Merhaba, Ufuk. Nasılsınız?
İyiyiz diyelim. İyi olalım ama öyle görünmüyorsunuz.
Yorgunum, vallahi. 24 saattir hiç uyumadım. Böyle şey zor, iş zor işler. Hasta bakımı vesaire falan. Sağ olsun Hacettepe Hastanesi, buradaki yayınlarımızdan duymuşlar. Orada olduğumu, bütün hocalar çok, gerçekten, acayip büyük destek oldular yani. Sağ olsunlar, var olsunlar. Bütün sağlık emekçilerimizi kutluyorum. Olağanüstü koşullarda çalışıyorlar. O aldıkları ücretlerle o işi hiçbir yerde yaptıramazsınız. Bu idealizm meselesi, biliyor musun? Hipokrat yemini meselesi, hekimlerde, hemşirelerde, işte destek personeli de gerçekten işlerini inanarak ve severek yapıyorlar.
Dün takipçilerimiz de çok sormuştu; "Bugünkü yayın niye yok?" diye. Cevabını vermiş oldunuz aslında.
Evet. Maalesef takipçilerimize anlayışlarından dolayı teşekkür ediyorum.
Teşekkür ediyoruz. İlk soruma başlıyorum.
İran ve İsrail arasındaki çatışmalar, evet, tüm hızıyla devam ediyor.
Devam ediyor. Bu işte yeni çağın yeni bir çatışma türü. Ben geçmişte çok çatışma takip ettim. Birçok ortak yanı var bu çatışmaların ama yeni yanları da var. En büyük ortak yanı, propaganda faaliyetiyle devam etmesi.
Yani şu anda İsrail'de propaganda yapılıyor, İran da propaganda yapıyor. Sadece propagandanın araçları değişiyor. Ama silahlar bakımından baktığında çok şey değişmiş oluyor. Özellikle insansız hava aracı teknolojileri, güdümlü bomba teknolojileri vesaire bunlar bambaşka bir boyut kazandırmış.
Bir de şunlar ortaya çıktı. Biz hepimiz hani bu Demir Kubbe'yi, İsrail'in mükemmel işte tek bir şeyi bile geçirmez şeklinde bir algıya inanmışız. İran bunun böyle olmadığını gösterdi. Aynı zamanda İran'ın elindeki silah gücü ortaya çıktı. Balistik füze gücü ortaya çıktı. O hipersonik füzeler gerçekten İsrail'in Demir Kubbesini devre dışı bırakacak, baş edemez hale getirecek bir füze gücü olduğunu gördük. İHA'lar, insansız droneları vesaire böyle acayip bir şey var. Bunları gördük.
Ufuk, ben işte bu salı günkü yazımda nefes’e dikkat çekmeye çalıştım. Bu çatışmadan ne ders çıkarmak lazım? Onlardan biri de şu: Bir kere hava savunma sistemini çok iyi geliştirmek lazım. Yani belli ki yeni savaş, yeni üstünlükler havadan gelecek.
İsrail'in Demir Kubbe'si efsanevi bir şeydi. Karizması çizildi. İran'ın bilmediğimiz bir balistik füze gücü ortaya çıktı. Ama bu aynı zamanda bizim gibi ülkelerin hava savunma sistemlerini hızlı bir şekilde geliştirmeleri ve kurmaları gerektiğini de gösterdi bize.
İkincisi, istihbaratın hala yani geçmişte en büyük ortak yan, ne dersen istihbarat. Hem teknolojik istihbarat hem insan istihbaratı. İsrail bu çatışmalarda istihbarat konusunda İran'dan daha başarılı olduğunu gösterdi. İsrail casusları gerçekten ilk saldırıdan önce çok büyük hazırlık yapmışlar İran topraklarında. Bu da şunu gösteriyor.
İkincisi, istihbarat yine geçmişteki en büyük ortak yanlardan biri. Yani hem teknolojik istihbarat hem insan istihbaratı. İsrail, bu çatışmalarda istihbarat konusunda İran'dan daha başarılı olduğunu gösterdi. İsrail casusları, gerçekten ilk saldırıdan önce çok büyük hazırlık yapmışlar İran topraklarında. Bu da şunu gösteriyor: İran'da çok fazla İran vatandaşını devşirmişler. Yoksa bu kadar komutanın evlerini bilmeleri, bu kadar bilim adamının isimlerini ve nerede oturduklarını bilmeleri gibi nokta atışı operasyonlarla hepsini yok etmeleri istihbaratsız olmaz.
Hep böyle İran'ın bu konularda çok başarılı olduğu izlenimi vardı. Yani İranlılar da casuslukta hani Acem diplomasisi, Acem istihbaratı falan gibi şeyler vardır. O kadar başarılı olmadığını gördük. Ama bunun altında şöyle bir şey var: Ülkelerde demokrasi zayıfsa, otoriter rejimler iç düşman yaratıyorsa, o iç düşmandan yabancı istihbarat örgütlerinin insan devşirmesi kolay oluyor. Bu biraz demokrasiyle de bağlantılı bir şey. Zaten yapılan açıklamalara bakıyorsun, Ufuk, İran içinde öyle bir muhalefet oluşmuş ki, Molla rejimine karşı neredeyse İsrail'in yanında saf tutacaklar. Böyle bir gerçeklik var.
Demek ki hava savunma sistemini geliştireceksin, istihbaratını ve istihbarata karşı koyma potansiyelini güçlendireceksin, ve demokrasini güçlendireceksin. Kendi içinde iç barışı sağlayacaksın. Bu, gelecekteki çatışmalarda ülkelere çok büyük üstünlük sağlar.
Ha, nedir bu çatışma? Niye savaş değil de çatışma diyoruz? Belki füze savaşı denebilir. Yani, savaş dediğin, bütün komutanlar bunu söyler. Savaş dediğin piyade ile yapılır. Yani topçu da önemlidir, hava kuvveti de önemlidir. Ama bir araziye, bir sahaya piyade girmediği sürece, istediğin kadar bir yeri bombala, orayı tahrip et, yok et; orası senin olmuyor. Orayı ele geçirmiş olmuyorsun maalesef. Böyle bir gerçeklik var.
Biz bunu daha ne kadar sürdüreceğiz? Ne kadar izleyeceğiz bu çatışmaları? Netanyahu'ya bırakırsanız, devam eder. Ama Netanyahu'nun da karizması çizildi. Böyle bir İsrail vatandaşını bile hayatta tutmak için çok büyük bedeller ödeyebileceklerini söyleyen Netanyahu yönetimi, İran'ın füzeleriyle birçok can kaybına göz yummuş oldu.
Peki, bu çatışma nedir? Niye savaş değil de çatışma diyoruz? Belki füze savaşı denilebilir. Yani, savaş dediğin, bütün komutanlar bunu söyler. Savaş dediğin, piyade ile yapılır. Yani, topçu da önemlidir, hava kuvveti de önemlidir. Ama bir araziye, bir sahaya piyade girmediği sürece, istediğin kadar bir yeri bombala. Orayı tahrip et, yok et; o yer senin olmuyor. Orayı ele geçirmiş olmuyorsun, maalesef. Böyle bir gerçeklik var. Biz bunu daha ne kadar sürdüreceğiz? Yani ne kadar izleyeceğiz bu çatışmaları?
Netanyahu'ya bırakırsanız, devam eder. Ama Netanyahu'nun da karizması çizildi. Böyle bir İsrailli vatandaşını bile hayatta tutmak için çok büyük bedeller ödeyebileceklerini söyleyen Netanyahu yönetimi, İran'ın füzeleriyle birçok can kaybına göz yummuş oldu. Dolayısıyla da bir şekilde Netanyahu'nun haddinin bildirilmesi gerekiyordu. İran kısmen bildirdi. Şimdi başka ülkelerin de bunu yapması lazım ama ne yazık ki bütün Batı, ABD vesaire, Netanyahu'nun arkasında duruyor. İslam aleminde bir birlik görüntüsü yok. Ortadoğu'daki Arap şeyleri, emirlikleri ve Suudi Arabistan, Katar gibi ülkeler, daha çok bu Şii-Sünni çatışması nedeniyle İran karşıtı bir tavır sergiliyorlar. İran yalnızlaşıyor.
Peki, Türkiye İran'a destek vermeli mi? Bence Türkiye bu işin bir tarafı, bir parçası olmamalı. Türkiye, benim gözlemlediğim kadarıyla, doğru olanı yapıyor. Burada işi Netanyahu-İran, İsrail-İran ekseninden alıp, İran-ABD eksenine taşımaya çalışıyorlar. Yani diyorlar ki, "Gelin kardeşim, nükleer görüşmeler mi problem ya da nükleer tesisler mi problem? Bunları, biz ABD ile İran arasında gerçekleşsin diye aracı olalım, sizleri buluşturalım, sizin mesajlarınızı taşıyalım" gibi birtakım tekliflerde bulunuyorlar.
Cumhurbaşkanı da Trump'la iki defa telefon görüşmesi yaptı. Orada Trump'ın İran'la anlaşma, İran'ı anlaşmaya zorlama çabasını desteklediklerini ortaya koymuşlar. Ama aynı zamanda İsrail'i de bu pervasızlığına son vermeye yöneltecek birtakım beklentileri olduğunu ortaya koymuşlar. Zaten Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan da açıklamalarında İsrail'in tavrına ilişkin çok ağır ifadeler kullandı. Bu, bence Türkiye'nin durduğu noktanın doğru olduğunu gösteriyor. Türkiye bu işin bir parçası olmayacak ve bu çatışmada İsrail'in palazlanmasını kabullenmeyeceğini göstermeli. Şu anda onu yapıyorlar.
İsrail'i biraz devre dışına bırakıp, ABD-İran eksenine taşımaya çalışıyorlar. Bunun şöyle bir faydası oluyor Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'a; Trump’la ilişkilerini geliştirmek için bir fırsat. İşte kısa süre içinde iki defa telefonla görüşmesi, şimdi NATO toplantısında Lahey'de bir araya gelecek olmaları, daha sonra Cumhurbaşka...
Bunun şöyle bir faydası oluyor Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'a: Trump'la ilişkilerini geliştirmek için bir fırsat. Kısa süre içinde iki defa telefonla görüşmesi, şimdi NATO toplantısında Lahey'de bir araya gelecek olmaları, daha sonra Cumhurbaşkanı'nın büyük ihtimalle Washington'a gidecek olması, oradaki görüşmeler vesaire, bu İsrail-Iran krizi, Tayyip Erdoğan'ın Trump'la ilişkilerini geliştirmesi açısından bir fırsat yaratabilir. Burada Tayyip Erdoğan'ın kişisel siyasi çıkarıyla Türkiye'nin çıkarı örtüşmüş vaziyette. Onun için biraz olaya öyle bakmak lazım.
Şu anda Türkiye'nin çıkarı, birincisi İsrail'in palazlanmasının engellenmesi; ikincisi de bu krizle bir taraf olmadan, daha çok çözüm odaklı, arabuluculuk odaklı bir tavır sergilemesi gerektiği ortaya konulmuş vaziyette. Hocam, biraz önce de yine iki tarafta paylaşımlar yapıyor. İran "Tel Aviv'i boşaltın" diyor; İsrail de Tahran'ı boşaltın diye paylaşımlar yapmış. Nereye kadar gidecek bu?
Buna, mesela geçmiş literatürde "it dalaşı" deniyor. Yani havada uçakların birbirlerine dokunmadan, birbirlerini zorladığı uçuşlara it dalaşı deniyor. Biraz ona benzetiyorum ben. Şu anda arada 1200 kilometre mesafe var ve bir piyade çatışmasının, yani bir kara savaşının olma ihtimali neredeyse sıfır. O ona füze atıyor, bu da diğerine füze atıyor. Bu tür bir savaşta sonuç alınmaz. Ancak zarar verilir ve karşılıklı olarak iki taraf da şu anda zarar görüyor. İran halkı da zarar görüyor, İsrail halkı da zarar görüyor.
Ama işte Netanyahu kendi yerini konsolide ediyor, mollalar da orada kendi yerlerini konsolide ediyorlar. İsrail, böyle bir kılıf bularak İran halkını yanına çekmeye çalışıyor. "Biz molla rejimini devireceğiz" gibi bir söylemle, yani bütün komuta akademisini çökerttik, istihbaratını çökerttik, devrimlerinin komutanlarını öldürdük gibi söylemlerle İsrail, İran'daki muhalefeti kazanmaya çalışıyor. Ama böyle bir şekilde sonuç alacaklarını zannetmiyorum. Birbirlerini çok fena hırpalayacaklar. Sonunda ABD, Avrupa Birliği, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi ve Rusya, mesela Putin de açık...
Ha, İsrail şöyle bir kılıf bularak İran halkını yanına çekmeye çalışıyor: "Biz molla rejimini devireceğiz," gibi bir şeyle. Yani bütün komuta akademisini çökerttik, istihbaratını çökerttik, devrimlerinin komutanlarını öldürdük, vesaire. Biz bu rejimi çökerteceğiz diyerek İsrail, İran'daki muhalefeti kazanmaya çalışıyor. Ama böyle bir şekilde bir sonuç alacaklarını zannetmiyorum. Birbirlerini çok fena hırpalayacaklar. Sonunda, ABD, Avrupa Birliği, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi, Rusya, mesela Putin de açıklama yaptı, "Biz arabuluculuğa hazırız," diye.
Bunların devreye girmesiyle bir ateşkes olacak ve ondan sonra hayatımıza kaldığımız yerden devam edeceğiz. Daha önce yaşadık biliyorsun; yani Haniye'yi devrim muhafızlarının misafirhanesindeki odasında öldürdüler. O dönem İran, 200'e yakın füze gönderdi. Bunlardan bazıları demir kubbeyi aştı ve İsraillilere zarar verdi, mesela. Ondan sonra kesildi. Şimdi benzer bir şey yine olacak. Yani bu, birbirlerine uzaktan diş gösteriyorlar. Zarar vermeye çalışıyorlar, parça koparmaya çalışıyorlar. Ama netice itibariyle bu iki ülkenin bir kara savaşına girme ihtimali şu anda yok.
Hocam görmüşsünüzdür, İran'ın devlet televizyonu da hedef alındı. Bir sunucu yayın yaparken izledim. Yani bir kere şunu söyleyeyim: Bak, ben mesela Bosna'dayken, Sırplar Saraybosna'daki televizyon binasını hedef alıyordu. Hatta şimdi nasıl durum bilmiyorum ama Bosna Hersek yönetimi, o binayı restore etmedi, yıkmadı da savaşın bir savaş anıtı gibi Saraybosna'da kalsın istemişti o zaman. Bu tür şeylerde savaşlarda propaganda çok önemli olduğu için medya kuruluşlarını da yok etmek bu işin bir parçası haline geliyor.
Biz mesela Bağdat'ta çalışırken, Amerikan uçakları gazetecilerin kaldığı Filistin oteliyle Reşit otelini vurmuşlardı. Hatta bir defa Şevket Kazan Bağdat'a gelmişti ve onun oturduğu sırada El Reşit otelinde bir Amerikan jeti bir füze atmıştı. Allah'tan böyle talihsiz bir olay gerçekleşmemişti. Bunu birçok yerde gördüm. Yani savaşlarda medya doğrudan hedef alınıyor. Çünkü savaşlarda propaganda, en önemli unsurlardan biri.
Kendi insanınızı konsolide etmeniz, kendi insanınıza cesaret vermeniz, kendi insanınızın iletişimini güçlendirmeniz açısından medya çok önemli bir rol oynuyor. Medyayı susturmak da o zaman karşı tarafın en büyük kozlarından biri oluyor. Yani İsrail de burada gerçekten hainlik yapıyor. Medya, medya kuruluşu...
Bunu birçok yerde gördüm. Yani savaşlarda medya doğrudan hedef alınıyor. Çünkü savaşlarda propaganda en önemli unsurlardan biri. Kendi insanınızı konsolide etmeniz, kendi insanınıza cesaret vermeniz, kendi insanınızın iletişimini güçlendirmeniz açısından medya çok önemli bir rol oynuyor. Medyayı susturmak da o zaman karşı tarafın en büyük kozlarından biri oluyor. Yani İsrail de burada gerçekten hainlik yapıyor; medya kuruluşunu, televizyon kuruluşunu bombalayarak.
Şimdi son dakika, İran Devlet Televizyonu'nun binasının da fotoğrafı geldi. Tamamen kullanılmaz hale getirmişler. Evet, çok sarsıcı bir bombaydı. Yani canlı yayın sırasında, nasıl yan tarafta da galiba dışarıdan görüntüsü vardı. Önce orada bir patlama eşyası oluştu. Sonra yanda o patlamanın dışarıdan nasıl göründüğü ekrandaydı. Gazeteci Savaş Paragram'da bir paylaşım yapmış hocam. İranlı Tahran'daki farklı gazeteci meslektaşlarımdan aldığım bilgiye göre, İsrail'in yapmaya devam ettiği saldırılarda çok sayıda can kaybı var. Elim, yayınlamamın mümkün olmadığı görüntülere ulaşıyor sahadan. Durumun dehşet verici boyutta diye son dakika gelişmesi var. Tabii, çok büyük sivil katliam oluyor.
Yani kim ne derse desin, İsrail sorsan, İsrail der ki, "Biz askerleri hedef alıyoruz, istihbaratçıları hedef alıyoruz, nükleer projede çalışanları hedef alıyoruz." diyorlar ama sivil sivilleri hedef aldıkları gerçek. Yani İsrail'e yönelik İran'ın saldırılarında da siviller ölüyor. Savaş böyle bir şeydir. Yani savaşta siviller kurban edilir, ediyorlar da iki taraf.
Hocam, bir paylaşım da çok konuşuldu: "İran'dan göç alır mıyız?" Bunları, işte demin Türkiye'nin ne yapması gerektiğini konuşurken aslında bunu da eklemem gerekiyordu. Türkiye, Suriye'de yaptığı hatayı şimdi yapmamalı. Yani eğer bu bombardımanları bahane eden İranlılar Türkiye'nin sınırlarına akın ederse, örneğin 34 milyon İranlı bunu vesile bilip Türkiye'ye göç ederse, bu hem Türkiye için hem Avrupa için çok ciddi bir sorun olur.
Dünya şu an, benim pazartesi günü yazımda özellikle dikkat çektiğim faşizm çağıyla karşı karşıya. Yani 20. yüzyılın başında da bir faşizm çağı vardı. Bu yüzyılın başında da bir faşizm çağı var. İkisini ortak özelliği, işte etnik düşmanlık, dini düşmanlık, yabancı düşmanlığı vesaire. Dolayısıyla böyle büyük bir göç dalgası yaşanırsa, bu gelecekte dünyadaki faşizm çağının yükselmesine de katkıda bulunacaktır.
Hocam, bir paylaşım da çok konuşuldu: "İran'dan göç alır mıyız?" Bunların, Türkiye'nin ne yapması gerektiğini konuşurken aslında bunu da eklemem gerekiyordu. Türkiye, Suriye'de yaptığı hatayı şimdi yapmamalı. Yani böyle bir bombardımanları bahane eden İranlılar, Türkiye'nin sınırlarına akın ederse, bir 34 milyon İranlı bunu vesile bilip Türkiye'ye göç ederse, bu hem Türkiye için hem Avrupa için çok ciddi bir sorun olur.
Yani bu dünya, şimdi şu... benim pazartesi günkü yazımda özellikle dikkat çekmiştim; faşizm çağı. Yani 20. yüzyılın başında da bir faşizm çağı vardı, bu yüzyılın başında da bir faşizm çağı var. İkisinin ortak özelliği, etnik düşmanlık, dini düşmanlık, yabancı düşmanlığı vesaire. Dolayısıyla böyle büyük bir göç dalgası yaşanırsa, bu gelecekte dünyadaki bu faşizm çağının yükselmesine de katkıda bulunur. Ülkelerdeki aşırı milliyetçi söylemler ve partiler güç kazanır.
Buradan aslında ülkemizi en çok ilgilendiren konulardan bir tanesi de, ekonomiyi nasıl etkileyecek? Petrol fiyatları ciddi şekilde artmaya devam ediyor. Tabii yani bir kere o çok önemli; enerji girdisi Türkiye ekonomisi için. En büyük ithalat kalemlerinden bir tanesi. Hürmüz Boğazı'nda bir gerilim yaşanırsa, dünyada petrol trafiği büyük ölçüde durursa, gerçekten de fiyatlar yükselir. Enerji maliyetleri artar. Enerji maliyetleri de hayatın her alanına yansır. O da enflasyonu körükler.
Merkez bankalarının faiz indirimlerini de durdurur. Yani aslında Mehmet Şimşek’e yaradı bu savaş. Mehmet Şimşek şimdi kendisi için yeni bir bahane buldu. Daha önce biliyorsun, Ekrem İmamoğlu’nun gözaltına alınmasını bahane etmişti. Böyle bir çıkış oldu, böyle bir şey oldu diye onu kullanmıştı. Şimdi de küresel bir savaş, küresel bir tehdit var. O nedenle ekonomi bozuluyor falan diye beceriksizliğini şimdi de ona bağlayacak.
Peki, bizi ne gibi senaryolar bekliyor hocam?
Bak, Türkiye daha önce, yani 20. yüzyılın başındaki o faşizm çağında, Türkiye'yi İsmet İnönü özellikle büyük bir gayret göstererek, bütün o savaşların dışında tutmuştu. O zaman Amerikalılar, İngilizler Türkiye'yi savaşa sokmak için çok uğraşmışlardı. Kairo konferansında, Mersin'de bir lokomotifin tren vagonunun içinde görüşmeler falan olmuştu. Türkiye, o baskıları sadece bu İncirlik üssünün açılmasına onay vererek başından savabilmişti.
Şimdi de böyle bir noktada durmak lazım. Yeni dönemde, gerçekten Netanyahu gibi, Trump gibi, böyle faşizan eğilimleri yüksek olan; yani o dönemin Hitlerleri, Mussolini gibi tipler peydahlandı. Bunlar bütün dünyayı böyle kanlı bir savaşa sürüklemeye gayret ediyor olabilir. Onun için Türkiye, bu sürecin dışında kalmalı; hem kendi ekonomisi açısından hem de kendi güvenliği açısından.
Şimdi de böyle bir noktada durmak lazım. Yeni dönemde gerçekten Netanyahu gibi, Trump gibi, faşizan eğilimleri yüksek olan, o dönemin Hitlerleri, Mussolini'si gibi tipler peydahlandı. Bunlar, bütün dünyayı kanlı bir savaşa sürüklemeye gayret ediyor olabilir. Onun için Türkiye, bu sürecin dışında kalmalı; hem kendi ekonomisi açısından, hem de kendi güvenliği açısından bu işin dışında kalmalıdır.
Bak, 2011’de Suriye’de iç savaşı başlattılar. O zaman, Ahmet Davutoğlu Başbakan ya da Dışişleri Bakanıydı, yanlış hatırlamıyorsam. Başımıza neler geldi? Suriye’de iç savaş patladı ve bedelini Türkiye ödedi. Şimdi de yanı başımızda bir garnizon devleti kuruluyor; YPG vesaire... Yani, ona göre hareket etmek lazım. Türkiye’nin kendini koruması lazım. Vay efendim, işte İran'la dayanışmak gerekir, bilmem ne. İran, ya elinden gelse Türkiye’nin dibine dinamit koyar. Yani biz, kendi ulusumuzun, kendi ülkemizin çıkarlarını düşünmek zorundayız.
Son zamanlarda sıkça kullandınız hocam, yayınlarımızda "Tarih tekerrürden ibarettir" diye. Öyle oluyor. Zaten böyle bir şeye denk geliyoruz. Evet. Bir de şu şey çok önemli. Bak, rahmetli Turgut Özal, Irak Savaşı’nda “bir koyup üç alacağız” diyerek çok büyük hatalar yaptı. O zaman doğru görünen şeyler, bugünün sorunlarını yarattı. Mesela keşif güç, çekiç güç, bilmem 36 paralelin kuzeyi... Irak Bağdat yönetimi oraya giremesin diye bir şey başlattılar. PKK için kurtarılmış bölge oldu 36 paralelin kuzeyi Irak topraklarında. Yani onu çok iyi hesaplamak lazım. Bugünün doğruları, yarın sorunlarının kaynağı olabilir. Çok uzun vadeli düşünmek lazım.
Yani şimdi, hani bizim ülkeyi yönetenler de Trump’ın gözüne girmek için ya da oradan bir çıkar elde ederiz, siyaseten kendi ömrümüzü uzatırız gibi kaygılarla Türkiye’yi böyle bir maceraya sürüklememelidir. Yani hocam, coğrafyamızda, şu anda Türkiye’nin bulunduğu nokta, Bermuda Şeytan Üçgeni gibi. Kuzeyde var, güneyde var. Doğuda... Diplomasi muhabirliği yaparken büyüklerimiz bize şunu öğretirdi: Neden İncirlik üssü önemli? Sovyetler, yani iki kutuplu dönemde, neden İncirlik önemliydi? Haritada pergelin ucunu İncirlik’e koyduğunda ve diğer taraftaki kalemi bir 1000 km çapındaki bir mesafeyi katedecek kadar bir daire çizdiğinde, dünyadaki bütün krizler, sorunlar o 1000 km çapındaki yerin içerisinde.
Hocam, coğrafyamızda şu anda Türkiye'nin bulunduğu nokta da Bermurda şeytan üçgeni gibi. Kuzeyde bir güç var, güneyde bir güç var. Doğuda diplomasi muhabirliği yaparken büyüklerimiz bize şunu öğretirdi: Neden İncirlik üssü önemli? Sovyetler, yani iki kutuplu dönemde neden İncirlik önemliydi? Haritada pergelin ucunu İncirlik'e koyduğunda ve diğer taraftaki kalemi 1000 km çapında bir mesafeyi katedecek kadar bir daire çizdiğinde, dünyadaki bütün krizler, sorunlar o 1000 km çapındaki yerin içindeydi. Bu nedenle İncirlik çok hayatiydi.
Bu jeostratejik önemi Türkiye'nin hala devam ediyor. Bunun elbette ki Türkiye'nin krizleri fırsata çevirebileceği bir yanı olabilir ama gaza gelmemek lazım. Özal gibi, rahmetli gibi "bir koyalım, üç alalım, Trump'ın gözüne girelim" gibi bir çabaya girilmemeli.
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın da bugün şöyle bir açıklaması oldu: "Milletimizle, her kesimden insanımızla çok iyi görmemiz gerekiyor. Şayet siyasi, sosyal, ekonomik, askeri olarak güçlü değilseniz, kendinize yeterli değilseniz, caydırıcılık seviyesine ulaşamamışsanız, işiniz çok zor. Her an kendinden daha güçlü gören birisi, tepenize yumruğu indirebilir, sizi boyunduruğu altına alabilir, haraca bağlayabilir ve zelil bir duruma düşürebilir."
Millet olarak biz, böyle bir utançla yaşamaktansa ölmeyi tercih edecek karaktere sahibiz. Daha önce de söyledim; toprağın üstünde onursuzca yaşamaktansa, toprağın altında şereflice yatmayı yeğleriz. Bizim tarihimiz bu anlayışla yaşamış insanlarla dolu. Mustafa Kemal Atatürk'ten başlayarak, İsmet İnönü'yle devam edelim. Kazım Karabekir Paşa'yı sayalım, Maraşal Fevzi Çakmak'ı sayalım ve o dönemin bütün komutanlarının isimlerini alt alta yazalım. Onların hepsi mandayı reddedip ölümü göze alarak Kurtuluş Savaşı’nı başlattılar.
Bugün AK Parti ideolojisi, AK Parti zihniyeti, Atatürk'ü, İnönü'yü ve diğerlerini düşmanlaştırmaya çalışıyor. Ama Cumhurbaşkanı'nın söylediği şeyi Cumhuriyet tarihinde Atatürk ve silah arkadaşları yaptı. Mandayı kabul etmektense ölmeyi tercih ettiler. Atatürk’ün Çanakkale’de askerlerine, "Ben size savaşmayı değil, ölmeyi emrediyorum," demesi de boşuna değildir. Zaten Cumhurbaşkanı'nın bu gerçeği görmesi güzel bir şey ama keşke bu bakış açısının adresinde Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşlarına hakkını teslim edebilseydi.
Hocam, Fatih Altaylı'nın da yorumu çok paylaşıldı. Şu an bir tane bile savaşacak kapasite Kaan yok. 5 yıl sonra olacak. Drone savaşlarına mı hazırlanmalıyız?
Bugün AK Parti ideolojisi, AK Parti zihniyeti, Atatürk'ü, İnönü'yü düşmanlaştırmaya çalışıyorlar. Ama cumhurbaşkanının söylediği şey, Cumhuriyet tarihinde Atatürk ve silah arkadaşları tarafından yapıldı. Mandayı kabul etmektense ölmeyi tercih ettiler. Atatürk'ün Çanakkale'de askerlerine "Ben size savaşmayı değil, ölmeyi emrediyorum" demesi de boşuna değil. Zaten cumhurbaşkanının bu gerçeği görmesi güzel bir şey ama keşke bu yaklaşımın adresini, Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşlarını söyleyerek hakkını teslim etseydi.
Hocam, Fatih Altaylı'nın yorumu çok paylaşıldı. Şu an bir tane bile savaşacak kapasite yok. 5 yıl sonra olacak. Drone savaş kazandırmaz; terörle mücadelede yan destek gücü. Türk Hava Kuvvetleri, son 30 yılın en zayıf döneminde, AK Parti sonrası THK'ya bir tane savaş uçağı katılmadı. Türkiye, Yunanistan'dan geriye düştü demiş. Bu F-35 meselesi nedeniyle doğruluk payı var. Yani Türkiye, maalesef bu S-400 sevdası yüzünden F-35 programından dışlandı. Bu çok stratejik bir hataydı. NATO bünyesinde olmak, Türkiye'ye ciddi bir güç katıyordu. Ama Rusya ile kurdukları bu ilişki nedeniyle Türkiye'yi oradan dışladılar. F-16'ların restorasyonu bile yıllar süren bir tartışma konusu oldu.
Evet, önemli; 5. nesil savaş uçağımızı kendimiz yapacağız ama 2028'de teorik olarak envantere katılacak. Yani 2028 öncesinde Türkiye'nin bu sorununu bir şekilde çözmesi lazım. Aynı şekilde, NATO'daki Patriotlar, şunlar bunlar; S-400 sevdası nereden çıktı, anlamıyorum. Türkiye’yi bu konuda çok zora soktular. Ruslarla bu kadar niye yakınlaştılar, niye böyle bir şey yaptılar? Ben hâlâ anlamış değilim. Üstelik Ruslar da Suriye topraklarında 35 askerimizi uçaklarla bombalayarak şehit ettiler. Böyle bir darbe yedik Rusya'dan.
Fatih Altaylı'nın söylediği, filo savaş uçağı bakımından doğru ama dronelar konusunda biraz farklı düşünüyorum. Artık dronelar, insansız hava araçları, sadece terörle mücadelede yan unsur olarak kullanılmıyor; konvansiyonel savaşlarda da kullanılıyor. Mesela, İsrail İran'a saldırmadan önce casusları önce dronelarını yerleştirdiler ve o droneler İran'ın hava savunma sistemini felç ettiler. Bu nedenle de İsrail, ilk saldırı dalgasını çok başarılı bir şekilde tamamladı. Yani, onları hafife almamak lazım. Kaan, inşallah 5. nesil savaş uçağı olarak göklerdeki yerini alır. Biz de gururla seyrederiz, gururla destekleriz.
Hocam, daha önce S-400'lerle ilgili bir paylaşım vardı Etem Sancak'ın. Hatırlar mısınız bilmiyorum. Etem Sancak, Cumhurbaşkanı Er...
Hocam, daha önce S-400'lerle ilgili bir paylaşım vardı Etem Sancak'ın. Hatırlar mısınız bilmiyorum, ama Etem Sancak, "Cumhurbaşkanı Erdoğan S-400'lerden vazgeçerse, ilk karşısında beni bulur. Bu nasıl şiddetle karşı çıkarım," demişti. Acaba hala aynı düşüncede mi? Tayyip Erdoğan yarın S-400'lerden vazgeçtim, almıyorum, kapatıyorum derse, kendimi karşısında bulur mu? Şey, eski macu ya da o eski homister. Yani, Çin'de kullanıyor, biliyorsun, S-400’leri, S-300’leri oradan biraz böyle bir durum olmuş. Çin'in füze teknolojisidir, herhalde. Etem Sancak'ın. Çin. Hayır, nerede şimdi? Etem Sancak nerede? BMC nerede? Tank palet fabrikası? Niye elinden aldılar? Hayat böyle bir şey.
Hocam, buradan bambaşka bir konuya geçiyorum: Ekrem İmamoğlu davası. Bugün uzun süre sonra Ekrem İmamoğlu'nu ilk defa gördük. Evet, fotoğrafları ve videoları paylaşıldı, aslında yasak olmasına rağmen. Evet. Yani bana ilginç geldi, nasıl oluyor böyle şeyler? Bundan sonraki duruşmalara artık telefon falan sokmazlar, büyük ihtimalle. Gerçi milletvekillerini de arayamadıkları için herhalde milletvekilleri bu işi hallediyor gibi. Biraz kilo vermiş, benim gördüğüm kadarıyla. Onunla ilgili açıklama da yaptı. Aslında kilom aynı, sadece ceketlerimi değiştiremiyorum, dedi. He, aslında aynı kiloya geri gelmiş, anladım.
Yani bilmiyorum, yolsuzluk davası. Çok yolsuzluk davası takip ettim ben. Beyaz enerji davası vardı, vurgun davası vardı, vesaire. Çok yolsuzluk davası ama bu başka bir şey. Bunun siyasi bir dava olduğu ortada. Dolayısıyla burada içeriğine çok bakmamak lazım; ne konuşuluyor, ne ediliyor, vesaire. Burada Ekrem İmamoğlu bir cumhurbaşkanı adayı olarak acayip bir siyasi baskı görüyor. Yani hukuki bir tarafı yok bu yaşadıklarının. Bence en önemli şey, duruşmanın olduğu gün Özgür Özelle ile Ekrem İmamoğlu görüştüler biliyorsun. O görüşmede İmamoğlu, Kılıçdaroğlu ile görüşmesi hakkında da bilgi vermiş. Bence bu detay çok önemli bir detay.
İmamoğlu, Özele aktarmış. "Kemal Bey'e sormuş, efendim sizin kurultayla ilgili bir itirazınız var mı? Kurultaya şaibe bulaştı mı?" Bunu düşün...
Yolsuzluk davası, eee, çok yolsuzluk davası takip ettim ben. Bu, yani beyaz enerji davası vardı, vurgun davası vardı vesaire falan. Çok yolsuzluk davası ama bu başka bir şey. Bu, bunun siyasi bir dava olduğu ortada. Yani dolayısıyla burada içeriğine çok bakmamak lazım. Ne konuşuluyor, ne ediliyor vesaire. Burada Ekrem İmamoğlu, bir cumhurbaşkanı adayı olarak eee acayip bir siyasi baskı görüyor. Yani hukuki bir tarafı yok bu yaşadıklarının.
Bence orada en önemli şey, eee duruşmanın olduğu gün eee Özgür Özelle'le Ekrem İmamoğlu görüştüler, biliyorsun. Eee o görüşmede eee İmamoğlu, Kılıçdaroğlu ile görüşmesi hakkında da bilgi vermiş. Bence bu detay çok önemli bir detay. Eee demiş ki İmamoğlu özele aktarmış: "Kemal Bey'e sormuş. Efendim, sizin kurultayla ilgili bir itirazınız var mı? Kurultaya şaibe bulaştı mı? Bunu düşünüyor musunuz?" demiş. Kemal Kılıçdaroğlu da "Hayır, tertemiz bir eee kurultay oldu" demiş.
E şimdi Kemal Bey bunu çıkıp bence kamuoyuna da açıklamalı. Zaten eee Ankara'da Ağır Ceza Mahkemesi'ne gönderilen davadan bir şey çıkması beklenmiyor. Yani benim adliye kaynaklarından öğrendiğim kadarıyla da eee iddianame boş. İddianamede özellikle milletvekili olan eee şahıslara eee yöneltilecek bir suçlama dahi bulamamışlar. Dolayısıyla oradan bir şey çıkmayacak gibi. Yani MHP de zaten o meselede ısrar ediyor. Yani eee Sayın Bahçeli'nin eee CHP'ye açılan kurultay davasındaki tavrı devam ediyor. Yani yanlış buluyor MHP. Dolayısıyla oradan bir şey çıkmaz.
Ama eee Ekrem İmamoğlu'nun Kemal Kılıçdaroğlu'ndan böyle bir eee cümle alması bence önemli. Kemal Kılıçdaroğlu kurultayın tertemiz olduğunu çıkıp kamuoyuna da açıklamalı bence artık. Özgür Özer'in de yine açıklamaları oldu. Bilirkişi davası ile ilgili 8.000 tane bilir kişi var. Bunların içinde hep aynı adam tesadüfen çıkıyor. Olmayacak rapor yazıyor. Adamın adı Satılmış. Adamın ismini söylemek hakaret sayılıyor. O zaman babası niye ismini böyle koymuş dedi. Evet. Bence de babasına dava açsın, ismini değiştirsin. O işin kuralı öyle. Öyle değişiyor isimler. Ya da ismini seviyorsa niye itiraz ediyor? Niye dava konusu yapıyor yani?
Ya o da boş bir dava, ve gerçekten boş bir dava. Ben konuşmaya değer bulmuyorum o içerikleri. Diyeceksin ki koskoca cumhurbaşkanı adayını bu davalarla içeri atıyorlar falan ama işte siyaseten oluyor bunlar. Yani siyasi bedel ödüyorlar. Onlar da bedel ödemeden siyasette bir yere gelinemeyeceğini öğrenmiş olmaları lazım.
Hocam, CHP'nin Bayburt mitingi şaşırtıcıydı. Yani muhtemelen sağdan soldan toplanmıştır. Çünkü baktım ben yerel seçimde CHP orada 800 oy almış. Eee ve o meydanda 800'den fazla bir kalabalık vardı. 8.000'e yakın kişi oldu söyle. Evet. Evet. Yani muhtemelen çevreden çok gelen oldu. Eee ama yani şunu da gözlemliyoruz: İktidar partilerine bu kadar büyük destek veren bir şehirde bile...
Diyeceksin ki, koskoca cumhurbaşkanı adayını bu davalarla içeri atıyorlar falan ama işte, siyaseten oluyor bunlar. Yani siyasi bedel ödüyorlar. Onlar da bedel ödemeden siyasette bir yere gelinemeyeceğini öğrenmiş olmaları lazım.
Hocam, CHP'nin Bayburt mitingi şaşırtıcıydı. Yani muhtemelen sağdan soldan toplanmıştır. Çünkü baktım, ben yerel seçimde CHP orada 800 oy almış. Evet, ve o meydanda 800'den fazla bir kalabalık vardı. 8.000'e yakın kişi oldu söyle. Evet, evet. Yani muhtemelen çevreden çok gelen oldu.
Ama yani şunu da gözlemliyoruz; iktidar partilerine bu kadar büyük destek veren bir şehirde bile, ben şundan endişe ettim. Mesela Ekrem İmamoğlu seçim mitingi için Erzurum'a gittiğinde taşlanmıştı. Bayburt'ta başlarına böyle bir şey gelir mi diye bir endişem vardı mesela. Ama böyle bir şey olmadı. Çünkü Bayburt halkı da CHP'yi desteklemese bile, birilerinin kendi sorunlarını dile getiriyor olmasından bence mutlular.
Aynı Yozgat'taki gibi. O Bayburtlu teyzenin mevzuyu dile getiriş biçimini gördün. Yani tamam, Kelkitliyim buraya geldim. Bayburt İmamoğlu için buradayım. Haksızlığa, hukuksuzluğa uğradı. İmamoğlu'ndan korktukları için içeride tutuyorlar. Bunlar haksızlık. Bizi duysunlar. Halk halka arkasında İmamoğlu'nun. Sesimizi duysunlar. Adayımızı istiyoruz. Sandık istiyoruz. Seçim istiyoruz. Geçinemiyoruz. Biz emekliyiz, 15.000 L yetmiyor. Kendimizi unuttuk.
Gençler, siz münakasatla çocuklar öğretmenler atılamıyor. Onların haklarını gözetilsinler. Bu millet battı, ekonomi battı. Bu ülkeye Atatürk bunun için bize amanet etmedi. Bu ülkeye sahip olmamız lazım. Yeter, gitmelerini istiyoruz.
Bugün bak, burası Bayburt kalesiydi AK Parti'nin. Ben de AK Partiliydim ama hayır, elim kırılaydı bir daha. Hayır, herkes uyandı. Biz İslam'ı yaşamak istiyoruz. Böyle İslam'ı kullanmak değil, yaşamak istiyoruz. Hak, hukuk, adalet istiyoruz. Herkesin hakkı yeniyor. Bunu böyle kabul etmiyoruz. Biz halkız. İmamoğlu'nun arkasındayız. İmamoğlu'nu istiyoruz.
Bir suçu yok. Hem iftira, yalan. İftira yalan. Müslüman yalan söylemez, iftira atmaz. Ya bu kadar net ifade edilebilir. Üstüne tek kelime edemezsin. Yani bak, o gün ben Bayburt mitinginin olduğu gün Erzurum'dan Ankara'ya döndüm. Yani havaalanında oturuyorum. E, bayağı böyle Erzurumlu, işte oldukça muhafazakar bir kıyafeti olan bir teyze geldi yanıma.
E, beni tanıyormuş, ekran yani ekrandan izlediğini ve tanıdığını söyledi ve gerçekten profil AK Parti seçmeni profili hiç iyi gitmiyor dedi. Geçinemiyoruz dedi. Çocuklarımız işsiz dedi. Bu, ben ondan önce de mesela Kars'a gittim. Ardahan'da dolaştım. Oralarda bunu daha çok hissediyorsun, Ufuk.
O gün, Bayburt mitinginin olduğu gün Erzurum'dan Ankara'ya döndüm. Havaalanında oturuyorum. Epey muhafazakar bir kıyafeti olan bir teyze geldi yanıma. Beni tanıyormuş, ekrandan izlediğini söyledi ve gerçekten profil AK Parti seçmeni profili hiç iyi gitmiyor dedi. Geçinemiyoruz dedi. Çocuklarımız işsiz dedi. Ben ondan önce mesela Kars'a gittim, Ardahan'da dolaştım. Oralarda bunu daha çok hissediyorsun, Ufuk. Yani yoksulluğu, işsizliği, ekonomideki büyük çöküşü, Taşra'da, Anadolu'da daha çok hissediyorsun. Maalesef böyle bir gerçek var.
Hocam, nasıl hissedilmesin? Çarşamba pazarı yanıyor. Fiyatları gördünüz mü? Ya görmez olur muyuz? Bir kızın tanesi 10 lira. Her gün yaşıyoruz. Bak, bizim arkadaşlar bugün espri olsun diye savaştaki Rusya'da kiraz kaça satılıyor diye bakmışlar; 250 lira. Bizde 400 liradan aşağı bulamıyorsun. İşte tamam, don oldu, afet oldu, vesaire falan ama ya bu fiyatlar da çok astronomik, yani. Erzurum Havalimanı'nda istersen fişini vereyim sana. Bir tost bir kaç lira tutar, tahminde bulun.
Bir tost ve bir gazlı içecek muhtemelen 100 lira falan ama havaalanı dediniz, muhtemelen 500 liradır. 670 lira ödedim. Bir küçük bardak çay ne kadar Erzurum Havalimanı'nda? 50 lira. 100 lira çay. Evet, bir küçük bardak cam bardaklı çay 100 lira. Hava olduğu için zaten iki kat oluyordur. Tamam da yani, bir alt üstü bir tost kardeşim. Hani 3 havalimanı olsa diyeceksin ki, inşaat yaptılar. Erzurum Havalimanı yıllardır orada. Yani bir taşra havalimanı. Gerçekten Erzurum milletvekillerine de mesaj attım. O havaalanı Erzurum'a yakışmıyor. Kayak turizminin olduğu, tarihi yerleri bol, turizm destinasyonu haline gelebilecek bir şehir, o havaalanını hak etmiyor bence.
Devlet Hava Meydanları işletmesi mi işletiyor hocam? Galiba öyle, yani yeni yapılan bir havaalanı değil çünkü durum bu. 1300 liraya 1 kilo kuru kayısı. 1300 lira ne demek, biliyor musun? Ekmek 18 lira. Çay da zamlı işte. Çay da 100 lira havaalanında. Kirazın tanesi 10 lira. Kiraz mevsimindeyiz yani. Hani bu erik oluyor ya, bu ilk çıktığında çok pahalıya satılıyor falan. Öyle de değil yani. Şu anda kiraz mevsimi.
Ne olacak peki? Demin diyordun ya, hani savaş nasıl etkileyecek? Benzin 50 liraya geçti, değil mi? Evet. Yani korkunç rakamlar bunlar. Bu arada görmüşsünüzdür, son belki dakikada ÖTV ile de ilgili bir düzenleme söz konusu. Elektrikli araçları özellikle etkileyecek.
Yani, 1300 liraya 1 kilo kuru kayısı. 1300 lira ne demek biliyor musun? Ekmek 18 lira. Çay da zamlı. Çay da 100 lira, havaalanında. Kirazın tanesi 10 lira. Kiraz mevsimindeyiz. Hani, bu erik oluyor ya, ilk çıktığında çok pahalıya satılıyor falan. Öyle de değil. Şu anda kiraz mevsimi.
Ne olacak peki? Demin diyordun ya, hani savaş nasıl etkileyecek? Benzin 50 liraya geçti, değil mi? Evet. Yani, korkunç rakamlar bunlar. Bu arada, görmüşsünüzdür, son belki dakikada ÖTV ile ilgili bir düzenleme söz konusu. Elektrikli araçları özellikle etkileyeceği söyleniyor. ÖTV'nin %80'e çıkacağı konuşuluyor. Evet, yaparım. Çünkü artık şey yok biliyor musun? Mehmet Şimşek de hem beceriksizdi, şimdi bir de çaresiz. Yani, para toplamaktan başka hiçbir çaresi yok.
888 milyar lira trafik cezası toplanmış insanlarda. Düşünebiliyor musun? 5 ayda. Yani bu böyle devam etse, muhtemelen 2,5 milyar, 2,5 trilyona falan çıkacak. Türkiye bütçesinin normalde hedefleri 55 milyar liraydı. Şimdi neredeyse 2 trilyona falan çıkacak. Yani, bütçemizin altıda biri trafik cezalarından gelmiş olacak.
Dün bir taksiye bindim. Taksici dedi ki, "Abi emniyet kemerini takar mısın?" Olur dedim. Takıyorum zaten ben. Hani bindiğimde direkt takıyorum. E dedi ki, "Ya durmuşlar orada, pusuya yatmışlar." Meşrutiyet Caddesi ile Atatürk Bulvarının köşesinde, emniyet kemer taktın takmadın diye ceza kesiyorlar. Yani, bir günde 500 lira hasılat yaptım diyor. 1000 lira emniyet kemeri takmadığım gerekçesiyle ceza yedim diyor. Düşünsene, 10 km hızla giden Kızılay trafiği gün ortası. Hani öyle hızlı gitsen, havaalanı yolu olsa, otoban olsa falan, taksi şoförü herhalde darlanmış, çıkarmış kemerini.
1.000 lira. Diyor ki, "Bütün gün çalıştım. 500 lira hasılat yapmıştım zaten. Onun iki katında cezaya ödedim." Böyle bir şey var memlekette. Hocam, ben daha önce hiç eşi benzeri olmayan bir yerde şey gördüm, çevirme gördüm. Nerede? Bir sitenin çıkış kapısında, şaka yapmıyorum. Konutkent'te, Konut 2'nin içinde. Alkol kontrolü ama sitenin içinde. Bakın, sitenin çıkış kapısında. Sitenin iç alkollü yerler mi var? Yok. Enteresan yani.
Ya işte, halbuki mesela trafik polisinin görevi trafiği düzenlemektir, değil mi? Evet. Şimdi, onlar ceza yazacağız diye trafiğin artmasına neden oluyorlar. Olur olmaz yerlerde arabaları durdurdukları için şehir trafiği acayip bir şeye dönüşmüş vaziyette. Hocam CNBC'de de Ali Ağoğlu konuktu. Şöyle bir açı...
Hocam, ben daha önce hiç eşi benzeri olmayan bir yerde çevirme gördüm. Nerede? Bir sitenin çıkış kapısında. Şaka yapmıyorum. Konutkent'te, Konut 2'nin içinde, trafik polisi ne yapıyor? Emniyet kemeri falan. Yok. Hayır. Alkol kontrolü ama sitenin içinde, bakın, sitenin çıkış kapısında. Sitenin içindeki alkollü yerler mi var? Yok.
Enteresan yani. Halbuki mesela trafik polisinin görevi trafiği düzenlemektir, değil mi? Şimdi onlar ceza yazacağız diye, trafiğin artmasına neden oluyorlar. Olur olmaz yerlerde arabaları durdurdukları için şehir trafiği acayip bir şeye dönüşmüş vaziyette.
Hocam, CNBC'de de Ali Ağoğlu konuktu. Şöyle bir açıklama yaptı: "İsrail borsasına ve para birimine hiç baktınız mı? İsrail borsası artıyor. Yani savaşta olan bir ülkenin borsası artıyor. Biz savaşta değilken geçtiğimiz hafta en fazla düşen borsa Türkiye borsasıydı." Neden? Çünkü bizim borsa borsa olmaktan çıkmış vaziyette. Bizim borsa, iktidarla bağlantılı birilerinin vurgun yaptığı, keriz silkelediği bir yere dönüşmüş durumda.
Bizim borsa, uluslararası sermaye piyasası ortamları gibi değil ki. İktidarın gücünü orada da kullanıyorlar, birileri zengin oluyorlar vesaire. Normal, normal bir şey bence. Bizim borsa değil ya. Ben borsa demekte zorlanıyorum. Bilmiyorum, onun nedeniyle de hiç kapısından geçmedim, biliyor musun? Yani bugüne kadar tek bir işlem yapmadım borsada.
Hocam, hafta sonu Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın ayakkabısı da çok konuşuldu. Evet. Yalnız benim kanaatimce çok yanlış bir yerden konuşuldu. Yani herkes çok pahalı bir marka olduğu, işte timsah derisi olduğu, fiyatının 5.500 euro olduğu falan o tür şeyler üzerinden konuştu. Onlarda çıktı, yerli üretim olduğunu ve fiyatının işte 3.000 lira mı ne öyle bir şey olduğunu açıkladılar ama bence başka bir yerden konuşmak lazım. Gerçekten çok zevksiz.
Ben bak, başıma silah da olsa o ayakkabıyı giymem ya. Bütün samimiyetimle söylüyorum. Yani Cumhurbaşkanı'nın o günkü kıyafeti de çok kötüydü. Eskiden Cumhurbaşkanı çok şık giyinirdi. Bence biraz stilistlerini, modacılarını değiştirsinler. Ben mesela o ceketi de o renkten pek hoşlanmadım. Yani bak, biz televizyona çıkmaya başladığımızda ilk aldığımız tavsiyelerden biri neydi biliyor musun? Bana söylemiştiniz ilk gün. "Sakın ekranda kahverengi giyme." Kahverengi ve tonları, karşındakinin algısını olumsuz etkiliyor. Neyse, diyorum ya, hani ben onu fiyattan tartışmazdım. Yani gerçekten çok kötü. Bir burnu başka bir renk, arkası başka bir renk. Hele o timsah desenleri falan.
Bilmiyorum ya. Bundan sonraki kreasyon için bir öngörünüz var mı? Bu dış sesi olarak koyabilirdi...
Ben mesela o ceketi de o renk ne öyle? Yani, bak, biz televizyona çıkmaya başladığımızda, ilk aldığımız tavsiyelerden biri neydi, biliyor musun? Bana söylemiştiniz ilk gün: "Sakın ekranda kahverengi giyme. Kahverengi ve tonları. Kahverengi, seninle ilgili karşındakinin algısını olumsuz etkiliyor." Neyse, yani diyorum ya, hani ben onu fiyattan tartışmazdım. Yani, gerçekten çok kötü. Bir burnu başka bir renk, arkası başka bir renk. Hele o timsah desenleri falan. Bilmiyorum ya.
Bundan sonraki kreasyon için bir öngörünüz var mı? Bu dış sesi olarak koyabilirdi aslında. Bizi mi duydular, ne yaptılar? Sanmıyorum yani. Ama iyiydi, bayağı tam yerine denk geldi yani. Evet. Bu arada izleyicilerimiz duymamıştır muhtemelen. Çünkü ses, gürültü, engelleme olduğu için, tam ben soru sorduğumda dışarıdan çok ciddi bir kahkaha sesi geldi. Evet, soru dikkatim dağıldı. Sorunu unuttum vallahi. Evet, bundan sonraki kreasyon için bir öngörünüz var mı diye sormuştum.
Ama bir şey söyleyeyim mi? Gerçekten bu ekose ısrarı mesela benim hoşuma gitmiyor. Yani ben, hani başıma silah atlayasan ne bir ekos ceket giyerim öyle, ne o ayakkabı giymem. Bir de bu bizimkilerin pahalı ayakkabılarının taklitlerini giymeleri o kadar zor durumda bırakıyor ki kendilerini. Ve hatırlar mısın, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün eşi bir ayakkabı giymişti, böyle kırmızı taban. Evet, çok kötü olmuştu.
Şimdi öyle zor bir şey ki, "orijinalini aldın" desen, bu kadar parayı bu ayakkabıya nasıl verdin diyecekler. "Bu fake, işte Mertel'de üretilmiş" desen, koskoca Cumhurbaşkanı'nın eşi fake giyiniyor falan diyecekler. Böyle bir şey yani. Zor işler.
Biz outdoor'cuyuz, Ufuk. Evet. Ya bizim biraz dağcılıktan da kaynaklı olarak kıyafet tercihlerimiz outdoor. Yani, hocam, Bayburt kısmına bir ekleme daha yapmak istiyorum. Bayburt'ta Özgür Özel'in çocuklarla paylaşmış olduğu fotoğraf. O fotoğrafı görmüşsünüzdür. Çok pozitif, çok olumlu bir fotoğraftı. Yürekte ısı, hepsi ıslanmış çocuklar. Gördünüz mü bilmiyorum. Özgür Özel'in fotoğrafları da çok güzeldi. Bizim Selahattin Sönmez çekmişti, nefeste yayınlandı.
Yağmur altında. Yani çok bir şey söyleyeceğim: Özgür Özel gerçekten olağanüstü günler yaşıyor. Bir taraftan Ekrem İmamoğlu'nun tutuklanması, bir taraftan belediyelerin silkelenmesi, bir taraftan bak mesela iktidarın İstanbul Büyükşehir Belediyesi'ni silkeleme girişimleri, bu işte SGK primleri, şunlar bunlar falan, çok büyük miktarda bütçesini elinden almış belediyenin. Belediyenin, işte, atıyorum 500'e yakın kreş yapabileceği parayı iktidar bir şekilde...
Yani hocam, Bayburt kısmına bir ekleme daha yapmak istiyorum. Bayburt'ta Özgür Özel'in çocuklarla paylaşmış olduğu bir fotoğraf var. O fotoğrafı görmüşsünüzdür, çok pozitif, çok olumlu bir fotoğraftı. Yürekte ısı, hepsi ıslanmış çocuklarıyla. Gördünüz mü bilmiyorum. Özgür Özel'in fotoğrafları da çok güzeldi; bizim Selahattin Sönmez çekmişti. Nefes'te yayınlandı. Yağmur altında.
Yani çok büyük bir şey söyleyeceğim. Özgür Özel gerçekten olağanüstü günler yaşıyor. Bir taraftan Ekrem İmamoğlu'nun tutuklanması, bir taraftan belediyelerin silkelenmesi, bir taraftan da iktidarın İstanbul Büyükşehir Belediyesi'ni silkeleme girişimleri. Bu işte SGK primleri, şunlar bunlar falan, çok büyük miktarda bütçesini elinden almış belediyenin. Belediyenin, işte atıyorum, 500'e yakın kreş yapabileceği parayı iktidar bir şekilde kesmiş. Yani bunlarla uğraşıyor Özgür Özel.
Bir tarafta can yoldaşını kaybetmiş olan Ferdi Zeyrek'yı toprağa vermiş. Ama bir tarafta da işte mitinglerden ödün vermiyor. Bayburt'a gidiyor, oraya gidiyor, buraya gidiyor falan. Çok sayıda güçlü bir profil çiziyor bu aralar. Yani o çocuklarla görüntüsü de bence sahiciliğiyle göz dolduran bir şey.
Hocam, buradan Manisa'ya geçiyorum. Merhum başkan Ferdi Derya'nın yerine başkan seçimi gerçekleşti. Besim Dutlulu oldu. Evet. Ve diğer partilerin hiçbiri aday göstermedi. Ne güzel, değil mi? Ne kadar özlemişiz bu tür şeyleri. Evet. Yani Ferdi Zeyrek arkasında böyle bir birlik beraberlik manzarası bıraktı. Nur içinde yatsın. Ne kadar güzel bir örnek. Bunu Gazi Osman Paşa'da örnek alması lazım. Ya, biz niye bunu yapamadık diye kendilerine bir sormaları lazım. O acemi acemi başkan vekili kendini bir şey zannediyor. Böyle göreceksin; bir de seçilmiş gibi dolaşıyor ortalıkta. "Ben yeni belediye başkanı seçildim" falan. Üzücü şeyler.
Bak işte Manisa, görüyorsun, 87 oyun 85'ini alarak seçilmiş. Bravo Manisalılar! Hocam, Besim Dutlulu da şöyle bir paylaşım yaptı: "Herhangi bir tebrik ziyareti, çiçekler, şeyler, bunların hiçbirine gerek yok. Çünkü inanın tebrik edilecek, kutlanacak hiçbir şey yok. Keşke Ferdi Başkan yaşıyor olsaydı da biz Akhisar'da devam ediyor olsaydık."
Yani bu kadar kibar, bu kadar kaliteli bir insan çok zor gelir. Bizim dediğim gibi, onu sevilse gelme şansımız yok. Elimizden gelen en iyisini yapmaya çalışacağız. Evet. Olması için çaba göstersin. Yani biraz Ferdi Bey gibi olmak için iki kat, üç kat çalışsın. Gazi Osmanpaşa Belediyesi'ndeki web sayfasındaki değişimi de gördünüz mü hocam?
Gördüm işte, demin onu kastettim. Adam normalde hukuken başkan vekili; yani belediye başkanı cezaevinden çıkarsa görevine dönerse, ona "Hadi güle güle" diyecekler. Ama o, böyle seçimle kazanmış da başkan olmuş gibi davranıyor. Belediye başkanı kendini öyle takdim ediyor.
Keşke Ferdi Başkan yaşıyor olsaydı da biz Akhisar'da devam ediyor olsaydık. Yani bu kadar kibar, bu kadar kaliteli bir insan çok zor gelir. Bizim, dediğim gibi, onu sevse gelme şansımız yok. Elimizden gelen en iyisini yapmaya çalışacağız. Evet. Olması için çaba göstersin. Yani biraz, biraz Ferdi Bey gibi olmak için iki kat çalışsın, üç kat çalışsın.
Gazi Osmanpaşa Belediyesi'ndeki web sayfasındaki değişimi de gördünüz mü, hocam? Gördüm işte. Demin onu kastettim. Adam normalde hukuken başkan vekili, yani belediye başkanı cezaevinden çıkarsa görevine dönerse ona "hadi güle güle" diyecekler. Ama o, böyle seçimle kazanmış da başkan olmuş gibi davranıyor. Belediye başkanı kendini öyle takdim ediyor. Eee, biraz şey bir arkadaş herhalde yani; bulunduğu yeri anlamakta, idrak etmekte zorlanan biri. Şey var biliyor musun? İdrak yolları sorunları var. Duymuştum.
Evet. İdrak yolları enfeksiyonu var yani. Hocam, ekonomiyi geçmiştim ama yine ekonomiyle ilgili ufak bir detay daha soracağım. Hakan Kara’nın paylaşımları oldu. Sanayi üretimi yerinde sayarken, tüketimi parakende satış artmaya devam ediyor, dedi. Bir tablo paylaştı. Eee, korkunç bir şey o ama bence yerinde falan saymıyor. Sanayi üretimi geriliyor, bence. Eee, istatistikler eee, bizi yanıltıyor olabilir. Yani şöyle, aslında paylaşmış olduğu tabloda da gerilemiş. Yani bir önceki aya göre gerilemiş görünüyor.
Evet. Belki ortalaması bir yıllık ortalamayı aldığında yerinde sayıyor gibi. Evet. Ama şu anda gerçekten sanayiciler zor durumda. Türkiye’de üretim düşüyor. Üretim düştüğü için istihdam da düşüyor. Çok ciddi sıkıntılar var üretimde, sanayide. Yani yerinde saysa keşke.
Yine, yine çok önemli bir tablo daha paylaştı. O da şu: Ödemeler dengesi verilerine göre, Nisan ayında tarihin en sert rezerv kaybını yaşadığımızı göstermiş. Neden? Neden yaşamışız? Gökten şey mi olmuş? O kayıp zembille mi gelmiş? Ekrem İmamoğlu’nu tutukladıkları için başımıza gelen şeyler.
Hocam, toplu sözleşmelerle de ilgili tepkiler var. Evet. Bu konuda sizin bir sanırım deneyiniz oldu. Ya bu şöyle eee, nereye gitsem özellikle kamu çalışanları bu meseleyi konuşuyor ve herkes aynı şeyi söylüyor: "%16 dalga mı geçiyorlar?" Ya, düşünsene yani bu kadar zam oluyor benzin, bu kadar zam, işte eee, telekom bu kadar zam, elektriğe zam, bilmem şuna zam, buna zam. Oralarda almış başını gitmiş bütün zamlar. Geliyorsun, eee, memurların zammını %16’da tutuyorsun. E, bu insanlar ne yiyip ne içecekler yani?
Eee, gerçekten hani sendikaların eee, bu işe el koyması lazım. Yani asgari ücrete ara zam yapılması mesela gündemimizde yok, diyor AK Partililer. Ya 22.400 lirayla bu yılın sonuna kadar yaşayabilir misin? Yani, düşünsene 22.400 lira alıyorsun he...
Hocam, toplu sözleşmelerle ilgili de tepkiler var. Evet, bu konuda sizin bir deneyiminiz olduğunu sanıyorum. Bu şöyle, nereye gitsem özellikle kamu çalışanları bu meseleyi konuşuyor ve herkes aynı şeyi söylüyor. "%16, dalga mı geçiyorlar?" Düşünsene, bu kadar zam oluyor benzine, bu kadar zam Telekom'a, elektriğe zam, bilmem şuna zam, buna zam. Oralarda almış başını gitmiş bütün zamlar. Geliyorsun, memurların zammını %16'da tutuyorsun. Bu insanlar ne yiyip ne içecekler? Gerçekten, hani sendikaların bu işe el koyması lazım. Yani asgari ücrete ara zam yapılması mesela gündemimizde yok, diyor AK Partililer. 22.400 lira ile bu yılın sonuna kadar yaşayabilir misin? Yani düşün, 22.400 lira alıyorsun her ay, nasıl geçineceksin? Zor işler. Onun için toplu sözleşme süreçleri biraz kıran kırana geçecek gibi görünüyor.
Hocam, son 3 günde tatil bölgeleri ile ilgili çok paylaşımlar gelmeye başladı. Marmaris'in boş olması, Bodrum'daki turistlerin gelmemiş olması. Sanırım bu savaş durumunu ekstra etkileyecek. Geçen bir turizmciyle konuştum, "Bu sene zor geçecek," dedi. Yani rezervasyonlardan anladığımız kadarıyla bu sene zor geçecek. Türkiye'nin en önemli gelir kaynaklarından bir tanesi bu. Ekonomiyi nasıl etkiler? İşte bunlar hep, içeriden topladığın vergiler dışında gelen her şey bizi rahatlatan paralar. Yani ihracat yaptığında, ihracat gelirleri rahatlatır, turizm gelirleri rahatlatır. Fon bulup yatırım için getirdiğinde o gelirler rahatlatır. Ama bunlar olmazsa, bize daha çok yüklenecek Mehmet Şimşek. Boğazımızı daha fazla sıkacak. Kanalımızın sembolü acaba limon gibi sıkılan vatandaş mı olsa? Ben bir çalışma yaptırayım, siz de yaptırın. Bu sefer kimin hangi çalışmayı yaptığını yazmayalım ama. Tamam. Çünkü pozitif ayrımcılık yapıyor sanırım.
Evet, doğru. Ben de o hissiyata kapıldım. Ufuk, sen sakın yanlış anlama, yani üstüne alınma. Hocam, son sorum; bugün Ümit Özdağ'ın duruşması var. Evet, 17 Haziran günü. Bu konuda bence büyük bir haksızlık söz konusu. Ciddi bir hukuksuzluk var. Bir an önce özgürlüğüne kavuşması lazım. Zulmetmemek lazım, zulme çevirmemek lazım. Ümit Özdağ'ın dosyasını baştan sona okudum. Bu kadar zaman içeride kalması, ben yarın mesela tahliye bekliyordum. Ufuk, son bir kez daha erteleyip Eylül'de bırakacaklar gibi konuşmalar da duydum ama inşallah bugün, 17'sindeki duruşmada serbest kalır. Hocam, 17 Haziran 2025 günü değerlendiriniz için teşekkür ederim.
Ben teşekkür ederim. Hastane odasında şeye bakıyorum, abone sayısına bakıyorum. Hani biz video hazırlayamadık. İzleyicilerimiz kusura bakmasın. Ama bu...
Ufuk, sen sakın yanlış anlama, yani üstüne alınma. Hocam, son sorum: Bugün Ümit Özdağ'ın duruşması var. Evet, 17 Haziran günü. Ümit Özdağ'a bence büyük bir haksızlık söz konusu. Ciddi bir hukuksuzluk var. Bir an önce özgürlüğüne kavuşması lazım. Zulmetmemek lazım; zulme çevirmemek lazım.
Ümit Özdağ'ın dosyasını baştan sona okudum. Bu kadar zaman içerideyken, ben yarın mesela tahliye bekliyordum. Son bir kez daha erteleyip Eylül'de bırakacaklar falan gibi konuşmalar da duydum ama inşallah bugün, 17'sindeki duruşmada serbest kalır.
Hocam, 17 Haziran 2025 Salı günü için değerlendiriniz. Teşekkür ederim. Ben teşekkür ederim. Hastane odasında abone sayısına bakıyorum. Hani biz video hazırlayamadık, izleyicilerimiz kusura bakmasın. Ama belki hani abone sayımız artar falan diye bakıyorum; biraz bu hafta 170.000'i geçer miyiz? 169.250 olduk hocam. Bence geçmek üzereyiz.
Evet, bu hafta sonuna kadar 170.000'i geçeriz. Bence de bu videodan sonra muhtemelen geçeceğimizi düşünüyorum. Bilgece sohbetler bölümümüzde de yorumlar gelmeye devam ediyor.
Söylediğimiz gibi, iki kişiye sürpriz yaptın mı? Henüz yapmadık. Daha seçmedik. He, Bilgi hocamla beraber siz seçeceksiniz. Ben değil, ikiniz seçeceksiniz.
Peki ama daha izlenmeye devam ediyor. Bir dahaki yayında bunu söylemiş olacağım. Oradaki yorumlara bakıp, o yorumların içerisindeki en önemli kısımları çıkartan iki takipçiyi, yani videonun en önemli kısmı sizce hangisiydi diye soruyorsun orada.
Evet, Bilgi hocam zaten en önemli kısmı çıkartmıştı. Onun için en önemli olan kısım... Hım, onu yakalayan kişiye sürpriz yapacağız. Anladım.
Haydi bakalım. İyi günler diliyoruz. Lütfen abone olmayı unutmayın. Bildirimlerinizi de açın. Bu yaz sık sık görüşeceğiz. Yarın görüşmek üzere. Görüşürüz.
[Müzik]
[Müzik]