Eee, o yüzden, eee, buradan devam edersek şu Budayıcıoğlu meselesini bir bitirelim önce. Sonra devam edelim. Oradaki firma bir tekel oluşturdu, doğru mu? Yani bir kanal üzerinden bayağı bir eee şey oluşturmuş durumda ve işin kötüsü, bütün yani şeyi de, e ya izleyici profilini de değiştiriyorlar.
Yani aslında, beni en çok rahatsız eden şey AKP'nin yaptığı şeyi bu yeni para babaları e, işte bu "ne mühendisi" diyorlar şimdi buna? Eee, hani toplum mühendisliği mi? Alım mühendisliği. Toplum. Evet. Yani bir noktada da bu yapılmış oluyor. Ben sana bunu yaptım, bunu tüketeceksin. Hadi diyor, yani. Hadi git çayını demle diyor. Yani inanılmaz bir aşağılama var bence.
Yani hani bir yandan da. Ve bu Gülseren Budayıcıoğlu'nun, ya ben bunun danışanlarının buna neden dava açmadığını da bilmiyorum. Hani bu nasıl bir şey ya? Etik ya. Düşünebiliyor musunuz? Volkan Wamk'ın danışanlarının eee yaşadığı şeyler eee televizyona dizi olacak. Ya bana estetik olarak sana sorunlu gelmiyor mu bu?
Ben bunu daha önce söyledim. Şimdi dünyada çeşitli örnekler var. Danışanlarından hareketle eee kitap yazanlar vesaire. Ama bunların altında hep eee bir fayda aramak gerekir. E ve bu faydanın da insanı ikna edici olması gerekir. Üç-beş kişinin değil. Yani öyle kitaplar vardır ki, bunların çok popülerleri de var. Öyle kitaplar vardır ki mesela onu aldığın zaman özdeşlik kurarsın. Öyle filmler vardır ki, ama bana göre, eee, bu kadar kritik yani psikiyatrik vakaları hem onların hikayelerini alıyorsun; onu izleyen kendisi olduğunu anlıyordur. Bu işin bir tarafı.
Ama ikinci ve bence tehlikeli bir tarafı daha var. Buradan insanları felakete de götürebilirsin. Demek ki psikiyatrist bu olayda bu deyip kendi kendine tedavi de etmeye çalışıyor. Bu, ahlaki olarak meslekten men'e kadar gidebilecek eee bir şey. Bu konuda da bence haklı bir soru. Evet, çok öyle.
Bu işin son bir boyutu da var. Belki bitirmek üzereyizdir diye. Onu da söyleyim. Yok, bitirmiyoruz. E hali burada çünkü olayın boyutlarını ilk defa bu kadar bizden duyuyorlar. Çünkü ben sana biraz sonra menajerlerin eee yıldız evlilikleri yaptırdıkları doğru mu diye soracağım. E doğrudur. Ya bu hep vardı. Demin dedim ya, yani projeylilikleri e var olabilir bu. Yani popüler kültürün bir parçası, kişinin rızasına dayalı ve bir stratejik olarak eee bunu yapabilirler.
Beni rahatsız etmez. Yani poliamorusa kadar ilerlemiş bir ilişki eee, ilerici bakış açısından bahsettiğimiz bir dünyada. Bu, bu da bir tüketim malzemesi olarak. Bunun ben insanların evlenmesiyle ilgili değilim. Ben şununla ilgiliyim; ya senin kariyer planlamanda Ahmet'le evlenmek de var. Sonra boşanacaksın, bir ara Mehmet'le görüneceğim falan gibi. Yani gönül rızasının dışında bir de böyle kariyer planlamasında olursa yeter. Çünkü o zaman biz...
Bak, bu işi Türkiye'de en iyi kim bilir, biliyor musun? Mikrofon uzatmamız gerekse, Türkiye'de bu işi her şeyle en iyi kim bilir, söylüyorum. Hazır mısın? Yani bize anlatabilecek ama gelip anlatır mı, bilmiyorum. Ben not bıraktım ama dönmedi. Hazır.
Herkesin çok tanıdığı bir isim. Kim? Armağan Çağlayan tabii. Evet. Anlat, geldi bana o. Armağan anlatır mı, bilmiyorum. Armağan Çağlayan çok beyefendi, çok mesafeli bir arkadaşımız ama anlatsa, hani yer yerinden oynar deniyor ya, öyle anlamında Armağan. Eee çünkü içerik üretti. Bu programları yaptığı, o yapım şirketlerinde çalıştığı tamamında oldu. Armağan bunları çok iyi bilir. Eee, dolayısıyla keşke Armağan'la bir röportaj yapma imkanı olsa.
Ne kadarını söyler, onu bilmiyorum. Ne kadarını söyleyebilir, bilmiyorum. Eee ama işin bir tarafını, en azından. Ama o zamanlar mesela Armağan’dan menajerler korkuyordu. Armağan çünkü aslında kamera önü değildi. Kamera arkasında çok önemli bir isimdi, Türkiye'de. O yüzden en son Huysuz Virjin'le, yani Huysuz diye yaptığı müzikli gösteride de eee o yıllara dayanan eee Seyfi Bey ile olan tanışıklığı vesaireye dayanan birçok hatırat var. Armağan bütün bu işleri çok iyi.
Şöyle düşünsene: Hem Orhan Gencebay, hem Ebru Gündeş, hem de Bülent Ersoy’un bir arada olduğu programın yapımcılığını üstleniyorsun. Az bir şey mi yani bu? Bunlar Türkiye'de olabiliyor ya. Çok zor işler ya. Ben şunu biliyorum, Allah aşkına. Şimdi bunu söyleyeceğim, yine millet kızacak ama ispatlayamam ama yaşadım bunu.
Yani akşam eee Şov TV'de ana haberde Reha abiye mesele lazım. Tamam mı? Reha abiye mesele lazım. Ne yapalım? Ne yapalım? Ne yapalım? Küçük İBO bir gün önce Hülya Avşar’ın kucağına otursun. Çok iyi. Ciddi söylüyorum. Hani kötü mü planlanırdı? Hülya Avşar’ın kucağına otururdu. Hülya da bunun yanağını falan sıkardı. Bir şeyler yapardı. Reha abi de sanki Türkiye’nin en büyük sorunu buymuş gibi saatlerce üzerinde eee tepinirdi.
Biz de o zaman işte metin yazarlığı falan yapıyoruz. Bunlar sinema sektörünün dışında işler değil. Bunları da herkesin anlaması, bilmesi gerekiyor. Yani durup dururken Hülya Avşar çocuk sevgisinden eee İBO’yu kucağına almış değil. Dolayısıyla küçük İBO; yani her İBO’yu, yani büyük İBO’yu alıyor. Çorba olduk. Büyük İBO. Bir de küçük İBO var, küçük İBO için söylüyorum ben bunu.
Peki devam edelim. Eee, bir şey geldi aklıma. Onu söyleyebilir miyim? Tabii ki. Şey, bu şimdi eee Netflix dedik ya, Netflix'le ilgili çok hikaye var ama aslında çok son yaşanan bir şeyi de söyleyeyim böyle.
E benim tabii bir yandan da eee üniversitede ders verdiğim için öğrencilerle, hani senarist olmak isteyen veya yapımcı olmak isteyen, oyuncu olmak isteyen çok fazla genç var, çevremde benim de. Eee o yüzden hani bunlar hala bu Netflix’e proje hazırlama aşamasında olanlar varsa, bir de şöyle bir şey söyleyeyim: Rekabeti ciddi e...
Peki, devam edelim. Bir şey geldi aklıma, onu söyleyebilir miyim? Tabii ki. Şimdi Netflix dedik ya, Netflix'le ilgili çok hikaye var ama çok son yaşanan bir şeyi de söyleyeyim. Benim, tabii bir yandan da üniversitede ders verdiğim için öğrencilerle hani senarist olmak isteyen veya yapımcı olmak isteyen, oyuncu olmak isteyen çok fazla genç var çevremde benim de. O yüzden, hani bunlar hala Netflix'e proje hazırlama aşamasında olanlar varsa, bir de şöyle bir şey söyleyeyim: Rekabeti ciddi etkileyen bir şey bu.
Netflix, mesela şöyle bir şey yapıyor. Rakiplerinin ne yapmak istediğini, ne projelerle çıkacağını bilmediği için bir dönem her şeyi satın alıyor. Bütün projeleri alıyor. Yani, hani rezaletten en büyük epik hikayelere kadar çoğunda yapmıyor ama bir şekilde domine etmiş oluyor. Bu bir. İkincisi, en son mesela ID iletişimde benim, hani çok birebir net, yani ben gitmedim o toplantıya. En nefret ettiğim toplantı tipleri olduğu için asla katılmıyorum bu kanal toplantılarına. Ama çok e oldu, yaşandı. Bu işte, şunu diyor Netflix mesela: "En son dediği şuydu, bir arkadaşıma, Mehmet Kurtuluş'a proje arıyoruz." Bu hep bilinen bir şey değil mi? Mehmet Kurtuluş da ID iletişimin bir oyuncusu. Yani en son baktı, bu olabilir, bu olabilir ama şimdi bütün bunlar hep olunca, ve sadece bütün bunlar olunca, yani Ayşe Barım ve Netflix ilişkisi ve Netflix'in içerik direktörlüğü yeni değişti ama zihniyet değişmiş gibi de gözükmüyor.
Yani bütün, senin orada vurguladığın, senin orada vurguladığının Türkçesini söyleyeyim: satın alanla satan arasındaki ilişki. Ay ben ne oldum? Satın alanla satan arasındaki ilişki bir şey oldu bana. Heh, böyle düzelteyim. Satın alanla satan arasındaki ilişkiye vurgu yapıyorsun. Mesela direktörün değişme sebebini bulmak gerekiyor, değil mi? Niye değişti? Çok fazla şey çıkmıştı çünkü Netflix ardı ardına o kadar kötü iş yapıyordu; çöp ya. Netflix yerle yapımları çöptür benim için. Yani sanat camiasının bu yapıları gerçekten reddetmesi, kabul etmemesi gerekiyor. Türk sinemasına da zarar vermekte, geleceğimizi de gerçekten zarar vermektedir.
Yani bir... şimdi özür dilerim, sen cümleni bitirin. Daha radikal bir yere gireceğim çünkü şimdi... ama sen onu bir tamamla Netflix meselesini. Çünkü Netflix'in bir başka boyutundan söz edeceğim. Asıl problem gördüğüm yer sana hak verdiğim bir yer ama önce oradaki çarkı tam deşifre edersen sevinirim. Eee, Pelin İştaş mıydı, Diştaş mıydı? Mesela onun...
Satın alanla satan arasındaki ilişki. Ay, ben ne oldum? Satın alanla satan arasındaki ilişkiye vurgu yapıyorsun. Mesela, direktörün değişme sebebini bulmak gerekiyor, değil mi? Niye değişti? Çok fazla şey çıkmıştı. Çünkü Netflix ardı ardına o kadar kötü işler yapıyor ki... Çöp! Netflix’in yapımları, benim için gerçekten çöptür. Yani sanat camiasının bu yapıları reddetmesi, kabul etmemesi gerekiyor. Türk sinemasına da zarar vermekte, geleceğimizi de gerçekten zarar vermektedir.
Yani, özür dilerim, cümleni bitir. Daha radikal bir yere gireceğim. Ama sen onu bir tamamla Netflix meselesini, çünkü Netflix'in başka bir boyutundan söz edeceğim. Asıl problem gördüğüm yer, sana hak verdiğim bir yer; ama önce oradaki çarkı tam deşifre edersen sevinirim.
Pelin İştaş mıydı, Diştaş mıydı? Mesela, ben hala aktif olarak aslında içerik direktörü olduğunu düşünüyorum. Yani isminin sadece değiştiği için kimdir o? İçerik direktörü Netflix'in. Yani Netflix'in şu ana kadarki bütün çöp yapımlarının yapılmasını sağlayan kişi o. Yani ondan geçmesi gerekiyor onay mercii. İstediği kadar altında içerik geliştiriciler falan çalışsın, bunların hepsi hikaye. Yani bir proje, arkadaşlar.
Arkadaşlar, Tuğçe bence tarihin buluşunu yaptı. Nedir? Yapım, medya yapım. Bir de Tuğçe çöp yapımını ekledi. Beni iyice mahvedecekler yani. Öyle bir üstünüz ki ama çok güzel, çöp yapım, ilk defa. Ne linç edecekler Allah aşkına? E kaç yıldır yaşıyorsun? Onlar linç etsin. Ne olur etmesin. Hayır, çoluk çocuğum var, evimde oturuyorsun. Ne olacak işte ya? Çoluk köpeklerim var benim. Evdeyim, onlar yılı ya. Bende çocuk yok. Köpeklerin çocuğun değil mi?
A, evet, evet. Aman tabii ki de. Benim, bana sorduklarında benim bir köpek kızım var diyorum, bir de insan kızım var diyorum. Aynen. Yani ikisi de çocuk. Bundan dolayı da bize manyak diyorlar. "Çocuğuna köpek diyor," diyorlar. Çocuğuma köpek demek kötü bir şey değil ki.
Evet. Şimdi bir şey söyleyeceğim. Asıl kritik noktaya. Türkiye'deki maalesef bütün kötülüklerin altından beyaz yakalılar çıkıyor. Neden? Problem şu: Türkiye'de işçi sınıfı ya da kırsal sektör bu seviyede bir gelir elde edemediği ve bu seviyede bir ara kültür yaşamadığı için tüketici değil. Bakın, tekrar altını çiziyorum, tüketici değil.
Türkiye'de ve dünyada beyaz yakalılar birer malumat fışkıyesi. Halen sinemaya gidip hayal kuranlar olsun, "ya biraz patlamış mısır yiyelim," diyenler 1000 L, 2000 L sinema bileti verip orada oturuyorlar. Neden? İşte o duygu için.
Bu arada, ben arkadaşlarla sinema ekmeğim. Şartta değildir. Sinema filmi izlenebilir. Bunu geçiyorum. İki, birden fazla platformu satın alıp onlara üye olabilmek. Yani mesela, ben sadece maç var diye aldığım zaman bile, maçları ayrı kanallarda söyleyince... Alınca başım belaya gidiyor. Basket maçı ayrı yerden...
Türkiye'de ve dünyada beyaz yakalılar birer malumatfurnu. Halen sinemaya gidip hayal kuranlar olsun, ya da biraz patlamış mısır yiyelim diyenler, 1000 TL, 2000 TL sinema bileti verip orada oturuyorlar. Neden? İşte o duygu için. Bu arada ben arkadaşlarla sinema eklememişimdir. Şartta değildir. Sinema filmi izlenebilir, bunu geçiyorum.
İki, birden fazla platformu satın alıp onlara üye olabilmek. Yani mesela ben sadece maç var diye aldığım zaman bile, maçları ayrı kanallar söylüyor ve alınca başım belaya giriyor. Basket maçı ayrı yerde, futbol maçı ayrı yerde falan. Dolayısıyla beyaz yakalıların hayatları, beyaz yakalıların hikayeleri sözde beyaz yakalıyla ilişki kurmak adına yapılmış dünyada, böyle bir orta sınıfın, burjuvazinin, burju yani küçük burjuvanın iktisadi olarak açmazlarından faydalanan bir yapı.
Şimdi, bu psikiyatr hanımefendinin hikayeleri de büyük oranda oradan geliyor. Bir de Türkiye sosyolojisini de içine katıyor falan. Dolayısıyla aslında Türkiye'deki siyasal denklemde nasıl "yetmez ama evet" çıktıysa, nasıl AKP'de "aman abi, işlerimiz tıkırında gitsin, AKP'ye oy verelim, ben de işte genel müdür yardımcısıyım, ekonomi bozulsa başım derde girer" diye düşünen o kişi, şimdi kara kara ağlıyorsa, işsiz kaldıysa, sürünüyorsa, Türkiye faşizan bir yönetime gittiyse, bu sektörde de ona yönelik yapılıyor her şey. Tüketici o.
Dolayısıyla sanık maalesef o küçük burjuva, yani oğlunu kızını özel okula gönderip, kendi hayat sigortası ve sağlık sigortası yaptıran, 23 senede bir araba değiştiren, yılda bir kere yurt dışına gitmeye çalışan, onları geri zekalı yerine koyan reklamda, reklama baktı, hoca diyor ki "tatil için çalışıyoruz." Ulan tatilin kaç günü diyor ya reklamda? ETS mi neyse, tatil için. Daha aşağılayıcı bir şey olabilir mi? 15 gün olsun lan tatil.
Demek ki 350 gün seni sömüreceğim, 15 günde sana hayat vereceğim. Daha aşağılayıcı bir şey olamaz. İnsanlar seviniyor. Tatil için çok geri zekalı kalan zamanda yaşamıyorsun demektir. O zaman bir de o reklamı yapan da milyon dolarlar alarak, reklamda oynayan oyuncular. Beni o işin o ayağı da hep rahatsız eder. Ve tabii ki o reklam sektörü ve tabii şey, onun sahipleri artık, bakanın arkadaşları, bakanın kendisi falan.
Dolayısıyla beyaz yakalıların, beyaz yakalıların halet-i ruhiyesi ve tüketim alışkanlığına yönelik düzenleniyor ve oradan bir itiraz. Ben sana soruyorum şimdi, Allah aşkına, Zorlu'da bilet alıp 4 kişilik bir aile ne ödüyor, belirsiz bir müzikale gidiyor? Tamam mı? Eee, kaç kişi gidebilir? Kaç kişi gidebilir?
O zaman bir de o reklamı yapan ve reklamda oynayan oyuncular, milyon doları alarak bu işin içinde. Beni o işin o ayağı da hep rahatsız eder. Ve tabii ki o reklam sektörü ve tabii şey, onun sahipleri artık bakanın arkadaşları, bakanın kendisi falan. Dolayısıyla beyaz yakalıların, beyaz yakalıların halet-i ruhiye ve tüketim alışkanlığına yönelik düzenleniyor ve oradan bir itiraz.
Ben sana soruyorum şimdi, Allah aşkına, Zorlu'da bilet alıp, 4 kişilik bir aile, ne ödeyip belirsiz bir müzikale gidiyor? Tamam mı? Kaç kişi gidebilir? Kaç kişi gidebilir Türkiye'de? Beyaz yakalı, beyaz yakalı bir grup gidebilir ancak. Vallahi, o bile gidemez belki. Ama işte o, aşından ayırıyor işte. Ya da bizim Dustasta'ta, Mertlerin olduğu yere ki, çok güzel bir salon orası. Çok da starların olduğu bir yer ama arkadaş, Dustas'ta nasıl izleyeceksin oyunu? Yani başka bir tablo var.
Dolayısıyla, onlar artık tiyatroya ve sanata mı dahil yoksa entertainment, eğlence sektörüne mi dahil? Bu da tartışılmalı bence. Yani benim bildiğim Altan Erkekli, Ankara Sanat Tiyatrosu, Genci abi, Ferhan abi başka bir şey. Şimdi gösteri dünyasında yapılan hem dizin olacak bir tane, hem de şöyle bir şey var. "İş çekiyoruz." İş çekmek ne demek ya? Film çekiyoruz, dizi çekiyoruz. İş çekiyoruz. İş çekmek ne demek? Yani baştan kabul ediyor, çöp çektiğini. İşte o demek yani.
Dolayısıyla, bir de böyle bir problem olduğu için şunu söylemek istiyorum: Bu burjuvazi sorunu, Türkiye'deki bu siyasal sorun bununla doğrudan ilintilidir. Bu neye benziyor biliyor musun? Aydını Celal Şengör, doktoru Canan Karatay, efendime söyleyeyim tarihçisi İlber Ortaylı olan bir ülkenin burununun boktan kurtulmamasıdır. Psikiyatristine ekle. Psikiyatristte Budayıcıoğlu olan bir ülkenin... Ya şimdi yine söylemeyeyim diyorum ama bir daha söyleyeyim. Bak isim vermeyeceğim. Çok ünlü bir psikolog karı koca var. Tamam mı? Beden dili diye bir kitapları var. Beden dili diye bir kitapları var. 1000 yıldır var bu kitapları. Millet bunlara iman ediyor. Kitabın orijinali "Body Language," her yerde var. Ve bütün beyaz yakalılar da buna ulaşabilir. Bunlar trilyoner oldu. Bir Allah'ın kulu da bunun arak olduğunu söylemedi mesela. Bu kadarını söyleyeyim.
Tamam. Türkiye'de hırsızlık suç değildir. Bizim insanımız hırsızdan rahatsızlık duymaz. Bizim insanımız "Ben niye hırsız değilim?" diye, "Ben niye çalamıyorum?" diye rahatsızlık duyar. Herkes bunu bilsin. Çalabilecek olan, e şey de. Ya şöyle bir laf var mı? "Devletin malı deniz, yemeyen domuz." Hiçbir domuz insan kadar da hain olmaz. Ben...
Şimdi yine söylemeyeyim diyorum ama bir daha söyleyeyim. Bak, isim vermeyeceğim. Çok ünlü bir psikolog, karı koca var. Tamam mı? Beden dili diye bir kitapları var. 1000 yıldır var bu kitapları. Millet bunlara iman ediyor. Kitabın orijinali "body language," her yerde var. Bütün beyaz yakalılar da buna ulaşabilir. Bunlar trilyoner oldu. Bir Allah'ın kulu da bunun arak olduğunu söylemedi mesela. Bu kadarını söyleyeyim.
Tamam. Türkiye'de hırsızlık suç değildir. Bizim insanımız hırsızdan rahatsızlık duymaz. Bizim insanımız "ben niye hırsız değilim?" diye, "ben niye çalamıyorum?" diye rahatsızlık duyar. Herkes bunu bilsin. Çalabilecek olan da... Ya şöyle bir laf var mı? Devletin malı deniz, yemeyen domuz. Hiçbir domuz insan kadar da hain olmaz. Ben domuzları severim bu arada. Evet, çok rahat evcilleşebilen, evde bile yaşayabilen hayvanlar onlar.
Yani şimdi şöyle bir şey var. Tabii bu işin AKP ile bu iletişim başkanlığı diye bir bina diktiler ya Ankara'ya. Buradan kurulu, sansür kurulu, baskı kurulu, bir şey kurulu bir şey kuruyorlar sürekli. Kendi paralel bir şey yaşıyorlar Türkiye'de, bu AKP Türkiye'sinde.
Şimdi şöyle, tabii ki AKP bir şeyleri dizayn etmeye çalışıyor. Bu kesin. Ama bunu tabii ki de şöyle, bu durumu adaletli bir şekilde dizayn edilmek için yapmıyorlar. Yani ben bunu şöyle görüyorum: Bu bir operasyon. Bir kere AKP'nin zaten hakla, hukukla, adaletle, düzenli, liyakatlı işi yok.
Yani Ayşe Barın ve ID iletişim modeli zaten kurulum yılı da neredeyse AKP ile aynı başlıyor. Aynı şekilde böyle iktidar çok enteresan bir şey de var. Aynı yönetim biçimi çünkü, dediğim gibi bu bir operasyon bence.
Ve şeyi hatırlayın, Aydın Doğan mesela nasıl dizayn edildi? Aydın Doğan sonrası medya diye bir şey oluştu, değil mi?
Gezi sonrası sen girerken de hatırlattın galiba. Yani Gezi sonrasında da bir operasyon gelmişti. İşte bu uyuşturucu kullanmak adında böyle A plus oyuncular tehdit edilmişti. Yok, bayağı bayağı ceza falan aldılar ya, denetler. Kenan İmırzalıoğulları, Murat Yıldırımlar falan. Onları örnek koyup tehdit ettiler.
Sonra onların tamamını nereye götürdüler? Yenikapıya götürdüler. Ya kendi belgeselinde şu an Gökbakır'ı oynatmadı mı? Yani hani ben mi yanlış hatırlıyorum? Yani ton monton diye bir espri de yapıyordu.
Şimdi mesela iktidarın muhalefeti gibi. Yani herkesin kafası karışık. Çünkü bütün bir ömrümüz AKP ile geçtiği için, insanlar ne yaptığını ne yapacağını da şaşırdılar. Yani 5 sene önceki insan da değiliz bugün mesela.
Yani hani ben artık deliye vurarak kurtulabiliyorum bütün bunlardan. Ama bununla demek istediğim şu. AKP bu soruşturmadan sadece ya el sıkışarak anlaşacaklar, ayrılacaklar ya da el değiştirme olacak.
Şimdi mesela, iktidarın muhalefeti gibi. Yani, herkesin kafası da karışık, çünkü bütün bir ömrümüz AKP ile geçtiği için, insanlar ne yaptığını, ne yapacağını da şaşırdılar. Yani, 5 sene önceki insan da değiliz. Bugün mesela, ben artık deliye vurarak kurtulabiliyorum bütün bunlardan. Ama bununla demek istediğim şu: AKP bu soruşturmadan sadece ya el sıkışarak anlaşacaklar, ayrılacaklar ya da el değişimi olacak.
Tabii, ben sana söyleyeyim. Ben sana özür dilerim. Bak, ben sana iki şey söyleyeceğim. Bunun üzerinden konuşalım. Bu ikisi de çok kritik. Bir, AKP bu işi Gezi'ye, eee Gezi kalkışması diye sanatçıların oraya götürülmesiyle bir yere bağlamaya çalışacak. Bu bir. Evet. Bu baskı üzerinden özellikle eee bu platformlara henüz tam olarak eee konumu belli değil ya. Platformların özgürlük meselesi, sansür meselesi, aile yılı gibi birçok şey üzerinden televizyonları da eee tahakküm altına alacak. Zaten televizyonlarda herhangi bir eee hikayeyi özgür anlatmak mümkün değil. Burayı da kullanacak. Dolayısıyla AKP hem oyuncuları hem de herkesi hizaya getirecek.
Şimdi, işin birinci tarafı bu. Dolayısıyla buradan şunu söylemek isterim kendi payıma. Özellikle Serenay Hanım'ı hiç tanımıyorum. Serenay Hanım'la ilgili söylenenlerin hiçbiri benim konum değil. Benim de hanımefendinin yeteneği var yok, özel hayatı, dedikodunun hiçbiri beni ilgilendirmez. Bir kadının haysiyetine yönelik saldırının karşısında dururum. Dolayısıyla herhangi bir eee kadına…