüyorum.

    Muhalefetin de bu seçimlere yönelik Meclisteki duruşlarının önemli olacağını burada Meclisteki partilerin de etkili olacağını da belirtmek istedim. Dikkat etmek lazım. Yani bu konunun üzerine biraz daha odaklanmak gerektiğini düşünüyorum.

    Evet, Burak hocam siz neler eklemek istersiniz bu konuda? Sesiniz gelmiyor ama hocam, şu an duymuyoruz. Ama çok eğlenceli bir şey söylediniz herhalde. Bitti miyim? Vallahi, öldüm. Çok hastayım ben. Evet, Burak Hoca çok hasta bu arada gerçekten. Hocam, buradan da geçmiş olsun diyelim. İzleyicilerimizin de bunu bilmesini isteriz. Evet, Burak Hoca gerçekten çok hastaydı ama sağ olsun, bugün yayına bizi kırmayıp geldi. Sana da çok teşekkür ediyorum. O zaman senin eklemek istediğin bir şey var mı?

  • 1:05:48 Rının içerisinde biz işte Bahçeli... Şöyle söyleyelim, tefsirlerin içerisine Bahçeli'nin hukuk konusunda açıklamaları falan olursa, ona yapılacak tefsirlerin içerisinde bunları da oturup HSK atamalarında koymak gerekir diye düşünüyorum. Muhalefetin de bu seçimlere yönelik meclisteki duruşlarının önemli olacağını, burada meclisteki partilerin de etkili olacağını söylemek istedim. Dikkat etmek lazım. Yani birazcık onun üzerine de, biraz odaklanmak lazım diye düşünüyorum.

    Evet, Burak hocam, siz neler eklemek istersiniz bu konuda? Sesiniz gelmiyor ama hocam, şu an duymuyoruz. Ama çok eğlenceli bir şey söylediniz herhalde.

    Bitti miyim? Vallah, öldüm. Çok hastayım ben.

    Evet, Burak Hoca çok hasta bu arada gerçekten. Hocam, buradan da geçmiş olsun diyelim. İzleyicilerimizin de bunu bilmesini isteriz. Evet, Burak Hoca çok hastı gerçekten. Ama sağ olsun, bugün yayına bizi kırmayıp geldi.

    İlk sana da çok teşekkür ediyorum. O zaman eğer senin eklemek istediğin bir şey varsa, onu alalım; yoksa yavaş yavaş kapatalım.

    Benim öğrendiğim kadarıyla, hatta onu da söyleyelim; HSK için TBBM seçerken orada ilk turda 400, ikinci turda 360 üyenin onayıyla seçilmesi gerekiyor. Sal çoğunlukla yetmiyor. Ondan bayağı alengirli seçimler olacak. Yani, gerçekten Türkiye'de uzun bir süreden sonra bir seçime benzer bir şeyin olduğu ilginç bir durumu da Mayıs ayında göreceğiz. Onu da not edelim. Bizim seçim bağımlısı izleyicilerimiz vardır; onları takip etsinler diyelim.

    Evet, o zaman çok teşekkür ediyorum, İklanı. Burak hocam, size de teşekkür ediyorum. İzleyicilerimize de çok teşekkür ediyorum. Ama birkaç duyurum var, tabii ki bitirmeden önce. Aşağıda katıl butonumuz var. Bizi oradan destekleyebilirsiniz. Açıklamalarda Patreon var, bizi oradan destekleyebilirsiniz. Ama tabii ki en büyük desteğiniz, yayını beğenip paylaşmanız. Bu sayede DAK 1984 daha sürdürülebilir oluyor.

    İzleyicilerimize de bu saate kadar bizimle yayında kaldıkları için teşekkür ederim. Ama birkaç özel teşekkürüm var. Hülya Hanım ve Bünyamin Tekik Tetik, katılı üyelerimiz, üyeliklerini yenilemişler. Teşekkür ediyoruz. Murat Yaşar Akar'a 10 katıl üyeliği hediyesi için teşekkür ederiz. Yine Hülya Hanım, Silin Name menness galiba from War'a süper sticker destekleri için, Gürhan Çiftçi'ye, Mustafa Özgen'e, Mustafa Baştoğ'a da süper chat destekleri için teşekkür ediyoruz.

    Görüşmek üzere, hoşça kalın. Bir de Melis'e bir şey söyleyeceğim. Bir dakika kapatma. Değerli izleyicilerimiz, mesele para değil; biz liberaliz, yani takdir edersiniz ki, mutlu oluyoruz sadece. Hani paranın miktarı hiç önemli değil. Hakikaten insanı mutlu eden bir tarafı var.

    Evet, gerçekten de şöyle bir şey var; istatistik verilmeye başlandıktan sonra, ben mesela giderek istatistik takip etmeye başladım. İşte geçen aydan bir adım fazla olacak mı, falan diye böyle... Mesela, şunu söyleyeyim: Twitter'da like'lar, favlar...

  • 1:07:41 Da kaldıkları için teşekkür ederim. Ama birkaç özel teşekkürüm var. Hülya Hanım ve Bünyamin Tekik Tetik, katılı üyelerimiz, üyeliklerini yenilemişler. Teşekkür ediyoruz. Murat Yaşar Akar'a 10 katıl üyeliği hediyesi için teşekkür ederiz. Yine Hülya Hanım, Silin Name Menness galiba from War'a süper sticker destekleri için; Gürhan Çiftçi’ye, Mustafa Özgen’e, Mustafa Baştoğ’a da süper chat destekleri için teşekkür ediyoruz.

    Görüşmek üzere. Hoşça kalın. Bir de Melis'e bir şey söyleyeceğim. Bir dakika kapatma. Değerli izleyicilerimiz, mesele para değil, biz liberaliz; yani takdir edersiniz ki mutlu oluyoruz. Hani paranın miktarı hiç önemli değil. Gerçekten de insanı mutlu eden bir tarafı var.

    Şöyle bir şey var. İstatistik verilmeye başlandıktan sonra ben, mesela giderek istatistik takip etmeye başladım. İşte geçen aydan bir adım fazla olacak mı falan diye böyle düşünüyorum. Şunu söyleyeyim; mesela Twitter'da 'like'lar, 'fav'lar olmasa, aynı şeyleri yazsak, aslında hiçbir şey değişmeyecek. Aynı insanlar görse, vesaire.

    Fakat oradaki sayıları; hani benim kendi tweet’im mesela 500 kişinin 'like'ladığını ben görmemiş olsam, benim tweet’imin değeri düşecek mi? Teori de düşmemesi gerekir. Ama bir tweetimin 5 kişinin veya 500 kişinin beğenmesi ya da paylaşması, o istatistik sevgisi gerçekten insana daha fazla tweet atmaya yöneltiyor.

    Mesela burada, şu anki yayında biz işte atıyorum, şu kadar destek aldık ya, bir sonraki yayında daha fazla destek alabilirsek, gerçekten o bir şey hissiyat yaratıyor. Ben de, özellikle Melis'le beraber oturduğumuzda şöyle düşünüyoruz: "Acaba, şu kadar katıl desteği aldık, şu kadar yayında; bir ay içerisinde Ocak ayında şu kadar, Şubat ayında bu kadar… Bu istatistikleri falan da yayınlarız." Gerçekten bunu düşünüyoruz.

    Bu insan da takip edilesi bir şey. Biz artık bulduk kendimizi biraz da bu yüzden. Tek mutluluğumuz bu. Evet, evet. İzleyicilerimizin bizi izlemesi de tabii ki mutlu eden şeylerden bir tanesi. Bunu da söyleyelim. Kürşat Ufuk Coşkun’a da çok teşekkür ediyoruz. Son olarak süper chat desteği için çok teşekkürler. Tekrar iyi geceler demiş olacağım ama iyi geceler. Görüşmek üzere. Eyvallah.

  • 1:09:38 Biz artık bulduk kendimizi. Biraz da bu yüzden bunu söyleyeyim. İşte bizim de tek mutluluğumuz bu. Bizim için tek şey bu.

    Evet. İzleyicilerimizin bizi izlemesi de tabii ki mutlu eden şeylerden bir tanesi, hocam. Onu da söyleyelim.

    Kürşat Ufuk Coşkun'a da çok teşekkür ediyoruz. Son olarak süper chat desteği için de çok teşekkürler.

    Tekrar iyi geceler demiş olacağım ama iyi geceler. Görüşmek üzere. Eyvallah.

    [Müzik]
    [Müzik]

İşaretlediklerim