Enver Aysever · 2 Mayıs 2025

Galip Ensarioğlu: Kürt sorunu ulusalcılar nedeniyle var | AYKIRI SORULAR (19.09.2013)

  • 0:00 Sorulardayız. Perşembe günü ilk haftanın son yayınını yapacağız. Aykırı sorularda ben Enver Aysever. Senin Türk Televizyonu ve Senin Türk Radyosu'nda konuğum, AK Parti Diyarbakır milletvekili Sayın Gayrsaloğlu. İlginç bir haftayı tamamlıyoruz. Dört siyasi partide konuşmuş olacak. Hoş geldiniz.

    Hoş bulduk. Ayağınızın tozuyla geldiniz. İyi ki de geldiniz. Yetiştik bu program için. Gers Bey, biz sizinle bundan yıllar önce de, ben bir başka televizyonda çalışırken de konuştuk. Siz o zaman bölgenin kanaat önderlerinden biriydiniz; siyasal sorumluluğunuz ve siyasal bir ağırlığınız vardı. Hemen gündeme geçelim. Siz de okumuşsunuz yolda. Ben de bugün gördüm. BDP eş başkanı Sayın Demirtaş'ın yaptığı açıklamalar var. Bunlar, Öcalan’la yapılan görüşmelerle ilgili. Bir çekilmenin durdurulması doğru diyor Öcalan. Ve ardından hem Kandil'e mesaj gönderiyor hem tabana mesaj gönderiyor ve hükümet fırsatı kaçırdı diyor.

    Yayından önce konuştuk ve kalıcı çözüm zor diyor. Şimdi, Türkiye'de bizi izleyen milyonlarca insan ve bölge insanı bunu duyduğu zaman tüyleri diken diken olur. Yine kan, yine gözyaşı mı der. Öcalan ne diyor aslında sizce? Şimdi, bir kere panik yok. Öcalan'ı tanıyan, PKK'yi bilen, BDP'yi tanıyan, Kürtleri tanıyan ve bunlar arasındaki ilişki biçimini bilen, ne demek istediğini iyi biliyor. Ne demek istiyor?

    Burada, geçmişten bu yana silahlı mücadeleyi yürüttüğü dönemde dahi, Öcalan'ın istemi dışında gelişen bir hadise olduğu zaman Öcalan olayı sahiplenmiştir her zaman. Yani, liderliğini koruma, pekiştirme, bir ayrılık ve çatlak yaratmama adına bazen benimsemediği bir takım şeyler dahi örgüt içinde geliştiği zaman, Öcalan onu sahiplenir. O zaman siz yeni bir şey söylüyorsunuz. Öcalan tek mutlak değil diyorsunuz.

    Şimdi burada tek mutlaktır. Ancak çok büyük bir yapıdan bahsediyorsunuz. Bunun içinde farklı düşünenler var. Farklı ülkelerin istihbarat birimlerinin ulaşabildiği insanlar olabilir; her şey olabilir. Ancak örgütünü ve halkı iyi tanıyor. Çok iyi liderliğini korumasını biliyor ve bugüne kadar korudu. 131 yıl içeride olup da böylesi bir örgüte hakim olabilecek bir lider daha yoktur. Onun için örgütünü iyi tanıyor ve bazen benimsemediği şeyler dahi olduğu zaman onu sahiplenir.

    Bunu benimsemediğini düşünüyor musunuz? Yani, çok önemsemediğini düşünüyorum, ama olmuşsa oradan sahiplenir ve selam yollar, teşekkür eder. Sorun yoktur. Yani burada aslında ardından söylediğine bakmak lazım. Altı ay 9 aydır bu ülkede insanlar ölmüyor. Silahlar sustu. Bu önemlidir ve süreç devam ediyor aslında demek istiyor. Tabii ki örgüt aynı zamanda siyaset yapıyor. Yani bu örgüt sadece silahlı mücadele yapmıyor, ülkede siyasete taraf da siyaset yapıyor.

    Ve son Nevruz'daki Öcalan'ın açıklamalarından sonra, silahlı mücadele dönemi bitmiştir, siyasi mücadele dönemi başlamıştır diye yeni bir perspektif, yeni bir yol haritası örgütünün önüne koydu. Bunu samimi buluyor musunuz, Sayın Gayrsaloğlu? Yani, samimi olur veya...

  • 2:06 K iyi, liderliğini korumasını biliyor ve bugüne kadar korudu. Lideri, 131 yıl içeride olup da böylesi bir örgüte hakim olabilecek bir lider daha yoktur. Onun için örgütünü iyi tanıyor ve bazen benimsemediği şeyler dahi olduğu zaman onu sahiplenir. Bunu benimsemediğini düşünüyor musunuz? Yani, çok önemsemediğini düşünüyorum ama olmuşsa oradan sahiplenir ve selam yollar, teşekkür eder. Sorun yoktur.

    Yani burada aslında ardından söylediğine bakmak lazım. 9 aydır bu ülkede insanlar ölmüyor. Silahlar sustu. Bu önemlidir ve süreç devam ediyor aslında demek istiyor. Tabii ki örgüt, aynı zamanda siyaset yapıyor. Yani bu örgüt sadece silahlı mücadele yapmıyor; ülkede siyasete taraftan da siyaset yapıyor. Ve son Nevruz'daki Öcalan'ın açıklamalarından sonra, silahlı mücadele dönemi bitmiştir, siyasi mücadele dönemi başlamıştır diye yeni bir perspektif, yeni bir yol haritası örgütünün önüne koydu.

    Bunu samimi buluyor musunuz, Sayın Enseroğlu? Yani samimi olur veya olmaz. Neticede bunun ciddiye alınmalı diyorsunuz. Yani ciddiye alınmalı. Öcalan büyük fotoğrafı görüyor. Öcalan, silahın artık bu ülkede meşruiyetinin kalmadığını düşünüyor kendileri açısından. Ve meşruiyet alanının da bu demokratikleşme paketleri, demokratikleşme serüveni ile birlikte gittikçe daralacağını görüyorum.

    Peki o yüzden Öcalan, Türkiye'de kabul edelim ya da etmeyelim, bir siyasi aktör. Doğru mu? Evet. Peki şunu sormak isterim size: Hem AK Parti'nin tabanı açısından hem de Türkiye'deki yaşayan herkes açısından böyle bir siyasi aktörün varlığı sizce kabul edilmiş durumda mı Türkiye'de? Yoksa halen yaşananları unutmak mümkün değil. Yaşananları, yaşanmışlıkları yok saymak mümkün değil. Tabii ki bu ülkede çok kötü şeyler yaşandı.

    Ancak bu süreç niye başladı? Yeni acılar yaşanmasın diye, daha kötü acılar yaşanmasın diye. Eğer Türkiye'de barışı, kardeşliği ve şiddetin durmasını, Kürt sorununun şiddetten arındırılması konusunda Öcalan "Ben katkı sunmak istiyorum" diyorsa, siz "Hayır, siz Öcalan olduğunuz için katkı sunmayın ve bu katkıyı almak istemiyoruz. Bu savaşa devam ediyoruz" diyemezsiniz. Eğer bu kanın durması için, ölümlerin durması için Türkiye'de kardeşliğin, barışın, huzurun hâkim olması için örgütün lideri yani neticede ikinci taraf örgüttür ve bu örgütün lideri Öcalan'dır.

    Bu silahları susturacak olan örgüte, şiddetin dışında farklı araçları öneren de Öcalan'ın kendisidir. Bu katkıyı almak durumundadır. Bunu görmezden gelemezsiniz. Seçim sürecine giriyoruz. Siz de siyasi deneyimi bir hayli yüksek bir kimsesiniz. Milletvekili olmadığınız dönemde de bölgenin siyasetini koklayan isimlerden birisiydiniz. Ve seçim süreçleri Türkiye'de maalesef sandık kaygısıyla milliyetçi söylemlerin de arttığı bir süreç oluyor. Çünkü Türkiye'nin İç Anadolu'su, Ege'si vesaire, Kürt sorununu belki de gerçekliği bilmediği için daha sert olabiliyor. Yani neredeyse Yasevya Tarkete'e gelecek bir dil kullanılıyor. Bu nasıl etkilendi?

  • 4:21 Hayır, siz Öcalan olduğunuz için katkı sunmayın ve bu katkıyı almak istemiyoruz. Bu savaşa devam ediyoruz diyemezsiniz. Eğer bu kanın durması için, ölümlerin durması için Türkiye'de kardeşliğin, barışın, huzurun hâkim olması gerekiyorsa, örgütün lideri, yani neticede taraf olan ikinci taraf örgüttür ve bu örgütün lideri Öcalan'dır. Bu silahları susturacak olan örgüte şiddetin dışında farklı araçları önerecek olan da Öcalan'ın kendisidir. Bu katkıyı almak durumundadır. Bunu görmezden gelemezsiniz.

    Seçim sürecine giriyoruz. Siz de siyasi deneyimi bir hayli yüksek birisiniz. Milletvekili olmadığınız dönemde bölgede siyaseti koklayan isimlerden birisiydiniz. Seçim süreçleri Türkiye'de maalesef sandık kaygısıyla milliyetçi söylemlerin de arttığı bir süreç oluyor. Çünkü Türkiye'nin İç Anadolu'su, Ege'si, Kürt sorununu belki de gerçekliğini bilmediği için daha sert olabiliyor. Yani neredeyse Yasevya Tarkete'ye gelecek bir dil kullanılıyor. Bu nasıl etkiler? Sayın Başbakan, çok sert milliyetçi söylemlerde bulunuyor. Siz bir milletvekili olarak burada bir mağduriyet yaşıyor musunuz?

    Şimdi bakın, geçen seçimlerde ve referandum döneminde, referandum döneminden sonraki seçimlerde kasetler ortaya çıktı. Oslo görüşmeleri deşifre edildi. Herkes acaba, yani bu görüşmelerin deşifresinden sonra ne olur? AK Parti oy mu kaybeder yoksa referandumda halk ne der diye bekledi. Halk referanduma destek verdi. Halk inandı, çözüme inandı. Bunun bu atılan adımların iyi niyetle çözüm için Türkiye'de kanın durması için atıldığına inandı. Halk haklı, canı burnunda, canına tak etmiş. Yani artık siyaseten söylenmiş laflara halk itibar etmiyor. Halk, çözüm bekliyor. Bu çözüme kim katkı sunarsa, seçimde sandıklara olumlu bir şekilde yansır. Kim bu çözümün önüne engel olursa, sandıktan gereken cevabı alır.

    Başbakan Yardımcısı Arınç'ın açıklamalarını biliyorsunuz. Bu açıklamalar, benim önümde Sayın Gültan Kışanak tarafından da çok sert eleştirildi. Bir anlamda, Kürtçe konuşmak isteyen, Kürtçeyi meselesini çözmek isteyen insanlar, ana dilde eğitim isteyen insanlar, "gitsinler Kuzey Irak'ta, Kürdistan'da yaşasın" dendi. Ana dil bu işin turnusolu gibi oldu. Sonuç itibarıyla, siz de bölge insanısınız. Sayın Bülent Arınç bu sözleri siyaseten mi söyledi sizce? Sayın Gültan Kışanak siyaseten mi karşı durdu sizce? Ana dile, bölgenin bir bireyi olarak nasıl bakarsınız?

    Bakın, bu sorunun çözümünde en önemli maddeyi ana dille eğitim oluşturuyor. Ana dille eğitim, bugün itibarıyla mevcut anayasamıza göre mümkün değil. Ancak Kürtlerin ortaklaştığı bir ortak talep haline geldi. Siz de talep ediyorsunuz değil mi? Ben de talep ediyorum. Ana dilde eğitim haktır diyorum; ben şahsen talep ediyorum. Ancak burada Sayın Arınç'ın hani ana dille ilgili farklı konularda hem demokrat kimliği vardır hem de Sayın Arınç...

  • 6:34 Bu açıklamalar, benim önümde Sayın Gültan Kışanak tarafından da çok sert eleştirildi. Yani bir anlamda, Kürtçe konuşmak ya da Kürtçeyi meselesini çözmek isteyen, ana dilde eğitim isteyen insanlar, "gitsinler Kuzey Irak'ta, Kürdistan'da yaşasın," dendi. Ana dil bu işin turnusolu gibi oldu. Sonuç itibariyle, siz de bölge insanısınız.

    Bülent Arınç, bu sözleri siyaseten mi söyledi sizce? Sayın Gültan Kışanak, siyaseten mi karşı durdu sizce? Ana dil meselesine, siz bölgenin bir bireyi olarak nasıl bakıyorsunuz? Bakın şimdi, bu sorunun çözümünde en önemli madde, ana dille eğitim oluşturuyor. Ana dille eğitim, bugün itibarıyla bizim anayasamız, mevcut anayasamıza göre mümkün değil. Ancak Kürtlerin ortaklaştığı bir ortak talep haline geldi. Siz de talep ediyorsunuz, değil mi? Ben de talep ediyorum; ana dilde eğitim haktır diyorum. Ben kendim şahsen talep ediyorum.

    Ancak burada Sayın Arınç'ın ana dille ilgili farklı konularda hem demokrat kimliği vardır hem de insanları hümanist bir insandır. Orada, ana dille eğitim bu pakette yer alır mı, almaz mı? Yer almadığı zaman, "şu olur, bu olur" gibi sorular üzerinde bunu ifade etmiştir. Bu pakette ana dilde eğitim yer almayabilir, yer almaz. Yani ana dil konusunda henüz partimiz hemfikir değil. Ana dil konusunda partide bir tartışma var mı bu konuda? Her konuda var; her konu derinlemesine tartışılıyor. İkna olduktan sonra halkı da ikna edebildiğimiz müddetçe adım atabiliyorsunuz.

    Siz, Galip Ensarioğlu olarak, bölgede tekrar ediyorum, iş adamı kimliğinizle de tanınan köklü bir aileden geliyorsunuz. Siz hiç şöyle düşündünüz mü? "Ya, ben yanlış yaptım. AK Parti'ye geldim," dediğiniz oldu mu? Yoksa "tam da gelmem gereken yer burası ve ben çözümü buradan mı üreteceğim" diyorsunuz? Bunu da izleyicilerimizin duyması açısından önemli.

    Bakın, ben yıllarca siyaset yaptım. Doğuştan itibaren bir siyasetin içinde gözümüzü açtık. Demokrat Parti geleneğinden geliyoruz. Türkiye'de 60 darbesinden daha öncesinden çok zarar görmüş bir ailenin ferdiyim ben. Babam sürgünlere gitti. Dedem sürgünlere gitti. Bunları yaşadık, ama Demokrat Parti ile birlikte Türkiye'de bir demokratikleşme ve demokrasi hareketi başladı ve bunun için biz yer aldık.

    Türkiye'de CHP'nin yönetim tarzı bellidir. CHP'nin bu ülkede neyi temsil ettiği de bellidir. Buna karşı, Türkiye'de demokrasiyi, demokratikleşmeyi, insan haklarını onurlu yaşamayı temsil eden o günkü Demokrat Parti vardı. Adalet Partisi, AK Parti mi temsil ediyor? Adalet Partisi, Demokrat Parti ve Doğru Yol Partisi'nde biz yerimizi aldık ve orada siyasi mücadelemizi yıllarca yaptık.

    Ancak daha sonra, Demokrat Parti, Doğru Yol Partisi ve Demokrat Parti çizgisi başka bir noktaya kaydı. Bugün insan haklarına tamamen karşı olduğumuz bu misyonun savunduğu değerlere karşı bir noktaya, Hüsamettin Cindör başkanlığında mı söyleniyor, onunla birlikte başlandı. Yani daha ulusalcı, Kemalist bir çizgiye; daha ulusalcı, milliyetçi bir çizgiye dönmeye başladı.

  • 8:48 Darbesinden daha öncesinden çok zarar görmüş bir ailenin ferdiyim ben. Babam sürgünlere gitti. Dedem sürgünlere gitti. Bunları yaşadık ama Demokrat Parti ile birlikte Türkiye'de bir demokratikleşme, demokrasi hareketi başladı ve bunun için de biz yer aldık Türkiye'de.

    CHP'nin yönetim tarzı bellidir. CHP'nin bu ülkede neyi temsil ettiği bellidir. Buna karşı Türkiye'de demokrasiyi, demokratikleşmeyi, insan haklarını onurlu yaşamayı temsil eden o günkü Demokrat Parti vardı. Adalet Partisi, AK Parti mi temsil ediyor? Adalet Partisi, Demokrat Parti ve Doğru Yol Partisi'nde biz yerimizi aldık ve orada siyasi mücadelemizi yıllarca yaptık. Ama daha sonra Demokrat Parti, Doğru Yol Partisi ve Demokrat Parti çizgisi başka bir noktaya kaydı. Bugün insan haklarına tamamen karşı olduğumuz bu misyonun savunduğu değerlere karşı bir noktaya doğru kaydı. Hüsametin Cindör başkanlığında mı? Onunla birlikte başladı. Yani daha ulusalcı Kemalist bir çizgiye, daha ulusalcı milliyetçi ve Kemalist bir çizgiye, aslında Demokrat Parti'nin karşı olduğu bir çizgiye doğru kaydı.

    AK Parti de bizim savunduğumuz değerleri savunmaya ve bu konuda somut adım atmaya çalışan bir parti. AK Parti'yi özgürlükçü buluyorum, demokrat buluyorum, muhafazakâr buluyorum.

    Bir iki soru sormak istiyorum. Muhafazakârlık ayrı, o felsefi bir bakış, ama benim soracağım şeyler çok spesifik. Mesela, %10 barajı Kürt yurttaşlarımız açısından önemli bir sorun haline geldi. Sebebi de şu; tırnak içinde kısaca özetlersem, hep derler ki, yani biz eğer söz gelimi BDP ya da geçmişteki farklı isimlerde olan partiler, eğer bu baraj olmasaydı parlamentoda temsil edilseydi, ki burada SHP döneminde hatırlayın, temsil edilseydi kan daha az akardı denildi, tartışıldı.

    Mesela, %10 barajını bu kadar güçlü bir iktidar, bu kadar güçlü bir başbakan istese, %5'e çekip Türkiye'de radikal bir adım atamaz mıydı? Siz mesela, bugün elinizde bir olanak olsa, BDP'nin kendi gücüyle parlamentoda olmasını ister misiniz?

    Şimdi temsilde adalet önemli bir sorundur. Bu sadece Kürtler açısından değil, BDP açısından değil, temsilde adalet önemli bir sorundur. Şimdi çeşitli ülkelerde barajlar var, seçim barajları var, seçim sistemleri var; yönetim şekilleri farklı farklı ülkelerde, başkanlık sisteminden parlamenter sisteme kadar birçok sistem mevcut.

    Şimdi Avrupa'da %5'ten 3'ten 7'ye kadar olan çeşitli ülkeler var. Evet, 7'ye kadar olan ülkeler mevcut. Ancak her ülkenin kendi gerçekliği var. Türkiye yıllarca koalisyonlardan çok çekti. Koalisyonlar güçlü hükümetler döneminde Özal, AK Parti ve Demokrat Parti döneminde Türkiye, hem ekonomik atılımlar yapabildi. Hayır hayır, yani ben oraya geleceğim. Oraya geleceğim. Hem ekonomik anlamda hem demokratik anlamda adımları güçlü hükümetlerle atabildi Türkiye. Ne zaman koalisyonlar oldu, güçsüz hükümetler oldu, o zaman askeri vesayet, bürokratik vesayet Türkiye'nin siyasetine hâkim oldu. Demokratik anlamda da hiçbir...

  • 10:46 Temsilde adalet önemli bir sorundur. Bu sadece Kürtler açısından değil, BDP açısından da geçerlidir. Şimdi, çeşitli ülkelerde seçim barajları ve seçim sistemleri bulunmaktadır. Yönetim şekilleri farklı ülkelerde, başkanlık sisteminden parlamenter sisteme kadar bir sürü sistem vardır. Avrupa'da, %5, %3, hatta %7'ye kadar olan çeşitli ülkeler bulunmaktadır. Ancak her ülkenin kendi gerçekliği var.

    Türkiye ise yıllarca koalisyonlardan çok çekti. Koalisyonlar, güçlü hükümetler döneminde, Özal, AK Parti ve Demokrat Parti dönemlerinde Türkiye'nin hem ekonomik hem de demokratik atılımlar yapabilmesini sağladı. Ne zaman koalisyonlar ve güçsüz hükümetler ortaya çıktı, o zaman askeri ve bürokratik vesayet Türkiye'nin siyasetine hakim oldu. Demokratik anlamda da hiçbir adım atılamadı; hükümetler yıkıldı, partiler kapatıldı. Bu ülkede bütün bunları bizler yaşadık.

    Bunun önemine binaen Sayın Başbakan, güçlü bir iktidarın Türkiye için ne ifade ettiğini anlatmaya çalışıyor. İstikrar için %10'u savunduğunu söylüyor aslında. Bir taraftan temsilde adalet var, diğer taraftan da Türkiye'de demokrasinin gelişebilmesi için istikrarlı ve güçlü hükümetler gereklidir.

    Burada bir dakikanızı rica edeceğim. Sizin açınızdan önemli bir şey soracağım ama sadece sizin açınızdan değil, belki Türkiye'de pek çok insan için de önemli. Siz merkez saha geleneğinden geliyorsunuz. Sayın Tansiler döneminde de partideydiniz herhalde, değil mi? 16 yıl başkanlık yaptım.

    Şunu soracağım: Parlamento dışında kaldığınızda yüzde kaç oy almıştınız?

    9.90 küsur.

    Yani 10 desek, aşağı yukarı 10. O zaman ne hissettiniz? O %10'un günahı 12 Eylül darbecilerin elinde değil mi? Koskoca bir siyasi gelenek o gün çökmedi mi? Yani Türkiye'nin bütün bu var olan sorunlarını AK Parti yaratmadı. Doğru. AK Parti, bütün bu sorunlarını kucağında buldu ve çözmek için irade gösteren bir partidir. Ancak Türkiye'nin var olan sorunlarını bir günde, bir paketle veya bir seçimle çözmeyi beklemek de doğru değildir.

    AK Parti kaç yıldır iktidar? 10 yılı aştı. Ama bu ülkede pek çok şey yaptı. Sadece bardağın boş tarafına bakarak yapılmayanlar üzerinden değerlendirirseniz, farklı değerlendirirsiniz. Şimdi Kürt sorununa gelelim. Kürt sorununda yıllardır biz bu işe kafa yoruyoruz. On beş yıldır Türkiye'deki ulusal ve uluslararası bütün konferanslara, çalıştaylara mümkün olabildiğince katıldım. Kürt sorununda Kürtler ne istiyor diye biz talep ettiğimizde, 5 yıl önce, 10 yıl önce 20 madde sıralardık. Bugün bakıyoruz ki son 5 yılda bunun %80'i yapılmış.

  • 13:01 Birkaç rakam. O zaman ne hissettiniz? Bir o %10'un günahı 12 Eylül darbecilerin elinde değil mi? Koskoca bir siyasi gelenek o gün çökmedi mi? Yani Türkiye'nin bütün bu var olan sorunlarını AK Parti yaratmadı. Doğru. AK Parti bütün bu sorunları kucağında buldu ve çözmek için irade gösteren bir partidir. Ancak, Türkiye'nin var olan sorunlarını bir günde, bir paketle, bir seçimle veya bir dönem içinde çözmeyi beklemek de doğru değil. AK Parti kaç yıldır iktidar? 10 yılı aştı. Ama Türk bu ülkede, bu ülkede çok şeyler yaptı. Sadece bardağın boş tarafına bakarak yapılmayanlar üzerinden değerlendirirseniz, durumu farklı görürsünüz.

    Şimdi Kürt sorununa gelelim. Kürt sorununda yıllardır bu işe kafa yoruyoruz. 15 yıldır Türkiye'deki ulusal ve uluslararası bütün konferanslara, çalıştaylara mümkün olabildiğince ben katıldım. Kürt sorununda Kürtler ne istiyor diye talep ettiğimiz zaman, sıraladığımızda 5 yıl önce, 10 yıl önce 20 madde sıralardık. Bugün bakıyoruz ki son 5 yılda bunun %80'i yapılmış. Ama siz bu %80'i görmezden gelip, ana dilde eğitim, %10 barajı, yerel isimlerin iadesi, yerel yönetimlerin güçlendirilmesi gibi talepleri ön plana çıkarıyorsanız, ve "Bugün Kürt sorunu sadece bunlar üzerinden değerlendiriliyor, AK Parti Kürt sorununu çözmek için hiçbir şey yapmadı" derseniz, ben böyle bir şey demedim. Hayır, hayır. Yani genel bir bakış tarzı bu. Yani yapılanları görmezden gelerek olayın boş tarafına odaklanıyorsunuz.

    Demokratikleşme süreci bir süreçtir. Bu süreçte, Türkiye'nin var olan bütün sorunlarını tek bir paketle çözemeyeceğiniz gibi, bugüne kadar bunların çözümünde Türkiye'nin de bir hazmetme kapasitesi vardır. Kendi partinize ana dilde eğitimi kabul ettirememişken, Türkiye'yi nasıl kabul ettirebildiniz? Bunu kabul ettim ama şunu sormak istiyorum: %10 barajını bu parti %50 oy almışken, farklı düşünen insanlar var. İstikrar mı önemli yoksa temsilde adalet mi? Bana göre de ikisi de önemli. Şimdi bütün bunlar arasında bir çözüm bulmak durumundayız. Siyaset de bunun için var.

    Şu anda AK Parti bunun içinde kafa yoruyor. Sayın Başbakan ve AK Parti'nin kurmayları hükümet bunun üzerinde de kafa yoruyor. %10 barajını silip atmış değil. Yani acaba başkanlık sisteminde %10 barajı tamamen ortadan kalkacak mı? Böyle bir sistem olabilir mi? Veyahut mevcut sistem içinde bu sorunu nasıl çözelim? Daraltılmış bölgeler, 3-4-5 milletvekilli daraltılmış bölgeler olabilir mi diye düşünüyorlar. Belki yarın açıklanacak pakette başka bir şeyle karşılaşacağız ve bu olay... Olmaz zaten.

    Şimdi, bu teknik mevzular; yani 329, 26 milletvekilliğe oturup bu işler tartışılmaz, yapılmaz. Parti grubunda falan tartışılmaz. Bu mesele hükümette tartışılıyor. Tabii ki bütün meseleleri biz tartışıyoruz. Tartışmadığımız sorun yok. Parti içinde her şeyi tartışırız. Ancak bir hazırlık yapılacaksa, Adalet Bakanı'nın, bakanlığı ve bürokratları bu işin teknik kadrosu vardır. Veyahut da Sayın Başbakan Yardımcısı açılımdan sorumlu...

  • 15:10 Şu anda AK Parti bunun içinde. Ben son olarak bu barajı bağlayayım. Sayın Başbakan ve AK Parti'nin kurmayları hükümet üzerinde kafa yoruyor. %10 barajını silip atmış değiliz. Yani acaba başkanlık sisteminde %10 barajı tamamen ortadan kalkabilir mi? Böyle bir sistem olabilir mi? Veyahut mevcut sistem içinde bu sorunu nasıl çözelim? Daraltılmış bölgeler, 3, 4, 5 milletvekilli daraltılmış bölgeler olabilir mi diye düşünüyoruz. Belki yarın açıklanacak pakette başka bir şeyle karşılaşacağız ve “saybak yok olamaz” gibi teknik mevzular bunlar.

    329, 26 milletvekilliğine oturup bu işleri tartışmak, partinin grubunda tartışmak, hükümet içinde tartışılmıyor. Tabii, bütün meseleleri biz tartışıyoruz. Tartışmadığımız sorun yok. Parti içinde her şeyi tartışırız. Ancak bir hazırlık yapılacaksa, Adalet Bakanı, bakanlığı ve bürokratları bu işin teknik kadrosunu oluşturuyor. Veyahut da Sayın Başbakan Yardımcısı açılımdan, çözüm sürecinden sorumlu olan Başbakan Yardımcısı ile ekibiyle birlikte; MYK’da, MKYK’da, Bakanlar Kurulu’nda son bir ay içinde defalarca toplantılar yapılıyor.

    Sadece açılım mı bekliyorsunuz? Hayır, hayır. Açılım derken demokratikleşme diyoruz. Bu sadece açılımla ilgili değil. Bunlar çok ciddi hazırlıklar yapıldı. Kabul ediyorum, 43 yaşındayım. Darbe, ben 10 yaşındayken oldu. Ve ben size şunu sormak istiyorum: Bunu samimi olarak soruyorum. Ben bu kadar yıldır %10 barajından kurtulamadım. YÖK'ün etkisiyle kurtulamadım. Diyanet zorbalığından kurtulamadım. Yok. Eski YÖK mü? Bence hiçbir farkı yok. Özellikle şunu belirtmeliyim ki bu konuda tartışabiliriz.

    Geçtiğimiz günlerde YÖK ile ilgili atamalarla alakalı bir durum var. Yani YÖK savunacak haliniz yok. YÖK ve Diyanet sorunlu. Din dersleri konusuyla ilgili %1 gibi bir orana sahipler. Bunları savunmuyorum ama YÖK'ün bunları savunmadığı 12 Eylül'de, o günkü anayasada ve o gün bu ülkeyi yönetenlerin hazırladığı YÖK ile bugünkü YÖK’ün çalışma koşulları, çalışma sistemi, anlayışı bir mi? Bunu bir diyemezsiniz.

    YÖK, şu anda bir danışma kurulu gibi çalışıyor. Ben sizin görüşlerinizi bilen biri olarak söylemek istiyorum. Ben demokrasi talep eden yurttaşlardan birisiyim. Sadece Kürt yurttaşlarla sınırlı değil, bu mesele çok önemli. Çünkü Türkiye'nin bütün sorunları bununla bağlantılı. Ben CHP’ye ya da AK Parti’ye oy vermek istemiyorum. Fakat temsil edemeyeceğim ya da MHP'ye de vermek istemiyorum. BDP'ye vereceğim ya da ona da vermeyeceğim. Saadet Partisi’ne vereceğim. Komünist Partisi’ne vereceğim. Birine vereceğim ama temsil olamıyorum. Temsil edemiyorum.

    Bunun bir nedeni var, çünkü 9 küsur, yani ona yakın bir oyla dışarıda kalıyorlar. Çok net söylüyorum. Bu nedir? %10 barajı, Türkiye'de bir sorundur. Bu sorun çözülmediği müddetçe bir şekilde sorun olmaya devam edecektir. Sorun olmaya devam edecektir. Ancak ülke gerçekleri göz önünde tutulmalıdır.

  • 17:11 Çalışma sistemi, anlayışı bir mi? Bir diyemezsiniz. Yani YÖK, bir danışma kurulu gibi çalışıyor. Şu anda size şunu sormak isterim: Ben, sizin görüşlerinizi bilen birisi olarak söylüyorum. Ben, demokrasi talep eden yurttaşlardan biriyim. İşte onu söyleyeyim. Sadece Kürt yurttaşlar ile ilgili değil, bu mesele çok daha geniş bir kapsamda. Diğer sorunlar da Türkiye'nin bütün sorunlarıyla bunlarla bağlantılı.

    Ben, CHP'ye ya da AK Parti'ye oy vermek istemiyorum. Fakat temsil edebileceğim bir parti de yok. MHP’ye de oy vermek istemiyorum. BDP’ye vereceğim, ya da ona vermeyeceğim; Saadet Partisi’ne vereceğim, Komünist Partisi’ne vereceğim. Birine vereceğim. Ama bir temsil olamıyorum. Temsil edemiyorum. Siz bunun bir parçasısınız, çünkü yaklaşık %9 oyla dışarıda kalıyorlar. Çok net söylüyorum: Bu nedir? %10 barajı, Türkiye'de bir sorun. Bu sorun çözülmediği müddetçe, bir şekilde sorun olmaya devam edecektir.

    Ancak ülke gerçekleri göz önünde tutularak, bu sorun nasıl aşılır? Bunun tartışmasını parti çok yapıyor. Peki, Cemil Bayık açıklamalar yaptı. Dedi ki, “Ben çok açık söylüyorum, bunu dört parti temsilcisiyle de konuştum.” Burada Sayın Sabahat Tuncel de BDP adına iki gün önce buradaydı. Siz de bölge insanı olarak bu kişileri siyasi kimliklerle tanıyorsunuz. Aynen şunu söyledi: “Biz, ulusalcıların bu sorunun önünde engel olduğunu düşünmüyoruz. O bir bahane. Bugün AK Parti bu sorunu çözmek istemiyor.” Bu da siyaseten bir laf mıdır? Bu kritik bir laf değil mi?

    Bu hem siyaseten hem de çok haksız bir cümle. Yani insaf etmek lazım. Bugün Kürt sorunu varsa, bu ulusalcılar yüzünden var. Türkiye'de sorunların ana kaynağı ulusalcılardır. Yani kalkıp da Türkiye’de kendi siyasi geleceğini, hayatını ve her şeyini riske edip sırf bu ülkede kan dursun diye, sırf bu ülkede kardeşlik olsun diye, sırf bu ülkede; yani 80 yıldır, 150 yıldır devam eden bir sorunun sorun olmaktan çıkarmak için risk almış bir iktidara samimi değildir demek insafsızlıktır. Bunu kim söylerse söylesin.

    Peki, sizin bir lafınız var. Bence önemli bir tespit. Bölge insanı olduğunuz için bu önemli. Ben sözünüzü kesmemek için bunları hemen size pas edeceğim. Bir diyorsunuz ki, “Son sözü Öcalan söylemeli.” Çünkü onun söylemesi gerekiyor. Söylemeli de söyleyebilir. Şöyle demişsiniz: “PKK adına son sözü Öcalan söylemelidir. Hükümet BDP'nin ideolojik taleplerini karşılamak zorunda değildir. Ancak ve ancak bir anlaşma yapılacaksa, onunla yapılacağını işaret ediyorsunuz.”

    Bir iki bence çok ilginç olan bir sözünüz, bir saptamanız var. Yani gerçekleri görmek açısından, geri çekilmede hastaların yaşlıların dışında doğru düzgün bir geri çekilme olmadığını ama bu süre içinde PKK'ya 2200 yeni üye katıldığını söylüyorsunuz ve bir samimiyet sorunu olduğuna işaret ediyorsunuz. İki tarafın birbirinden bu kadar kuşku duyduğu bir süreçte, sence barışı mı ko...

  • 19:20 Devam eden bir sorunun sorun olmaktan çıkarılması için risk almış bir iktidara "samimi değildir" demek insafsızlıktır. Bunu kim söylerse söylesin.

    Sizin bir lafınız var; bence önemli bir tespit olduğundan, bölge insanı olduğunuz için. Ben sözünüzü kesmemek için bunları hemen size pas edeceğim. Diyorsunuz ki, "Son sözü Öcalan söylemeli." Çünkü onun söylemesi gerekir. "O söylemeli de söyler." Şöyle demişsiniz: "PKK adına son sözü Öcalan söylemelidir." Hükümet, PKK'nın ideolojik taleplerini karşılamak zorunda değildir. Ancak bir anlaşma yapılacaksa, onunla yapılacağını işaret ediyorsunuz.

    Bir iki bence çok ilginç olan sözünüz, gerçekleri görmek açısından. Geri çekilmede hastaların yaşlarının dışında doğru düz bir geri çekilme olmadığını ama bu süreçte PKK'ya 2200 yeni üye katıldığını söylüyorsunuz ve bir samimiyet sorunu olduğuna işaret ediyorsunuz. İki tarafın birbirinden bu kadar kuşku duyduğu bir süreçte, barışı mı konuşuyoruz yoksa hayaletler arasında mı geçiyor ömrümüz?

    Şimdi burada "son sözü Öcalan söylemelidir" cümlem yanlış aktarılmış. Yine bir programda programı yöneten soruyor: "Örgüt adına son sözü kim söyler?" Tabii ki "Öcalan söyler" dedim. Yani "Öcalan söylemelidir" değil; örgüt adına son sözü Öcalan söyler. Eğer Kürt sorunu şiddetten arındırılacaksa, bunun muhatabı PKK'dir ve bunun eğer çözülecekse lideri de Öcalan'dır. Son sözü örgüt adına kendisi söyler. Herkes tartışır, herkes konuşur ama son sözü Öcalan söyler.

    Örgüt adına bunu söyledim. 2000 kişi dağ kadrosuna katıldı. Çekilme yok. Şimdi bu çekilme yok. "Çekilmede isteksizlik" falan, bu ayrı bir mevzu. Şöyle; örgüt geri çekilme söz konusu olduğu zaman, birinci aşamada eylemsizlik kararı çok, çok önemliydi. Çünkü ölümlerin sürdüğü, kan akıtılan bir ortamda, siz bu barışı tesis edemezsiniz.

    Bu çözüm sürecini çatışmalar sürerken yapabilmeniz, kendi tabanınıza, partinize, halka kabul ettirebilmeniz çok zordur. Onun için mutlaka ölümlerin durması gerekir. Olmazsa olmaz koşuldur bu. Birinci aşamayı gerçekleştirdik. Gerçekleştikten sonra ikinci aşama önemliydi. Örgüt, silahlı güçlerini ülke dışına çekmesi gerekirdi. Ama hemen arkasından Kandil'den birtakım isteksiz açıklamalar geldi; çekilme yasal olmalı, silahla mı silahsız mı çekilmeli konusu epey tartışıldı. Sonra silahlı çekilme konusunda anlaşıldı.

    Sonra Öcalan'ın telkini, tavsiyesi yahut da talimatı, neyse bunlar da ulaştıktan sonra örgüt, bu talimata uyacağını ve geri çekilmenin olacağını söyledi. İlk başta 2 yıl gibi anlamsız bir süre "2 yılda ancak çekilebiliriz" denildi. Halbuki bizler, örgütün bir ay içinde de çekilebileceğini biliyoruz. Sonra "yıl sonu" dendi. Yani bu çekilmedeki isteksizliktir. Ama Öcalan'ın da talimatına uymak zorundadır örgüt. Yani bu örgütün yapısı budur. Uymak zorundadır. Öcalan'ın talimatına uyacağını söylediler, ama ardından çekilme konusunu başta…

  • 21:34 Lmeniz çok zordur. Onun için mutlaka bir ölümlerin durması gerekir. Olmazsa olmaz koşuldur bu. Birinci aşama gerçekleştirildi. Gerçekleştikten sonra ikinci aşama önemliydi. Örgüt, silahlı güçlerini ülke dışına çekmesi gerekirdi. Ama hemen arkasından Kandil'den birtakım isteksiz açıklamalar geldi. Yani, çekilme yasal olmalı. Silahla mı, silahsız mı çekilmeli konusu epey tartışıldı. Sonra silahlı çekilme konusunda anlaşıldı. Sonra Öcalan’ın telkini, tavsiyesi veya talimatı her neyse, bunlar da ulaştıktan sonra örgüt bu talimata uyacağını ve geri çekilmenin olacağını söyledi.

    İlk başta 2 yıl gibi anlamsız bir süre, "İki yılda ancak çekilebiliriz" dendi. Halbuki bizler örgütün bir ay içinde de çekilebileceğini biliyoruz. Sonra yıl sonu dendi. Yani bu çekilmedeki isteksizliktir. Ama Öcalan'ın da talimatına uymak zorundadır örgüt. Yani bu örgütün yapısı budur. Uymak zorundadır. Öcalan'ın talimatına uyacağını söylediler ama ardından çekilme konusunu başta Karadeniz'den sonra Tunceli yöresinden yaparak isteksiz bir çekilme süreci yaşandı.

    Şimdi güvensizlik tabii ki var. Yani 30 yıldır bir savaş yaşanmış, 50.000 insan ölmüş, acılar yaşanmış. Yani karşılıklı güvensizlik ve bu güvensizliği besleyen birçok şey var. Neden var? Bu çekilme sürecinde sürece zarar verecek birtakım açıklamalar yapıldı. Dendi ki yeni koruyucu kadroları tahsis ediliyor, bölgeye askeri sevkiyat yapılıyor, kale kolları yapılıyor. Bunlar gerekçe gösterilerek sürekli AK Parti ve iktidar suçlanarak süreçte zarar göreceği söylendi.

    İşin aslı, yeni karakol yapımı yok. İki yıl önceki 202 kişinin öldüğü karakol baskınlarından sonra, hükümete yapılan suçlamalar işte bu kadar yatırımlar yapılırken, neden karakollar güçlendirilmiyor dışarıdan saldırılara karşı? İki yıl önce TOKİ ile silahlı kuvvetleri arasında yapılan mutabakatla bu karakolların güçlendirilmesine karar verildi. Bölgede 69 karakol kapatıldı 5 yıl içinde. Diyarbakır'da sadece 9 karakol kapatıldı ve şu anda 30 küsur karakolun da kapatılması gündemde.

    Yeni karakol sayısı artmadığı gibi, karakollar kapatılıyor. Ancak gerekli yerlerdeki karakollar güçlendiriliyor. Şimdi bunun çözüm sürecine niye zararı olsun? Yani karakolun tamir edilmesi, güçlendirilmesinin hangi zararı olabilir? Yani çözüm olacaksa, polis ve askerin bölgeden tamamen çekilmesi mi gerekir? Böyle bir anlayış var mı? Bölgeye yeni askeri sevkiyat hiç yapılmadı. Boşalan koruyucu kadrolara her yıl dolduruluyordu. Tekrar dolduruluyordu. Yeni kadro tahsisi yoktu. Bunların tamamı haksız birtakım suçlamalardı. Orada ben buna cevap verdim.

    Tamam, tamamı iyi kullanalım. Ben bunu da söyleyeyim de, niye 2200 kişi çıktı? Siz suçluyorsunuz ama bu suçlamalarla bir yere varamayız. Hani bölgede aynı zamanda siyasi rakip AK Parti ve BDP, birbirini suçlama adına veya çözüm sürecine damgasını vurma adına karşı tarafı suçluyoruz.

  • 23:57 Akrı'ya sadece 9 karakol kapatıldı ve şu anda 30 küsur karakolun kapatılması gündemde. Yeni karakol sayısının artmadığı haklı değil diyorsunuz. Artmadığı gibi karakollar kapatılıyor. Ancak gerekli yerlerdeki karakollar da güçlendiriliyor. Şimdi bunun çözüm sürecine niye zararı olsun? Yani karakolun tamir edilmesi ve güçlendirilmesinin hangi zararı olabilir? Çözüm olacaksa polis ve askerin bölgeden tamamen çekilmesi mi gerekir? Böyle bir anlayış var mı?

    Bölgeye yeni askeri sevkiyat hiç yapılmadı. Boşalan koruyucu kadrolara yeri her yıl dolduruluyordu. Tekrar dolduruluyordu; yeni kadro tahsisi yoktu. Bunların tamamı haksız bir suçlamaydı. Orada ben buna cevap verdim. Tamam, tamamı iyi kullanalım. Ben bunu da söyleyeyim, peki, niye 2200 kişi çıktı? Siz suçluyorsunuz ama bu suçlamalarla bir yere varamayız.

    Bölgede aynı zamanda siyasi rakipler AK Parti ve BDP, birbirini suçlama adına veya çözüm sürecine damgasını vurma adına karşı tarafı suçluyor ama çözüm süreci zarar görüyor. Eğer biz de suçlamaya kalkarsak, 2200 kişi daha çıktı bu sürede, 6 ay içinde. O zaman çözüm sürecini geliştiren örgüt niye daha adam kabul ediyor veya %20'yi bulmadı çekilme? O zaman biz "Çekilme olmuyor mu?” dememiz lazım. Ya da şantiye basmalar, karakol soygunları, haraç toplamaları devam ediyor. Örgütün şehir yapılanmasının faaliyetleri devam ediyor. El yapımı bombalar, molotof kokteylleri atılıyor.

    Biz kalkıp bu suçlamaları yaparsak süreç zarar görür. Birbirimizi suçlamaktan vazgeçelim. Bu sürece katkı sunalım. Onu demek istedim. Yoksa süreç biter anlamında kullanmadım o cümleyi.

    Barzani faktörünü konuşalım. Burada Sabahat Tuncel dedi ki: "Biz, Barzani'nin tutumuyla Türkiye Cumhuriyeti'nin tutumunun benzer olduğunu düşünüyoruz. Rojava'daki katliam karşısında Barzani kapılarını açsın diye ben çağrı yaptım, açmadı." Ve nihayetinde Türkiye Barzani'ye yakın davrandı. Oysa ki biz kendi deyimiyle Sayın Barzani'den başka bir tutum beklerdik.

    Gerçekten de böyle bir süreç yaşandı. O da bir katliam oldu ve Suriye gerçeği var. Türkiye, Kürt sorunundaki yaralarını sarmaya çalışırken bir taraftan Hatay bölgesi başta olmak üzere yepyeni bir kanayan yarayla da karşı karşıya.

    Siz yıllardır bu acıların içinde yaşayan bir kimse olarak dış politika hakkında ne düşünüyorsunuz? Elnüsra türü örgütlerin sizin soydaşlarınız olan insanlara yaptığı katliamı süreci baltalama olarak görmüyor musunuz? Ya da görüyorsanız bunu Sayın Başbakan’a söylediniz mi?

    Şimdi bakın, Suriye'deki durum nedir? Suriye’de Esad'la muhalif gruplar savaşmaya başladıktan sonra Esad, bu olup bitenin müsebbibi olarak Türkiye'yi gördü kendince ve bunun karşılığında da Türkiye'nin başına bela açmak için kendince bir taktik geliştirdi. Sınır boyunca uzanan Kürt bölgelerinden tamamen güçlerini çekti ve oradaki muhaliflerle çatışmamaya özen gösterdi. Kendince taktik geliştirdi.

  • 25:58 "Di deyimiyle Sayın Barzani'den başka bir tutum beklerdik," dedi. Eee, gerçekten de böyle bir süreç yaşandı. Hoje o da bir katliam oldu ve Suriye eee gerçeği var. Türkiye, Kürt sorunundaki yaralarını eee sarmaya çalışırken, bir taraftan Hatay bölgesi başta olmak üzere yepyeni bir kanayan yarayla da karşı karşıya. Siz, yıllardır bu acıların içinde yaşayan bir kimse olarak dış politika hakkında ne düşünüyorsunuz? Elnüsra türü örgütlerin eee sizin soydaşlarınız olan insanlara yaptığı katliamı eee süreci baltalama olarak görmüyor musunuz? Ya da görüyorsanız, bunu Sayın Başbakana söylediniz mi?

    Şimdi bakın, Suriye'deki durum nedir? Suriye'de Esad'la eee muhalif gruplar savaşmaya başladıktan sonra, Esad bu olup bitenin müsebbibi olarak Türkiye'yi gördü kendince. Bunun karşılığında da Türkiye'nin başına bela açmak için kendince bir taktik geliştirdi. Sınır boyunca uzanan Kürt bölgelerinden tamamen güçlerini çekti ve oradaki muhaliflerle çatışmamaya özen gösterdi. Kendince taktik geliştirdi ve Türkiye'nin başına sorun yaratmak için sanıyorum başarılı oldu. Eee, yani kendince başarılı oldu ama netice itibariyle oradaki Kürtler, Türkiyeli Kürtler ve oradaki Kürtler, Türkiye'deki Kürtlerin akrabaşığı, soydaşı, aşireti, yakını nasıl kabul ederseniz edin.

    Yani Türkiye'deki yaşayan Barzani niye sınırı açmadı? Barzani sınırı açtı. Barzani sadece insani yardım için, geçişler için sınırı açtı. Barzani ticari faaliyet için sınırı aşmadı. Ancak yanlış bir dezenformasyon var. Şimdi burada Sabahtuncal yanılıyor mu? Yani eee yanılıyor ya da bilerek söylüyor. Çünkü bir taraftan eee orada Elnusra ile çatışan eee PYD güçleri veya oradaki Kürtler, diğer taraftan Elnusra üzerinden AK Parti'yi suçlayan bir propagandaya giriştiler. Aynı Elnusra'dan Hatay'dakiler de şikayetçidir. O konuda diyorum.

    Şu anda Elnusra, diğer muhalif gruplarla da savaşıyor. Yani sadece onlarla savaşmıyor. Eee, ve Türkiye Elnusra'ya hiçbir zaman yardım etmedi. Türkiye, muhalif grupların eee birlikte davrandığı yapıya destek verdi. Türkiye içerisinde kimyasal gaz yakalandı. E daha sonra o tartışıldı. Sarin gazı mesela bunlar münferit olaylar. Ben isterseniz eee şeyi tamamlayayım, anlaşılsın diye.

    Şimdi eee Elnusra'ya Türkiye'nin yardım ettiği, AK Parti'nin yardım ettiği, Elnusra'nın Kürtleri katlettiği gibi çok Twitter üzerinden ve farklı medya grupları üzerinden bir haber yayılıp oradan da AK Parti vurulmaya çalışılıyor. AK Parti, hiçbir zaman Elnusra'ya yardım etmedi. AK Parti, diğer muhalif gruplara eee kendi ülkesi içinde yaralıların eee veya sığınan insanlara eee kucak açtı. Eee, burada toplantılarını yapmalarına müsaade edildi. Ancak Elnusra hareketinin El Kaide'ye bağlı olarak aynı zamanda Türkiye'yi de hedef alan birtakım faaliyetleri var. Yani burada Afrika'daki eee faaliyetlerden tutun, Türkiye aleyhine birçok faaliyetleri var. Uzun vadede Türkiye, stratejik olarak da Elnusra veya El Kaide'ye yardım edemez. Eee, ancak hem Barzani'yi hem de AK Parti'yi Rojava üzerinden vurma çabaları var. Yani orası...

  • 28:19 Türkiye içerisinde kimyasal gaz yakalandı. Daha sonra bu olay tartışıldı. Sarin gazı gibi münferit olaylar meydana geldi. Şimdi isterseniz, bu noktayı tamamlayayım, böylece daha net anlaşılsın.

    Elnusra'ya Türkiye'nin yardım ettiği, AK Parti'nin Elnusra'nın Kürtleri katlettiği yönünde çok sayıda haber yayılıp, AK Parti hedef alınmaya çalışılıyor. Ancak, AK Parti hiçbir zaman Elnusra'ya yardım etmedi. AK Parti, diğer muhalif gruplara, kendi ülkesinde yaralıların veya sığınan insanlara kucak açtı; burada toplantılarını yapmalarına müsaade edildi. Ancak Elnusra hareketinin El Kaide'ye bağlı olarak, aynı zamanda Türkiye'yi de hedef alan birtakım faaliyetleri var.

    Afrika'daki faaliyetlerden tutun Türkiye aleyhine birçok faaliyeti mevcut ve uzun vadede Türkiye, stratejik olarak El Nusra'ya veya El Kaide'ye yardım edemez. Ancak hem Barzani'yi hem de AK Parti'yi Rojava üzerinden vurma çabaları var. Belirtmek gerekir ki, orada sınırlar kapatılmış değil; sınır ticari faaliyetlere kapatılmış durumda. Irak sınırı ise insani yardıma tamamen açık. Neticede, 100.000'e yakın insan oraya sığındı. Hatta "Bize yardım etmiyorsunuz" dediği zaman PYD, Barzani en sonunda açıklama yapmak zorunda kaldı: "Ben o zaman 8 birlik göndereyim" dedi Irak'a, ama 8 birliği istemedi. "Bize askeri birlik göndermeyin" dedi. Şimdi orada kimin samimi olup olmadığı ortaya çıktı.

    Sevgili seyirciler, son bir soru soracağım. Reklam dönüşünde de Sayın Ensarioğlu'ndan onun yanıtını alacağız. Soru şu: Gezi süreci Türkiye'de çok tartışıldı ve bu süreçte en çok duyduğumuz kelimelerden biri "TOMA"ydı. TOMA, Diyarbakırlılar ve bölge halkı tarafından iyi tanınan bir araçtır. Hatta müdahale olduğunda "Hoş geldin TOMA" diyerek bir ironi yaptı bölge insanı.

    Sayın Yaroğlu'na şunu soracağım: Pek çok genç bu süreçte öldü. Acılı bölgenin gençlerini en iyi tanıyan ve bu acıları yüreğinde hissetmiş biri olarak, Gezi sürecindeki AK Parti'nin tutumunu nasıl buluyorsunuz? Ölmüş gençler ve aileleri hakkında buradan neler söyleyeceksiniz? Bu polis tutumu ve TOMA meselesi Sayın Ensarioğlu'nu rahatsız ediyor mu?

    [Müzik]

    Reklamlar…

    Aykır Soruların haftanın son sorusu. Sayın Ensarioğlu, kısacık söyleyebilirim, TOMA sizin hayatınızda var. Gezi olayları ve ölen evlatlarımız... Siz bu konularda acılı yörenin bir insanısınız. Gezi sürecine dair acılı ailelere, partinize ve Türkiye'ye ne söyleyeceksiniz? Bakın, TOMA AK Parti'den sonra Türkiye'nin gündemine girdi. Çünkü önceden TOMA yoktu; faili meçhul cinayetler, köy yakmalar ve işkenceler vardı. TOMA, toplumsal olaylara müdahale aracıdır. Kısa adıyla TOMA, en azından toplumun zarar görmeden, topluluğu dağıtma aracı olarak kullanılıyor. İnsanlara su sıkılıyor; bundan önce uyarılar yapılıyor. Ancak bu hiç gündeme gelmez. Aslında polis, her toplumsal olayda, yasa dışıysa, izin alınmamışsa, müsaade edilmemişse, üç defa uyarır.

  • 30:31 Gezi sürecindeki AK Parti'nin tutumunu nasıl buluyor? Ölmüş gençler hakkında, aileleri hakkında buradan neler söyleyecek ve bu polisin tutumu, TOMA meselesi Sayın Ensarioğlu'nu rahatsız ediyor mu?

    [Müzik] Reklamlar.

    Aykır Soruların haftanın son sorusu. Sayın Ensarioğlu, kısacık söyleyeyim; TOMA sizin hayatınızda var. Gezi olayları ve ölen evlatlarımız... Siz bu konularda acılı yörenin bir insanısınız. Gezi sürecine dair acılı ailelere, partinize ve Türkiye'ye ne söyleyeceksiniz?

    Bakın, TOMA, AK Parti'den sonra Türkiye'nin gündemine girdi. Çünkü önceden TOMA yoktu. Faili meçhul cinayetler, köy yakmalar, işkenceler vardı. Toplumsal olaylara müdahale aracıdır. Kısa ismiyle TOMA; en azından insanların toplumun zarar görmeden dağıtılmasını sağlamaya yönelik bir araç olarak kullanılıyor. İnsanlara su sıkılıyor. Bundan önce uyarılar yapılıyor.

    Mesela, bu hiç gündeme gelmez. Aslında polis, her toplumsal olayda, eğer yasa dışıysa, izin alınmamışsa, müsaade edilmemişse, üç defa uyarı yapar. Ondan sonra onu tertip edenleri istişareye çağırır. İstişareye gelirlerse tartışır. Bunun yasa dışı olduğunu söyler. Müdahale etmek zorunda olduğunu ifade eder. Buna rağmen, eğer dağılmazsa, başta su sıkar; dağılmazsa eğer camları, çerçeveleri kırar, araçları yakarlarsa gaz atılır.

    Ama tabii Gezi eylemleri başlarken mahsun bir eylemdi. Geziye insanların, yani bir parkı koruması ya da herhangi bir şey için tepkisini, protestosunu dile getirmesi kadar doğal bir şey olamaz. Ve orada verilen mesajları aslında hükümet hepimiz kendimizce aldık. Halk, "Beni yok sayarak bir şey yapma," diyor.

    Ondan sonra ne yaptı? Belediye başkanımız, sandık kurulacağını, halka danışılacağını ve yapılan şeyler karşısında halka sorulacağını duyurdu; yani karşılığını buldu aslında. Ancak bunu fırsat bilen AK Parti karşıtı ne kadar kişi varsa, siyaseten AK Parti'yi alt edemeyenler, siyaseten proje üretemeyenler, AK Parti'ye ve AK Parti'nin yaptıklarına karşı olan herkesin, bunu bir fırsata dönüştürme gayretleri oldu.

    Yasa dışı örgütlerden tutun da ölen canlara, ölen canlar hepimizin değeriydi. Ölenlere başsağlığı, ailesine sabır diliyoruz. Bu ülkede bunların olmaması gerekir. Keşke bir insanın burnu kanamadan; yani sorunlarımızı, taleplerimizi, sıkıntılarımızı, itirazlarımızı dile getirebilirsek. Orada mitingler düzenlenebilirdi.

    Siyasi partiler, bir yeri işgal ederek ve o işgali ilelebet sürdürerek toplumun yaşamını tehdit ederek, gündelik yaşamı sıkıntıya sokamaz. Çünkü siz bunu da tesis etmekle mükellefsiniz iktidar olarak. Bunların failleri mutlaka bulunmalı. Aşırı güç kullanan, hukuk dışına çıkan, şu anda 1664 tane polis, aşırı güç kullandığı iddiasıyla soruşturuluyor. 164 polis, bu olaylar boyunca, şu anda soruşturması devam ediyor.

    “Polis devleti oldu” demiyorsunuz asla. Türkiye, ne polis devleti; Türkiye, hukuk devleti olacak. Başka bir şey kabul etmiyoruz. Türkiye'de halkın iradesinin üzerinde güç de kabul edilmez.

  • 33:00 Gayretleri oldu. Yasa dışı örgütlerden tutun da ölen canlara, ölen canlar tabii ki hepimizin canıydı. Ölen canlar bu memleketin değeriydi. Hem ölenlere başsağlığı, hem de ailelerine sabır diliyoruz. Bu ülkede bunların olmaması gerekir. Keşke bir insanın burnu kanamadan, yani sorunlarımızı, taleplerimizi, sıkıntılarımızı, itirazlarımızı dile getirebilirsek; orada mitingler düzenlenebilirdi.

    Siyasi partiler, bir yeri işgal ederek ve o işgali ilelebet sürdürerek toplumun yaşamını tehdit etmekte ve günlük yaşamı sıkıntıya sokmaktadır. Çünkü siz bunu da tesis etmekle mükellefsiniz, iktidar olarak. Bu olayların failleri mutlaka bulunmalı. Aşırı güç kullanan, hukuk dışına çıkan şu anda 1664 tane polis, aşırı güç kullandığı iddiasıyla soruşturuluyor. 164 polis, bu olaylar boyunca şu anda soruşturması devam eden polis devleti olduğunu söylemiyor. Türkiye bir polis devleti değil, Türkiye bir hukuk devleti olacak. Başka bir şey kabul etmiyoruz. Türkiye'de halkın iradesinin üzerinde güç de kabul edilmiyor. Burada halkı dizayn etmeye çalışan anlayışları da kabul etmiyoruz.

    Son söz olarak, birçok polis görevinden alındı. Belediye görevlileri görevden alındı; açığa alındı. Şu anda kasten adam öldürmekten yargılanıyor. Bu polislerin görüntülerde tespit edilenleri kasten adam öldürmekten yargılanıyor. Kimsenin kimseyi koruduğu yok. Süremi açtım. Teşekkür ediyorum.

    Teşekkür ediyoruz sevgili seyirciler, aykırı soruları tamamladık. Sayın Enseroğlu'na teşekkür ediyorum.

İşaretlediklerim