Nevşin Mengü · 2 Mayıs 2025

Son Dönemin En Karanlık Cinayeti. Cemil Önal’ı Kim Öldürdü?

  • 0:00 Merhabalar. Dün akşam Türkiye açısından çok çarpıcı bir cinayet işlendi. Zaten bir süredir konuşulan bir konuydu. Gazeteci arkadaşımız Ayşemden Akın'ın yaptığı röportaj üzerine, Halil Falyalı meselesine Sedat Peker kasetleri zamanından aşinayız. Kumaranların patronu, mafya yani, bir adam.

    Fakat Halil Falyalı ile ilgili iddialar şuydu: Yani adam öyle bir suç baronu ki, kumarhane işletiyor. Yasa dışı bahis parası, kara para aklama... Bunlar bir şebeke. Bu işlerin içinde her türlü yol var. Hep de Kıbrıs'ta oluyor böyle şeyler. Niye Kıbrıs'ta oluyor? Aslında Kıbrıs'ta da şundan şikayet ediliyor. Şimdi kimsenin tanımadığı bir ülke ya Kıbrıs. Dolayısıyla uluslararası toplumdan dışlanmış; suç ağlarının içe geçtiği, suç üzerinden geçinmenin bir vakayı adiyeden hale geldiği bir durum Kıbrıs.

    Ve hatta son dönemde şu da tartışılıyor: Acaba mevcut Türkiye'deki hükümet, Kıbrıs'ın tanınmasını, uluslararası toplumla kaynaşmasını bundan mı istemiyor? Çünkü şu anda Kıbrıs, bir arka bahçe niteliğinde. Bütün pislikler orada dönüyor. Çıkanlara bakın, Kıbrıs'tan. Halil Falyalı öldürüldü biliyorsunuz; karanlık bir cinayet. Çeşitli iddialar var. İddia şu, iddia bu... Halil Falyalı'nın elinde bazı kasetler var. Kimi bürokratlar, kimi siyasiler... Bunlar Halil Falyalı'nın kumarhanelerine gitmişler, Halil Falyalı'nın otellerine gitmişler ve Halil Falyalı da bunların çeşitli videolarını çekmiş. Artık özel hayat, falan... neyse, işin içinde ne var onu da tam bilmiyoruz.

    Halil Falyalı öldürüldükten sonra, muhasebecisi ve sağ kolu denilen Cemil Önal firardaydı. Türkiye, Cemil Önal’ı istiyor; Halil Falyalı cinayetinden sorumlu olduğunu düşünüyor. Halil Falyalı da Hollanda'ya kaçmıştı ve orada tutuklandı. Niye tutuklandı? Bu kara para işinden dolayı. Sonra anlaşılan kefaletle serbest bırakıldı. Fakat Cemil Önal diyordu ki, ben burada... iddiası oydu. Artık ne kadar doğru, ne kadar yanlış, ben hep bunlara bir mesafeyle yaklaşıyorum. Bu tip adamların dediklerine, Sedat Peker gibi. Bunlar kirli adamlar; her türlü pis işe bulaşmış insanlar. Bunlar yalan da söyler, insanları manipüle de eder. Artık anlattıklarının nesi doğru, nesi yanlış bunu bilemeyiz.

    Fakat adamın dediği şuydu: "Ben bütün gizli servislere bilgi verdim, elimizdeki kasetlerle ilgili. O yüzden de beni bu gizli servisler koruyor." diye röportajlar verdi, çıktıktan sonra. Şimdi en son Ayşemden Akın'a verdiği röportajda, "Beni hem Coruyor hem de Hollanda gizli servisi koruyor," demişti.

    Fakat işin acayip tarafı, o görüntüleri de verelim mi, Ufuk? Sessiz bir şekilde Hollanda'da kaldığı otelde kafasına, yani son gelen bilgi o şekilde... böyle yer içerken kendisine iki el ateş ediliyor, anladığım kadarıyla ve öldürülüyor. Yanında da böyle bir koruyucu, gizli servisten birisi yok herhalde. Yanında bir tane deniyor, eski FETÖ savcısı...

  • 2:39 orum. Bu tip adamların dediklerine, Sedat Peker gibi. Bunlar kirli adamlar. Her türlü pis işe bulaşmışlar. Yalan da söylerler, insanları manipüle de ederler. Anlattıklarının nesi doğru, nesi yanlış, bunu bilemeyiz. Fakat adamın dediği şuydu: "Ben bütün gizli servislere bilgi verdim. Elimizdeki kasetlerle ilgili. O yüzden de beni bu gizli servisler koruyor." Böyle bir röportaj verdi çıktıktan sonra.

    En son Ayşem'den Akın'a verdiği röportajda, hem Coru hem de Hollanda gizli servisi tarafından korunduğunu belirtmişti. Fakat işin acayip tarafı, o görüntüleri de verelim mi? Ufuk, sessiz bir şekilde Hollanda'da kaldığı otelde kafasına, yani son gelen bilgiye göre, iki el ateş ediliyor ve anladığım kadarıyla öldürülüyor. Yanında koruyan gizli servisten birisi yok herhalde.

    Yanında eski FETÖ savcısı itirafçı Bayram Bozkurt var deniliyor. Ona hiçbir şey olmamış; suikasti yapmaya gelen kişi de çok enteresan. 1.80 boylarında, Hollanda polisinin verdiği eşkal, normalden iri yapılı, sakallı, siyah kıyafetli bir erkek. Bu arada, Cemil Önal'ın yaşadığı yerin belediye başkanı da Türk bir kadın. Alakalı mı, alakasız mı, bilmiyorum. Fakat böyle birisi yüzü açık bir şekilde geliyor, vuruyor ve öldürüyor.

    Aslında burada bir mesaj var. Çünkü en son Cemil Önal, muhtemelen hem iade edilmemek için Türkiye'ye hem de öldürülmemek için bazı şeyleri söylemişti. Artık ne kadarı doğru, ne kadarı yanlış, bilemeyiz. Bu tip adamların söylediklerine şüpheyle yaklaşmak taraftarıyım.

    Hatırlarsanız, Türkiye muhalefeti Sedat Peker'e öyle bir bel bağlamıştı ki, gelecek bir video yayınlayacak, dünyayı değiştirecekti falan. O işler öyle olmuyor. Bunlar çok pis işlere girmiş, hesaplar içerisindeki adamlar bir şey diyor ama dediğinin nesi doğru, nesi yalan, bilemezsin.

    Velhasıl kelam, bu da olay yeri. Olay yerinde yapılan incelemelere göre, muhtemelen iade edilmemek, öldürülmemek için "Belki benim elimde böyle kasetler var," dedi. Herhalde bir tür korunmak istedi. Artık çok komplike teoriler var. Kimileri diyor ki, "Trump Erdoğan'la arası iyi olduğu için bunu verdi," Türkiye'de gizli servis vurdu diyorlar. Bilemem. Mafya da vurmuş olabilir.

    Kim bilir, çünkü bunlar kara para işinde adamlar. Yani, siyasete girmiş figürlere de bulaşmışlar, ondan bilmem ne olmuş falan. Kara para içerisinde, adamın Allah bilir, hangi mafyayla Avrupa'da nasıl bir ilişkisi var, bilemezsin. Hani ben biraz daha bu tip şeylere gerçekçi yaklaşma taraftarıyım. Fakat vuranlar da açık açık, yüzlerini saklamadan, vuran kişinin, "Kardeş, bak biz adamı gündüz gözüyle böyle lak diye indiririz. Hiçbir şeyden de korkmayız, çekinmeyiz," demek istiyorlar herhalde.

  • 4:53 Şey diyor ama dediğin nesi doğru nesi yalan, bilemezsin. Velasıl kelam, bu da işte olay yeri. Olay yerinde yapılan incelemeler. Eee, şimdi muhtemelen, iade edilmemek, öldürülmemek için belki benim elimde öyle kasetler var falan dedi. Herhalde bir tür korunmak istedi. Artık çok komplo teorisi var. Kimileri diyor ki, Trump Erdoğan'la arası iyi olduğu için bunu verdi. Türkiye'de gizli servis vurdu diyorlar. Bilemem, mafya da vurmuş olabilir. Kim bilir çünkü bunlar kara para işinde adamlar.

    Yani bunlar, hani böyle çok siyasi figürlerde, siyasete girmiş de ondan bilmem ne olmuş falan, kara para içinde adamın Allah bilir hangi mafyayla Avrupa'da bilmem nerede nasıl bir ilişkisi var, bilemezsin. Hani ben biraz daha bu tip şeylere gerçekçi yaklaşma taraftarıyım. Fakat vuranlar da açık açık, hiç yüzünü saklamaması, maklamaması, vuran kişinin. Kardeş, bak biz adamı gelir gündüz gözü böyle lak diye indiririz. Hiçbir şeyden de korkmayız, çekinmeyiz demek istiyorlar herhalde.

    Baştan aşağı karanlık bir olay ama hakikaten böyle bir Kıbrıs ve bir karanlıklar merkezi. Şimdi hatırlayın, en son işte Türk devletleri topluluğu, eee Binali Yıldırım da bunun aksakalları komisyonunda, bunlar Avrupa Birliği ile bir anlaşma imzaladılar ve bunun karşısında Güney Kıbrıs'ı tanıdılar. Hani Kuzey Kıbrıs'ın esamisi okunmuyor. Niye öyle? Bunu Hakan Fidan bu aile için mesele değil, biz bunu tartışmayız dedi mesela kameraların önünde.

    Daha sonra bu Numan Kurtulmuş, Meclis Başkanı, bu tabii çok yanlıştır, olamaz. Biz bu Türk devletlerine de rahatsızlığımızı ilettik gibi bir açıklaması oldu. Çünkü Hakan Fidan'ın açıklamasına da çok tepki geldi. Yani Türkiye bu bir milli mesele değil mi? Türkiye neden Kıbrıs Adası'na müdahale etti? Orada bir soykırım hazırlığı vardı. Şimdi bu son durumda yine en fazla mağdur olan Kıbrıslı Türkler, bu nasıl iş olacak diye kamuoyunun vicdanında bir rahatsızlık var.

    Eee fakat hakikaten de yani işte orası böyle, oldukça kimse tanımıyor, etmiyor. Türkiye'de arka bahçe, bütün suçlular orada, kara para işi oradan dönüyor falan, bir acayip bir hal almış durumda. Yani şu cinayet bile başlı başına bir bilinmezlikler. Allah bilir, nasıl bir pislikler, nedir, ne oluyor falan. Yani bunları bilmek hakikaten çok şey.

    Bir başka acayip olay tabii Konya'da, arkadaşlar biliyorsunuz şimdi CHP artarda mitingler yapıyor. Niye yapıyor bu mitingleri? Hem Ekrem İmamoğlu’nun neden içeride olduğunu hatırlatmak için. Şurada özellikle altını çizmek lazım. Yani mesela iktidar, hani yakın medya bir videoları falan çok konuşuyoruz. Bir de işte ne bileyim, bir takım iddiaları konuşmak bile artık bu noktadan sonra bana zor geliyor, biliyor musunuz? Çünkü kardeşim, konu gerçekten yolsuzluk mu?

    Ya konu yolsuzluk değil ki. Konu siyaset, yani. Siyasi şu denmişti hatırlayacak olursanız, AK Parti bu sadece İstanbul Belediyesi ile alakalı değil. AK Parti yolsuzlukların üstüne gitmeye karar verdi. AK Parti ile Elazığ Belediye Başkanı da bakın, göreceksiniz hakkında soruşturma açıldı.

  • 6:58 tılığa incelenmesi için başvuru dilekçesi verdiklerini ve bilirkişi raporunun da alındığını belirtiyor. Herhangi bir kamu zararı ve suç unsuru oluşmadığına dair rapor yazıldıktan sonra takipsizlik kararının savcılık tarafından verildiği belirtiliyor.

    Bu durumda, Elazığ Belediyesi ile ilgili herhangi bir yolsuzluk iddiasının geçerli olmadığını savunuyor Elazığ Belediye Başkanı Şahin Şerefoğulları. Ancak konu yolsuzluktan çok siyasi bir mesele olarak görünüyor.

    Yani, bu yaşanan olayların sadece İstanbul'daki yolsuzluklarla sınırlı olduğunu düşünmek yanıltıcı olabilir. Ekrem İmamoğlu'nun durumu, Ankara ve diğer şehirlerdeki belediye başkanları için de çok şey ifade ediyor. Bunun yanı sıra, CHP'nin mitinglerinin de arka planda bir hesaplaşma olduğu aşikar. İktidar, yolsuzluk iddiaları üzerinden bir siyasi mücadele yürütüyor.

    Konya'daki durumu da göz önünde bulundurursak, bu yolsuzluklar ve siyasi hamleler yalnızca bir şehirle sınırlı değil, daha geniş bir çatışmanın parçası gibi.

    Sonuç olarak, Elazığ Belediyesi'nde yaşanan olayların daha ötesinde, Türkiye'de devam eden siyasi iklimin ve olağanüstü halin getirilerinin de etkisi var. Hepsi birbirini etkileyen süreçler. Bakalım, bu konuda daha neler gündeme gelecek. Herkesin gözü, inkar edilmeyen kirli siyasi ilişkilerin üzerine çevrilecek gibi görünüyor.

    Herkesin takip etmesi gereken bir durum.

  • 8:56 Başkanı Şahin, mümkün olduğu kadar kısaltarak alalım. Çok kısa zaten. Alian Aktaş'a ait Barka şirketi, 2014 yılından itibaren Elazığ Belediyesi temizlik işlerini yapmaktadır. Doğrudur.

    2024 Temmuz ayında yapılan temizlik işleri ihalesine 5 firma katılmıştır. %30 kriter ile yine bu şahsa ait bilgiye göre, şirket bu ihaleyi almıştır. Doğrudur. Elazığ Saadet Partisi il başkanının 5 Ağustos 2024 tarihinde yaptığı suç duyurusu üzerine, Elazığ Belediyesi temizlik ihalesi ile ilgili 2024/17826 esas sayılı dosyasıyla soruşturma yürütülmüştür. Doğrudur.

    Elazığ Belediyesi olarak savcılığa incelenmesi için başvuru dilekçemiz bulunmaktadır. Gerekli bilirkişi incelemesi yapılıp, herhangi bir kamu zararı ve suç unsuru oluşmadığına dair bilirkişi raporu Uyap'a yüklenmiş olup, soruşturma savcısı tarafından takipsizlik kararı yazılıp başsavcı onayına sunulmuştur. Selamlar, saygılar diyor.

    Şöyle Erdoğan Bey, bak, müthiş. İnanılmaz haber içinde haber var. Belediye başkanı, savcıdan öğreniyor ki, “Daha savcı zaten böyle yazmış bana, takipsizlik verecekler” diyor. Bir de nasıl oluyorsa bir tane bilirkişi raporu alıyorlar, koyuyorlar. "Açık bir bilirkişi raporu da var" diyorlar. Tak, soruşturma düşüyor. Şimdi durum bu.

    Tabii, durum böyle olunca, Ekrem İmamoğlu meselesine de geleceğiz. CHP'nin mitingleri ve hani mafya, şimdi garip bir durum hasıl oldu. Şöyle ki, CHP, hem Ekrem İmamoğlu'nun neden içeride olduğunu hatırlatmak hem de erken seçimi zorlatmak için iktidarı aslında hafta içi İstanbul'un bir ilçesinde, hafta sonu da miting yapıyor. Türkiye'nin 1. Yozgat mitingi mesela, inanılmaz ses getirdi. Günlerdir, AK Partililer, "Yok efendim, onlar gerçek çiftçi değilmiş, bilmem neymiş” gibi eleştirilerle bununla mücadele etmek durumunda kaldılar.

    Şimdi miting Konya'da yapılacak. Yalnız, acayip bir şey oldu. Konya'da CHP'nin sesli araçları tanıtım yaparken, biri aracın önüne geçti ve havaya silah sıktı. Şimdi bu acayip bir olay.

    Siyasal iletişimci Mehmet Emin Altunses, Konya'da. Merhabalar Mehmet Emin Bey. Sesiniz kapalı, yalnız. Sesinizi açmanız lazım. Aşağıdan. Merhaba, iyi yayınlar. Nasılsınız?

    İyilik, teşekkürler. İyi diyelim, iyi olalım. Şimdi neymiş bu olayın aslı? Galiba ateş açan kişi, "Ben CHP'liyim, gaza geldim" falan diyor. Nasıl gaza gelmek bu? Ne olmuş yani, işin aslı ne?

    Şöyle, parti aracını görünce çok heyecanlandığını, CHP'li olduğunu ve parti aracının plakasının 70 olmasından kaynaklı kendisi de Karamanlı olduğu için hemşehrilerini görme arzusuyla böyle bir eylemde bulunduğunu ifade etmiş. Ancak şöyle, ben de biraz araştırdım. Oradaki Cumhuriyet Halk Partisi Çumra ilçe başkanına da sordum, oradaki partililere, yaşayanlara da sordum. Şimdi olay şu: Cumhuriyet Halk Partisi, biliyorsunuz Mersin'de bir miting yaptı. Konya'da bir miting yaptı. Haftada bir gün İstanbul'da miting yapıyor. Şimdi Konya'da yapacak, öz...

  • 11:04 rı tanıtım yaparken biri aracın önüne geçti ve havaya silah sıktı. Şimdi bu acayip bir olay. Siyasal iletişimci Mehmet Emin Altunses, Konya'da kendisi. Merhabalar, Mehmet Emin Bey. Sesiniz kapalı yalnız. Sesinizi açmanız lazım, aşağıdan. Merhaba. İyi yayınlar. Nasılsınız? İyilik, teşekkürler. İyi diyelim, iyi olalım.

    Şimdi neymiş bu olayın aslı? Sanırım ateş açan kişi, "CHP'liyim, gaza geldim" falan diyor. Nasıl gaza gelmek bu? Ne olmuş yani, işin aslı ne? Şöyle, parti aracını görünce çok heyecanlandığını ve CHP'li olduğunu ifade etmiş. Parti aracının plakasının 70 olmasından kaynaklı, kendisi de Karamanlı olduğu için hemşehrilerini görme arzusuyla böyle bir eylemde bulunduğunu söylemiş.

    Ancak ben de biraz araştırdım. Orada Cumhuriyet Halk Partisi Çumra ilçe başkanına ve oradaki partililere, yaşayanlara da sordum. Şimdi olay şu: Cumhuriyet Halk Partisi, biliyorsunuz, Mersin'de bir miting yaptı, Konya'da bir miting yaptı. Haftada bir gün İstanbul'da miting yapıyorlar. Özür diliyorum, Yozgat'ta bir miting yaptılar. Yarın da Konya'da miting yapacaklar. Bunun için de tabii çevre illerden de Konya üzerinde ciddi bir çalışma var. Özellikle Cumhuriyet Halk Partisi'nin parti meclis üyeleri ve milletvekilleri, bölgede mitinglere katılımın fazla olabilmesi için vatandaşa ulaşmaya çalışıyor.

    Bunlardan biri de Karaman İl Başkan Yardımcısı Mustafa Durmaz ve Karaman Merkez ilçe yöneticisi Muhammed Keskince. Onlar da Karaman'dan parti aracıyla çıkıyorlar ve Karaman'a yakın olan Çumra ilçesine geliyorlar. Partinin tanıtım aracıyla ses aracılığıyla bir duyuru yapıyorlar; Özgür Özel'in Konya'da olacağına, miting saatini ve miting yerini duyuruyorlar.

    Bu sırada sanayi bölgesinde dükkanlardan birinin ateş açtığını görüyorlar, arabayı o bölgeye doğru sürerken. Tam köşede kalan bir dükkan burası. Ben o olay yerine dair bir güvenlik kamerası da izledim. Köşeye döndükten sonra, bu sefer arkalarından da sıkıyor. Bağırmaya başlıyor ve hepsine küfür ediyor.

    Tabii bunun üzerine yine Mustafa Durmaz, "öyle küfrediyorsa CHP'liymiş gibi bir hali yok" diyor. Gelip küfrediyorsa, tabii ki. Ali Bey, zaten şimdi anlatacağım. Karakolda bunun tartışması da yaşanıyor. İfade verirken Mustafa Durmaz ve Muhammed Keskince, şikayetçi olmak için Çumra'daki Karakol Emniyet Müdürlüğü'ne gidiyorlar. O sırada polise ifade veren kişinin, yani bu silahla ateş açan kişinin ifadesine şahit oluyorlar.

    İfadesinde diyor ki, "ben AK Partiliyim ama CHP'ye de sempati duymaya başladım" diyor. Ve bunun üzerine de heyecandan bunu attım. Orada, bu olayı yaşayan bir iki arkadaşımız da diyor ki, "peki heyecan duyuyorsan ve CHP'li olsan, niye küfrediyorsun?" O da bunu söylüyor. Hemen oradaki, bu olayın mağduru olan arkadaşlar da, "Ya sen bize küfür ettin. Önümüzden silahlı ateş açtın. Arkamızdan silahlı ateş açtın. Nasıl CHP'lisin? Böyle CHP'lilik mi var?" diyorlar. Ve bunun ardından biz...

  • 12:58 Arkalarından sıkıyor. Bağırmaya başlıyor. Küfür ediyor hepsine. Tabii bunun üzerine yine Mustafa Durmaz, yani öyle küfrediyorsa, CHP'liymiş gibi bir hali yok. Gelip küfrediyorsa, tabii tabii.

    Ali Bey, zaten şimdi anlatacağım. Karakolda bunun tartışması da yaşanıyor. İfade verirken Mustafa Durmaz ve Muhammed Keskince, şikayetçi olmak için Çumra'da Karakola, Emniyet Müdürlüğü'ne gidiyorlar. O sırada polise ifade veren kişinin, yani bu silahla ateş açan kişinin ifadesine şahit oluyorlar. İfadesinde de diyor ki, “Ben AK Partiliyim ama CHP'ye de sempati duymaya başladım.” diyor. Ve bunun üzerine de heyecandan bunu attım. Orada bu olayı yaşayan bir iki arkadaşımız da diyor ki, “Peki heyecan duyuyorsa, CHP'li olsa niye küfrediyor?” O da onu söylüyor. Hemen oradaki bu olayın mağduru olan arkadaşlar da onu söylüyorlar. “Ya sen bize küfür ettin. Önümüzden silahlı ateş açtın. Arkamızdan silahlı ateş açtın. Nasıl CHP'lisin? Böyle CHP'lilik mi var?” diyorlar.

    Ve bunun ardından biz aslında gerçek senaryoyu, Evşin Hanım, anlıyoruz ne olduğunu. Yine CHP kurultayı iddialarında olduğu gibi ya da başka meselelerde, İBB soruşturmalarında olduğu gibi, özellikle AK Parti'ye yakın insanların televizyonlarda her gün görüyoruz; bunlar birbirlerine suç atıyorlar. Hepsi birbirini şikayet ediyor, birbirini suçluyor diye. Evet, tam aslında düğümün çözüldüğü yerdeyiz. Bu arkadaş, Mehmet K. olarak basına yansıdı. Ateş açan arkadaşın çok ciddi bir AK Partili, 22 yaşında genç, orada seçimlerde boy gösteren, seçim arabalarında boy gösteren bir arkadaş olduğunu Çumra'da gayet iyi biliyoruz. Öğrendik. Buna eminiz. Tanınan biri, yani biliniyor, AK Partili olarak oralarda. Küçük bir yer Çumra. Zaten çok nüfusu yoğun bir yer değil. Herkesin birbirini tanıdığı bir yer. Oradaki esnaflarla da benim konuşma imkanım oldu. Esnaflar da haberi görünce şok olmuşlar. Bu çocuğun ailesi, şusu, busu hepsi AK Partilidir diyorlar zaten.

    Ve bunun üzerine dün, Konya Valiliği, bu arkadaşın ifadesini yayınladı. Dedi ki, “Bunu yapan kişi CHP'li olduğunu söyledi.” Bu birinci adım. İkinci adımda da Konya Büyükşehir Belediye Başkanı, olayın doğrusu budur diyerek aktardı. Sonra Konya, Meram, Karatay ve Selçuklu, yani merkezdeki üç ilçenin belediye başkanları, aynen şöyle tweetler attılar: “Bunlar birbirlerine sıkmaya devam ediyorlar.” Bunun üzerinden algı oyunları yaparak, “İşte Konya'mıza, siyasetimize zarar veriyorlar.” diye belirttiler. Ve hepsinin tweet'lerinde de bir ayrıntıyı görüyoruz. Geçtiğimiz günlerde yine gündeme gelmişti. İletişim Başkanlığı'nın, milletvekillerine bant meselesinin konuşulması, gündemde tutulmasını istediğine dair bir bilgi notu vardı. Yine bir gazeteci yayınlamıştı. Burada da aynı mesele. Bütün tweetlerinde yine banttan bahsediyorlar. Yine Cemmer'dan bahsediyorlar. Şimdi de bunu deniyorlar. Birbirlerine silah sıkıyorlar. Kuru sıkı tabancayla diyorlar. Oysa ki gerçek ortada; çocuk AK Partili, sadece bir ifadesi var.

  • 14:43 Dün, Konya Valiliği bu arkadaşın ifadesini yayınladı. Dedi ki, bunu yapan kişi CHP'li olduğunu söyledi. Bu birinci adım. İkinci adımda da Konya Büyükşehir Belediye Başkanı olayın doğrusu budur diyerek aktardı. Sonra Konya, Meram, Karatay ve Selçuklu, yani merkezdeki üç ilçenin belediye başkanları aynen şöyle tweetler attılar: "Bunlar birbirlerine sıkmaya devam ediyorlar. Bunun üzerinden algı oyunları yaparak, işte Konya'mıza, siyasetimize zarar veriyorlar."

    Ve hepsinin tweet'inde de bir ayrıntıyı görüyoruz. Geçtiğimiz günlerde yine gündeme gelmişti. İletişim Başkanlığı'nın milletvekillerine bant meselesinin konuşulması, gündemde tutulmasını istediğine dair bir bilgi notu vardı. Yine bir gazeteci bunu yayınlamıştı. Burada da aynı mesele. Bütün tweetlerinde yine banttan bahsediyorlar. Yine Cemmer'dan bahsediyorlar. Şimdi de bunu deniyorlar. Birbirlerine silah sıkıyorlar. Kuru sıkı tabancayla diyorlar. Oysa ki gerçek ortada, çocuk AK Partili yalnızca bir ifadesi var. Konya'daki durum bu.

    Tabii oradaki iki arkadaş da acayip. Peki, bir şey söyleyeceğim. Niye böyle bir şey yapılıyor? Hani madem öyle? Yani AK Parti'nin çok kuvvetli olduğu bir yer Konya. E, ne olacak? Gelsin, ne olur yani? Gelsin, yapsın mitinge. Muhtemelen AK Parti kadar da dolduramaz herhalde Konya'daki şeyi. E geçer gider. Hayırdır? Nedir bu telaş?

    Yani, Nevşin Hanım, endişe şu aslında. Biz sizinle daha önce 2023 seçimleri öncesinde, Ekrem İmamoğlu'nun mitinginde de yine buna benzer şeyler konuşmuştuk. Şimdi cumartesi günü mitingin yapılacağı alanda Cumhuriyet Halk Partisi en son 2018 yılında miting yaptı. 2015 yılında Kemal Kılıçdaroğlu, 2018 yılında da Muharrem İnce ile miting yapmışlardı. Sonra 2023 yılına geldiğimizde, Ekrem İmamoğlu'nun Konya mitingini ben yıllardır bilirim, görürüm, takip ederim.

    Yani, böyle bir kalabalık, Cumhuriyet Halk Partisi'nin böyle bir kalabalık yakalaması söz konusu olmadığı günlerden geçiyorduk ama Ekrem İmamoğlu ciddi bir etki göstermişti burada. Bunun beraberinde, 2024 yılında yıllardır Konya'da Cumhuriyet Halk Partisi'nin bir belediyesi varken, Cumhuriyet Halk Partisi 2024 yerel seçimlerinde Konya'nın çevresindeki en büyük ilçeleri kazandı. Yani bugün çok konuşulur.

    E şakası da yapılır, Konya'ya girip çıkmak zordur diye. Konya'ya bugün Anadolu'nun neresinden girerseniz girin, güneyden girdiğinizde, Ege'den girdiğinizde bütün ilçelerin Cumhuriyet Halk Partili olduğunu göreceksiniz. Girişteki büyük bütün ilçeler CHP'lidir. Aslında biraz da bunun gerginliği yaşanıyor burada. Yani, Cumhuriyet Halk Partisi'nin özellikle Ekrem İmamoğlu'nu yine belki hatırlayacaksınız, 2022 yılında Ekrem İmamoğlu Konya'ya geldiğinde, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı ve valisini ziyaret etmek istediğini Özel Kalem aracılığıyla bildirmişti.

    Ama ne oldu o zaman da? Aynı gün sabah, hem vali hem büyükşehir belediye başkanı şehir dışında bir programlarının olduğu gerekçesiyle Ekrem İmamoğlu ile görüşmemişlerdi. Şimdi...

  • 16:34 İşte burada. Bununla birlikte, 2024 yılında, yıllardır Konya'da Cumhuriyet Halk Partisi'nin bir belediyesi varken, Cumhuriyet Halk Partisi 2024 yerel seçimlerinde Konya'nın çevresindeki en büyük ilçeleri kazandı. Yani bugün çok konuşulur, şakası da yapılır; Konya'ya girip çıkmak zordur diye. Konya'ya bugün Anadolu'nun neresinden girerseniz girin, güneyden girdiğinizde, Ege'den girdiğinizde, bütün ilçelerin Cumhuriyet Halk Partili olduğunu göreceksiniz. Girişteki büyük bütün ilçeler CHP'lidir. Aslında biraz da bunun gerginliği yaşanıyor burada.

    Cumhuriyet Halk Partisi'nin, özellikle Ekrem İmamoğlu'nun, 2022 yılında Konya'ya geldiğinde, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı ve valisini ziyaret etmek istediğini Özel Kalem aracıyla bildirmişti. Ama ne oldu? O zaman da aynı gün sabah hem vali hem büyükşehir belediye başkanı şehir dışında bir programları olduğu gerekçesiyle Ekrem İmamoğlu ile görüşmemişlerdi. Şimdi yine aynı şeyi yaşıyoruz aslında.

    Geçmişe dem vuracak olursam, siz bana sormuştunuz, o zaman ittifak vardı. Davutoğlu etkisi var mı Konya'da diye sormuştunuz. Davutoğlu etkisi yok. Şimdi ittifak tartışması da yok ama 2023'ten bu yana baktığımızda Konya'da ciddi bir Ekrem İmamoğlu etkisi olduğunu görüyoruz. Peki, bir şey soracağım size. Bunun nedeni ne? Ekrem İmamoğlu'nun etkisi mi, yoksa Konya'nın sosyolojik değişimi mi? Belki aslında biz bunu geleneksel muhafazakâr olarak bilinen illerdeki sosyolojik değişimi de gözlemliyoruz. Bunun da mı etkisi var? Ekonomik politikaları mı hepsi bir arada mı? Yani neye dayalı okumak lazım bunu?

    Başta emekliler olmak üzere, emekliler, işçiler, asgari ücretliler. Yani ekonomik sıkıntılar bambaşka bir düzeyde. Artık insanlar geçinemiyor. Geçinemeyenlerin de ötesi, yani evine ekmek götüremeyen insanlar var. Maalesef, üzücü videolarla da karşılaşıyoruz bununla ilgili. Röportajlarla da karşılaşıyoruz. Ama tabii Ekrem İmamoğlu ile ilgili şöyle, bu sosyolojik değişimden ziyade bunu şöyle de yorumlamak lazım. Ekrem İmamoğlu bir liderlik gösteriyor. Girdiği her ortamda ya da her siyasi kavramsa bir liderlik gösteriyor.

    Özellikle Anadolu'da bir lidere bağlılık anlayışı vardır. Yani özellikle Tayyip Erdoğan, 2002'den sonra bunu ciddi anlamda yaşamıştır. Konya'da bir de şöyle bir durum var tabii. Ekrem İmamoğlu etkisi dediğimiz yerde, geçmişte Erbakan etkisinden, Sayın Necmettin Erbakan etkisinden bahsediyorduk. Sonra Tayyip Erdoğan etkisinden. Şimdi Ekrem İmamoğlu etkisinden bahsediyoruz. Demek ki, bu sosyolojide yaptığımız araştırmalarda, insanların bir lidere olan inancının olduğu algısını Ekrem İmamoğlu ile çok net bir şekilde görebiliyoruz.

    O yüzden, nasıl ki 2023 öncesindeki miting kalabalık olduysa, bugün de benzer bir durum var. Ha, tabii şu notu da paylaşmak isterim.

  • 18:27 Ekrem İmamoğlu ile ilgili olarak şunu belirtmek lazım: Bu sosyolojik değişimden ziyade, Ekrem İmamoğlu bir liderlik gösteriyor. Yani girdiği her ortamda ya da her siyasi kavramda bir liderlik sergiliyor. Özellikle Anadolu'da bir lidere bağlılık anlayışı vardır. Özellikle Tayyip Erdoğan, 2002’den sonra bunu ciddi anlamda yaşamıştır.

    Konya’da başka bir durum var tabii. Ekrem İmamoğlu etkisi dediğimiz yerde geçmişte Erbakan etkisinden, Sayın Necmettin Erbakan etkisinden bahsediyorduk. Sonra Tayyip Erdoğan etkisinden söz ettik. Şimdi ise Ekrem İmamoğlu etkisinden bahsediyoruz. Demek ki bizim bu sosyoloji araştırmalarında da gördüğümüz gibi, insanların bir lidere itaat demek doğru değil ama bir lidere inancının olduğu algısını Ekrem İmamoğlu'nda çok net bir şekilde görebiliyoruz.

    O yüzden, nasıl ki 2023 öncesindeki miting kalabalığı olduysa, bugün de benzer bir durum var. Tabii şu notu da paylaşmak isterim; Konya’da neredeyse oy oranına yakın, yani aldığı oy sayısına yakın bir imza topladı Cumhuriyet Halk Partisi. Öyle mi? Ekrem İmamoğlu herkes imza attı, ama kilit nokta, kendisine oy veremeyenlerden de imza alırsa o mesele önemli.

    Konya’da kaç sandık olduğunu tam sayısal olarak bilmiyorum ama 10 sandıkta 108.000 imzanın toplanmasından bahsediyoruz. Bu muazzam bir şey. Yani son yerel seçimlerde CHP'nin aldığı 180.000 oydan, Ekrem İmamoğlu için 10 sandıkta topladığı 108.000 imza sayısı muazzam bir rakam. İnanılmaz bir sayı. Mitingde de yaklaşık 30-35.000 civarında tahmini bir rakam açıklanmıştı.

    Şimdi, Ekrem İmamoğlu'nun yaşadığı hukuksuzluklar ve onun arkadaşlarının yaşadığı hukuksuzlukları göz önüne alırsak, yarın Kılıç Aslan Meydanı'nda ciddi bir doluluk göreceğimizi düşünüyorum. Tabii Cumhuriyet Halk Partisi de bu konuda çok iddialı. Genelde muhalefet partileri o meydanı pek kullanmayı tercih etmezler çünkü çok büyük bir meydandır. Çevresi çok geniştir. Yani bugüne kadar yalnızca Erdoğan bu mitingi doldurabildi.

    Ancak, Yozgat mitinginden sonra özellikle ciddi bir sıcak iletişim olduğunu düşünürsek, vatandaşların yarın o mitingde meydanın dolmuş olması enteresan bir tablo olacaktır.

    Şöyle bir soru var; Gürhan Bey doğru bir şey sormuş. Bu silah ateş açan arkadaşın ruhsatlı mı? Ruhsatıyla ne sebep ne sebeple verilmiş diye sorulmuş. Bu konuda bir soruşturma var mı? Şimdi silah. Tabii bu hukuki olarak nasıl tabir edilir bilmiyorum ama herkesin "kuru sıkı" diye bildiği bir silah. O da havaya sıkıyor. Ruhsatsız olmadığını söylüyorlar ama net bir şey de söylemek istemiyorum. Zaten 22 yaşında bir arkadaş bu. Yani ruhsatlı silah taşıması orada mümkün değil.

  • 20:20 Tisi de bu konuda çok iddialı. Genelde muhalefet partileri o meydanı pek kullanmayı tercih etmezler çünkü çok büyük bir meydan. Çevresi çok geniştir. Yani, sadece Erdoğan doldurabildi bu mitingi bugüne kadar. Ama Yozgat mitinginden sonra, özellikle ciddi bir sıcak iletişimin olduğunu düşünürsek, vatandaşlar yarın o mitingde miting meydanının dolmuş olması enteresan bir tablo olacaktır.

    Ya şöyle bir soru var: Gürhan Bey doğru bir şey sormuş. Ben onu es geçmiş gibi oldum. Bu silahı ateş açan arkadaş, silahı ruhsatlı mı? Ruhsatıyla ne sebeple verilmiş? Bu var mı soruşturmada? Şimdi silah. Tabii, bu hukuki olarak nasıl tabir edilir bilmiyorum ama herkesin kuru sıkı diye bildiği bir silah. Onu da havaya sıkıyor. Ruhsatsız olmadığını söylüyorlar ama tabii şimdi net bir şey de söylemek istemiyorum. Zaten 22 yaşında bir arkadaş bu; ruhsatlı silah taşıması orada mümkün değil.

    Çumra, evet, Cumhuriyet Halk Partisi'nin gittiğinde her zaman iyi tablolarla karşılaştığı bir yer değil. %78 civarında bir Cumhur İttifakı oy oranından bahsediyoruz. Bugün, yeniden Refah Partisi'nin belediye başkanı olduğu yani aslında AK Parti'den vazgeçmişler, Cumhur İttifakı'ndan vazgeçmişler belki ama yine yeniden Refah Partisi'ne gitmişler. Sola bir yaklaşımları olan böyle bir yerden bahsediyoruz. Son seçimde yanlış hatırlamıyorsam 3500 civarında Cumhuriyet Halk Partisi oyu olan bir yerden bahsediyoruz. Ama Ekrem İmamoğlu'nun imza kampanyası, Cumhuriyet Halk Partisi ilçe başkanlığını aradım. İlçe başkanı Ramazan Kılıç'ı aradım. 5000 civarında imza topladıklarını söylüyorlar. Yani neredeyse, işte oyunun çok üzerinde, iki katına yakın bir imza toplanmış.

    Böyle bir yer. O yüzden tabii kimse istemezdi böyle bir şeyin yaşanmasını. Ama bunu tabii sadece bir mağduriyetten öte, nasıl ki siyasi arenada işte kurultay meselesiyle İBB soruşturmasıyla bu insanlar birbirlerine sıkıyorlar gibi tweetler atan AK Parti milletvekilleri varsa, bugün yine orada aynı şey yaşanıyor. Bu arada bu arkadaş, ifadesini verirken yanında avukatı da yok aynı zamanda. Bu ifadeyi de orada kendisi veriyor. Tabii kendisine güveniyor demek ki, "bir şey olmaz" diye düşünüyordu. Yani, böyle bir şey nasıl aklına geldi acaba?

    Bilmiyorum, yani ben bunu e CHP'yi çok seviyorum. CHP hayranlığım var. Bu yüzden yapıyorum. Bu, tecrübe gerektirir diye düşünüyorum. Biraz doğru söylüyorsunuz. Çok teşekkürler. Sağ olun. Kolay gelsin.

    Rica ederim. İyi yayınlar. Sağ olun. Acayip bir yerdeyiz. Ayşe, Yazdık sanırım Konya'dan yazıyorsunuz bize. İmza atmaya gittiniz. İl CHP il merkezine yoğun katılım vardı. Konya'da herkesin tepki verdiğini demişsiniz. Teşekkürler, bu gözleminizi paylaştığınız için.

    Şimdi aslında bu, bence her şeyi telef şeyine bağlamak lazım. Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Heves ediyorlar Cumhurbaşkanı olmaya. Bu yolda telef olacaklar," açıklaması yaptı. Telef, tabii o kadar ağır bir ifade ki, ölü...

  • 22:04 Yorlar gibi tweetler atan AK Parti milletvekilleri varsa bugün yine orada aynı şey yaşanıyor. Bu arada, bu arkadaş ifadesini verirken yanında avukatı da yok. Aynı zamanda bu ifadeyi de orada kendisi veriyor. Tabii ki kendine güveniyor, demek ki bir şey olmaz diye düşünüyordu. Yani, böyle bir şey nasıl aklına geldi acaba? Bilmiyorum; ben bunu, “e CHP'yi çok seviyorum, CHP hayranlığım var. Bu yüzden yapıyorum” diye düşünerek anlamaya çalışıyorum. Eee, demek tecrübe gerektirir diye düşünüyorum.

    Biraz doğru söylüyorsunuz. Çok teşekkürler. Sağ olun. Kolay gelsin. Rica ederim. İyi yayınlar. Sağ olun. Eee, acayip bir yerdeyiz. Ayşe, yazdık sanırım Konya'dan yazıyorsunuz bize. "İmza atmaya gittin, İl CHP il merkezine yoğun katılım vardı, Konya'da herkesin tepki vardı," demişsiniz. Teşekkürler, bu gözleminizi paylaştığınız için. Şimdi aslında bu bence her şeyi telef şeyine bağlamak lazım. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın, “Heves ediyorlar cumhurbaşkanı olmaya. Bu yolda telef olacaklar,” açıklaması. Telef, tabii o kadar ağır bir ifade ki, ölüp gidecekler, hayvan gibi ölüp giderler. Heves, yani diyor ki, "Siz kim? Bu ancak bir heves olabilir."

    Şu anda Türkiye Cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminde olduğuna göre, bütün siyasi partiler neyi amaçlar? Bir sandık, seçimli demokrasi var. Bir sandığın olduğu bir sistemde cumhurbaşkanı olmayı amaçlayacaklardır. Bunu sanki, "Haddiniz değil de heves etmişsiniz," gibi ifade ediyor Cumhurbaşkanı Erdoğan. Yani kendisini de başka bir yere koyuyor. Diğerlerini de, "Siz anca heves edersiniz, heves edenleri de tarif ederiz," diyor. Şimdi iş çok acayip bir yere geldi. İş çok acayip bir yere geldi de, şey de birbirine girdi.

    Mesajda, Elazığ belediye başkanı yok diyor. İşte savcı da yazmış, “Kovuşturmaya gerek yok." Pardon, "Elazığ belediye başkanı kovuşturmaya da gerek yok, denecek. Bitti, gitti, kapandı o iş," diyor. Her şey birbirine girdi. Devlet, hükümet, her şey birbirine girdi. Ama acayip de nobran bir yere geldi bu sistem.

    Ya işte bu Kartalkaya Komisyonu’nda, Kartalkaya yangınında otel yangınında yakınlarını kaybeden ailelere komisyon deniyor. Mecliste bir komisyon kuruldu. Şimdi aslında bu komisyon meselesine, biliyorsunuz çoğu zaman, ne zaman böyle bir elim bir olay olsa muhalefet hep bir komisyon kurulsun istiyor. İktidar karşı çıkıyor. Ama tabii bu sefer kamuoyunda da ciddi bir tepki aldığı için, “Nasıl olursa tamam, bunun araştırılması için komisyon kurulsun,” denmiş.

    Demek ki bu komisyonlar aslında parlamento hala ne kadar önemli? Bu komisyonlar da o kadar önemli. Çünkü bakın, en azından şimdi siyasetçilere gidip tek, bu olaydan zarar görenler başlarından geçeni anlatıyorlar ve biz bu sayede çok önemli detaylar öğreniyoruz. Ha diyeceksiniz ki, "Ya bu insanlar zaten belki röportaj da verir, anlatır." Öyle değil ya. Mecliste anlatmak başka. Öyle bir yerde ve zamandayız ki, insanlar röportaj verirken bir şey demeye de korkuyor. "Başıma bir şey mi gelir acaba?" diyor ama mecliste anlatmak başka. Orada iktidar milletvekili de var, muhalefet milletvekili de var, herkes var.

  • 24:04 Yakınlarını kaybeden ailelere komisyon deniyor. Mecliste bir komisyon kuruldu. Aslında bu komisyon meselesine, biliyorsunuz, çoğu zaman ne zaman böyle bir acı olay olsa muhalefet hep bir komisyon kurulsun istiyor. İktidar karşı çıkıyor. Ama bu sefer kamuoyunda da ciddi bir tepki aldığı için nasıl olursa, "tamam bunun araştırılması için komisyon kurulsun" denmiş. Demek ki bu komisyonlar aslında parlamentonun hala ne kadar önemli olduğunu gösteriyor.

    Bu komisyonlar da o kadar önemli ki; çünkü bakın, en azından şimdi siyasetçilere gidip tek tek bu olaydan zarar görenler başlarından geçeni anlatıyorlar ve biz bu sayede çok önemli detaylar öğreniyoruz. "Ha," diyeceksiniz ki, "bu insanlar zaten belki röportaj da verir, anlatır." Öyle değil. Meclisi anlatmak başka. Öyle bir yerde ve zamandayız ki insanlar röportaj verirken bir şey demeye de korkuyor. "Başıma bir şey mi gelir acaba?" diyor. Ama mecliste anlatmak başka. Orada iktidar milletvekili de var, muhalefet milletvekili de var, herkes var.

    Bu meclis komisyonları şu anda içinde bulunduğumuz dönemde çok önemli. Hakikaten muhalefetin azami önemi vermesi lazım bu komisyonlara ve çok yakından takip etmek lazım. Ben sabah onu tweetledim. Çok acayip bir şey. Yangında iki çocuğun eşini kaybeden anne Duyguan, şöyle bir tanıklığını paylaşıyor olaydan sonra: Ağlıyor tabii orada kadın. Hani insan aklını kaybeder ya. Diyor ki, "Birisi geliyor, artık ağlamayın diyor. Siz çok ağlayınca valimiz üzülüyor diyor. Burada ağlama, vali bey üzülüyor diyor." Bu tabii çok ağır bir şey. Nasıl bir densizlik? Bunu demek! Belki biri söyledi, ama içinde yaşadığımız durumda bir bilinç yapısını da gösteriyor bizlere. Bir düşünce yapısını da.

    Benim de aklıma İsmet Özel geldi. Onu tweetledim. Yani, İsmet Özel'in dediği gibi; "Devlet milletin elinden alındığında taşa dönüşür." Tam olarak o. Şimdi devlet dediğimiz şey bir grup, yani Erdoğan ve etrafındaki 10 kişi. Nomenklatura deniyor mesela, eski Sovyet sisteminde olduğu gibi, 10-15 kişilik bir ekip. Bunlar devlet karar alıyor. Partiler, meclis, bütün bu karar alma mekanizmalarının dışında. Dolayısıyla evet, milletten kopuklar, insandan kopuklar. O yüzden taş gibiler. Taş gibi oldukları için de bizi kafasına düşüyorlar. Bizi eziyorlar. Yani artık devlet böyle bir şeye dönüşmüş durumda. Hepimizden üstün, hepimizden ayrıksı, bambaşka bir yerde duruyor. Onun ajandası bambaşka.

    Yani onun ajandası ne ekonomi, ne insanların çektiği acılar, ne milletin iradesi falan değil. O bir taş. Taştan bir duvar. Hepimiz de altında eziyoruz. Aslında tam olarak iş buna gelmiş durumda.

    Şimdi devam ediyor tabii, yakınlarını kaybedenlerin aileleri komisyona konuşmaya. Bakın bir yargı mensubu, Danıştay 9. Daire Başkanı Abdurrahman Genç, diyor ki: "Ya diyor, kurumlar birbirinin üstüne atıyor diyor, bakanlık... O bir şey diyor. Ben diyor, tam şu ifadeyi, 'Benim devletim bana gözyaşları içinde evladımın dosyasını okutuyor' diyor."

  • 26:12 Sisteminde onun gibi 10 kişi, 15 kişilik bir ekip var. Bunlar devlet karar alıyor. Partiler ve meclis, bütün bu karar alma işlemlerinin dışında. Dolayısıyla, evet, milletten kopuklar, insandan kopuklar. O yüzden taş gibiler. Taş gibi oldukları için de bizi kafasına düşüyorlar, bizi eziyorlar. Yani artık devlet böyle bir şeye dönüşmüş durumda. Hepimizden üstün, hepimizden ayrıksı, bambaşka bir yerde duruyor. Onun ajandası bambaşka. Yani onun ajandası ne ekonomi, ne insanların çektiği acılar, ne milletin iradesi falan değil. O bir taş. Taştan bir duvar. Hepimiz de altında eziyor. Aslında tam olarak iş buna gelmiş durumda.

    Şimdi, devam ediyor tabii, yakınlarını kaybedenlerin aileleri komisyona konuşmaya. Bakın, bir yargı mensubu, Danıştay 9. Daire Başkanı Abdurrahman Genç, diyor ki: "Kurumlar birbirinin üstüne atıyorlar." Bakanlık, il diyor, "O bir şey diyor." Ben diyor, "Tam şu ifadeyi, benim devletim bana gözyaşları içinde evladımın dosyasını okutuyor." Adam, eski bir yargı mensubu olarak, şeyi arıyor; kim sorumlu, kime döneceğiz diye. Ve şunu söylüyor: "Asıl sorun yargıya olan güvendir." Yani mesleğe başlarken yargıya olan güven %80'ler civarındaydı; bugün %20'ler seviyesine düşmüş durumda. Bu kadar ağır bir şey yaşıyoruz milletçe. Öyle bir arogans. Bu yapı öyle bir şey ki, bak Kayseri'de yaşanan, bunu NA TV haber yaptı. Görüntü de çok çarpıcı, göstereceğim.

    Kayseri Develi ilçesinde bir okul var: Pembe Cesarettin Kocatürk Ortaokulu. Şimdi o görüntüyü göstermek istiyorum size. Eee, nerede onun görüntüsü? Bakayım hemen, şöyle atlamadan. Ah, şurada görüntü. Görüntüde bakın, bir çocuğun üzerine giden bir yetişkini görüyoruz; itip kakan birisi. AK Parti Develi İlçe Yönetim Kurulu üyesi Hakan İsmet Medeni. Oğlu bir öğrenciyle tartışmış. O da gidiyor, bu öğrenciyi hırpalıyor. "Sen kimsin ulan?" falan diyor. Olaya gördüğünüz gibi, orada temizlik görevlisi falan müdahale etmeye çalışıyor. Darp edilen çocuğun yardımında bir öğretmen yetişiyor: "Aman yapmayın, etmeyin falan." Medeni de diyor ki: "Siz benim kim olduğumu biliyor musunuz? Ben AK Parti'de yöneticiyim. Hepinizi buradan sürdürürüm." Bunu boşuna mı diyor? Yok, boşuna demiyor. Çünkü tam olarak böyle işliyor, tam olarak böyle işliyor.

    O da onu söylüyor. Şimdi görüntüler ortaya çıkınca tabii AK Parti disipline sevk etmiş, kesin ihraç sistemiyle falan. Ama bu bir kişinin sorunu değil ki. Bütün Türkiye'de hepimiz bunu yaşıyoruz. Herkes bunu yaşıyor. Ve şimdi bu saray rejimine dönüldüğü için de, AK Parti il başkanı, AK Parti ilçe başkanı, çoğu yerde belediye başkanından beri önemli. Ha, onu söyleyeyim; çünkü saraydan atanan kişiler onlar. Saraya erişimi, ulaşımı daha fazla olan kişiler onlar. Ve sürdürebilir mi? Gerçekten sürdürebilir. Onun için kimse bu yeni oluşan yönetici sınıfa, yönetici elite "aman ne bulaşmak istiyor, ne karışmak istiyor" demiyor. "Aman abi, bizden uzak olsun bunlar" diyorlar. Korku içinde yaşıyor insanlar. Başımıza yarın ne gelir?

  • 28:37 Medeni de diyor ki, "Siz benim kim olduğumu biliyor musunuz? Ben AK Parti'de yöneticiyim. Hepinizi buradan sürdürürüm." Bunu boşuna mı diyor? Yok, boşuna demiyor. Çünkü tam olarak böyle işliyor. Tam olarak böyle işliyor. O da onu söylüyor.

    Şimdi görüntüler ortaya çıkınca, tabii AK Parti disipline sevk etmiş. Kesin ihraç sistemiyle falan. Ama bu bir kişinin sorunu değil ki; bütün Türkiye'de hepimiz bunu yaşıyoruz. Herkes bunu yaşıyor. Ve şimdi bu saray rejimine dönüldüğü için de AK Parti il başkanı, AK Parti ilçe başkanı, çoğu yerde belediye başkanından beri önemli, ha onu söyleyeyim yani. Çünkü saraydan atanan kişiler onlar. Saraya erişimi, ulaşımı daha fazla olan kişiler onlar. Ve sürdürebilir mi? Gerçekten sürdürebilir.

    Onun için kimse bu yeni oluşan yönetici sınıfa, yönetici elite, aman ne bulaşmak istiyor, ne karışmak istiyor. "Aman abi, bunlar bizden uzak olsun" diyorlar. Korku içinde yaşıyor insanlar. "Başımıza yarın ne gelir acaba?" diye. Bu korku içinde bir korku rejimi ve öyle bir dönüm noktasındayız ki bakalım bu korku rejimi neye evrilecek. Yani bir tür "Tamam, bu sistem Erdoğan için dizayn edildi. Anladık. Peki, Erdoğan için dizayn edildi. Acaba bundan sonra normal bir geçiş, belki parlamentonun daha güçlü olduğu bir sisteme geçiş mi, yoksa tamamen Türkmenistan'a bağlama" ve belki bilmiyorum Erdoğan'dan sonra Bilal Bey mi? Bilal Bey doğru bir şey yapmış. Rus TAS ajansı sormuş: "Siyaset düşünüyor musunuz?" diye. "Hayır, düşünmüyorum. Ben sivil toplumdan yürümeyi düşünüyorum. Buradan devam edeceğim," demiş. Çok doğru, çok etik bir şey söylemiş.

    Hakikaten, "Ben siyaset düşünüyorum, neden olmasın," deseydi, işte o zaman Türkiye'nin başka bir yere gitmesinde tohumlarını atmış olurdu. Bilal Erdoğan orada duyarlı davranmış; "Benim siyasetle işim yok," demiş ama o aşamadayız. O eşikteyiz yani. Türkiye kaderini belirleyecek önümüzdeki günlerde.

    Onun için bu İmamoğlu soruşturması, bilmiyorum, açıyorum, okuyorum; öyle miymiş, böyle miymiş, yolsuzluk var mıymış, yok muymuş falan. Bu değil ki ya. Konuştuğumuz konu bu değil. Sorduğumuz şey bu değil. Mesele, mesele bu değil yani. Mesele kesinlikle bu değil. Mesele Türkiye'nin kaderi. Bu rejimin nereye evrileceği meselesi.

    Ya bir başka şeyi göstereyim. Bak, bu cebirlik konusundan Samandağ'dan gelen farklı bölgelerde rezerv alanı ilan edildi ya. Fakat rezerv alanı neye göre ilan edildi? Çünkü vatandaş da devlete güvenmediği için köylünün tarlasına el koyacak. Oraya konut yapacak. Köylünün zararını giderecek mi? Kimse giderileceğine inanmıyor. "Oraya diyor, AK Parti'nin ikisi çökülecek buraya" diyor. "Buraya çökecekler. Biz de böyle kalacağız ayazda," diye düşünüyor millet.

    Onun için yargıya taşıyor bu rezerve alan meselesini. İnsanlar Hatay'da, Samandağ'da yine böyle bir yer. Vatandaşlar mahkemeye gitmişler. Mahkemede, daha mesele mahkemede ama mahkemedeyken, çok acayip, herhalde 1 Mayıs dikkatleri orada diye fırsattan istifade, jandarma...

  • 30:32 Yolsuzluk var mı, yok mu? Bu değil ki, ya. Konuştuğumuz konu bu değil. Eee, sorduğumuz şey bu değil. Mesele, kesinlikle bu değil. Mesele, Türkiye'nin kaderi. Bu rejimin nereye evrileceği meselesi.

    Ya, başka bir şeyi göstereyim. Bak, bu ceberrutluk konusunda Samandağ'dan gelen farklı bölgelerde rezerv alanı ilan edildi ya. Fakat, rezerv alanı neye göre ilan edildi? Çünkü vatandaş da devlete güvenmediği için köylünün tarlasına el koyacak. Oraya konut yapacak. Köylünün zararını giderecek mi? Kimse giderileceğine inanmıyor. Oraya diyor ki, AK Parti'nin iki çökülecek bu bölgeye. Biz de böyle kalacağız, ayazda diye düşünüyor millet. Onun için yargıya taşıyor bu rezerv alanı meselesini. İnsanlar Hatay'da Samandağ'da yine böyle bir yer.

    Vatandaşlar mahkemeye gitmişler. Mahkemede daha mesele, ama mahkemedeyken çok acayip, herhalde 1 Mayıs dikkatleri orada diye fırsattan istifade jandarma bölgeye giriyor. Girişiyor ve bak, şuradaki o diyalog çok önemli.

    "Gitmek yok, gitmek yok. Gitmeyeceğim." Bakın, adamı nasıl işkence ederek arazisine geçtiler. Adamı işkence ederek, bakın, bakın nasıl yerlerde boğa boğa boğa bağlanmış bir bayana, "Yazıklar olsun size. Aynı işkenceler. Bakın adamı, bakın adamı ne yapıyorlar."

    "Bırak, bırak. Tamam, bırak." Böyle muamele yapmayın. "Bırak, bırakın ya. Gök kadını bırakın ya. Bırakın ya."

    "Eeeceksin. Öyle bir hakkın yok senin. Facizeler gibisiniz ya. Ne bu?" Bak, o tarafa geçemez. Kim bakın, çırpınan bayan. "Tamam mı? Da diyor ki, o da bir noktada bu da diyor devletine karşı ayaklanmasaydı." Ayaklanmasaydı, o da diyor ya, "Kardeşim, insanlar vatandaşı için var. Vatandaşına hizmet götürmek, vatandaşını korumak, kollamak için var. Vatandaşına eziyet etmek için yok ki." İşte bir şeye dönüşünce devlet, yani küçük bir grubun, bir elitin, böyle bürokrat danışman elitin kafasına göre takıldığı bir yapıya dönüşünce, vatandaşın ne istediğinin, ne istemediğinin bir önemi kalmıyor.

    Ya, onun için seçim olmayacaksa bunların hiçbir önemi yok. Ya da seçim artık böyle usulen bir şey olacaksa, yani eski mübarek zamanındaki gibi sandıktan %90 mübarek çıkıyor. Neden? Başka aday olamıyor çünkü falan. Hani vardı ya o, "Saşa Baron Ken" filminde koşu yarışına katılmış bir ortadoğu diktatörleriyle dalga geçen bir film. Koşu yarışına katılıyor, çıkıyor, diğer kendisine geçecek olan atletleri vuruyor. Sonra diyor ki, "Aa, ben kazandım." Şimdi iş buna dönüşecekse, işte o zaman vatandaşın ne istediğinin, ne istemediğinin de bir önemi kalmıyor tabii. O zaman küçük bir elit kafasına göre ülkeyi yönetiyor. Yönetebildiği kadar. Ama bu elbise Türkiye'ye dar gelir, tabii onu söyleyeyim.

    Şimdi, başka bir önemli konu: Nihat Zeybekçi'nin vermiş olduğu röportaj. Nihat Zeybekçi Tüsiya'da gitmiş ziyarete ve bunu Ekonomi Gazetesi'ne anlatmış. Burada bir şeyin altını çiziyor. "Ben diyor, cumhurbaşkanıyla alakası yok," diyor. "Burada bir pro..."

  • 32:58 Tandaş bir şey istiyor, istemiyor, bunların bir önemi kalmıyor. Ya onun için seçim olmayacaksa bunların hiçbir önemi yok. Ya da seçim artık böyle usulen bir şey olacaksa, yani eski mübarek zamanındaki gibi sandıktan %90 mübarek çıkıyorsa, neden? Çünkü başka aday olamıyor.

    Hani vardı ya, o Saşa Baron Ken'in diktatör filmi; koşu yarışına katılmış bir Ortadoğulu diktatörlerle dalga geçen bir film. Koşu yarışına katılıyor, çıkıyor, diğer kendisine geçecek olan atletleri vuruyor. Sonra diyor ki, “Aa, ben kazandım.” Şimdi iş buna dönüşecekse, işte o zaman vatandaşın ne istediğinin, ne istemediğinin de bir önemi kalmıyor tabii. O zaman küçük bir elit, kafasına göre ülkeyi yönetiyor. Yönetebildiği kadar. Ama bu elbise Türkiye'ye dar gelir, tabii; onu söyleyeyim.

    Şimdi bir başka önemli konu, Nihat Zeybekçi'nin vermiş olduğu röportaj. Nihat Zeybekçi, TÜSİAD'a gitmiş, ziyarete ve bunu Ekonomi Gazetesi'ne anlatmış. Burada bir şeyin altını çiziyor: “Ben diyor, cumhurbaşkanıyla alakası yok,” diyor. “Burada bir programdaydım, aklıma geldi. TÜSİAD'a hemen uğrayı verdim,” diyor. “Cumhurbaşkanıyla da hiçbir alakası yok,” diyor.

    Eee, diyor ki, “Ben de diyorum, kişisel görüşümü dile getirdim. Ben bunu her yerde de dile getiririm. Bunu AK Parti Genel Başkan Yardımcısı olarak burada oturmanın sorumluluğuyla konuşuyorum. Ama bu benim partimi değil, sadece beni bağlar.” Bu da çok acayip bir şey. Mesela, cümle cümle gitmek lazım. Neye göre? Olabiliyor mu? Böyle genel başkan yardımcısı oluyorsun, sonra diyorsun ki “sadece beni bağlar.” Hayır, siz genel başkan yardımcısıysanız, hep o şapkayla davranıyorsunuzdur. Garip bir açıklama.

    Yani bu işlerin ne kadar garip bir yere gittiğini gösteriyor. Eee, TÜSİAD başkanına bir şekilde haber verirsiniz; “Falanca gün şu saatte sizi şurada bekliyoruz. Gelir misiniz?” dersiniz. O da gelir, ifade verir. Artı, bu ülkede binlerce insanı istihdam eden, milyarlarca dolarlık iş yapan, sektöründe ilk 3'te, 5'te yer alan birine yurt dışı çıkış yasağı koyduğunuz zaman, bu yargının kararınıdır. Eyvallah, yargının kararıdır; uygulanmalıdır. Polisi, gümrük memuru da bunu uygulamakla görevli midir? Evet, görevlidir. Ama bu kararı ben, o pasaportları veren bir bakan olarak kabullenmiyorum. Kabul edemiyorum.

    TÜSİAD başkanının yurt dışına çıkmasının engellenmesi gibi bir kaygının yaşanmasını normal bulmuyorum. Onun için TÜSİAD başkanını bu karardan sonra da telefonla ilk arayan insanım. Sonra da geçtiğimiz hafta benim çok yakın bir arkadaşımın önemli bir ameliyatı vardı. Bu ziyareti ettim diyor. Çok yanlış bulduğunu söylüyor.

    Nihat Zeybekçi, şu da fotoğrafı. Evet, çok önemli; önemli olmasını ama şimdi şurayı kaçırıyoruz: AK Parti Türkiye'yi yönetmiyor artık, saray yönetiyor, arkadaşlar. Ve belli ki bu durumdan AK Parti elit rahatsız. Bunlar siyasetçi insanlar çünkü. Ya bu gidiş, gidiş değil diyorlar ya. Bir Ekrem İmamoğlu operasyonu, bak Türkiye'ye nelere mal oldu. Eee, herkes bunu ortaya koyuyor.

    Bak, şunu dinleteceğim: 19 Mart'tan bu yana, Merkez Bankası... Eee, 56...

  • 34:56 Yargının kararıdır. Uygulanmalıdır. Polisi, gümrük memuru da bunu uygulamakla görevli midir? Evet, görevlidir. Ama bu kararı, ben o pasaportları veren bir bakan olarak kabullenmiyorum. Kabul edemiyorum. TÜSİAD başkanının yurt dışına kaçmasının engellenmesi gibi bir kaygının yaşanmasını normal bulmuyorum. Onun için, TÜSİAD başkanını bu karardan sonra da telefonla ilk arayan insanım.

    Sonra da geçtiğimiz hafta, benim çok yakın bir arkadaşımın önemli bir ameliyatı vardı. Bu ziyareti ettim diyor ve çok yanlış bulduğunu söylüyor. Nihat Zeybekçi, şu da fotoğrafı. E, çok önemli, önemli olmasını ama şimdi şurayı kaçırıyoruz: AK Parti Türkiye'yi yönetmiyor artık; saray yönetiyor arkadaşlar. Ve belli ki bu durumdan AK Parti elit rahatsız. Bunlar siyasetçi insanlar çünkü. "Ya bu gidiş gidiş değil" diyorlar. Bir Ekrem İmamoğlu operasyonu, bak Türkiye'ye nelere mal oldu. Evet, herkes bunu ortaya koyuyor.

    Bak, şunu dinleteceğim. 19 Mart'tan bu yana, Merkez Bankası 56 milyar dolar civarında bir satış yapmış görünüyor. Bir de ihracatçılardan %25 döviz alıyor, biliyorsun Merkez Bankası. Hani onu da ilave ettiğimizde, 60 milyar dolara yakın bir satış piyasaya yaptığını görüyoruz. Bu satışın bazı günler 34 milyarları buldu, bazı günler sıfıra düştüğünü ben görüyorum. Bu 3-4 milyar çıktığı günler, ilginç bir şekilde, mesela cumalara denk geliyor. Hem yabancıların hem yurt içi yerleşiklerin cuma günlerinden bir korkusu var; bir hafta sonu başımıza ne gelir korkusu. Yabancı portföy çıkışları da 20 milyar doları aştı, 19 Mart'tan sonrasında. Bu da önemli bir tutar. Yabancıların çıkmasıyla, önemli bir kısmının çıkmasıyla, burada da faizler üzerine çok büyük bir baskı oluştuğunu düşünüyorum. Döviz satım ihaleleri, doğrudan müdahale, bankalarla yeniden swap yapılması, bu tarz aksiyonlar.

    Evet, bunun ağır bir Türkiye'ye maliyeti var. Muhtemelen işte bu operasyonun full force gitmesini durduran doğu oldu deniyor. Fakat bu rejim böyle yıkıcı bir şekilde devam ettikçe, bu maliyet azalmayacak; artarak devam edecek. Bak, Nihat Zeybekçi çok önemli bir şey söylüyor. Diyor ki, "Ekonomim" gazetesi: "TÜSİAD sınırları açtı mı sizce?" Ben onu söyleyemem. Ben Türkiye'de insanların belli kurallar içerisinde her şeyi söyleyebilmesi gerektiğine inanırım. Her şeyi söyleyebilmeli, her şeyi konuşabilmeli insanlar. Ama şunu söylersen de tabii: "Yargı siyasallaşmıştır, aldığı kararlar siyasidir" dersen, onun bir sonucu olur, diyor.

    "Sizin ziyaretiniz TÜSİAD ile nasıl karşılandı? Bir rahatlama hissettiniz mi?" diyor. Biz zaten geçen sene bugünlerde TÜSİAD'ta çok muhteşem bir çalışma yaptık. Biz Aralık ayında, Mart'ta, Nisan'da üç defa çok önemli bir çalışma yaptık; saatlerce, günlerce. Sonra o çalışmaları toparladık. Geldik burada tekrar düzenledik. Eleştirileriniz ne? Çözüm önerileriniz neler? Eksiler, hatalar nedir? Yanlışlar ne? Önümüzdeki dönemle ilgili meclise sunulacak gerekse iktidarın çalışmalarında...

  • 36:59 Fakat bu rejim böyle yıkıcı bir şekilde devam ettikçe bu maliyet azalmayacak. Artarak devam edecek. Bak, Nihat Zeybekçi çok önemli bir şey söylüyor. Diyor ki, "Ekonomim gazetesi, TÜSİAD sınırları açtı mı sizce?" Ben onu söyleyemem. Ben Türkiye'de insanların belli kurallar içerisinde her şeyi söyleyebilmesi gerektiğine inanırım. Her şeyi söyleyebilmeli, her şeyi konuşabilmeli insanlar. Ama şunu söylersen de, tabii ki yargı siyasallaşmıştır. Aldığı kararlar siyasidir dersen, onun bir sonucu olur." diyor.

    "Eee, sizin ziyaretiniz TÜSİAD'la nasıl karşılandı? Bir rahatlama hissettiniz mi?" diyor. Biz zaten geçen sene bugünlerde TÜSİAD'ta çok muhteşem bir çalışma yaptık. Biz Aralık ayında, Mart'ta, Nisan'da üç defa çok önemli bir çalışma yaptık. Saatlerce, günlerce. Sonra o çalışmaları toparladık. Geldik burada tekrar düzenledik. Eleştirileriniz ne? Çözüm önerileriniz neler? Eksiler, hatılar nedir? Yanlışlar ne? Önümüzdeki dönemle ilgili meclise sunulacak gerekse iktidarın çalışmalarında dikkate alınacak temennileriniz nelerdir? Biz bu çalışmayı 28 civarında sivil toplum kuruluşuyla yaptık. Ama şunu itiraf edeyim, en kaliteli efradını cami, ayarını mani dediğimiz çalışmayı ben TÜSİAD'tan aldım. Bu çok önemli. Çünkü TÜSİAD başkanı bu çalışmayı yayınladılar. Bir basın toplantısıyla bunun sergisini yaptılar. Sonra sözcük televizyonuna Özlem Güreş çıktı, şey yaptı, anlattı. Onun üzerine gözaltına alındı, hatırlayacaksınız, dezenformasyondan.

    Şimdi Nihat Zeybekçi, tabii ki orada bir denge gözetiyor; "Yargı siyasallaştı" demeyeler de iyiydi falan ama diyor, "Yaptıkları bu çalışmayı anlıyorum ben, doğru söylüyorlar." diyor. Söylediklerinin hepsi doğru. Doğru tespit etmişler. Çözüm önerileri de doğru, diyor Nihat Zeybekçi. Yani bu hakikaten çok önemli ama işte iş koptu arkadaşlar. Onun için Türkiye bir yol ayrımında diyorum. Bu İmamoğlu meselesi ile hakikaten zerrece ilgilenmiyorum bir yandan. İşte dosyada o mu var? Dosyada ne varsa var. Bu dosya siyasi bir dosya kardeşim. Bu açık. Yani bir tarafta Türkiye nereye evrilecek? Türkiye'de siyaset.

    Şimdi Nihat Zeybekçi, bu bir de mesela TÜSİAD'da gider ziyaret eder. "Ya biz arka kapıdan çalışıyoruz arkadaşlar, merak etmeyin, düzelteceğiz," falan der. Hiç bununla ilgili konuşmaz, röportaj vermez. Bu başka bir şey ama bununla ilgili röportaj vermese de bir statement, bir şey söylemiş oluyor. Yani Nihat Zeybekçi, AK Parti Genel Başkan Yardımcısı olarak, hem de ben o şapkayla söylemedim, kendi görüşüm diyor ama öyle bir şey olmaz. Siyasette bir unvan varsa, o unvan öyle bir cekettir ki üzerinizden çıkmaz.

    Verhasılı kelam, demek ki burada AK Parti'nin bir kısmı yanlış olduğunu düşünüyor bu işin. Yani buradan artık normal bir şekilde bir seçim mi olacak, ne olacaksa olsun, normal bir şekilde, normal bir seyrinde Türkiye bunu kaldırmaz; öbür gömlek Türkiye'ye dar gelir diye düşünüyorum. Şimdi biz bu iki bakış açısı arasındaki şeyi görüyoruz. Ama bu bakış açısının sarayda bir etkisi var mı?

  • 38:54 Bir dosya, kardeşim. Bu açık yani bir tarafta Türkiye nereye evrilecek? Türkiye'de siyaset. Şimdi Nihat Zeybekçi de bunu mesela TSY'da ziyaret eder. "Ya, biz arka kapıdan çalışıyoruz, arkadaşlar, merak etmeyin, düzelteceğiz," falan der. Hiç bununla ilgili konuşmaz, röportaj vermez. Bu başka bir şey ama bununla ilgili röportaj vermese de bir açıklama yapmış oluyor.

    Nihat Zeybekçi, AK Parti Genel Başkan Yardımcısı olarak, hem de "Ben o şapkayla söylemedim, kendi görüşüm," diyor ama öyle bir şey olmaz. Siyasette bir unvan varsa, o unvan öyle bir cekettir ki üzerinizden çıkmaz.

    Demek ki burada AK Parti'nin bir kısmı, bu işin yanlış olduğunu düşünüyor. Yani buradan artık normal bir şekilde bir seçim mi olacak, ne olacaksa olsun, normal bir seyriyle Türkiye bunu kaldırmaz; öbür gömlek Türkiye'ye dar gelir diye düşünüyorum.

    Şimdi biz bu iki bakış açısı arasındaki durumu görüyoruz. Ama bu bakış açısının sarayda bir etkisi var mı? Ben olduğunu zannetmiyorum. Dar bir ekip o. Yani siyasiler yok, o ekibin içerisinde. Tek siyasetçi Sayın Erdoğan. Bürokratlar var etrafında, danışmanlar var. Onlar takılıyor. O başka bir sistem. O noktadayız. Onun için öyle bakmak lazım.

    Bakın mesela, bu Samandağ'daki meseleyle ilgili, Hatay Barosu valiyi ziyarete gitmiş. Vali, "Vatandaşın böyle böyle, bakın daha süren yargı süreçleri var. Vatandaşın şikayeti var," diye beyan ediyor. Vali de, "Tabii, tabii, halledeceğiz, hiç merak etmeyin," diyor ve çat, üstüne 1 Mayıs günü hal durumunu rezerv alana çökmeye çalışıyor devlet. Yani böyle bir sistemin içerisindeyiz.

    O sırada CHP'liler. Şimdi CHP'liler, tabii CHP ile ilgili bu Konya olayı bir kenara. Yalnız, CHP'lilerin de hakikaten çok dikkatli olması lazım bu aşamada. Neden diyecek olursanız, iki mesele var. Haklıyken haksız duruma düşmemeleri lazım. Durum ortada.

    Bugün Abdülkadir Selvi bir şey yazmıştı. "Diyor ki, CHP'nin formülü şu: Muhtemelen şu anda 7 milletvekili yok mecliste. Eğer 23'te CHP'den istifa etse milletvekilliğinden, böylelikle 30 milletvekili anayasal olarak ara seçime gitmek zorunda kalır," diyor. Ama diyor ki Abdülkadir Selvi, "Hani o zaman ne olacak? Meclisteki dağılımı değiştirecek CHP. Genel erken seçime zorlamaya çalışacak iktidarı. Ama diyor, daha Ekrem İmamoğlu dosyası ile ilgili neler çıkacak? Daha yeni tanık ifadeleri çıksın, belgeler çıksın. O zaman diyor, halk desteğini de kaybedecekler," diyor.

    Nasıl dosyaysa bu, ne varsa her şey sızıyor. "E sızdırsınlar o zaman," diyorsunuz. Hani bir esnaf arasında "Batmıştır bir tanesi. Bir türlü ödemeyi yapmıyordur. Gider, gelir, alacaklı olan "Abi, pazartesi para gelecek, ödeyeceğim; salı para gelecek, ödeyeceğim," gibi bir durum. Yani sürekli "Daha ortaya çıkacak," diyorlar. "Tamam çıksın, o zaman çıksın," biz de "Aa, tüh tüh, böyleymiş," diye bakıyoruz.

  • 40:52 Selvi bir şey yazmıştı. Diyor ki, CHP'nin formülü şu: Muhtemelen şu anda mecliste 7 milletvekili yok. 23 milletvekili CHP'den istifa ederse, böylelikle 30 milletvekili anayasal olarak ara seçime gitmek zorunda kalır. Ama diyor Abdülkadir Selvi, "O zaman ne olacak? Meclisteki dağılımı değiştirecek CHP. Genel erken seçime zorlamaya çalışacak iktidarı."

    Ancak, daha Ekrem İmamoğlu dosyası ile ilgili neler çıkacak? Daha yeni tanık ifadeleri çıksın, belgeler çıksın. O zaman, bütün halk desteğini kaybedecekler diyor. Nasıl bir dosya varsa, her şey sızıyor. Olsun, sızdırsınlar. Hani "arkası yarın, arkası yarın, arkası yarın" diye bir durum var. Yani, olur ya esnaf arasında bir tanesi batmıştır ve bir türlü ödemeyi yapmıyordur. Gidip gelir, alacaklısına "Pazartesi para gelecek, ödeyeceğim." "Salı para gelecek, ödeyeceğim." gibi bir durum.

    Yani sürekli bir şeyin daha ortaya çıkacağı söyleniyor, tamam çıksın o zaman. Biz de “aa tüh, tüh böyleymiş” diyelim, geçelim. Şimdi bu nasıl bir iş, anlamadık yani. Diyor ki, “O zaman CHP'nin hesabı tutmaz.” Var mı CHP'nin böyle bir ara seçim planı? O konuda emin değilim.

    Ama İsmail Küçükkaya, "Sabaş şöyle anlattı." Şimdi, bu hukuki bölümle ilgili, benim zamanında ne kadar oldu? 3 hafta olmalı. CHP Genel Başkanı Sayın Özgür Özel’e yayın yaptım Ankara'da. Sonra nezaket gösterdi. Eskiden Kılıçdaroğlu ve Baykal da yapardı bunu. Odasına çıktık, sohbet ediyorduk. Orada bana dedi ki, “Erken seçim için var gücümle çalışacağım.” dedi. Anayasayı gösterdi bana. 12 kadar küçük bir anayasa kitapçığıydı. Dedi ki, “Bütün yetkimi kullanacağım.” Ve göreceksiniz, dayanamayacaklar. 2025, bilemedin 2026'da seçim olacak.”

    Eğer direnirlerse, dedi, “sürpriz hamlelerim var.” Ben tabii ne olduğunu biliyorum, beni de tanıyor. “Nasıl yani?” dedim. “Şimdi değil.” dedi. "Bu kadar yeter." Tabii düşündük, sorduk, sorguladık. Ara seçim formülüydü, Abdülkadir Selvi bugünkü Hürriyet’te bunu yazmış. “Okuyalım bakalım ne çıkacak.” dedi.

    Bakın, Özgür Özel ara seçim hamlesi yapacak. Hesap şu: Mecliste 7 milletvekilliği boş. 23 milletvekili daha istifa ederse, sayı 30'a ulaşıyor. 600 milletvekili olduğu için, bunun %5'inin boşalması halinde ara seçime gidilmesi gerekiyor. Yani, Özgür Özel bazı iller üzerinden hesaplamalar yapıyormuş ve 23 milletvekilini istifa ettirip toplam 30 milletvekiline ulaşınca ara seçim ve iktidar üzerindeki baskıyı artırmak için yollar arıyormuş.

    Ama Abdülkadir Selvi, bu planın uygulamaya geçmesi için anayasal bazı gereklilikler olduğunu söylüyor. İstifa eden milletvekillerinin istifalarının kabul edilmesi gerekiyor. Yani, iktidar kanadı da bu istifaları kabul etmez ki. Ama kabul etmezse de daha zor durumda kalabilir, bunu da ifade edelim.

    Günün önemli notlarından biri de buydu. Bir de, bu gerçekten CHP'nin planlarından bir tanesini ilerleyen günlerde göreceğiz anladığım kadarıyla. Ama Özgür Özel, hep şu mesajı veriyor: "Bizim her senaryoya uygun bir planımız var."

  • 42:49 E çıkacak. Bakın, Özgür Özel ara seçim hamlesi yapacak. Hesap şu: Mecliste 7 milletvekilliği boş. 23 milletvekili daha istifa ederse sayı 30'a ulaşıyor. 600 milletvekilimiz olduğu için bunun %5'inin boşalması durumunda ara seçimlere gidilmesi gerekiyor. Yani, Özgür Özel bazı iller üzerinden hesaplamalar yapıyormuş ve 23 milletvekilini istifa ettirip toplam 30 milletvekiline ulaşınca ara seçim ve iktidar üzerindeki baskıyı artırmak için yollar.

    Ama Abdülkadir Selvi diyor ki bu planın uygulamaya geçmesi için anayasal bazı gereklilikler var. İstifa eden bu milletvekillerinin istifasının kabul edilmesi gerekiyor diyor. Yani iktidar kanadı da bu istifaları kabul etmez ki diyor. Ama kabul etmezse de daha zor durumda kalabilir diyoruz. Onu da ifade edelim. Günün önemli notlarından birisi de buydu. Bir de e şeylerden bir tanesi bu. Bu, hakikaten CHP'nin planlarından bir tanesini ilerleyen günlerde göreceğiz anladığım kadarıyla.

    Ama Özgür Özel hep şu mesajı veriyor: "Bizim her senaryoya uygun bir planımız var. Sonuna kadar biz burada iktidarı sıkıştırmaya, bir seçim için, yani ciddi bir sandık konabilmesi için bastırmaya devam edeceğiz." Yani bence CHP'nin açıkça stratejisi bu. Ama işte haklıyken haksız konuma düşmemeleri lazım.

    Bu 1 Mayıs'ta yaşanan şoför olaylarından bir tanesi var. CHP'nin büyük seçim otobüsünü kullanan emektar şoförle ilgili bir adli kontrol kararı verildi. Gözaltına alındı, yurtdışı çıkış yasağı konuldu. 23 Nisan'dan görüntü var. Olay şu: 23 Nisan'da CHP biliyorsunuz çok gergindi o zaman. 1. Meclisin önünden Anıt Kabir'e yürüyecekti. Şimdi polis CHP otobüsünü 1. Meclisin önüne sokmak istemiyor. CHP de diyor ki, "Kardeşim ne hakla? Biz burada 1. Meclis önünde açıklama yapacağız."

    Şimdi otobüsün şoförü de heyecanlanmış belli ki. "Ne olursa olsun, ben bu otobüsü 1. Meclis'e götüreceğim," diye düşünmüş. İçişleri Bakanı bugün böyle hızlı gelen bir otobüsün görüntüsünü yayınladı. Anladığım kadarıyla, "Eğer polis durdurursa beni sokmazlar," diye düşünüyordu. Bak, dubaların üstünden dalıyor otobüs. Polis de kenara kaçıyor. Ne hani gideceğim 1. Meclisin önüne diye. İşte emektar CHP'nin otobüs şoförü hakkında, "Polisin canına kastetti," diye sorgulanıyor.

    Ya kardeşim, şoför de hakikaten tecrübeli bir şoför. Yani niye bu yasak var? Niye her şey yasak? Türkiye'nin kurucu partisi 23 Nisan günü 1. Meclis'in önünde açıklama yapıp Anıt Kabir'e yürüme istiyor. Bundan daha doğal ne olabilir? Sonunda da yürüdüler. Otobüs şoförü de, "Beni durdurmaya çalışacaklar ama ne olursa olsun ben dubaların üzerinden geçip gireceğim," demiş hakikaten.

    Ama CHP'nin dikkatli olması, haklıyken haksız duruma düşmemesi lazım. Dediğim olay şu: Dün 1 Mayıs'ta Adnan Bek, Ankara milletvekili İyi Partiʼden CHP'ye geçti. Şimdi sağ partiden geldiği için yoğun tepkiler de aldı. Adnan Bek de Tandoğan Meydanı'nda...

  • 45:10 Üs hızlı geliyor, anladığım kadarıyla. Polis durdurursa beni sokmazlar Birinci Meclis'in oraya diye düşünüyorum. Bak, böyle dubaların üstünden dalıyor otobüs. Polis de kenara kaçıyor o durumda. Ne, hani gideceğim Birinci Meclis'in önüne diye? Eee, çünkü şey hani, emektar CHP'nin otobüs şoförü işte, hakkında deniyor ki eee, polisin canına kastetti diye sorgulanıyor.

    Ya kardeşim, şoför de hakikaten tecrübeli bir şoför. Yani, niye bu yasak var? Niye her şey yasak? İşte, Türkiye'nin kurucu partisi, 23 Nisan günü Birinci Meclis'in önüne açıklama yapıp anıta yürümek istiyor. Bundan daha doğal ne olabilir? Sonunda da yürüdüler. Otobüs şoförü de beni durdurmaya çalışacaklar ama ne olursa olsun, ben dubaların üzerinden üstüne dalacağım demiş hakikaten.

    Ama CHP'nin dikkatli olması, haklıyken haksız duruma düşmemesi lazım. Dediğim olay şu: Dün, 1 Mayıs'ta, Adnan Beker’in Ankara milletvekili İyi Parti'den CHP'ye geçti. Şimdi sağ partiden geldiği için durumu da başka. Adnan Beker de Tandoğan Meydanı'na gitmek istiyor milletvekili olarak. Polis de diyor ki, "Bir şeyden sonra geçemezsin." Geçerdin, geçemezdin falan.

    Adnan Beker'in şoförü de biraz heyecanlanıyor. Eee görüntü şöyle: "Çekin, çekin. Böyle bir şey yapıyorsun. Senin talimat komiserimle görüşün. Talimatın bu değil." Bak, arabanın önüne atıyor. "Niye ezdiriyorsunuz bana? Niye ezdiriyorsunuz bana? Beni niye eziyor bu adam?" "Seni ezm yalan söyleme ya. Üstüme sürmüyor mu bu? Sen bir sökünme ya."

    "Ya komiserim, müdahale eder misiniz? Bir saniye, siz bir saniye bir durun ya. Ben sizden talimat alayım. Bu kadar basit ya. Bir durun, siz de dinleyin. Dokunmasın, talimat alıyoruz bak. Dinleyin."

    "Milletvekilli nasıl, siz nasıl polis? Sizin geliş günahıdır. Günah, devletin polisi. Bir saniye. Ya Allah. Talimatla iş yapıyorsunuz ya. Arkadaş, yazılı talimatın var mı? Ya her şey yazılı mı olacak? Yazılı olacak. Her şey yazılı olacak."

    Vallahi orada Adnan Beker doğru bir şey söylüyor. Yalnız ki ben de şu anda memur olsam, bu sistemde bütün şeyleri yazılı isterim. Sözlü istemem, talimatı yazılı ver derim. Milletvekili de sokmayacaksan yazılı al abi. Oradaki komisere söylüyorum yani. Ne güzel ortada bırakırlar adamı ya. "Ver abiciğim, yazılı ver bana talimatı" derim. Çok doğru. Adnan Beker orada doğru söylüyor.

    Peki, Adnan Beker'in şoförünün polisin üstünde böyle araba sürmesi yanlış tabii. "Ne yapıyorsun abiciğim sen? Niye polis araba sürüyorsun? Vekilin, zaten vekil konuşuyor, tartışıyor, olur mu, olmaz mı falan. Sen niye adamın üstüne gidiyorsun böyle? Olacak şey mi bu? Haklıyken haksız duruma düşmeye gerek yok."

    Şimdi, Mahmut Tanal tabii çok popüler olunca belki TOMA'nın üstünde, şehirde, burada, orada falan ama işte o Mahmut Tanal'a özgü bir durum. O, herkes Mahmut Tanal olamaz yani. Her vekilin de biraz fonksiyonu başka. Mahmut Tanal bunu çok doğal yaptı ve her an her yerde olduğu için hani göze de batmıyor falan. Ama şimdi Adnan Beker şoförüyle polise söz sürerse, bu yanlış. Başka türlü hakkını ararsın. Haklısın. E haklıyken hakkını...

  • 47:24 Zül istemem, talimatı yazılı ver derim. Milletvekili de sokmayacaksın diyorsa, yazılı al abi. Oradaki komisere söylüyorum yani. Ne güve ortada bırakırlar adamı ya. Ver abiciğim, yazılı ver bana talimatı derim. Çok doğru. Adnan Bekar orada doğru söylüyor.

    Peki, Adnan Bekar'ın şoförü, polisin üstünde böyle araba sürüyor. Yanlış tabii. Ne yapıyorsun abiciğim sen? Niye polis araba sürüyorsun? Vekilin mis? Zaten vekil konuşuyor, tartışıyor, olur mu olmaz mı falan. Sen niye adamın üstüne gidiyorsun? Böyle olacak şey de, haklıyken haksız duruma düşmeye gerek yok.

    Şimdi Mahmut Tanal, tabii çok popüler olunca belki Toma'nın üstünde, şehir üstünde orada burada falan ama işte o Mahmut Tanal, Mahmut Tanal'a özgü bir durum. O herkes Mahmut Tanal olamaz yani. Her vekilin de biraz fonksiyonu, şeyi başka. Mahmut Tanal bunu çok doğal yaptı ve her an her yerde olduğu için, göze de batmıyor falan. Ama şimdi Adnan Bekar, şoförüyle polise söz sürerse, bu yanlış. Başka türlü hakkını ararsın. Haklısın. E haklıyken hakkını ara yani, milli polisi falan ezmeye kalkma. Tabii ki saçma sapan bir şey yani. Polis ezilir mi, Allah aşkına? Olacak şey değil.

    Yalnız Adnan Bekar'ın Hande Fırat'a verdiği şey de güzel abi. Cevap güzel. Yarattı. Bakın, arabamın önünde duruyor. Bakın ya, ben milletvekiliyim arkadaş. Yani benim arabamın önünde durabilir mi? Ben oradayım, bakın ya. Çekil arabamın önüne, bir şey diyeceğim ya. Milletvekilisiniz de, bizlerin oylarıyla seçildiniz ya. Hani ne oluyor milletvekili olunca? Bizlerden üstün mü oluyorsunuz? Polislerden üstün mü oluyorsunuz? Ne oluyor? Söyleyin.

    Tabii tabii. Anne hanım şöyle söyleyeyim: Gazetecinin sizin arabanızın önüne geçip böyle dursa, siz hemen Ankara Emniyet Müdürünü ararsınız. Ben sizi tanırım. Beni kaç yıldır tanıyorsunuz? Ben öyle bir tanıyorum. Tabii ararsınız. Neyi arayayım ben Ankara Emniyet Müdürünü? Ne zaman aramışım ben Ankara Emniyet Müdürünü? Nereden çıkarıyorsunuz?

    Bir şey söyleyeyim. Yani bu kadar, bize bu kadar bu kadar da Nobel klamaturacılık böyle, şey hali de içindedir değildir bilemem ama imtiyazlı gazetecilerde var ya; işte savcılardan bilgi alıyorlar, saraydan bilgi alıyorlar, takılıyorlar, korumaları var falan. Öyle de enteresan bir dünya da var. Çeper çeper iktidar, soğan gibi. O böyle karar alan 10-15 kişi işte, etrafı, etrafı, etrafı... İşte o etraf etraftan buna tutulmuş da, bu sistem değişmesin istiyor. Çünkü hesap sorulamıyor, bir şey olmuyor falan. Takılıyorlar; ister mi ya?

    Ankara'da ayrı bir krallık var. Çukurar krallığı. Çünkü bir krallık. E, krallık dağılsın istemiyor tabii ki o şeye, yapıya tutulmuş olanlar. Biraz da mesele bu aslında. Meseleye bu şeyde bakmak lazım. Bu basitlikte bakmak lazım. 50.000 tane uluslararası denge falan değil yani; iş bu kadar basit. Bu güce tutunan, sonsuz şeye sahip olduğu için bak Kayseri'deki olay: adam işte diyor ki, "Gider iki tane çakarım çocuğun suratına, bir şey de olmaz," diyor. Görüntü olmasa, görüntü sızmasa, hiçbir şey olmayacaktı. Çocuğu dövdüğüyle kalacak.

  • 49:15 Ar da Nobel klamaturacılık, böyle ya şey hali de içindedir, değildir bilemem ama imtiyazlı gazetecilerde var ya, işte savcılardan bilgi alıyorlar, saraydan bilgi alıyorlar, takılıyorlar, korumaları var falan. Öyle de enteresan bir dünya var. Çeper çeper iktiler, soğan gibi. O, böyle karar alan 10-15 kişi işte etrafı, etrafı, etrafı tutulmuş. Bu sistem değişmesin istiyor. Çünkü hesap sorulamıyor, bir şey olmuyor falan. Takılıyorlar, ister mi ya?

    Ankara'da ayrı bir krallık var. Çukurar krallığı. Çünkü bir krallık. E, krallık dağılsın istemiyor tabii ki o yapıya tutulmuş olanlar. Biraz da mesele bu aslında. Meseleye bu şekilde bakmak lazım. Bu basitlikte bakmak lazım. 50.000 tane uluslararası denge falan değil; iş bu kadar basit. Bu güce tutunan sonsuz şeye sahip olduğu için, bak Kayseri'deki olay. Adam, işte diyor ki, "Gider iki tane çakarım çocuğun suratına, bir şey de olmaz." diyor. Görüntü olmasa, görüntü sızmasa, hiçbir şey olmayacaktı. Çocuğu dövdüğüyle kalacaktı. Niye dövüyor çocuğu? AK Partili, çünkü dövebilirim diyor ya. Hem de işte il yönetiminde, ilçe yönetiminde falan, hikaye bu.

    Güç ilişkileri meselesi. E bu güç, diğerleri de bizim gibi düz vatandaşlarla var olma mücadelesi veriyoruz aslında. Bir var olma, haysiyetli bir hayat sürme mücadelesi veriyoruz. Haysiyetli bir hayat, haysiyetli, şerefli insan gibi bir hayat sürme mücadelesi veriyoruz. Diyoruz ki, "Kardeşim, ben normal okula gideyim, sınava gireyim, girdiğim sınavdaki puana göre atanayım veya atanamayayım. Ne bileyim, özel sektörde işe gireyim ama işe girdiğim yere mesela gelip de AK Parti'nin bir şımarık, bir nargeleci oğlu çökmesin zorla." Mesela, haysiyetimizle çalışmaya devam edelim. Yani vergimizi de verelim, ne yapıyorsak yapalım, insan gibi yaşamaya devam edelim.

    Tweet attık diye yerlerde sürüklenip falan gözaltına alınmayalım. Milletin derdi bu ya; haysiyetli bir yaşam mücadelesi veriyoruz. İşte, o küçük ekip de Çukur ambar sosyetesi de, onlar da kendi imtiyazlarını kaybetmeme mücadelesi veriyorlar aslında. Ya baktıysan bu taraf çoğunluk, öbür taraf azınlık. Güce elinde bulunduran, işin doğası gereği azınlık ama insanların aksine inandırmaya çalışıyor falan. Vallahi, tam bir delilik içindeyiz ama her şey sınıfsaldır görüntüsü.

    Bak, bunu burada koymam lazım. Madem Kartal Kaya'dan bahsediyoruz, Kartalkaya Komisyonu'nda millet yaşadıklarını anlatıyor ve her birinin yakınlarını kaybeden her birinin anlattıklarında bir demokrasi dersi çıkıyor aslında. İş oraya gelmiş durumda. Bak şu görüntü. Bu görüntü de yeni çıktı. Yangın başlamış. İnsanlara hani daha erken haber verilse, insanlar kaçardı. Bir şey olurdu. En azından uyandırılsaydı insanlar, deniyor ya. Çalışanlara belli ki, hani yangın kontrolden çıkıyor gibi, otoparktaki lüks araçları çektirmişler.

    Yani, mesele hani sınıfsaldır hikayesi var ya, sınıfsaldır. Ha, sınıfsaldır yani. Millet araç kurtarıyor ya. Araç kurtaracağınızla gidip insanları uyandırsaydınız ya, keşke. Yine komisyona konuşanlardan bir tane...

  • 51:16 Delisi veriyorlar aslında. Ya baktıysan, bu taraf çoğunluk, öbür taraf azınlık. Güce elinde bulunduran, işin doğası gereği azınlık, ama eee insanları aksine inandırmaya çalışıyor falan. Vallahi tam bir delilik içindeyiz, ama her şey sınıfsaldır görüntüsü.

    Bak, bunu burada koymam lazım. Madem Kartal Kaya'dan bahsediyoruz, Kartalkaya Komisyonu'nda millet yaşadıklarını anlatıyor ve her birinin yakınlarını kaybedenlerin anlattıklarından bir demokrasi dersi çıkıyor aslında. İş oraya gelmiş durumda. Bak şu görüntü. Bu görüntü de yeni çıktı. Yangın başlamış. İnsanlara hani daha erken haber verilse, insanlar kaçardı. Bir şey olurdu. En azından uyandırılsaydı insanlar, deniyor ya.

    Çalışanlara belli ki, hani yangın kontrolden çıkıyor gibi otoparktaki lüks araçları çektirmişler. Yani bu mesele, hani sınıfsaldır hikayesi var ya, sınıfsaldır. Ha, sınıfsaldır yani. Millet araç kurtarıyor. Araç kurtaracağınızla gidip insanları uyandırsaydınız ya, keşke. Yine komisyona konuşanlardan bir tanesi diyor ki, "Ben bir baba olarak hayatta olmaktan utanıyorum." Ya diyor adam, utanıyorum diyor.

    Bir de bak, burada işte dumanların yükseldiğini görüyoruz. Bir de diyor ki, "Bilekiş raporunda bu otopark kapısı açılınca o da iyice karbon monoksiti yukarı itti." Yani çok korkunç. Çok korkunç. Ve işte, araba derdine düşesiye kadar. Hakikaten yazıklar olsun ya. Yazıklar olsun. Ve sonra da işte dumanlar falan kaplıyor, böyle geçiyor gidiyor. Çok acayip şeyler yaşadığımız günlerden geçiyoruz.

    Ama burada özeti noktayı Trump Reis koymuş gene. Reis, artık bunun böyle kabinesi, bakanlar kurulu toplantısı, basın açıklamaları falan hepsi bir bomba. Yorum yapmaya bile gerek yok. "Foreign leaders, princes, kings, queens, and presidents and prime ministers, and a couple of dictators,” diyorum ki... “Biliyorum diyor ya. İş tuttuğum insanların diktatör de olduğunu biliyorum, da olabilir diyor ya. Bana ne diyor? Geçer akçı olduğu diktatörlük yani, biraz herkes de buna güveniyor."

    Nasıl diyor yani? Ne olacak ki? Hani herkes Rusya'nın izinden gider işte. Hani yazıyor ya, geçen bir TRT muhabiri Hakan Fidan'la “Reisim, siz bunlar bunlar hala muhalefet var ya, niye bunları zehirlemiyorsunuz?" falan. İyi diyor ya, "That's ok." Yani, diktatörlüğün "that's ok" olduğu bir dünyaya girdik.

    Onun için aylardır söylediğim şey, Türkiye'de Demokratlar bir başındadır kardeşim. Türkiye'de şu anda demokratların yanında saf tutacağı bir iktidar yoktur. Bir muhalefet vardır. Biz Türkiye'de demokratlar olarak bir işbirliği, dirsek teması yapacaksak, onu da Amerika'daki muhalefetle yapacağız. Avrupa'daki muhalefetle yapacağız. Yani bunun mücadelesi verilecekse de küresel olarak verilecek dediğim bu.

    Onun için işte, "Ülkem yabancıya şikayet ediyor." falan. Öyle bir dönem değil kardeşim. Bak, siz birbirinizi kolluyorsunuz, kolluyorsunuz. Diktatörlükse de, "Oh ne güzel, hepimiz halaya duralım" diyorsunuz. İyi güzel. O zaman insanlar da dünyadaki çoğunlukta, yani dünyada haysiyeti için...

  • 54:10 Or, yani? Ne olacak ki? Hani herkes Rusya'nın izinden gider işte. Hani yazıyordu ya geçen bir TRT muhabiri, Hakan Fidan ile ilgili; "Reisim, siz bunlar bunlar, hala muhalefet var ya, niye bunları zehirlemiyorsunuz?" falan diyordu. İyi diyor ya, "That's okay," diyor. Yani, diktatörlüğün "that's okay" olduğu bir dünyaya girdik.

    Onun için aylardır söylediğim şey, Türkiye'de demokratlar bir başındadır. Kardeşim, Türkiye'de şu anda demokratların yanında saf tutacağı bir iktidar yoktur. Sadece bir muhalefet vardır. Biz Türkiye'de demokratlar olarak bir işbirliği, dirsek teması yapacaksak, onu da Amerika'daki muhalefetle yapacağız. Avrupa'daki muhalefetle de yapacağız. Yani, bunun mücadelesi verilecekse, küresel olarak verilecek, dediğim bu.

    Onun için işte, ülkemiz yabancıya şikayet ediyor falan. Öyle bir dönem değil, kardeşim. Bak, siz birbirinizi kolluyorsunuz. Diktatörlükse de, "Oh, ne güzel, hepimiz halaya duralım," diyorsunuz. İyi, güzel. O zaman insanlar da dünyadaki çoğunlukta, yani dünyada haysiyeti için yaşayan çoğunlukta bunun karşısında duracak tabii ki; ve karşılıklı konuşacak. Karşılıklı işbirliği de yapacak. Böyle yani, sırf işbirliği size mi? Diktatöre "Oh, ne güzel, kadeh tokuştursun." Neyse, diyorum ve noktalıyorum.

    Görüşmek üzere, arkadaşlar. Yeah.

İşaretlediklerim