Yani kadın meselesi çok önemli. O, en büyük bekleyen sorunlardan bir tanesi. Acaba burada şöyle bir sorun da yok mu? "Kadın eşittir aile" denklemi üzerinde, saçmalık. Kadını zaten kutsal bir varlık olarak gördüğünüzde, bütün problem kadını aile içinde resmettiğiniz için oluyor. Yani kadın bakanlığı diye bir şey yok mesela, aile ve sosyal politikalar var. Yani illa kadını böyle bir şeyin içine, ailenin içine algılıyorsunuz meseleyi. Ben, özgür bir kadınım. Yani benim öyle bir derdim yok ki ama benim gibi olsun diye. Kaldı ki, ben de kadın sorununa nasıl bakıyorsunuz siz? Daha sınıfsal mı, yoksa yeni tarz mı?
Bir de feminist bakımda sınıfsal olan var mı? Feminist bakmı, daha sınıfsal bakıyorum. Yani kadının bir defa çalışmasından yanayım. Kadını evde hapsetme gibi bir şeyleri var. Yani bu belki de biz bütün iktidarlarda özellikle AK Parti iktidarıyla daha fazla, hani eve kadına ev içi iş veriliyor. İşte bir tür, örgü gibi. Yani kadını eve hapsetmek gibi. Ya da işte "Üç çocuk, ne yapacağız üç çocuğu?" Yani bir tane çocukla insan baş edemiyor. Ben bir tane çocuğu bile zor büyüttüm. Bir de oyuncuyum ve inanılmazdı o okul paraları. Zaman zaman icralık filan oldum. Bir de onlarla boğuştum. Tabii, yani üç çocuğu nasıl gönderecekler okula? Hangi okula? Üniversitelerin hepsi paralı, devlet üniversiteleri bile paralı. 800 liraya yakın para alıyorlar devlet üniversitelerinden.
Sizin berlenizdekiler, özellikle bunun altını çok net çizmiştiniz. Yani kadının çalışması gerekiyor hayatta. Kadının çalışmasını, ev için yani kocaları istemiyor. Yani bütün problemler, cinayetlerin bir sürüsü de bunun şeyinden çıkıyor. Belki aşkı bitiyor, ayrılmak istiyor. Gördüğü şiddetten ötürü terk edip, gene sonuçta aslında gene babasının evine sığınıyor. Gidecek bir yeri de yok. Oraya gidiyor, baba da "Git, evine git," diyor ama isteyen aileler de var.
Zaten dikkat edersen, öldürülen yerler hep babasının evinde, dışarıya konuşmak için çağırıyorlar. Ve bu öldürülenlerin çoğu da maalesef devlet koruması almış kadınlar. Orada da başka bir dram var tabii. Yani devletin koruyamaması hali ya da 'koca-karı arasına girilmez' durumu. Tabii, yani o cinayetlerdeki haksız indirimler filan, yani işte erkekliğimle…
Dikkat ederseniz, öldürülen yerler hep babasının evinde. Dışarıya konuşmak için çağırıyorlar ve bu öldürülenlerin çoğu, maalesef, devlet koruması almış kadınlar. Orada da başka bir dram var tabii. Yani devletin koruyamaması durumu ya da karı-koca arasına girilmez sözü. O cinayetlerdeki haksız indirimler var; mesela "erkekliğimle alay etti" deniyor. Şimdi cinayet işlerken, ikisi arasındaki konuşmayı hâkim bilemez ki. Ama orada adama o indirimi sağlıyorlar. Son bir şey çıktı sanıyorum Yargıtay'dan; asla kadın cinayetlerine bir indirim yapılmayacak, en ağır cezadan vereceğiz diye. Belki, bilmiyorum, caydırıcı olabilir.
Peki, sanat dünyasında erkek egemen ve çok saldırgan bir dil var mı? Mesela siz bir kadın olarak ne yaşıyorsunuz orada? Olmaz mı? Mesela ben sinemaya yeni girdiğimde bir kadın düşmanlığı vardı. Düşünün, ne tür bir kadın düşmanı vardı. Kadın asistan yoktu. Bir ya da iki tane vardı ve erkek oyuncular, çalıştığımda üçüncü filme girmiştim galiba, bir kadın asistanı alınmıştı ki, kadın asistan alınması Affi ile başlamıştı. Affi, kadınları çok seven bir adamdı. Dolayısıyla, bu kadınlar, oyunculardan geliyor. Bu kadın asistanlar, erkek asistan arkadaşlarımıza iş kapıları kapanıyor diye endişelenmeye başlamışlardı.
Ama şimdi dizilerin de bir yararı oldu; dizilerin hayatımıza girmesi. Çünkü, sanat yönetmenliği diye bir şey yoktu o zaman. Set ekibi yapıyordu o işleri. Peki, şu anda biz doğru dürüst filmler çekebiliyor muyuz? Gerçekten seyirci bulamayan çok güzel filmler çıkıyor. Seyirci bulamayan mıdır makbul bu iş? "Yok işte sanat filmi, aman ne işim var burada" diye bir düşünce var herhalde. Düşünün, Nuri Bilge Ceylan’ın filmi nihayet 100.000 izleyici geçti. Ya sıkıcı bulunamaz mı o film? Mecbur muyuz o filmleri beğenmeye?
Ama sıkıcı değil, güzel filmler. Hayır, yani insanlar bakıyor ve beğenmiyor. Olamaz mı? Yani illa başarılı olduğunu ödülle ispatlıyor; seyirci de her zaman yanılmaz. O bir seçim mi, yoksa bizim anlayamadığımız ne var mesela filmlerde? Ama dediğim gibi, hikaye güzel anlatılıyor. Ne bileyim, o kurdukları oyuncular iyi oynuyor. Daha fazla özen gösteriliyor.
Fakat ben öbür filmlere karşı da değilim. Sonuçta bazı filmler 4 milyon izleyici yapıyor. Oraya gitmesi kimse için kötü bir şey değil. Ama biz bu ikisi arasında bir denge kuramaz mıyız? Mesela ben kesinlikle Sayın Nuri Bilge Ceylan’a yönelik bir eleştiri yapmıyorum. Başka bir örnek vermek gerekirse, Nuri Bilge Ceylan ile Recep İvedik’i karşılaştırdığımızda; biri sanat diğeri popüler, ama bu durumda haksızlık oluyor. İşte burada, 5 milyona yakın insan var. İkisinin dışında bir seçenek yok mu? Fransa’da bunu yapıyorlar. Nasıl yapıyorlar? Fransız filmleri genelde çok izleniyor.
Bir de şunu merak ediyorum. Kamera mesela, bir adam dağa çıkacaksa, kamera onunla birlikte dağa çıkıyor. Altı saat boyunca bir şey olmuyor. Ben dağa çıkmak istesem yürürüm. Niye kamerayı dağa çıkarıyorsunuz mesela? Bu bir estetik ölçü müdür? Elbette herkesin bir dili var, ama ben anlamadığım için soruyorum. Ben de o filmleri seviyorum. Seyirci herhalde, "Sanat filmi, aman şimdi uzun uzun yürüyorlar” diye düşünebilir. Senin dediğin gibi, belki 4 saat boyunca bir yere bakıyordur. "Hiç çekemem" diyorlardır belki uzun uzun bakışmalardan dolayı.
Ama bu sene festivalde çok güzel filmler var. Üç tane kadın yönetmenin gerçekten iyi işler çıkardığını gördüm. Sizin bilmediğiniz bir yönetmen kuşağı var; daha önce Arabası'nda çalışan ve daha sonra kendi filmlerini yapan kuşak, hepsi çok başarılı deniyor. Mesela sevgili arkadaşımız Mahsum Kırmızı Gül, önemli bir yönetmen oldu. Sonra Emrah da... Evet, ben Emrah’a şaşırdım çünkü onunla ilgili bir tweet de yazdım. “Emrah Erdoğan, bu kim?” dedim. Küçük Emrah’mış. Halkın çocuk soyadı da öyle değildi, nereden çıktı o? Emrah İpek de onun soyadı. Şimdi Erdoğan mı oluyor? Bunu ciddi söylüyorum; karşı mısınız?
Sizin bilmediğiniz bir yönetmen kuşağı var ama daha önce arabisi öğretip daha sonra film yapanlar kuşağı, hepsi çok başarılı deniyor. Hangisi? Eee, sevgili arkadaşımız Mahsum Kırmızı Gül çok önemli bir yönetmen oldu. Sonra da Emrah oldu mesela. Evet, ben Emrah'a şaşırdım çünkü hatta onunla ilgili tweet de yazdım. "Emrah Erdoğan, bu kim?" dedim ya. E küçük Emrah'mış yani! E işte, halk çocuk soyadı da öyle değildi. Nereden çıktı o? Emrah İpek de onun soyadı. Şimdi Erdoğan mı? Erdoğan dedim, şey mi evlatlık mı aldılar yoksa? Erdoğan ailesi.
Hayır, bunu ciddi söylüyorum. Karşı mısınız kategori? Yok yok canım. Herkes her şeyi yapabilir yani. Hiç ben hiçbir şeye karşı değilim. Yani birileri daha iyi yapar, onu biliyorum. Ha, benim burada tek tartıştığım mesela, önce şarkı söylemek iyi film yapmak için bir kriter midir? Hayır. Hayır. Yani eee, ya ama ben bilmiyorum, yani şimdi görmeden bir şey diyemeyeceğim o Emrah'ın filmine ama eee, nasıl bir şey çıktığını da aslında merak da etmiyorum yani.
Gör. Niye mesela merak ediyorsun? Adı Emrah diye bir yıldız sanat yapma hakkı yok mu? Eee, yok var tabii, yapsın. Yani Emrah filminde Orhan Alkay oynadı. Eee, Mahsun Kırmızı Gül'ün filminde Yıldız Kentter oynadı. Bunlar da az buz oyuncular değil aslında. Değil tabii yani. Ama burada da bir seçkincilik sorunumuz var.
Ben oynamam mesela, onu kendimden örnek vereyim. Çünkü kimseyle ilgili bir şey konuşma şeyini bulmuyorum yani. Çünkü güvenmiyorum yani. Ama bu adamlar daha çekmeden nasıl yönetme olacak? Önce başkalarını da… Acaba yani şimdi Emrah'ı görmedim ama eee, başka şeyleri de gördüm. Yani herkes herkes çekti ya. İbrahim Tatlıses de film çekti. İbrahim Tatlıses o dönem eee galiba bana film teklifinde bulunmuşlardı ama ben oynamadım yani.
Yani bu kategori… Ya ben komedide de oynamadım yani. O niye mesela? Oynamadım mesela Kemal Sunal'la da oynamadım ben. Epey bir darılmıştı bana ama yani ben şimdi öyle bir şeyin objesi olmak istemiyorum. Yani orada adam birileri komiklik yaparken ya da birileri şarkı söylerken, bana ne yani? Eee, yani her şeyin bir…
A reklama gidiyorum. Son soruyla birlikte kritik soruyu soruyorum tabii. Nur Hanım son derece hassas bu arada… Eee, benim sorduğum sorularda eee… Yeah.
Son soruyla birlikte kritik soruyu soruyorum tabii, Nur Hanım son derece hassas. Bu arada benim sorduğum sorularda... Evet.